EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İslâmI Emperyalizm adIna tahrif hareketi: Fetullahçılık
Sayfaya git Önceki  1, 2, 3
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Tem 24, 2017 8:59 pm    Mesaj konusu: Alman basınında FETÖ'yü en net anlatan yazı Alıntıyla Cevap Gönder

“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜ ADAM” BU PAPAZ MI?
A. Bâki Aytemiz
10 Ağustos 2017



Amerika’nın teröre vermiş olduğu desteğin boyutlarının PKK-PYD teröristlerini resmî yollardan silâhlandıracak seviyeye ulaşması üzerine Türkiye’den tepkiler de giderek artmaya başlamış ve bu tepkiler karşısında Erdoğan, milletin gazını bir kez daha almak üzere, Trump’la 16 Mayıs’ta yapacağı görüşmeye, artık bu işe bir nokta koymak gerektiğini duyurarak gidiyordu Amerika’ya…

AMERİKA BU, HİÇ NOKTA OLUR MU?

Trump, Erdoğan daha yola çıkmadan teröristleri silâhlandıracak kararnameyi imzalayarak görüşme başlamadan açık bir mesaj vermiş oldu. Erdoğan ise bu imza ile mânâsızlaşan görüşmeye, millî haysiyet gereği gitmemesi gerektiğinin söylenmesine rağmen gitmemezlik yapamadı. Nihayetinde Erdoğan’la Trump’ın baş başa görüşmesi 20 dakika, heyetler arası görüşme de iki saat kadar sürdü.

Beyaz Saray’daki görüşmenin ardından Erdoğan, “Nokta mı, virgül mü koyuldu, nasıl değerlendiriyorsunuz, hangi aşamaya gelindi” sorusuna karşılık olarak “Nokta koyarsak olmaz” ifadelerini kullandı.

NEREDEN ÇIKTI BU PAPAZ?

Görüşmenin neticesinde ortaya çıkan bu “imlâsızlık” bir yana, bu görüşmelere kamuoyunun hiç ummadığı bir Amerika talebinin damga vurduğu ortaya çıktı.

Görüşmede Trump’ın, Türkiye’de Aralık ayından bu yana “FETÖ” soruşturması kapsamında tutuklu olan Papaz Andrew Brunson’ın serbest bırakılmasını ve ABD’ye iadesini talep ettiği öğrenildi.

Brunson’ın durumu heyetlerarası görüşmede ilk önce Trump, ardından da Başkan Yardımcısı Mike Pence tarafından gündeme getirildi. Görüşmede, Papaz Brunson’ın serbest bırakılması ABD tarafından 3 kez dile getirilmiş… ABD açıklamasında, “Başkan Trump Pastör Andrew Brunson’ın hapsedilmesine de değinmiş; Türk hükümetinin Brunson’ı süratle Amerika Birleşik Devletleri’ne iade etmesini talep etmiştir” denildi.

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence de Twitter hesabından Beyaz Saray’daki görüşmeden fotoğraf paylaşarak tutuklu bulunan İzmir Diriliş Kilisesi Papazı Andrew Brunson’un serbest bırakılmasını istedi. Pence mesajında ‘Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ağırlamaktan onur duyduğumuz NATO müttefikimiz ile yaptığımız görüşmede Peder Brunson’un serbest bırakılması da dâhil pek çok önemli konuyu da görüştük” diye yazdı.

Beyaz Saray’ın açıklamasının ardından bir açıklama yapan Amerikan Hukuk ve Adalet Merkezi, “Bu kesinlikle Başkan’dan yapmasını istediğimiz şeydi. Papaz Andrew’i eve döndürmek için belirleyici bir ilerleme olacak.” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, Beyaz Saray’ın açıklamasını internet sitesinde duyurdu. Açıklama şöyle:

ABD Başkanı Donald J. Trump, bugün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmiş; görüşmede ülkelerimiz arasındaki derin ve çok yönlü ilişkinin nasıl daha da güçlendirilebileceği ele alınmıştır. Başkan Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin NATO müttefikimiz Türkiye’nin güvenliğine ilişkin taahhüdünü ve terörün her türüyle mücadele edebilmek için birlikte çalışmaya duyulan gereksinimi yinelemiştir. Başkan Trump, Pastör Andrew Brunson’ın hapsedilmesine de değinmiş; Türk Hükümeti’nin Brunson’ı ivedilikle Amerika Birleşik Devletleri’ne iade etmesini talep etmiştir. Başkan Trump, gelecek hafta gerçekleştireceği uluslararası ziyaretler kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı görmeyi dört gözle beklediğini de ifade etmiştir.

KİM BU PAPAZ?

Amerika’nın papazı bu kadar şiddet ve ısrarlar ve hatta “süratle-ivedilikle” istemesi, bu papazın kim olduğu konusunda soruları da gündeme getirdi.

Bir kere bu papaz hiç de öyle sıradan bir papaz değildi ki bizzat Trump tarafından isteniyordu. Hem de bu istek bir toplantıda üç defa dile getiriliyor ve isteğin şekli de “süratle” diye ayrıca belirtiliyordu.

Diplomatik lisanda “süratle” istemek, aslında bir dikte mahiyeti de bulunan bir tarz ki, istenilen kişinin hiçbir sorgulama ve yargılamaya maruz bırakılmadan hemen iadesini talep etmektir.

Tabi gözler papazın üzerine yoğunlaşınca, daha önce gözlerden kaçan kimi ayrıntılar da gündeme geliyordu. Amerika Dışişleri Bakanı Tillerson’un, Erdoğan’ın Amerika seyahatinden önce Türkiye’ye gelişinin asıl sebebinin papazı istemek olduğu fakat o gelirken Amerika Başkonsolosluğunun Adil Öksüz’ü defalarca aradığının ortaya çıkması ile bu talebini dile getiremediği de söylenenler arasındaydı.

PAPAZI NASIL ELE GEÇİRDİK?

İzmir Protestan Diriliş Kilisesi Pastörü olan Andrew Craig Brunson ile ilgili süreç 15 Temmuz’dan sonra hakkında alınan sınırdışı kararıyla başladı. İlk olarak, İzmir Göç İdaresi Müdürlüğü’nün 28 Eylül’deki yazısıyla, Brunson ve eşi Norine Lyn Brunson’un ‘G-82 (Milli Güvenliğimiz Aleyhine Faaliyet tahdit) kodu’ kapsamına alındı. Brunson ve eşinin ülkeyi terk etmeleri istendi. Kararın kendilerine tebliğ edilmesinden sonra 7 Ekim’de emniyete giden Brunson çiftine misyonerlik yaptıkları ve yurtdışından kendilerine kaynak aktarıldığı suçlamasının yöneltildiği tebliğ edildi. Daha sonra Norine Lyn Brunson serbest bırakılırken, eşi Andrew Craig Brunson sınırdışı edilmek üzere İzmir Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’ne gönderildi. Brunson ile ilgili sınırdışı kararının ise bir gizli tanığın ifadesine göre verildiği öne sürüldü.

PAPAZIN DERİN İLİŞKİLERİ

Medyada yer alan haberlerden biri de şöyle: Brunson’ın, Amerikan Ordusu’nda Özel Harp subayı olarak görev yaptığı belirtildi. 23 yıldır (*) İzmir’deki Protestan cemaatine ait kilisede papazlık yapan ABD vatandaşı Andrew Craig Brunson’ın, “FETÖ” soruşturması kapsamında halen firarda olan örgütün Ege Bölgesi imamı ve İstişare kurulu üyesi olan ve örgütün beyni olarak kabul edilen Bekir Baz’la da sık sık görüştüğü ve bu kilisenin kuruluş aşamasında bürokratik sorunları ve aşamaları Baz’ın yardım ve dizayn ettiği tespit edildi. ABD’deki “FETÖ” bağlantılı bir vakıftan her ay yüklü miktarda maaş alan Brunson’ın, kilisedeki ‘Önderler Toplantısı’nda “FETÖ”yü öven konuşmalar yaptığı duyruldu…

Protestan Cemaati’ne ait İzmir Diriliş Kilisesi’nin kurucusu ve dini önderi olan Brunson’ın misyonerlik faaliyetlerinin “FETÖ” tarafından ciddi anlamda desteklendiği, bunun için “FETÖ”nün üyelerinin bile görüşemediği Ege Bölge İmamı Bekir Baz’ın bire bir rahiple irtibatlı olduğu öğrenildi. Brunson’ın, özellikle Suriye’den gelen PKK’nın uzantısı PYD adına faaliyet yürüten guruplara maddî ve manevî destek sağladığı, onlara özel Kürtçe ayinler düzenlediği de ileri sürüldü. Bölgeden gelen guruplara maddî destek sağladığı iddia edilen Brunson’un, lojistik destek de verdiği öğrenildi. Brunson ise ifadesinde Kürtçe bilmediğini iddia etti.

Aynı soruşturma dosyası kapsamında daha önce ifadesi alınan bir gizli tanık ifadesinde; Papaz’ı 2003 yılından beri tanıdığını, Kaya Prestij Oteli’nde, kilise toplantısı görünümünde daha çok bir beyin yıkama faaliyeti gerçekleştirdiği, bu toplantıda 25 tane Türk üniversite öğrencisinin Amerikan Milli Marşı eşliğinde yemin ederken gördüğünü kaydetti. Aynı gizli tanık, Brunson’ın bazı kişilerle birlikte Dünya Kiliseler Birliği’ne ve Kanada yetkili makamlarına bir şikâyet mektubu yazarak; Türkiye’de Hristiyan azınlığa ve Tuncelili Kürt kökenli ailelere baskı yapıldığı, evlerinin basıldığı ve dövüldüklerini belirterek Kanada’ya iltica etmeleri için alt yapı hazırlanmasını amaçladığını söyledi.

Tanık ifadesinde, bu faaliyet çerçevesinde PKK üyelerinin cezaevinden çıktıktan sonra kiliselere başvurup Hristiyan olduklarını belirterek yabancı ülkelere iltica ettiklerini kaydetti.

Ayrıca devlete ait gizli bilgileri FETÖ mensupları aracılığıyla ele geçirdiği, bunu Türkiye aleyhine yabancı devletlere aktardığı yönünde bilgilere ulaşan savcılık, bilgi ve belgelerle casusluk konusundaki iddiaların araştırmasını sürdürüyor.

Medyada çıkan haberlere göre, Brunson’un tutuklanmasının ardından ekibindeki bazı kişilerin Türkiye’den kaçtığı tespit edildi. Türkiye’de kalanların ise, sorguya alındığı belirtildi. Brunson gibi ABD özel harp subayı olduğu belirtilen ekibindeki papazların da sorgularının ve incelemelerinin devam ettiği belirtildi.

PAPAZ BÜYÜKADA TOPLANTISINA DA İŞTİRAK ETMİŞ

15 Temmuz darbe gecesi İstanbul Büyükada’daki Splendid Palas Hotel’de gerçekleşen ve en az 13 CIA ajanının katıldığı gizemli toplantıya Brunson’un da kaldığı, darbenin başarısız olmasıyla apar topar İzmir’e dönüp kilise faaliyetlerine devam ettiği belirlendi.

Otelde, Orta Doğu uzmanı Marwa Daoudu, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Konseyi görevlisi Ellie Geranmayeh, Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü programı uzmanı Ahmed Morsy, Woodrow Wilson Center yöneticisi Ali Vaez, Irak’ın eski ABD Büyükelçisi Samir Sumaidaie, üst düzey Orta Doğu analizcisi Masood Karokhail, Obama’nın İstihbarat Danışma Kurulu üyesi Ellen Laipson, siyasi analist Sylvia Tiryaki, Julya Romano ile yanı sıra İran, Rus, Ukrayna ve Alman uyruklu isimlerin de yer aldığı toplam 42 kişi konakladı.

Ancak kayıtlarda 40 kişi göründü. O isimler arasında İzmirli Papaz Andrew’in de olduğu öne sürüldü.

Katılımcıların, otele girişleri bir gün önce olmasına rağmen bir gün sonra gösterildiği iddia edilirken, Graham Fuller’in de kral dairesinde kaldığı ve kayıt yapılmadığı, Yunanistan’a kaçan ya da kaçırılan helikopterde Fuller’in olduğu iddia edildi. Bu iddiayı Yunanistan hükümeti ve Fuller yalanlamadı. Bir diğer katılımcı Hanry Barkey, “Türkiye’nin Kürt Meselesi” isimli eserini, CIA’nın Ortadoğu uzmanı Graham Fuller ile birlikte kaleme almıştı. Fuller ve Barkey’in, Fetullah Gülen’in ABD’de kalmasına referans oldukları biliniyor.

Splendid Otel, 1919’daki işgal günlerinde İngiliz Ordu Karargâhı olarak kullanılmıştı.

Darbe girişiminin yaşandığı gün Türkiye’ye giriş yapan ve sır toplantı sırasında sık sık ABD ile telefonda temas kuran Barkey’in, 19 Temmuz’da Türkiye’yi terk ettiği, grupla birlikte otelden çıkış yaptığı esnada odasında ‘Pensilvanya’ yazan bir çan bıraktığı belirtiliyor. Toplantıya başkanlık eden kişinin ise CIA eski Haberlama Konseyi Başkan Yardımcısı Graham Fuller olduğu ifade ediliyor. Fuller, toplantı hakkında, “İran’daki nükleer silahlarla ilgili toplantı yaptık” diyor.

Katılanlardan Avrupa Birliği Dış İlişkiler Konseyi’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programı’nda görevli Ellie Geranmayeh, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sokağa çıkın’ çağrısından sonra 00.33’teki Twitter mesajında “Erdoğan, Facetime’dan CNN Türk’e bağlanıp halkın sokağa çıkmasını istedi. Bu sırada kendisi güvenlik için komşu bir ülkeye gidiyor” diye tivit atmıştı. Geranmayeh’in, bundan sadece 7 dakika önce, “Türkiye uzmanı Henri Barkey’le birlikteyim. Kendisi birçok şeyin Erdoğan ve Başbakanın tutuklanıp, tutuklanmamasına bağlı olduğunu söylüyor. Darbenin gerçekliğini tespit etmek için zamana ihtiyaç var” tivitini atması da dikkat çekmişti.

PAPAZ CIA ORTADOĞU ŞEFİ Mİ?

ABD ordusunda kendisi gibi özel eğitimli adamları olduğu söylenen Protestan Kilisesi Papazı Brunson’ın askerlerinin de sorgulandığı söylenirken, Brunson’un sadece İzmir ve Türkiye’nin değil ABD istihbarat teşkilatı CIA’in Ortadoğu sorumlusu olduğu ileri sürüldü

“FETÖ” tutuklusu Papaz Andrew Brunson’un 15 Temmuz başarıya ulaşsaydı CIA Başkanı olacağı iddia edildi…

PAPAZA SUİKAST GİRİŞİMİ Mİ?

Brunson, 1 Nisan 2011’de silâhlı saldırıya uğradı. Kilise önüne gelen Mustafa Ali Eren, Diriliş Kiliseleri Derneği vaizi Andrew Craig Brunson’un kapı girişinde olduğu sırada, “Hesap sorulacak. Misyonerlik yapıyorsunuz. Vatanı size sattırmayız. El Kaide bundan hesap soracak” diye bağırarak kuru sıkı tabancayla 5-6 el ateş etti.

Dava devam ederken, Brunson’ın şikâyetçi olmaması dikkat çekti.

“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜ ADAM”

Peki biz bu Andrew Craig ismini nereden biliyoruz?

Şimdi bunun hikâyesine geçelim:

11 Ocak 1987 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmış ve Salih Mirzabeyoğlu’nun “İstikbâl İslâmındır!” ve “Necip Fazıl’la Başbaşa” isimli eserlerinde bahsettiği bir habere bakalım:

-“Sarı saçlı, mavi gözlü adam bir taraftan piposunu çekiştiriyor, diğer taraftan da yarı Türkçe yarı İngilizce kelimeler kullanarak karşısındakilere derdini anlatmaya çalışırken şunları söylüyordu: “Siz Türkleri anlamak mümkün değil. Nasıl oluyor da bir İslâm Devrimi’nin eşiğinde olduğunuzu göremiyorsunuz!”… Sözlerin sahibi, Andrew Craig adlı bir Amerikalı idi. Ülkesinde Türkiye ile ilgili doktora yapmıştı ve kendini tam bir Türkiye uzmanı sayıyordu. Elinde tuttuğu dergide, gazlı “yeşil” kalemle altını çizdiği satırları Türk dostlarına gösteriyor ve böylece telâşının boş olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu. Amerikalı oryantalistin elinde tuttuğu dergi, son yıllarda BÜYÜK GELİŞME GÖSTEREN İslâmi yayınlardan biriydi ve Necip Fazıl’a yakın bir İslâmcı İdeolojiyi savunduğu bilinmekteydi. Altı çizili satırlarda ise şu görüş ileri sürülmekteydi: İslâmî dünya görüşüne bağlı bir tarih ve hâl muhasebesi yaptığımızda, içinde bulunulan dönemde Türkiye’de büyük bir İslâmî zuhur, gerçek bir İslâm İnkılâbı bekleniyor!”

Kumandan Mirzabeyoğlu ile bir röportaj yapan Nokta dergisi o röportajı, “Bu bizim okuyucuya çok ağır gelir!” diyerek yayınlayamaması üzerine o röportaj Tavır dergisinde yayınlanmıştı. İşte, Craig, Tavır’da yayınlanan bu röportajdan altını çizdiği satırları muhataplarına gösterirken, Cumhuriyet gazetesi de bunu haber yapmıştı. (Röportaj için bkz: Salih Mirzabeyoğlu, İstikbâl İslâmındır, 4. Basım, 162-171)

Kumandan Mirzabeyoğlu’nun, Craig’in o günkü değerlendirmesine cevabı şöyleydi: “Cumhuriyet gazetesinde “Tavır” dergisindeki röportajımla ilgili olarak çıkan bu dehşet verici(!) haberde, alenî olarak Amerikalının ortağı kuşku üslûbuna dikkat çekmek bir yana, ahmak kâfirlerle cüce münafıkların Amerikalı oryantalistin gösterdiği ortalama zekâ seviyesine ermelerini beklemekteyim…” (İstikbâl İslâmındır, sh: 171)

“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜ ADAM” BU PAPAZ MI?

İkisinin de adı Andrew Craig…

1987’da muhataplarını İBDA’ya karşı ikâz edip uyarmaya çalışan Craig hakkında araştırma yapmaya çalışsak da hakkında bir iz, emare bulamadık.

Trump’ın istediği Craig ise bir ifadeye göre 23, diğerine göre 28 seneden bu yana Türkiye’de bulunuyor ve İBDA’ya karşı Fetullah’ı destekleyip, İslâm Devrimi’ni engelleyebilmek için “İslâma Muhatap Anlayış” yerine “Dinler Arası Diyalog” ihanetini ikame etmeye çabalıyordu. Bu hedef doğrultusunda da Amerika menfaatleri doğrultusunda hükûmetleri dizayn etmekle meşgûldü.

Şahıslar farklı olsa da -ki bizce aynı kişiler-, misyonların aynı olduğu apaçık.

Daha 80’li yıllarda Kumandan’ı tehlike olarak işaretleyenler, onun yolunu kesmek için önce 91’de gözaltına alıp işkenceden geçirdiler. Sonra, 98’de… 1998’den 2014’e kadar 16 sene esir tutulan Kumandan’a karşı bu dönemde aynı zamanda Telegram işkencesi de başlatıldı ve hâlen de devam ediyor. Diğer yandan müslümanların arasından türetilen Ilımlı İslâm’ın bir versiyonu olan Fetullahçılk da Craig’in kolları altında serpilip geliştirilmekteydi. Daha sonra ise herkesin bildiği üzere tüm bu Ilımlı İslâm’a ait versiyonlar, BOP çatısı altında birleştirildi.

O Craig bu Craig olmasa da değişen bir şey olmuyor. Zira yapılan şey aynı, kasıt ve niyet aynı: Türkiye’deki bütün hesaplar, Türkiye’nin bir İslâm Devrimi ile kontrolden çıkmaması, tam bağımsızlığını elde edememesi üzerine.

Hüküm ne idi:

“İslâmî dünya görüşüne bağlı bir tarih ve hâl muhasebesi yaptığımızda, içinde bulunulan dönemde Türkiye’de büyük bir İslâmî zuhur, gerçek bir İslâm İnkılâbı bekleniyor!”

Bu hükmü boşa çıkarmak için ne yapılması gerekir?

Aslın yerine sahtelerin ikamesi. Ve, aslın sesinin kısılması, yolunun kesilmesi için de elinden ne geliyorsa yap…

Millî olan güçleri perdelemek için sahte millîler, solcular içinde sahte solcular, dindarlar içinde sahte dindarlar türet… Bunları palazlandır ve iktidara bunları taşı.

Emperyalizm, İBDA’ya karşı güçler hazırlıyor. Fetullah Gülen’in İBDA’ya karşı düşmanlığı aleni olarak biliniyor. Tabi bunun yanında düşmanlığını aleni olarak ortaya koymayan ve hatta sempati besliyor gözüken, sempati beslediği vehmi ile iş yapan güçler de yok değil. İBDA’nın önünün kesilmesi için her yolu deniyor, her ata oynuyorlar. Zaten siyaset bir tercih mevzuudur ki, karşınızda asıl düşmanınız dururken, ondan da gözükse, o olmayan ve sizin oltanıza düşecek kim varsa onlarla da işbirliği yaparsınız. Yani Mirzabeyoğlu olmasın da isterse “mış” gibi olsun, kim olursa olsun, O’nun gelmemesi için diğerini iktidara getir ve iktidarda kalması için de her şeyi yap.

Yani artık emperyalist efendilerin tercihi, laiklikler mi islâmcılar mı şeklinde değil, gerçek İslamcılar mı yoksa İslâmcı denilen Amerikancı, işbirlikçi hainler mi şeklindeydi.

Kumandan’ın Nokta’nın yayınlamadığı röportajında geçtiği üzere, 80 ihtilâlinden sonra milletin üzerine ayet yazılı kâğıtların atılması kabilinden şeyler, İslâmî bir gelişme olmayıp, aslıyla İslâm Devrimi’nin önünü kesmek için yapılan hamlelerdir, dinin istismarıdır.

Adam karşı duramadığı yerde sana yanaşıyor, sana taviz vermek mecburiyetinde hissediyor kendini. Orada, Nokta dergisi muhabiri sormuş:

– “12 Eylül’den sonra, sayı olarak artış, nitelik olarak gelişmeye sebep olmadı mı?”

– “Bir kere gençlik meselesi bugünün meselesi değil ki, gûya Özal iktidarının desteği ile gelişiyormuş gibi gösteresiniz… 1975 (GÖLGE dergisi ve Akıncıların çıkması) ve 1978’deki (Akıncı Güç) büyük patlayışların, tıpkı açıkta kopan fırtınanın zamanla kıyıya vurması gibi, sizin tarafınızdan yeni olarak görülmesi…”

İslâmî gelişimin motivasyonu belli.

Bugün iktidarda olanlar da bu motivasyonu istismar ederek bir yerlere geldiler, getirildiler. Şimdi ise kendileri o motivasyonu sağlayamadığından ve artık İslâmcı kesim de bu iktidardan yüz çevirmeye başladığından, son referandumda gençlik büyük oranda hayır oyu verdi. Gençlik, akacağı mecraı bu istismarcılar dışında bir yerlerde aramak gerektiğini çok iyi gördü diyebiliriz.

Craig’in tutuklanması da aslında vazifesinin başaramadığının, yenildiğinin göstergesi.

Bütün bunlara cevap olacak hükmü Kumandan’dan bağlayalım:

“Büyük bir zuhur!.. Onu bekliyoruz!..” (Necip Fazıl’la Başbaşa, sh: 335)

“İşin ön sözüyle son sözünü kendine bağlayan mânâ, Allah’ın Kur’ân’da buyurduğudur:

– “Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemeseler de.”

(*) Nurettin veren, katıldığı bir TV programında bu süreyi 28 yıl olarak veriyor.

(Not: İlgili bölümler; İstikbâl İslâmındır kitabında sayfa 171 ve Necip Fazıl’la Başbaşa’da sayfa 334)

Kaynak: Adımlar dergisi

AMERİKA, ÇOK CİDDİYE ALIYOR, ÇOK YAKINDAN TAKİP EDİYORMUŞ
25 Ağustos 2017
Adımlar HABER



30 yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de bir İslâm ihtilâl ve inkılâbının olmaması için mücadele eden, bunun çeyrek asra yakın bir zamanını da papaz kisvesi altında Türkiye’ye yerleşip, İzmir’de kendisine merkez edindiği kilise üzerinden Ilımlı İslâm projesini geliştirilerek İbda’nın önünü kesmek için harcayan ABD istihbarat görevlisi Andrew Craig Brunson’ın “FETÖ” bağlantısından dolayı tutuklanmış olması karşısında, Amerika’da tedirginlik had safhada.

Brunson’un tutuklanmış olması, Amerika’da hemen her gün gündem olmaya devam ediyor.

Konu, en son ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert’ın günlük brifingde kendisine sorulan bir soruyla gündeme geldi.

Bu konuyu çok yakından takip ettiklerini belirten Nauert, “Rahip Brunson unutulmadı” ifadesini kullandı.

Nauert, Amerika Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın, “ABD, Rahip Andrew Brunson’ın serbest bırakılmasını savunmaya devam ediyor. (Brunson) Türkiye’de haksız yere hapse atıldı. Bu konuyu çok ciddiye alıyoruz” şeklindeki sözlerini hatırlatarak, konsolosluk görevlilerinin Brunson’ı düzenli olarak ziyaret etmeyi sürdürdüğünü de sözlerine ekledi.
Kaynak: Adımlar dergisi

AJAN / MİSYONER PAPAZA BİR TUTUKLAMA DAHA
24 Ağustos 2017


‘FETÖ’ üyeliği iddiasıyla halen tutuklu bulunan Protestan cemaatine bağlı İzmir Diriliş Kilisesi Pastörü Andrew Craig Brunson hakkında bir kez daha tutuklama kararı verildi.

Brunson, önce ‘misyonerlik’ faaliyeti yürüttüğü gerekçesiyle sınırdışı edilmek üzere gözaltında tutulurken hakkında bir gizli tanığın ifade vermesi üzerine ‘FETÖ’ soruşturması kapsamında 9 Aralık 2016’da tutuklanmıştı.

Donald Trump, Erdoğan’dan, ‘FETÖ’den tutuklu papazın tahliye ve iadesini istemişti.

Hürriyet’ten Toygun Atilla’nın haberine göre İzmir başsavcılığı, İzmir emniyetinin hazırladığı rapor, tanık ve gizli tanık ifadeleri ve ‘yeni deliller’ ışığında soruşturmayı genişletti.

Güvenlik önlemleri altında savcılığa getirilen Brunson, sorgusunun ardından İzmir 2’nci Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk edildi.
Protestan papaz, “devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya teşebbüs ve anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs” suçlamalarıyla bir kez daha tutuklandı.

Suçlamaları kabul etmeyen Brunson ise ifadesinde şunları söyledi: “Ben İsa Mesih’i savunan biriyim. Kilise kuran ve bunu devletin bilgisinde yapan bir din adamıyım. Hiçbir İslami hareketi asla desteklemem. Hayatımda da tanıdığım hiçbir “FETÖ”cü yoktur.”

Kaynak: Adımlar dergisi

TRUMP O PAPAZI ERDOĞAN’DAN BİZZAT İSTEDİ
22 Eylül 2017



Erdoğan’ın Amerika’ya yaptığı seyahat sırasında ABD heyeti ile Türk heyeti arasında yapılan ortak toplantıda, Trump, Türkiye’de casusluk faaliyetinden tutuklu bulunan papaz kılıklı ajan Andrew Craig Brunson’ın serbest bırakılmasını bizzat dile getirdi.

Brunson’la ilgili olarak sadece Trump değil, daha sonra Trump’ın yardımcısı Mike Pence de konuyu gündeme getirdi.

Görüşmelerden sonra Amerika’nın “Beyaz İn”inden yapılan bilgilendirme açıklamasında Trump’ın Papaz Brunson’ın serbest bırakılması konusunda 3 kez talepte bulunduğu ve acilen ABD’ye iadesini istediği aktarıldı.

ABD merkezli CBN’in haberine göre, Trump ve yardımcısı Pence’in bu isteği Hıristiyan liderler tarafından coşkuyla karşılanırken, Başkan ve yardımcısı “Kilisenin savunucuları” olarak adlandırıldı.

KİM BU PAPAZ?

Papaz kisvesi altında Türkiye’de 20 yıldan fazla bir süredir faaliyette bulunan Andrew Craig Brunsonla ilgili olarak yaptığımız geçmiş haberleri haberin sonunda paylaşacağımız linklerden okuyabilirsiniz.

Kısaca özet geçecek olursak:

Kumandan Mirzabeyoğlu, İstikbâl İslâmındır ve Necip Fazıl’la Başbaşa adlı eserlerinde, 1986 senesinde İbda çizgisinde çıkan Tavır dergisini eline alıp, altını yeşil fosforlu kalemle çizdiği satırları Türk muhataplarına göstererek onları Türkiye’de gerçekleşmek üzere olan İslâm ihtilâl ve inkılâbı konusunda uyarmaya çalışan sarı saçlı Amerikalı Andrew Craig’den bahsederken, bizler uzun yıllar izini kaybettiren bu adamla, geçtiğimiz sene “FETÖ” operasyonu kapsamında tutuklanması ile yeniden karşılaşmış olduk; 30 sene sonra…

Demek ki, bundan 30 sene önce Türkiye’de gerçekleşmekte olan İslâm ihtilâl ve inkılâbı tehlikesini gören bu adam, bu tesbitinden kısa bir zaman sonra Türkiye’ye papaz olarak gelmiş, İzmir’e yerleşmiş ve buradaki ininden, İbda’nın, İslâm ihtilâl ve inkılâbının önünü kesmek üzere faaliyetlerine başlamış…

Bu süre içinde kendisinin CIA’nın Ortadoğu şefliğine kadar yükseldiği de medyaya yansıyan “söylentiler” arasındaydı…

PAPAZ HAKKINDA YENİ BİLGİLER

Bu arada bu papaz hakkında yeni bilgiler, “söylentiler” de medyaya yansımaya devam ediyor. İşte onlardan biri, Takvim’den Fatih Şendil’in haberi:

“Andrew Craig Brunson’un ekibinden bir rahibin, “Türklerin cesetlerini çiğneyeceğiz, bu ülke sizin değil bizim” dediği ortaya çıktı.

ABD Başkanı Trump’ın 3 kez iadesini istediği Papaz’la ilgili çok önemli bir gelişme yaşandı. Brunson’un, Harp subayı olan tüm ekibinin sorguda olduğu anlaşıldı. Brunson’un ekibindeki özel harp subaylarının rahip gibi görünerek, misyonerlik faaliyetleri adı altında ABD’nin ajanları olarak çalıştıkları saptandı.

Soruşturmayı derinleştiren İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Brunson’un ekibindeki rahip görünümlü subaylardan birinin İzmir’de yaşayan bir vatandaş ile 2011 yılında mahkemelik olduğu bilgisine ulaştı.

Brunson’un ekibindeki papazın, “Devletine mi güveniyorsun? 5-6 yıl içinde güveneceğin bir devletin kalmayacak. Bizim yeşil bereli askerlerimiz Türklerin cesetlerini çiğneyerek geçecek. Ben de senin kafanla top oynayacağım. Bu ülke sizin değil bizim. Bayraklı ve Kadifekale sırtlarına kendi kiliselerimizi dikeceğiz” dediği anlaşıldı.”

Yine aynı gazeteden Ergün Diler’in bu günkü yazısının ilgili bölümü şöyle:

“Bunlardan biri daha önce de yazdığım PASTÖR ANDREW BRUNSON’du… Brunsonlar asker kökenli bir aileydi… Kuzey Carolinalı hepsi…
Dede Robert Brunson, KORE kahramanı… Baba Brunson da Rusya’da uzun süre örtülü operasyonlar yapan biri…
Dönelim PASTÖRE…
Andrew Brunson ve eşi Norine, yıllar önce İzmir’e yerleşti. Andrew’nin 20 kişilik bir cemaati var.
20 kişilik bir cemaat için dünyanın hiçbir kilisesi Pastör göndermez.
Zaten Andrew Brunson da pastör değildi.
Andrew Brunson, ABD için çok önemli ve özel yetiştirilmiş biriydi. Zamanla çok farklı kişilerle çalıştı.
CIA ile iç içe geçti. Farklı kulvara evrildi. İngiltere ile yakın çalışmaya başladı. Bütün bunlar gözden uzak tutulan İzmir’de oldu…
CIA’nın adamı olan PASTÖR, MI6 ile de çalışıyordu. Daha çok İngilizler’le iş tutuyordu…
İngiltere ile yakın çalıştığı için Türkiye’de daha da güçlendi.
Birçok önemli Türk işadamı ile yakın ilişkiler kurdu.
Bunları konuşan yok nedense! Kimdi bu patronlar!
Devam…
Bunun nedeni Londra’ydı.
Brunson İngiltere’nin İzmir üzerinden Türkiye’de etkili olmasını sağlayan ‘Sahil Hattı’ projesinin de mimarıydı!
Londra alan açıyor, PASTÖR koşuyordu…
Özellikle Ege kıyılarına bakarsanız, İngilizler’in ağırlıkla yerleşim yeri satın aldığını görürsünüz.
Bu plan 10 yıldır devredeydi.
İngiltere’nin İstanbul ve Ankara’da çok güçlü olduğunu düşünürsek, İzmir de stratejik olarak İngilizler’in olmalıydı.
Öyle de oldu.
Pastör’le!
ABD, sadece İzmir’deki NATO üssünde güçlüydü.
İzmir’de parti teşkilatları veya sivil toplum kuruluşlarının tümü Brunson sayesinde İngilizler’in oldu. Az şey değildi bu!
ABD ile İngiltere arasındaki kavga burada da sürüyordu.
Görmüyorduk!
Andrew Brunson ve eşi Norine Brunson 7 Ekim 2016’da gözaltına alındı. 13 gün sonra Norine Brunson, sınırdışı edildi. Norine, AVUSTURYALI Rudolf STEİNER’in kızıydı!
Sonraki süreçte Türkiye, Brunson’un Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA ile ilişkilerini ortaya çıkardı.
15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olan FETÖ ile yakınlığı da ortalığa saçıldı…
Bu ağ Brunson’u çok değerli yaptı. Ancak cevap bekleyen çok soru vardı…
Kasım’da Trump Başkan seçildi, göreve gelmeden Andrew Brunson hakkında bilgilendirme verildi. Beyaz Saray’a adım atan Trump, Brunson’un ABD’ye getirilmesi için her yolu denemeye başladı.
Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geçtiğimiz MAYISTA Brunson’u istedi.
Sadece bastıran Trump değildi…
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, defalarca aynı talepte bulundu.
ABD Adalet Bakanı Sessions da Adalet Bakanlığı’ndan Brunson’u talep etti.
Trump’ın yardımcısı Pence de Başbakan Yıldırım’a ulaşıp Brunson’un serbest bırakılması ve ABD’ye iadesi için görüşmeler yaptı.
Anlayacağınız muazzam bir Pastör trafiği vardı…
Amerika sadece içeride olan bir adamını mı istiyordu yoksa işin içinde başka bilinmeyenler mi vardı?
Türkiye, ABD adına casusluk yapan Brunson’un talep edildiğini düşünüyordu!
Bu kadar önemli isim her şeyi bırakıp PASTÖRLE yatıp PASTÖRLE kalkınca akla başka bir şey de gelmiyordu…
Doğal olarak kendi ajanlarını istiyorlar noktasında kalınıyordu!
İşin aslı öyle değildi!
Brunson, ABD’nin yeni dönemde İngiltere’ye karşı en önemli kozlarından biriydi.
Çünkü İngiltere’nin Türkiye’deki birçok organizasyonunun merkezinde yer alan Brunson, Trump ve ekibi için İngiltere ile savaştaki en büyük silahtı.
Brunson’un tüm ailesi, soyadı Brunson olan herkes çok özel yetiştirilmiş kişilerdir.
Amerikan Hukuk ve Adalet Merkezi de Brunson’un Türkiye’den alınması için devreye girmiş durumda.
Bu trafikten sonra Türkiye, elindeki değeri anladı.
Ancak Brunson, sadece Türkiye için bir değer değil.
ABD ve İngiltere için de çok önemli bir güç.
İngiltere için Bruson’un son kullanma tarihi geçti.
Ancak Brunson’un ABD’ye teslim edilmemesi gerekiyor.
İngilizler bunu istemez.
Çok önemli işadamları da VERİLMEMESİ için devrede…
Savaş bütün hızıyla sürmekte yani…
Brunson’la ilgili bu iddialar ilginç!
Paylaşmak istedim…
Dışarıda bunu konuşanlar var!
Bir de BRUNSON tutuklandıktan sonra TRUMP’a mektup yolladı.
Acaba orada ne dedi?
Çok merak ediyorum…
Takipteyiz….”

ADIMLAR Haber

Erdoğan itiraf etti 'Gerçek FETÖ'cüleri bıraktılar, gariban insanların üzerine gittiler'
27 Temmuz 2017

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine üyeleri ve milletvekilleri ile yaptığı toplantıda önemli mesajlar verdi. Erdoğan'ın, “FETÖ ile mücadelede asıl isimlerin değil de sıradan insanların üzerine gidildiği yönünde şikayetlerin olduğunu" söylediği belirtildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, parti genel merkezinde kabine üyeleri ve AKP milletvekilleri ile yaklaşık 50 dakika süren bir toplantı yaptı. Erdoğan, toplantıda kabine üyeleri ve milletvekillerine önemli mesajlar verdi. İktidar olmanın kolay olmadığı vurgusunu yapan Erdoğan'ın saldırıların hedefinde AKP'nin olduğunu ifade ettiği bildirildi. Toplantıda teşkilatlara saygının esas olduğunu belirten Erdoğan, milletvekilleri ile halkın iç içe olması gerektiği vurgusunu yaptı ve gönülleri kazanmanın önemine dikkat çekti. Erdoğan’ın teşkilatlara yönelik, “Teşkilatta ahenk ve saygı esastır. Kongre sürecine milletvekilleri müdahil olmamalı değişse de değişmese de teşkilatla ortak hareket etmeli. AK Parti’lilerin vazifesini en iyi şekilde yapması çok önemlidir. Bu bakımdan teşkilatlarda yorulan, devam etmek istemeyen dava idrakini yitiren varsa kenara çekilsin, yerini başka arkadaşlara bıraksın. Yorulanla devam etmek eşyanın tabiatına aykırı” dediği öğrenildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir gündemi de FETÖ ile mücadeleydi. Erdoğan’ın “‘FETÖ ile mücadelede asıl isimlerin değil de sıradan insanların üzerine gidildiği yönünde şikayetler var, dikkate alın. FETÖ ile mücadele sonuna kadar devam edecek” dediği öğrenildi.
Haberartıturk

Alman basınında FETÖ'yü en net anlatan yazı
22.07.2017



BirGün yazarı Bülent Mumay, Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesine, 15 Temmuz’un yıldönümü nedeniyle, “Türk demokrasisini zehirleyen ortaklık” başlıklı bir yazı yazdı.

BirGün yazarı Bület Mumay, Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesine kaleme aldığı yazıda FETÖ’nün yıllarca AKP hükümetiyle yaptığı ortaklığa dikkat çekti. Mumay’ın yazısı, “FETÖ’yü Alman basınında en net anlatan yazı” yorumlarına neden oldu. Mumay yazısında şu ifadelere yer verdi: “24 Ekim 1996’da İstanbul’da çekilen siyah beyaz bir fotoğraf, Türkiye’de 1980’lerin başından bu yana sadece ‘iyi ahlaklı nesiller’ yetiştirmek iddiasında olduğunu söyleyen bir tarikatın vardığı önemli bir istasyonu gösteriyordu. Uzun yıllar İzmir’deki bir camide ağlayarak verdiği duygu dolu hutbelerle tanınan bir vaizin, Fethullah Gülen’in ‘iyi ahlaklı nesiller’ yetiştirmekten fazla bir niyeti olduğunu ortaya koyuyordu. Fotoğraf, tarikatın etkilediği çevrelerin oyunu almak için hükümetlerin tavizler verdiği Gülenciler tarafından kurulan bir bankanın açılışını tarihe kaydediyordu. Öyle ya, ‘iyi ahlaklı nesiller’ yetiştirmek için para kazanmak gerekiyordu! 21 yıl önce çekilen o siyah beyaz fotoğrafı bir kenara bırakıp bugüne dönelim biraz. 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız kanlı darbe girişiminin üzerinden tam bir yıl geçti. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere hemen hemen her kentte Erdoğan’ın çağrısıyla büyük anma törenleri düzenlendi. Törenlere katılım için şehir içi ulaşım ücretsiz yapıldı. Türkiye’deki tüm billboardlara Saray’ın hazırlattığı afişler asıldı.15 Temmuz 2017’de hepimiz 112 Acil Servis’i bile ararsak, Erdoğan’ın seslendirdiği 15 Temmuz mesajını dinliyorduk önce.”

‘Ne istediyse veren’ler kadırılmıştı!

Mumay, şöyle devam etti: “Erdoğan darbeden ve o iklimde kazandığı tartışmalı referandumdan sonra ülkeyi tamamen yeniden şekillendirirken, eski ortağı Gülen’in 15 Temmuz’un arkasında olduğuna ilişkin izler çoğalıyordu. Yazının girişindeki siyah beyaz fotoğrafı anımsıyorsunuz değil mi? O fotoğrafta, en öndeki üçlüyü de… Sadece, Gülen’in bankalarını açmadılar. Devletin tüm kapılarını, arkalarında poz veren Gülen’in kadrolarına sonuna kadar açtılar. Şimdi verdiklerine pişman olan aynı üçlü, 21 yıl sonra tekrar aynı fotoğraf karesinde buluştu. Yine bir açılış açılış yapıyorlardı. Bu kez o cemaatin kasasına dönüşen bankayı değil, ‘Ne istediyse verdikleri’ kadroların darbe gecesi şehit ettiği 250 insan için yapılan anıtı açıyorlardı. Bir fark daha vardı, Gülen bu kez arkalarında değil, binlerce kilometre uzaktaki düşmanlarıydı. Peki, bütün bu olan bitenlerin faturası kime kesiliyordu dersiniz? Meclis’te kurulan komisyon, 40 yıldır iktidara gelemeyen CHP’yi darbenin “siyasi ayağı” ilan ediyordu. ‘Ne istediyse veren’ler, ‘kandırılmıştı’ çünkü.”

Yazının tamamı şu şekilde:

Türkiye demokrasisini zehirleyen ortaklık

24 Ekim 1996’da İstanbul’da çekilen siyah beyaz bir fotoğraf, Türkiye’de 1980’lerin başından bu yana sadece “iyi ahlaklı nesiller” yetiştirmek iddiasında olduğunu söyleyen bir tarikatın vardığı önemli bir istasyonu gösteriyordu. Uzun yıllar İzmir’deki bir camide ağlayarak verdiği duygu dolu hutbelerle tanınan bir vaizin, Fethullah Gülen’in “iyi ahlaklı nesiller” yetiştirmekten fazla bir niyeti olduğunu ortaya koyuyordu. Fotoğraf, tarikatın etkilediği çevrelerin oyunu almak için hükümetlerin tavizler verdiği Gülenciler tarafından kurulan bir bankanın açılışını tarihe kaydediyordu. Öyle ya, "iyi ahlaklı nesiller" yetiştirmek için para kazanmak gerekiyordu!

Objektifin hemen önünde, açılış kurdelesini ellerinde birer makasla kesen önemli 3 kişi vardı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, koalisyon ortağı olan İslamcı Refah Partisi’ne üye Devlet Bakanı Abdullah Gül ve o sırada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan. Öndeki bu üçlü kadar gülümseyen önemli bir figür daha vardı, hemen arkalarında: Tarikatın lideri Fethullah Gülen.

Bu fotoğraf çekildiğinde Tansu Çiller, birçok eski Türk politikacı gibi siyasetten silinmemiş, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmamış, Tayyip Erdoğan da okuduğu bir şiir yüzünden henüz hapse girmemişti. Kendisini düşünce suçlusu olarak tanımlamasına rağmen 160’ı aşkın gazeteciyi tutuklayan bir rejimi 15 yıldır yönetmemişti henüz. Öndeki üçlünün açılış yapmasını gururla izleyen Gülen'in yetiştirdiği "altın nesil"ler henüz pilot olmamış, kendi parlamentosunun ve halkının üzerine ateş açmamıştı.

O günlerde, Gülen’in niyetinin devlet kadrolarına sızarak İslamcı bir rejim inşa etme niyeti olduğunu söyleyenler elbette vardı. Ama Gülencilerin askeri okullardaki örgütlenmelerini yazan gazetecilerin haberlerine jet hızıyla yasak geliyordu. Gülenciler hakkında soruşturma açmak isteyen savcılar da çıkıyordu. Tesadüf bu ya, Gülen’le ilgili soruşturma başlatır başlatmaz bu savcılar hakkında porno görüntüler sızdırılıyordu. Elbette dosya kapanıyor, o savcılar da istifa etmek zorunda kalıyordu.

21 yıl önce çekilen o siyah beyaz fotoğrafı bir kenara bırakıp bugüne dönelim biraz. 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız kanlı darbe girişiminin üzerinden tam bir yıl geçti. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere hemen hemen her kentte Erdoğan’ın çağrısıyla büyük anma törenleri düzenlendi. Törenlere katılım için şehir içi ulaşım ücretsiz yapıldı. Türkiye’deki tüm billboardlara Saray’ın hazırlattığı afişler asıldı. Camilerden selalar yükseldi. Darbeyi lanetleme mesajları, cep telefonlarımıza bile girdi. 15 Temmuz 2017’de hepimiz 112 Acil Servis'i bile ararsak, Erdoğan’ın seslendirdiği 15 Temmuz mesajını dinliyorduk önce. Ambulansı, bu mesajdan sonra çağırmak mümkündü.

Erdoğan’ın darbeye öfkesi büyüktü. Darbe girişiminden sonra adı “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” olan eski adıyla Boğaziçi Köprüsü’nün üzerindeki törende şunları söylüyordu: “Bu hainlerin kafalarını kopartacağız.” Erdoğan’a son yıllarda beslediği bağlılıkla tanınan sabıkalı mafya lideri Sedat Peker de, 15 Temmuz’u mesleğine yakışır halde anıyordu: “Eceliyle bile olsa sayın cumhurbaşkanımızın bu dünyadaki misafirliği biterse, onlar diktatör neymiş görecekler. Dışarıda yakaladıklarımızın hepsini ağaçlara, bayrak direklerine astıktan sonra o cezaevlerine de gireceğiz. Onları cezaevlerinde de asacağız.” Erdoğan’ın yönetim kuruluna adam yerleştirdiği gazetenin tarih yazarı Murat Bardakçı da, ertesi günkü köşesinde, Osmanlı’nın 17. yüzyılda hainleri nasıl cezalandırdığını hatırlatıyordu: “İsyancıların anında cezalandırıldıkları günlerin infaz şekli: Çengele geçirme.”

İki güne yayılan 15 Temmuz anma törenlerinde muhalefet yoktu. Alanları da Erdoğan’a bağlı kitleler doldurmuştu. Zaten anma törenlerini organize eden irade, kendisi gibi düşünenlerden başkasını ister gibi görünmüyordu. Meclis’te düzenlenen törenlerde muhalefete söz hakkı verilmemesi, niyetin 15 Temmuz’u anmaktan çok, darbe mağduriyeti üzerinden Erdoğan’ın otoritesinin büyüterek yeniden tesis etmek olduğunu ortaya koyuyordu. İktidara geldiği 2002 yılında, devleti yönetecek kadrosu olmadığı için bürokrasiyi elinde tutan Gülencilerle yürüyen Erdoğan, verdiği bu tavizleri anımsatanlara neredeyse daha büyük öfke duyuyordu. İki dinci fraksiyonun kavgasının bedelini, otoriter bir rejim kurmak ve kendisi gibi düşünmeyenleri bertaraf etmek için kullanıyordu.

Oysa 15 Temmuz, gerçekten Erdoğan’ın darbenin bastırılmasından saatler sonra söylediği gibi “Allah’ın bir lütfu” olabilirdi. Türkiye, belki de Cumhuriyet tarihinin en acı olayını, yeni bir toplumsal sözleşme yaratmak, daha demokratik bir sistem inşa etmek için kullanabilirdi. Zirveye ulaşan kutuplaşmayı, ortadan kaldırabilirdi. Ancak belli ki Erdoğan’ın istediği bu değildi. İktidarın süresini ve kudretini artırmak için darbe yasalarını kullanarak muhalefeti ortadan kaldırmayı tercih etti. Evet, 15 Temmuz 2016’da darbeciye teşebbüs eden halk düşmanları yenilmişti. Ama 15 Temmuz 2017’ye geldiğimizde ise kan kaybeden, ne yazık ki demokrasinin kendisiydi.

Erdoğan darbeden ve o iklimde kazandığı tartışmalı referandumdan sonra ülkeyi tamamen yeniden şekillendirirken, eski ortağı Gülen’in 15 Temmuz’un arkasında olduğuna ilişkin izler çoğalıyordu. Sıradan bir askerin bile giremeyeceği, darbenin karargâhı olan Akıncılar Üssü’nde Gülenci siviller yakalanmıştı. Darbeci askerlerin ele geçirmek için bastıkları devlet uydu şirketi Türksat’ta, devlet televizyonu TRT’de, sokaklara çıkan bazı askeri zırhlı araçların içinden Gülenci siviller çıkıyordu. Belli ki, Erdoğan’ın darbeden önce “Paralel devlet kuruyorlar” diye savaş açtığı Gülenci askerler, her yıl 30 Ağustos’ta yapılan askeri şura toplantısında ihraç edileceklerini anlamış, son bir hamleyle darbeyi denemişlerdi.

Darbenin 1 numaralı hedefi olan Erdoğan, daha önce cemaate verdiği destekler anımsatılınca “Kandırıldım” diyordu. Oysa Gülen’in ne yapmak istediğini, 1999’da bir Türk televizyonunda yayınlanan hutbesini izleyen herkes biliyordu. Gülen, camide verdiği vaazda, müritlerine ordu, adliye ve mülkiye kadrolarında görev almalarını tavsiye ediyordu. Kendisini dinleyenlere, her yeri sessizce fethetme önerisinde bulunan Gülen, “zamansız kahramanlıklar” yapılmamasını öğütlüyordu: “Müslümanların belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar bu şekilde hizmete devam etmeleri şarttır. Erken vuruş diyeceğim çıkışlar yaparlarsa, dünya Cezayir'deki gibi başlarını ezer. Zayiata meydan verilmemeli.”

Bu kasetin yayınlanmasından birkaç gün sonra, Fethullah Gülen aniden rahatsızlandı. Devletin resmi korumasıyla birlikte tedavi için ABD’ye gitti. O günden bu yana da Pensilvanya’daki çiftliğinde yaşıyor. Gülen’in kasetinin yayınlanmasından sonra özellikle askerler, yoğun bir çalışma yapmaya başladı. Orduya sızmış tarikatçıları tasfiye etmeye başladılar. Yıllık her toplantıda, belirledikleri Gülenci subayları ihraç ediyorlardı, tabii ki siyasi iradenin onayıyla… Ta ki, AKP 2002’de iktidara gelene kadar. Ordu, AKP’li hükümetin imza vermemesi nedeniyle, bu tarihten 2012’ye kadar hiçbir ihraç kararı alamadı. Adliye ve Emniyet’teki Gülenci kadroların yaptıkları operasyonlarla laik subaylar bir bir saf dışı bırakılırken, ihraç edilmeyen Gülenci askerler terfiler alarak, tutuklanan askerlerin boşalan koltuklarına oturmaya başlıyordu. İki ortak kavgaya tutuşunca da, terfi kararlarını imzalayan Erdoğan’ı indirmek için bombalar yağdırıyordu.

