EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Cemaatçi solun iç dünyasI

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Ağu 19, 2008 7:20 pm    Mesaj konusu: Cemaatçi solun iç dünyasI Alıntıyla Cevap Gönder

Can Ataklı: Türkiye bir uçurumun kenarına getirildi. Ülkeyi bu hale getirenler çare bulamıyor ve çırpınıyor. Amaçları ülkeyi değil kendilerini kurtarmak



"Bu davranış, tam bir 'kabile devleti' uygulamasıdır"

facebookPaylaş twitterPaylaş
Kkabile devletlerinde' bir kişi, emrindeki yöneticilere emirler yağdırarak dış politikayı yönlendirir..."

- A +
14 Ekim 2017 12:01


inPaylaşın

Sözcü yazarı Can Ataklı, İstanbul'daki ABD Başkonsolosluğu'ndaki bir çalışanın tutuklanmasının ardından ABD'nin Türkiye'ye karşı aldığı 'vize' kararı sonrası Erdoğan'ın kullandığı "Kabiledevleti değiliz" sözlerini hatırlattı. Ataklı, Erdoğan'ın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu arayarak, verdiği "Noktası virgülü aynı şekilde bir açıklama ile biz de aynısının yapılsın" talimatını "İşte bu davranış tam bir 'kabile devleti' uygulamasıdır" diyerek yorumladı.

Türkiye'nin dış politikasının “bir kişinin” talimatı ile yönlendirilemeyeceğini söyleyen Ataklı, "Ancak 'kabile devletlerinde' bir kişi, emrindeki yöneticilere emirler yağdırarak dış politikayı yönlendirir" ifadesini kullandı.

i Mevlüt Çavuşoğlu'nu aramış ve “noktası virgülü aynı şekilde bir açıklama ile biz de aynısının yapılması talimatı verdim” demiş.

Can Ataklı'nın "Eski sol, Erdoğan'ın çöplüğünde altın aramaya başladı" başlığıyla (14 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Analiz

Solun en büyük hastalığı emperyalizmden fena halde korkmasıdır. Bu korku her şeyin emperyalizm tarafından tezgâhlandığı paranoyasını da yaratır. Bu paranoya sonunda ülkede ne oluyorsa olsun her şeyin sorumlusu emperyalizm olarak görülür. Sonucunda emperyalizmle mücadele yerini çaresizliğe bırakır. Körelen gözler karşı devrimi emperyalizm karşıtı sanmaya başlar. Şu anda Türkiye'de yaşadığımız da bu. Her taşın altından emperyalizmin, Türkiye'deki somut algıyla, Amerika'nın çıktığını düşünen bu sol zihniyet, çare üretememenin çaresizliği içinde Erdoğan'a sarılmaya ve adeta onun çöpünde altın aramaya çalışıyor. 15 yıllık karşı devrim operasyonunu, buna yine sol içinden çıkmış hainlerin verdiği olağanüstü desteği, Amerika'nın tüm taleplerinin emir kabul edilerek Türkiye'nin bölge jandarması yapılmak istenmesini, bunun sonucunda ülkenin bir batağa saplandığını, buradan kurtulmak için çırpındıkça daha da battığını ve can havliyle varlıklarını borçlu oldukları güçlere de saldırdığını görmeyenler Erdoğan'ı neredeyse emperyalizme direnen kahraman tahtına oturtacak.

Çaresizlik içinde kıvranan karşı devrimci AKP lideri “kaba ve ilkel milliyetçiliğe” sarılırken, eski sol zihniyetli muhalefet “emperyalizme karşı Türkiye'nin bekası söz konusuysa iktidarda kimin olduğuna bakılmaz” klişesini kendine bayrak yapmaya çalışıyor.

Türkiye bir uçurumun kenarına getirildi. Ülkeyi bu hale getirenler çare bulamıyor ve çırpınıyor. Amaçları ülkeyi değil kendilerini kurtarmak. Buna karşı muhalefet de bir çare bulamıyor. Bunun için yeterli ve nitelikli kadrosu yok. Üstelik bir de “iktidar bize düşerse ne yaparız” paniği içinde. Aynı panik iktidar kanadında da “Erdoğan giderse ne yaparız” biçiminde yaşanıyor. Sonuçta iktidarla muhalefetin dramı aynı noktada kesişiyor bir anlamda.

Kendini daha akıllı ve nitelikli gören eski sol zihniyet yine geçmişteki hatasına kapılıyor ve sekterlikten medet umuyor. Çaresizlik girdabındaki sol zihniyet “Erdoğan devrilirse biz de altında kalırız” korkusu ile iktidara yönelik eleştirilere “Amerikancı olmak, emperyalizmin oyununa gelmek” diyerek karşı çıkıyor.

Şunu söylemekten asla çekinmemeliyiz; Amerika'nın açık baskılarına rağmen iktidarı eleştirmek Amerikancı olmak değildir. Türkiye'yi uçurumun kenarına getiren bu iktidar eleştirmek emperyalizmin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelmez. İktidara geldiği günden bu yana Amerika ve Batı'nın her isteğine boyun eğen bir siyasi isimden, sırf kendi şahsi çıkarını korumak için Amerika'ya kafa tutar görünmesinden emperyalizme karşı savaşan bir kahraman yaratılamaz.