Yazının girişindeki siyah beyaz fotoğrafı anımsıyorsunuz değil mi? O fotoğrafta, en öndeki üçlüyü de… Sadece, Gülen’in bankalarını açmadılar. Devletin tüm kapılarını, arkalarında poz veren Gülen’in kadrolarına sonuna kadar açtılar. Erdoğan’ın darbeden önce söylediği gibi “Ne istediyse verdiler…” Şimdi verdiklerine pişman olan aynı üçlü, 21 yıl sonra tekrar aynı fotoğraf karesinde buluştu. Yine bir açılış açılış yapıyorlardı. Bu kez o cemaatin kasasına dönüşen bankayı değil, “Ne istediyse verdikleri” kadroların darbe gecesi şehit ettiği 250 insan için yapılan anıtı açıyorlardı. Bir fark daha vardı, Gülen bu kez arkalarında değil, binlerce kilometre uzaktaki düşmanlarıydı. Peki, bütün bu olan bitenlerin faturası kime kesiliyordu dersiniz? Meclis’te kurulan komisyon, 40 yıldır iktidara gelemeyen CHP’yi darbenin "siyasi ayağı” ilan ediyordu. Devletin din kurumu da, bugün terör örgütü ilan edilen Gülencilerin büyümesinin sebebini ise “Radikal modernleşme”ye bağlıyordu. “’Ne istediyse veren”ler, “kandırılmıştı” çünkü.

fotoğraf darbe açılış İstanbul Fethullah Gülen ihraç FETÖ AKP İzmir Ankara Abdullah Gül adliye soruşturma ordu birgün koalisyon belediye Cumhurbaşkanı altın istifa
Birgün

Fetullah Gülen doğru söylüyor…
Hüseyin Likoğlu
25 Temmuz 2017

Yeni Şafak Gazetesi’nin 15 Temmuz ihanet girişimi öncesinde, TSK içerisindeki FETÖ’cü yapılanmaya ilişkin haberlerini herkes hatırlar. 21 Haziran 2016 tarihli “Pilotları kalpten götürdüler” başlıklı haberimiz bu kapsamda en önemli haberlerimizden biriydi.

İşte o haberin yayınlanmasından önce bazı dostların tavsiyesi ile görüştüğüm tabip subaylar oldu. 2016 yılı Haziran’ı aynı zamanda Ramazan ayı idi. Bir tabip subayla hastanenin birinin kamelyasında sohbet ederken birden etrafımızda eli sigaralı ve çay bardaklı tipler türedi. Tabip subay, bir an tedirgin oldu. ‘ne oluyor’ diye sordum. “Bunları görüyor musun? Bunların hepsi FETÖ’cü. Oruç tutmadıklarını belli etmek için her gün böyle ellerinde sigara-bardak ‘gözümüze sokar gibi’ geziyorlar” dedi.

“Bir de kurum içi internet ağı İNTRANET’teki hesaplarını görseniz. Onlardan daha ileri Atatürkçü yok sanırsınız” diye de ekledi.

Yine darbeye günler kala İzmir Başsavcıvekili Okan Bato’nun TSK içerisindeki FETÖ’cü yapılanmaya ilişkin soruşturmasını haberleştirmiştik. O soruşturma kapsamında haberleştiremediğimiz çok önemli bir itiraf vardı. Daha doğrusu haberleştirmeye fırsat bulamadan darbe olmuştu. Subay olduğu anlaşılan bir gizli tanığın itirafı. İşte o ifade:

Gizli tanık Abdullah: Fetullah Gülen’in özel odasında 3 kişi baş başa kaldık. Kendisine kurmaylık sınavlarını kazanamadığımdan dolayı üzüntümden ve yaşadığım stresten bahsedince bana ‘kazanan arkadaşlarımız için sevinelim’ diyerek sarıldı. TSK’dan ayrılmak istediğimi dile getirdim. Bana, ‘Ayrılman doğru değil, hizmetteki her TSK mensubu hizmet hareketi içinde bizim için çok kıymetli’ dedi.

Eşim ise kurmaylık hakkı bittiği için kapanmak istediğini söyledi. O da eşime ‘kapanman doğru olmaz, herkes sizi böyle tanıdı, bu şekilde çok daha fazla dikkat çekersiniz’ diyerek müsaade etmedi. Eşimin diğer sorusu ise ‘çocuklarımızı tedbir için cemaatin okullarına gönderemiyoruz ne yapmamız gerekiyor?’ oldu. Kendisi, cemaatin olduğu anlaşılmayacak özel okullar kurduklarını, bu hususta talimat verdiğini belirterek, ‘abilerinizle görüşün, Ankara’daki bu okullara sizi yönlendirsinler. Bu okullar sizin, hakim, savcı ve bürokrat kesiminden özel nitelikte arkadaşlarımızın çocukları okuyabilsin diye kuruldu’ dedi.

Böyle okul var mı, varsa nerededir, diye Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinden bilgi edinmeye çalışırken, 15 Temmuz oldu. Darbeden birkaç gün sonraydı. tvnet’in yayınına gelen bakanlardan birinin danışmanı ile sohbet ederken, aradığım okulu buldum.

Danışman arkadaş, “Hüseyin Bey başıma ne geldi bir bilsen” dedi. “Hayırdır” dedim. “Evime yakın diye oğlumun ön kaydını yaptırdığım bir özel okul için Milli Eğitim’den aradılar. ‘Oğlunuzun kaydını oradan alın’ dediler. ‘Niye’ diye sordum. ‘Anafartalar Koleji’nin sahibi Hakan Çiçek, ihanetin en önemli merkezi Akıncı Üssü’nde yakalandı’ dediler.” Danışman, o gün daha da çarpıcı bir olay daha anlatmıştı. “Kayıt sırasında başörtülü bir veli vardı. Sırf başörtülü olduğu için onun çocuğunun kaydını almadılar” dedi.

Evet, aradığımız okulu hain darbe girişiminden sonra bulduk. Daha sonra da benzer diğer okullar ortaya çıkarıldı. İzmir’de Cumhuriyet, İstanbul’da Sirus kolejleri. Başka kaç tane var bilmiyoruz, hala var mı onu da bilmiyoruz.

FETÖ elebaşı Gülen, Mısır’ın darbeci katili Sisi’nin televizyonuna verdiği mülakatta, “Türkiye’deki darbeyi ulusalcı ve laik bir kesim yapmış olabilir” diyor. Kesinlikle doğru söylüyor. Çünkü kendisi teröristlerini ulusalcı, laik Kemalist, Atatürkçü kisvesi altında TSK’da barındırdı. Evet, darbeyi Atatürkçü görünümlü FETÖ’cüler yaptı.

FETÖ’cü denilince birileri hemen gözlerini muhafazakar insanlara çeviriyor. Halbuki Pensilvanya şeytanı, her kılığa girmiş. En büyük ihaneti de Atatürkçü, ulusalcı, laikçi kılığına giren FETÖ’cüler yaptı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gibi ‘aldatıldım’ deme cesaretini gösterememenizi anlıyoruz. Ancak, “Şurada FETÖ yok, burada Fetullahçı olmaz, şu FETÖ’cü olamaz, bunun FETÖ ile işi olmaz” gibi peşin hükümler belirtmeyin. FETÖ her yere her kesime sızdı. Her yerde ve her kesimde bu hainleri bulmamız lazım. Akıncı Üssü’nde yakalanan sivillere baktığımızda İlahiyatçı Adil Öksüz ve ultra Atatürkçü Hakan Çiçek’i görüyoruz.

15 Temmuz ihanetinin içinde 200’e yakın FETÖ’cü general çıkınca “Bu kadar FETÖ’cü TSK’ya nasıl sızdı” sorusuna, mevcut ve eski komutanlar, “Efendim çok iyi gizlendiler” diye cevap verdiler. İyi de nereye gizlendiler? Masanın altına mı, dolabın içine mi, yoksa kapının arkasına mı? Tabi ki Atatürkçülük kisvesinin arkasına saklandılar.

Bu şeytani hareket, kimimizi namaz kılarak, kimimizi kılmayarak; kimimizi oruç tutarak, kimimizi tutmayarak; kimimizi ayran içerek, kimimizi rakı içerek; kimimizi başörtüsüyle, kimimizi derin dekoltesiyle aldattı. FETÖ denince sadece muhafazakar, dindar insanlara ya da kurumlara bakarsak, darbeyi nereden yediğimizi anlayamayız.

Yeni Şafak

Hüseyin GÜLERCE : Gülen, neden “ulusalcılar yaptı” dedi?
25 Temmuz 2017

Haber ilk Cumhuriyet gazetesinde çıktı. Mısır’da yayınlanan Sisi yanlısı El-Yevm 7 gazetesine röportaj veren FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü “ulusalcı laik bir kesimin” yapmış olabileceğini söylemiş. FETÖ’cüler sosyal medyada hemen itiraz ettiler; “laik kelimesi geçmiyor…”
Belli ki, Gülen eskinin – şimdi güçleri nedir bilmiyoruz- “ulusalcı-Kemalist” cuntacılarını kastetmiş. (27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan darbecilerini unutmayalım.) “Ulusalcı ve Atatürkçüler”i kastettiğini yazanlar da oldu.

Haber yayılır yayılmaz, Kılıçdaroğlu’nu cevap vermesi için sıkıştırdılar. Öyle ya, CHP Genel Başkanı, 15 Temmuz’un yıldönümünde Meclis’te yaptığı konuşmada aynen şöyle demişti:

“Dünyanın en kanlı ve sinsi terör örgütlerinden biri olan FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 gecesinde gerçekleştirdiği darbe girişiminin 1’inci yıl dönümündeyiz.”

Gerçi bu sözlerinin öncesinde tam bir zikzak çizdi.

F. Gülen ilk günden beri “ben yapmadım, Erdoğan yaptı. Bir senaryo oynandı.” dedi.

7 Ağustos’ta Yenikapı’daki konuşmasında CHP lideri Gülen gibi düşünmediğini gösterdi. Kafası henüz karışık değildi, PKK suikastına uğramamış ve ABD elçisi Bass ile görüşmemişti. Şunları söyledi:

“15 Temmuz akşamı TSK içinde yuvalanan bir çete grubu Türk demokrasisine darbe yapmak istedi. Bizim cumhuriyet tarihimizin en kanlı darbe girişimidir bu. FETÖ terör örgütünü biliyorsunuz, artık bütün dünya biliyor…”

Ne olduysa 18 gün sonra 25 Ağustos 2016’da Artvin’de PKK’nın suikast girişiminden sonra oldu. Kılıçdaroğlu, Gülen’e katıldı; “15 Temmuz, hükümetin kontrollü darbesidir” deyip durdu.

Neyse, Kılıçdaroğlu’nun son dediğini esas alalım. “15 Temmuz; Dünyanın en kanlı ve sinsi terör örgütlerinden biri olan FETÖ’nün, gerçekleştirdiği darbe girişimidir…”

F. Gülen ise son çıkışı ile “Ulusalcı-Kemalist-Atatürkçü” cuntacıları hedef gösteriyor.

Laik kesim ve CHP tabanı haklı olarak Kılıçdaroğlu’ndan net bir cevap bekledi. O cevap bu yazının yazıldığı ana kadar gelmedi.

Sadece CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, bir fısıltı şeklinde sosyal medya üzerinden (dikkat, sözlü ya da yazılı bir basın açıklaması yerine) şunları dedi:

“Ey FETÖ! Dilini Atatürkçülüğün ve laikliğin üzerinden çek! Bizi kandıramazsın.” (22 Temmuz 2017 13.08)

Başta Kılıçdaroğlu, CHP’lilerin FETÖ elebaşının şu karaktersizliğini bilmesi lazım.

F. Gülen; eğer köşeye sıkışırsa, takiyyesi, para yedirmesi, rüşveti, şantajı, onursuz lobi çabaları bir işe yaramazsa; yemin ederek en rahat yalan söyleyen ve en kolay adam satan biridir…

Yani Kılıçdaroğlu, “Gülen bizi şimdi neden satıyor? Durup dururken bu satış da nereden çıktı?” demesin.

Batı’da rüzgâr Gülen’in aleyhine dönmeye başladı. İngiltere’nin Ankara büyükelçisi “Gülen işin içinde, biliyoruz” demeye başladı. ABD’de medya artık Gülen’i işaret ediyor. Köşeye sıkıştı, görün bakın daha kimleri satacak…

Hayatı yalanlarla, adam satmakla, inkâr etmekle geçen birinden söz ediyoruz. Yalanlarına Peygamberimizin mübarek ismini karıştıran birinden söz ediyoruz.

Videoda kendi sesinden dedikleri şuydu:

“Huzur-u Risâletpenâhîdeydim. Ümmet-i Muhammedin ve hususiyle Türk insanının derdiyle iki büklümdüm. Bir inledim, bir de sonra murakabe yaptım. Sonra “Ya Resûlallâh”, dedim, “halimiz ne olacak bizim?» Birden bire Resûlü Ekrem temessül buyurdu –rûya değil– Buyurdular ki: “Türkiye’nin mes’elesini falanlara bıraktık biz”. (Cemaatte ağlaşmalar...) Hakkınızda Nebi’nin hüsn-ü zannı bu!”

15 Temmuz’da milletin evlatlarını katleden üniformalı teröristlerin beyni işte böyle kirletildi. Peygamberimizden talimat aldığına inandıkları bir sapığın ardından gittiler/gidiyorlar…

Star
25 Temmuz 2017

Akif Beki'den Hüseyin Gülerce'ye: Dünün hızlı Fethullahçısı; 40 yıl FETÖ'nün göbeğinde yaşadın!
29 Temmuz 2017



"Gülerce’yi savunmak istiyorum ama..."


Eski Başbakanlık Danışmanı ve Hürriyet yazarı Akif Beki, bir dönem adı Gülen cemaati ile anılan Star yazarı Hüseyin Gülerce'yle ilgili, "Kandırıldığı için geçmişte kendisini paralelcilere adadığını, gerçek niyetini bilmeden amaçlarına hizmet ettiğini, istemeden kurşun askerlik yaptığını kabule müsaitim. Dünün hızlı Fetullahçısıyken bugün anti-FETÖ’cünün önde gideni rolünü kapmasına değil itirazım" dedi. Beki, "Şahsen 40 yıl göbeğinde yaşadığı FETÖ’nün içyüzünü geç gördüğü için, Diyanet’e mi içerlemiyor" ifadesini kullandığı yazısında "Kendisi Pensilvanya’nın sözcülüğünü, o görevde bu görevde mümessilliğini yaparken, Pensilvanya’nın vaazlarındaki sapkınlıklara karşı, kendisinin de uyutulmasına yardım ettiği ahaliyi vaktiyle uyarmayanlara mı laf sokuşturmuyor" ifadesini kullandı.

Akif Beki'nin Hürriyet'te "Gülerce’yi savunmak istiyorum ama" başlığıyla (29 Temmuz 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Tam Demirel ağzıyla savunmaya hazırlanıyorum...

‘Dünkü güneşte bugünün çamaşırları nasıl kurutulmazsa... Dün akan suda bugünün kirli çamaşırları nasıl yıkanmaz, aklanıp paklanamazsa... Dünkü mahkemede bugünün olayları da hesaba çekilemez. Gülerce’nin bugününü dünüyle yargılamayın’ demeye soyunuyorum...

Daha bismillah demeye kalmadan Gülerce’yi, başkalarının bugününü dünüyle yargılarken buluyorum.

Hem de ne yargılama

Şahsen 40 yıl göbeğinde yaşadığı FETÖ’nün içyüzünü geç gördüğü için, Diyanet’e mi içerlemiyor... Kendisi Pensilvanya’nın sözcülüğünü, o görevde bu görevde mümessilliğini yaparken... Pensilvanya’nın vaazlarındaki sapkınlıklara karşı, kendisinin de uyutulmasına yardım ettiği ahaliyi vaktiyle uyarmayanlara mı laf sokuşturmuyor...

Kendisi yıllar yılı Pensilvanya’nın örgütlü din istismarını şahsi kefaletiyle saklarken, halkı Pensilvanya’nın samimiyetine inandırmaya, doğruluğuna ikna etmeye çalışırken... ‘Örgütlü bir din istismarı’ raporuyla FETÖ’nün dini duyguları nasıl kullanıp sömürdüğünü, halkı Allah’la, kitapla nasıl aldatıp kandırdığını deşifre eden Diyanet’e ‘biraz geç oldu, daha önce nerelerdeydin’ diye mi dokundurmuyor... “Ah Diyanet” diye yazı mı döşenmiyor...

Çok üstüne gidiyorlar

Devlette paralel kadrolaşmaya dikkat çektiğinde Kadri Gürsel’e, “Milletin evladı kendi devletinin kurumuna sızar mı hiç” diyerek tepki gösteren, gövdesini eleştirilere siper eden kendisi değilmiş gibi... Bugün Kadri Gürsel’in FETÖ’cülükten sanık olduğu davada, kendisi tanık olabildiği için üstüne gidiyorlar.

Ergenekon-Balyoz kumpaslarında kendisi sahte ihbarla suç uyduran kumpasçılara kanarken... Kanmayan, mağdurların hakkını arayan Sözcü’nün, kumpas kurbanı Cumhuriyet’in FETÖ’cülükten yargılanmasına tanıklık ve ihbarcılık yapmaktan geri durmadığı için yükleniyorlar. “Tek atımlık mermiyim, beni istediğiniz yere sıkın” diyerek kendisini emrine verdiği yapıyı, onca sene iç içeyken tanıyamamış olabilir.

Bunu savunabilirim.

Kandırıldığı için geçmişte kendisini paralelcilere adadığını, gerçek niyetini bilmeden amaçlarına hizmet ettiğini, istemeden kurşun askerlik yaptığını kabule müsaitim.

Dünün hızlı Fetullahçısıyken bugün anti-FETÖ’cünün önde gideni rolünü kapmasına değil itirazım. Saldırganlığını aldatılma psikolojisine veririm; agresifliğini kandırılmanın hıncı, hırsı, öfkesiyle açıklarım. Harbiden saflığının kurbanı olmasına bağlarım.

O kadar uzun boylu değil

Fakat dün engel çıkardığı, karşı durduğu, mücadele ettiği için FETÖ’ye hedef olan, darbesini yiyen, bedelini ödeyenleri... Bugün iş terse döndüğünde FETÖ’cülükle suçlamaya, bir darbe de FETÖ’cülükten vurmaya... Üstelik sen kurşun askerken sipariş verdiği pideci, tatil rezervasyonu yaptırdığı tur şirketi, üç otuz para ödediği parkeci ya da oto tamircisi üzerinden ilişkilendirmeye kalkarsan ‘orada dur’ derim.

Kendi günahlarının kefaretini daha ödememişken FETÖ’yü koruyup kollama, önünü açıp destekleme, işbirliği ve amaç birliği içinde hareket etme günahlarını başkalarına bulaştırma, ona buna sıçratarak yayma gayretkeşliği bu kapsama girmez.

Saldırdığın FETÖ değil çünkü, FETÖ’nün dünkü kurbanları. Savaştığın FETÖ değil, savaşmaya senden önce başlayan FETÖ’nün azılı düşmanları...

Baykal’a kaset kumpası kurulurken siyaseten nemalanmaya, kasetle parti dizaynı ve genel başkan değişikliği projesinden yararlanmaya bakacaksın...

Sonra da aynı kaseti Kılıçdaroğlu’na çevireceksin, kasetle geldiğini söyleyerek FETÖ’nün adamı olmakla suçlayacaksın.

Ve her iki durumda da sen haklı, sen doğru, sen temiz çıkacaksın. Yağma yok!

Kripto FETÖ'cülerin bulaştırma taktiği

Şöyle konumlansa anlayışla karşılar, hatta ikazlarına katılırdım:

“FETÖ sırayla iktidarı muhalefete, muhalefeti iktidara karşı kullandı,
servis ettiği malzemelerle sinsi bir şekilde herkesi emellerine alet etti, dönüşümlü olarak kirletti. Dünkü güneşte birbirimizin bugünkü çamaşırlarını kurutmaya kalkar da... FETÖ’yle mücadeleyi, iktidar kavgasında araçsallaştırırsak bu ksırdöngü kırılmaz, kazanan FETÖ olur. Aman oyuna gelmeyelim, içlerinde kaldım ciğerlerini bilirim, aksini söyleyen tövbekâr değil kripto FETÖ’cüdür...”

Der mi, bakarsınız der.
T24

"Yıl 2004; Hüseyin Gülerce AKP'li vekili 'FETÖ' adına uyardı"
30 Temmuz 2017



"Şirin 2007 yılında Ergenekon sanığı oldu"

Sözcü editörü Aytunç Erkin'in "Kardan Adam/AKP Eski Milletvekili Emin Şirin Anlatıyor" adlı kitabı raflardaki yerini aldı. Kitapta, eski AKP İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in 2004 yılında Hüseyin Gülerce ve Harun Tokak tarafından ziyaret edildiği ve burada ikili tarafından "uyarıldığı" iddia edildi.

Sözcü'den Can Özçelik'in haberi şöyle:

Kırmızı Kedi Yayınevi'nden çıkan SÖZCÜ editörü Aytunç Erkin'in “Kardan Adam/AKP eski Milletvekili Emin Şirin Anlatıyor” adlı kitabında Şirin ile FETÖ itirafçısı Hüseyin Gülerce arasında 2004 yılında geçen önemli bir olay anlatıldı. Emin Şirin “Gülen'in istihbaratı kuvvetlidir” sözünü ve “FETÖ'den kopan Nurettin Veren'in” iddialarını Meclis'e taşır. Kitapta o olay şöyle anlatılır:

Gülen'i yazmaya başladı

(…) Şirin, 23 Kasım 2004 tarihinde “Fethullah Gülen'in Nurettin Veren'in İddialarına Cevap Vermesi Lazım” başlıklı yazılar kaleme alır. Şirin haberx.com'daki köşesini Nurettin Veren'e bırakır… Şirin'i Zaman yazarı Hüseyin Gülerce arar. O günlerde Gülen'in basındaki sesi olarak değerlendirilen Hüseyin Gülerce, Şirin'in bu yazısının ardından Zaman'daki köşesinde ‘Fitne' başlığını atar ve şöyle der: ‘Ayrıca münafıkların ihanetleri vardır. En yaralayıcı olan da bir dönem sizlerle birlikte olmuş sonra ayağı sürçmüş, gönlü kaymış, istikameti şaşmış, bakışları bulanıklaşmış olanların saldırı ve ihanetlere çanak tutmalarıdır'…”

Ergenekon sanığı olur

Gazeteci Erkin kitabında olayı anlatmaya şöyle devam eder: “Cemaat harekete geçer. İlk tehdit gelir. İstanbul Beşiktaş'taki Milletvekili Konukevi'nde Gülerce ve Tokak, Şirin'i ziyaret ederler. İki isim ‘Ağabey, biz seni çok severiz, bunları niye yapıyorsun?' der. Şirin de şu yanıtı verir: ‘Benim yaptığım konuları adalete intikal ettirmek.' Şirin, Nurettin Veren yazılarından ve o görüşmeden sonra 30 Kasım'da (2004) o dönem Cemaat'in sivil toplum kuruluşu Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak'tan bir mesaj alır. Tokak şöyle demektedir: ‘… Kendi imzasıyla iftira ettiğini, yalan söylediğini, öç almak için yaptığını itiraf eden (kendi el yazısını size gösterdik) bir şahsa hâlâ itibar etmeniz bizi fazlasıyla rencide etmektedir. Maksadınızı anlamakta zorlandığımızı bilmenizi isteriz. Son cümleyi vurgulayalım: ‘Maksadınızı anlamakta zorlandığımızı bilmenizi isteriz.'…” AKP eski milletvekiline göre Gülerce-Tokak görüşmesi ve yazışmalardan sonra düşmanlık başlar… Şirin 2007 yılında Ergenekon sanığı olur.”


ETİKETLER
hüseyin gülerce emin Şirin
T24

"Hüseyin Gülerce cemaatle bağını 17-25 Aralık'tan sonra da koparmadı; Erdoğan'a demediğini bırakmadı"
31 Temmuz 2017



"AKP'nin yerel seçimde güç kaybetmediğini görünce çark etti"

Milliyet yazarı Mehmet Tezkan, "Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan ve tutuksuz yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın iddianamesinde "tanık" sıfatıyla yer alan Hüseyin Gülerce ile ilgili olarak "Diyorlar ki; Gülerce 17/25 Aralık’tan sonra cemaatin ne olduğunu anladı; bağını kopardı. Hayır. 17 Aralık’tan sonra Beyaz TV’ de dönemin Başbakanı’na söylemediğini bırakmadı" dedi.

Mehmet Tezkan'ın "Eski Fethullahçı neyle suçlanıyor?" başlığıyla yayımlanan (31 Temmuz 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:

Bu aralar eski Fethullahçı Hüseyin Gülerce manşetlerden inmiyor..

Sebebi ihbarcı- tanık sıfatıyla boy göstermesi..

Böyle bir rol üslenmesi..

Cumhuriyet davasında tanık..

Sözcü’nün iki çalışanının tutuklanması sahibi hakkında yakalama kararı çıkarılmasında ihbarcı - tanık..

Hal böyle olunca eski defterler açılıyor..

Gülerce’nin Fethullah Gülen’i ekranlarda nasıl savunduğu ortaya saçılıyor..

Mesela..

2009 yılında Kadri Gürsel, cemaate bakınca karşıma örgüt çıkıyor deyince, cemaatin devletin içinde kadrolaştığını söyleyince..

Gülerce itiraz ediyor.. Son derece rahat..

‘Devletin MİT’i var, polis istihbaratı var, askeri istihbaratı var; burası hukuk devleti, yargı var. Devlet içinde örgütlenme varsa bulup çıkarsınlar’ demiş..

***

Yıllar sonra anladık.. Cemaat istihbaratı da, askeri de, polisi de, yargıyı da ele geçirmeye o tarihte başlamış..

Dosyaları nasıl kapattıkları, birbirlerini nasıl kolladıkları yıllar sonra ortaya çıktı..

***

Bir de şu dikkatimi çekti.. Gülerce cemaatin devlete sızdı sözüne aşarı tepki göstermiş..

‘Devletin evlatları devlete sızar mı, o görevlere sınavla geliyorlar’ demiş!.

O sınavların nasıl yapıldığı, çalınan soruların cemaatçilere dağıtıldığı, Fethullahçıların o görevlere tezgahla, kumpasla geldiği açığa çıktı..

Türkiye öğrendi ama..

Geç oldu..

Bedeli ağır oldu..

***

Diyorlar ki; Gülerce 17/25 Aralık’tan sonra cemaatin ne olduğunu anladı; bağını kopardı..

Hayır..

17 Aralık’tan sonra Beyaz TV’ de dönemin Başbakanı’na söylemediğini bırakmadı..

‘17 Aralık cemaatçilerin operasyonu’ diyen dönemin Başbakanı’nı iftira atmakla suçladı..

Yangına benzin dökmekle suçladı.. Yanlış yaptığını söyledi.. ‘Bu cemaati Allah’tan başka kimse bitiremez’ dedi..

***

Altı ay kadar idare etti.. AKP’nin yerel seçimde güç kaybetmediğini görünce, daha doğrusu yıkılmadığını anlayınca çark etti..

Kendini iktidarın saflarına attı..

Bir numaralı Fethullah düşmanı oldu.. Her gün Fethullah’ın ne kadar kötü adam olduğunu yazmaktan ve anlatmaktan helak oldu..

FETÖ düşmanı olmasında bi sakınca yok..

***

Geçen yıl 15 Temmuz ayaklanmasından bir ay önce İnternet Haber’in benimle yaptığı röportajda Hüseyin Gülerce’nin yeni pozisyonu sorulmuştu...

‘Korkuyor.. Beni affedin diye yalvaran yazılar yazıyor’ demiştim..

40 yıllık Fethullahçı yapıyı bilmemesi mümkün mü?

***

Şu günlerde Gülerce’ ye yöneltilen suçlama şu..

Cumhuriyet’i, Sözcü’yü FETÖ’cü yapmakla uğraşacağına örgütün imamlarını deşifre etseydin, örgütün niyetini anlatsaydın, yapısını açıklasaydın ..

Belki 15 Temmuz olmazdı..

Yapıyı bilmiyordum imamlardan haberim yoktu derse..

Pes derim!.

ETİKETLER
hüseyin gülerce fethullah gülen mehmet tezkan tayyip erdoğan
T24

Ahmet Hakan: Hüseyin Gülerce'yi 'milletin zekâsıyla alay etmekten' yargılamak şart!
30 Temmuz 2017



"Bu adam hayatının tam 33 yılını FETÖ yalaması olarak geçirdi"

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, sosyal medya hesabında “48 yıldır millet düşmanlarıyla mücadele ediyorum” paylaşımını yapan ve bir dönem Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Star yazarı Hüseyin Gülerce'ye tepki gösterdi. Hakan, "Hüseyin Gülerce’yi FETÖ’den falan değil, asıl 'bu milletin aklıyla, zekâsıyla alay etmekten ve bu milleti aşağılamaktan' yargılamak şart" dedi.

Ahmet Hakan'ın "Bu adam hepimizle kafa bulup alay ediyor" başlığıyla yayımlanan (30 Temmuz 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:

Hüseyin Gülerce dün sosyal medyada şu cümleyi yazmış:

“48 yıldır millet düşmanlarıyla mücadele ediyorum”.

*

Bu adam hayatının tam 33 yılını...

FETÖ sözcüsü, FETÖ yalaması, FETÖ şakirdi, FETÖ uşağı, FETÖ adamı olarak geçirdi.

*

Ve şimdi kalkmış...

FETÖ’nün saflarında yalın kılıç savaştığı 33 yılı da hepimize “Millet düşmanlarıyla mücadele yılları” olarak yutturmaya çalışıyor.

*

Size bir şey söyleyeyim mi?

Bu Hüseyin Gülerce’yi FETÖ’den falan değil, asıl “bu milletin aklıyla, zekâsıyla alay etmekten ve bu milleti aşağılamaktan” yargılamak şart.

Ama tutuksuz olarak!

ETİKETLER
fethullah gülen ahmet hakan hüseyin gülerce
T24

Sözcü yazarı: Tuncay Özkan, o flaş belleği Genelkurmay'a teslim edince Adil Öksüz ağladı
28 Temmuz 2017



"Genelkurmay’a içini boşaltıp gönderdiler"

_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Eyl 22, 2017 9:50 pm tarihinde değiştirildi, toplam 5 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ağu 18, 2017 9:46 pm    Mesaj konusu: FETÖ köklü bir aileyi ne hale getirdi Alıntıyla Cevap Gönder

Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın 'damat skandalı'ndan sonra FETÖ ile bir ilişkisi daha ortaya çıktı
22 Eylül 2017



15 Temmuz'dan sonra Cemaat'a ait olduğu gerekçesiyle el konulan Central Hospital'in ortaklarından birinin Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın damadı Sinan Yıldırım'ın olduğu ve damadın yurtdışına kaçtığı ortaya çıkmıştı. Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın bir başka ilişkisi daha ortaya çıktı. Kahraman FETÖ'cülere referans da olmuş

Yalova Üniversitesi eski Rektörü Niyazi Eruslu’nun, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı ‘abimizdir’ diye tanıttığı video ortaya çıktı. FETÖ’den tutuklu Eruslu, rektör olarak atanmasını da Kahraman’ın sağladığını iddia etti


FETÖ'nün ‘Yalova yapılanması' davasında tutuklu bulunan Yalova Üniversitesi eski Rektörü Niyazi Eruslu'nun, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ı ‘abimizdir' diye tanıttığı video ortaya çıktı. İlk duruşmada Kahraman'dan ‘'Referansım' diye bahseden Eruslu, Kahraman'ı 1967 yılından beri tanıdığını ve bu görevlere gelmesinde katkısı olduğunu iddia etti. İnternete yüklenen video kaydında ise tutuklu rektörün makamında çekilen bir 1 dakika 38 saniyelik konuşması yer alıyor.

“1967'DEN BU YANA TANIYORUM”

Rektör TBMM Başkanı'yla arasındaki ilişkiyi şöyle anlatıyor: ‘'İsmail Kahraman abimizle 1967 yılından itibaren birlikteliğimiz var. Kendisini Milli Türk Talebe Birliği'nin başkanı olarak tanıyorum. Ben de o zaman teknik üniversiteye yeni giren bir öğrenci idim. Sosyal faaliyetlerimizi İstanbul'da MTTB'de yapıyorduk. İsmail abimizin bize hazırladığı fırsatları her zaman minnetle anıyoruz. Eğer bugün buralara gelmişsek MTTB'de kazandığımız tecrübelerdendir.

Birlik Vakfı'nda da İsmail abimizle birlikte aynı çalışmaları yaptık. Ben orada öğretim üyeleri kulüp başkanı olarak faaliyet yapıyordum. İsmail abimiz, öğretim üyelerinin cemiyete karşı borçlarını ödemesi için platformlar hazırlıyor, konferanslar düzenliyordu. Gönülle Teşekküller Vakfı'nda daha sonra beraber çalıştık. Dolayısıyla İsmail abiye her konuda minnetimiz sonsuzdur. “

‘KAHRAMAN TANIK OLSUN' TALEBİ

Eruslu, ilk duruşmada da mahkeme heyetine Kahraman'la ilgili, “107 rektör adayı içerisinden atandım. Bana TBMM Başkanı İsmail Kahraman referans olmuştu. İsterseniz bir dahaki duruşmada tanık olarak dinleyebilirsiniz” demişti. Yalova Üniversitesi'nin 2015 – 2016 akademik yıl açılışına Meclis Başkanı Kahraman, AKP'li Meclis eski Başkanı Bülent Arınç'la birlikte katılmıştı. Rektör Eruslu, İsmail Kahraman'a fahri doktora unvanı da vermişti.
Yurt Gazetesi

FETÖ köklü bir aileyi ne hale getirdi
18 Ağustos 2017
HİKMET ÇİÇEK



Hatay (Antakya), Türkiye’nin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Kuseyr adının ne kadar eski olduğu bilinmiyor. Bugünkü Kuzeybatı Suriye’de Halep, İdlib ve çoğu Türkiye’de kalan ve Yayladağı ile Altınözü arasında bulunan Kuseyr Türkmenleri tarihi özelliklere sahiptir. Kuseyriler, Antakya’nın tanınmış, en eski ailelerinden biridir. Mustafa Kuseyri, bu aileden geliyordu. Hepimizin çok sevdiği bir arkadaşımızdı. Mustafa, kıdemli gazeteci Şemsi Kuseyri’nin yeğeniydi. Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisi, “Basın- Yayın Komünü”nün en gözü pek militanı. Her eylemde en önde olan bir devrimci. Yaşasaydı, Deniz Gezmiş’le birlikte Nurhak yolunda olurdu, tutamazdık onu.

Milli Demokratik Devrim’i savunan Aydınlık ikiye ayrışınca (Aydınlık Sosyalist Dergi ve Proleter Devrimci Aydınlık) bütün “Basın-Yayın Komünü” gibi Mustafa da PDA saflarını seçmişti.

22 Mayıs 1970 gününün akşamı İbrahim Kaypakkaya, PDA’nın Ankara Adakale Sokak’taki bürosunda “İşçi- Köylü gazetesinin önemi” konulu bir konuşma yapacaktı. Mustafa, “Çakal, hadi akşam sinemaya gidelim” dedi. Fransa’da Çakal Carlos’un ünlendiği zamanlardı. Mustafa bana “Çakal” diye seslenirdi. Şefimiz Aktan İnce “Hayır” dedi, “Herkes konferansa gelecek.” Mustafa Kuseyri ve gene arkadaşımız Nejat Arun gelmediler.

Konferans sırasında gelen haber yüreğimizi yaktı. Mustafa Kuseyri ölmüştü. Nejat, silahıyla oynarken Mustafa’yı tam başından kaza ile vurmuştu. Sonra cenaze töreni, görkemli yürüyüş, Mustafa’yı Antakya’ya yolcu ettik. Tabancasını (22’lik Star) ailesine teslim ettik.

Bu kazayı örtbas etmek için yaptığımız aptallıklar biliniyor. “Bir arkadaşımızı yitirdik, diğerini de yitirmeyelim” diye düşünüyorduk. Yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Fakat sonradan Hasan Cemal yalan yazdı, “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” kitabında. Yok “Rus ruleti oynuyorlarmış” da, “Nejat’ın kaçarken bıraktığı kanlı el izlerini silmişler” de, falan…

NEREDEN NEREYE

46 yıl sonra. 22 Ağustos 2016 günlü gazeteler, “FETÖ elebaşı Gülen’in de bir dönem avukatlığını yapan Kuseyri teslim oldu” diye yazdı.

FETÖnün darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında hakkında yakalama kararı bulunan Avukat Mehmet Rasim Kuseyri Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne teslim olmuştu. Mehmet Rasim Kuseyri, MİT kayıtlarına göre ‘Yargı’, Emniyet kayıtlarına göre ‘Yargıtay’ imamı idi.

Kuseyri’nin evinde ve bürosunda yapılan aramalarda çok sayıda 1 dolarlar, FETÖ dokümanları ve telefonunda “bylock” programı bulunmuştu. “En az Adil Öksüz kadar” önemli bir FETÖ militanı olduğu söyleniyordu.

SICAK İLİŞKİLER

Gene gazeteler, Avukat Mehmet Rasim Kuseyri ile Başbakan Binali Yıldırım’ın 2015 yılında kurduğu yeni kabinede Başbakan Yardımcısı olarak görev alan Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak arasındaki “sıcak ilişkilerin” gün yüzüne çıkmaya başladığını yazdı.

O dönem Adalet Bakanı Yardımcısı olan Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak’ın Avukat oğlu Yusuf Kenan Kaynak, Av. Mehmet Rasim Kuseyri’nin sahibi olduğu Kuseyri Hukuk Bürosu’nda 2013 yılında 6 ay staj yapmış, avukatlık hayatına orada başlamış, Kuseyri’nin Hukuk Bürosu’nda bir yıldan fazla çalışmıştı. 17- 25 Aralık’tan 10 ay sonra 24 Eylül 2014 tarihinde söz konusu hukuk bürosundan ayrılmıştı.

Mehmet Rasim Kuseyri, Hatay’ın köklü ailelerinden Kuseyri ailesine mensuptu. 2012 yılında AKP’den milletvekili adayı olarak başvurmuş ama olamamıştı. Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de yakın arkadaşıydı. Bakan arkadaşı tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sürü davasına avukat olarak atanmış, özellikle bol para getirecek davalar seçilmişti. Uzanların Türkiye Cumhuriyeti’ne açtığı davada Kuseyri, Türkiye’nin avukatı olarak duruşmaya girmiş ve milyonlarca doları “himmet kasası”na aktarmıştı!

Mehmet Rasim Kuseyri şimdi Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 52 avukatla birlikte, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme”, “silahlı terör örgütü kurma veya yönetme” ve “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 37,5 yıla kadar hapis talebiyle yargılanıyor.

Mehmet Rasim Kuseyri, Mustafa Kuseyri’nin akrabasıydı. Köklü aile, FETÖ’nün ‘elemanları’ haline gelmişti
İlk Kurşun

Boydak: Sadece biz değil Binali Yıldırım ve iki bakan da katıldı



Hacı, Memduh, Şükrü, Bekir Boydak ve Hamdi Kınaş'ın da bulunduğu 15'i tutuklu 68 sanıklı FETÖ/PDY davasının 4'ncü duruşmasında, kentin tanınmış işadamları da tanık olarak dinlendi.

Kayseri'de aralarında tutuklu işadamları Hacı, Memduh, Şükrü, Bekir Boydak ve Hamdi Kınaş'ın da bulunduğu 15'i tutuklu 68 sanıklı FETÖ/PDY davasının 4'ncü duruşmasında, kentin tanınmış işadamları da tanık olarak dinlendi.
Söz alan tutuklu sanık Memduh Boydak, "Ben Erzurum´da Fethullah Gülen´in ağabeyinin cenazesine ağabeyim Hacı Boydak ile gittim. Bizim gittiğimiz zamanda Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım´da vardı. Cenazeye katılan diğer kişilerle ilgili hiçbir soruşturma yok" dedi.
Kayseri 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi´nde bu sabah yoğun güvenlik önlemleri altında başlayan duruşmada 17 tanık dinlendi. Tanıklar arasında bulunan işadamı Saffet Aslan, “Melikşah Üniversitesi´nde bir fakülte yaptırılması konusunda Hacı ve Memduh Boydak´ın benden talebi oldu. Bu istek daha sonra konferans salonuna çevrildi. Ben de salonun dış kısmının yapılmasını üstlendim. Hacı Boydak bana ‘Hayır defteri kapanmaz, sevap olur. Üniversite iyi çalışıyor katkın olsun’ dedi. Bana hiçbir şekilde himmet denilmedi. Böyle bir şeyi de asla kabul etmem ” dedi.

Tutuklu işadamı Hacı Boydak´ın kendisine cezaevinden hakaret dolu mektup gönderdiğini söyleyen Aslan, şöyle dedi:

“Boydak ailesini 45 yıldır tanırım. Hacı Boydak 37 yıllık arkadaşım olurdu. Boydak ailesi din, dil, ırk ayırt etmeden muhtaç olan herkese yardım ederdi. Hacı Boydak cezaevinden bana mektup gönderdi. Yazdığı mektupta hak etmediğim hakaretler var. Ben bu hakaretleri hak etmedim. Hak arama durumunu öteliyorum. Son 2 yıldır da konuşmuyorum. Tarafıma gelip kimse benden himmet ve kurban talebinde bulunmadı. Melikşah Üniversitesi içine yaptırdığım konferans salonu ile ilgili dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül´ün bizzat elinden şilt aldım. Kızım Melikşah Üniversitesi mezunudur.”

“BENDEN AFRİKA’DAKİ İHTİYAÇ SAHİPLERİNE GÖNDERİLMEK ÜZERE ÜÇ KURBAN PARASI İSTENDİ”

Tanıklardan inşaat firması CEO´su Sedat Kılınç da ifadesinde, ” 7-8 yıl sohbet toplantılarına katıldım. Sohbet toplantılarına Ahmet isimli kişi hocalık ederdi. Benden Afrika’daki ihtiyaç sahiplerine gönderilmek üzere 3 kurban parası istendi. Bu da nakit olarak bu isteği yerine getirdim” dedi.
Tanık olarak Duran Güven, Selami Sungur, Ahmet Çanakçıoğlu, Selim Oğuz, Mustafa Sözduyar, Serdar Altuntuğ ve Cüneyt Turan duruşmanın sabahki bölümünde dinlendi.

TANIK, SAVCILIKTAKİ İFADESİNİ DEĞİŞTİRDİ

68 sanıklı FETÖ davasının öğleden sonraki bölümü tanıkların dinlenmesi ile devam etti.
Tanıklardan Boydak Holding İdari ve Sosyal İşler Müdür Ekrem Baktır, savcılıkta verdiği bazı ifadelerini değiştirmek istediğini söyledi. İdari bölümlerde cemaate ait olduğunu düşündüğü kitapların dağıtıldığını belirten Baktır, “Lakin bu kitapların hiçbiri yasaklı yayın değildi. Birçok cemaat dernek Boydak Grubu’ndan yardım isterdi. En çok yardımı Gülen Cemaati istedi. Fethullah Gülen´in ağabeyi vefat ettiğinde Hacı ve Memduh Boydak özel uçakları ile Erzurum´a gitti. Polis ifademde yer alan cemaat iş bölümü hakkındaki konuları hatırlamıyorum. Boydak ailesinin cemaate para aktardığını görmedim. Memduh Boydak ABD giderdi, ancak gittiği programların içeriğini bilmem mümkün değildir” dedi.

“BİZİM GİTTİĞİMİZ ZAMANDA ÇELİK, AKDAĞ VE YILDIRIM DA VARDI”

Tanık Baktır’ın ifadesinden sonra söz alan tutuklu sanık Memduh Boydak, ” Ben Erzurum´da Fethullah Gülen´in ağabeyinin cenazesine ağabeyim Hacı Boydak ile gittim. Bizim gittiğimiz zamanda Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım´da vardı. Bizim Erzurum´da bulunma sebebimiz baş bayiimiz olan ve kolon kanseri olan Şerafettin Aslan´ı ziyaret etmekti. Cenazeye katılan diğer kişilerle ilgili hiçbir soruşturma yok. İddia edilen Bank Asya´ya para yatırıldığı söylentisine gelince de Ülkemdeki bir bankanın batırılmaması için para yatırdım” diye konuştu.
Davada Memduh Boydak´ın oğlu Burak Boydak´ın yanı sıra Özgür Baysal, Ömer Bozok, Mehmet Ünç tanık olarak dinlendi. Mahkeme heyeti yarın devam etmek üzere duruşmayı bitirdi.

Patronlar Dünyası

Düzce Belediye Başkanı'nın damadı FETÖ'den tutuklandı
30 Ağustos 2017



Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş'in damadı Emre Kurt, FETÖ soruşturması kapsamında sevk edildiği mahkemede tutuklandı. Kurt cezaevine gönderildi.

1 aydır firari olan Düzce Belediye Başkanı'nın damadı FETÖ'den tutuklandı
Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş'in damadı Emre Kurt hakkında FETÖ soruşturması kapsamında örgüt üyeliği iddiasıyla yakalama kararı çıkartılmıştı.

1 aydır firari olan Kurt'un yeri, Düzce İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerinin yaptığı teknik takip sonucu belirlendi.

Emre Kurt, dün sabah bulunduğu eve düzenlenen operasyonla yakalandı. Evde yapılan aramalarda bazı delil belge ve dökümanlara da el konuldu. Emre Kurt, emniyetteki işlemlerinin ardından dün gece sevk edildiği adliyede çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklandı.

‘BAŞKAN PASSAT’LA MI GEZSİN’ ÇIKIŞI İLE GÜNDEME GELMİŞTİ

Öte yandan damadı FETÖ'den tutuklanan Düzce Belediye Başkanı AKP'li Mehmet Keleş, geçen yıl, 650 bin TL'ye aldırdığı makam otomobiline karşı yapılan eleştirilere, "Tüm belediye başkanları Mercedes’le, Audi ile gelsin, Düzce Belediye Başkanı Passat mı çeksin yanlarına? Böyle mi olsun istiyorsunuz?" demişti.

AKP'li Başkan Mehmet Keleş'in FETÖ'den tutuklanan damadı Emre Kurt için itiraz

Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş'in damadı Emre Kurt'un, FETÖ/PDY soruşturmasında tutuklanmasına itiraz edildi.

Düzce Belediyesi Basın Birimi, Emre Kurt'un tutuklanması ile ilgili açıklama yaptı. Yazılı açıklamada Belediye Başkanı Mehmet Keleş'in damadı Emre Kurt'un firari olmadığı ve çalıştığı işyerinden aynı gün çıkan yakalama kararı ile gözaltına alındığı belirtildi. Emre Kurt’un avukatları İbrahim Kırıkcı ve Salih Demir'in tutuklama kararına itiraz ettikleri belirtilen açıklamada, itiraz dilekçesine de yer verildi. Dilekçede Emre Kurt'un FETÖ mağduru olduğu da ileri sürüldü.
İnsan Haber

'FETÖ' iddianamesinden: Elemek istedikleri pilotların 'damarlarını genişlettiler'
02 Eylül 2017



"O pilotları pasif göreve çektirdiler"

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası 'FETÖ'nün GATA'daki yapılanmasına ilişkin olarak hazırlanan iddianamede, cemaat üyelerinin elemek istedikleri pilotlara sahte teşhisler koydukları, ilaç ile kalp damarlarında genişleme sağladıkları iddia edildi. Buna göre, pilotların bazılarına 'uçamaz' raporu verildi.

Sputnik'te yer alan habere göre; 'FETÖ'nün Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ndeki (GATA) yapılanmasına ilişkin 104 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame, Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi.

Cemaatin hedeflerine ulaşmak amacıyla bazı yöntemleri etkin ve sürekli kullandığı ifade edilen iddianamede, yöntemlerin bazıları da sıralandı. İddianamede özellikle sağlık raporlarını kendi amaçları doğrultusunda kullanan cemaat üyelerinin, Astsubay Meslek Yüksek Okulları, Harp Akademisi ve Harp Okulu'na girmeye hak kazanan kendilerinden olmayan adayları içerik bakımından gerçek dışı sağlık raporlarıyla eledikleri öne sürüldü.

"Pasif göreve çektirdiler"

TSK içerisinde görev alan rütbeli personele yönelik de eleme yöntemleri geliştiren örgüt mensuplarının, kendilerinden olmayanların, yönetmelik gereği yapılan rutin sağlık muayenelerinde gerçek dışı raporlar düzenleyerek, pasif görevlere çekilmelerini veya emekliye sevk edilmelerini sağladıkları iddia edildi.

Sahte uyuşturucu raporları

TSK'da görev yapan bazı rütbeli personelin ordudan ilişiğinin kesilmesi amacıyla gerçek dışı laboratuvar sonuçları ve sağlık raporları düzenleyerek, uyuşturucu kullandıkları gerekçesiyle haklarında işlem yapılmasının sağlanması da örgütün yöntemleri arasında sayıldı.

Askeri okullarda okuyan adayların ilişiğinin kesilmesi ve halen TSK'da görevde olan pilotların aktif görevlerinin engellenmesi amacıyla da bir dizi yöntem izlendi. Bu kapsamda, hastalıkları bulunmamasına rağmen bu kişilere 'mitral kapak yetmezliği', 'yüksek tansiyon', 'aort damarı genişlemesi' ve benzeri teşhisler konularak, TSK'dan ilişiklerinin kesilmesi veya pasif görevlere getirilmeleri sağlandı.

Yanlış ilaç içirdiler

Özellikle TSK'daki aktif pilotları elemeye yönelik çeşitli yöntemlere başvuran şüphelilerin, bu pilotların kariyerini ve uçuşlarını engellemek amacıyla gerçeği yansıtmayan sağlık raporları düzenledikleri ileri sürüldü.

İddianameye göre, örgüt üyeleri, pilotluk görevinden uzaklaştırmak istedikleri kişilere, herhangi bir sağlık sorunu bulunmadığı halde yüksek tansiyon teşhisi koyarak, ileriki süreçte kalp damarlarını genişletme özelliğine sahip tansiyon ilaçları yazdı. Bir sonraki kontrole kadar bu ilaçları kullanan pilotların gerçekte hiçbir sağlık sorunu yaşamadıkları halde ilaç nedeniyle kalp damarlarının genişlemesi sağlandı. Böylece bu pilotlara, yapılan muayene sonucu kardiyolojik açıdan 'uçamaz' raporu verilmesinin önü açıldı.

Cemaat mensubu olmayanlar bu yöntemlerle elenirken, gerçekte askeri okullara girmesini engelleyecek rahatsızlığı bulunup da örgüte yakın olan kişilere ise "sağlam" raporu tanzim edilerek bu kişilerin TSK'ya girmeleri sağlandı.

T24
ETİKETLER
15 temmuz darbe girişimi fetÖ pilot yanlış ilaç

Sancaklı: Meclis'teki FETÖ'cüler isim isim biliniyor
13.09.2017



MHP'li Sancaklı Meclis'teki FETÖ'cü milletvekillerinin isim isim bilindiğini söyledi. Sancaklı, "Yarından tezi yok operasyon yapılmalı. Meclisdeki FETÖ’cülerle aynı yerde olmaktan büyük hicap duyuyorum" dedi.

MHP Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı, partisinin Kocaeli İl Başkanı Aydın Ünlü ile birlikte ilçe teşkilatını ziyaret etti. Burada bir konuşma yapan Sancaklı “Meclisten başlayarak, yani en tepeden başlayarak bu FETÖ’cülerin temizlenmesi lazım. Biz ısrarla 15 Temmuz’dan beri bunu dile getiriyoruz” dedi.

‘YARINDAN TEZİ YOK OPERASYON YAPILMALI’

Sancaklı konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını sürdürmek istiyorsak, Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutmak istiyorsak Meclis’ten başlayarak, sadece Meclis de değil Türkiye’nin önemli noktalarında bulunan bürokratlar, önemli noktalarında bulunan insanlar ve bunların büyük bölümü biliniyor zaten. Çünkü bunlar istedikleri kadar kripto olsunlar bunların şifreleri de çözüldü. Meclistekilerin de isim isim bilindiğini düşünüyorum ben. Yarından tezi yok operasyon yapılmalı. Geç bile kalındı. Ben şahsen bir milletvekili olarak o Meclisdeki FETÖ’cülerle aynı yerde olmaktan büyük hicap duyuyorum ve bir an önce operasyon yapılması gerektiğini düşünüyorum. "
Birgün

Gül, Boydak’a ‘dokunmayın’ dedi
9 Eyl, 2017



FETÖ’nün önemli kasalarından biri olan Boydak Holding’e kesilmek istenen vergi cezasını Abdullah Gül’ün önlediği öne sürüldü.

MASUM GÖK/AYDINLIK

Kayseri merkezli hazırlanan ve içinde Boydak Holding’in yöneticilerinde yer aldığı FETÖ iddianamesinde Abdullah Gül’ün Boydak’ı koruduğu gizli tanık ifadelerine yansıdı. Deniz kod adıyla ifade veren gizli tanığın ifadesi şöyle: “Selçuk Alaca’dan duyduğum kadarıyla Gezi olaylarından sonra Boydak Holding’e vergi müfettişlerinin görevlendirildiğini 184 milyon TL ceza yazıldığını, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘dokunmayın’ talimatıyla Boydak Holding’e ait iki şirkete dokunulmadığını cezanın 26 milyon TL’ye düşürüldüğünü Hacı Boydak’ın kendisine ‘Bu devlet bana ne kadar ceza verirse, iki katını cemaate vereceğim’ dediğini ve 52 milyon TL’yi cemaate vermek suretiyle finansal destek sağladığını bize aktardı. Bu şahıslar halen eylemlerine devam etmektedirler. 15 Temmuz’dan sonra ‘yokuz’ demek suretiyle inkar etmektedirler. Bu yapı içerisinde olduklarını biliyorum.”

‘BOYDAK AİLESİ DÜRÜSTTÜR’

3 Mart 2016 tarihinde Boydak Holding yöneticileri gözaltına alındığında da Abdullah Gül yine bu şirket yöneticilerine sahip çıkmıştı. FETÖ’cü şirket yöneticilerinin gözaltına alınmasını doğru bulmayan Abdullah Gül, “Boydak ailesi çalışkanlığıyla, dürüstlüğüyle, hayırseverliliğiyle bilinen bir aile. Türkiye’nin önemli sanayicilerinden. Ümit ederim ki daha fazla rencide edilmezler” demişti.

ALACA HİMMET İMAMI

Gizli tanık Deniz’in ifadesinde Abdullah Gül olayını kendisine aktardığını söylediği Selçuk Alaca ise 15 Temmuz’dan sonra örgütün Kayseri ayağında toplantı ve himmet imamlığı görevini yürütüyordu. Polisin 3 Mart 2017 tarihinde Kayseri’de bir bağevine yaptığı operasyonda Selçuk Alaca’nın da içinde olduğu Hanifi Yılmaz, Muaz Biçer, esnaf Mehmet Aydemir, Altan Aydemir, Hacı Ali Demirci, Mahmut Alaca, Mustafa Alaca, Fuat Güzey, İbrahim Şencanlar, İhsan Yorulmaz ve Ali Kara toplantı halindeyken yakalanarak gözaltına alındı. Bu kişiler daha sonra mahkemece tutuklandılar.

İlk Kurşun

O yurt dışına kaçan isim Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın damadı mı?
15 Eylül 2017



15 Temmuz'dan sonra "el konulan" FETÖ hastanelerinden birinin ortağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kurumlarından birinin başkanının damadıydı.

3 gün önce OdaTv çarpıcı bir kulis haberi gündeme getirmişti.
Özetlersek...

15 Temmuz'dan sonra "el konulan"FETÖ hastanelerinden birinin ortağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kurumlarından birinin başkanının damadıydı.
"Damat" yurtdışına kaçmış, el konulan FETÖ hastanesinin başına da "kayınpederin" bir başka yakını atanmıştı.
İşte...
Kim bu yurtdışına kaçan FETÖ'cü damat
"Kim bu yurtdışına kaçan Fethullahçı damat" başlığıyla verdiğimiz bu haber çok tartışıldı.
Sahi, kimdi o damat ve kayınpeder?
İlk haberimizde isim vermedik, ama peşini de bırakmadık, fikri takip yaptık.
Kulislerde konuşulan isim; TBMM Başkanı İsmail Kahraman ve "damat" Sinan Yıldırım idi.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ı da, TMSF tarafından Central Hospital'in başına yeni atanan Yılmaz Şener'i aradık.
3 gün boyunca defalarca not bıraktık, konuyu anlattık.
Ancak, Meclis Başkanı Kahraman da, FETÖ'den el konulan hastanenin "kayyum" yöneticisi Şener de telefonlarımıza çıkmadı, dönüş yapmadı.
Eğer konuşsaydık, kendilerine şu soruları soracaktık:
- İstanbul'daki Central Hospital'in ortaklarından biri, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın damadı mıydı?
- O damadın adı Sinan Yıldırım mıydı?
- "Damat" Sinan Yıldırım, hastaneye FETÖ'den el konulma sürecinde yurtdışına mı kaçtı?
- Damat kaçarken yanında çocuğunu da götürdü mü?
- Damat bu süreçte İsmail Kahraman'ın kızıyla boşandı mı?
- Tüm bu sürecin sıkıntıları İsmail Kahraman'ın hastalanmasına mı neden oldu?
- FETÖ'den el konulan hastanenin başına, TMSF Fon Kurulu Üyesi Yılmaz Şener atandı. Central Hospital'in yeni Yönetim Kurulu Başkanı Şener, İsmail Kahraman'ın ağabeyi Rüştü Kahraman'ın damadı mı? Yani, hastane bir "damattan" bir diğer "damada" mı devredildi?
Sorularımız bunlar.
Hem TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın hem de konunun diğer muhattaplarının yanıtlarına açık olduğumuzu bir kez daha tekrarlarız.

OdaTV

Tutuklu Zaman yazarları 414 gün sonra ilk kez hâkim karşısına çıktı



Davanın ilk duruşması Silivri Cezaevi Yerleşkesi'nde görüldü

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası Gülen cemaatine yönelik olarak başlatılan soruşturmalar kapsamında tutuklanan eski Zaman yazarları Şahin Alpay, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan ve Mümtazer Türköne'nin de aralarında bulunduğu 30 kişi bugün ilk kez hâkim karşısına çıktı.

Silivri Cezaevi Yerleşkesi'nde görülen duruşmada şimdiye dek eski Zaman yöneticileri Ahmet Metin Sekizkardeş, Alaattin Güner ile köşe yazarları Ali Bulaç ve Şahin Alpay, Faruk Akkan, Cuma Kaya, Hüseyin Belli, Hakan Taşdelen, İbrahim Karayeğen, İsmail Küçük, Mustafa Ünal, Mümtazer Türköne, Onur Kutlu ve Sedat Yetişkin savunma yaptı.

İşte dakika dakika yaşananlar

21:10 - Sedat Yetişkin kendisinin Samanyolu TV'ye ortak yapıldığını söyledi. Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirtti.

21:00 - Duruşmada Onur Kutlu'nun ardından Sedat Yetişkin savunma yapıyor.

20:50 - Onur Kutlu: Gazetede reklam-pazarlama bölümünde çalışıyordum. Gazeteden alacağımı araç olarak tahsil etmem nedeniyle suçlanıyorum.

20:40 - Mümtazer Türköne tahliyesini talep ederek savunmasını tamamladı. Duruşmada şimdi Onur Kutlu savunma yapıyor.

20:30 - Benim darbeci olma ihtimalim yer çekimi kanununa aykırı. Yazarlık dediğiniz sadece kalemle gösterilen bir şey değil, hayatımızı koyduk ortaya. 28 Şubat sürecinde çok tehdit aldım. Bir darbeyi önlemenin en önemli yolu demokratik alternatifi canlı tutmaktır. Savcılığın görevi aynı zamanda lehte delil bulmak. Ben savcılığa suçlandığım 10 yazıyı lehte delil olarak sunuyorum.

20:15 - Mümtazer Türköne: Ben bir asker çocuğuyum. Menderes'in asıldığı gün annemin ağladığını unutmuyorum. 5 yaşındaydım. Darbelerle olan problemimi şöyle de anlatabilirim: 12 Eylül’de yargılandım. Bir hafta boyunca tahta sopayla dayak yedim.

19:45 - Mümtazer Türköne: Darbelere karşı bir aktivistim. Zırhlı birliklerin, tank birliklerinin şehir dışına çıkarılması konusunda yazılarım oldu. "Ordunun teşkilatlanması darbe yapma üzerine, bunu lağvedip yeniden yapılandıralım" diye yazmıştım. "Darbecileri yağlı kazığa oturtmak lazım" dedim. Çok tepki geldi o zaman."Ölen darbeciler mezarından çıkartılıp asılsın" dedim. Tabi toplumun dikkatini çekmek için bazen abartılı olmak gerekiyor. 28 Şubat'ı engellemek için çok uğraştım. Tansu Hanım'ın danışmanlığını yapıyordum o zaman. 2007 muhtırasında en sert yazıları yazdım. Kapatma davasında AK Parti'nin savunmasının önemli bir bölümünü ben yazdım. Darbecilere karşı tavrım 15 Temmuz'da da devam etti. Meşru hükümetin yanında olduğumu, darbenin ihanet olduğunu belirttim.

19:30 - Duruşmada Mümtazer Türköne savunmasına başlıyor.

19:00 - Mustafa Ünal: Görünende olmayan görünmez suçla yargılanıyorum. İddia makamına soruyorum, hangi yazımda ifade özgürlüğü sınırlarını aşmışım?Benim yazılarımın tamamı basın ve ifade özgürlüğü kapsamındadır.Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum. Bu dava Avrupa'ya kalmamalı, kararı Türk hâkimler vermeli.

18:40 - Mustafa Ünal: Biz terrorist değiliz, düşünen ve düşündüğünü ifade eden gazeteci ve yazarlarız. Biz yazı yazarak hayatını idame ettiren fikir işçileriyiz.Akıl ve vicdan sahibi AK Partililere soruyorum: "Biz terörist miyiz?"

18:25 - Duruşma verilen aradan sonra tekrar başladı. Mustafa Ünal savunma yapıyor.

18:00 - Duruşmaya 18:20'ye kadar ara verildi.

17:50 - Duruşmada Murat Avcıoğlu kısa bir savunma yaparak tahliyesini istedi.

17:45 - İsmail Küçük tahliyesini isteyerek savunmasını tamamladı. Mahkeme başkanının sorusu üzerine avukatı olmadığını belirtti.

17:40 - İsmail Küçük: İşten ayrılırken tazminat ödemesi yapılamayabileceği gerekçesiyle alacağıma karşılık bir araç önerildi. Paramı alamayacağım endişesiyle 40,000 TL alacağıma karşılık 5,000 TL borçlanarak arabayı aldım Bu arabayı satın alarak örgüte finansman sağlamakla suçlanıyorum. Bu suçlama doğru değildir.

17:30 - Duruşmada Zaman gazetesi reklam, satış, pazarlama çalışanı İsmail Küçük savunma yapıyor.

17:22 - İbrahim Karayeğen: Ne darbeci ne silahlı terör örgütü üyesiyim. Darbecilerin en ağır cezaya çarptırılmalarını istiyorum. Tahliyemi istiyorum

17:20 - İbrahim Karayeğen: Darbecilikle suçlanmam için cebir ve şiddet kullandığımın kanıtlanması gerekir.

17.11- İbrahim Karayeğen: Bir başka iddia da ByLock uygulaması kullandığım yönünde. Ancak ben telefonumda ByLock kullanmadım.

17.09- İbrahim Karayeğen: Tamamen yasal yollardan yurtdışına çıkarken gözaltına alındım. Seyahat isteği iddianameye suç kanıtı olarak girebilir mi?

16.51- İbrahim Karayeğen: Binlerce gazetecinin işsiz gezdiği bir ortamda nerede iş bulup geçimimi sağlayacaktım?

16.50- İbrahim Karayeğen: Biri sorabilir, "Neden Zaman gazetesinden ayrılmadın?" diye. Bu çok insafsız ve acımasız soru.

16.49- İbrahim Karayeğen: Gazeteyle örgütsel değil mesleksel bir bağım vardı.

16.46- İbrahim Karayeğen: Ben orada çalıştığım sürece Zaman meşru ve yasal bir gazeteydi. Gazete kayyuma geçtikten sonra çalışmaya devam ettim.

16.45- İbrahim Karayeğen: Ben bir gazeteciyim, 12 yıl boyunca Zaman gazetesinde gece editörüydüm. Gece editörü yayın politikasını belirlemez.

16.42- İbrahim Karayeğen: Adım sanıklar arasına yazılıyor ama neyle suçlandığımı bilmiyorum. Tahminlere dayanarak kendimi savunmaya çalışacağım.

16.40- Hüseyin Turan savunmasını yaptı. Duruşmada şimdi İbrahim Karayeğen savunma yapıyor.

16.27- Duruşmada Hüseyin Belli savunma yapıyor: Zaman gazetesinde çalıştığım dönemde yasadışı olduğuna yönelik bir bilgim yoktu.

16.26- Faruk Akkan'ın ardından Cihan Medya çalışanı olan ve daha sonra bir canlı yayın aracı kiralama şirketi kuran Hakan Taşdelen savunma yaptı.

16.01- Duruşmada Faruk Akkan savunmasına başladı.

15.45- Cuma Kaya: Herhangi bir örgüt üyesi değilim. Hakkımda yapılan suçlamaları kabul etmiyorum. İşimi kaybettim, mağdurum, tahliyemi istiyorum.

15.42- Cihan Haber Ajansı'nda up-link operatörlüğü yapan Cuma Kaya, çalışma dönemi ve Hakan Taşdelen'e ait şirkete geçişi hakkında açıklama yapıyor

15.19- Şahin Alpay savunmasını tamamladı. Duruşmada Cuma Kaya savunmasına başlıyor.

15.17- Şahin Alpay: Tahliyeme hükmederek ömrümün kalan birkaç yılını da eşim, çocuklarım ve torunlarımla geçirmeme izin vermenizi diliyorum.

15.16- Şahin Alpay: İddianamede ileri sürülen suçların hiçbirisini işlemedim. Yargılama sonunda tümüyle aklanacağımdan kesinlikle eminim.

15.15- Şahin Alpay iddianamede suçlandığı yazılarının suç işlemediğinin kanıtı olduğunu belirterek bu yazılardan alıntılar yaptı.

15.14- Şahin Alpay: İddia edilen suçların hiçbiriyle ilgim yok. Yaşam tarzım ve inançlarım gereği bir dini cemaate üye olmam söz konusu değildir.

15.11- Şahin Alpay: Gülen hareketi mensuplarının bir askeri darbe girişiminde rol alabilecekleri aklımın ucundan geçseydi, asla Zaman'da yazmazdım.

15.10- Şahin Alpay: Gülen hareketinin bir suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı, bir gün bile Zaman'da yazmayı sürdürmezdim.

15.09- Şahin Alpay: İtiraf edeyim ki, o güne kadar hareketin gayrimeşru işlere karışan bir karanlık yüzü olduğunun bilincinde değildim.

15.08- Şahin Alpay: Ak Parti ile ilgili hayal kırıklığım 2011 seçimleriyle başladı. İktidar otoriter bir "tek adam rejimi" getirmeye yöneldi. Gülen hareketi ile ilgili hayal kırıklığım 15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişimiyle patlak verdi.

15.02- Şahin Alpay: Ak Parti iktidarına karşı askeri ve yargısal darbe girişimlerine karşı çıktım.

15.01- Şahin Alpay: Ekim 2009'da "Nobel Barış Ödülü'nü Erdoğan almalı" diye yazdım.

14.57- Şahin Alpay: 3 Kasım 2002'de Ak Parti'nin iktidara gelmesini Zaman'daki 5 Kasım tarihli ilk yazımda "demokrasinin zaferi" olarak yorumladım.

14.56- Şahin Alpay: Yazı/TV programlarında belirttiğim görüşlerimle kamuoyu beni Taha Akyol'un tabiriyle "tam anlamıyla bir liberal" olarak tanıdı.

14.44- Şahin Alpay: Zaman okurlarına hitap ederek muhafazakâr kesimlerin demokrasinin erdemlerini kavramalarına bir katkım olabileceğini düşündüm.

14.40- Şahin Alpay: Zaman'da yazmayı kabul etmemin 3 nedeni vardı: Birincisi, öteki gazetelerin hiçbirinde yazarlık yapma imkânı bulamamıştım. İkincisi, hem yorum yazarak görüşlerimi paylaşmak alışkanlığı ve arzusundaydım hem de ek bir gelire ihtiyacım vardı.

14.35- Şahin Alpay: Hayatım boyunca askeri darbelerin mağduru oldum. 12 Mart 1971 darbesi üzerine İsveç'e sığınmak zorunda kaldım.

14.34- Şahin Alpay: Benim siyaset bilimci-akademisyen ve gazete yorum yazarı olarak iki şapkam var.

14.31- Duruşmada Şahin Alpay savunma yapıyor.

14.29- Ara'nın ardından savunmasına devam eden Ali Bulaç şunları şöyledi:

Bence Gülen hareketi “cemaat” iken iyi idi, güzel hizmetlere imza atıyordu; zaman içinde kötüye dönüştü, FETÖ oldu. Onu övenler, destek verenler suç ortakları değil, iyi vasıflarına, hizmetlerine teveccüh gösterdiler, destek verdiler.

Bir keresinde Sn. Cumhurbaşkanı şöyle sitem etmişti: “Ne istediniz de vermedik?” Doğru, her istediklerini alabiliyorlardı. Çünkü istedikleri iyi şeylerdi. Fakat cemaat “Allah rızası”na dönük hizmet yolunda dev adımlar atarken;

1) Güç zehirlenmesine uğradı.

2) Hormonal büyüme onlarda kibre yol açtı.

3) “Her istediğimizi yaparız, yaptırırız” vehmine kapıldı.

4) “Biz Nuh’un gemisiyiz. Hak ve Hakikat’i biz temsil ederiz, diğerleri kumda oyun oynayan çocuklar. Hele Afganistan, Irak, Filistin de işgal edilmiş toprakları için mücadele edenler “terörist”tir. Biz İslam’ın tek barışçı, gülen yüzüyüz’’ demeye başlayıp diğer İslami grupları küçük görmeye başladılar.

5) Bazı mensupları girdikleri yerlerde istilacı davrandılar, diğer gruplardan insanlara neredeyse hayat hakkı tanımadılar. En azından benim şahit olduğum birkaç olay var.

6) Hak ve Hakikat üzere olduklarına inandıklarından grup adına bazı gayrimeşru işler yapmaya göz yumdular. KPSS sınavlarıyla ilgili sonradan ortaya çıkan itiraflar gibi.

7) İlk ortaya çıkışlarında cemaat piramidi iyi insanlardan oluşuyorken, büyüdükçe içine “Şeytanlar ve iyi saatte olsunlar” karıştı. Ak süte kirli su katıldı.

8) 18 sene boyunca Amerika’da oturan lider, herkesin gözlediği gibi Türkiye’de olup bitenleri belli-küçük, dışarıdan birilerinin nüfuz edemeyeceği şekilde dar bir kadro aracılığıyla öğrendi. Gözlemler eksik, bilgilerin bir kısmı yanlış, haberlerin önemli bölümü manipülatif oldu.

9) Yargı, Emniyet ve Askeriyede güç kazandıkça devlet çarkını kendi inisiyatifleri altına alabileceklerini vehmetmeye başladı.

10) Temel bir gerçeği gözden kaçırdılar: Savcı, hakim, polis ve asker, şu veya bu cemaatin değil, sadece devletin savcısı, hakimi, polisi ve askeri olur. Bu Hanefi hukukçuların icma ettiği temel bir ilkedir. Bu ilkeye aldırış etmediler. Hanefilere göre, sosyal grupların bayrağı, bastığı parası, adliyesi, hakimi, polisi, askeri olmaz. Bunlar sadece devlete aittirler.

11) FETÖ olduktan sonra ve birtakım dış servislerle fazlasıyla içli-dışlı oldular.

12) İyi niyetle onlara bağlananlara “Büyüğümüz bu hafta yine Hz. Peygamber’i rüyasında görmüş.” diye neredeyse “haftalık rüya seansları” uydurdular; böylece “sadık rüya” haberini istismar ettiler, Efendimiz (s.a.)’in hukukunu ihlal ettiler.

13) Onlara bağlanan on binlere “Biz bir gün darbe yapacağız” demediler. Bir cemaate girmek akittir yani sözleşmedir. Kimseyle darbe sözleşmesi yapmadılar. Darbe teşebbüsüyle akde ihanet ettiler. Yüzbinlerce insanı çoluk çocuklarıyla, aileleriyle büyük mağduriyetlere uğrattılar.

14) Bu ülkenin her kesiminden akademisyen, aydın, entelektüel, yazar, STK temsilcileri bu yapıya teveccüh gösterdi; “farklı kesimler bir araya gelip konuşabilir, uzlaşmaya dayalı bir toplumsal sözleşme çıkar” diye umuda kapıldı. İnsanlar bu umutla koşarak Abant Toplantıları’na katıldı.

Siyasi ayak

Evet, herkes iyi niyetliydi, umutluydu. Meğer bunca akademisyen ve fikir adamının bu yapının nezdinde bırakın polis ve asker kadar, çeyrek değeri bile yokmuş. Belki de toplantılarına iyi niyetle katılan aydınları, akademisyen ve fikir adamlarını kendi “şakirtler”i zannettiler. Onlara gayrimeşru iş ve amellerinde kayıtsız şartsız destek verecekleri vehmine kapıldılar. Sonunda Yapı’nın “güvenlikçi kanadı” her şeyi çivi gören çekiç misali, meşruiyetin dışına çıkarak güç kullandı; ya iç ve dış şer odaklarının aleti oldu veya bu şer odaklarıyla darbe düzenleyerek güç ve iktidar sahibi olabileceği vehmine kapıldı; 249 şehide mal olan bir darbe teşebbüsüne girdi; böylece üstünlüğün ve nihai kararın maddi güç sahiplerine ait olduğunu bir kere daha göstermiş oldu; yüzlerce akademisyen ve fikir adamını pişman etti, hüsrana uğrattı.

Aklımdan geçmedi

Bu yapının iyi, meşru ve aydınlık yüzüne bakıp da destek veren siyasilerin ben iyi niyetlerine inanıyorum. Dolayısıyla “FETÖ’nün siyasi ayağı” varsa, bu kendi içindedir. Belki şu anda tabanda on binlerce insan da aldatıldığını düşünüyor, derin bir pişmanlık duyuyor. Siyasilerin yanılmaları, pişman olmaları mümkünse, piramidin “ibadet ve ticaret” tabanında samimi olanların da pişman olmaları mümkündür. İnsanların “tövbe etme hakkı vardır.” Çok önceden de bu yapının bazı zaaflarını teşhis edebiliyordum. Ama her ne olursa olsun, bir darbeye kalkışabilecekleri aklımdan geçmedi.

13.49- Duruşma verilen aradan sonra #AliBulaç'ın savunmasıyla devam ediyor.

12.37- Duruşmaya bir saat ara verildi. Aradan sonra savunmalara devam edilecek.

12.36- Ali Bulaç'ın savunmasınan öne çıkanlar:

Adalet denen sabır taşı çatlamıyorsa ilahi inayet sonucudur. Çünkü 6 yazısına yapılan atıfla bir yazar için istenen ceza ile 15 Temmuz'u planlayan ve o gece 249 insanı şehit edenler için de tamı tamı tamına aynı ceza isteniyor.

Bir yazarı sivil yerleşim alanlarını bombalayan, kalabalıklara ateş açanlarla aynı cezaya çarptırma talebinde bulunan savcının bu talebi elbette tarihe geçecektir ve mutlaka burada değilse de mahkeme-i Kübra'da hayatını İslam'ın barış, adalet, özgürlük ve bir arada yaşama ideali üzerine bina etmiş bir yazara 'Hangi suçtan dolayı' bu cezayı istedin” diye sorulacaktır.

14 aydır tutukluyum. 66 yaşındayım. Kalbimin 4 damarı değişti. Stentim var. Kalp, şeker, tansiyon, guatr ve prostat olmak üzere 5 kronik hastalıkla boğuşuyorum. Tecrit edilmiş vaziyette başkalarıyla koridorlar değil selamlaşmak, göz temasının dahi yasak olduğu, son derece gayri insani şartlarda neredeyse torumun yaşındaki memurlarca 9. kısımda zevkle aşağılanan, denetimli serbestlik adlı cevazla affedilen katillerle, hırsızların, yankesici ve kaçakçıların boşalttığı bir hapishanede, Türkiye'nin en korunaklı Silivri Cezaevi'nde yatıyorum. 14 aydır ne savcı yüzü gördüm ne bir mahkemeye çıktım.

Kendimi savunacağım ama bilmelisiniz ki;

Doğru dürüst hukuki yardım alma imkanlarında mahrum, avukatımla son derece kısıtlı görüşebildiğim kadarıyla, yanımızda memur ve bizi kaydeden kamera karşısında, bazen sadece 10 dakika görüşerek, avukatımın bana getirdiği bir dokümana ancak 2.5 gün sonra kavuşarak, ihtiyacım olan bilgi kaynaklarına erişemeden, hafızamı zorlayarak bu savunma metnini hazırlamış bulunuyorum.

Kimseye kırgın veya kızgın değilim. Allah'tan tutukluluğumu ve çektiğim eziyetleri günahlarımın kefareti ve ahirete yatırım saymasını diliyorum. Bu 14 ay zarfında kendimi hapishanede değil, manevi bir hastanede farz edip 66 yılın muhasebesini yapmaya, manevi hastalıklarımı tedavi etmeye çalıştım.

İddianameye karşı yapılacak bir savunma yok. Ben bir yazarım ve savcı benim 6 yazıma, sadece atıfta bulunmakla yetinip hangi cümlelerin suç teşkil ettiğini belirtmemiş. İddianamenin son sayfasında gayet açık bir biçimde yazılarda 'suç unsuruna rastlanmamış”, “yazılarda suç unsuru belirlenememiş” demiştir. Ancak yine de savcı soyut bir 'duruş' kavramı kullanarak suçlu olduğumu belirtmiştir. Duruşun ceza kanunundaki tarifine ve hangi maddeyle suç sayıldığını bilmiyorum.

Devlet madem bu yapıyı terör örgütü saydı, yapması gereken, mezkur yapıyla ilişkili her birim ve faaliyeti mahkeme kararıyla yasaklamaktı. Hukuk devletinde bir eylemin suç olup olmadığına siyasetçiler, medya, troller veya idari kurumlar değil, yasalar ve mahkemeler karar verir.

Cebir, şiddet, kin, nefret ve tehdit kullanmadan terör örgütü üyeliği olunmayacağı hukukun evrensel kurallarından olduğu gibi, on yıllardır süren terör suçlarına ilişkin içtihat kararları da bu yöndedir. Ben hangi silahlı-bombalı eyleme katıldım. Nereye molotof kokteyli attım, kimin eğitim kampına gittim, hangi silahlı çatışmaya girdim, ne zaman ve nerede güvenlik kuvvetlerine saldırdım? Sahte kimlik mi kullandım? İllegal bir toplantıya mı katıldım?

Gülen ve grubuna övgü yağdıranlara baktığımızda, içlerinde çarpıcı isimler görürüz ki bunlar ülkemizin siyasi ve idari hayatında kilit noktada yer işgal etmişlerdir. Bülent Arınç, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu, Hüseyin Çelik, Süleyman Soylu, Faruk Çelik, Recep Akdağ, Hüseyin Kocabıyık, Melih Gökçek, Recep Tayyip Erdoğan, Bekir Bozdağ. Bu siyasetçiler örgütün gizli-karanlık yüzünü görmemiş olabilirler. Ama görevi icabı bilmek durumunda olanlar bilememişlerse vahim bir durum vardır. Devletin en tepedeki zatları bu örgütü bilememişse, benim konumumda olan biri nasıl bilebilir ki? Hayatım boyunca askeri vesayete ve darbelere karşı durmuş bir insanım. Siyasilerin 'yanılma, kandırılma hakları' var da, sorumlu mevkideki zatların görev ihmallerini anlayışla karşılamak var da, neden benim bu hain-sinsi örgütün karanlık yüzünü fark edememe hakkım yok?

Araştırmak, tecessüs etmek benim işim değildir. Tecessüs’te bulunmak yetkili devlet kurumları ve şahıslarına aittir. Onlar şüphe edip araştırmamışlarsa, bu görevi ben mi yerine getirecektim? Ben de aynen 11. Cumhurbaşkanımız Sn. Abdullah Gül gibi bu grubu “hayırlı faaliyetler yapan sivil bir hareket” olarak gördüm. Ben bu ülkenin iç ve dış güvenliğini her türden tehdide karşı korumakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar dışında kalan siyasetçilerin, sivillerin, aydın ve akademisyenlerin 15 Temmuz öncesine ait teveccüh ve övgülerini samimi buluyorum.

11.02- Duruşmada Ali Bulaç savunmasına başlıyor.

11.19- Alaattin Güner: Gazeteleri okura ulaştırma işiyle bu kadar ağır suçlamaların nasıl ilişkilendirildiğini anlayamadım.

11.18- Alaattin Güner: Çalıştığım süre içinde yasal sınırlar içinde gazete dağıtım işi yaptım.

11.16- Alaattin Güner: 2014 sonunda yeni yatırım kararı alınmış ve bazı satın almalar yapılmıştır. Benim bu alımlarda yetki ve sorumluluğum yoktur.

11.13- Alaattin Güner: Abone dağıtımı insan gücüne dayanır. Çalışan sayısı tiraj raporlarının doğruluğu konusunda belirleyici unsurlardandır.

11.09- Alaattin Güner: Cihan Medya Dağıtım'ın dağıtımını yaptığı gazeteler arasında Zaman ve Bugün dışında Referans ve Radikal de vardı.

11.06- Alaattin Güner: Cihan Medya Dağıtım'ın abone dağıtımı yaptığı firmalar arasında Yay-Sat ve Turkuvaz firmaları da vardır.

10.54- Alaattin Güner: Cihan Medya Dağıtım gazete, dergi, katalog, broşür vb. baskı ve dağıtımı yapar.

10.50- Alaattin Güner: İddianamede benimle ilgili bir suçlama yok. Cihan Medya Dağıtım içerikle ilgili değildir. Bunların dağıtımından sorumludur.

10.48- Alaattin Güner: 14 aydır tutukluyum. 2 kızım vardı. Tutukluluğum sırasında bir kızım daha dünyaya geldi.

10.46- Duruşmada Cihan medya eski dağıtım direktörü Alaattin Güner savunma yapıyor.

10.41- Ahmet Turan Alkan savunmasına başlamadan önce avukatı müvekkilinin görüşme talebi olduğu gerekçesiyle sıra değişikliği istedi.

10.40- Ali Metin Sekizkardeş: İddianamede hakkımda somut bir suçlama yok. Neden suçlandığımı öğrenmek istiyorum.

10.10- Duruşmada ilk savunmayı Ahmet Metin Sekizkardeş yapıyor: Sorumluluğum attığım imzalara ait kararlarla sınırlıdır.

Dava kapsamında tutuklu yargılananlar

Ahmet Metin Sekizkardeş, Ahmet Turan Alkan, Alaattin Güner, Ali Bulaç, Cuma Kaya, Faruk Akkan, Hakan Taşdelen, Hüseyin Belli, Hüseyin Turan, İbrahim Karayeğen, İsmail Küçük, Mehmet Özdemir, Murat Avcıoğlu, Mustafa Ünal, Mümtazer Türköne, Onur Kutlu, Sedat Yetişkin, Şahin Alpay, Şeref Yılmaz, Yüksel Durgut ve Zafer Özsoy.

Tutuksuz yargılananlar

İhsan Duran Dağı, Ahmet İrem, Ali Hüseyinçelebi, Süleyman Sargın, Osman Nuri Arslan, Osman Nuri Öztürk, Lale Sarıibrahimoğlu, Nuriye Akman ve Orhan Kemal Cengiz.

İddianameden

Davanın 64 sayfalık iddianamesinde tüm sanıklar hakkında 'Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme' suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 'Silahlı terör örgütüne üye olma' suçlamasıyla da 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
T24

Zaman yazarı Alkan: Yolsuzluğu eleştirmek darbeye zemin hazırlamak mı?
19/09/2017



Kayyım atandıktan sonra kapatılan Zaman gazetesinin yazarlarından Ahmet Turan Alkan, hiçbir zaman Cemaat mensubu olmadığını vurgulayarak, “Yolsuzluğu eleştirmek nasıl oluyor da darbeye zemin hazırlamak oluyor” diye sordu.

Silivri’de İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen davada 22’si tutuklu 31 sanık yargılanıyor.

Reklam

‘FETÖ’nün yayın organı’ olarak anılan Zaman gazetesinin eski yönetici ve yazarlarının yargılanmasına dün başlanmıştı.

Bugün savunma yapma sırası Ahmet Turan Alkan’daydı.

P24‘ün aktardığına göre hiçbir zaman Cemaat mensubu olmadığını vurgulayan Alkan’ın savunmasından satırbaşları şöyle:

– Yolsuzluğu eleştirmek nasıl oluyor da darbeye zemin hazırlamak oluyor?

– Zaman gazetesinde yazdığım sürede ‘FETÖ’ denen şeyin varlığına, faaliyetine şahit olmadım.

Aranın ardından savunmalar sürecek.
Diken

Cihangir’de ‘Atatürkçü’ görünümlü FETÖ'cüyle buluşma
Nedim Şener
20 Eylül 2017

Bu yazıyı kaleme almak için YARSAV Başkanı Murat Arslan ile ilgili iddianamenin çıkmasını bekledim.

FETÖ'cü olduğuna dair birçok ifade, kendisine ait Bylock kayıtları dahil basına yansıyan bilgilere rağmen bu iddianameyi okumam gerekiyordu.

İddianamenin aslında beni şaşırtan bir yönü yok.

Murat Arslan ile ilgili şunlar yazıyor:

“Yargı mensupları tarafından kurulan YARSAV'ın 2010 yılındaki söylevlerinin sol ağırlıkta olduğu görülmekle birlikte bu tarihte genel sekreter olan Murat Arslan'ın FETÖ içerisinde yer aldığı, 15 Temmuz 2016 tarihine kadar bu birlik içerisinde yer alan FETÖ/PDY isimli örgüt mensupları dışında diğer YARSAV üyelerinin bilmediği görülmektedir. Bizzat örgüt lideri Fetullah Gülen'in talimatı ile 2008 yılından itibaren örgüt mensupları YARSAV'ın içine sızmışlardır.”

Bu genel saptamanın yanında, birçok itirafçı ve tanık ifadesinde Murat Arslan’ın FETÖ bağlantısı açıkça anlatılıyor.

FETÖ’nün kripto haberleşme sistemini “mertcem” adıyla kullanmış. Şifresini de 2002 doğumlu oğlu Burak Emre ve 2005 doğumlu oğlu Yiğit Eren'in ikinci isimlerinden “eren.emre02” olarak belirlemiş.

Dedim ya bunlar beni şaşırtmıyor.

Gündüz insan gece kurt

İddianameyi hazırlayan Savcı Mehmet Tamöz, Murat Arslan dahil YARSAV içerisinde FETÖ’cü ekip için şu tanımlamayı yapmış; Gündüz insan, gece kurt…

İşte beni şaşırtan tam da bu:

Kendisini “Solcu, sosyal demokrat, Atatürkçü hukukçu” olarak tanıtan Murat Arslan ile konuşurken siz karşınızda bir hukukçu var sanıyorsunuz oysa o kripto bir FETÖ’cüymüş.

Bunu kendi yaşadığım bir olayla örneklendireceğim.

Malum, Hrant Dink cinayetinde FETÖ’cülerin rollerini yazdığım için 2011 yılında tutuklandığımda en çok destek verenlerden biri YARSAV’dı.

2012 yılında cezaevinden çıkınca YARSAV Başkanı Murat Arslan benimle görüşmek istedi.

Daveti üzerine hayatımda ilk ve tek kez Cihangir’de biriyle buluşmak üzere bir restorana gittim.

Murat Arslan ve ekibi hak, hukuk üzerine bir sürü laf ettiler.

Biraz sohbetten sonra ayrıldım. Bir daha da temasımız olmadı.

Geçen yıl sosyal demokrat YARSAV’ın Başkanı Murat Arslan tutuklandı denilince şaşırmıştım. O şaşkınlığımı çok uzun süre önce yendim ama iddianameyi okudukça midemi ağrılar kapladı.

Neden mi?

FETÖ bir yandan kumpas kurup hapse atıyor diğer yandan da kurbanına adamını gönderip onunla hak hukuk üzerinden ilişki kurduruyor.

Eminim bunu yalnızca bana yapmadılar.

Bu aldatılmışlık duygusunu yaşayan başkaları da vardır.

Şu bir gerçek böylesine bir alçaklığı dünyada FETÖ’den başkası yapamaz.

POSTA

Eski hakimin iddiası: Gümüşdağ, 3 Temmuz sürecinde ‘Gülen’in sözüyle’ serbest kaldı
21/09/2017

Eski hakim Ali Gündoğdu, şike iddiaları üzerine 3 Temmuz 2011’de başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın, Fethullah Gülen’in “Bir güzellik yapalım” demesi üzerine serbest bırakıldığını öne sürdü.

Ağırlaştırılmış müebbet istemiyle haklarında dava açılan 54 hakim ve savcı arasında yer alan Gündoğdu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifadeye çağıran eski savcı Sadrettin Sarıyaka’yla 17 Şubat 2017’de aynı evde yakalanmıştı.

Hürriyet’ten Dinçer Gökçe’nin haberine göre etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan eski hakim, Yargıtay’da görülen davanın 10 Temmuz’daki duruşmasında verdiği 73 sayfalık ifade sonrası elektronik kelepçe takılarak tahliye edildi.

‘Bir güzellik yapalım, bir latife yapalım’

Yargıtay’daki ifadesinde, 3 Temmuz sürecinde gözaltına alınan ve savcılık sorgusu sonrası serbest kalan Başakşehir Başkanı Gümüşdağ’ın durumunu eski hâkim Cemil Gedikli’ye sorduğunu dile getiren Gündoğdu, aldığı yanıtı şöyle anlattı: “Cemil Gedikli bu olayı anlattı. Göksel Gümüşdağ’ın sevk edilmemesi ile alakalı Amerika’ya sormuşlar. Pensilvanya’ya… O da demiş ki ‘Bir güzellik yapalım, bir latife yapalım…’ şeklinde bir beyanı olmuş. Bunu bizzat kendisinden (Cemil Gedikli’den) duydum.”

Gündoğdu, Yargıtay üyesinin “Fetullah Gülen’e mi sormuşlar?” sorusunu da “Tabii tabii” diye yanıtladı.

‘Fidan’ı ifadesini alıp bırakacaktım’

Eski hakim, birlikte yakalandığı eski savcı Sarıkaya’nın MİT Müsteşarı Fidan’ı ifadeye çağırması hakkında ise şunları söyledi: “Bir görüşmemizde, ağabeyim sordu… Sarıkaya, ‘Ben hiç kimseye söylemedim bu zamana kadar. ‘Ama’ dedi, ‘Sadece ifadesini alacaktık; bırakacaktım’ dedi. Ayrıntıyı bilmiyorum. Öncesini, sonrasını, ayarlama yapıldı mı, yapılmadı mı o konuda bilgim yok”.
Diken

CHP’li vekil istifa: Ders kitabında ‘dinler arası diyalog’ projesi övülüyor
23/09/2017

Diken'in haberine göre;CHP Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm, yeni müfredatın ders kitaplarında ‘FETÖ’ propagandası yapıldığını iddia ederek Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a istifa çağrısı yaptı.

İlkokul ve ortaokul düzeyinde 17, lise düzeyinde 24, imam hatip ortaokulu ve imam hatip lisesi düzeyinde 10 olmak üzere toplam 51, sınıflar esas alındığında 176 müfredat yenilenmişti.

“Bakanlık, yerine FETÖ’nün algı malzemelerini koyarak toplumun aklıyla dalga geçiyor” diyerek sözlerine başlayan CHP’li vekil Tüm, bakan Yılmaz’ın ‘FETÖ’ye hizmet eden kitap içeriklerini denetlemediği ve devleti açıkça zarara uğrattığı’ için bir an önce istifa etmesi gerektiğini söyledi.

Tüm, bakan Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle Meclis soru önergesi verdi.

CHP’li vekil şu soruları yöneltti:

*“Yazılı ve sosyal medyada, FETÖ’nün Milli Eğitim Bakanlığı’nda aktif olduğuna dair haberler yer almıştır. Sosyoloji kitabının Sosyoloji’ye Giriş ünitesinde başlıklı bölümünden, Karl Marx, Emile Durkheim, Max Weber çıkarılıp yerine ‘FETÖ projesi’ olduğu iddia edilen Kutlu Doğum Haftası konulmuştur. 6. sınıf Sosyal Bilgiler kitabının 148. sayfasında yer alan ‘Medeniyetler Ülkemizde Buluştu’ başlıklı metinde ise, FETÖ’nün ‘Dinler arası diyalog’ projesinin açıkça övüldüğü ifade edilmiştir. 7. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında FETÖ firarisi Osman Eğri’nin makalesi yer almıştır. Sosyal Bilgiler 7. sınıf çalışma kitabında yer alan ‘Bir ülkede, tek başına hükümete gelen iktidarların bir süre sonra yolsuzluk haberlerini örtbas için basını sansürleyeceği…‘ ifadesi, FETÖ’nün 17/25 Aralık propaganda ifadelerine benzetilmiştir.”

* “Bahsi geçen skandal yazı ve ifadeler ders kitaplarına nasıl girmiştir? Kitaplar hangi gerekçeyle denetlenmemiştir?”

* “FETÖ propagandası yapıldığı iddiasıyla hangi kitaplar için toplatılma kararı verilmiştir?”

* “Bu yıl dağıtılan 190 milyon ücretsiz ders kitabının kaçı bu gerekçeyle toplatılacaktır?”

* “Bu kitapların toplatılma maliyeti ve devletin uğradığı zararın tutarı nedir?

* Ders kitaplarının içeriği hangi süreçlerden geçerek denetlenmektedir? Kurulların kitapları denetleme kriterleri nelerdir?

* “Bu skandallar sonrası devletin uğramış olduğu zarar nasıl telafi edilecektir? Bu zararın sorumluluğunu kabul ediyor musunuz?”
Ana Haber

"Bir dönem 'FETÖ'cü polisleri ABD'ye götüren isim şimdi Erdoğan'ın ekibinde"
24 Eylül 2017



"ABD'lilere Gülen propagandası yapan Yavuz, şimdi Gülen'in kötülüklerini anlatacak"

Gülen cemaatine mensup polislerin ABD'ye gittiklerinde 'öğretim gördükleri' iddia edilen Utah Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Enstitüsü'nde öğretim görevlisi Hakan Yavuz'un Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ekibine dahil edildiği öne sürüldü.

Oda TV'de yer alan iddiada, "ABD'lilere Gülen propagandası yapan, Fethullahçı polisleri ABD'ye taşıyan, Gülen için birçok makale ve konferans düzenleyen Yavuz şimdi aynı ABD'lilere Gülen'in kötülüklerini anlatacak" ifadesine yer verildi.

Oda TV'de "Bir dönem FETÖcü polisleri ABD'ye götüren isim şimdi Erdoğan'ın ekibinde" başlığıyla yayımlanan haber aynen şöyle:

Adı Hakan Yavuz.

Bir dönem Emrullah Uslu da dahil, FETÖcü polislerin ABD’ye gittiğinde “öğretim gördükleri” Utah Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Enstitüsü’nde öğretim görevlisi.

Hatırlanırsa Genelkurmay Başkanlığı'ndan çalınan Andıç belgesi, Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında karalayıcı köken çalışması ve darbe günlükleri hep Utah üzerinden Türkiye'ye servis edilmişti. Söz konusu servisleri yapan polislerin Hakan Yavuz'un öğrencileri olduğu ortaya çıkmıştı.

Arası açıldı

Hakan Yavuz bir dönem FETÖ’yle aynı karede bulunmaktan hiç çekinmedi. FETÖ’nün kapatılan Zaman gazetesinde yazılar yazdı. FETÖ’yü savunan akademik çalışmaları yayınlandı. FETÖ’nün düzenlediği konferanslarda baş konuşmacı oldu.

Fethullahçılar ile yakın ilişkiye sahipti. Utah Üniversitesi’ne giden FETÖ’ye yakın pek çok ismin hocalığını yapan Yavuz’un daha sonra FETÖ’yle arası açıldı.

Fethullahçılar hakkında söylediği olumsuz sözlerle FETÖ’nün hedefi oldu. Bir dönem Utah’ta öğrencisi olan Emrullah Uslu’nun servis ettiği belgelerle hedef haline getirildi.

Açıklamalarını Reuters yayınlamıştı

Oysa Yavuz. Fethullahçıların Abant Platformu’nun Washington toplantılarına konuşmacı olarak katılmış, "yeni Türkiye" sürecine aktif destek vermişti.

Hakan Yavuz, “Gülen Hareketi: Türk Püritanlar” isimli makalesinde Fethullah Gülen’i sosyal çığır açan birisi (social innovator) olarak tanımlamıştı. Yavuz, "İstikrarlı bir Türkiye için İslami değerlerle Kemalist siyasi sistem arasında bir denge gerekir. Gülen hareketi bu dengeye bir ulaşma yolu sunuyor." dahi demişti. Yavuz "Laik Devlet ve Fethullah Gülen Hareketi", "İslam Aydınlanmasına Doğru: Gülen Hareketi" gibi kitapları da kaleme almış, Gülen'i övmüştü.

Bir dönem Gülen'i öven kitaplar yazan, konuşmalar yapan Yavuz, adeta FETÖ'cülerin ABD'deki PR'cısı olmuştu.

Erdoğan'la aynı toplantıda

Aradan çok zaman geçti…

FETÖ’yle arası açıldıktan sonra Yavuz, Fethullahçıların iç yüzünü anlatan açıklamalarda bulundu. FETÖ'ye yönelik eleştirilerle kamuoyunda yer almaya başladı.

Ve...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son ABD ziyareti sırasında New York’da Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) üyelerini kabul etti.

SETA’nın ABD’deki ofisinde hizmet veren Türk ve Amerikan bilim adamı ve araştırmacılarının yer aldığı toplantıda Hakan Yavuz'un da yer alması dikkat çekti.

ABD'lilere Gülen propagandası yapan, Fethullahçı polisleri ABD'ye taşıyan, Gülen için birçok makale ve konferans düzenleyen Yavuz şimdi aynı ABD'lilere Gülen'in kötülüklerini anlatacak.

İşte o kare:

T24
ETİKETLER
abd hakan yavuz fetÖ fethullah gülen

Başbakan, FETÖ'den dolayı açılan dava sayısını açıkladı
25 Eylül 2017



Başbakan Binali Yıldırım şu ana kadar toplam FETÖ dava sayısının 4 bin 971 olduğunu söyledi.

Başbakan Binali Yıldırım FETÖ davasıyla ilgili istatistikleri verdi.

Buna göre tutuklu sayısı 50 bin 400

Adli kontrole tabi kişi sayısı: 50 bin 900

Yakalama kararı verilen kişi sayısı 8 bin 675

Açılan toplam FETÖ davası sayısı 4 bin 971

Başbakanlığın müdahil olduğu dava sayısı ise 255
memurlarnet

FETÖ'den tutuklanan papazın ekibindeki rahip: Türklerin cesetlerini çiğneyeceğiz
22.09.2017



FETÖ'den tutuklanan papaz Andrew Craig Brunson'un ekibinden bir rahibin, "Türklerin cesetlerini çiğneyeceğiz, bu ülke sizin değil bizim " dediği ortaya çıktı.
FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminde yabancı işbirlikçilerinden de destek aldı. Onlar arasında İzmir Diriliş Kilisesi Papazı Andrew Craig Brunson da vardı.

HARP SUBAYI OLDUĞU ORTAYA ÇIKMIŞTI

Takvim'in haberine göre, Brunson'ın 15 Temmuz hain girişiminde bizzat yer aldığı anlaşıldı, tutuklandı. Aslında Amerikan Ordusu'nda Harp subayı olarak görev yaptığı ortaya çıktı.

RAHİP GİBİ GÖRÜNÜP AJANLIK YAPIYORLAR

ABD Başkanı Trump'ın 3 kez iadesini istediği Papaz'la ilgili çok önemli bir gelişme yaşandı. Brunson'un, Harp subayı olan tüm ekibinin sorguda olduğu anlaşıldı. Brunson'un ekibindeki özel harp subaylarının rahip gibi görünerek, misyonerlik faaliyetleri adı altında ABD'nin ajanları olarak çalıştıkları saptandı.

EKİPTEN BİR RAHİP: TÜRKLERİN CESETLERİNİ ÇİĞNEYECEĞİZ

Soruşturmayı derinleştiren İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Brunson'un ekibindeki rahip görünümlü subaylardan birinin İzmir'de yaşayan bir vatandaş ile 2011 yılında mahkemelik olduğu bilgisine ulaştı.

Brunson'un ekibindeki papazın, "Devletine mi güveniyorsun? 5-6 yıl içinde güveneceğin bir devletin kalmayacak. Bizim yeşil bereli askerlerimiz Türklerin cesetlerini çiğneyerek geçecek. Ben de senin kafanla top oynayacağım. Bu ülke sizin değil bizim. Bayraklı ve Kadifekale sırtlarına kendi kiliselerimizi dikeceğiz" dediği anlaşıldı.

Yine Brunson'a bağlı bir papazın, "Emre Uslu ve arkadaşları da bizim adamların" dediği soruşturma dosyasına yansıdı. Brunson'ın ekibindeki başka bir papazın da kilisede yanlarında çalışan bir Türk gencine komandoların kullandığı su arıtma cihazı, vitamin hapları ile soğuk ve sıcak tutan malzemeler verdiği anlaşıldı.

GİZLİ TANIK İFADESİNDE 2016 DETAYI

Söz konusu askerin Türk gencine, "2016 yılında yaz aylarında büyük bir deprem olacak. Bunları önemli ve her an bulabileceğin bir yere sakla. Eğer İstanbul'a da gelirsen ABD konsolosluğuna gel benim yanıma" dediği gizli tanık ifadeleriyle kanıtlandı.
Süperhabertv

'FETÖ'den açığa alınan polis intihar etti
27 Eylül 2017

Adapazarı'nda 'FETÖ' soruşturması kapsamında açığa alınan bir polis memuru intihar etti.

Sakarya Emniyet Müdürlüğü'nde görevliyken darbe girişimi sonrası başlatılan idari soruşturmalar kapsamında açığa alınan polis memuru İbrahim Eski'den haber alamayan yakınları evine gitti.

Camili Mahallesi'nde bulunan evine giden yakınları, İbrahim Eski'nin ipe asılı cesediyle karşılaştı. 2 çocuk babası olduğu belirtilen eski polisin cenazesi savcının olay yerinde yaptığı inceleme ardından otopsi için Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı.
T24

Nedim Şener : Kaç hata bir ihanet eder
26 Eylül 2017

FETÖ ile mücadelenin en zor aşamasının Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde yaşanacağı açık. AKP iktidarının 2002-2013 yılları arasında FETÖ, ‘cemaat’ ve ‘hareket’ adı altında yargı, emniyet, istihbarat, bürokrasi, iş dünyası ve özellikle eğitim alanında etkinliğini artırdı.

15 Temmuz darbe girişiminde de görüldüğü gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de gücünü büyütmeyi başardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne istediler de vermedik” derken FETÖ aslında devletin merkezinde AKP’nin verdiğinden çok daha fazlasına, mutlak güce sahip oldu.

Benzer güce belediyelerde ve yerel teşkilatlarda da ulaştı. Merkezdeki güç ve yereldeki ilişki FETÖ’nün sahip olduğu güce çarpan etkisi yaptı.

Mutlak güç

FETÖ 2007’den sonra öyle bir güçlendi ki, yalnız kendisine düşman gördüklerine değil, diğer cemaatlere ve bazı AKP’lilere bile operasyon çekti. 17/25 Aralık 2013’ten önce bunun zirve noktası 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın KCK soruşturması kapsamında tutuklanması girişimidir.

Yazının devamını okumak için tıklayınız; http://www.posta.com.tr/kac-hata-bir-ihanet-eder-nedim-sener-yazisi-1335770

AKP Milletvekili Şamil Tayyar'dan Ömer Faruk Eminağaoğlu'na; "İspat etmezsen o. çoçuğusun."
30.09.2017

Yargıçlar Sendikası eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, sosyal medya hesabından Nejat Kumbasar’ın “BYLOCK KULLANAN AKP’LİLERİN TAM LİSTESİ” diyerek yazdığı listeyi paylaştı. O listede adı yazan AKP Milletvekili Şamil Tayyar ise, Eminağaoğlu’nun paylaştığı listenin fotoğrafını sosyal medya hesabında yayımlayarak çok sert çıktı.

Eminağaoğlu’na, “Sözümona hukukçusun!” diyen Şamil Tayyar şöyle devam etti: “İspat etmezsen o. çoçuğusun. Pazartesi de dava açıyorum. Mutlaka hesap vereceksin ahlaksız herif!”

İşte Şamil Tayyar’ın o tweeti ve Eminağaoğlu’nun paylaştığı fotoğraflar:





Odatv.com

ABD konsolosluğu irtibat görevlisi casusluktan tutuklandı
04 Ekim 2017



17-25 Aralık öncesi FETÖ şüphelisi polis müdürleri ve firari eski savcı Zekeriya Öz ile irtibatı tespit edilen ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi M.T, çıkarıldığı hakimlikçe tutuklandı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ'ye ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, 17-25 Aralık öncesi meslekten ihraç edilen firari eski savcı Zekeriya Öz ve FETÖ şüphelisi eski polis müdürleriyle de irtibatlı olduğu tespit edilen ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi M.T, 'Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs', 'casusluk' ve 'Türkiye hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçlarından tutuklandı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca, 17-25 Aralık'a ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, hakkında dava açılan eski polis müdürleri Yakup Saygılı, Nazmi Ardıç, Mahir Çakallı ve Mehmet Akif Üner ve firari eski savcı Zekeriya Öz ile irtibatı tespit edilen ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi M.T, gözaltına alındı.

Emniyetteki işlemleri tamamlanan ve bugün Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayına getirilen şüpheli M.T, savcılıkça ifadesi alındıktan sonra tutuklanması talebiyle nöbetçi hakimliğe sevk edildi.

Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği, şüpheli M.T,'nin ''Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs'', ''Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin etmek'' ve ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs'' suçlarından tutuklanmasına karar verdi.
Yurt Gazetesi

FETÖ kumpasına takılan AKP'li bakanlar kim?
7 Ekim 2017



‘FETÖ’nün kaset kumpası’ olarak bilinen soruşturmanın iddianamesindeki bir ifade, bir işadamına kurulan tuzağa bazı AKP’li bakanların da düştüğünü gösterdi.

CHP’li Deniz Baykal ile bazı MHP’li milletvekillerine kurulan ve kamuoyunda “FETÖ’nün kaset kumpası” olarak bilinen soruşturmanın iddianamesinde dönemin AKP’li bakanlarını ilgilendiren çok önemli bir ayrıntı yer alıyor. Baykal ile birlikte 24 mağdur arasında yer alan isimlerden İşadamı Yusuf Ziya Yağmur, FETÖ’nün kendisine kurduğu kumpasa ‘AKP’li bakanların takıldığını’ söyledi.
Yağmur iddianameye yansıyan ifa
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr Ekm 08, 2017 12:14 am tarihinde değiştirildi, toplam 11 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Eyl 22, 2017 9:54 pm    Mesaj konusu: Tuncay Özkan, o flaş belleği Genelkurmay'a teslim edince... Alıntıyla Cevap Gönder

Sözcü yazarı: Tuncay Özkan, o flaş belleği Genelkurmay'a teslim edince Adil Öksüz ağladı
28 Temmuz 2017



"Genelkurmay’a içini boşaltıp gönderdiler"

Sözcü Gazetesi Saygı Öztürk, 2007 yılında Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Tuncay Özkan'ın, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'a verdiği flaş diskle ilgili olarak "Hava Kuvvetleri Komutanlığı'yla ilgili tüm bilgilerin ele geçirilip, incelenmek üzere Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na geldiğini çok sınırlı sayıda kişi biliyordu. Bunu öğrenenler arasında 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Akıncı Hava Üssü yakınında yakalanan, daha sonra serbest bırakılan, o günden beri de izine rastlanamayan Adil Öksüz de bulunuyordu" dedi.

"İki kişi, bu dosyanın nasıl karartıldığını, nasıl kapatıldığına, boşaltıldığına ilişkin itiraflarda bulundular" ifadesini kullanan Öztürk, sözlerinin devamında şunları kaydetti:

"İki itirafçının açıklamaları arasında da, Adil Öksüz'ün adı geçiyor, onun ağladığı anlatılıyor. 5 kişilik komisyonun tamamının da darbeye kalkışanlar arasında yer almaları nedeniyle ihraç edildiğini de öğreniyorum."

Saygı Öztürk'ün "Genelkurmay’a içini boşaltıp gönderdiler" başlığıyla yayımlanan (28 Temmuz 2017) yazısı şöyle:

Gazeteci-yazar Tuncay Özkan o günlerde Cumhuriyet mitingleri yapıyor, ateşli konuşmalarıyla kitleleri coşturuyor, her mitingi bir öncekinden daha kalabalık oluyordu. ABD'de bulunan Fetullah Gülen için “Yılanın başı ABD'de ama kuyruğu Türkiye'yi karıştırıyor” diyor, televizyon konuşmalarında da cemaatin orduyu ele geçirmeye çalıştığını, orduyu cemaatçilerden temizlemenin de Türkiye'yi savunmakla eşdeğer olduğunu kaydediyordu.

2006 yılıydı.Tuncay Özkan, İzmir Adnan Menderes Havalimanı'nda uçağa binmek üzereydi. Yanına yaklaşan ve futbol hakemi olduğunu belirten bir kişi, “Tuncay Bey, askerlerle ilgili size çok gizli ve çok önemli bir şey vereceğim. Şu anda yanımda olmayan flash belleği size İstanbul'da teslim etmek istiyorum” dedi. Özkan, şaşırmıştı ama bu kadar önemli bir şeyin hakemin elinde olacağını da tahmin etmemişti.
Tarih 5 Ocak 2007

Gerçekten bu kişi flash belleği Tuncay Özkan'a getirdi. Özkan, diski açmaya çalıştı açamadı. Bilgisayar birimindekilerin uzun uğraşları sonucu içinde “çok gizli” bilgiler olduğu belirtilen diskin bir bölümü açılabildi. Bunlar fişleme kayıtlarıydı. “Alevi”, “Kürt”, “Solcu”, “Pornocu” diye fişlemeler vardı. Bir başka dosya “Evlilik” adını taşıyor, kimin kiminle evleneceği, evlendirildiği yazıyordu. Bir de “Abiler- Ablalar” sütunu vardı. Bazılarıyla ilgili aile boyu bilgiler derlenmişti. Örneğin Hacıbektaş Belediye Başkanı emekli asker Ali Rıza Selmanpakoğlu da bunlardan birisiydi. Ancak, bütün dosyaları açmak mümkün olmuyordu. Kriptoyu kırmak için çok uğraştılar ama olmadı.
Özkan, flash belleğin açabildiği dosyalarını okumaya başlayınca ürktü. Bunları, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'a, 5 Ocak 2007 tarihinde teslim etti. Daha çok Hava Kuvvetleri personeliyle ilgili bilgiler yer alıyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, kendisine ulaştırılan bu flash belleği Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na gönderdi ve sonuçtan kendilerine bilgi verilmesini istedi.

2007 yılının Ağustos ayına kadar Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert, Kurmay Başkanı Hasan Aksay, İstihbarat Başkanı Erol Özgil'di. 2007 yılının Ağustos ayında Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na Orgeneral Aydoğan Babaoğlu, Kurmay Başkanlığı'na Korcan Pulatsu, İstihbarat Başkanlığı'na Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanı Tümgeneral Akın Öztürk atandı.

Adil Öksüz ağladı

Hava Kuvvetleri Komutanlığı'yla ilgili tüm bilgilerin ele geçirilip, incelenmek üzere Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na geldiğini çok sınırlı sayıda kişi biliyordu. Bunu öğrenenler arasında 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Akıncı Hava Üssü yakınında yakalanan, daha sonra serbest bırakılan, o günden beri de izine rastlanamayan Adil Öksüz de bulunuyordu. Öksüz, Fetullah cemaatinin “Hava Kuvvetleri imamı” olarak biliniyordu. Her şeyden onun haberi oluyordu. Hazırladıkları bilgilerinin başkalarının eline geçmesi üzerine Öksüz'ün “Tüm emeklerimiz boşa gitti” diyor, çare arıyordu.
Bunları kim mi anlatıyor? O dosyadaki bilgilerin araştırılması için Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde 5 kişilik bir komisyon kuruldu. Eldeki bilgiler değerlendirildi. O komisyonda bulunanlar Emin M. ve Selçuk B. darbe girişimi nedeniyle tutuklananlar arasında. İki kişi, bu dosyanın nasıl karartıldığını, nasıl kapatıldığına, boşaltıldığına ilişkin itiraflarda bulundular. İki itirafçının açıklamaları arasında da, Adil Öksüz'ün adı geçiyor, onun ağladığı anlatılıyor. 5 kişilik komisyonun tamamının da darbeye kalkışanlar arasında yer almaları nedeniyle ihraç edildiğini de öğreniyorum.

Kılıçdaroğlu da gördü

Tuncay Özkan, flash belleği teslim ettikten sonra başına gelmedik kalmadı. Evinde arama yapılırken, onların flash belleğin bir kopyasının peşinde olduğunu da tahmin ediyordu. Özkan, “Ergenekon” soruşturması kapsamında yıllarca cezaevinde yattı. Orada zehirlenmek istendi. Son bilgiyi de aktaralım, Tuncay Özkan'ın sağlık durumunda sevindirici gelişmeler var.
İstanbul'da Anayasal suçlara bakan C. Savcısı, iki ay önhce Tuncay Özkan'ı telefonla aradı, “Siz zamanında Hava Kuvvetleriyle ilgili olarak bir flaşh bellek vermişsiniz. İtirafçı var. Onlar, bu dosyanın kapatıldığını, flaşh bellekte yer alan bazı bilgilerin de silindiğini belirtiyorlar. Sizden ricamız, o flash belleğin örneğini savcılığımıza teslim etmenizdir” dedi.

Hava Kuvvetleri'nde kurulan soruşturma komisyonu tarafından ört-bas edilen dosya Genelkurmay Başkanlığı'na gönderilmiş. Birçok bölümü silindiği için Genelkurmay'a “Bu bilgiler bize daha önce de gelmişti. Bir şey yok” denilip “ört-bas” edilmiş. CHP Milletvekili Tuncay Özkan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na bilgi verdikten sonra o flash belleği savcılığa teslim etti. Bakalım, bundan sonra neler çıkacak, Kılıçdaroğlu neler açıklayacak…

ETİKETLER
sözcü gazetesi saygı Öztürk darbe girişimi
T24

ANKARA KARIŞTI!..FETÖden YARGILANAN BAŞKAN'A ERDOĞAN'dan ÖDÜL!..!
13 Eylül 2017



Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla yargılanan ve yargılaması devam eden Belediye Başkanına ödül verdi.

Bugün partisinin Belediye Başkanlarını Ankara’da toplayan Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan, Fetö Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçlamasıyla Yalova Ağır Ceza Mahkemesinde yargılaması devam eden Ak Partili Subaşı Belediye Başkanı Volkan Yılmaz’a,”Kent Ekonomisine Katkı Projesi” ödülü verdi.

Revizyongazetesi.com, 1 ay önce Ak Partili Subaşı Belediye Başkanı Volkan Yılmaz’ın Fetö’den yargılandığını ortaya çıkarmış ve hala görevde olmasına dikkat çekmişti!

Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden ödül alan Ak Partili Subaşı Belde Belediye Başkanı Volkan Yılmaz, önümüzdeki ay hakim karşısına çıkacak ve FETÖ silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla yargılanmasına Yalova Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilecek.

Fetö’den yargılanan Ak Partili Belediye Başkanı Volkan Yılmaz’a yurtdışı çıkış yasağı kondu.

Kaynak: Revizyon Gazetesi/ Yalova

Barış Terkoğlu: Yeni Diyanet İşleri Başkanı'nın Adil Öksüz bağlantısı dudak uçuklatacak
17.09.2017

Çiçeği burnunda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş daha çok tartışılmaya devam edecek...

Evet, Erbaş FETÖ’nün en önemli platformlarından biri olan KADİP/Kültürlerarası Diyalog Platformunun yönetim kurulu üyesiydi.

Evet, FETÖ'nün Abant Toplantıları'nın müdavimleri arasındaydı.

Evet, Erbaş FETÖ'nün kapatılan Kimse Yok Mu Derneği'nin etkinliklerinde vitrine çıkıyor, onlar için "gönül erleri" diyordu.

Keşke sadece bu kadar olsaydı!

15 Temmuz darbesinin merkezi Akıncı Üssü'ydü.

15 Temmuz'un "yazılabilmiş tarihi"ne göre Akıncı Üssü'nde FETÖ'nün beyni ise Adil Öksüz'dü.

Nasıl olduysa o gece gözaltına alınan Öksüz, "tarla bakmaya gitmiştim" dedi, serbest bırakıldı ve zeytinyağı gibi kaçıp gitti.

Hala aranıyor...

Malum; Adil Öksüz, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Yardımcı Doçent'ti.

Herkesin bildiği sır, Adil Öksüz'ü 1994 yılında henüz bir yüksek lisans öğrencisiyken üniversiteye alan ve okulda himaye eden isim eski Dekan Prof.Dr. Suat Yıldırım'dı. FETÖ sanığı Yıldırım, 4 Eylül 2015'te firar etti.

Yıldırım, Sakarya'da İlahiyat Fakültesi'nin kurucuları arasındaydı, "üniversitenin imamı" olarak biliniyordu. Belki de tüm bu nedenlerle Sakarya İlahiyat Fakültesi, FETÖ'nün kalelerinden biriydi.

Şimdiki Diyanet İşleri Başkanı Erbaş işte bu fakülteden çıktı. Suat Yıldırım'la hem okulda hem FETÖ kurumlarında beraber çalıştı.

Tabii Adil Öksüz'le de.

Gelelim konumuza.

Sahi Adil Öksüz'ün doktora tezi neydi?

YÖK arşivinde Öksüz'ün 2003 tarihli tezi "Ceza Hükümleri açısından Tevrat ve Kuran" başlığını taşıyor.

Dinlerarası Diyalog Projesi'ne uygun şekilde, iki kitabı Ceza Hükümleri açısından karşılaştırıyor.

Tavır olarak iki kitabın ceza kanunlarının benzeştiğini öne süren Öksüz, Tevrat'ın ceza hükümlerinin zina ya da cinayet gibi suçlarda sanılanın aksine Kuran'dan daha sert olduğunu öne sürüyor.

Şaşırtıcı değil, Öksüz'ün tez danışmanı Suat Yıldırım'dan başkası değil.

Öksüz, Yıldırım'ın danışmanlığında hazırladığı tezini juriye sunarak "doktor" ünvanını kazandı..

Peki bu juri kimlerden oluşuyordu?

Öksüz'ü "doktor" yaparak akademide önünü açan isimler kimlerdi?

Hayatın "tesadüfleri" şaşırtıcı!

Zira, Öksüz'ün jürisinde gözümüze hemen çiçeği burnunda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş çarpıyor.

Malum, Suat Yıldırım'dan söz ettik. FETÖ çatı davasında sanık olan Yıldırım, şu an firarda.

Jürideki diğer isim, FETÖ'nün ekran yüzlerinden, STV programcısı ve İlahiyat Fakültesi Tefsir Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Davut Aydüz darbeden sonra tutuklandı.

Jürideki Muhammed Aydın, halen Sakarya Üniversitesi Temel İslam Bilimleri Bölümü'nde akademisyen ve son günlere kadar adı Erbaş'la birlikte Diyanet İşleri Başkanı adayları arasında geçen isimdi. (Nedense Diyanet'in başına geçeceği düşünülen isimler, hep Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden...) Aydın'ı sık sık TRT'de dini programlarda görebilirsiniz.

(Foto: Muhammed Aydın, Cumhurbaşkanı ile selfie’de gülümserken)

Jüride Sakarya'dan olmayan, Marmara Üniversitesi'nde görevli kişi ise Yakup Çiçek. Kamuoyunda son olarak intihal davasıyla gündeme gelen ve bir konferansta başkasının tebliğini sunmasını "sehven oldu" diyerek ceza almaktan kurtuan Çiçek, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'nde ve Yakın Doğu Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapıyor.

İşte belki de Türkiye tarihinde bugünden bakıldığında "ne tezmiş, ne juriymiş, ne savunmaymış" dedirtecek Adil Öksüz'ün doktorasının kısa öyküsü böyle.

Tezin kaynakçaları arasında olmasa olmaz tabii ki Fethullah Gülen de var.

FETÖ'nün polis örgütlenmesini yazan "İmamın Ordusu"nun yazarı Ahmet Şık'ın FETÖ'yle suçlandığı, FETÖ'yü ekranlarda suçlayan Kadri Gürsel'in telefonunda Bylock olan isimlerden aldığı basmakalıp mesajlarla FETÖ'ye bağlandığı, FETÖ ile ilgisiz olduğu açık olan birçok akademisyenin KHK'larla sorgusuz sualsiz üniversiteden atıldığı Türkiye'de, darbenin mimarlarından Adil Öksüz'ü "doktor" yapan çalışma arkadaşı Ali Erbaş, Diyanet İşleri Başkanı oldu.

Keşke biraz Adil Öksüz'ü anlatsa, ama herkese FETÖ dersleri verecek!

Sahi, 15 Temmuz darbesi başarılı olsa, Ahmet Şık nerede Ali Erbaş nerede olurdu?

Gerçekten 15 Temmuz başarısız mı oldu?

Barış Terkoğlu

Odatv.com

ABD, Erdoğan’ın takas önerisini ‘hayal bile edemedi’

29/09/2017



Amerikan yönetimi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de yaklaşık bir yıldır hapiste bulunan papaz Andrew Brunson ile Gülen Cemaati lideri Fethullah Gülen’in ‘takas edilmesi’ yolundaki önerisini ‘hayal bile edilemez’ diye değerlendirdi.

Gülen, ABD merkezli WSJ’ye verdiği röportajda bu fotoğrafı çektirmişti.
Brunson, önce ‘misyonerlik‘ faaliyeti yürüttüğü gerekçesiyle sınırdışı edilmek istenmiş, ardından gizli tanık ifadesiyle ‘FETÖ’ soruşturması kapsamında 9 Aralık 2016’da tutuklanmıştı.

ABD Başkanı Donald Trump, Erdoğan’dan, papazın tahliye ve iadesini istemişti.

Buna karşılık Protestan papaz, ‘devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya teşebbüs ve anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs’ suçlamalarıyla bir kez daha tutuklanmıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, günlük basın toplantısında bir soru üzerine, Gülen’in iadesinin Türk hükümeti tarafından ‘birkaç kez talep ediliğini’ kaydederek şunları söyledi: “Biz halen Türk hükümetinin bize sunduğu materyalleri değerlendirmeye ve bakmaya devam ediyoruz. Bu konuda bir yeni gelişme yok. Papaz Brunson’a gelince, yurduna getirmek bizim için çok ciddi bir konu. Bu konuyu Başkan (Donald) Trump da Erdoğan ile çok uzak olmayan bir zamanda, BM genel kurulu sıralarında New York ziyaretinde tekrar gündeme getirdi. Dışişleri de Brunson ile yakından irtibatta. En son Eylül 18’de ziyaret edildi. Biz halen onun serbest bırakılması için uğraşıyoruz. O Türkiye’de haksız yere hapsedildi.”

Nauert, Erdoğan’ın takas önerisi için, “Böyle bir yola girebileceğimizi hayal bile edemiyorum” dedi.
Diken

"2010 referandumunda MHP'li vekile, gizli kamerayla şantaj yapıldı"
06 Ekim 2017



"İsterseniz 2010 anayasa reformuna bir de bu gözle bakabilirsiniz..."

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, 2010 referandumunda MHP'li vekile, gizli kamerayla şantaj yapıldığını yazdı. Ergin, "Cemaatin bu operasyonuna hedef olan milletvekilinin 15 Mart’ta aday olmadığını" söyledi.

Ergin'in Hürriyet'te "FETÖ, vantilatördeki gizli kamera ve anayasa reformu" başlığıyla (6 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Yazının başlığında geçen üç konu arasında nasıl bir ilişkinin olduğunu merak edebilirsiniz. Anlatalım...

Önce yapılan yasadışı telefon dinlemelerle özel hayatı üzerinden hedef alınabilecek bir milletvekili bulunur.

Hedef saptandıktan sonra sahadaki operasyonel aşamaya geçilir. Milletvekili izlemeye alınarak gittiği Çankaya’daki ev tespit edilir. Sıra eve girilip ses ve görüntü aktarmaya yarayan cihazın yerleştirilmesine gelir.

Tarih 30 Eylül 2009... Operasyonu İlter Usta, Enes Çığci ve Sedat Zavar adlı üç polis yürütür. Üçü de Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda çalışmaktadır. Cihaz salonda tavandaki lambanın içine yerleştirilir.Cihaz, içerideki görüntüyü evin dışındaki obzervasyon (gözlem) aracına yansıtan bir aktarıcıdır.

Gelgelelim istenildiği şekilde uygun kalitede görüntü bir türlü alınamaz. Ekip, bunun üzerine aynı dairede çalışan teknik becerisine güvendikleri Cengiz Söğüt’ü de yanlarına alarak Çankaya’daki eve bir daha girerler. Söğüt, tavan lambalarına yerleştirilen ses ve görüntü aktarma cihazının ayarlarını gözden geçirir.

Söğüt, dairenin içindeyken bir şey daha yapar; salonda bulunan vantilatörün fotoğrafını çeker. Daha sonra vantilatörün aynısını satın alıp içine görüntü aktarmaya yarayan cihazı yerleştirirler. Ardından eve üçüncü kez girilir ve eskisi götürülüp yerine içi kameralı yeni vantilatör konur.

*

Tarih 5 Mayıs 2010. Aradan tam yedi ay geçmiştir. TBMM Genel Kurulu’nda AK Parti hükümetinin sunduğu anayasa değişikliği tasarısının oylamasında sona gelinmiştir. O gece HSYK’nın yeniden yapılanmasına ilişkin 23. madde de dahil olmak üzere tasarının son bölümü görüşülecek ve daha sonra paketin tümü oylanacaktır. En kritik oylama yapılacaktır.

Anayasa değişikliğinin halkoylamasına götürülebilmesi için genel kurulda 330 oyun üzerinde oy alması gerekmektedir. Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran madde Meclis’te 336 milletvekili bulunan AK Parti’deki fireler nedeniyle genel kurulda reddedildiği için hassas bir durum ortaya çıkmıştır.

Anayasa paketinin geçmesi için hükümete destek veren, bu yönde bütün ağırlığını koyan bir güç merkezi de TBMM Genel Kurulu’nda bir kaza olmasını önlemek, paketin 330 eşiği üzerinde emniyetli bir şekilde geçmesini sağlamak üzere devrededir.

İşi sağlama almak için bakın ne yaparlar?

*

5 Mayıs 2010 günü saat tam 17.50’de bir MHP milletvekilinin telefonu çalar. Aranan, kameralı vantilatörün konduğu evdeki milletvekilidir. Arayan kişi, kendisini Mehmet Yılmaz diye tanıtarak “Bugünkü anayasa oylamasında ret oyu verirsen senin kasedin var onu yayınlayacağız” diye açıktan tehdit eder.

Teknik kayıtlara göre, bu telefon görüşmesi toplam 55 saniye sürmüştür.

Şantaj milletvekilinin tutumunu etkilemez. Paketin tümü 336 oyla kabul edilirken 72 ‘Hayır’ oyu çıkar. Toplam 69 milletvekili bulunan MHP grubu blok ret oyu vermiştir. CHP oylamaya katılmaz.

*

Çete, projektörlerini sonraki dönemde bu MHP milletvekili üzerinden çekmez. Yaklaşık bir yıl sonra 15 Haziran 2011 genel seçimine gidilirken bütün dikkatler partilerin açıklayacakları milletvekili listelerine çevrilmiştir.

Mart ayının ortalarına doğru “ulkucugazete.com” isimle sitede Çankaya’daki evde salondaki vantilatöre yerleştirilen cihaz üzerinden alınan görüntüler yayımlanır. Bu internet sitesine düşen görüntüler, hemen ardından “habervaktim.com”, “aktifhaber.com” ve “objektifhaber.com” gibi Gülen cemaatine ve iktidara yakın internet sitelerinde haberleştirilir.

Cemaatin bu operasyonuna hedef olan milletvekili 15 Mart’ta aday olmayacağını açıklar.

Çankaya’daki eve giren irade, kayıtları önce anayasa değişikliği için şantaj amacıyla kullanmış, görüntüleri arşivde bir yıl bekletmiş, daha sonra seçim öncesi bu milletvekilinin seçimini engellemek için kullanmıştır. Bu yapılırken MHP’nin imajına da darbe indirilerek baraj altı kalmasının hedeflendiğini tahmin etmek güç değildir.

*

İlker Usta, FETÖ/PDY bağlantılı olarak tutukludur. FETÖ/PDY bağlantılı Enes Çığcifirardadır. ByLock kullanıcısı çıkan Sedat Zavar FETÖ/PDY’den tutukludur. Dört kişilik ekipten FETÖ/PDY bağlantısı bulunmayan tek kişi teknik destek sağlayan ve eve girip kameralı vantilatörü yerleştirdiğini itiraf eden Cengiz Söğüt’tür.

İsterseniz 2010 anayasa reformuna bir de bu gözle bakabilirsiniz...

T24
ETİKETLER
şantaj vekil haber açıklama ergi

FETÖ kumpasına takılan AKP'li bakanlar kim?
7 Ekim 2017



‘FETÖ’nün kaset kumpası’ olarak bilinen soruşturmanın iddianamesindeki bir ifade, bir işadamına kurulan tuzağa bazı AKP’li bakanların da düştüğünü gösterdi.

CHP’li Deniz Baykal ile bazı MHP’li milletvekillerine kurulan ve kamuoyunda “FETÖ’nün kaset kumpası” olarak bilinen soruşturmanın iddianamesinde dönemin AKP’li bakanlarını ilgilendiren çok önemli bir ayrıntı yer alıyor. Baykal ile birlikte 24 mağdur arasında yer alan isimlerden İşadamı Yusuf Ziya Yağmur, FETÖ’nün kendisine kurduğu kumpasa ‘AKP’li bakanların takıldığını’ söyledi.
Yağmur iddianameye yansıyan ifadesinde, “Ankara’da ara sıra kullandığım işyerime o dönem (2008-2010 yılı kastediliyor) hükümette yer alan bakan düzeyinde bazı siyasilerin gelip gitmişliği vardır. İşyerimde yapılmış veya yapılmaya çalışılmış bu işlerin benden ziyade siyasi şahıslara yönelik yapıldığını değerlendiriyorum” dedi. Yağmur, savcılık ifadesinde AKP’li bakanların isimlerini “şimdilik” vermek istemediğini açıkladı. 2010 yılının Mayıs ayında, Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmesine neden olan özel görüntülerin ve 2011 Mayıs ayında MHP’li bazı milletvekillerinin görüntülerinin internette yayımlanması üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma tamamlanarak düzenlenen iddianame mahkemece kabul edilmişti.
İddianamede bir numaralı şüpheli Fethullah Gülen. İki numarada ‘Kozanlı Ömer’ olarak bilinen FETÖ’nün Emniyet imamı Osman Hilmi Özdil’in yer aldığı iddianamede, aralarında eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, eski Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürü Lokman Kırcılı’nın da bulunduğu çok sayıda eski polis, şüpheli olarak yer aldı. İddianamede, 171 şüpheliden 151’inin Fethullahçı Terör Örgütü mensubu olduğu, 171 şüpheliden 164’ünün Emniyet istihbarat birimlerinde görev yaptığı kaydedildi. 923 sayfalık iddianamenin 121. sayfasında yer alan mağdur işadamı Yağmur’un ifadesi önemli bir ayrıntıyı gözler önüne serdi. İşte o bölüm...
Ara sıra kullandığım işyerime birileri girmiş- “Ben serbest meslek erbabıyım ve ticaret ile uğraşırım. Süleyman Biroğul’a ait 2008-2010 yılları arası kiralamış olduğum Ankara ili Çankaya ilçesi Birlik Mah. Turan Güneş Bulvarı No: x/5 sayılı adres ara sıra kullanmakta olduğum bir işyeriydi. Asıl işyerimin merkezi ise Ankara- Mebusevler’deydi. 2008 yılında işyerimde çalışan Meryem Özdemir, bir gün bana bu yere birilerinin girmiş olabileceğini söyledi, ben de kendisine nasıl anladığını sorduğumda, yerde ayak izlerinin olduğunu, bazı şeylerin yerinin değiştiğini söyledi. Bu olaydan çok kısa bir süre sonra işyerimde çalışan Meryem Hanım bana yine işyerine birilerinin girmiş olabileceğini söyledi.”
Bakanlar gelip giderdi - “Benim x/5 sayılı adreste işyeri olarak kullanmış olduğum adresime o dönem hükümette yer alan bakan düzeyinde bazı siyasilerin gelip gitmişliği vardır. Ancak bu kişilerin isimlerini şu aşamada vermek istemiyorum. İşyerimde yapılmış veya yapılmaya çalışılmış bu işlerin benden ziyade yukarıda bahsettiğim siyasi şahıslara yönelik yapıldığını değerlendiriyorum. Adresimde bu işleri yapan, yaptıran her kim veya kimler ise bunlardan davacı ve şikâyetçiyim. Bu konuda görevlilere her türlü yardım etmeye hazırım.”
Aykut Küçükkaya/Cumhuriyet

Bu damat Bakanın başını daha çok ağrıtır
Mert Taşçılar
09.10.2017

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana başı, FETÖ’den ağrıyor...

Aslında AKP’de yine bir damat vakası konuşuluyor…

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Bakan Yılmaz’ın vali olan kardeşi Adnan Yılmaz, görevden alınarak merkeze çekilmişti. Adnan Yılmaz hakkında yurtdışı yasağı da konulmuştu.

Şimdi de Bakan Yılmaz’ın kardeşi Adnan Yılmaz’ın damadı eski İdil Kaymakamı Fatih Sevinç’in FETÖ’den açığa alınmasının arkasındaki detaylar ortaya çıktı.

Üstelik Bakan Yılmaz’ın kardeşinin damadı olan Sevinç’in, açığa alınmasının ardından ABD’ye kaçtığı iddia edildi.

Fatih Sevinç için araya giren isimler arasında Bakan Yılmaz’ın da olduğu belirtilirken, Sevinç’in Milli Savunma Bakanlığı döneminde Bakan Yılmaz’ın danışmanı olduğu anlaşıldı.

İşin ilginç yanı Sevinç, darbe girişiminden önceki dönemde Cumhurbaşkanlığı Protokol Daire Başkanlığı görevinde de bulunmuştu.

Neyse, dahası var…

OLAYIN KAPATILMASINA KARŞI GELEN İSİM SÜRÜLDÜ

15 Temmuz’un ardından gelen sıcak günlerde, Fatih Sevinç’in FETÖ bağlantılarının üzerinin örtülmesi için uğraşan "yukarıdakilere" karşı duran bir ismin olduğu belirtiliyor.

O isim Dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri İrfan Neziroğlu…

Ne tesadüf ki tartışmalara konu olan damat Fatih Sevinç, açığa alınmadan önce 15 Temmuz döneminde TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Özel Kalem Müdürü olarak görev yapıyordu.

Ne olduysa o arada oldu ve 1 Ağustos 2016’da, İrfan Neziroğlu ile birlikte TBMM Genel Sekreter Yardımcıları da görevden alındı.

Neziroğlu’nun görevden alınmasının nedeninin, 15 Temmuz akşamı yaşanan güvenlikle ilgili sorunlar olduğu belirtilmişti.

Devletin en üst kademesinin bile istihbaratını alamadığı darbe girişimine karşı “önlem alamayan” TBMM Genel Sekreteri Neziroğlu, görevden alınmasının ardından Sudan’a gönderildi.

Damat Fatih Sevinç hakkında ise bugüne kadar kamuoyuna hiçbir açıklama yansımadı.

Odatv.com

‘FETÖ’den tutuklu savcıya tahliye: Beni AKP Kocaeli vekili olan dayıma sorun
09/10/2017



Darbe girişiminin ardından tutuklanıp altı ay cezaevinde kalan savcı Yusuf Toltar, “Beni Dilovası belediye başkanı amcama ve AKP Kocaeli milletvekili dayıma sorun” dediği ifadesinin ardından tahliye edildi.

Mardin Kızıltepe Cumhuriyet Savcısı Yusuf Toltar, darbe girişiminin ardından ‘FETÖ’ soruşturmaları kapsamında önce açığa alınmış, ardından tutuklanmıştı.

‘İstenmeyen insan olduğum için ayrıldım’

Sözcü’den Asuman Aranca’nın haberine göre Toltar’ın, AKP Kocaeli Milletvekili Cemil Yaman ve AKP’li Dilovası Belediye Başkanı Ali Toltar’ın yeğeni olduğu ortaya çıktı.

Şubat ayında tahliye edilen Toltar, bir başka dava dosyasına da giren ifadesine şöyle başladı: “Üniversite döneminde bu yapıya müzahir bir yurtta yaklaşık üç yıl kaldım. Fakat istenmeyen insan olduğum için bu yurttan kendi isteğimle ayrıldım. Mezun olduktan sonra İstanbul’da avukatlık stajı yaparken mecburiyetten, daha doğrusu maddi durumumun iyi olmamasından dolayı Eyüp’te ismini hatırlamadığım bir yurtta iki ay kaldım. Yine kışın ortasında kapı dışı bıraktılar.”

‘Eşimden boşanmasını istediler’

Toltar, eşinin kendisinden habersiz ‘sohbet toplantısı’na gittiğini ve Kürt olması nedeniyle eşinden boşanmasının istendiğini öne sürdü: “Eşim de toplantıyı terk etmiş. Ailem Dilovası bölgesinde AKP teşkilatını kuran ailelerden bir tanesidir. Amcam yıllardır bu parti adı altında belediye başkanlığı yapmaktadır. Dayım halen Kocaeli milletvekilidir. İsmi Cemil Yaman’dır. Babam bildim bileli Milli Görüşçüdür. FETÖ’nün karşısında biriyim. Nasıl bir insan olduğumu amcama ve dayıma, Burdur Milletvekili Reşat Petek ile Antalya Başsavcısı Ramazan Solmaz’a sorabilirsiniz.”

Bozdağ’a ziyaret iddiası

Geçen yılın ağustos ayında tutuklanan Toltar, şubat ayında tahliye edildi. Toltar’ın tahliyesinden iki hafta önce AKP milletvekili dayısı Cemil Yaman’ın dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı ziyaret ettiği ileri sürüldü.
Diken

İstanbul Üniversitesi'ni karıştıracak açıklama
09.10.2017

KHK ile üniversiteden ihraç edilen Prof. Dr. Karslı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin en tepesinde bulunan FETÖ'cünün kim olduğunu açıkladı.

KHK ile İstanbul Üniversitesi'ndeki görevinden ihraç edilen ve hakkında FETÖ soruşturması yürütülen Prof. Dr. Abdurrahim Karslı, KRT'de yayımlanan Çağlar Cilara'nın programına katıldı. Karslı, üniversitenin hukuk fakültesinin en tepesindeki ismin, FETÖ'nün yemeklerine kendisini sürekli davet ettiğini, o yemeklere katılmayan tek kişi olarak FETÖ'cü diye suçlandığını söyledi.

Karslı programda isim vermedi ama İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde en yetkili noktada olan kişinin, FETÖ yemeklerine herkesi götürdüğünü, o yemeklere katılmayan biri olarak şimdi kendisinin FETÖ'cü diye suçlandığını söyledi.
Odatv

Başsavcının kardeşi için 'hızlı adalet'; 'FETÖ' iddiasıyla açığa alınan öğretmen, görevine iade edildi
09 Ekim 2017



Büyük Ata Ortaokulu yetkilileri başsavcının kardeşinin görevine döndüğünü doğruladı

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça başta olmak üzere KHK ile işinden edilen birçok öğretmen 'adalet' beklerken, 'FETÖ' iddiasıyla açığa alınan başsavcının eğitimci kardeşi sessiz sedasız göreve iade edildi.

Cumhuriyet'te yer alan habere göre, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ihraç edilen ve açığa alınan binlerce öğretmen “adalet” beklerken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın FETÖ üyeliği iddiasıyla açığa alınan kardeşi öğretmen İlhan Fidan, sessiz sedasız görevine iade edildi. 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla ilgili İstanbul’da yürütülen soruşturmaların başındaki isim olan Başsavcı İrfan Fidan’ın öğretmen kardeşi İlhan Fidan’ın da FETÖ soruşturmaları kapsamında açığa alındığını ilk olarak Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık ortaya çıkarmıştı. 26 Ekim 2016’da yayımlanan haberin ardından önce Cumhuriyet yöneticilerine operasyon yapılmış, bir süre sonra da Ahmet Şık tutuklanmıştı.

Ahmet Şık yazmıştı

Haberde, Ordu’nun Fatsa ilçesindeki Büyük Ata Ortaokulu’nda 10 yıldan uzun süredir din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği yapan İlhan Fidan’ın, “FETÖ ağabeyi” olduğu iddiasıyla 1 Eylül’deki kanun hükmünde kararname (KHK) ile açığa alındığı duyuruldu. Buna göre İlhan Fidan’ın çevresindeki öğretmenleri cemaatin sohbet toplantılarına götürmeye çalıştığı, Fatsa ve köylerindeki öğretmenlerden sorumlu “ağabeyi” konumunda olduğu belirtildi. Gülen Cemaati ve AKP’nin ortak olduğu dönemde, 2 Haziran 2012’de gerçekleştirilen, 10’uncu Türkçe Olimpiyatları’nın Ordu’daki etkinliklerinin organizasyonunda rol aldı. Fidan, FETÖ irtibatı nedeniyle kapatılan Aktif Sen’in Ordu ve Fatsa teşkilatlarının örgütlenmesinde görev yaptı.

Okul doğruladı: Görevde

Bu süreçte soruşturması tamamlanan İlhan Fidan’ın görevine iade edildiği öğrenildi. Büyük Ata Ortaokulu yetkilileri de Fidan’ın görevine döndüğünü doğrularken, okulun sitesinde öğretmenler bölümünde adı yer aldı. İlhan Fidan, soruşturma sonucu görevine dönebilen şanslı öğretmenlerden. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı yaklaşık 33 bin öğretmen, bir yılı aşkın zamandır adalet bekliyor. OHAL Komisyonu, yaklaşık 100 bin dosya arasında bu öğretmenlerin durumunu da görüşecek. FETÖ ile irtibatı olmayan öğretmenlerin ne zaman göreve döneceği meşhul. Diğer yandan MEB’e bağlı yaklaşık 10 bin öğretmenin de açıkta. Bu öğretmenler hakkında FETÖ araştırması yapılıyor

T24
ETİKETLER
başsavcı haber kardeşi fetö göreve iade

Sedat Ergin: Fethullahçılar Baykal'ı neden devirdi?
13 Ekim 2017



Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal'a 2009 yılında yapılan kaset komplosunun 'FETÖ' organizasyonu olduğunu savunarak komplonun neden yapıldığına dair yeni iddialarda bulundu. 12 Eylül 2010'da halk tarafından oynalacak olan yeni anayasanın, Meclis'te görüşülmeye hazırlanan maddelerine CHP'nin muahalefetini engellemek için komplo yapıldığını belirten Engin "FETÖ/PDY, bu çerçevede kaset operasyonunu düzenleyip Baykal’ı saf dışı bırakarak ve CHP’yi bir karışıklığın içine iterek anayasa değişikliğine kuvvetli bir muhalefetin yapılmasını önlemek istemiştir" dedi.

Sedat Ergin'in "Fetullahçılar Baykal’ı neden devirdi" başlığıyla yayımlanan (13 Ekim 2017) yazısı şöyle:

Geçen hafta 3 Ekim tarihinde bu köşede çıkan “Baykal ve Bahçeli’ye kaset operasyonlarından kim çıktı” başlıklı yazı, hazırlanan yeni bir iddianameden yola çıkarak bu operasyonların birer FETÖ/PDY projesi olduğuna dikkat çekiyor ve 2010-2011 dönemindeki bu olaylara yeniden bakabileceğimiz değerlendirmesiyle son buluyordu.

Gerçekten de bu dönemde siyasetçi, yargı mensubu, asker ve bankacı gibi pek çok şahsı hedef alan telefon dinleme ve görüntü alma operasyonlarına ilişkin 4 Eylül 2017 tarihli bu iddianamede gün ışığına çıkan gerçekler, Türkiye’nin yakın tarihini yeni bir bakışla ele almamızı gerekli kılıyor.

Bu çerçevede “CHP Lideri Baykal neden hedef alındı” sorusunun yanıtını bulabilmemize ışık tutan pek çok somut bilgi var bu iddianamede.

*

Bu yanıtı ararken önce o dönemdeki ülke gündeminin seyrini kısaca hatırlamamız gerekiyor. AK Parti hükümeti, 2009 yılından itibaren bir yargı reformu ihtiyacını dile getirmeye başladı. Arşivler, hükümetin bu amaçla referanduma gitme niyetinin 2010 yılı mart ayında kuvveden fiile çıktığını gösteriyor. AK Parti anayasa değişikliği taslağını 22 Mart’ta açıklamış, tartışmaların ardından resmi kanun teklifi 30 Mart tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunulmuş ve süreç fiilen işlemeye başlamıştır.

Anayasa paketinin TBMM Anayasa Komisyonu’nda görüşülmesine vakit geçirilmeksizin başlanmış, paket 13 Nisan tarihinde komisyondan geçmiş, yaklaşık üç hafta sonra 6 Mayıs’ta TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Teklif, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayından geçtikten sonra 13 Mayıs 2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ardından tam 120 gün sonra 12 Eylül 2010 tarihinde referanduma gidilmiş, Türkiye, 2010 yazını HSYK başta olmak üzere yargıya yeni baştan çekidüzen verecek olan köklü anayasa değişikliklerini tartışarak geçirmiştir.

*

Savcı Alpaslan Karabaytarafından hazırlanan 923 sayfalık iddianame, dönemin CHP Lideri Deniz Baykal’ın istifasına yol açan kaset hadisesinin perde arkasıyla ilgili bir dizi teknik detayı kamuoyunun bilgisine açık hale getiriyor. Bu bilgiler, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı bünyesindeki çetenin Baykal’ı hedef alan operasyonda mekâna dönük teknik çalışmaya 27 Mart 2010 tarihinde başladığını, bu çalışmanın tam dört aşamadan geçtiğini ve yaklaşık bir ay sonra 30 Nisan 2010 tarihinde hedeflenen görüntünün elde edildiğini gösteriyor.

Bu görüntülerin internete sızdırılmasının tarihi ise 7 Mayıs’tır. Baykal, üç gün sonra 10 Mayıs tarihinde genel başkanlıktan istifa etmiştir.

Olayların sıralaması şöyledir: Anayasa teklifi TBMM Genel Kurulu’ndan 6 Mayıs’ta geçmiş, kaset 7 Mayıs tarihinde dolaşıma sokulmuş, Baykal 10 Mayıs’ta istifa etmiş, teklif Resmi Gazete’de 13 Mayıs’ta yayımlanmıştır.

İddianamenin ilk kez açığa çıkardığı bir olgu, cemaatin Deniz Baykal operasyonu için düğmeye bastığı tarihin 27 Mart olmasıdır. Yani anayasa değişikliği teklifinin TBMM Başkanlığı’na sunulmasından tam üç gün önce...

Bu tarihler yan yana getirilip bakıldığında, FETÖ/PDY’nin Baykal’ın CHP liderliğini bitirmeye dönük operasyonu ile AK Parti’nin anayasa paketinin TBMM’ye gelişi ve Genel Kurul’dan geçişinin zamanlama olarak “mükemmel” bir şekilde iç içe geçtiğini görüyoruz.

*

Bu verilerden yola çıkarsak varacağımız mantıki sonuç şu olacaktır: Anayasa değişikliğini yargıyı ele geçirebilmek için kendisi açısından hayati bir hedef olarak gören ve o noktada AK Parti iktidarı ile tam bir fikir birliği içinde hareket eden Fetullahçı organizasyon, bütün bir 2010 yazına yayılacak olan referandum tartışmasında kendisine en önemli engellerden biri olarak -belki de en önemlisi- Deniz Baykal’ı görmüştür.

FETÖ/PDY, bu çerçevede kaset operasyonunu düzenleyip Baykal’ı saf dışı bırakarak ve CHP’yi bir karışıklığın içine iterek anayasa değişikliğine kuvvetli bir muhalefetin yapılmasını önlemek istemiştir.

Gülen organizasyonu Baykal’ı hedef alan birinci amacına ulaşmıştır. Ancak CHP’nin kısa zamanda geniş bir mutabakatla kendisine yeni bir genel başkan seçmesi, muhtemelen örgütün oyun planı açısından bir sürpriz olmuştur.

T24
ETİKETLER
deniz baykal chp akp fetö sedat ergin hürriyet fetö kaset komplo

"Fethullahçılar, o dönemki müttefiki AKP için MHP'ye tuzak kurdu
14 Ekim 2017



"Bunların bir kısmı daha sonra Başbakan’ın odasına ‘böcek’ yerleştiren polisler çıkmasın mı?"


Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, CHP'nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile bazı MHP yöneticilerine yönelik 'kaset kumpası' iddianamesiyle ilgili olarak "FETÖ-PDY’nin MHP’yi hedef alan bu siyasi projesiyle bu partiyi sandıkta baraj altında bırakıp, o dönemde müttefiki olan AK Parti’nin önünü açmaya çalıştığını söylemek hata olmayacaktır" dedi.

Sedat Ergin'in "Fetullahçılar MHP’ye neden tuzak kurdu" başlığıyla yayımlanan (14 Ekim 2017) yazısı şöyle:

Hep aynı olağan şüpheliler... Sedat Zavar, Enes Çığci, İlker Usta başta olmak üzere...

CHP’nin eski lideri Deniz Baykal’ın 2010 yılındaki anayasa değişikliği referandumunun hemen öncesinde özel hayatını hedef alan bir operasyonla genel başkanlıktan düşürülmesinde rol alan Fetullahçı polislerin, 2011 seçimi öncesinde bu kez MHP’yi köşeye sıkıştırmak üzere sahneye çıktıklarını görüyoruz.

***

12 Haziran 2011 genel seçiminin en çarpıcı yönlerinden biri, MHP’nin üst kademe yöneticilerini hedef alan telekulak ve kaset operasyonlarının gölgesi altında gerçekleşmiş olmasıdır.

Bu hadisede 2011 yılı nisan ayı sonunda başlayıp mayıs ayına yayılan bir zaman diliminde bazı MHP yöneticilerinin özel hayatlarına ait görüntüler, bazılarının konuşma kayıtları internete düşmüş, bazılarına ise özel konuşmalarının açıklanacağı tehdidi yöneltilmiştir.

Sonuçta Yüksek Seçim Kurulu’nun kesinleşmiş aday listelerinde adları seçilebilecek sıralarda bulunan 9’u Başkanlık Divanı üyesi 10 MHP yöneticisi birbiri ardına istifa etmek zorunda kalmıştır.

Bu sistematik kampanya MHP’nin baraj altında kalabileceği tartışmasını da Türkiye’nin gündemine sokmuştur. MHP’nin baraj altında kalmasının doğurabileceği en önemli sonuçlardan biri, AK Parti’yi muhtemelen anayasayı referanduma gitmeden TBMM’de tek başına değiştirebilmesini mümkün kılacak olan bir sayısal eşiğe (367 milletvekili) ve siyasi güce taşıması olabilirdi.

***

Savcı Alpaslan Karabay tarafından hazırlanan FETÖ/PDY’nin Emniyet İstihbaratı üzerinden yürüttüğü siyasi operasyonlara ilişkin son iddianamede, MHP yöneticilerini hedef alan operasyonun teknik ayrıntıları inandırıcı delillerle ortaya konuyor. Bu iddianameyi okuduğumuzda, projenin ne zaman başlatıldığını, hangi yöntemlerin kullanıldığını ayrıntılı bir şekilde öğrenebiliyoruz.

Kesinlik içinde yapabileceğimiz bir tespit, 2009 yılı yazının MHP’ye dönük proje için başlama vuruşunun yapıldığı dönem olmasıdır. Bunu Emniyet’in bilgi ağı olan POLNET kayıtlarındaki sorgulamalardan anlıyoruz. POLNET’teki sorgulama izleri, operasyonda hedef alınan MHP yöneticilerinin çoğunun kimlik ve adres bilgilerinin 20 Temmuz 2009 ve 7 Ağustos 2009 tarihleri arasında araştırıldığını gösteriyor.

Bu arada, bazı MHP yöneticilerinin konutlarına kamera yerleştirilmesine ilişkin teknik operasyonlar konusunda da kesinlik içinde tarih verebiliyoruz. Örneğin, bir genel başkan yardımcısının kadın arkadaşıyla buluştuğu evde görüntü yansıtılmasını sağlayan gizli kameranın yerleştirilme tarihi 21 Eylül 2010’dur. Görüntünün kaydedilmesi ise 13 Kasım 2010 tarihine rastlıyor. Bu görüntüler 20 Mayıs 2011 tarihinde, yani seçimden tam üç hafta önce internete konmuş, bu siyasetçi 21 Mayıs’ta da adaylıktan çekildiğini açıklamıştır.

Bir başka MHP yöneticisinin telefonu 28 Mart 2010’da dinlemeye alınıyor, 21 Nisan 2010’da konuta cihaz yerleştiriliyor, 1 Mayıs 2001 tarihinde görüntü kaydı gerçekleştiriliyor. Görüntünün internete düşme tarihi 7 Mayıs’tır.

Örnekler artırılabilir. Genel bir tespit olarak 2010 sonundan 2011’in ilk dört ayına yayılan bir görüntüleme döneminden söz edebiliriz.

***

MHP’de bu sarsıntının yaşandığı zaman kesiti, AK Parti ile Gülen cemaatinin el ele beraber yürüdükleri bir dönemdi. Arşivlere baktığımızda, AK Parti’nin FETÖ/PDY’nin MHP’yi hedef alan bu kampanyasını kendi siyasi hesapları açısından değerlendirmekten kaçınmadığını, konunun seçim meydanlarına da taşındığını görüyoruz.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Mayıs 2011 tarihli Kastamonu konuşması bu tutumun en göze çarpan örneğidir. Erdoğan, miting meydanında “Bahçeli AK Parti iktidarı insanların özeline giriyor diyor. Niye? Çünkü kendi adamlarının da bu tür kasetleri çıkmaya başladı, ondan rahatsız olmaya başladı.‘İnsanların özeline giriyorlar’ diyor. Yahu böyle özel olur mu Allah aşkına. Peki özeldi bu milletvekillerini niye istifa ettirdin” diyerek, “toplumun ahlak değerlerine ters düşüldüğünü” söylüyordu.

Sonuçta FETÖ-PDY’nin MHP’yi hedef alan bu siyasi projesiyle bu partiyi sandıkta baraj altında bırakıp, o dönemde müttefiki olan AK Parti’nin önünü açmaya çalıştığını söylemek hata olmayacaktır.

Şu tesadüfe bakın, MHP’ye bu operasyonu düzenleyen Fetullahçı polislerin bir kısmı daha sonra Başbakan’ın odasına ‘böcek’ yerleştiren polisler çıkmasın mı... İsimler için yazının girişine bakabilirsiniz.

T24
ETİKETLER
hürriyet gazetesi sedat ergin kaset

Yaşar Büyükanıt'ın "Tanırım iyi çocuktur" dediği astsubay 8.5 yıl sonra tahliye edildi: Onun elini öpeceğim
13 Ekim 2017



"Öncelikli mücadelemiz, FETÖ'cü ve bölücü hainlerle mücadele"

Şemdinli'de 2005 yılında Umut Kitabevi’ne yönelik düzenlenen bombalı saldırıya ilişkin açılan davada 39 yıl 10 ay ve 27 gün hapse mahkûm olan Ali Kaya, 8.5 yıl cezaevinde kaldıktan sonra önceki gün tahliye edildi. Yaşar Büyükanıt'ın "Tanırım iyi çocuktur" dediği astsubay Kaya, sanık astsubay Ali Kaya, "Yaşar Büyükanıt Paşa’ya yapmadıkları kalmadı. Fırsat bulduğumda inşallah Büyükanıt Paşa'nın ellerinden öpmeye gideceğim" dedi.

Hürriyet'ten Oya Armutçu'nun haberine göre Kaya'nın açıklamaları şöyle:

“Yeniden yargılama devam ettiği için davaya girmeyeceğim. Şemdinli TSK’ya kurulan ilk kumpas. FETÖ’nün PKK ile müşterek hareket ettiği ve işbirliği içine girdiği ilk olay. Savcı Ferhat Sarıkaya’nın itiraflarıyla, Şemdinli iddianamesini, Ankara’da FETÖ’cü kripto hukukçular ve istihbarat elemanlarından oluşan özel bir ekibin hazırladığı; Mustafa Uçkan isimli tutuklu emniyet müdürüne flash bellekle gönderildiği ortaya çıkmıştır.

Amaç benim üzerimden Büyükanıt’a ulaşıp, Genelkurmay Başkanlığı’na giden yolu tıkamak ve diğer generallere gözdağı vererek TSK’nın terörle mücaledeki azmini ortadan kaldırmaktı. ‘Ali Kaya iyi çocuktur, tanırım dediği’ için Yaşar Büyükanıt Paşa’ya yapmadıkları kalmadı. Fırsat bulduğumda inşallah Büyükanıt Paşa'nın ellerinden öpmeye gideceğim.”


2005’te Hakkâri Şemdinli’de Umut Kitabevi’ne bomba atılmasıyla ilgili davada mahkûm edilen üç sanık, FETÖ bağlantısı nedeniyle açığa alınan savcı Ferhat Sarıkaya’nın itiraflarının ardından yeniden yargılanmış ve tahliye edilmişti.
Şemdinli davası nedir?

15 Temmuz darbe girişiminden sonra itirafçı olan ve dönemin Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, Şemdinli’de 9 Kasım 2005’te Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’nin bombalanmasına ilişkin iddianame hazırladı.

Astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş’in sanık olduğu iddianamede, astsubay Ali Kaya için “Tanırım iyi çocuktur” diyen Yaşar Büyükanıt da çete kurmak ve yargıyı etkilemeye teşebbüsle suçlanmıştı.

Sarıkaya, Büyükanıt’ın dosyasını ayırarak dava açılması için Genelkurmay Askeri Savcılığı’na göndermiş, başkanlığını İlhan Kaya’nın yaptığı Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, astsubaylar ve PKK itirafçısına yargılama sonucunda 39 yıl 10 ay 27’şer gün hapis cezası verilmişti.

Dönemin HSYK’si, Sarıkaya’yı 20 Nisan 2006’da meslekten attı. 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa değişikliği sonrasında cemaatin etkili olduğu HSYK, Sarıkaya’yı 26 Nisan 2011’de tekrar mesleğe kabul etti ve Ankara Cumhuriyet Savcısı olarak görevlendirdi.

Astsubaylar Ali Kaya ise 8.5 yıl cezaevinde kaldıktan sonra önceki gün tahliye edildi.

Doğan Akın: Cemaat itirafçısı Savcı Sarıkaya 'Enver Arpalı cinayeti'nin faili olarak da sorgulanmalı!

T24
ETİKETLER
astsubay ali kaya fetÖ yaşar büyükanıt Şemdinli davası haber

‘NATO'nun ‘gladyosu' olan FETÖ, ABD'nin Türkiye'ye yönelik son tehdit aracıydı'
17.10.2017
Elif Sudagezer



Türkiye ve ABD arasında vize kriziyle sonuçlanan gerginliği değerlendiren Vatan Partili Polat "FETÖ, Batılı çizgiden kayan ülkelere müdahale için NATO'nun kullandığı araçtı. Ancak darbe girişimiyle son kozunu oynayan ABD'nin hiç bir kozu kalmadı" dedi.

ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz'un, Ankara'nın 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tuttuğu FETÖ'nün üyesi olduğu suçlamasıyla, tutuklanmasının ardından Türkiye ve ABD bu sefer de vize kriziyle karşı karşıya geldi. Hem Ortadoğu'daki dengelerin değişimi hem de Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerinin salt gerginlikten ibaret bir hale gelmesiyle birlikte savunma ve dış siyaset gibi makro konularda temel tezatlıklar içine giren iki ülke arasındaki ilişkiler, vizelerin karşılıklı olarak süresiz şekilde askıya alınmasıyla kopma noktasına geldi. Ancak dev bir yapboza dönen Türkiye-ABD ilişkilerini incelemek için, çok çeşitli parçaları bir araya getirmeye ihtiyaç var. Bu parçaların ilki, Irak ve Suriye'de büyük çıkar ayrılığı içerisine giren iki ülkenin karşıt taraflarda yerini alması. Başka bir deyişle, ABD'nin Irak ve Suriye'de YPG'ye verdiği desteğe karşılık Türkiye'nin stratejik çıkarlarını Avrasya'ya yaklaşmakta ve bölgesel entegrasyonda bulması.
Türkiye'nin Rusya'yla ilişkileri çok büyük oranda geliştirerek; sadece ilişkilerin iyileşmesine değil ayrıca stratejik hamlelerindeki değişikliğe işaret eden S-400 anlaşmasını imzalaması ise yapbozun ikinci büyük parçası. İkili ilişkilerdeki üçüncü önemli değişken ise 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle su yüzüne çıkan ve ilişkileri onarılması neredeyse imkansız hale getiren FETÖ meselesi. Zira, 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişiminin ardından Ankara ve Washington'ın en çözümsüz konusu Fetullah Gülen'in iadesi konusunda mutabakata varılamaması, hatta süreçte bir arpa boyu yol alınamaması oldu. Peki, ilişkilerin bu hale gelmesinde önemli rolü olan FETÖ sürecin tetikleyicisi mi, yoksa sonucu mu? Başka bir deyişle, FETÖ, bir ABD projesi mi yoksa ülkenin Türkiye'ye karşı taktiksel olarak kullandığı silahlardan yalnızca bir tanesi mi?

‘ABD'NİN ASIL DERDİ TÜRKİYE'NİN AVRASYA'YA KAYIŞI'

Konuyu Sputnik'e değerlendiren Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Soner Polat'a göre FETÖ, Türk-Amerikan krizindeki önemli etmenlerden birisi olsa da, krizi anlamak için bakılması gereken büyük resim ‘bölgedeki jeopolitik fay hatlarının hareketlenmesi.'

Türkiye'nin Avrasya'ya kayış sürecinin önüne geçilemez bir hal aldığına işaret eden Polat "Bugün Türkiye emin ve ağır adımlarla Avrasya'ya doğru kayıyor. Bunu, ülkenin attığı adımlarla görebilirsiniz. Rusya, İran ve dolaylı olarak Suriye'yle anlaşmanın sonucu gerçekleşen İdlib harekatı da; İran ve Irak'la birlikte ortak bir strateji dahilinde karşıt olunan Barzani referandumu da, bu sürecin en önemli göstergeleri. Bakın, şimdi Kerkük'e yönelik bir müdahale var. Türkiye müdahaleyi desteklediğini söyledi. Habur Sınır Kapısı'nın Irak merkezi hükümetine geçmesi için Milli Güvenlik Kurulu hükümeti bu yönde adım atmak için destekledi" ifadelerini kullandı.

‘ABD TÜRKİYE'NİN GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDEN UNSURLARI DESTEKLİYOR'

ABD'nin bu süreçte Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden unsurları desteklediğine ve bölgedeki istikrarsızlığı sürülebilir kılmayı hedefleyen adımlar attığına değinen Polat "Kuzey Suriye'de terör kantonları kuruluyor. Burada Kobani ve Cizre kantonlarında Amerika'nın en az 10 tane üssü var. Burada ABD'nin PKK'ya verdiği silahlar normal ihtiyacın 30 kat üzerinde. Bizim yaptığımız hesaplara göre, 50 bin kişilik bir askeri birlik donatılıyor. Amerikan koalisyonu sözcüsünün verdiği bilgiye göre Rakka'da şu an 1500 IŞİD'li var. Zaten onlarla da kimsenin çatıştığı yok, koridor açtılar. Dolayısıyla burada, geçici konjonktürel düzeltilebilir bir kriz yok. Kriz derin ve geriye dönüş ihtimali çok az. Çünkü bunun için Amerika'nın hem Irak hem Suriye'deki projelerinden vazgeçmesi lazım. Bu da mümkün değil" dedi ve ekledi:

"Tabii, bu esnada Türkiye stratejik önemdeki Türk Akımı projesini imzaladı, Rusya'yla ilişkilerini belirli bir olgunluğa getirdi. (ABD'nin) buradaki çabası, Türkiye'nin Avrasya blokuna kayışını engelleyerek ülkeyi Batı Bloku'nda tutmak. Ama şu an karşılarında eski Türkiye yok. Türkiye eskiden belki çeşitli mekanizmalar kullanılarak geri döndürülebilirdi. Ama bu artık pek mümkün değil. Çelişkiler genel anlamda derin olduğu ben Türkiye'nin genel olarak Batı, özel olarak da ABD'yle mesafesinin her geçen gün daha da açılacağını düşünüyorum" diye konuştu.

ABD'nin Suriye'de yaklaşık 1000 askeri bulunuyor. Fotoğrafta, Rakka'da görevli bir ABD askeri görülüyor.

‘AMERİKANCI POLİTİKALARIN TÜRK HALKINDA KARŞILIĞI YOK'
ABD'nin artık Türkiye'de operasyonel ve etki gücü olmadığını söyleyen Polat "Eskiden hem ABD hem de AB çeşitli baskı mekanizmalarını devreye sokardı, Türkiye üzerinde etkili olduğu bir takım gruplar vardı, onları hareketlendirirdi. Bunlar azaldı. Fethullahçı darbe girişimiyle beraber, bunların devlet içindeki örgütlenmesi darmadağın edildi" dedi.

Polat "İkincisi Türkiye'de fütursuzca Batı lehine propaganda yapan gruplar çok daha temkinli davranıyor. Türkiye, artık ABD karşıtlığında dünya birincisi. Yabancı bir şirkete göre Türkiye'deki ABD karşıtlığı yüzde 72, Türk bir şirkete göre ise yüzde 83. Bu yüzden artık Amerikancı politikaların Türk halkında karşıtlığı yok. Eskiden oy getiren bu politikalar, şimdi ters etki yapıyor" ifadelerini kullandı.

Batı'nın Türkiye'nin her alanda çıkarlarına saldırdığına ve Türkiye'nin de bunları kabul edecek bir pozisyonda olmadığını vurgulayan Polat "Türkiye ‘nin mecburiyetleri ve jeopolitik zorunlulukları var. Batı, Türkiye'nin bütün stratejik çıkar alanlarına saldırıyor. Türkiye bunlara razı olursa da bölünecek ama tarihinde imparatorluk kurmuş olan bir köklü bir devletin de bunları kabul etmesi mümkün değil Bu çatlaklar büyüyecek. Bugün, daha batıya yakın gözüken muhalefet partileri de iktidar olsa bu değişmez. Çünkü devletler jeopolitik varlıklardır" dedi.

‘FETÖ, NATO'NUN GLADYOSUYDU'

İki ülke arasında, FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanan ABD Konsolosluğu çalışanı Topuz'un yarattığı gerilim ve vize krizinin anlaşılması için NATO-FETÖ bağının anlaşılmasının gereğini savunan Polat "NATO sadece bir askeri ittifak olarak değil üye ülkelerin siyasi hayatına bir müdahale eden bir güç. ‘Gladyo' diye çok bilinen bir kurum var. Bu kurum NATO ve Batı çizgisinden uzaklaşan ülkelere ayar verme aracı. Bu ayar verme süreci, İtalya'da başbakanlarının öldürülmesine kadar gitmişti. Bu ‘Gladyo' görevini de Türkiye'de Fethullahçı çete devraldı. Düşünsenize, silahlı kuvvetlerden, emniyete hatta Hakimler ve Savcılar Kurulu'na (HSYK) kadar sızmış bir örgüt bu. Küçük bir rakamdan bahsetmiyoruz; 12 bin hakimden 5 bini bu örgüttendi. Balyoz, Ergenekon ve askeri casusluklarda bu örgüt görev yapıyordu. Tabii son olarak da silahlı bir biçimde 15 Temmuz darbe girişiminde…" dedi.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından ABD'nin Türkiye'de etki mekanizmasının kalmadığını söyleyen Polat "ABD, artık Türkiye'ye, askeri bir yolla veya tertip kurarak, müdahale etme şansını kaybetti. Bunu ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ve Eski ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper bizzat itiraf etti. Şu an çaresizlikten, Türkiye'yi vize veya NATO üyeliği gibi hususlarla tehdit etmeye çalışıyor. Kaldı ki, ABD, Türkiye'yi NATO'dan da çıkaramaz. Türkiye NATO'dan çıkınca jeopolitik denge tamamen Batı aleyhine olacak; Türkiye'nin Avrasya'ya yolculuğunun seyri daha hızlanacaktır" ifadelerine yer verdi.
Sputnik

Rasim Ozan Kütahyalı: "Gülen'in devletin ve yargının içine ektiği fidanlar ağaç olmasa bu devrim yapılamazdı"
23.10.2017

Rasim Ozan Kütahyalı, FETÖ lideri Fethullah Gülen ve militalarının "devrim" yaptığını yazarak, FETÖ'ye övgüler yağdırdı.

Hükümete yakın Sabah gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, bugünkü köşesinde FETÖ’yü ve Fethullah Gülen’i övdü. Daha önce FETÖ’nün yayın organı olan Taraf gazetesinde yazan Kütahyalı’nın, FETÖ’nün kapatılan bankası Bank Asya’dan krediyle yalı almış ve bu durum eleştirilere neden olmuştu.

FETÖ’nün kurduğu kumpas davaları sürecinde, toplumsal algıyı yönlendirme görevini Taraf ve benzeri gazeteler üstlenmişti. FETÖ’ye sağladığı destekle bilinen Taraf’ta o dönem yazarlık yapan Rasim Ozan Kütahyalı, bugün yine FETÖ kumpaslarını savundu. “2007-13 döneminde eski rejim aktörlerine yönelik tasfiyelerin de baş aktörü Fetullah Gülen ve örgütüydü... Elbette bu tasfiyelerin arkasında hem siyasi irade hem de çok büyük toplumsal destek vardı...” diyerek FETÖ’nün kumpaslarına destek çıkan Sabah yazarı Kütahyalı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kandırıldık” iddiasına karşın, hükümetin bilerek FETÖ’ye destek verdiğini de yazdı.

FETÖ lideri Fethullah Gülen’in “devrim yaptığını" iddiasında olan Rasim Ozan Kütahyalı’nın, “Fakat Gülen'in 1970'lerin sonundan itibaren devletin ve yargının içine ektiği fidanlar ağaç olmasa bu devrim yapılamazdı ve askeri vesayet rejimini hiçbir güç yıkamazdı...” şeklindeki ifadeleri ise dikkat çekti.

“AK Parti ile Gülenciler arasında işbirliği bir tercih değil mecburiyetti...” diyen Rasim Ozan Kütahyalı, yazısında devamında terör örgütü lideri Fethullah Gülen’in yaptığı “devrim”e ihanet ettiğini ifade etti.

Tarihe not düşmek için, Kütahyalı'nın bugünkü köşesinden ilgili bölümleri birarada yayımlıyoruz:

"(...) 2007-13 döneminde eski rejim aktörlerine yönelik tasfiyelerin de baş aktörü Fetullah Gülen ve örgütüydü...

***

Elbette bu tasfiyelerin arkasında hem siyasi irade hem de çok büyük toplumsal destek vardı...

***

Fakat Gülen'in 1970'lerin sonundan itibaren devletin ve yargının içine ektiği fidanlar ağaç olmasa bu devrim yapılamazdı ve askeri vesayet rejimini hiçbir güç yıkamazdı...

***

Dolayısıyla AKP ile Gülenciler arasında işbirliği bir tercih değil mecburiyetti... (...)"

Odatv.com

ByLock’ta Mor Beyin tuzağı
24.10.2017



FETÖ’nün örgüt içi haberleşmede kullandığı ByLock programının bilinmeyen bir yüzü daha ortaya çıktı. Örgüt tarafından geliştirilen ‘Mor Beyin’ yazılımıyla, aralarında müzik ve oyun sitelerinin de olduğu 8 uygulamaya gizli ByLock bağlantısı yerleştirildi. Bu yöntem ile 10 binin üzerinde insanın mağdur edildiği tespit edildi.

ByLock davalarında her geçen gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Daha önce hata payları hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de MİT tarafından dile getirilen ByLock’ta yeni bir sayfa açıldı. Balyoz davalarında uzman adli bilirkişi olarak görev yapmış olan Koray Peksayar’ın 52 sayfalık ByLock raporunda, örgütün diğer bir yazılımı olan “Mor Beyin” deşifre edildi. FETÖ tarafından geliştirilen ‘Mor Beyin’ yazılım programlarıyla; aralarında müzik, oyun ve alışveriş sitelerinin de olduğu 8 uygulamaya gizli ByLock bağlantısı yerleştirildi. Yüz binlerce insanın kullandığı programların, bir piksellik reklam kısımlarına tıklandığında kullanıcı “http://www.morbeyin.com” adresine yönlendirildi. Daha sonrada Mor Beyin’in de ana sayfasında bir piksellik bir alana gizlenmiş olan bağlantı sayesinde arka planda “https://bylock.net” sunucusuna bağlantı kuruldu.

BYLOCK YÜKLÜ OLMASA DA BAĞLANTI ÇIKABİLİR
Kullanıcıların telefonlarında ByLock programı yüklü olmamasına rağmen ByLock sunucusuna bağlantı kurmuş gibi gözükebileceğini ifade eden Koray Peksayar, “Mor Beyin uygulamalarını indiren ve kullanan kişilerin telefonlarında ByLock programı yüklü olmadığı takdirde ByLock sunucusunda kayıtları olamayacaktır. Fakat kendi operatörlerinde çıkış IP’si (hedef IP) olarak ByLock sunucusu gözükecektir. Böylelikle kişiler hakkında BTK verilerinde 3, 6, 20 vb. küçük sayılarda ve farklı günlerde, uygulama hiç indirilmemiş olmasına karşın ByLock IP’sine bağlantı tespit edilmektedir” dedi.

BİNLERCE İNSAN TUZAĞA DÜŞÜRÜLDÜ

FETÖ ile irtibatı bulunmayan; Mustafa Yaman, Gültekin Sincar gibi isimlerin hiçbir yan delil olmadan ByLock suçlaması ile tutuklandığını ifade eden Saadet Partisi Antalya İl Başkan Yardımcısı Av. Ali Aktaş, “Tek kriteri az sayıda IP tespitli ByLock olan şikâyetçilerin sayısı bugün 10 bin civarında. İlerde yüz bini aşan bir kitlenin yargılanma ve mahkûm edilmesi sebebiyle örgütsel hiyerarşinin ve yapıya yönelik toplumsal algının kurtarılmasının amaçlandığını anlıyoruz. Devlet bir an evvel bu tuzağın farkına varmalıdır. Örgütün gazetesini, dergisini almamış; bankasına, okuluna uğramamış insanlar sırf ByLock iddiası ile tutuklanmamalı” dedi.

ŞARKI İNDİRİRKEN BYLOCK’A GİRMİŞ OLABİLİRSİNİZ

Kurulan tuzağa bir örnek ile anlatan Aktaş, “Mor Beyin tarafından geliştirilen ücretsiz Freezy müzik uygulaması üzerinden 3 Haziran 2014 tarihinde Tarkan’ın ‘Kuzu Kuzu’ şarkısını indiren bir kullanıcının bilgisi dışında, kullanıcıya tahsis edilen IP’den ByLock sunucu IP’sine bağlantı talebi yapıyor. Bağlantı talebi nedeniyle BTK tarafından hazırlanan ByLock listelerinde yer almıştır” diyerek olayın vahametine dikkat çekti.

Mor Beyin yazılım ekibince hazırlanan uygulamalar:
1- Best Free Music (Search&Play) (Java sınıf adı com.morbeyin.freezy.en)
2- Freezy-Müzik Bul Dinle (Java sınıf adı com.morbeyin.freezy.tr)
3- Freezy-Play Free Music Online (Java sınıf adı com.morbeyin.music_player_best)
4- Mor German English Dictionary (Java sınıf adı com.morbeyin.english_german)
5- En Ucuz Fiyat (Java sınıf adı com.kimeneki.enucuz)
6- Mor Almanca-Türkçe Sözlük (Java sınıf adı com.morbeyin.almanca)
7- Music Search-Beta (Java sınıf adı com.morbeyin.music_player)
8- Araba2.com (Java sınıf adı com.araba2)
MOR BEYİN EKİBİ ARAŞTIRILMALI

ByLock ile ilgili mahkemelere gönderilen MİT raporunda yazan, “Söz konusu şahsın IP adreslerini engellemesi neticesinde Türkiye’deki kullanıcılarının Sanal Özel Ağ (Virtual Private Network – VPN) kullanımını şart koşarak kullanıcı tespitini engellemeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu yöntem ile uygulamayı kullananların tespitinin önüne geçilmesini amaçlayan kurgusal başka bir tedbir alındığı değerlendirilmektedir” ifadelerine değinen Avukat Ali Aktaş, Mor Beyin uygulamasının hem kurucusunun, hem yazılım ekibinin araştırılmasını ve ByLock ile başka bir bağlantısının olup olmadığının tespit edilmesini talep etti.

Kaynak: Millî Gazete

Gülen'in yeni intihar saldırısı talimatı Hüseyin Gülerce açıkladı
24 Ekim 2017

Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, bugünkü yazısında Fetullah Gülen'in yeni intihar saldırısı talimatı iddiasıyla ilgili ayrıntılar aktardı.

Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Fetullah Gülen'in uçakla ya da helikopterle intihar saldırısı düzenlececeğini iddia etti.
Kasım ayında “bir şeyler olacak” diye fısıltılar dolaşıyor. Türk Cumhuriyetleri taraflarından bir “kahraman” gelip işi bitireceği söylentisi kulaktan kulağa yayılıyor.

Peki sahiden kasım ayında ne olacak? Bir dönem Gülen'in örgütünde kritik görevler üstlenmiş olan Gülerce, Star gazetesindeki köşesinde Gülen'in ne yapacağına dair ayrıntıları paylaştı.

KRİPTO ELEMANLARA YÖNELİK TALİMAT

(...)FETÖ elebaşı Gülen, 9 Ekim’deki konuşmasında açıkça helikopterler ya da uçaklarla intihar saldırısı yapılması, suikastlar düzenlenmesi mesajını verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda (13 Ekim 2017) buna değindi ve şöyle dedi:
“Bu gece Pensilvanya’dan tehditleri aldık. Uçaklar buraya saldırabilir. Helikopterlerle bize saldırabilirler. Arkadaşlarımızın herhangi birine karşı bir terör eylemi yapabilirler. Dua yapıyor. Nasıl dua ise! Beddua ile karışık...”
F. Gülen’in en son “yerde süründüğün yeter, ayağa kalk Sakarya” demesini, 15 Temmuz benzeri bir darbe girişimi talimatı olarak anlıyorum. Elbette silahlı kuvvetlerin bünyesinde kara-hava-deniz-jandarma koordineli bir kalkışma yapamazlar. Buna takatleri yetmez. Öyle bir imkân ve güçleri artık yok.

Ancak “helikopterle, uçakla saldırma” ifadeleri, hava kuvvetleri içindeki açığa çıkmamış kripto elemanlara yönelik bir talimat.
Kanaatimce F. Gülen bir intihar saldırısı talimatı veriyor. Zira “Hizmetin selameti için, bünyeye gelecek bir zararı önlemek için” gerekçesiyle FETÖ elebaşının, intihar etmeyi tavsiye ettiği bir sır değil. Söz konusu videoda kendi sesinden, “Allah nezdinde küfürden sonra en büyük günah intihar etmektir ama ben buna bile katlanmaya razıyım”dediğini görebilirsiniz.
PKK’ya 3500 TIR silah veren ABD, acaba FETÖ elebaşının kulağına da yeni şeyler fısıldıyor mu?
Haberhergün

Firari damattan sonra Kahraman Ailesi'ndeki ilginç ilişkiler ağı
25 Ekim 2017



Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın yeğeni Gafur Kahraman uzun yıllar boyunca Asyafin Turizm şirketinde genel müdürlük yaptı. Şirketin kurucuları, FETÖ’yü yakından takip edenler için tanıdık isimlerdi.

Ankara’nın artık açıktan konuşulan bir gündemi daha var: TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın da istifasının istenmesi. Kahraman AKP için önemli isimlerden birisi, ancak ailesi ve hakkındaki iddialar onu vedaya zorluyor.
O ARTIK MECLİS BAŞKANI’NIN YEĞENİ…
İsmail Kahraman AKP'nin Meclis Başkanı adayı olduğunda, haberi sosyal medya adresinden “Ailemizin büyük insanı TBMM başkanlığına aday oldu, tebrik ediyor, Allahtan hayırlı hizmetler yapmasını diliyorum” ifadeleriyle paylaşmıştı.
O yurt dışına kaçan isim Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın damadı mı?
Onun için büyük bir gelişmeydi. Artık koskoca Meclis Başkanı’nın yeğeniydi…
Gafur Kahraman’dan bahsediyoruz. TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın yeğeni…
Kahraman’ın ailesi ilk Odatv’nin yaptığı haberlerle gündeme gelmişti. Haberlerimizde Kahraman’ın damadı Sinan Yıldırım’ın sahibi olduğu Central Hospital’a FETÖ soruşturması kapsamında el konulduğunu yazmıştık. Ve el konulan bu hastanenin başına, TMSF tarafından, Kahraman’ın ağabeyinin damadı Yılmaz Şener’in getirildiğini belirtmiştik. Yani, FETÖ soruşturması altındaki hastanenin yönetimi Kahraman Ailesi içinde el değiştiriyordu.
Şimdi sıra Kahraman’ın yeğeninde...
TBMM Başkanı İsmail Kahraman yoğun bakıma kaldırıldı
KRİTİK İSİMLER
Yeğen Gafur Kahraman uzun yıllar boyunca Asyafin Turizm şirketinde genel müdürlük yaptı. Şirketin kurucuları, FETÖ’yü yakından takip edenler için tanıdık isimlerdi.
Mesela Tahsin Tekoğlu; Bank Asya Yönetim Kurulu Başkanlığı, Işık Sigorta’nın ise Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alındı, 10 gün sonra serbest bırakıldı.
Mesela Mustafa Şevki Kavurmacı; TUSKON soruşturmasında gözaltına alındı. Oğlu Ömer Faruk Kavurmacı hala aynı soruşturma kapsamında tutuklu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin istifa ettirilen başkanı Kadir Topbaş’ın dünürü.
Mesela Tacettin Neğiş; TUSKON’a bağlı FİADER’in bir dönem Başkanlığı’nı yaptı. 17 Aralık operasyonundan sonra Bank Asya sermaye artırımı yapmak isteyince, 3 buçuk milyon lira parasını bankaya yatırdı.
Mesela Turgut Aydın; FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alındı. A101 marketinde Bank Asya’nın ortağıydı.
Ağabey’e de ‘metal yorgunluğu’ teşhisi
Asyafin Turizm’in ortakları arasında bir de Ünal Kabaca vardı… Bank Asya’nın kuruluşunda aktif rol oynadı. Tam 11 sene yönetim kurulu başkanıydı. Bugün ise firari…
ARTIK ENERJİ SEKTÖRÜNDE
Gafur Kahraman daha sonra Asyafin’den ayrıldı. Ünal Kabaca, Tahsin Tekoğlu, Vahit Kamil Korkmaz ile birlikte ABK Enerji şirketini satın aldı. Şirket ülkenin farklı bölgelerinde enerji ihalelerini kazandı. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, Gül ve TUSKON heyetiyle birlikte birçok Afrika turuna katıldı. Yeğen Gafur Kahraman Gana’da da büyük yatırımlarda bulundu.
Ortak Ünal Kabaca FETÖ soruşturmaları nedeniyle firari olunca, şirketin yönetiminden çıkarıldı.
Ama...
Geçmişlerinde FETÖ’yle bu kadar içiçe olan insanların sahibi olduğu şirkete bugüne kadar herhangi bir yaptırım uygulanmadı, çalışmalarına devam ediyor. Şirketin ortaklarından, Meclis Başkanı'nın yeğeni Gafur Kahraman ise vaktinin bir bölümünü Gana’da, bir bölümünü de Meclis’te geçiriyor.
O İSİM İSTİFA ETTİ
Peki Kahraman’ın damadı Sinan Yıldırım’ın sahibi olduğu ve FETÖ kapsamında el konulan Central Hospital’a ne oldu? Hastane TMSF yönetiminde faaliyetlerine devam ediyor. Dedik ya; hastanenin başında, Meclis Başkanı Kahraman’ın ağabeyinin damadı Yılmaz Şener vardı.
Ta ki, Odatv’nin haberine kadar...
Öğrendik ki; Kahraman Ailesi'nin diğer damadı Şener, haberimizden sonra hastane yönetiminden istifa etti.
Sami Menteş / OdaTV
Etiketler:
Gafur Kahraman TBMM Başkanı İsmail Kahraman Asyafin Turizm şirketi Ünal Kabaca ABK Enerji şirketi

Patronlar Dünyası

Memduh Boydak ‘kumpas kurdular’ dedi ‘alçak’ dediği ismi ve
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Ekm 26, 2017 10:21 pm    Mesaj konusu: Memduh Boydak ‘kumpas kurdular’ dedi Alıntıyla Cevap Gönder

Haşim Kılıç'ın oğlu hakkında FETÖ'den yakalama kararı çıkartıldı
26 Ocak 2018



Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturma kapsamınra FETÖ'nün şifreli haberleşme programı ByLock'u kullandığını belirlenen eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın oğlu Fatih Samed Kılıç hakkında FETÖ üyeliği iddiasıyla harekete geçildi.

Başsavcılık, yurt dışında olan Kılıç hakkında yakalama kararı çıkarılmasını istedi. Talep üzerine, Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliği de savcılığın talebi üzerine Fatih Samed Kılıç hakkında yakalama kararı aldı.
Yurt Gazetersi

Fehmi Koru'dan FETÖ tuzağı ifşaları! Hem de ne tuzaklar!
08 Kasım 2017

Cumhurbaşkanı Erdoğan FETÖ'nün akıllı olanlarının kaçtığını 'aklı yetmeyenlerin' ise burada tuzağa düştüğünü söylemişti.

Fehmi Koru da FETÖ 'nün o tuzaklarını yazdı. Dediklerine bir bakın çok haklı görünüyor!

FETÖ'nün akıllı olanları Türkiye 'yi terketti, aklı yetmeyenler burada tuzağa düştü. Bu sözleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün grup toplantısında dile getirdi.

Fehmi Koru da bugünkü köşe yazısında o tuzakları yazdı. FETÖ kendi yandaşlarını da yakmış, elleriyle onlara tuzak kurmuş. İlk tuzağı da Bank Asya üzerinden tezgahlamış.Fehmi Koru o tuzağı şöyle anlatıyor;
"BankAsya konusunda haklı Cumhurbaşkanı Erdoğan ; gerçekten de uyarılara kulak tıkayarak “Bankamızı kurtaralım” kampanyasına katılan, bu uğurda evini, arabasını satıp elinde avucunda ne varsa bankaya yatıranlar oldu. (...) Bankaların bütün muameleleri en hassas biçimde kayıtlara geçer. O günlerde kimlerin BankAsya’ya para yatırdığı bugün o sayede kolayca bilinebiliyor. FETÖ kendi mensuplarını para yatırma kampanyasına sevk ederek bugünlere zemin hazırlamış olamaz mı? Yani “Sevenlerine tuzak kurmuş” olamaz mı?

BYLOCK 'I ÇOCUKLARA BİLE YÜKLETTİLER

Fehmi Koru'nun dikkat çektiği bir diğer FETÖ tuzağı da Bylock uygulaması. Örgüt çocuklara varana kadar tüm mensuplarına bu programı yükletmiş. Dahası da var. Fehmi Koru şöyle anlatıyor;

ERDOĞAN DÜN NE DEDİ?

*“FETÖ’nün bankalarına para yatırmayın, okullarında çocuk okutmayın diye boşuna haykırmadık. O zaman bankalarından paraları çekmeyenler şimdi yanımıza gelip ‘bunları bilerek yapmadık’ (diyorlar). Bilerek yaptınız. Arabanızı, dairenizi satıp oraya yatırdınız. Şimdi, ‘taksiratımız yok’ diye ağlıyorsunuz. Kusura bakmayın atı alan Üsküdar’ı geçti. Akıllı olanlar Türkiye’yi terk etti gitti, aklı yetmeyenler burada tuzağa düştü.”
"ByLock bir özel haberleşme programı. ‘WhatsApp’ neyse ‘ByLock’ da o. İkisinin birbirinden tek farkı, ‘ByLock’ı aynı eğilimden insanların kullanmış olması. Evlerinde kalan çocukların cep telefonlarına bile indirtmişler programı. Tuhaf gelmiyor mu bu size?

NAMAZ VAKTİ İLE TUZAK

Son günlerdeki uzman açıklamalarından öğrendiğimiz yeni bir gerçek daha var: Programı yazanlar.. aynı dönemde yazdıkları müzik veya namaz vakitleri gibi başka alandan programlar aracılığıyla da.. insanları indirmedikleri ve hiç bir zaman kullanmadıkları ‘ByLock’ programıyla irtibatlama kurnazlığına sapmışlar… Bu sebeple elde yüz binlerce isimli ‘ByLock kullananlar listesi’, cezaevlerinde de bazısı üstelik kullanmadıkları halde ‘ByLock’ yüzünden hapse düşmüş insanlar var…

KAÇANLAR KALANLARA TUZAK KURDU

Neden acaba?
Aynı soruyu şöyle sorayım: Kullanıcıları yapılanmanın lider kademesiyle sınırlı kalsa anlaşılabilecek haberleşme programının çoluk-çocuğa kadar yaygınlaştırılması, buna hiç kullanmamışların bile eklenmesinin arzu edilmesi de bir ‘tuzak’ olamaz mı?

Ülkeyi terk eden ve şimdilerde “Türkiye’de yüzbinler hapislerde” karşı-propaganda faaliyeti yürüten –Cumhurbaşkanı deyimiyle ‘akıllı olanlar’— tarafından.. ‘aklı onların hinliklerine ermeyen’ geniş kitlelere mağduriyet yaşatmak için kurulmuş bir tuzak? Üzerinde düşünülmesini isterim.

Millî Gazete

Memduh Boydak ‘kumpas kurdular’ dedi ‘alçak’ dediği ismi verdi
25 Ekim 2017



Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Boydak Holding eski CEO’su Memduh Boydak, 'kumpas kurdular’ dedi ‘alçak’ dediği ismi verdi

Boydak'ların yargılandığı FETÖ davası ikinci gününde devam ediyor. Kayseri'de Boydak Holding eski yöneticilerinin de yargılandığı davada Boydak Holding eski CEO'su Memduh Boydak savunma yaptı. Boydak, üniversiteye yurt yapılması konusunda dönemin belediye başkanı Mehmet Özhaseki'yi işaret etti. Memduh Boydak, savunmasında "Bize kumpas kurdular" ifadelerini kullandı.

Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Boydak Holding eski CEO’su Memduh Boydak savunma yaptı.

Boydak, “2012 yılında hesaplar konusunda yapılan işlemlerden dolayı bugün yargılanıyoruz. Ben kendime bir kod adı buldum; adım ‘Kurban’, soyadım ‘Günah Keçisi’. Ailemin kurbanı ben oldum. Bir müşterimizin internetten aldığı borsa hissesinden dolayı bugün burada biz yargılanıyoruz. Benimle ilgili kovuşturma başlayalı 3.5 sene oldu. Benimle ilgili 30 tane tanık dinlendi. 1.5 milyonluk şehirde sadece 30 tanık bulmuşlar. Diğerleri ise kaçıp gitmiş.

“BAKAN ÖZHASEKİ BENİ ÇAĞIRDI HAYIRSEVERİ BULDUĞUNU SÖYLEDİ”

Yurtdışına yapılan bir geziyle ilgili de uçakta beni dönemin belediye başkanı Mehmet Özhaseki yanına çağırdı. Bana üniversiteye yurt yapacak hayırseveri bulduğunu söyledi. Yurdu ise Hacı Ali Sözduyar’ın yapacağını söyledi. Bu olayla ilgili benim hiçbir dahlim söz konusu değil. Benim hakkımda Yusuf Şaşoğlu konuşmuş. Buraya geldi. Duruşmada yalan söyledi. Nuh Elmacıoğlu da ifade verdi ama Nuh Bey Amerika’da çocuklarının okuduğu okula aldığı aracı söylemedi. Buraya gelen tanıklar tutuklanacaklarından korktukları için ya yalan konuşuyorlar ya da yandan dolaşıyorlar. Bizimle ilgili Arif Budak da bir şeyler söylemiş ama 3 celsedir davaya katılmıyor” ifadelerini kullandı.

“BU İŞLER AMERİKA’YA GİTMEDEN OLMUYOR”

Gizli tanıkların ifadelerine değinen Boydak, şunları kaydetti: “Gizli tanık Ali Dağı kod adlı kişinin İbrahim Düzçekiç olduğunu öğrendim. Ali Dağı ifadesinde tam 3 kere devletine güvenmediğini söyledi. Devletine güvenmeyen adam gizli tanık, biz ise burada tutukluyuz. Öyle bir ortam oluştu ki namuslular namussuz, namussuzlar ise namuslu oldu. Benim hakkımda tanıklık yapan adamlar yanımdan bile geçemezler. Ayaz kod adlı kişi ise benim sürekli Amerika’ya gittiğimi söylemiş. Evet ben sürekli Amerika’ya giderim. 365 günün en az 100 günü Amerika’ya gitmişliğim vardır. Bunu hiçbir şekilde saklamıyorum. Çünkü holding olarak Amerika’ya ihracat yapan en büyük firmalardan biriyiz. Bu işler Amerika’ya gitmeden oluyor mu sanıyorlar.”
Boydak kardeşlerin hesaplarındaki tedbir kararı kaldırıldı

“KİMDEN HİMMET PARA İSTEMİŞİM?”

Melikşah Üniversitesi’nde mütevelli heyeti üyeliği ve başkanlık yaptığını kaydeden Boydak, “Hiçbir şekilde bir terör örgütünün mütevelli heyetinde yer almadım ve karışmadım. Bu noktada örgüt mütevelli heyeti ile üniversite mütevelli heyeti birbirine karıştırılıyor. Bize bağlı olarak çalışan yaklaşık 40 bin kişi içinde mahkeme heyeti tarafından getirilip kimi oturmaya davet ettiğimi, kimden himmet adı altında para istediğimin sorulmasını talep ediyorum. Bu davada kaybolan hayatlarımız ve ailelerimiz yargılanıyor. Vakıf üniversitelerine yardım edilmesinin suç olduğunu bugün öğrenmiş olduk. Neden tutuklu olduğumu halen bilmiyorum. Benim hakkımda hazırlanan iddianamenin içine nereden geldiği belli olmayan bir il şeması koymuşlar. Bu şemaya göre ben yöneticiymişim. Ben hiçbir şekilde böyle bir şemada bulunmadım ve yer almadım. Biz holding olarak her türlü vakfa ve derneğe elimizden geldiği kadar yardım ettik. O yüzden kimlerden talimat almışım ya da kimlere talimat vermişim bilmek istiyorum. Asla FETÖ/PDY içinde yöneticilik yapmadım. 3.5 yıldır hakkımda delil toplanıyor. Bu süre zarfı içinde somut bir delil yoksa ben neden tutukluyum? Yasa dışında hiçbir olayımız olmadı. Yıllardır yardımla anılan bir aileydik, 1 günde terör üyesi olduk. Amerika’da okuyan çocuklarıma her ay düzenli para gönderdim. Gönderdiğim bu paraları teröre gönderdiğim noktasında bağlantı kurmuşlar” diye konuştu.

BİZE KUMPAS KURDULAR

48 yaşında olduğunu kaydeden Boydak, hayatında trafik cezası bile yemeyen bir kişiyken, bir anda terör üyesi olduğunu ve bunu anlamakta zorluk çektiğini söyledi. Boydak, şöyle konuştu: “Kaçma şüphem kesinlikle yoktur. Bunu hiçbir şekilde düşünmedik. Şahsım ve ailem olarak aklanmamızın peşindeyiz. 60 yıllık aile birikimimizi bırakıp asla kaçmam. Mücadele edip kazandığımız birikimimizi geri almamız lazım. Maalesef ailemiz adına bazı algı operasyonları yapılıyor. Yapılan algı operasyonlarıyla itibarımız beş paralık edildi. Algılar bir anda gerçeklerin önüne geçti. Bize kumpas kurdular. FETÖ yapılanması kumpas kurarken devlet sessiz mi kaldı? Sıtkı Baş diye bir alçak var. Bizim üniversite heyetimizin mütevelli heyetine sızmış. İkili oyunlar oynamış. Kendisiyle ilgili iddialar ortaya çıkınca istifasını ben istedim. Adamın yediği haltlardan devletin haberi yok muydu? Bizi neden uyarmadı? Sıtkı Baş bu kadar tehlikeliydi de devlet kaçmasına neden izin verdi? Bizi takip eden devlet onu neden yakalayamadı? Bizden terör üyesi değil suçlu dahil çıkmaz. Tutuksuz yargılanmayı talep ediyorum.”
AHMET TÜRKMEN: BURADA TANIKLIK YAPSINLAR
Hakkında yakalama kararı çıkarıldıktan 508 gün sonra yakalanan tutuklu sanık Ahmet Türkmen ise “Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum. Gözaltına alındıktan sonra ifadem baskıyla alındı. Emniyet Müdürlüğü’nde 11 gün gözaltında kaldım. Hakkımda gizli tanıklık yapan kişilerin ifadelerini kabul etmiyorum. Kendilerine güveniyorlarsa yiğitçe buradan tanıklık yapsınlar. Söylenenler dedikodulardan ibarettir. 4 aydır hücrede tutukluyum. Benim 4 ayda yaşadığımı 4 yıl cezaevinde kalan yaşamamıştır. Benden terör örgütü olmaz. Ben yıllarca sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptım. Görev yaptığım tüm yerlere davet üzerine gittim. Ben duyarlı bir insanım. Tahliyemi talep ediyorum” ifadelerini kullandı.

Patronlar dünyası
Etiketler

15 Temmuz şehidinin oğlu Alpaslan Cambaz, ByLock mağdurlarına sahip çıktı
09 Kasım 2017



15 Temmuz darbe girişimi gecesinde hayatını kaybeden Mustafa Cambaz'ın oğlu Alpaslan Cambaz, içinde birazcık vicdan kırıntısı kalmışlara mağdurların sesini duyurmak için insani sorumluluğunu yerine getirerek bir paylaşımda bulundu. Hiç alakası olmamasına rağmen FETÖ kumpasıyla ByLock tuzağına çekilmiş mağdurların sesini yükseltmesine katkı sunan Cambaz, ByLock mağdurları için mesajlar yayınladı.

Milli Gazete'nin de defalarca gündeme taşıdığı ByLock mağduriyetleri ile ilgili kendisine ulaşan ve araştırmaları sonucu bazı bilgilere ulaşan Cambaz, şunları yazdı:

"ByLock nedir bilmediği halde birçok insan kendini ByLock'tan cezaevinde buldu diyoruz. Namaz vakitleriyle ilgili bir programı telefonuna indiren binlerce Müslümanın ne olduğunu anlamadan iftiraya uğraması gibi vahim bir iddiayı dillendiriyoruz. Neticede karşımızdaki münafık ordusu kaos yaratmak ve bu kaostan faydalanıp kendini kurtarmak için her türlü ahlaksız yöntemi denemekte mahir. Ama biz "Vebaldir, aman!" diye çırpınırken birilerinin oturdukları yerden ilk verdikleri tepki şöyle: Bu ByLock soruşturmalarını itibarsızlaştırma hareketidir."

GRAM DÜŞÜNMEYEN BÜYÜK RESİMCİLER...

Sesini duyurmaya çalıştığı mağdurların masumiyeti ile ilgili yazdıkları için karşısında vicdansızca ve merhametsizce; düşünmeden, sorgulamadan yaftalayan bir kesimle karşılaşan Cambaz, mesajının devamında şunları paylaştı:

"Kelimenin en hafif tabiriyle "ölçüsüzlük" diyorum ben buna. ByLock'u gerçekten kötü niyetlerine alet edenle ByLock'la hiç ilgisi bulunmadığı halde ailesinden koparılıp cezaevine giren, itibarı iki paralık edilenleri ayırt ederek hüküm veremeyecek kadar adaletten, haktan, hukuktan uzak olduklarını ispat ediyorlar bu haksız çıkışlarla. Onlar için ya vardır ya yoktur. Ya evettir ya hayırdır. Ya siyahtır ya beyazdır. Daima kendilerine sunulanlar arasında tercih yapmak zorunda hisseden, bunu bize kim neden sunuyor diye gram düşünmeyen BÜYÜK RESİMCİLER..."

BABASINI ŞEHİT VEREN BEN, BENDEN DAHA HASSAS OLAN SEN?

"Üzerime düşeni yaptım sadece" diyen Cambaz, "Lakin sesi çıkmayan garibanları bastırmaya, yok saymaya, anlayıp dinlemeden suçlamaya o kadar alıştırıldık ki toplum olarak, ‘Biri bizi anladı’ diye bana gözyaşlarıyla yazıyorlar bu sebepten” dedi. Cambaz, etrafından kendisine bu açıklamaları dolayısıyla gelen tepkilere de cevap verdi: Babasını şehit veren ben, FETÖ 'ye benden daha öfkeli, bu konularda benden daha hassas olan sen? Sırf bu konuda insanlardan yüzlerce mesaj alan yine ben ama bu konuda sadece A Haber filan izleyip her şeyi bilen sen?

BİLDİKLERİ TEK İŞ SUÇLAMAK VE AHKAM KESMEK

Cambaz, uzun uzadıya yazdığı mesajında "içeriden" gelen tepkiler için de şunları yazdı:

"Tarafıma gelen mesajların hepsinin de yine kılık değiştiren FETÖ'cülerin oyunu olduğunu, üst aklın burada da devreye girdiğini düşünürler. Bildikleri tek iş yargılamak, suç atmak, ahkam kesmek zaten. Bin kez de olsa aynı hataya düşerler de bir kez utanıp kendilerine çeki düzen vermeye girişmezler. İhlas sahibi bir Müslüman da böyle olur zaten(!)

Alpaslan Cambaz'ın FETÖ yüzünden Bylock mağduru olanlarla ilgili paylaştığı mesajda şunlar yer aldı:

BENİM KANDIRILMAYA HAKKIM YOK MU?

Bana mesaj atanlardan kimin samimi kimin samimiyetsiz olduğunu gayet iyi seziyorum. Hadi diyelim ki gerçekten ByLock soruşturmalarını sulandırma planı olan kişiler tarafından iyi niyetim suistimal edildi. Çıkıp "Kandırıldım." derim. Benim kandırılmaya hakkım yok mu? Hem bu da en çok beni yaralayacaktır. İnsanlardan yana güvenim bir kez daha paramparça edilecektir. Yine sana ne?"

Bu son ByLock meselesinde gerçekten en olmadık isimler mağdur oldular ve mağduriyetlerini bana bildirmeye bile çekinen insanlarmış, paylaşımımdan sonra birçoğundan teşekkür mesajı aldım. Çekinen insanları seviyorum. Çekinen ve utananlar bizdendir...

ÜZERİME DÜŞENİ YAPTIM

İşin ciddiyetini gün geçtikçe daha net gördüm. Dediğim gibi, öncesinde mağdurları ben de fark edememiştim. Olanları duyurmakta geç bile kaldığımı düşünüyorum bu yüzden. Üzerime düşeni yaptım sadece. Lakin sesi çıkmayan garibanları bastırmaya, yok saymaya, anlayıp dinlemeden suçlamaya o kadar alıştırıldık ki toplum olarak, "Biri bizi anladı" diye bana gözyaşlarıyla yazıyorlar bu sebepten. AKP 'nin iktidarını sürdürmesini borçlu olduğu insanlar çoğu da... Gerçek Müslümanlar... Sahte Reisçi medyacı mafya tarafından iktidarın altı oyuluyor dediğimizde boş konuşmuyoruz.

PARTİLERİNİN ADINI ADALETLE BAŞLATANLAR...

Belki hayatının sonuna kadar cezaevi nedir, mahkeme nedir bilmeyerek yaşayacak kadar sabıkasız, temiz insanlar iftiralar neticesinde buralara düşüyor. Suçsuz yere insanların nasıl aylarca, belki de yıllarca eziyet çektiklerini görüyorlar. Bunlar bu ülkede hep oluyordu ama bunları bilmeden yaşıyordunuz. Şimdi bizzat şahidisiniz işte mahkemelerimizin, hakimlerimizin, savcılarımızın, hukuk sistemimizin... Ve bundan sonra hak aramak konusunda çok daha hassas olacaksınız.

Partilerinin adını "Adalet"le başlatanlar işlerini yıllardır hukuksuzlukla halletmeyi seçmeselerdi böyle olmayacaktı hukuk sistemimiz. Sistem öyle mahvedilmiş ki artık tüm gücünü hukuğa verecek iki hükümet daha gelse üstüne zor çözer durumları.

ASIL SUÇLU, DOYMAK BİLMEYEN MEDYACI MAFYA!

"FETÖ yargıyı ele geçirdi" söylemleriyle kimse kendini aklayamayacak. Cep telefonunda ByLock çıkan, filanca tarihte Bank Asya'da üç kuruş parası bulunan insanlar değildi suçlu olan. Esas suçlular bunlarla en başından beri iş yapanlar, banka hesaplarında milyar dolarlar bulunanlar. Mahkemeye çıkarılmak yerine suçunu sadece istifaya zorlanarak çekenler... Halen görevde olanları da var tabi.

Asıl suçlu olanlar defalarca kamuoyunu yanılttığı halde, masum insanlara iğrenç iftiralar attığı halde kendisine hiçbir yaptırım uygulanmayan ve üzerine halen daha itibar görüp TV'lerde, cumhurbaşkanının uçağında poz verip duran, bizim kan verip can verdiğimiz davamızı sulandırmaktan karnı doyan, doymak bilmeyen medyacı mafya. Asıl suçlular sırf takipçi satın almak için bile milyon liralar harcayanlar. Daha fazla para ve daha fazla kadın için yapmayacağı soysuzluk bulunmayanlar. Sorsan hepsi YERLİ VE MİLLİ. Hepsi AK PAK. Hepsi REİSÇİ, BÜYÜK RESİMCİ.

Millî Gazete

"Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı, Bank Asya kredisini ödüyor mu?"
24 Kasım 2017



"Kütahyalı çifti siz ayda ne kadar para kazanıyorsunuz da bu krediyi ödeyebiliyorsunuz?"

CHP Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek, Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye soru önergesi verdi. Erkek, Rasim Ozan Kütahyalı-Nagehan Alçı çiftinin Bank Asya'dan aldıkları krediyi geri ödeyip ödemediklerini sordu.

Canlı yayındaki Boşnaklara yönelik sözleri nedeniyle Beyaz TV'den kovulan Rasim Ozan Kütahyalı ile ilgili tartışma sürüyor.

“Aylık ödemeleri dahi yüz binlerce lira tutan krediyle çok lüks bir villa satın aldıkları da yine kendilerince kabul edilmiştir” diyen CHP Milletvekili Muharrem Erkek açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Kamuoyunda bu gibi isimlerin FETÖ ile ilişkisine rağmen herhangi bir yaptırıma uğramaması hakkında ileri sürülenler; çok yüksek miktarlarda alınan kredilere ve bunların nasıl ödendiğine dair iddia edilenler, FETÖ ile ilişkisi olmamasına rağmen süreçte mağduriyet yaşayanlar tarafından da tepkiyle karşılanmakta ve kafalarda soru işaretleri doğurmaktadır.”

Yıldırım'a 2 soru

CHP’li Muharrem Erkek, Başbakan Binali Yıldırım’a şu iki soruyu yöneltti:

1. Bank Asya’nın borç ve alacaklarını devralan kamu kurumu olduğu düşünüldüğünde; kredi ve/veya kredi kartı borçlarının ne kadarı geri ödenmiştir? Borcu olanlardan kaçı firari ya da tutuklu konumundadır? Bunların borçları için ne gibi bir işlem yapılmaktadır? Borçlarını ödeyemeyenlerin sayısı kaçtır?

2. Irkçı, ülkemizde yaşayan her kesimin tepkisini çeken açıklamalara imza atan Rasim Ozan Kütahyalı’nın aldığı kredi ve bunun aylık ödemeleri ne kadardır? Bu kredi kaç yıllık çekilmiştir? Bunun ne kadarı geri ödenmiştir? Bank Asya ile mali ilişkileri, FETÖ kumpaslarına desteği, o dönemki kimi belgelerin yargı organlarından önce sızdırılarak taraflarınca açıklanması gibi şeyler düşünüldüğünde bu kişiyle ilgili herhangi bir adli süreç yürütülmekte midir?

"Gelin biz hesaplayalım"

CHP Milletvekili Muharrem Erkek, Başbakan Binali Yıldırım’a kritik soruları yöneltti, ancak gelin biz de kendimizce bir hesap yapalım.

FETÖ’cü bankadan alınan kredinin anlamı, belki de daha net ortaya çıkacak.

Kütahyalı çiftinin 2013 yılında 5 milyon dolar kredi aldığını Odatv gündeme getirmişti.

5 yılda aylık ödeme 159 bin lira

Elbette mümkün değil ama hiç faizi olmadığını ve 5 yıllık ödeme planı çıkarıldığını düşünsek; yılda 1 milyon dolar geri ödemesi lazım. Bu da ayda yaklaşık 84 bin dolar demek. Türk lirası olarak da hesaplayalım. 2013 yılında dolar kurunun ortalaması 1.90 TL. Mümkün değil ama dolar kurunun sabitlense bile aylık ödeme yaklaşık 159 bin TL yapıyor.

10 yılda aylık ödeme 80 bin lira

Peki, vadeyi Kütahyalı çifti için biraz daha uzatalım.

10 yıl süreyle ödeme planı çıkarıldığını ve yine faize tabi tutulmadığını düşünelim. Dolar kurunu da sabit tutalım! Bu da ayda yaklaşık 41 bin dolar ediyor. Türk lirası olarak düşündüğümüzde de yaklaşık 80 bin TL demek.

Bize son olarak şu soruyu sormak kalıyor:

Kütahyalı çifti siz ayda ne kadar para kazanıyorsunuz da bu krediyi ödeyebiliyorsunuz?

Ya da siz bu krediyi ödüyor musunuz?

T24
ETİKETLER
alçı kredi haber açıklama

MHP: PKK ve FETÖ muhibi Bülent Arınç’ın bunu idrak etmesini beklemiyoruz!
24 Kasım 2017



"Arınç’ın yeni görevi FETÖ hain darbe girişimini aklamadır"

MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, Eski Başbakan Yardımcısı ve Meclis Başkanı Bülent Arınç’ı FETÖ’yü aklamaya çalışmakla suçlayarak, sert eleştiriler yöneltti. Büyükataman, "PKK ve FETÖ muhibi Arınç’ın bunu idrak etmesini beklemiyoruz" dedi.

Büyükataman, Bülent Arınç’ın “AK Parti MHP’lileşmemeli. Benim MHP’nin anladığı anlamda milliyetçiliğe itirazım var” şeklindeki sözlerine yazılı açıklamayla yanıt verdi.

Büyükataman “Bülent Arınç yaptıklarıyla Türk siyasetinde değil ama muhakkak Türk siyasi tarihinde kendine hak ettiği yeri bulması gereken bir figürandır. Bir siyasetçinin kendisiyle en fazla ne kadar çelişebileceğini göstermek açısından Türk siyasi tarihinde emsalsiz bir yere sahiptir. Hatırlanacağı üzere; sert çıkışları ve bu sert çıkışların kendi genel başkanınca terbiye edilişi yine Türk siyasi tarihinin en acı, en trajik vakıalarındandı” dedi.

Arınç’a yönelik sert ifadeler kullanan MHP’li Büyükataman açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Siyasete yeniden atılmak için MHP üzerinden gündeme gelmeye çalışan, Türk siyasi tarihinin en büyük anti kahramanı Bülent Arınç’tır ve yeni nesil siyasetçiler için ne yapılmaması gerektiği konusunda en önemli tarihi kişiliktir.

Bülent Arınç katıldığı televizyon programında; ‘zırva tevil götürmez’ nev’inden açıklamalar yapmıştır.

"PKK sever Arınç’ın..."

Hatırlanacağı üzere; Bülent Arınç, Paris’te 3 PKK terör örgütü üyesinin öldürülmesinin ardından, ‘Böyle ölmeyi hak etmediler’ ve ‘Üzüldüm’ açıklamaları yapmış, bölücübaşını aklamaya çalışmış, terör örgütü üyelerinin dağa çıkmalarını kendince haklı bulmuştu. PKKsever Arınç’ın ‘Türklük şuur ve gururunu, İslam ahlak ve faziletini’ ilke edinen, şeref ve haysiyet mefhumlarının üzerine inşa edilmiş bir siyasi hareketi var eden sebepleri anlaması mümkün değildir.”

Arınç’ın açıklamalarına yanıt veren Büyükataman, Arınç’ın Fethullah Gülen’le ilgili sözlerini de hatırlattı. MHP’li isim şunları kaydetti:

“Bizim siyasetimizin öznesi Türk milletidir. Yegâne kuvvetimiz, varlık nedenimiz ve gelecekle ilgili kurduğumuz hayallerimizin esası Türk milletiyle ilgilidir. Sözümüz, ülkülerimiz, hedeflerimiz ve ilkelerimiz Türk milletiyle anlamlı olmaktadır. Milliyetçiliğimiz Türk milletiyle mana, ruh ve muhteva kazanmaktadır. PKK ve FETÖ muhibi Arınç’ın bunu idrak etmesini beklemiyoruz.

Bülent Arınç 'Fethullah Gülen hocaefendi Bir deniz feneri gibi yolumuzu aydınlatıyor.' diyen kişidir.

7 Haziran’dan 1 ay önce çıkıp Ankara’nın parsel parsel satıldığını söyleyip 8 Haziran’da dut yemiş bülbüle dönen Arınç değil midir?

Sahte suikast yalanıyla Arınç sayesinde FETÖ, Türk Devletin mahremi olan Kozmik Oda'ya girmedi mi?

Bülent Arınç’ın sabıkalarını yazsak ciltlerce ansiklopedi olur.

Bülent Arınç'ın açıklamaları; savunma değil, provokasyon, günah çıkarma değil, FETÖ’ye ümit olmaktır.

“Damadımın bir gün tamamen aklanacağını, tertemiz beraat edeceğini imanım kadar biliyorum.” diyen Arınç FETÖ’cülere hangi mesajı vermektedir?”

Bülent Arınç’ın yeni görevinin FETÖ’nün hain darbe girişimini aklama olduğunu ileri süren MHP’li Büyükataman şu ifadeleri kullandı:

“Yine aynı tv programında Arınç; “Ben şundan çok eminim, bu 80 milyonluk kitlede belki 80 kişi haricindeki herkes Fetullah Gülen’in belki bir dini lider olarak, belki eğitim hizmetlerinin güzelliği karşısında bir sempati beslemiş olabilir.” demektedir. Anlaşılan odur ki; daha önce PKK’lı teröristleri aklama ve parlatma oyununun figüranı olan Arınç’ın yeni görevi FETÖ hain darbe girişimini aklamadır.

Bu sözlerinin tam anlamı kendi suçuna Türk milletini ortak etmeye çalışmak ve suç ortağı aramaktır. Bu millet FETÖ’cü hainlerin ne olduğunu, Arınç onlar için gözyaşı dökerken de biliyordu. Arınç dilerse sempati beslediği kişinin yanına Pensilvanya’ya gidebilir. Bülent Arınç, kendi yaptığı suça Türk milletini ortak edemeyecektir.”

T24
ETİKETLER
bülent arınç yeni görev fetÖ darbe girişimi aklama haber

Ahmet Hakan: 80 kişi hariç alayımız FETÖ’cü müydü yani?
25/11/2017



Bülent Arınç şöyle buyurmuş: “80 milyonluk kitlede 80 kişi hariç herkes Fetullah Gülen’e sempati duymuş olabilir.”

80 kişi hariç alayımız FETÖ’cü müydü yani

Yani demek istiyor ki Bülent Arınç: “Koca bir millet kandırıldı… Ben kandırılmışım çok mu?”

Yani demek istiyor ki Bülent Arınç: “Benim suçum varsa… 80 milyon da suçludur.”

Oysa Bülent Arınç, bu konuda çok daha samimi, çok daha doğru, çok daha mükemmel bir açıklama yapmıştı 15 Temmuz’un hemen ardından… “Ne kadar da ahmak bir insanmışım, bunların gerçek yüzünü göremedim” anlamına gelen sözler söylemişti.

Demek ki Bülent Arınç… “Ne kadar da ahmak bir insanmışım” cümlesinin ağırlığını daha fazla yüklenmek istemedi.

Bu yüzden… “80 milyonda sadece 80 kişi ahmak değildi” noktasına geldi.

Ama yok öyle yağma!

Çünkü…

Herkesin ahmaklığı kendine.

Ahmet Hakan’ın yazısının tamamı için: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/80-kisi-haric-alayimiz-fetocu-muydu-yani-40657464

Sedat Ergin: Dışişleri’nin yüzde 25’i nasıl FETÖ’cü olur?
25/11/2017



Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “FETÖ, biliyorsunuz tüm kurumlara olduğu gibi bizim bakanlığımıza da maalesef girmiş. Bakanlığımızda ciddi bir temizlik yapıldı. Hem konsolosluk ihtisas memurlarımızın hem de meslek memurlarımızın aşağı yukarı yüzde 25’i bakanlıktan uzaklaştırıldı. Bunların hepsi ciddi bulgu ve belgeler neticesinde gerçekleştirildi” diye konuştu komisyona yaptığı sunumun girişinde.

Burada yanıt aramamız gereken kritik soru şu: 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında FETÖ/PDY bağlantısı gerekçesiyle atılan diplomatlar bakanlığa ne zaman girdi? Kuşkusuz, bunlar arasında Davutoğlu’nun bakanlığı üstlenmesinden önce Dışişleri’ne katılmış olanlar var. Ancak bu grupta bulunan diplomatların toplam içinde kısmen küçük bir oran tuttuğunu, çoğunluğun 2010 sonrası girişli olduğunu söylemek hata olmaz.

Sonuçta Ahmet Davutoğlu döneminde iyice açılan kapının Mevlüt Çavuşoğlu döneminde kapandığını söyleyebiliriz.

Sedat Ergin’in yazısının devamı için: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/disislerinin-yuzde-25i-nasil-fetocu-olur-40657459

‘FETÖ’ sanığı, ‘Özhaseki Pensilvanya’daydı’ diyerek mahkemeye fotoğraf sundu
25/11/2017



Kayseri’deki ‘FETÖ’ davasında yargılanan işadamı sanık, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin Kayseri büyükşehir belediye başkanlığı döneminde Pensilvanya’ya yapılan bir ziyarette çekildiğini söylediği fotoğrafı mahkemeye sundu.

Özhaseki, fotoğrafı New York Central Park’ta çektirdiklerini söyledi.


Cumhuriyet’ten Recep Bulut’un haberine göre Kayseri 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada ifade veren eski Kayseri Sanayi Odası meclis başkanı Nurettin Okandan, Etkin Pişmanlık Yasası’ndan yararlanarak tahliye edildi.

Okandan, önceki günkü duruşmada 2012’de Fethullah Gülen’in yaşadığı Pensilvanya’ya yapılan ve Özhaseki’nin de katıldığını söylediği ziyaretle ilgili mahkemeye bir fotoğraf sundu.

Dava dosyasına giren fotoğrafta, Özhaseki’nin yanında ‘FETÖ’nün Pensilvanya’daki rehberi’ Mahmut Yeter, iddianamelerde ‘FETÖ’nün Kayseri imamı’ olarak yer alan firari sanık Sıtkı Baş ve eski AKP’li vekil Ahmet Öksüzkaya da yer alıyor.

’30 dakika sürdü’

Okandan, ifadesinde Özhaseki’nin Kayseri büyükşehir belediye başkanı olduğu dönemde Pensilvanya’ya gittiklerini belirterek, “2012 yılında Amerika gezisine katıldım. Pensilvanya’ya gidip Fetullah Gülen’le 30 dakika görüştük. Bu ziyareti Sıtkı Baş ve Mahmut Yeter ayarladı” dedi.

‘Hocayla görüşmem yok’

Sözcü’den Saygı Öztürk’e konuşan bakan Özhaseki de Pensilvanya’ya gitmediğini söyledi: “Belediye meclis kararıyla Kuzey Karolina’yla ‘kardeş şehir’ protokolü imzalamıştık. Bizi davet ettiler. Bu davetlere giderken Ticaret Odası, Sanayi Odası, Genç Sanayici ve İş Adamları Derneği’ne (GESİAD) yazıyor, gelmek isteyenler de heyette yer alıyordu. 2012 yılında da Karolina’ya gittik. Fotoğrafı New York Central Park’ta çektirmiştik. Sanki ben Pensilvanya’ya hocaya gitmişim gibi sunuyorlar. Bu durum beni derinden yaralıyor.

Rehber diye verilen Mahmut Yeter’i daha önce hiç tanımıyordum, Fetullah Gülen’in adamıymış. Nurettin Okandan, Gülen’e meyilliydi. GESİAD Başkanı Hamdi Kınaş, zaten hocacı. Bu fotoğrafla ben Pensilvanya’ya gitmiş gibi gösterilirsem, bu beni derinden üzer. Fotoğrafın çekildiği yer olarak da Pensilvanya yazmışlar. Bu alenen iftira. Benim, hocayla uzaktan, yakından bir selamım, görüşmem, oturmam, kalkmam hiç yok. Allah şahittir, bir metrekare arsa vermemiş tek belediye başkanıyım.”
Diken

Kesretten kinaye
27 Kasım 2017



Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, AKP’nin kurucularından eski TBMM Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın bir televizyon programında söylediği "80 milyon içinde belki 80 kişi Fetullah Gülen’e sempati duymamış olabilir" sözlerine ilişkin "Kesretten kinaye yaptım" açıklamasına tepki gösterdi. Hakan, Arınç'a seslenerek "Yahu bu memlekette Fetullah yüzünden ölümlerden ölüm beğenen, hapislerde çürütülen, haksızlıklara maruz kalan yüz binler var yüz binler! Aloooo! Bülent Bey! Size söylüyorum size!" dedi:

BÜLENT Arınç “80 milyon içinde belki 80 kişi Fetullah Gülen’e sempati duymamış olabilir” derken...

“Kesretten kinaye” yapmış.

*

Nedir “kesretten kinaye”?

Hani “yüz bin kere söyledim ama sözümü dinletemedim” ya da “milyon kere tövbe ettim ama yine tövbemi tutmadım” falan denir ya...

İşte öyle bir şeydir.

*

Fakat Bülent Arınç’ın fark edemediği bir husus var:

Fetullah olayı, öyle yakıcı bir olay ki...

Ne kesret kaldırır ne de kinaye!

*

Yahu bu memlekette Fetullah yüzünden ölümlerden ölüm beğenen, hapislerde çürütülen, haksızlıklara maruz kalan yüz binler var yüz binler!

Aloooo! Bülent Bey!

Size söylüyorum size!

Diken

Hakan Şükür’ün işlettiği kafenin sahibi Ahmet Sait Kavurmacı çıktı!
27 Kasım 2017



Ahmet Sait Kavurmacı, Kadir Topbaş'ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı'nın abisi

19 Kasım 2015’de ABD'ye giderek San Francisco'nun önemli merkezlerinden Palo Alto’nun en işlek caddesi University Avenue yakınında “tuts Bakery-Cafe” isimli bir kafe-restoran açan eski AKP milletvekili ve futbolcu Hakan Şükür'ün işlettiği kafenin gerçek sahibinin Kadir Topbaş'ın damadının abisi Ahmet Sait Kavurmacı olduğu ortaya çıktı.

CNN Türk Washington Temsilcisi Serdar Cebe’nin aktardığı bilgiler şu şekilde:

“Geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı, Hakan Şükür'ün yeni açtığı kafesini ve lüks yaşantısını aktarmıştı. Ben de bunun izini sürdüm. Bölgeden topladığım bilgiler sonrası işin boyutunun daha farklı olduğunu gördüm. Kafenin sahibi Ahmet Sait Kavurmacı... Ahmet Sait Kavurmacı kimdir? İstanbul Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı'nın ağabeyi... Uzun süredir burada, yani Kaliforniya'da yaşıyor ve şirket de onun üzerine açılıyor.

Kafenin bulunduğu cadde, Apple'ın ilk kurulduğu cadde ve Google'ın yeri var. Teknolojiyle ilgili işe başlayacak şirketler ilk olarak burada başlıyor. Kavurmacı şirketini kurduktan sonra 7'sinde başvurusunu yapıyor ve 9'unda da kafe açılıyor ve ardından da Hakan Şükür, Ahmet Sait Kavurmacı'ya ortak oluyor."

'FETÖ' soruşturması kapsamında firari durumda olan Hakan Şükür'ün Palo Alto’nun en işlek caddesi University Avenue yakınında “tuts Bakery-Cafe” ismiyle açtığı kafe-restoranı görüntülenmişti.

T24
ETİKETLER
hakan şükür Ömer faruk kavurmacı ahmet sait kavurmacı kadir topbaş abd kafe işletme

CHP'den broşür: AKP-FETÖ kardeşliği, bir elmanın iki yarısı



"AKP’nin FETÖ’ye bugün sırt çevirmesi geçmişteki suçlarını unutturamaz"

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’liler tarafından 'FETÖ' ile işbirliği yapmakla suçlanan CHP; Erdoğan, bakanlar ve AKP’li siyasilerin Fethullah Gülen ile ilgili övgülerini broşür haline getirdi. Broşürde, Erdoğan ile Gülen’in fotoğrafları, haberler ile Erdoğan’ın “Bitsin bu hasret” sözleri de yer aldı.

Cumhuriyet'te yer alan habere göre, CHP Halkla İlişkiler Birimi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve partisini her fırsatta FETÖ’cü olmakla suçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar partisine karşı “AKP-FETÖ Kardeşliği, Bir Elmanın iki yarısı: AKP ile FETÖ” başlıklı broşür yayımladı. Broşürde, “İktidarda kaldığı yıllar boyunca FETÖ’nün güçlenmesini sağlayan, bu yolla ülke içindeki gücünü artıran AKP hükümeti, güç mücadelesine girdiği FETÖ’nün darbe girişimini de ülkede tek adam rejimini inşa etmek için bir fırsat olarak kullanmaya çalışmaktadır. Böylece FETÖ, AKP’ye son bir iyilik yapmıştır” denildi.

BROŞÜR İÇİN TIKLAYIN

'Övgüler' sıralandı

AKP-FETÖ ilişkisi için “işbirliğinin dorukta olduğu 2002 ve 2013 yılları arasında tarafların birbirlerine hitapları edebiyat ve aşk kitaplarındaki ifadeleri aratmıyordu” denilerek Erdoğan’ın Gülen’e övgüleri, AKİT, Zaman, Star gazetesinin manşetleri, Gülen’in Erdoğan’a “insanlığa büyük hizmetlerde bulunan, çalışkanlığı ve gayretleriyle her günü dolu dolu yaşayan” ifadelerinin yer aldığı geçmiş olsun mesajı, Başbakan Binali Yıldırım’ın Türkçe Olimpiyatı’nda Gülen için kullandığı övgü dolu ifadeler ile AKP’nin yönetiminde görev yapmış ve yapan isimlerin Gülen’i öven söylemleri kullanıldı. CHP broşüründe “Bütün bu bilgilerin ışığında AKP’nin geçmişteki FETÖ ile olan sıcak ilişkileri için kullandıkları ‘Bilmiyorduk, kandırıldık’ türü açıklamalar toplumun zekâsıyla alay etmekten başka bir şey değildir. AKP’nin çıkar çatışması içine girerek FETÖ’ye bugün sırt çevirmesi geçmişteki suçlarını unutturamaz” denildi.

T24
ETİKETLER
akp fetö haber açıklama broşür

Ahmet Turan Alkan gemileri yaktı! Zamancıların tersine ifade
İSTANBUL'da görülen Zaman Gazetesi davasında en bomba ifade Ahmet Turan Alkan'dan geldi. Diğer zanlıların tersine bir ifade veren Ahmet Turan Alkan, kayyum gelene kadar Zaman'da yazdım dedi ve bakın neler anlattı;

Ahmet Turan Alkan gemileri yaktı: "Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır."
08 Aralık 2017



Zaman gazetesinin eski yönetici ve yazarlarından oluşan 22'si tutuklu 31 sanığın yargılanması sürüyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmaya, 22'si tutuklu 28 sanık ile taraf avukatları ve izleyiciler katıldı.
Duruşmada ifade verenler içinde Ahmet Turan Alkan'ın yaptığı çıkış dikkat çekici oldu. Sivri kalemi ile hatırlanan Ahmet Turan Alkan, diklenerek verdiği ifadesinde bakın neler söyledi;

BU BİR HIRS VE HINÇ DAVASI :

Bir insanın ömründen cebren gaspedilen 500 gün asla hafife alınamaz. Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz. Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı? Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde bu iş bu kadar kolay. Benim hayatımla, şerefimle, meslekî onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle.

KAYYUM GELENE KADAR ZAMAN'IN YAZARIYDIM :

Her çıkan "Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm" gibi ifadeler veriyor. Ben 20 yıldır yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyum gelinceye kadar da yazdım. İnandığım şeyleri yazdım. Ne Erdoğan'a ne Gülen'e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum.

BENİ KAFAYI OYNATMAMI BEKLİYORLAR:

Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum. Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum. Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm.
ÖYLE BİR DAMGA YEDİK Kİ... : En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Kimse bize sahip çıkamıyor, öyle bir damga yedik ki FETÖ'cü diye. Diyorlar ki AİHM bilmem ne kadar tazminat verecekmiş. Ne yapayım ben tazminatı? Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında.

DENGELER DEĞİŞTİĞİ AN BİZ SERBEST KALACAĞIZ:

Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı. Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz. Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim. Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem. Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor. Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: "Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır."

Haberhergün

Nazlı Ilıcak: "FETÖ'yü ben mi kadrolaştırdım?" 
Arslan BULUT
12 Aralık 2017

Yargının nasıl işlediğine dair iki haber, dolayısıyla iki örnek var..İstanbul'da 15 Temmuz darbe girişimini önceden bildikleri iddiasıyla Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Yakup Şimşek, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Fevzi Yazıcı'nın ''anayasayı ihlal'' suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istendi.Esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasını yapan tutuklu sanıklardan Nazlı Ilıcak, "Ben darbe olacağını bilmiyordum. 'Hayır' diyorum; ben FETÖ'nün amacının devleti ele geçirmek olduğunu bilmiyordum. Bülent Arınç bile Abdullah Gül bile idrak edememiş. FETÖ zaten amacını biliyor, ben üyesi değilim, bilmiyorum." dedi.Ilıcak, "Devletin FETÖ tarafından ele geçirilmesinde benim nasıl katkım olabilir? Atama ve terfi yetkim mi var? Bana değil, bunlara izin veren devlet yetkililerine sorulmalı. Benim tweetlerimin FETÖ'nün devlete sızmasıyla ya da darbeyle ne ilgisi var? Ben hükümet devrilsin dememişim ki..." diye konuştu.***FETÖ darbesini önceden kimlerin bildiği soruşturulacak olursa, yargılanan gazetecilere sıra gelmez! Bilmediklerini söylüyorlar ama önceden bilmek diye bir suç da yoktur!Darbe girişiminde bulunanları, harp okullarına alan, diğer öğrencileri bunlara kovduran, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi kumpaslarla, devletine bağlı askerleri tasfiye ettirerek yerlerine FETÖ'cüleri getirenlere, önüne, arkasına, sağına soluna FETÖ'cü yerleştirenlere kimse hesap sormuyor ama adı geçen gazeteciler, böyle bir suçlama ile yargılanabiliyor. Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi kumpasların basın ayağı olmakla suçlansalardı, kendileri de itiraz edemezdi. Böyle bir dava açılmıyor çünkü, "davanın savcısıyım" diyenden ve FETÖ'yü başından beri destekleyen bakanlarından başlamak gerekiyor. Bu yapılamayınca, AKP-cemaat koalisyonu çatladığı zaman cemaati tercih eden gazeteciler, günah keçisi ilân edildi! Oysa asıl suçu, CIA'nın desteklediği, organize ettiği FETÖ'ye her istediğini verenler işledi. Cemaati tercih eden gazeteciler de masum değil ama yattıkları süreler, işledikleri gerçek suçtan alacakları cezayı karşılardı!
Kaynak Yeniçağ

Vatan Parti Genel Başkan Yardımcısı: 15 Temmuz'un siyasi ayağı AKP, bir numara Erdoğan
14.12.2017



Vatan Parti Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Okuyan, "FETÖ'nün siyasi ayağı AK Parti mi?" sorusuna, "AK Parti tabi. Listenin başına yaz; bir Recep Tayyip Erdoğan, iki Abdullah Gül." dedi.

FETÖ'nün siyasi ayağının AKP olduğunu söyleyen Vatan Parti Genel Başkan Yardımcısı ve eski bakan Yaşar Okuyan, listenin başında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın olduğunu söyledi.

KRT Haber Müdürü Çağlar Cilara'nın konuğu olan Yaşar Okuyan, programda FETÖ'cülerin AKP tarafından devlet kadrolarına yerleştirildiğini söyledi.

Yaşar Okuyan, "FETÖ'nün siyasi ayağı AK Parti mi?" sorusuna, "Yok dedemin partisi. AK Parti tabi. Listenin başına yaz; bir Recep Tayyip Erdoğan, iki Abdullah Gül. Ondan sonra al hepsini yaz" dedi. Bunların FETÖ'nün siyasi ayağı olduğunu ifade eden Okuyan, 81 İl Emniyet Müdürü'nden 74 tanesinin FETÖ'cü olduğunu eski İçişleri Bakanı olan Efkan Ala'nın açıkladığını hatırlattı. FETÖ'cüleri o mevkilere AKP'nin getirdiğine dikkat çeken Okuyan, Dışişleri'nde olanları yüzde 25'inin FETÖ'cü çıkmasına da isyan etti.

Yurt gazetesi
Anahtar Kelimeler:Vatan Parti Genel Başkan Yardımcısı Yaşar OkuyanFetöAKPErdoğanAbdullah Gül

Bozdağ'dan 'Gülen'e övgü' açıklaması: Ya, 2011’de yapılmış bir konuşma, o zaman 'FETÖ' ibaresi var mıydı?
14 Aralık 2017



Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 2011 yılında TBMM'de yaptığı ve halen de Meclis tutanaklarında yer alan Fethullah Gülen'i övdüğü sözleri tekrar gündeme getiren kişilerin "FETÖ'nün teröristleri olduğunu" savundu. Bozdağ, "Ya, 2011’de yapılmış bir konuşma, o zaman 'FETÖ' ibaresi var mıydı?" diye sordu.

Bozdağ, 2011 yılında TBMM'de yaptığı konuşmada Fethullah Gülen'i 'bu ülkenin yetiştirdiği bir kıymet' olarak niteledi ve "Bu ülkenin milli ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şey de açık. Devletin denetimi gözetimi altında açık. Her şey göz önünde olan…" ifadelerini kullanmıştı.

Bozdağ'ın bu sözleri Meclis'te devam eden bütçe görüşmeleri sırasında HDP İstanbul Milletvekili Filiz Keresticoğlu tarafından tekrar gündeme getirildi. Daha önce bu sözler için "İnanarak konuştum" diyen Bozdağ, bu konuşmasını gündeme getiren kişileri 'FETÖ'nün teröristi' olmakla suçladı.

Hürriyet'ten Umut Erdem'in aktardığına göre Bozdağ, özetle şunları söyledi:

Kürsüye geldiğimde, geçmişte yaptığım bir konuşmayı getiriyorlar, bunu FETÖ’nün teröristleri yapıyor. FETÖ’nün üzerine ne kadar gittiysem ertesi gün benim konuşmamı getirip koyuyorlar.

'Ya, 2011'de yaptığım bir konuşma..."

"Ya, 2011’de yapılmış bir konuşma. O zaman ‘Fetullahçı terör örgütü’ ibaresi var mıydı, söylendi de mi biz söylemedik? 10 sene önce konuşanları getiriyorsunuz"

"Silah mı dayadılar alnınıza söylerken?"

Bozdağ'ın sözünün zaman zaman muhalefet tarafından kesildiği tartışmada CHP Kocaeli Mİlletvekili Fatma Hürriyet Kaplan, "Kim söyletti onları size, kim? Silah mı dayadılar alnınıza?" diye sordu. Bozdağ, Kaplan'ın bu sözlerine yanıt vermezken, CHP ve HDP sıralarında sıkça AK Parti'nin geçmiş dönemde Gülen ile beraber yürüdüğü vurgulandı. HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü de Bozdağ'a "FETÖ’cünün Allah’ısın sen!" diyerek seslendi.
T24

Enerji Bakanı: Evet, cemaat okulunda okudum ama aklımı kiraya vermedim
15 Aralık 2017



"35 sene içerisinde cemaatin yüzlerce okulunda okuyan yüz binlerce, milyonlarca gencin bir tanesiyim"

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, cemaatin yüzlerce okulunda okuyan milyonlarca gençten biri olduğunu ancak aklını hiçbir beşere kiraya vermediğini söyledi.

Bakanlığının bütçesi TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel arasında 'okul' tartışması yaşandı.

Albayrak, Özel'in "Biz devletin, parasız yatılı imkanlarıyla okurken cemaat okullarında burslu okuyan adam, tenekeyi parlatsan da çeyrek altın etmeyeceğini gösterdi" ifadeleri üzerine söz alarak şunları söyledi:

"Cemaatin okulunda burslu… Evet, cemaatin okulunda ama burslu okumadım. 35 sene içerisinde cemaatin yüzlerce okulunda okuyan yüz binlerce, milyonlarca gencin bir tanesiyim. Ama öyle bir anne baba yetiştirdi ki beni, hiçbir zaman ama hiçbir zaman aklımı bir beşere kiraya vermedim. Elhamdülillah, öyle vermedim ki, beni o dediğiniz güruh iyi bilir kimin oğlu olduğumu, nasıl bir hayat yaşadığımı. Hiçbir zaman inandığımdan geri durmadım. Bu ülkede o okullarda okumuş FETÖ'cü olmayan yüz binlerce gencimiz var, aklını kiraya vermemiş insanlarımız var."

"Benim o gece nerede olduğumu 3 evladımla önce Allah, sonra bu milletim, sonra da bu tarih biliyor ve yazacak. Ben şunu ifade ediyorum: Kimin nerede olduğunu hem Cenab-ı Allah biliyor, hem tarih biliyor, hem de bu millet biliyor. Ben 12 Eylül darbesinde hapse girmiş yazar bir insanın oğluyum. Ne darbeden korktum ne ölümden korktum. 15 Temmuz'da, en ön safta, bu darbede de bu darbenin birinci hedefi olan insanın yanından —elhamdülillah, benim için bir altın madalyasıdır, bir saniye bile ayrılmadan bu mücadelede en önde yer almak için gayret ettim."

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Bakan Albayrak'ın sözlerine karşılık, "Sayın Bakan bir cemaatin okulunda okumuştur. Eğer şu an bakan olmasaydı, şu anda o geceyi birlikte geçirdiği ve ülkenin en kudretlisi olarak gördüğü kişinin yanında ve damadı olmasaydı, yüz binlerce o okulda okumuş ve tek suçu o okulda okumak görülen kişi gibi memuriyetten ihraç edilmiş, hapishaneye atılmış olacaktı" diye konuştu.

T24
ETİKETLER
enerji bakanı berat albayrak

TRT’yi FETÖ ‘üssü’ yaptı ama dokunulamıyor
18 Aralık 2017



FETÖ’de “siyasi ayak” hâlâ ortada. Eski TRT Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Koyuncu’nun FETÖ’den 8 yıl hapis cezası alması, gözleri dönemin TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e çevirdi. İki iddianamede de Şahin zamanında “TRT’nin FETÖ çifliğine döndüğü” anlatıldı.

Eski TRT Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Koyuncu’nun FETÖ üyeliğinden 8 yıl 1 ay hapis cezası alması, gözleri 2007-2014 yılları arasında TRT Genel Müdürlüğü yapan İbrahim Şahin’e çevirdi.
Ankara Başsavcılığı’nın iki iddianamesinde Şahin döneminde “TRT’nin FETÖ çifliğine döndüğünün” anlatılmasına karşın bu zamana kadar Şahin’e dokunulmaması dikkat çekti. Şahin’in TRT’de yaptığı ihalelerin savcılık tarafından araştırılması da engellendi. Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da telefonunda ByLock tespit edilmesine karşın Şahin’e takipsizlik kararı vermesi düşündürdü.
Devletteki kariyerine kaymakam olarak başlayan İbrahim Şahin, 2002’de AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte bürokraside hızla yükseldi. Ulaştırma Bakanlığı’na geçen Şahin, burada Bakan Binali Yıldırım’ın danışmanı oldu. Bir yıl sonra 2003’te PTT Genel Müdürü olarak atanan Şahin, 2005’te Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı oldu. Binali Yıldırım’a en yakın bürokrat konumuna yükselen Şahin, aynı dönemde özelleştirilen Türk Telekomünikasyon A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevine de getirildi.
Sezer veto etmişti
İbrahim Şahin, 2005 ve 2006 yıllarında iki kez TRT Genel Müdürlüğü’ne atanmak istemiş, ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bu atamayı veto etmişti. Sezer’in görev süresinin dolmasının ardından Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Abdullah Gül, 21 Kasım 2007’de Şahin’in TRT Genel Müdürlüğü’ne atanmasına ilişkin kararnameyi onayladı. İbrahim Şahin’in Genel Müdürlüğü’ne atanmasının ardından TRT’de bir yandan muhaliflerin sesi kısılırken, diğer yandan ciddi bir kadrolaşma yaşandı.
Özellikle TRT’de o dönem yapılan birçok ihaleye yönelik usulsüzlük iddiaları sıkça konuşuldu. 2007-2014 yılları arasında TRT Genel Müdürü olarak görev yapan Şahin, hükümet tarafından 16 Eylül 2014’te görevden alınarak, Samsun Valisi olarak atandı. Şahin, 21 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’dan merkeze çekildi.

Samanyolu TRT’de

TRT Genel Müdürlüğü Basın Danışmanı Birol Uzunay, emniyette verdiği ifadede 2008 yılında Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Özak ve halen Şanlıurfa Milletvekili Kasım Gürpınar referansı ile TRT Genel Müdürlüğün’de işe başladığını ve ilk günden itibaren Genel Müdür İbrahim Şahin’in basın danışmanı olarak çalıştığını kaydetti.
Yönetimin “dindar bir kadro” istediğini, bu kapsamda 2009 yılında Ahmet Çavuşoğlu’nun kendisine yardımcı olarak Ali Ahmet Böken’i getirdiğini anlatan Uzunay, Böken’in kendi ekibi olarak daha önce çalıştığı Samanyolu grubundan çalışan getirdiğini kaydetti.
Uzunay, “2009 ile 2012 yılına kadar 70 – 80 kadar sözleşmeli çalışan aldılar. Bu sözleşmeliler için 2012 yıllında sayı çok olduğu için bir kısmını hileli sınav ile kadro verildi ve bu şahıslara yöneticilik verildi” dedi.
Bu dönemde Ekrem Dumanlı’ya TRT’de yayına katıldığı için ayda 12 bin TL para verildiğini, Hakan Şükür’ün de 2009-2010 yılları arasında TRT’de yıllık 740 bin TL ücret aldığını kaydeden Uzunay, bu iki durumu kendisinin basına sızdırdığını kaydetti.

Yardımcısı ceza aldı

Bu ifadelerde geçen ve hakkında dava açılan eski TRT Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Koyuncu, geçen hafta çıktığı duruşmada FETÖ üyeliğinden 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Bu duruşmada Koyuncu’nun isteği üzerine tanık olarak dinlenen ve FETÖ gerekçesiyle TRT’den ihraç edilen eski TRT Haber Dairesi Başkanı Ahmet Çavuşoğlu, “Koyuncu’nun FETÖ terör örgütü ile bağlantısı yoktur. TRT’de her şey genel müdürün emri ile olur. O emreder biz yaparız. Kendi başına inisiyatif yoktur” diyerek İbrahim Şahin’i işaret etti.

Savcılık dokunmuyor

Ancak tüm ifadelere karşın İbrahim Şahin hakkında işlem yapılmaması ise düşündürdü. Ankara Başsavcılığı kayıtlarında Şahin’le ilgili bir FETÖ soruşturması olmadığı öğrenildi. Geçen yıl savcılığın, TRT’nin son 5 yılına ait ihale dosyalarını istemesinin kriz çıkardığı ve bu yazının geri çekilmek zorunda kalındığı adliye kulislerinde konuşuluyor.
Samsun Başsavcılığı ise İbrahim Şahin’in telefonunda FETÖ’nin gizli haberleşme programı ByLock yazılımının tespit edilmesine karşın, içerik olmadığı gerekçesiyle geçen ay takipsizlik kararı verdi. Kararda, “FETÖ terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmasını gerektirir yeterlilikte, kesin, somut, şüpheden uzak, inandırıcı ve yeterli delil elde edilemediği” ifadesi dikkat çekti.

‘FETÖ’NÜN YAPILANMASINA NEDEN OLDU’

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TRT’de görevdeyken ihraç edilen çalışanlara yönelik açtığı iki davanın iddianamesinde İbrahim Şahin’e yönelik suçlamalar yer aldı. 21 TRT çalışanına açılan davanın iddianamesinde yer alan tanık ifadelerinde, özellikle Şahin’le birlikte Samanyolu TV’den birçok kişinin TRT’ye alındığı vurgulandı. İddianamede, emniyetin yaptığı araştırmada 7 bin 203 personelden 897 çalışanın FETÖ iltisaklı olduğu vurgulandı. TRT Kameramanı Ahmet Ertan Erdoğmuş, tanık ifadesinde şunları kaydetti:
“5767 TRT kanunun yürürlüğe girmesi ile İbrahim Şahin zamanında örgüt mensuplarının işe alınması başlanmıştır. 2009 yılı ve sonrasında haber dairesi başkanlığına Samanyolu TV de yönetmenlik ve idarecilik yapan Ali Ahmet Böken ve çeşitli kurumlarda çalışan ismini hatırlamadığım çok sayıda FETÖ mensubu TRT kademelerinde işe başladılar. 2008-2013 yılları arasında yapılan atamalar sonrasında TRT FETÖ’nün çiftliğine döndü.”
Benzer ifadeler veren Memur Cavit Karabulut, “Örgütün lideri 2008 yılında İçişleri Bakanlığında müfettiş iken İbrahim Şahin tarafından TRT’ye idari müdür yardımcısı olarak atanan Ahmet Koyuncu’dur. Genel Müdür tüm yetkiyi Ahmet Koyuncu’ya vererek FETÖ’nün TRT yapılanmasına neden olmuştur. Ahmet Koyuncu tarafından TRT’ye atanan kişiler önemli ve etkin pozisyonlara getirilmiştir...” dedi.
Alican Uludağ/Cumhuriyet
Etiketler:
TRT Ahmet Koyuncu İbrahim Şahin

"FETÖ' kazındıkça altından AKP çıkıyor, aradıkları suçlu için arada bir aynaya baksalar yeterli"
21 Aralık 2017



"Mesele kimi hain ilan edip kimlerle aynı yolu yürüyeceklerine karar vermeleri"

Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım, üç olay üzeriden 'FETÖ'nün devletin kurumlarına nasıl 'yerleştirildiğini' anlattı. "Bu iş öyle dosyaları kapatmakla ya da Yargıtay’ın 'kaçınılmaz hata' demesiyle kapanmaz" diyen Yıldırım, "FETÖ' kazındıkça altından AKP çıkıyor, aradıkları suçlu için arada bir aynaya baksalar yeterli" ifadesini kullandı.

Yıldırım'ın "FETÖ’ kazındıkça altından AKP çıkıyor" başlığıyla (21 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

“Devletin genel politikası çerçevesinde yönetim kurulu kararı ve bağlı olunan bakanlığın uygun görüşü veya muvaffakatı ile alımların gerçekleştiğini” söylüyor İbrahim Şahin.
Ne için?
Yönetim kurulu başkanlığı yaptığı dönemde TRT’ye alınanların yüzde 84’ünün “FETÖ”cü olduğu ortaya çıktığı için.
Alican Uludağ’ın dün Cumhuriyet’te manşetten yayımlanan haberi ‘AKP-FETÖ’ ortaklığının en önemli delillerinden biridir.
Şahin, açıkça hükümeti ve TRT’nin bağlı olduğu dönemin başbakan yardımcılarını suçluyor: “Samanyolu grubundan gelenlerin FETÖ’cü olduğunubilmiyordum. Yayın politikaları hükümet, devlet, AK Parti yanlısı görüldüğünden bunların geçişine izin verildi.”

“Hükümet istedi biz de aldık” diyor açıkça.
Sadece TRT’de de değil cemaatin “kendilerine gösterilen olumlu yaklaşım ile” devletin hemen tüm kurumlarında kadrolaştıklarını anlatıyor.
Olumlu yaklaşımı gösteren kim? AKP...
Şahin, bu itirafları yapınca sonuç ne oluyor?
Dosya “takipsizlik” verilerek kapatılıyor. Dosya kapanıyor ama gerçekler kapanmıyor. Eski İstanbul Valisi ve eski Emniyet Müdürü ‘FETÖ’cü oldukları için tutuklanıyor. Eski Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Mehmet Ağar’ın “kefilliğiyle” tahliye ediliyor, eski vali Hüseyin Avni Mutlu’nun tutukluluğu devam ediyor. Mahkemede tanık olarak ifade veren eski bir “itirafçı” emniyet müdürü ne diyor:
“İstanbul’da 120 emniyet müdürü vardı. Bunlardan 75-80’i cemaattendi. Türkiye genelinde ise bu oran rütbelilerde yüzde 70’in altına düşmez. Polis memurlarında ise yüzde 50’nin altında olacağını sanmıyorum.”
Mahkeme Başkanı Çapkın’a soruyor:
“Bu kadar çok FETÖ’cünün o dönem emniyette olmasını hiç fark etmediniz mi?”
Çapkın ne diyor:
“Bugünkü bilgilerin onda biri o gün bilinseydi, kesinlikle ifşa ederdik. Ancak o dönemde bunların FETÖ’cü oldukları bu şekliyle bilinmiyordu.”
Hükümetin atadığı vali ve emniyet müdürü “FETÖ”cü yapılanmayı biliyor anlayacağınız. Onlar yargılanıyor ama onları atayanlar ıslık çalmaya devam ediyor.
Adana’nın Ceyhan eski belediye başkanı da önceki gün “FETÖ”den tutuklandı. CHP’li filan değil AKP’li.
Usulsüzlük, eşini belediye başkan yardımcısı yaparak özel nüfuz kullanmak, imar uygulamalarında menfaate dayalı işler yapmak suçlamalarıyla AKP’den ihraç edilmişti Alemdar Öztürk. 15 Haziran’da da görevden alınmıştı.
Şimdi de üç belediye meclis üyesi, dört belediye çalışanı ve iki Ceyhan Ticaret Odası üyesiyle birlikte gözaltına alınıp “FETÖ’ye belediyeden kaynak aktardığı, finans sağladığı” gerekçesiyle tutuklandı. Şimdi anladınız mı “kökünü kazıyıncaya kadar” deyip durdukları cemaatle ortaklıklarının boyutunun ne olduğunu. Birini kazıyın altından diğeri çıkıyor. Mesele kimi hain ilan edip kimlerle aynı yolu yürüyeceklerine karar vermeleri. Yoksa “parsel parsel satanları” da mahkeme karşısına çıkarmaları gerekmez miydi?
Sırf bu üç olay bile “FETÖ”nün devletin bütün kurumlarına nasıl “sızdığının” değil nasıl “yerleştirildiğinin” kanıtıdır. Ve bu iş öyle dosyaları kapatmakla ya da Yargıtay’ın “kaçınılmaz hata” demesiyle kapanmaz da, aklanmaz da.
Aradıkları suçlu için arada bir aynaya baksalar yeterli.

T24
ETİKETLER
gülen haber açıklama fetö ayna

İnceöz'den Gülen'le olan fotoğrafına savunma: Sürekli gündeme gelecekse çok acı
21 Aralık 2017



AKP Grup Başkanvekili İlknur İnceöz, Fetullah Gülen ile çekilmiş olan fotoğrafı hakkında konuştu.

AKP Grupbaşkenvekili İlknur İnceöz, partisinden birçok milletvekiliyle birlikte Pensilvanya'ya yaptıkları ziyaret sırasında Fethullah Gülen ile çekilen fotoğrafının sürekli gündeme gelmesinin 'çok acı' olacağını söyledi. İnceöz, TBMM'de yaptığı konuşmada AKP'li kadın milletvekillerinin başörtüsü taktığı, erkeklerin de Gülen'in önünde diz çökerek oturduğu fotoğraf hakkında konuştu.

'HERKESİN NE FOTOĞRAFLARI VAR BİLEMEM'

CNN Türk'ün aktardığına göre, muhalefetin eleştirileri üzerine İncesöz şunları söyledi:

"17-25 Aralık'tan önce 2013'ten önce üstelik öyle bir ziyaret olmaksızın o an çekilmiş olan fotoğraf karesi üzerinde burada her canınız yandığında o fotoğraf gündeme gelecekse bu çok acı. Orada herhangi bir şey olmadı, herkesin ne fotoğrafları var onları bilemem. Şunu da özellikle belirtiyorum; Bütün o KHK'larla işten atılmalar, ihraçlar burada bir kriter vardır; 17-25 Aralık'tan sonra yardım ediyorsan… Bir sürü kriter koyduk ki haksızlığın karşısında hep beraber durabilelim."

AKP'Lİ VEKİLLER FOTOĞRAF İÇİN NE DEMİŞTİ?

Sözcü gazetesinin ortaya çıkardığı dönemde büyük yankı uyandıran fotoğraf, TBMM'de uzun bir süre tartışma konusu oldu.

'YÖNETİMİN BİLGİSİ VARDI'

Fotoğraf basına yansıdıktan sonra Hürriyet'te konuşan AKP Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, "Ben bir şey ifade etmek istemiyorum. Zaten grup yönetimimizin bilgisi dahilinde gidilmiştir" demişti.
Eski AKP'li Giresun Milletvekili de şu an AKP Sözcüsü olan Mahir Ünal'ın bilgisi dahilinde ziyaret yaptıklarını söylemişti ve "Gizli, kaçak bir şey yapmış olsak poz vermeyiz, poz vermişiz. Siyasetçiler olarak önemli aktörlerin ne konuştuğunu, ne düşündüğünü bilmek durumundayız" ifadelerini kullanmıştı.

'REİS İÇİN ÖLÜMÜNE MÜCADELE EDEN…'

Eski AKP Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat, Gülen'in önünde diz çöktüğü fotoğrafın basına yansımasında FETÖ'yü suçlu bulmuş, samimi AKP bir saldırı olarak değerlendirmişti: "Reis için ölümüne mücadele eden AKP'lilere karşı ‘reisçilik’ taslayarak ne pisliklerinizi kapatmaya çalıştığınızı da herkes biliyor."

'NİYE BU KADAR ABARTILDI?'

Eski Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu da darbe girişiminin arkasındaki kişi olduğu ifade edilen Fethullah Gülen'i AKP'li vekillerinin ziyaret etmiş olmasının 'niye bu kadar abartıldığını anlamadığını' söylemişti. Yine eski milletvekillerinden Fatoş Gürkan da bu fotoğrafın bir 'haber değeri taşımadığını' iddia etmiş ve haberi 'art niyetli' olarak değerlendirmişti: "Haberin yayımlanması FETÖ’ye hizmet edilmek için yapılan bir şey."
Yurt Gazetesi

FETÖ'nün Tahşiyeciler kumpasını nasıl hazırladığına ilişkin çarpıcı detaylar gün yüzüne çıktı
2.1.2018



FETÖ'nün Tahşiye grubuna kumpas kurulmasıyla ilgili 2.5 yıldır süren dava 3 Kasım'da sonuçlanmış, Hidayet Karaca 31, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, 16 yıl 6 ay, eski İstanbul TEM şube müdürleri Yurt Atayün ve Ömer Köse 25 yıl 6'şar ay hapis almıştı.

2 bin 289 sayfalık gerekçeli kararda Tahşiye grubunun FETÖ'nün hedef tahtasına nasıl oturduğu, elebaşı Fetullah Gülen tarafından verilen operasyon talimatı sonrası örgütün Emniyet'teki şebekesinin ne tür illegal işlemlerde bulunduğu ayrıntılı olarak anlatıldı.

Sabah'tan Nazif Karaman'ın haberine göre, Kararda Tahşiye grubunun önde gelen ismi Mehmet Doğan'ın söylemlerinin Nurcuların abisi olma hevesindeki Fetullah Gülen'i rahatsız ettiği, Feto'nun 6 Nisan 2009 tarihli sohbetinde Tahşiye grubunu kastederek El Kaide ile bağlantılı olduğunu iddia ettiği, Örgüt kanalı STV'deki dizilerde geçen Karanlık Karar Kurulu'na atıfta bulunarak gruba operasyon yapma talimatını verdiği belirtildi. Tek Türkiye dizisinin 64. Bölümü'nde Tahşiye grubunun hedefe konulduğu, Gülen ve Karaca'nın bu süreçte 137 kez konuştuğu, Ali Fuat Yılmazer'in dinleme ve tapelerle kumpasın içini doldurarak kumpası bizzat yönettiği anlatıldı.

FETÖ'NÜN KÖŞE YAZARLARI İŞBAŞINDA
Örgütün medyadaki yüzleri Ekrem Dumanlı, Hüseyin Gülerce, Ahmet Şahin, Nuh Gönültaş, Gülen'in talimatı sonrası Tahşiye Grubu'na yönelik algı çalışmasını yazdıkları köşe yazılarından katkı sağladı. Ali Fuat Yılmazer'in başında bulunduğu İstihbarat Şube ise 4 Kasım 2008'de başlayan önleme dinleme talep ve kararlarıyla grup hakkında yapılacak kumpas soruşturmasının boş olan içini doldurabilmek için Mehmet Doğan'la irtibatlı kişileri terörle ilişkilendirdi.

EVE BOMBALARI KENDİLERİ YERLEŞTİRDİ
Gerekçeli karara göre 22 Ocak 2010'da yapılan eşzamanlı operasyondan bir ay öncesine kadar önem verilmeyip takibe dahi alınmayan adres, operasyondan bir gün önce takibe alındı. Ertesi sabah ise bombalar bulundu. Grubun silahlı terör örgütü olduğu iddia edilmesine rağmen silahlı kanadı eksik kalmasından dolayı bu yöntem izlendi. Bu amaçla grubun sohbet yaptığı Bahçelievler'deki eve polislerce yahut onların gözetiminde kendilerine çalışan gruptan biri tarafından mermi ve bombalar yerleştirildi.
Sabah

Ahmet Yavuz: Erdoğan bu adamlara dikkat etmeli!
2.1.2018

Peki, hangi adamlara?

Şimdi size bir gazetecinin portresini çizeceğim.

*

Adam televizyonda program yapıyor, gazetede yazı yazıyor.

İki özelliği var.

Biri, Tayyip hayranlığı! Diğeri, FETÖ düşmanlığı!

Zannedesiniz ki “Tayyip vur dese vuracak! Öl dese ölecek!”

Zannedersiniz ki, FETÖ’yü bir yakalasa(!) kör testere ile kesecek.

Ekrandaki konuşmalarına bakarsanız ondan daha sıkı Tayyipçi yok.

Köşesindeki yazılarına bakarsanız ondan daha ileri FETÖ karşıtı yok.

Ama işin aslı tam tersi.

*

Geçen bir dostum geldi yanıma.

Bu, “Hızlı ve çılgın Tayyipçi’nin”, FETÖ’nün “Fethullah Efendi” olduğu dönemde attığı twitleri gösterdi.

Okuyunca insanın beyni yanıyor.

Meğer maklube sofralarından kalkmazmış.

Emre Uslu ile aralarından su sızmazmış.

Mehmet Baransu ile zaten kanka.

Efendim o zaman herkes yazıyordu.

Emin olun bu kadarını kimse yazamaz.

Asıl mesele ise şu; şimdi aynı gazeteci kendi sildiği twitleri unutmuş gibi ekranda herkesi FETÖ’cülükle itham ediyor.

*

Hükümet bunların ipiyle kuyuya iniyorsa vay haline.

(..)

PARADAŞ MEDYA!
Zaman gazetesi, reklâm alırken, “Hükümetin gazetesiyim” der, beş kat reklâm fiyatı çekerdi.

Şimdilerde, adını zaman mefhumundan alan bir gazete bu işe soyunmuş.

Değeri üç kuruşluk reklâmları, yüz kuruşa alır olmuş. Aman dikkat!

Bunu yapanların sonu ihanete varıyor!

(..)

Millî Gazete

Ahmet Nesin: Kusura bakma ama ben o kadar saf değilim Abdülkadir Selvi!
27 Aralık 2017

Selvi bu arada çok nazik olduğundan mı, yoksa yazacaklarımı kendisi de bildiği için bilemiyorum ama bilgisayar için çalındı sözcüğü yerine kayıp sözcüğünü kullanıyor.

Artıgerçek yazarı Ahmet Nesin, Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi'nin "Meğer ne safmışım" başlıklı yazısına atıfta bulunarak, "Kusura bakma ama ben o kadar saf değilim Abdülkadir Selvi" dedi. Nesin, "Eğer bu darbenin tek sorumlusu Gülen ise, Recep Tayyip Erdoğan beraber yargılanmalı, çünkü bugün anlatılanlara göre hazırlıklar bu tarihlerde başlamı
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Oca 26, 2018 11:01 pm tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Arl 21, 2017 11:11 pm    Mesaj konusu: CHP: Erdoğan FETÖ konusunda U dönüşü yapar mı? Alıntıyla Cevap Gönder

CHP’den ‘çelişkiler’ raporu: Erdoğan FETÖ konusunda U dönüşü yapar mı?
03/01/2018



CHP, AKP-‘FETÖ’ ilişkisine dair ‘AKP, 15 Temmuz’dan sonra da FETÖ’den kopamadı’ başlıklı bir rapor yayınladı.

Raporda, darbe girişimi sonrası Gülen Cemaati’yle ilişkisi bilinen bazı siyasetçi, bürokrat ve gazetecilerin kollanmasıyla ilgili saptamalar sıralandı.

Sözcü’den Deniz Ayas’ın haberleştirdiği raporda, bazı yazarların sırf Cemaat gazetesinde yazdığı için tutuklanması, bazılarının ise ödüllendirilerek önemli makamlara getirilmesi gibi çelişkiler sıralandı.

Raporun son bölümünde ise şu sorular sorular yer aldı:

“- Ahmet Şık, Kadri Gürsel, diğer Cumhuriyet yazarları ve 2011 yılında yargıdaki FETÖ’cü örgütlenmeye tepki göstererek Yargıtay’daki görevinden istifa eden Celal Çelik gibi insanlar FETÖ’cülükle suçlanırken, geçmişte FETÖ bağlantıları net olan bazı insanlar neden korunup kollanmakta ve üstüne ödüllendirilmektedir?

– Yoksa AKP-FETÖ işbirliği şekil değiştirerek sürmekte midir?

– AKP, kurumsal olarak bugün FETÖ’ye karşı görünse de adı hâlâ FETÖ ile anılan isimlerden faydalanmaya devam ederek ileride şartların değişmesi halinde FETÖ ile yeniden işbirliği için kapıyı aralık mı bırakmaktadı.

– İsrail ve Rusya ile ilişkilerde AKP’nin ve Erdoğan’ın yaptığı U dönüşlerini düşündüğümüzde Erdoğan, FETÖ konusunda ileride U dönüşü yapabilir mi?

– FETÖ ile mücadelede kriterler nedir? ‘Kandırıldım, bilmiyordum’ demek yeterli midir?

– Bank Asya’ya para yatırmak ya da Zaman gazetesi abonesi olmak kimi insanların KHK ile ihraç edilmesine hatta tutuklanmasına gerekçe olurken, yıllarca FETÖ ile ilişkide olan bazı insanlar için neden bu kriterler işletilmiyor?

– Korunup kollanan insanları diğerlerinden farklı kılan ne?

– Bir şekilde Erdoğan’a ulaşıp onu ikna etmeyi başaran ya da kendisinden fayda sağlanabileceği düşünülen FETÖ’cüler yargıdan ve yargılanmaktan muaf mı tutulmaktadır?”

Raporda şu ifadelere de yer verildi: “Bunlar gibi daha bir çok soru cevap beklemektedir. 15 Temmuz darbe girişimi kadar 15 Temmuz sonrası süreçte de aydınlatılmayı bekleyen karanlık noktalar vardır. CHP, adaletin herkes için eşit uygulanması için bu karanlık noktaları da aydınlatmanın peşindedir.”
Diken

İlhan Cihaner'den Hüseyin Çapkın'ın yorumu
21 Aralık 2017



CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, Eski İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın tahliyesini eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın “kefilim” demesinin ardından tahliye edilmesini 'kirli pazarlık' olarak yorumladı. Cihaner, "Kirli pazarlık daha çok AKP ve Cemaatin sorumluluğunun kesiştiği, örtüştüğü kişi ve alanlarda oluyor. Ne olduğunu bilemeyiz. Çapkın’ın emriyle hareket etmiş birçok polis memuru tutukluyken, Çapkın niye dışarıda? İkisinden birisi yanlış. Hukuk kuralları bu kadar çifte standartlı olursa bizim de bunları sorma hakkımız vardır” dedi.

Evrensel'den Birkan Bulut'un eski Cumhuriyet Başsavcısı aynı zamanda CHP Milletvekili İlhan Cihaner, Eski İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın “kefilim” demesinin ardından tahliye edilmesini ‘kirli pazarlık’ olarak yorumladı. Çapkın’ın, kumpas olduğu sabit olan Ergenekon, Balyoz, KCK basın gibi tuzak davaların tamamında İstanbul Emniyet Müdürü olduğunu hatırlatan Cihaner o süreçte görev alan daha alt kademedeki polisler bile tutukluyken, bu operasyonların başında, belirleyici konumdaki Çapkın’ın tahliye edilmesi kirli pazarlıktır” ifadesini kullandı. Konu hakkında konuşan Cihaner, kefaletle serbestliğin ceza hukukunda yeri olmadığını, eğer böyle bir durumda “Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için Türkiye’nin en makbul insanları kefil oldular ama aylarca tahliye edilmediler” hatırlatması yaptı.

‘FETÖ’nün mülkiye yapılanmasına yönelik davada, Eski İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın önceki durulmada tanık olarak dinlenmiş Mehmet Ağar, Çapkın için “kefilim” demişti.

Makamı ‘FETÖ’cü savcı ve polislerce basılıp, tutuklanan dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, Ağar’ın “kefaleti” sonrasında gelen tahliyeye ilişkin konuştu. Çapkın’ın tahliyesi için “Prensip olarak delilleri karartma ve kaçma şüphesi yoksa esas yargılama yönünden tutuksuz olması gerektiğini düşünüyorum” diyen Cihaner, tanıkların beş duyu organıyla algıladığını, bilgi ve görgüsünü aktarması gerektiğini, tanıklıkta kefalet diye bir müessesenin olmadığını kaydetti.

Ağar’ın “kefalet”i belirleyici ise; kabul edilemeyeceğini ifade eden Cihaner, “Öyleyse Ağar’dan daha makbul tanıklar bulalım. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için Türkiye’nin en makbul insanları kefil oldular ama aylarca tahliye edilmediler” dedi. Cihaner, böyle bir şeyin ceza hukukunda yeri olmadığını dile getirdi.

KUMPAS DAVALARINDA EMNİYETİN BAŞINDAYDI

Hüseyin Çapkın’ın kumpas olduğu sabit olan Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah, Odatv, KCK basın gibi tuzak davaların tamamında İstanbul Emniyet Müdürü olduğunu söyleyen Cihaner, bu davalar kapsamında birçok hukuksuz telefon dinlemesinin yapıldığını hatırlattı. Cihaner, “Biliyoruz ki o kadar kritik bir dönemde kumpasların yürütücüsü konumundaki emniyet birimlerinin başında Fethullahçı olmayan birisinin bulunmasına izin verilmezdi. O süreçte görev alan daha alt kademedeki polisler bile tutukluyken, bu operasyonların başında, belirleyici konumdaki Çapkın’ın tahliye olmasını yargı/iktidarın içine girdiği kirli pazarlık” olarak değerlendirdi.

GEZİ'DE TUZAK KURDULAR

Gezi Parkı eylemlerinin insanların hayatını kaybedeceği noktaya gelmesinin sorumlularından birinin de Hüseyin Çapkın olduğunu ifade eden Cihaner, “Biz Gezi eylemlerinin başladığı gece parktaydık. Emniyet müdürüne, valiye ulaşmaya çalıştık ama telefonlarımıza çıkmadılar. Belki bu kadar olumsuzluğun yaşanmadığı bir süreç olacaktı. Ancak gençlere tuzak kurdular, çadırlar ateşe verildi” dedi.

ÇAPKIN DIŞARIDA, ŞIK İÇERİDE

Hüseyin Çapkın kimin olursa olsun bir “kefaletle” salıverilirken, Fethullahçı yapılanmayla kavga eden, Türkiye için yarattığı sonuçları gösterenlerin tutuklanmasına tepki gösteren Cihaner, “Çapkın tutukluyken Ahmet Şık’ın içeride olması burada kirli bir pazarlık söz konusu olduğunu gösteriyor” dedi.

'KİRLİ BİR PAZARLIK'

“Kirli pazarlık” ifadesine ilişkin Cihaner, şöyle konuştu: “Bu tarz tutuklama ve beklenmedik tahliyelerle ilgili bir deneyimimiz var. Özellikle biraz zaman geçtikten sonra ortaya çıkıyor. Hukuk içinde anlamlandıramadığımız bir karar verildiyse bunun arkasında başka bir şey vardır. Benzerini yargıda ve bürokraside de gördük. Asıl belirleyici konumda olanlara ilişilmiyor. Kirli pazarlık daha çok AKP ve Cemaatin sorumluluğunun kesiştiği, örtüştüğü kişi ve alanlarda oluyor. İşte adalet bakanlığı, milli eğitim vs. AKP li sorumluları açıklaması riski olabilir, Konuşmasından korkuluyor olabilir, geçmiş ilişkiler, bir şeyler bilmesi... Ne olduğunu bilemeyiz. Çapkın’ın emriyle hareket etmiş birçok polis memuru tutukluyken, Çapkın niye dışarıda? İkisinden birisi yanlış. Hukuk kuralları bu kadar çifte standartlı olursa bizim de bunları sorma hakkımız vardır.”

TAHLİYE ÇIKIŞINDA AĞAR'A TEŞEKKÜR

3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanan Hüseyin Çapkın’ın tahliye kararında Ağar’ın mahkemedeki “kefilim” çıkışının etki ettiği belirtiliyor. Çapkın tahliyenin ardından Bir gazetecinin “Sayın Mehmet Ağar mahkemeye geldi” demesi üzerine “Teşekkür ederim, o mahkemenin işi, teşekkür ederim” şeklinde karşılık verdi. “Mehmet Ağar mı kefil oldu?” şeklindeki soruya ise Çapkın, “Kefalet yok bu işte. Sağ olsun, herkes ne biliyorsa onu söylediler. Herkes, kim ne biliyorsa öyle söylediler. Teşekkür ederim” yanıtı verdi.
Yurt Gazetesi

Ahmet Nesin: Kusura bakma ama ben o kadar saf değilim Abdülkadir Selvi!
27 Aralık 2017



Selvi bu arada çok nazik olduğundan mı, yoksa yazacaklarımı kendisi de bildiği için bilemiyorum ama bilgisayar için çalındı sözcüğü yerine kayıp sözcüğünü kullanıyor.

Artıgerçek yazarı Ahmet Nesin, Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi'nin "Meğer ne safmışım" başlıklı yazısına atıfta bulunarak, "Kusura bakma ama ben o kadar saf değilim Abdülkadir Selvi" dedi. Nesin, "Eğer bu darbenin tek sorumlusu Gülen ise, Recep Tayyip Erdoğan beraber yargılanmalı, çünkü bugün anlatılanlara göre hazırlıklar bu tarihlerde başlamış" diyerek Selvi'ye, "Neyse ya, sen safsın, bunları sana niye anlatıyorum ki?" tepkisini gösterdi.

Nesin'in "Kusura bakma ama ben o kadar saf değilim Abdülkadir Selvi!" başlığıyla (27 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Selvi sana soruyorum, otel parasını Gülen ekibi ödedi diye hakim Berman Gülenci oluyorsa, içişleri bakanı Soylu neci oluyor? meclisteki 'FETÖ komisyonu başkanı Petek' neyin nesi oluyor?

Bu darbe çalışmamın gecikmesine neden olan kişi kesinlikle Abdülkadir Selvi'dir, kafamda bitirdiğim yazıları tam sonlandırmaya çalışıyorum, araya öyle bişey sokuyor ki, elimde değil yanıtlamak zorunda kalıyorum. Esasında saçmalamasa, ciddi ciddi yazılar yazsa kendisine yanıt neyim vermeyeceğim, ben de darbe yazılarımı kendi düşüncemde yazacağım ama biraz fazla saçmalayınca dayanamıyorum ve yanıtlıyorum. Eskiden iyiydi, saçmalıkları darbe üzerineydi ve ben de yazacağımdan yazımın içine 2-3 satır ekleyip geçiyordum ama şimdikiler Zarrab'la ilgili ve biliyorsunuz, o da benim ikinci konum.

Bana göre, olanaksızı başarırsak, yani ABD'de görülen Zarrab davasından tümüyle beraat edersek, Abdülkadir Selvi'ye ödüllerin ödülünü vermeliyiz. Vermeliyiz dedim, çünkü bu milli bir mesele, yani birilerinin üçkağıdı bu ülkenin milli meselesi oldu. İşin içinde rüşvet olayı da olduğundan yeni bir ödül olmalı ya da yaratılmalı. Benim bir önerim olacak, dedim ya işin içinde rüşvet de var, yani üçkağıtçılık, o zaman ödülün adı "D'honour D'Avarel Dalton" olsun. Bilmeyenler Avarel Dalton'a baksın, hem Selvi'yi yaz, hem Avarel'i açıkla, bu kadarı da fazla gelir.

Selvi geçenlerde bir yazısına "Meğer ne kadar safmışım" diye başladı, nasıl üzüldüm, nasıl üzüldüm, anlatamam. Yazının devamında "Bu köşeden ha bire belge yayınlıyorum. Hem de onların orijinalinin ABD'nin elinde olduğunu düşünmeden. Öyle ki, New York mahkemesi yasadışı dinlemeleri dahi para karşılığı satın alınmış tanıklara dinletip kayıtlara geçiriyor. Görünen o ki, 17-25 Aralık belgeleri birkaç kanaldan ABD'ye ulaştırılmış. Bunlardan biri de 17 Aralık'ın kayıp bilgisayarı. Amerikan Adalet Bakanlığı Uyuşturucuyla Mücadele Teşkilatı (DEA) ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü arasında ortaklaşa bir program düzenleniyor. 17 Aralık operasyonunu yürüten İstanbul Mali İşler Şube Müdürü Yakup Saygılı da 20 Eylül-1 Ekim 2012 tarihleri arasındaki programa katılmak üzere ABD'ye gidiyor. Saygılı, Türkiye'ye dönüşünde yanında götürdüğü Emniyet'e ait olan görev bilgisayarını ABD'de kaybettiğini bildiriyor. Bunun üzerine bir soruşturma açılıyor. Yakup Saygılı'nın kaybolan laptop'ın yerine bir laptop alması sağlanarak dosya kapatılıyor." demiş.

Hangi birini yanıtlayacağımı şaşırdım. Öncelikle bir dinlemenin yasadışı olması onun sahte olduğu anlamına gelmiyor. Bunun en önemli örneklerini bu ülke vatandaşları AKPı da çok önemli değil, çünkü olay gerçek. İkincisi, ABD Zarrab-İran-Türkiye üçgenini hissettikten sonra gerek gördüğü kişileri kendisi de dinlemiş. Sadece dinlemekle de kalmamış, yanlış işler yapıldığı konusunda da uyarmış.

Gelelim diğer konuya, yani kayıp bilgisayara. Selvi bu arada çok nazik olduğundan mı, yoksa yazacaklarımı kendisi de bildiği için bilemiyorum ama bilgisayar için çalındı sözcüğü yerine kayıp sözcüğünü kullanıyor.

Bilgisayarda çok önemli bilgiler var ve bu bilgiler şimdi ABD'nin elinde. Bilgisayar İstanbul Mali İşler Şube Müdürü Yakup Saygılı'ya ait. Saygılı 20 Eylül-1 Ekim 2012 tarihleri arasında ABD'ye gidiyor ve döndüğünde bilgisayarının kaybolduğunu söylüyor, yerine yenisi alınıyor ve soruşturma açılmıyor.

Bu 11 gün boyunca Saygılı bilgisayarını vücuduna zincirlemediyse, CIA ya da FBI oradaki bilgilerin tümünü yarım saatte kaydeder. Yok, Selvi'nin dediği gibi anlaşmalıysa –ki bu konuda hemfikirim- Saygılı neden bilgisayarını bırakıp gelsin. Şüphe uyandırmamak için diye düşünebilirsiniz ama buna gerek yok ki, zamanı geldiğinde bunların açığa çıkacağı çok belli, çünkü bütün plan bunun üzerine kurulmuş.

Selvi bununla da kalmadı, daha sonraki bir yazısında Zarrab davasının hakimi Berman'ın Gülen grubuna dahil olduğunu yazdı. Bunu çok kolay bulmuş ve kanıtlamış. Selvi yazısında olayı "Aslında Zarrab davası hâkimi Berman'ın FETÖ'yle bağlantısının ortaya çıkması üzerine görevinden çekilmesi gerekiyordu.Çünkü hâkim Berman, FETÖ'cü YKK Avukatlık Ortaklığı'nın organizasyonu ile geldiği İstanbul'da "Adalet ve Hukuk paneli'ne katılıyor. Berman panelde, "Tek adam iktidarının tersi olan hukuk devletinin Türkiye'de tehdit altında olduğu bir sır değildir. Bana göre kesinlikle tek adam iktidarı hukuk devleti ilkesi ile değiştirilmiştir" diye konuşacak kadar tarafsız bir isim! Hâkim Richard Berman ile FETÖ ilişkisi sadece bununla sınırlı değil. Berman, sempozyumun düzenlendiği Four Seasons Hotel'de 2203 No'lu odada kalmış. Berman'ın 6 Mayıs'ta giriş yapıp 1 gecelik kalışı için otele 480 Euro ödenmiş. Kim tarafından? FETÖ'cü YKK Group tarafından." diye anlatıyor.

Okuduğumda "PEEEESSSSSS" dedim kendi kendime ve bu nasıl bir zekadır diye düşünmeden alamadım kendimi, Aşağıda size bir liste vereceğim ve sonra da açıklamasını yapacağım.

Süleyman Soylu, Zeynep Dağı, Reha Çamuroğlu, Mustafa Şentop, Bülent Arınç, Ali Babacan, İbrahim Kalın, Cemil Çiçek, Burhan Kuzu, Naci Bostancı, Yasin Aktay, Sadullah Ergin, Numan Kurtulmuş, Mehmet Metiner, Ahmet İyimaya, Reşat Petek...

Büyük olasılıkla daha da ekleyeceğim isimler vardır ama bence bu kadar isim yeter de artar bile. Bu isimlerin hepsi Fethullah Gülen ve arkadaşları tarafından düzenlenen "Abant Toplantıları"na katılan isimler ve bu kişilerin masrafları Gülen tarafından karşılanıyor. Bu isimlerin parası Gülen tarafından karşılanmıyorsa, bu daha da beter, çünkü vekiller, bakanlar ve meclis başkanları bu toplantılara halkın parasıyla gitmişler.

O zaman Abdülkadir Selvi, sana soruyorum, otel parasını Gülen ekibi ödedi diye hakim Berman Gülenci oluyorsa, şu an içişleri bakanı olan Süleyman Soylu neci oluyor? Daha da beteri var, meclisteki "FETÖ komisyonu başkanı Reşat Petek" neyin nesi oluyor?

Bu arada şunu da söylemek durumundayım, ben bütün yaşamım boyunca bu toplantılara karşı durdum, yine yapılsa karşı dururum, benim siyasi görüşlerime ters ve o grupta kimsenin kimseyi bu yaştan sonra ikna edemeyeceğini bildiğim için de boş çalışma olarak görürüm. Karşı dururum derken bu sadece kendimi ilgilendirir, uzak dururum yani. Ama giden kimseyi de kınamam, giden herkesi de olan yada olmayan bir örgüt yada grubun içine koymam, görüşlerimi yazarım ki onları da yıllarca yazdım.

Belki anımsarsın Selvi, Erdoğan Arınç'la bir ABD gezisinde Fethullah Gülen'i ziyarete gidecek olan Arınç'a "Benden bir emirleri varsa sor..." diyor. Eğer bu darbenin tek sorumlusu Gülen ise, Recep Tayyip Erdoğan beraber yargılanmalı, çünkü bugün anlatılanlara göre hazırlıklar bu tarihlerde başlamış bile... Neyse ya, sen safsın, bunları sana niye anlatıyorum ki?..

T24
ETİKETLER
ahmet nesin abdulkadir selvi haber açıklama Fethullah Gülen'le beraber aynı yollarda ıslanıyorken gördük ve yaşadık. O yüzden bu dinlemelerle ilgili konuşacak kişinin para karşılığı olup olmaması

Erdoğan'a yakın Topbaşlar, FETÖ'den tutuklu Küçükbay'ın hisselerini nasıl satın aldı?
2 Ocak 2018



Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen, BİM’in sahibi ve Türkiye’nin en zengin işadamlarından olan Mustafa Latif Topbaş’tan inanılmaz yatırım...

Şu Topbaşlar çok "yardımsever" insanlar…

"Topbaşlar" derken Kadir Topbaş’tan söz etmiyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen, BİM’in sahibi ve Türkiye’nin en zengin işadamlarından olan Mustafa Latif Topbaş’tan söz ediyorum.
Neden mi "yardımsever" diyoruz?
Şöyle anlatalım…
"FETÖ'nün işadamları" denilince akla gelen ilk isimlerden biri Ahmet Küçükbay.
Sadece bu küçük numarayı bilmek yeterli..
Orkide Yağlarını da bünyesinde bulunduran Küçükbay A.Ş.nin sahibi olan Küçükbay, İzmir'de yürüyen FETÖ davasında tutuklu.
Küçükbay A.Ş. deyip geçmeyin.
350 bin ton üretim kapasiteyle Türkiye'nin yıllık yağ üretim ihtiyacının çok önemli bir kısmını karşılayan firma, İSO'nun ilk 500 firması arasında 106. sırada.
Küçük bir bakkalken 80'li yıllarda Fethullah Gülen'le tanışan ve o günden sonra büyüyen Küçükbay A.Ş. dev bir sermayeye dönüştü.
Küçükbay, Fethullah Gülen ve FETÖ yapılanmasıyla ilişkilerini ifadelerinde ayrıntılarıyla anlattı. Her yıl örgüte milyon dolarlarca verdiği parayı itiraf etti.
Gelelim konumuza...
Küçükbay A.Ş.nin yanında Küçükbay'ların birçok şirketi var.
Bunlardan biri de Reka Bitkisel Yağlar A.Ş.
Küçükbay'ların en büyüklerinden olan Reka, milyonlarca dolar değere sahip.
14 Eylül 2017 tarihli Ticari Sicil Gazetesi'nde şirketin 25 Ağustos 2017 tarihinde yaptığı Genel Kurul'un kayıtları var.
Bu toplantıda şirket esas sermayesi 40 milyon TL'den 100 milyon TL'ye çıkarılırken, şirketin ortaklık yapısında ve yönetim kurulunda bir değişim olduğu görülüyor.
Operasyonların ardından kayyım denetimine geçen şirkette, Ahmet Küçükbay'ın kardeşi Halil Küçükbay ve oğlu Akif Küçükbay hisselerini Topbaşlar'a satıyor.
FETÖ operasyonlarından sonra Ahmet Küçükbay'ın buradaki hisselerini kardeşi ve oğluna devrettiği hatırlanırsa, Küçükbaylar'dan Topbaşlar'a geçiş daha da enteresan hale geliyor.
Değişiklikle birlikte şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Latif Topbaş, Yönetim Kurulu Başkanvekili ise Mahmud Muhammed Topbaş oldu. Musa Topbaş da yönetim kuruluna girdi.

Değişim şirketin resmi sitesinde de görüldü.
Artık yüzde 51 sermayesi Topbaşlar'ın eline geçen şirkette böylece yüzde 40 Küçükbay'lar, yüzde 9 Murat Reka ortaklığı kurulmuş oldu.
Böylece garip bir şekilde kayyım atanmış, FETÖ bağlantısı kendisi tarafından da itiraf edilen, FETÖ operasyonlarında tutuklu bulunan Küçükbaylar'a Erdoğan'a yakın Topbaş'lar ortak oldu.
Herkes Küçükbaylar'dan kaçarken, Topbaşlar zor durumdaki Küçükbaylar'a el uzatarak ortaklık kurdu.
Hem de böyle bir dönemde!
'Yardımseverlik'te sınır tanımayan bir tutum gibi görünüyor.
Zira Bank Asya'ya 3 kuruş yatıranın, Digitürk'ünü iptal edenin yargılandığı dönemde az şey değil!
Bir duyumumuzu daha anlatalım...
Ahmet Küçükbay'ın işadamlığı dışında bir başka kimliği daha vardı.
FETÖ'nün Türkiye dışında etkin olduğu Etiyopya'da Küçükbaylar birçok yatırım yapmıştı.
Öyle ki Ahmet Küçükbay aynı zamanda Etiyopya'nın Fahri Konsolosluğu görevini yürütüyordu.
Tabii ki tutuklanınca olay Etiyopya'da da şaşkınlık yarattı.
Küçükbay'lar maruzatlarını Etiyopya'ya kadar ulaştırınca Etiyopya Lideri Mulatu Teshome Wirtu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı aradı. Küçükbay'ın durumu için ricacı oldu.
Erdoğan ise yakın dostu olan Wirtu'yu "kusura bakmayın Küçükbay 17 Aralık'tan sonra da FETÖ'ye destek verdi" diye geri çevirdi.
Malum; Küçükbay'lar 17 Aralık'tan sonra Bank Asya'ya yüklü miktarda para yatırmış, FETÖ'ye mali desteğe devam etmişti.
Etiyopya da Küçükbay'ın durumunun kendisini de zorlaştırdığını görünce bu "fahri görev"e son verdi.
Sahi Erdoğan'ın Küçükbay'a karşı duruşu böyleyken Erdoğan'a yakın Topbaşlar, Küçükbay'ın hisselerini nasıl satın alabildi?
Küçükbaylar bu satıştan para dışında ne kazandı?
Sanırız Türkiye'nin en zengin işadamlarından olan Latif Topbaş bu soruya yanıt vermek istemez.
Malın mı var derdin var...
Belki bu satışla "ferahlayan" Ahmet Küçükbay önümüzdeki günlerde tahliye olur da soruları o yanıtlar!

Kaynak: Barış Terkoğlu / Odatv.com
Etiketler:
Mustafa Latif Topbaş Mahmud Muhammed Topbaş Musa Topbaş Reka Bitkisel Yağlar AŞ Ahmet Küçükbay

Damat Albayrak'tan Diyanet Başkanına: İşte AKP'nin önde gelenlerinin 'FETÖ' ilişkisi
03-01-2018



"FETÖ' ile mücadele ediyoruz" diyen AKP/Saray rejimi, geçmişten beri adı Fethullah Gülen cemaati ile anılan birçok ismi önemli görevlerde tutmaya devam ediyor.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Halkla İlişkiler birimi, "AKP, 15 Temmuz'dan sonra da FETÖ'den kopamadı" başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda üniversitelere atanan rektörlerden, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya, Damat Albayrak'tan Diyanet başkanına kadar birçok detay var.

Sözcü'nün aktardığına göre; AKP’nin "FETÖ ile mücadelesi" hakkındaki rapor, “15 Temmuz Darbe Girişimi'nin ardından FETÖ ile mücadele ettiğini iddia eden AKP hükümeti, diğer taraftan geçmişten beri adı FETÖ'yle anılan birçok ismi önemli görevlerde tutmaya devam ediyor. Sadece bununla da kalınmıyor, yapılan atamalarda yine adları bir dönem FETÖ ile anılan kimi isimlerin oldukça kritik görevlere getirildiği de görülüyor. Buna karşın hayatları FETÖ ile mücadeleyle geçmiş kimi insanlar ise sırf muhalif kişiliklerinden dolayı FETÖ'cü yaftası vurularak gözaltına alınıyor hatta tutuklanıyorlar” ifadeleriyle başlıyor.

'CEMAATÇİ GAZETECİLER TANIK, CEMAATLE MÜCADELE EDENLER SANIK'

Raporda, Fethullah Gülen cemaatini öven kalemlerin günümüzde el üstünde tutulduğu, yine eskiden Fethullah Gülen cemaatini eleştiren gazetecilerin ise ‘FETÖ’cülükle’ suçlandığı tespiti yapılıyor.

Hakkında 'Fethullah Gülen’in sağkolu' denilen Hüseyin Gülerce’nin yandaş Star gazetesinde köşe yazarı, Fehmi Koru’nun ise 'FETÖ' ile Ankara arasında bir dönem arabulucu olarak görevlendirildiği belirtilen raporda şu tespitlerde bulunuldu: “Hüseyin Gülerce, Sözcü Gazetesi'ne FETÖ bağlantılı olduğu iddiasıyla açılan davada tanıklık yaptı. Böyle bir tutarsızlık darbe dönemlerinde dahi görülmedi. Gülerce bir dönem FETÖ'nün beyin takımında yer aldığı halde sırf pişmanlığını beyan etti diye bugüne kadar hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Cemaate bağlı gazetelerde yazan Murat Aksoy, Şahin Alpay gibi isimler tutuklanırken, yine cemaat gazetelerinde yazı yazan Erhan Afyoncu, Mazhar Bağlı gibi isimler de Erdoğan'ın emriyle rektör olarak atandı.”

'FETÖ’NÜN ONUR KONUĞU'

“15 Temmuz'dan sonra bile ne iktidar ne de yargı Fehmi Koru'nun FETÖ ilişkilerini sorgulamadı. Üstüne Fehmi Koru'nun muhalif Sözcü Gazetesi'nin sahibi Burak Akbay'a yönelik, hiçbir maddi delile dayanmayan 'FETÖ'cü olabilir' suçlaması ciddiye alınarak, Koru'nun beyanı Akbay'a açılan soruşturmaya gerekçe yapıldı. Gülen'in yemek masasının onur konuklarından Fehmi Koru'nun anılan ilişkileri sorgulanmaksızın, keyfi gayet yerinde olarak yazılarını sürdürüyor. AKP de sonra kalkıp FETÖ ile mücadele ettiğini iddia ediyor.”

Raporda; gazeteciden belediye başkanına, bürokrattan yüksek yargı mensubuna kadar birçok isim yer alıyor. İşte, raporda yer alan şekliyle o isimler ve haklarındaki iddialar:

NAGEHAN ALÇI, RASİM OZAN KÜTAHYALI, ERKAN TAN, MAHMUT ÖVÜR...

Cemaate ait bankaya para yatırdığı için tutuklanan insanların yanında, 'FETÖ'ye ait olan Bank Asya'dan düşük faizle kredi alarak kendilerine Boğaz'da yalı alan Nagehan Alçı ve Rasim Ozan Kütahyalı çifti 15 Temmuz'dan sonra da ekranlarda konuşmaya devam etti.

“Sayın Fethullah Gülen siz olmadan burada eğlenemiyoruz, coşamıyoruz, kalbimiz buruk. Dönün artık. Özledik” diye övgüler yağdıran A Haber Sunucusu Erkan Tan ve Gülen'i ABD'de ziyaret eden Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür'ün de aralarında olduğu birçok yandaş gazeteci, 'FETÖ' ile mücadele eden insanlara yönelik 'FETÖ'cülük suçlamasında bulunabiliyorlar.

Onların ifadesine dahi başvurulmazken, Fethullah Gülen cemaati tehlikesine dikkat çeken “İmam'ın Ordusu” kitabının da yazarı Gazeteci Ahmet Şık, AKP güdümündeki yargı tarafından 'FETÖ'cülükle suçlanabildi.

AKP, 'FETÖ' ile gerçekten mücadele etmemektedir. AKP sözde mücadele adı altında adamına göre davranmaktadır. AKP'nin canını sıkan kişilere 'FETÖ' yaftası yapıştırılırken, geçmişte adları 'FETÖ' ile anılmış, 'FETÖ'ye övgüler dizmiş kimi isimler görmezden gelinmektedir. Hatta bunlardan bazıları 15 Temmuz'dan sonra önemli görevlere de atanmışlardır.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU

Demokrat Parti Genel Başkanı olduğu günlerde Erdoğan'ı ve AKP'yi “Paçalarından yolsuzluk akıyor”, “Başbakan rantın babasını getirdi”, “Kendini padişah olarak görüyor” gibi açıklamalarla eleştiren Süleyman Soylu, bu sözlerini unutarak AKP'ye geçti.

Ancak Soylu'nun asla toz kondurmadığı bir yer vardı. O da 'FETÖ'! Soylu, sıra 'FETÖ'yü öve öve bitiremiyordu. Sadece bununla da kalmıyor, 'FETÖ'nün avukatıymış gibi 'FETÖ'yü eleştiren çevrelere karşı aslan kesiliyor, onları amansızca suçluyordu.

ENERJİ BAKANI BERAT ALBAYRAK

Damat Berat Albayrak da 'FETÖ'nün okullarında yetişenlerden birisi. Kendisi de bunu reddetmiyor. Bununla ilgili sorulan bir soruyu TBMM'de kürsüden "Evet, cemaatin okulunda. Ama burslu okumadım. 35 sene içerisinde cemaatin yüzlerce okulunda okuyan yüz binlerce, milyonlarca gencin bir tanesiyim. Ama öyle bir anne baba yetiştirdi ki beni, hiçbir zaman ama hiçbir zaman aklımı bir beşere kiraya vermedim. Elhamdülillah, öyle vermedim ki, beni o dediğiniz güruh iyi bilir kimin oğlu olduğumu, nasıl bir hayat yaşadığımı. Bu ülkede o okullarda okumuş FETÖ'cü olmayan yüz binlerce gencimiz var, aklını kiraya vermemiş insanlarımız var” diye cevaplamıştı.

Berat Albayrak haklı! 'FETÖ' okullarında okuyan herkes 'FETÖ'cü olacak diye bir şart yok. Ancak 'FETÖ' okullarında okuyan Berat Albayrak'a, Erdoğan tek laf etmezken ve Albayrak bakanlık koltuğunu korurken, Sözcü Gazetesi sahibi Burak Akbay kesinlikle yalanladığı halde uzun yıllar FETÖ'nün içinde kalan Fehmi Koru'nun “Işık evlerinde kaldı” şeklindeki hiçbir somut delile dayanmayan iddiasından yola çıkılarak 'FETÖ'cü olmakla suçlandı. Hakkında açılan soruşturmaya bu temelsiz suçlama dayanak gösterildi.

AKP'Lİ ŞABAN DİŞLİ

15 Temmuz Darbe Girişimi'nin komuta heyeti olduğu söylenen “Yurtta Sulh Konseyi”nin üyesi olduğu iddia edilen ve hala tutuklu yargılanan Tümgeneral Mehmet Dişli'nin kardeşi Şaban Dişli, Erdoğan tarafından ekonomiden sorumlu başdanışmanlığına getirilmişti. Dişli, daha sonra bu görevinden istifa etse de 15 Temmuz'dan sonra yapılan bu atama kamuoyunda tepki çekmişti.

Kanunlar önünde suç şahsidir. Bundan dolayı tabii ki Şaban Dişli, ağabeyinin işlediği suçtan sorumlu tutulamaz. Ancak bu kural Erdoğan tarafından Dişli için işletilirken, binlerce tutuklu yakını için işletilmiyor. Mağdurlar devlet kapısında kendilerinin bizzat işlemediği bir suçtan dolayı iş bulamıyor ya da var olan işlerinden ediliyor.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ALİ ERBAŞ

Bütçeden en büyük payı alan kamu kurumlarının başında gelen Diyanet İşleri Başkanlığı'na yeni atanan Prof. Dr. Ali Erbaş, göreve geldiği ilk andan itibaren tartışmalara neden oldu. Erbaş'ın geçmişinde 'FETÖ'yle yolunun pek çok kereler kesiştiği hatta 'FETÖ'nün en önemli platformlarından biri olan KADİP/Kültürlerarası Diyalog Platformu'nun yönetim kurulu üyesi olduğu ortaya çıktı. 'FETÖ'nün Abant Toplantıları'nın da müdavimleri arasında yer alan Erbaş, 'FETÖ'nün yardım kuruluşu Kimse Yok mu Derneği'nin etkinliklerinde de görülüyordu. Ancak Erbaş'la ilgili bilgiler bunlardan ibaret değil. Erbaş'ın ayrıca 15 Temmuz'un kilit ismi firari Adil Öksüz'ün doktora tezinde de imzasının bulunduğu anlaşıldı. Erbaş ile birlikte Öksüz'ün heyetinde yer alan isimlerden biri de o dönem Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin Dekanı Prof. Dr. Suat Yıldırım'dı.

Fethullah Gülen sonrası cemaatin başına geçebilecek isimler arasında gösterilen Suat Yıldırım bugün firari. Jürideki diğer bir isim Prof. Dr. Davut Aydüz ise 15 Temmuz'un ardından tutuklandı. Şimdi cevabı merak edilen soru ise geçmişte böyle bir heyetin içinde yer alan ve pek çok 'FETÖ' etkinliğine katılan Erbaş'ın nasıl ve hangi kriterler dikkate alınarak Diyanet İşleri Başkanı olarak seçildiğidir.

ERDOĞAN'IN BAŞDANIŞMANI YAVUZ ATAR

Hâlâ YÖK üyesi ve AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başdanışmanı olan Prof. Yavuz Atar'ın da 'FETÖ'cü olduğu iddiası ortaya atılmıştı. Üstelik bu iddia bir dönem Gülen'in en yakınındaki isimlerden biri olan ancak yıllar önce örgütten ayrılarak önemli itir aflarda bulunan Nurettin Veren tarafından iktidar yandaşı TGRT'de ortaya atıldı. Atar'ın 'FETÖ'cü olduğunu iddia eden Nurettin Veren, Atar'ın 15 Temmuz'dan sonra da 'FETÖ'nün kontrolünde olduğunu iddia ettiği Kırgızistan'daki Manas Üniversitesi'ne gittiğini öne sürdü. Veren'in bu iddialarını avukatı aracılığıyla cevaplandıran Atar, 'FETÖ'yle ilgisi olmadığını, Manas Üniversitesi'ne 'FETÖ' aracılığı ile değil Türkiye ile Kırgizistan arasındaki ikili anlaşmalarla gittiğini öne sürdü. Atar haklı da olabilir ancak haklarında 'FETÖ'cü olduklarına dair hiçbir delil olmayan insanlar yargılanırken, söz konusu Erdoğan'a yakın bir isim olunca iddialar incelenmeye bile değer görülmedi.

TRT ESKİ GENEL MÜDÜRÜ İBRAHİM ŞAHİN

Hâlâ merkez valisi olarak görev yapan İbrahim Şahin, 2007 ve 2014 yılları arasında TRT Genel Müdürü olarak görev yaptığı dönemde kurumu 'FETÖ'cülerle doldurmakla suçlanıyor. Döneminde 'FETÖ'nün medya organı Samanyolu TV'den çok sayıda kişi TRT'ye transfer edilerek önemli görevlere getirilmiş, yine adları 'FETÖ'yle özdeşleşmiş olan Ekrem Dumanlı, Hakan Şükür gibi isimler yüksek ücretlere TRT'de yorumcu yapılmıştı. Şahin tarafından geniş yetkilerle Genel Müdür Yardımcılığı'na getirilen Ahmet Koyuncu'nun 'FETÖ' üyeliğinden 8 yıl 1 ay hapis cezası almasına karşın ve yine 'FETÖ'den ihraç edilen Eski TRT Haber Dairesi Başkanı Ahmet Çavuşoğlu'nun “TRT'de her şey genel müdürün emri ile olur. O emreder biz yaparız. Kendi başına inisiyatif yoktur” diyerek Şahin'i işaret etmesine karşın Şahin hakkında yeni soruşturma açılmaması soru işaretlerine neden oluyor.

REKTÖR MAZHAR BAĞLI

2016 Mart ayında Erdoğan tarafından atanan altı rektörden biri de Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi Rektörlüğü'ne getirilen Prof. Dr. Mazhar Bağlı oldu. 25. Dönem AKP Şanlıurfa Milletvekili ve 2009 ile 2015 yılları arasında AKP MKYK üyesi de olan Bağlı da bir dönem 'FETÖ' ile arası gayet iyi isimlerdendi. 'FETÖ'nün yayın organı Zaman Gazetesi'nde yazılar yazan Bağlı, bu yazılarında Ergenekon soruşturmalarına destek çıkıyordu. 2013 yılında attığı bir tweette kızını 'FETÖ' okullarında okutmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirmişti. Geçmişteki ilişkilerine karşı Bağlı da Erdoğan tarafından ödüllendirilen isimler arasında yerini aldı.

REKTÖR ERHAN AFYONCU

Askeri bir geçmişi olmadığı halde 15 Temmuz'un ardından kapatılan Harp Akademileri'nin yerine kurulan Milli Savunma Üniversitesi'nin başına getirilen Erhan Afyoncu, cemaate yakınlığıyla bilinen Bugün Gazetesi'nde 2008 ve 2014 yılları arasında tam altı yıl boyunca tarih yazıları yazmıştı. Afyoncu geçmişte de bir dönem Zaman Gazetesi'nde yazılar yazmıştı. Ancak bu Erdoğan tarafından rektörlüğe atanarak ödüllendirilmesine engel olmadı.

YSK BAŞKANI SADİ GÜVEN

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 16 Nisan referandumundan sonra kanunda açıkça belirtilmesine karşın mühürsüz oyları geçersiz saymayarak büyük bir şaibeye neden olmuştu.

YSK Başkanı Sadi Güven'in adı 'FETÖ' üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan Adıyaman eski Cumhuriyet Başsavcısı Faruk Büyükkaramuklu'nun 16.11.2016 tarihinde mahkemede verdiği ifadesinde şöyle geçmişti: “2011 yaz kararnamesi ile Adıyaman Cumhuriyet Başsavcısı olarak atandım. Hala YSK Başkanı olan Sadi Güven, Fethiye'de stajdan tanıdığım birisiydi. Kendisine Başsavcılık yapmak istediğimi söyledim. O da beni seven bir kişiydi o vesile ile Adıyaman Başsavcılığına atandım.”

Bu ifade tek başına Güven'in 'FETÖ' bağlantılı olduğu sonucunu çıkarmaz. Ancak Cumhuriyet Davası'nda yargılanan Güray Öz'e, hakkında 'FETÖ' soruşturması olan pideciyi niye aradığını soran yargının bu kadar kritik konumda olan birine de 'FETÖ'den yargılanan bir kişiye geçmişte neden referans olduğunu sorması gerekmez miydi? Pideciyi aramak araştırma konusu olurken, 'FETÖ'cü birini başsavcı olarak atamak neden araştırma konusu olmadı? Referandumdan sonra bazı medya organlarında çıkan Güven ve kimi YSK üyelerinin iktidar tarafından 'FETÖ'cülükle suçlanma korkusuyla mühürsüz oyları iptal ettirmedikleri iddiaları düşünüldüğünde bu soru da her zaman akılları kurcalayacaktır.

AKP'Lİ VEKİLLERİN PENSİLVANYA ZİYARETİ

Fethullah Gülen'i 2012'de ABD'nin Pensilvanya şehrindeki çiftliğinde ziyaret eden AKP heyetinde yer alan 12 milletvekilinden biri olan 23 ve 24. Dönem AKP Adana Milletvekili Fatoş Gürkan, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 'FETÖ' ile mücadele çerçevesinde el konulan 54 şirkete kayyum olarak atandı. AKP milletvekilleri bu ziyarette Gülen'e saygılarını sunmuşlar, sonra da hatıra fotoğrafı çektirmişlerdi.

Gülen'in ayağına kadar giden heyette yer alan Gürkan'ın el konulan 'FETÖ' şirketlerine kayyum olarak atanması AKP'nin 'FETÖ'yle olan mücadeledeki samimiyetsizliğinin örneklerinden sadece biridir.

ENGİN NOYAN

Engin Noyan, 'FETÖ'nün kapatılan kanalı Samanyolu TV'de yıllarca program yaptı, bu kanalda ünlendi. O günlerde, “Fethullah Hoca'yla gönül bağınız var mı?” sorularına “Hocaefendi'yi çok severim ve önemserim” diyordu. Bu ilişkilerine karşın Noyan, 15 Temmuz'dan aylar sonra devletin kanalı TRT Avaz'da program yapmaya başladı.

15 TEMMUZ ŞEHİTLER ANITI'NIN MERMERLERİ "FETÖ'CÜ ŞİRKETTEN" ALINDI

Erdoğan'ın talimatıyla yapımına başlanan 15 Temmuz Şehitler Anıtı'nın mermerinin 'FETÖ' soruşturmaları kapsamında tutuklanan Sami Çoban'ın şirketinden alındığı ortaya çıkmıştı. Sami Çoban'ın şirketlerine devletin, 15 Temmuz öncesi 33.5 milyon TL teşvik verdiği de anlaşılmıştı. Çoban, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu'nun (TUSKON) 1 Mart 2014 tarihinde düzenlediği genel kurul toplantısında Erdoğan'ın “tehdit edildiği” konuşmayı ayakta alkışlayan işadamları arasında yer alıyordu.

RAPORUN SONUÇ BÖLÜMÜ

“AKP-FETÖ işbirliği şekil değiştirerek sürüyor mu?” başlıklı sorulu bölüm ile sona eren 44 sayfalık raporda "Adını andığımız ve geçmişteki FETÖ bağlantılarını veya övgülerini hatırlatacağımız isimler mutlaka suçludur demiyoruz. Bu yargının işidir. Bizi AKP'den ayıran hukukun üstünlüğüne ve suçu kanıtlanana kadar her insanın suçsuz olduğuna olan inancımızdır. Ancak kamuoyu vicdanı yaralıdır ve şu soruların cevabının peşindedir" denildi.

İşte raporun sonuç bölümünde yer alan sorular:

-Ahmet Şık, Kadri Gürsel, diğer Cumhuriyet Yazarları ve 2011 yılında yargıdaki 'FETÖ'cü örgütlenmeye tepki göstererek Yargıtay'daki görevinden istifa eden Celal Çelik gibi insanlar 'FETÖ'cülükle suçlanırken, geçmişte 'FETÖ' bağlantıları net olan bazı insanlar neden korunup kollanmakta ve üstüne ödüllendirilmektedir?

– Yoksa AKP – 'FETÖ' işbirliği şekil değiştirerek sürmekte midir?

-AKP, kurumsal olarak bugün 'FETÖ'ye karşı görünse de adı hâlâ 'FETÖ' ile anılan isimlerden faydalanmaya devam ederek ileride şartların değişmesi halinde 'FETÖ' ile yeniden işbirliği için kapıyı aralık mı bırakmaktadır?

-İsrail ve Rusya ile olan ilişkilerde AKP'nin ve Erdoğan'ın yaptığı U dönüşlerini düşündüğümüzde Erdoğan, 'FETÖ' konusunda ileride U dönüşü yapabilir mi?

– 'FETÖ' ile mücadelede kriterler nedir? “Kandırıldım, bilmiyordum” demek yeterli midir?

– Bank Asya'ya para yatırmak ya da Zaman Gazetesi abonesi olmak kimi insanların KHK ile ihraç edilmesine hatta tutuklanmasına gerekçe olurken, yıllarca 'FETÖ' ile ilişkide olan bazı insanlar için neden bu kriterler işletilmiyor?

– Korunup kollanan insanları diğerlerinden farklı kılan ne?

– Bir şekilde Erdoğan'a ulaşıp onu ikna etmeyi başaran ya da kendisinden fayda sağlanabileceği düşünülen 'FETÖ'cüler yargıdan ve yargılanmaktan muaf mı tutulmaktadır?

İleri Haber

Yılma Durak "Fethullah Gülen ve Devlet Bahçeli bir projedir!"
28 Aralık 2017



Milliyetçi camianın önde gelen isimlerinden Yılma Durak, önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli'nin bir 'proje' olduğunu söyleyen Durak, "AKP de, MHP de, CHP de Akşener'in başarısız olmasını istiyor. Tuzaklardan kurtulursa Akşener iktidara yürür" dedi.

Milliyetçi camianın tanınan isimlerinden Yılma Durak, enpolitik.com internet sitesinden Yasemin Altun'a önemli açıklamalarda bulundu.

"Doğu'nun Başbuğu" ünvanının, Erzurum Üniversitesi'ndeki çalışmalarının ardından gazeteci Örsan Öymen tarafından kendisine yakıştırıldığını söyleyen Durak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bir 'proje' olduğunu söyledi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'le ilgili de konuşan Yılma Durak, "Tabii ki İYİ Parti Anadolu’da kabul görüyor. Meral Akşener’i yakından tanıyorum. İYİ Parti’nin başarılı olması için dua ediyorum. Ancak İyi Parti’nin başarılı olmaması için Sayın Cumhurbaşkanı dahil, Sayın Devlet Bahçeli dahil, hatta CHP dahil, herkes seferber oldu. Çünkü CHP’den de ciddi geçişler oldu partiye. Dolayısıyla ben, Meral Akşener’in başarılı olması için dua ediyorum. Eğer tuzaklardan kurtulursa Akşener’in iktidarı kesin. Meral Hanım, iktidara yürür" ifadelerini kullandı.

Yılma Durak'ın açıklamaları şöyle:

"FETHULLAH GÜLEN BİZİM MATBAADA ÇALIŞTI"

Fethullah Gülen’in matbaanızda çalıştığını ve aranızda 2 yaş olduğunu duymuştum. Nasıl anlatırsınız imamlıktan FETÖ liderliğine uzanan yolculuğunu?

Şimdi size söyleyeceğim bu bilgiler, sadece bizde olan bilgiler. Fethullah Gülen’in ailesi, çok fukara bir aile. 6-7 kardeş bunlar. Babası Ramiz Hoca, Caferiye Camii’nde müezzinlik, daha sonra imamlık yaptı. Bunun kardeşleri Mesih ve Salih de bizim matbaada çalıştılar. 2 ay kadar da kendisi çalıştı. Daha sonra Erzurum’dan ayrıldı. Ahlatlı biliyorsunuz, Pasinler’in Korucuk köyünden. Erzurum’un meşhur bir hocası var. Alvarlı Mehmet Efe’ye gönderiyorlar. Erzurum’da Caferiye Camii’nin medreselerinde eğitim görüyor. Medrese tahsili yapmış birisi. Fethullah Gülen, cahil birisi ama onu, bir cazibe merkezi hâline getirdiler. Zaman içerisinde Gülen’i bir kısım insanların desteklemesinin sebebi şu: Said-i Nursî’nin başlattığı Nurculuk, 1950’li yıllarda en yakın tehdit olarak algılanıyordu. Said-i Nursî’nin cenazesini yok ettiler; şu an nerde olduğu bilinmiyor. Said-i Nursî’nin gücünü parçalamak için onu güçlendirdiler. Okuyucular, Yazıcılar, Asyacılar, Zamancılar diye böldüler. Fethullah da bu parçalamaların figüranlarından birisidir.

Neden onu seçtiler?

Fethullah Gülen’i, Alvarlı Efe’nin yanında durduktan sonra İzmir’e, Bornova’ya gönderdiler. Ağlaya ağlaya vaaz vererek, Bornova’da çok ciddi bir itibar kazandı.

İzmir’in seçilmesi de enteresan değil mi? Konya, İstanbul değil…

Kendinin seçtiğini zannetmiyorum. Seçilmiş olarak oraya gönderildi. İzmir’i feth etmek için gönderildi. Belki de Demokrat Parti’nin çıkış yeri orasıydı, o yüzden de olabilir.

Kardeşleri sizin matbaanız da çalışıyordu. Peki, onların tepkisi ne oldu? Erzurum’dan kalkıp İzmir’e gelip böyle bir şan şöhret elde etmesine..

Evet, babası Ramiz Hoca, matbaamıza gidip geliyordu. Oğulları çalışıyor ya bizde. Ben o zaman babasına, “Maşallah hocam, Fethullah, ne büyük makamlara çıktı. Allah yolunu açık etsin” falan dedim. Dedi ki, “Yılma’cım, ben de işin aslını bilmiyorum.” Bu sözler, Fethullah’ın babası Ramiz Hoca’nın laflarıdır. Dedi ki, “Oğul, Erzurum’da bir hırsız varmış. Bu hırsız, hocaların kavuklarını çalar, bezlerini satar, öyle geçinirmiş. Birgün muazzam bir kavuk görmüş. ‘Ya Rabbi’ demiş, ‘Bir haftalık yiyeceğim çıktı.’ Kavuğu alıp kaçmaya başlayınca arkasından hoca, ‘o kavuğu getir, o kavukta iş yok!’ diye bağırmış. Adam, tabii dinler mi? Almış kaçmış, köşeyi dönünce bakmış ki bir kat bez; içi çul çaput dolu. O kavuk muazzam da içinde ne var ben de bilmiyorum.’ Bunu, babası, oğlu Fethullah için söylüyor.

"GÜLEN ULUSLARARASI BİR PROJEDİR"

Yani babasına bile anlatmamış sırrını. Yüzlerce insanın içinden neden Fethullah Gülen? Sizce kim seçti onu?

Fethullah’ı şekillendirenler, onu bu hâle getirenler, çok kabiliyetli, çok bilgili olduğundan seçmediler onu. Kim yaptı peki bunu böyle? Devlet, kendi istedi. Devlet, yaptı bunu. O günlerde CIA ile MİT arasında ne fark var? Yani Fethullah Gülen,uluslararası bir projedir Türkiye’de.

GÜLEN'İ , ÖMER NASUHİ BİLMEN'E MİT GÖNDERDİ
Fethullah Gülen’i, dönemin Diyanet İşleri Başkanı ile görüştürmüşler. O hadiseyi sizden dinleyebilir miyiz?

Ömer Nasuhi Bilmen, Diyanet İşleri Başkanı o zamanlar. Kendisi, Türkiye’de gelmiş geçmiş en önemli Diyanet İşleri başkanlarından birisidir. Ömer Nasuhi Bilmen Diyanet Başkanı iken devlet, Fethullah Gülen’in yakasına mikrofon taktı; onunla röportaja gönderdi. Devlet, yani MİT gönderiyor. Fethullah, böyle bir görevi de yükleniyor. Yani şunu söylemek istiyorum: Fethullah’ı zirveye çıkaran, bizim devletimizin kendisidir. Yalçın Küçük’ün sevdiğim bir lafı var. Diyor ki, “Bir insan, kendi kabiliyeti ve gayretiyle zirvede değilse onu, oraya itmişlerdir.”

"BANA VERSELER GÜLEN'İ ÖLDÜRÜRÜM"

Şimdi bu devlet, Fethullah Gülen’i ABD’de yok edemiyor mu? Bırakın Allah’ınızı severseniz! Yani şimdi bizim geçmişte yaptıklarımızı söylemek istemem ama bunlar ne ki bunlar! Adam, ABD’de bir sarayda oturuyor. Allah Allah! Biz bunu denediğimiz için söylüyorum. Onun yanına, onun en yakınına adamlar koyup, onu yok etmek mümkün. Bana verseler yaparım yani ha ha... ( Burada gülüyor)

Niye yok etmiyorlar peki?

Bu sorunun cevabı şu: Ya MİT, askerî istihbarat bir adamını gözden çıkaramıyor ya da işi oluruna bırakmış yürüyüp gidiyor. Biri Fethullah diyor, başka işler yapıyor işlerine öyle geliyor.

"BAHÇELİ BİR PROJEDİR"

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin politik performansını nasıl buluyorsunuz?

Bahçeli’nin bir proje olduğuna inanıyorum. MHP’nin iktidara gelmemesi için bir proje. MHP’nin iktidara gelme şansı vardı ama maalesef Sayın Genel Başkanımız, elinin tersiyle itti. Bunu, ona sormak lazım, neden itti diye. Bir parti kurulurken hedefinde, iktidar olma vardır. Sayın Genel Başkanımızın böyle bir derdi yok!

MERAL HANIM İKTİDARA YÜRÜR

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile araları oldukça iyi. Hatta seçimler için “Cumhur ittifakı” adında bir formül önerdi. Bahçeli’nin bu önerisinin altında yatan neden İYİ Parti olabilir mi?

Tabii ki İYİ Parti Anadolu’da kabul görüyor. Meral Akşener’i yakından tanıyorum. İYİ Parti’nin başarılı olması için dua ediyorum. Ancak İyi Parti’nin başarılı olmaması için Sayın Cumhurbaşkanı dahil, Sayın Devlet Bahçeli dahil, hatta CHP dahil, herkes seferber oldu. Çünkü CHP’den de ciddi geçişler oldu partiye. Dolayısıyla ben, Meral Akşener’in başarılı olması için dua ediyorum. Eğer tuzaklardan kurtulursa Akşener’in iktidarı kesin. Meral Hanım, iktidara yürür.

CUMHURBAŞKANI NE KADAR FETÖ'CÜ İSE AKŞENER DE O KADAR FETÖ'CÜ

Akşener için FETÖ’cü diyorlar. Yakından tanıyan biri olarak soruyorum gerçekten de FETÖ’cü mü Akşener?

Meral Akşener FETÖ’cü falan değildir. Cumhurbaşkanı ne kadar FETÖ’cü ise O da o kadar FETÖ’cü, Bahçeli ne kadar FETÖ’cü ise O da o kadar FETÖ’cü. Siyaset, dünyada en namuslu, en haysiyetli, en doğru iştir. Siyasetçi ne diyor? “Ben işsizliği önleyeceğim, yolsuzluğu önleyeceğim, haksızlığı önleyeceğim.” Ama Türkiye’de siyasetçi bunun tam tersi. Biz, bunun düzelmesi için partiler kanunun değişmesi lazım, diyoruz. Yani milletvekillerinin adaylıklarını, halkın belirlemesi lazım. Ön seçimle seçilmeli, milletvekilleri.
Habererk

Hüseyin Gülerce: Asıl tehlike...
05.01.2018



Hüseyin Gülerce: "Kahraman ilan edilen bir FETÖ’cü, TSK’nın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın en yakınında bulunuyor.
"Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, 'FETÖ'nün tehlikeli yanının "sinsilik" olduğunu belirterek,  "FETÖ’nün en tehlikeli yanı sinsiliğidir. F. Gülen, Erdoğan kin ve nefreti üzerine bina ettiği Türkiye düşmanlığını bütün sapıklığı, hainliği ile devam ettiriyor. Dolayısıyla halen TSK içerisinde gizlediği ve hipnozundan bir türlü çıkamayan elemanlarına, Türkiye’yi sarsacak suikastlar yaptırabilecek olma ihtimali, hiç yabana atılmamalıdır" dedi.Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in koruma subayı yüzbaşı Burak Akın itirafçı olarak teslim olmasına da değinen Gülerce, "Hele son bir olay var ki, bu konudaki endişelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Kahraman ilan edilen bir FETÖ’cü, TSK’nın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın en yakınında bulunuyor diye yazdı.
Hüseyin Gülerce'nin Star'daki yazısı ( 5 Ocak 2018) yazısı şöyle:

Son günlerdeki FETÖ operasyonlarının, halen görevde olan (muvazzaf) subaylara yönelik olması dikkat çekici. ByLock kullanmış olmaları, ankesörlü telefonlarla hala mahrem imamlardan talimat almalarının tespiti, bu yöndeki operasyonları çoğalttı.
Gözaltına alınanlar arasında yarbay ve albay rütbesinde olanlar, halen il ilçe jandarma komutanlığı ve yardımcılığı yapanlar da var.Geçtiğimiz Kasım ayında da Eskişehir merkezli Hava Kuvvetleri yapılanması soruşturması kapsamında operasyon yapıldı. Aralarında “mahrem imam” ve savaş pilotlarının da bulunduğu 66 şüpheli için gözaltı kararı verildi. Bunlardan 50 kişi yakalandı.Tabii bu haberleri okuyunca insanın aklına ilk gelen; “acaba FETÖ’ye bağlılığı hala devam eden görevdeki subaylar, hele savaş pilotları -Allah muhafaza- bir intihar saldırısı yapar mı” düşüncesidir.
Bu yöndeki endişeler bir daha depreşiyor. Zira Pensilvanya’daki FETÖ elebaşı Fetullah Gülen neredeyse her ay yeni bir “geri geliyoruz, bu defa işlerini bitireceğiz” mesajı yayınlıyor. Bilhassa ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinden FETÖ firarilerine verilen destekler, Atlantik Cephesinde, hala bu FETÖ’cüleri bir darbe girişiminde kullanma hesabından vazgeçilmediğini gösteriyor.İşte Yunanistan’ın helikopterle kaçarak iltica eden darbecileri iade etmeme kararı alması, ABD’nin yeni yılda da Suriye’deki PKK’ya silah yardımına devam edeceğini açıklaması, Zarrab davasında Hakan Atilla’nın suçlu bulunması…FETÖ’nün en tehlikeli yanı sinsiliğidir. F. Gülen, Erdoğan kin ve nefreti üzerine bina ettiği Türkiye düşmanlığını bütün sapıklığı, hainliği ile devam ettiriyor. Dolayısıyla halen TSK içerisinde gizlediği ve hipnozundan bir türlü çıkamayan elemanlarına, Türkiye’yi sarsacak suikastlar yaptırabilecek olma ihtimali, hiç yabana atılmamalıdır.
Hele son bir olay var ki, bu konudaki endişelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.15 Temmuz’da "kahraman" ilan edilip madalya takılan, sonra "FETÖ"cüyüm itirafında bulunan Yüzbaşı Burak Akın olayı...
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in koruma müdürü Yüzbaşı Burak Akın, 15 Temmuz gecesi darbeci askerlere direndiği gerekçesiyle kahraman ilan edilmiş ve madalya ile ödüllendirilmişti. Aradan 1.5 yıl geçtikten sonra Akın, FETÖ'cü olduğunu itiraf ediyor ve örgüt içerisinde aldığı görevler, kendisinden sorumlu olanlarla ilgili kapsamlı bilgiler veriyor. Akın, kendisinin devre arkadaşı olan biri Genelkurmay diğeri Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli iki yüzbaşının da adını söylüyor.
Neden aniden itirafçı oluyor? Çünkü son operasyonlardan haberdar oluyor, gözaltına alınacağını anlayınca gidip kendi teslim oluyor.
Türkiye’nin nasıl bir badire atlattığı herhalde anlaşılıyor. Kahraman ilan edilen bir FETÖ’cü, TSK’nın Kara Kuvvetleri Komutanının en yakınında bulunuyor.Yüzbaşı Akın olayı üzerine, öğreniyoruz ki Türk Silahlı Kuvvetleri, daha kapsamlı çalışmalar için harekete geçmiş bulunuyor.
Sabah’ın haberine göre TSK'daki gizli FETÖ üye ve sempatizanlarını belirlemek için tüm rütbelilere yönelik inceleme başlatıldı.
Genelkurmay Karargâhının MİT ve Emniyet ile koordineli yürüttüğü çalışmalarda, askerlerin eğitim hayatı detaylı şekilde araştırılıyor. Bu kapsamda ilkokuldan başlayarak, okuduğu tüm okullar, askeri lise ve harp okulu yılları, sıralı komutanları, tayin yerleri, terfileri, kanaat notları, devreleri, yurtiçi ve yurtdışı görevlendirmeleri ve gittiği kurslar inceleniyor. Geç kalınmış olsa da titiz çalışma gerektiren hızlı bir incelemenin faydası çok olur. Bu incelemede, kimlerin doğrudan ya da bir başka ülke üzerinden ABD’ye gittiğine de bakılmalı. Çünkü en kuvvetli hipnozu, bizzat F. Gülen Pensilvanya’da yapıyor.
ByLock’a, tek tip elbiseye, “mor beyin”e odaklanmışken, asıl tehlikenin suikastlardan geleceğini hiç unutmamalı..

Kaynak:Gerçek Gündem

"UYAP'ı FETÖ'cülere kaptırdık" diyen Erdoğan'ın söyleyemediğini biz söyleyelim
10.01.2018

Sonuç olarak; Erdoğan bugün UYAP’ı FETÖ’cülere kaptırdıklarını söyledi. Birol Erdem’in ifadesinden anlıyoruz ki, UYAP en başından Fethullahçı oldukları bilinen isimlere teslim edilmişti...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Şûrası’nda yaptığı konuşmada kritik bir özeleştiride bulundu. Erdoğan “UYAP’ın kuruluşuna kadar cumhuriyet tarihinin en büyük reformunu gerçekleştirdik. Ama bir şeyi gerçekleştiremedik, UYAP gibi çok önemli bir teknolojiyi maalesef bu bir öz eleştiridir, FETÖ’cülere kaptırdık. Ve bu ağ, orayı kendi sinsi emelleri için çok acımasız kullandılar ve oradan da gerçekten de en büyük zulmü icra ettiler” dedi.

O İSMİN İFADESİ

Erdoğan’ın UYAP özeleştirisi akıllara Birol Erdem’in FETÖ suçlamasıyla gözaltına alındıktan sonra verdiği ifadeyi akıllara getirdi.

Önce Erdem’in kim olduğuyla başlayalım.

Erdem, uzun yıllar boyunca Ankara’da kritik görevlerde yer almış bir isim. 17 Aralık operasyonu döneminde HSYK üyesi de olan Erdem, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yakınında yer almış bir bürokrat.

FETÖ’nün yargıyı ele geçirmeye başladı dönemlerde Birol Erdem, Adalet Bakanlığı’nda Personel Genel Müdürüydü. Yargının tepesinde oturan ve “ABİ” olarak kodlanan üç isimden biriydi.

Birol Erdem, Sadullah Ergin’in Adalet Bakanı olduğu dönemde önce Ahmet Kahraman’ın yerine Adalet Bakanlığı Müsteşarı olmuştu. Bekir Bozdağ göreve geldiğinde, Erdem’i görevden almıştı. Ahmet Davutoğlu Başbakan olduğunda ise Erdem’i Başbakanlığa aldırmıştı.

“BİR GÜN BENİ MİT MÜSTEŞAR YARDIMCISI ARADI…”

Devletin kritik noktalarında görev yapmış olan Erdem savcılık ifadesinde UYAP’la ilgili yaşanan bir krizi detaylarıyla anlatıyordu.

Söze “Özellikle Bilgi İşlem Dairesi Başkanının değiştirilmesine neden olan olayların bir kısmına değinmek istiyorum” diye başlayan Erdem ifadesinde “Bir gün beni MİT müsteşar yardımcısı aradı, ismini şu an hatırlamıyorum. Sizin bilgi işlem dairesiyle uzun süredir görüşme halindeyiz dedi. Bir türlü bize güvenlik soruşturmaları ile ilgili UYAP üzerinden sorgulama yapabilmek için gerekli olan yetkileri vermiyorlar. Bir türlü gerekli protokolleri yapamadık. İşi sürüncemede tutuyorlar dedi. Ben de ilgileneceğim dedim ve bilgi işlem başkanını çağırdım” dedi.

UYAP EMNİYETE SERBEST

Birol Erdem’in yanına çağırdığını söylediği kişi Mesut Orta’ydı. O dönem Bakanlık, Emniyet’le bir protokol imzalamış, Emniyet’in UYAP’a geniş yetkililerle erişmesine izin verilmişti. O dönem Emniyet’in kritik kadrolarının FETÖ’cü isimler tarafından işgal edildiği biliniyordu. Aynı Bakanlık, MİT’in talebini ise sürüncemede bırakıyordu.

GÖREVDEN ALDI

Erdem ifadesinin devamında MİT’le çıkan krizle ilgili bir toplantı yaptıklarını söylüyor, “Bilgi İşlem Başkanı ve yanında getirdiği yardımcısı devletin kurumları arasında bir ayrım yapıyor, devletin kurumlarını kendine yakın uzak şeklinde bir tanımlama içinde ve bu düşüncelerini de işine bir şekilde yansıtıyor” diyordu.

Bu krizin ardından Mesut Orta ve yardımcısı Muhittin Kırıcı görevden alındı.

Erdem, ifadeyi alan savcının "Görevden alınma tarihinde Mesut Orta ve Muhittin Kırıcı'nın Fethullah Gülen Cemaati mensubu olup olmadığını biliyor muydunuz" sorusuna ise şu yanıtı vermişti:

"Mesut Orta ve Muhittin Kırıcı'nın görevden alındığı tarihte Fethullah Gülen Cemaati mensubu olduklarını biliyordum. Bu kişilerle herhangi bir cemaat faaliyeti veya ortamında karşılaşmadım ancak bakanlıktaki diğer cemaat mensupları olduğunu bildiğim kişilerle irtibatları ve dayanışmalarından Fethullah Gülen Cemaati mensupları olduklarını anlamıştım."

FETHULLAHÇI OLDUKLARINI BİLİYORDU

Savcı bu cevap üzerine çok kritik bir soru sordu: "Mesut Orta'nın görevden alınma gerekçeleri arasında cemaat mensubu olmasını belirtmediniz. Buradan hareketle Mesut Orta UYAP'la ilgili MİT'in talebi doğrultusunda entegrasyonu sağlamış olsaydı cemaat mensubu olduğu gerekçesiyle yine de görevden alacak mıydınız?"

Birol Erdem'in bu soruya yanıtı ise büyük bir itiraf niteliğindeydi...

Erdem cevabında "2012 ve 2013 yılında kamuda cemaate yönelik herhangi bir tasfiye hareketi yoktu. Bu nedenle sırf bu gerekçeyle bir bürokratı görevden almak neredeyse mümkün değildi. Ben, Mesut Orta'nın cemaatçi olduğunu bildiğim için mesleki olarak da talimatlarıma aykırı hareket etmesini fırsat bilerek görevden alınmasını teklif ettim" demişti.

Sonuç olarak; Erdoğan bugün UYAP’ı FETÖ’cülere kaptırdıklarını söyledi. Birol Erdem’in ifadesinden anlıyoruz ki, UYAP en başından Fethullahçı oldukları bilinen isimlere teslim edilmişti. Görevden alınmaları ancak bir krizle gerçekleşti, Fethullahçı olmaları nedeniyle değil.

Ne diyordu Birol Erdem: “Sırf bu gerekçeyle bir bürokratı görevden almak neredeyse mümkün değildi.”

Odatv.com
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Oca 10, 2018 10:21 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Oca 09, 2018 6:26 pm    Mesaj konusu: Yüzbaşı Burak Akın'ın mahkemedeki ifadesi ortaya çıktı Alıntıyla Cevap Gönder

"FETÖ'cüyüm" itirafında bulunan Yüzbaşı Burak Akın'ın mahkemedeki ifadesi ortaya çıktı
09 Ocak 2018



"Yakalanacağımı anlayınca teslim olmaya karar verdim"

'FETÖ' üyesi olduğunu söyleyerek Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne teslim olan, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in koruma subayı yüzbaşı Burak Akın, mahkemede verdiği ifade ortaya çıktı.

"Yakalanacağını anlayınca teslim olmaya karar verdiğini" söyleyen Akın, askeri lisede hazırlık okurken kendisine kod adı kullanmak gerektiğinin söylendiğini belirterek, 'FETÖ' içinde "Cenk" kod adını kullandığını söyledi.

Hürriyet'in haberine göre, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini belirterek emniyete giden Akın, buradaki ifadesinde, "Geçmişte Fetullah Gülen cemaati olarak tanıdığım, şimdi terör örgütü olarak gördüğüm yapılanma hakkında bildiklerimi ve yaşadıklarımı anlatmak istedim. Geçmişte bu yapılanma içerisinde yer aldığım için pişmanım, örgütün gerçek yüzünü görmemiştim. Geçmişte yaşadıklarım ile 15 Temmuz hain darbe girişiminde yaşadıklarım beni sürekli rahatsız ediyordu. 15 Temmuz, ülkemize en büyük ihanetin yapıldığı geceydi. Uzun zamandır ifade vermek istiyordum ancak cesaret edemiyordum." beyanını verdi. Akın, 1996'da Adana'da gittiği Işık Dershanesi aracılığıyla kendisine ulaşan Ali adlı kişinin, derslerinde yardımcı olabileceğini söyleyerek, kaldığı üniversite evine davet ettiğini söyledi.


"Bu yapılanmayla bu şekilde tanışmış oldum. O dönem daha 13 yaşında, derslerinde başarılı bir öğrenciydim." diyen Akın, Ali adlı kişinin evinde tanıştığı M.Ç. ve aynı evde kalan üniversite öğrencilerinin kendisiyle bazı başka öğrencileri sınavlara hazırladığını aktardı. Akın, 1996-1997'de yaklaşık bir buçuk yıl cemaat evine gittiğinde, M.Ç'nin ailesinin güvenini kazanmak için anne ve babasıyla görüşmeye birkaç kez evlerine geldiğini bildirerek, şu bilgileri verdi:
"1997'de askeri liseye girmek ister misin diye sordular"


"Fen lisesi sınavlarına hazırlamak için ders çalıştırmanın yanında dini bilgiler öğrenmemiz ve uygulamamız için bizi yönlendirdiler. Birlikte namaz kılma, Risale-i Nur külliyatını okuma, Fetullah Gülen'in kitaplarını okuma ve kasetlerini dinleme şeklinde faaliyetler yapılırdı. Ben bu dönemlerde 13-14 yaşlarındaydım. 1997'de M.Ç. askeri liseye gitmek isteyip istemediğimi sordu. İlkokuldan beri asker olmak istediğimi bu şahsa söylemiştim. Fen lisesi ve askeri lise sınavlarına hazırlandığımız cemaat evinde, askeri lise sınavlarının mülakatlarında nelere dikkat edilmesi gerektiği hususunda M.Ç. ve evde kalan diğer şahıslar bizi yönlendiriyordu. NATO'nun açılımı, Atatürkçülük, Atatürk ilke ve inkılaplarına önem vermemiz, 'Eşiniz mayo giymek isterse giydirir misiniz?' şeklindeki sorulara hazırlıklı olmamızı isterlerdi. Ayrıca beden sınavı için de sonradan anladığım kadarıyla koşu ve basketbol gibi faaliyetler ile bizi hazırladılar. Hatta bir gün eve gelen, doktor olup olmadığını bilmediğim şahıs, stetoskop ile ciğerlerimiz ve sırtlarımızı dinleyerek, yüzeysel muayene yaptı."

Akın, Kuleli Askeri Lisesini kazandığını, sağlık raporu ve kayıt işlemlerinde yalnızca babasının yardım ettiğini belirterek, okulu kazanmasının ardından, kendisiyle ilgilenen şahısların referans bulmak üzere birileriyle görüşüp görüşmediklerini bilmediğini kaydetti.

"Ailene bizimle görüştüğünü söyleme"


Ailesinin, bu kişilerin fen lisesi için kendisine ders çalıştırdıklarını bildiğini ifade eden Akın, ancak askeri liseyi kazanmasının ardından M.Ç'nin, "Ailene bizle görüşmeye devam ettiğini söyleme. Hatta onlarla bağımı kopardım de." şeklinde sözler söylemesini istediğini anlattı. Hazırlık sınıfında okurken, 2012'de MİT tırları davası nedeniyle ihraç edildiğini duyduğu Ö.K'nin açıktan abdest aldığını gördüğünü bildirerek, "Ona, sen de mi bizdensin diye sorduğumda, soruma anlam ya da cevap verememişti. Bu olayı o zaman benden sorumlu abi olan M.Ç'ye anlattığımda bana çok kızmıştı ve 'Sen orada yalnız olduğunu, tek olduğunu düşünerek hareket edeceksin.' demişti." bilgisini verdi. Burak Akın, 2000 yılına kadar M.Ç'nin kendisinden sorumlu olduğunu, sonrasında ise kendisini H.Ç'ye devrettiğini ifade etti.

Kod adı: Cenk

Akın, askeri lisede hazırlık okurken kendisine kod adı kullanmak gerektiğinin söylendiğini bildirerek, FETÖ içinde "Cenk" kod adını kullandığını kaydetti. Kuleli Askeri Lisesi ve Kara Harp Okulunda eğitim gördüğü dönemde, FETÖ mensuplarıyla parklar veya kalabalık yerlerde görüştüğünü dile getiren Akın, "Belirtilen saatlerde göz teması sağlayarak benimle ilgilenen şahsı takip ediyor, onun bizi götürdüğü eve gidiyorduk. Hafta sonu dışarı çıkışlarımız üniformalı olduğu için Üsküdar ve Kadıköy'de esnaf lokantalarında sivil kıyafetlerimizi giydikten sonra buluşma yerlerine gidiyorduk." dedi. Akın, 2000'de askeri lisenin son sınıfındayken yapıdan ayrılmak istediğini ve 3-4 ay buluşma yerlerine gitmediğini ifade ederek, şu bilgileri verdi:

"Kadıköy'de belediye otobüsüne binecekken M.Ç. bir anda yanıma gelerek bana saati sordu. Benimle görüşmek istediğini anladım. O sırada yanımda yapılanma içinde bulunmayan arkadaşlarım olduğu için onlardan ayrıldım. M.Ç'yi takip ettim. Kalabalık olmayan bir yerde onunla konuşmaya başladık. Bana neden H.Ç. ile görüşmediğimi sordu. Bu şekilde görüşmelere katılmak istemediğimi söyledim. Fakat fen lisesi ve askeri lise sınavlarına hazırlandığım dönemde hiç para almadan ders çalıştırarak yardımcı oldukları için onlara duyduğum minnet duygusu nedeniyle tekrar H.Ç. ile görüşmeye başladım. Mezun olduktan sonra İstanbul'da Tuzla Piyade Okulunda okurken Ahmet ve Hakan kod adlarıyla bildiğim şahıslara devredildim. Bu şahıslar, Serdar Tekin'le (FETÖ'den ihraç edilen yüzbaşı) bir eve çıkmamızı istedi. Bizimle ilgilendiler. Tekin ile Kartal'da bekar evi tuttuk. Ahmet ve Hakan ile 2005 ve 2006'da bu evde görüştük. Bu şahıslar evimize gelip dini sohbetler yapıyor, namaz kılıyorduk. Evimizde kitap bulunmazdı. Teröristbaşı Fetullah Gülen'in kitaplarını yanında getirir ve bize okurlardı. Ayrıca bilgisayar getirip videolarını izletirlerdi."

Akın, 2006'da kendi isteğiyle ÖKK'ya başvurduğunu ve başvurusunun kabul edildiğini, bu konuyu paylaştığı Ahmet ve Hakan'ın "Neden bizimle istişare etmedin?" diye tepki gösterdiğini söyledi. Daha sonra Ankara'ya geldiğini aktaran Burak Akın, şunları kaydetti:

"Burada Sadık (kod adı) ile tanıştırıldım. Ben, Serdar Tekin ve daha sonra bize eklenen Fuat Söylemez ile 2006 ile 2009 arasında bu kişi ilgilendi. Sadık, İspanya'ya gideceğini söyleyerek Kerem kod adlı E.D. isimli örgüt mensubuna beni devretti. Sadık'ın benimle ilgilendiği dönemde Etlik'teki bir eve gidiyordum. 2009 ile 2014 yıllarında benden E.D. sorumlu oldu. Görüşmek için Siteler'de ailesinin evine, evlendikten sonra da Şehit Osman Avcı Mahallesi'ndeki eve gidiyordum. Kerem ile buluşmaya Serdar Tekin ile gidiyorduk. Eve, bazen birlikte bazen ayrı ayrı giderdik. Bu dönemde Kerem'in üstü konumunda olduğunu düşündüğüm İhsan (kod adı) ve Hami (kod adı) ile tanıştım. Bu kişiler arada görüşmelere gelip bize dini sohbetler yapıyorlardı. Bu kişilerin örgüt içindeki tam konumunu bilmiyorum. Özellikle Hami, işle ilgili bana sorular sorup, iş yerinde sorun yaşayıp yaşamadığımı öğrenmek istiyordu."

"Amir veya üst pozisyonunda olan diğer tim komutanlarının bazılarının isimlerini sayarak beni şaşırtırdı. 2010'da Fuat ve Serdar, Dikmen'de bekar evine çıktılar. Ben onlarla aynı evde kalmadım. Bu yapıya mensup olmayan bir devre arkadaşımla Cevizlidere'de ev tutmuştum. Bu dönemde örgütle görüşmeyi sonlandırmayı düşündüm. Bu kararı belli bir süre uyguladım, görüşmelere katılmadım. Ancak 2011'de devre arkadaşım Fuat Söylemez, anne ve babasının geldiğini söyleyerek beni Dikmen'deki evlerine çağırdı. Onları görmek için eve gittim. Eve gittiğimde Söylemez'in anne ve babası evdeydi. Biraz konuştuktan sonra Söylemez beni başka bir odaya çağırdı. Odada Hami vardı. Bana neden görüşmelere gitmediğimi sordu. Görüşmelere gelmek istemediğimi söyledim. Bana 'Allah'ın şefkat tokadını yersin.' şeklinde imalı tehditlerde bulundu. Bunun üzerine korktum. Mesleki olarak sıkıntılar yaşayacağımı düşünerek tekrar Ekrem ile görüşmelere devam ettim."

Katalog evlilik yapmamış


Örgüt içi katalog evlilik yapmadığını anlatan ve eşiyle tanışmasına ilişkin bilgi veren Akın, eşiyle tanıştığı yıldan itibaren, örgüt mensuplarının, "Evlenmek istediğin bu kişiden emin misin? Bu dünyadan biriyle evlenirsen ahiret dünyasını kaybedersin." şeklinde kendisine telkinde bulunduğunu anlattı. Akın, "Evleneceğim yıl Ekrem, eşimin Arap Alevisi olduğunu bana söyledi. 5-6 yıldır tanışmamıza rağmen bunu ben bile bilmiyordum. Bu konunun benim için bir anlam ifade etmediğini, eşimle iyi anlaştığımı söylememe rağmen onlar beni eşimden soğutmak için telkinlerde bulundular." dedi. Akın, Kerem'in 2014'te kendisini M.K. adlı bir uzman yardımcısına devrettiğini, bu kişiyle ayda bir görüştüklerini, 2015 ve 2016'da S.S'nin kendisiyle ilgilendiğini, bu süreçte örgüt mensuplarının kendisine kontörlü telefon üzerinden ulaştığını söyledi.

Burak Akın, "Anlattığım kişilerin tamamı görüşmeler sırasında bana işle ilgili sorular sorarlardı. Özellikle personelin müspet ve menfi hareketleri hakkında bilgi almak isterlerdi. Ben şahsı nasıl tanıdıysam o şekilde onlara bilgi verirdim." diye konuştu. FETÖ mensuplarının oruç tutmamak, ima ile ibadet ve gerektiğinde içki içmek gibi tedbir amaçlı bazı kurallar koyduğunu, 17-25 Aralık sürecinden sonra da AK Parti dışındaki en güçlü partiye oy verilmesi yönünde telkinlerde bulunulduğunu söyleyen Akın, darbe girişiminin ardından gözaltına alınıp serbest bırakılan Abdülkadir Koçyiğit ile görüştüklerini anlattı.

Soyadını değiştirmiş

Akın, "Bana, 'Seninle tekrar görüşmek istiyorlar. Benim sağlayacağım temasla görüşebilirsin.' dedi. Darbe girişiminin FETÖ tarafından yapıldığını, bu yapıdaki insanlarla görüşmek istemediğimi söyledim. En son Aralık 2017'de Bahçelievler'de görüştük. Bu yapının içindeki kişilerle görüştüğünü söyledi. Bu yapıdan uzak durması yönünde onu uyardım. İş yerinde kod adımı dahi öğrendiklerini belirterek muhtemelen gözaltına alınacağımı anlattım. 'Mart ayı gibi çocuğun olacakmış. Ben onu dahi görmeye gelemeyebilirim.' dedim. Bunun üzerine tedirgin oldu. 'Tamam görüşmeyelim.' dedi ve ayrıldık." diye konuştu. Darbe girişimi sırasında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın derdest edilmesini engellemeye çalışırken darbecilerce bacaklarından vurulduğunu anımsatan Akın, GATA'da tedavisi devam ederken, isteği üzerine 21 Temmuz 2016'da görevine başladığını ifade etti.

Akın, Ağustos 2017'ye kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığında koruma müdürlüğüne devam ettiğini, komutanın değişmesiyle Ağustos 2017'den itibaren Orgeneral Güler'in koruma müdür yardımcılığını yaptığını belirtti. Darbe girişiminden sonra Kara Kuvvetleri Koruma Müdürü Gökhan Erdim'in, FETÖ üyesi olduğuna dair imalarda bulunduğunu aktaran Akın, Erdim'in kendisi hakkında "FETÖ'cü olabilir." dediğini duyduğunu bildirdi. Erdim'in, bir süre önce kendisine "Acıbucu" olan soyadını neden değiştirdiğini sorduğunu, buna "soyadının anlamı olmadığı ve komik olduğu için değiştirdiği" yanıtı verdiğini aktaran Akın, "soyadını, tabur komutanının da tavsiyesiyle ve mahkeme kararıyla Irak'ta kullandığı resmi kod adı olan 'Akın' olarak değiştirdiğini" anlattı.

"Örgütten olduğunu bildiğini değerlendirdim"

Akın, "Kendisine (Erdim'e) 'Siz kod isim nedir bilmezsiniz. Irak'ta kullanırız.' dedim. Kendisi de 'Gece eğlencelerinde Berk ya da Cenk ismini kullanırım.' dedi. Örgütteki kod ismim 'Cenk' olduğu için tedirgin oldum." ifadesini verdi. Burak Akın, Ağustos 2017'deki YAŞ kararları açıklandığında Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın kendisini makamına çağırdığını, burada Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilen Orgeneral Yaşar Güler ile konuştuğunu ve kendisine "Koruma ekibi olarak görevinize devam edeceksin. Gökhan Erdim yüzbaşı ile birlikte dönüşümlü çalışırsınız." dediğini anlattı.

Güler'in göreve başladığı ilk hafta emir subayı olan Albay Arif Akboğa'nın kendisine yönelik, "Burak, iki sene boyunca koruma müdürlüğü yaptın. Şimdi Gökhan geldi. Senden kıdemli. Bir senedir de benim yanımda koruma müdürlüğü yapıyor. Senden kıdemli olduğu için doğal olarak koruma müdürlüğü yapacak. Sen de yardımcılığını yapacaksın. Bu konular seni rahatsız eder mi? Yaşar Paşa da 'Bir sor bakalım.' dedi." ifadelerini kullandığını aktaran Akın, "Ben de Salih Paşa ile aramızda geçen konuşmadan bahsettim. Bana bu soruları soruyorsanız, bu sorunun Yaşar Paşa tarafından sorulduğunu kabul ederek emir komutayı zafiyete düşürmek istemem. Müsaadenizle ben görevi bırakayım. dedim." şeklinde konuştu.

Darbe girişiminden 10 gün sonra doğan kızının sağlık problemleri bulunduğu ve düzenli tedavi görmesi gerektiği için Ankara'daki görevine devam etme kararı aldığını bildiren Akın, bu kararını Akboğa ve Erdim'e ilettiğini kaydetti. Akın, kendisine neden önce görevi bırakmak, sonra da neden devam etmek istediğini sorduklarını bildirerek, "Yaptığım birkaç telefon görüşmesi neticesinde devam etmek istediğime karar verdiğimi söyledim. Kızımın kalp rahatsızlığı olması ve Ankara'da bir süre daha göreve devam etmek istemem de bu kararı almama neden olmuştu. O gece kesinlikle FETÖ mensubu olduğunu düşündüğüm ya da bildiğim bir kimseyle görüşmedim, irtibat kurmadım. Göreve devam etme kararımı anlattığım sebepler doğrultusunda aldım." diye konuştu.

Hakim Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu'nun, arz için geldiğinde "Önümüzdeki hafta 700 kişilik ekibe Ankara'da ankesör operasyonu yapılacak." dediğini duyduğunu ve ertesi gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında görevli iki savcının Kuvvet Komutanını ziyarete geldiğini anlatan Akın, "Ziyaret sonunda protokol subayı Yüzbaşı Gürsel Aygar, alınacak 700 kişinin Kara Kuvvetleri personeli olduğunu söyledi. Benim de ankesörde görüşmelerim olduğu için tedirgin olmuştum." bilgisini paylaştı.

Burak Akın, Aralık ayında, ayaküstü konuşurken Gürsel Aygar'ın "Sizi biliyorum. Gizlisiniz. Senden, Harekat Başkanlığında bir kişi daha var." gibi sözler söylediğini anlatarak, "Elime karargahta çalışan daire başkanı seviyesinde komutanlarımızın fotoğraflı kuruluş şemasını alarak, Aygar'a, komutanım, gösterir misiniz? Ben burada eski Özel Kuvvetçi göremedim. Bunların hiçbirinde Özel Kuvvet brövesi yok dedim. Bana cevap vermeden oradan çıktı. Ben de kullanmış olduğu 'gizli' kelimesinden, beni kripto Fetullahçı silahlı terör örgütü üyesi olarak düşündüklerini değerlendirdim." beyanını verdi.



"Sabaha kadar uyumadım"


Akın, 25 Aralık 2017 gecesi, sabah gözaltına alınacağını düşünerek, sabaha kadar uyumadığını, kendisine çanta hazırladığını ve sabah 06.30'a kadar pencere önünde memurların gözaltına almak üzere gelmesini beklediğini dile getirdi. Yüzbaşı Aygar'ın, 26 Aralık'ta, MİT'ten olduğunu söylediği bir misafirinin öğleden sonra geldiğini bildirerek, baş başa görüşmeleri sırasında Aygar'ın "Önemli bir konuyu anlatıyor." dediğini ifade etti.

"Bundan da benim örgüt üyesi olduğumu söylediler, diye tedirgin oldum." diyen Akın, şunları kaydetti:

"Bana elinde bulunan not defterinden çıkardığı iki farklı not kağıdını okuttu. Bunlardan bir tanesinde tarihte yer etmiş birisinin vatana ihanet ile alakalı söylediği söz yazıyordu. Diğer not kağıdında da yine kendisinin çıkarımda bulunmuş olduğu ve yine vatana ihanetten bahseden sözler yazılıydı. Aramızda geçen bu olay Kara Kuvvetleri Komutanlığı komuta katında bulunan ve yemek odasına girişi çeken kamera kayıtlarından da teyit edilebilir. Tüm bu gelişmeler üzerine yakalanacağımı anladım ve teslim olmaya karar verdim."

T24
ETİKETLER
burak akın fetÖ itiraf mahkeme ifadesi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Oca 16, 2018 11:57 pm    Mesaj konusu: ETHEM KÖYLÜ 26 ŞUBAT'TA "BİR DERGI DAĞITTI Alıntıyla Cevap Gönder

ETHEM KÖYLÜ 26 ŞUBAT'TA "BİR DERGI DAĞITTI 23 YILDIR HAPİSTE"
15 Ocak 2018



28 Şubat’ta idam cezası alan Ethem Köylü, 23 yıldır cezaevinde. Kardeşleri “Bayilerde bile satılan bir dergiyi dağıtmaktan suçlanıyor. Yeniden yargılanmasını istiyoruz” dedi.

28 Şubat döneminde idam cezası alan ve 23 yıldır hapiste olan Ethem Köylü’nün kardeşleri adalet bekliyor. Bolu Cezaevi’nde yatan Köylü için kardeşleri, “Gazete bayisinde bile satılan bir dergiyi dağıtması üzerinden yola çıkarak örgüt adına finans sağlamakla suçladılar. 28 Şubat arifesinde ilk ceza alanlardandı ama ortada suç yok, ispat yok, delil yok. Biz tahliyesini beklerken müebbet cezası aldı. Yeniden yargılanmasını istiyoruz” dedi.

İDAMDAN MÜEBBET HAPSE…
Ethem Köylü’nün kardeşleri Hülya Alkan (36), Mustafa Köylü (46) ve Huriye Şişmanoğlu (50) 23 yıldır yaşadıklarını anlattı. Mustafa Köylü, “1995’te 25 yaşında gözaltına alındı. 15 gün hiç haber alamadık. O dönem karakola götürürken kayıt bile almıyorlardı. Ethem ilk önce idam aldı sonra cezasını müebbete çevirdiler. 28 Şubat arifesinde ilk ceza alanlardandı ama ortada suç yok, ispat yok, delil yok. O dönem nişanlıydı ama evlenmediler. Kardeşim haksızlık karşısında susmazdı. 28 Şubat öncesinde İslami olarak haksızlık karşısında dururdu. Bu yüzden 28 Şubat zihniyetinin hedefi oldular. Kardeşimi gazete bayiinde bile satılan bir dergi olan Taraf dergisini dağıtması üzerinden yola çıkarak örgüt adına finans sağlamakla suçladılar” dedi.



‘YARGILAYANLAR FETÖ FİRARİSİ’
Ethem Köylü’nün kızkardeşi Hülya Alkan ise “28 Şubat döneminde çok fazla şey yaşadık ve hâlâ yaşamaya devam ediyoruz. Başörtüsü yüzünden İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü’nü ikinci sınıfta bıraktım. Eşim Aydın Alkan da 9 yıl hapis yattı ve 2004’te serbest kaldı. Biz onların dosyaları boş olduğu için tahliyelerini bekliyorduk mahkemeye gittiğimizde. 28 Şubat’a o zaman gereken tepkiyi veremedik halk olarak ve bunun çözümsüzlüğünü hâlâ yaşıyoruz. Kardeşlerimi yargılayanların bir kısmı şimdi FETÖ’den ya yurtdışında firari durumda ya da cezaevinde. Çevik Bir gibi insanların verdiği kararlar hâlâ uygulanıyor. 23 yıldır adalet bekliyoruz” şeklinde konuştu.

ANNEM BABAM GÖZLERİ AÇIK VEFAT ETTİ
Ethem Köylü’nün ablası Huriye Şişmanoğlu, şunları söyledi: “28 Şubat’la hesaplaşmadan 15 Temmuz’la hesaplaşamayız. 28 Şubat da 17-25 Aralık gibi 15 Temmuz’un geçmişini oluşturuyor. FETÖ lideri hakkında benim kardeşlerim, o zaman bile “vatan haini, samimi Müslüman değil” derlerdi. Bizi en çok üzen anne-babamızın serbest kaldığını görmemesi oldu. Annem babam hep umut ederek yaşadılar. Oğullarının serbest kaldığını göremeden 2001’de babamızı, 2015 temmuzda da annemizi kaybettik. Gözleri açık vefat ettiler. Biz en azından yeniden yargılanacağı günü bekliyoruz.”

ASLIŞAH SARITAŞ

KAYNAK: https://www.sabah.com.tr/yasam/2018/01/15/bir-dergi-dagitti-23-yildir-hapiste

“YENİDEN YARGILAMA İSTİYORUZ”
15 Ocak 2018



Bombalı eylem planladığı iddiasıyla 28 Şubat sürecinde müebbet hapis alan İlhan Doğan’ın ailesi: Onu yargılayan FETÖ’cüler şimdi tutuklu veya firarda. Düzmece suçlamayla 18 yıldır hapis yatıyor.

FETÖ’cü savcı ve hâkimlerin 28 Şubat sürecinde aldığı kararlar bugün bile aileleri ayırmaya devam ediyor. İBDA-C üyesi olduğu ve 2001’de yılbaşı gecesi İstanbul Meryem Ana Rum Kilisesi ile Taksim’deki bazı eğlence mekânlarını bombalamayı planladığı gerekçesiyle 8 yıl tutuklu yargılanıp sonra da müebbet alan İlhan Doğan’ın (40) mahkeme savcısı firari Celal Kara, mahkeme başkanı şu an tutuklu olan Metin Özçelik, mahkeme üyeleri ise meslekten ihraç edilen Mehmet Ekinci ve açığa alınan Birol Bilen’di. Mahkemenin oğullarını, 28 Şubat’ta başörtüsü gösterilerine katıldığı için hedefe oturttuğunu, düzmece suçlarla da müebbete mahkûm ettiğini savunan Nimet (58) ve Hasan (68) Doğan çiftinin tek arzusu, oğullarının yeniden yargılanması… İşte Doğan çiftinin anlattıkları: “Çocuğumuz masum. Yeniden yargılanma yapılırsa bu ortaya çıkacak. Tarafsız bir yargı istiyoruz. Onu suçlular yargıladı. Oğlumuz 22 yaşında hapse girdi. Giderken 6 aylık bir çocuğu vardı şimdi 18 yaşında. 15 Temmuz darbesine direnenler gibi bizim çocuklarımız da 28 Şubat’a direndi. Bu yüzden de başına bunlar geldi. Benim oğlumun mahkemesindeki savcı Almanya’ya firar etti. Bu kararın bir geçerliliği olmamalı. 4 hâkim değişti. Değişen hâkimler tutuklu. Gecikmiş olsa da adalet gelsin istiyoruz. FETÖ’nün aldığı kararın yeniden incelenmesini istiyoruz.”

BEBEĞİ 18 YAŞINA GELDİ

20 yaşında 6 aylık çocuğuyla bir başına kalan Ayşe Doğan ise hislerini şöyle anlattı: “Benim eşim evden işe, işten eve giden bir adamdı. 18 senedir oğlumu manevi olarak yalnız büyüttüm. Kimi kime şikâyet edecektik o dönem. Eşimin mahkemesinde 8 yıl karar vermediler. Sonra da müebbet kararı çıktı. Kararı alanlar şimdi ya hapiste ya da firari.”

DAVAYA FETÖ’NÜN YARGI AYAĞI BAKTI

İlhan Doğan’ın avukatı Hamza Uçan: “Doğan’ın davasının görüldüğü mahkemenin başkanı Metin Özçelik, Tahşiye kumpasından tutuklu FETÖ’cüleri usulsüz tahliye edeceği sırada ihraç edildi ve şu an tutuklu. Mahkeme üyelerinden Mehmet Ekinci şike soruşturmasında aktif rol aldı ve meslekten ihraç edildi. Diğer üye Birol Bilen ise 15 Temmuz sonrası önce açığa alındı sonra tutuklandı. Savcı Celal Kara da 17-25 Aralık’ın savcısıydı ve şu anda firarda.”

28 Şubat mağdurunun ailesi: 28 Şubat sürecinde 20 yaşında iken 6 aylık çocuğuyla bir başına kalan Ayşe Doğan, 18 yıldır oğlunu yalnız başına büyüttü. Doğan, “Eşimin mahkemesinde 8 yıl karar vermediler. Sonra da müebbet kararı çıktı. Kararı alanlar şimdi ya hapiste ya da firari” diye isyan etti.

ASLIŞAH SARITAŞ

KAYNAK: https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/01/14/yeniden-yargilama-istiyoruz

“TEK İSTEĞİM ÖLMEDEN ÖNCE BİR GECE OĞLUMA SARILIP UYUMAK”
15 Ocak 2018



Cihat Özbolat, 28 şubat sürecinde FETÖ kumpasıyla Sabancı Center’ın yanındaki araziye bomba koymakla suçlandı. Emniyet’in ‘bomba yok’ raporuna rağmen müebbet hapis verilen Özbolat’ın ailesi yeniden yargılama istiyor.

28 Şubat sürecinde FETÖ’cü savcı ve hakimlerin olduğu mahkemelerin kararları aileleri yıllarca sevdiklerinden ayırdı. Müebbet cezası alan Cihat Özbolat (45) 23 yıldır cezaevinde. Suçu, Sabancı Center’ın yanındaki araziye bomba koymak. Ancak iddiaya göre; emniyet kayıtlarında o bölgede herhangi bir bombalama eylemi yok.

FİRARİ ÖZ’ÜN İŞİ ÇIKTI!

Özbolat’ın mahkemelerinde Özbolat’a idam isteyen savcı, firari FETÖ’cü Zekeriya Öz’dü. Mahkeme başkanı ise FETÖ elebaşısı hakkındaki tutuklama kararını kaldıran Şerafettin İste. Birahaneye taş atması üzerinden yola çıkılan ve Sabancı Center’ın yanındaki arsayı bombalama suçundan ceza verilen Özbolat’ın annesi Hediye Özbolat, oğlunun hayali bir suçlamayla 23 yıldır hapis yattığını savunuyor.

OĞLUMU FETÖ İÇERİ ALDI

Anne Özbolat “79 yaşındayım ve ölmeden önce tek isteğim bir gece oğluma sarılıp uyumak. Önce Allah’tan sonra Cumhurbaşkanı’ndan yardım istiyorum. Hayırlısıyla çıktığını görmek istiyorum. Ben her an o gelecek diye ümit ediyorum. Cihat babasını kaybettikten bir yıl sonra 20 yaşında gözaltına alındı ve müebbet hapis cezası var. Benim oğlumu terör suçundan içeri alan FETÖ. Benim oğlum Milli Gençlik Vakfı’na giderdi. Müslüman bir çocuktu. ‘Onu birahaneye taş attı’ diye içeri aldılar ama olmayan, yapmadığı suçları işkencelerle kabul ettirdiler. ‘Bana burada yapılan işkenceleri anlatmaya haya ederim’ diyordu ve anlatmıyordu. Ona işkence yapanlar aynısını görsünler. 23 yıl oldu. 7 cezaevi değiştirdi ömrüm onun peşinde yollarda geçti. İnşallah bir cezaevi daha değiştirmeden çıkar” diye konuştu.



ŞAHİTLER BİLE REDDETTİ
Kardeşinin mahkemesinin detaylarını anlatan ve onunla birlikte gözaltına alınan ağabey Özer Özbolat da “Aralık 1995’te Aralık işyerimizden bizi 30-40 çalışanımızı, 13 yaşındaki çırağımızı bile Cihat’la beraber gözaltına aldı. Bizi bir gün içinde bıraktılar. Bizi sorgulayan polis, Fetullah Gülen propagandası yaptı. Benim kardeşime yönelttikleri suçları şahitler bile reddetti. Yargıtay delil yetersizliğinden ilk kararı bozdu. Bunun üzerine karakolun bile gerçekleşmediği dediği olaydan idam cezası verdiler. Kardeşimi 5 kişilik grubun, yaşı büyük olduğu için, lideri gösterdiler. O 5 kişiden biri de 15 Temmuz şehidi Halil Kantarcı. O da 15 yaşında bir çocuktu. Onlara 15 gün boyunca işkence ettiler. Benim kardeşim FETÖ’nün mahkemelerinden çıkan bu karara karşı şimdi sadece yeniden yargılanma istiyor. Af istemiyor, sadece dürüst bir mahkeme tarafından yargılanmak istiyor” diye konuştu.

MEYHANE SALDIRISI DA YALAN!
Avukat Hamza Uçan da Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü söz konusu tarihlerde hiçbir bombalı eylemin gerçekleşmediği bilgisini dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na sundu. 20 Şubat 2001’deki resmi yazıda ‘Levent Karakol Amirliği’nin kayıtlarının tetkikinde belirtilen tarih ve yerde böyle bir olayın olmadığı anlaşılmıştır” denildi.Meyhaneye saldırı ve örgüt adına haraç toplama gibi iddialar meyhane sahipleri tarafından yalanlanmıştı. Ancak mahkeme heyeti, meyhane sahiplerinin ifadelerini de görmezden geldi” dedi.

ASLIŞAH SARITAŞ

KAYNAK: https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/01/13/tek-istegim-olmeden-once-bir-gece-ogluma-sarilip-uyumak
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
Sayfaya git Önceki  1, 2, 3
3. sayfa (Toplam 3 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com