Eski sol “çocukluk hastalığından” kurtulmalı ve bozgunculuk yapmaktan vazgeçmelidir.

Komik: Kabak Sig Sauer'in başına patladı

Şunu çok iyi anlıyoruz ki AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın hiç danışmanı yok. Var denilen danışmanlar hiçbir işe yaramadan on binlerce lira maaş alıyorlar. Danışmanların hiçbir işe yaramadığını nereden anlıyoruz. Erdoğan'ın sürekli “fahiş” hatalar yapmasından. Şimdi vize krizi nedeniyle Amerika'ya çok öfkeli ya, kabak Sig Sauer marka tabanca üreten firmanın başına patladı. Erdoğan vizeye duyduğu öfkeyi anlatırken “parasıyla bize silah vermiyorlar, teröristlere bedava veriyorlar” dedi yine ve ekledi “Kimseye muhtaç değiliz. Emir verdim o silahlar polisimizde kullanılmayacak.” İyi de burada en masum olan tabancayı yapan firma. Birincisi bu firma Amerikan değil, Alman İsviçre ortak şirketi. Öncelikle bu silahı bize satmayanlar Almanlar. Zamanında Almanya'dan istenmiş, tıpkı Trump gibi Almanlar da izin vermemiş. Şirketin Amerika temsilcisi ile pazarlık yapılmış. Amerika'ya ihraç edilen tabancalardan alınması kararlaştırılmış. Bu kez de Trump engel oldu biliyorsunuz. Danışmanları en azından “Sig Sauer Amerikan değil” deseler Erdoğan bu komik açıklamaları yapmayacak. Muhtemelen onlar da farkında değil.

Şaşırdım: İngiliz bakanımız vize olayını önemsemiyor

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek Amerika'ya gitti. Hesapta zaten programlanmış bir ziyaret ama Ankara kulislerine göre Şimşek “görevli” olarak gönderildi.

Ancak Mehmet Şimşek vize konusunu pek ciddiye almıyor. Bu konunun abartıldığını söyledi Amerika'da verdiği demeçte.

İyi de abartan kim? Medya Erdoğan konuşuncaya kadar çok “itidalli” bir tutum almıştı her zaman olduğu gibi. Eğer bir abartma söz konusuysa abartan bizzat AKP Genel Başkanı Erdoğan değil mi? Konuşmalarına bakınca Amerika'ya bir savaş ilan etmediği kalıyor. Amerika için “böyle devlet olmaz” bile dedi.

Bence İngiliz vatandaşı da olan Başbakan Yardımcısı olayı çok hafife alarak kendisi abartıyor.

Canımızı sıkan şeyler: Vizenin altından Reza olayı çıkıyor sanki

Amerika'nın “bir gece ansızın” vize işlemlerini askıya almasına haliyle çok öfkelendik. Ancak bizlerin öfkesi ile iktidarın öfkesi biraz farklı galiba. Hesapta aynı gibi görünmesine rağmen, bilmem dikkatinizi çekti mi ama AKP Genel Başkanı da Başbakan da konuşmalarında nedense Reza Zarrab olayına da göndermeler yaptılar. Önce Başbakan konuştu bu konuda. Amerika'ya karşı “aynı biçimde” vize verme işlemlerini askıya almamızı anlatırken “ne olacaktı yani” dedi “Siz bizim bir banka müdürümüzü apar topar hapse atarken bize mi sormuştunuz?” Yıldırım bu sözleri etme ihtiyacını niye duydu ki? Hemen arkasından AKP Genel Başkanı da aynı yönde sözler sarf etti. O da “Bir vatandaşımızı tutuklayıp itirafçı çıkarma çabaları içindeler” dedi.

Allah Allah! Ne oluyor böyle acaba? Amerikan konsolosluğunda çalışanlara yönelik tutuklamalar Zarrab ve bankacı ile takas edilmek için mi yapıldı ki bu açıklamaları duyuyoruz. Erdoğan ve Yıldırım böyle yorumlanacak açıklamaları bilerek mi yaptılar yoksa çok telaşlandıkları için öfke içinde mi söylediler? Vize olayı ile Zarrab'ı yan yana getirmek bana göre çok talihsiz bir durumdur. Bizim halkımızın bir bölümü için hiç önemli olmayabilir ama dünya kamuoyu buna hiç iyi gözle bakmayacaktır.

Bunu yazmak gerek: Kabile devleti olmadığımızı söylüyor ama...

AKP Genel başkanı vize krizi çıktığı gün önce hiç tepki vermedi. Kendi teamüllerinin aksine yurtdışına giderken hiç konuşmadı. Gittiği Ukrayna'da ancak bir soru üzerine vize konusunda eften püften bir açıklama yaptı. Ancak ertesi gün konuşmaya başladı ve bunun da dozu giderek arttı. Dün itibarıyla geldiği nokta ile neredeyse Amerika'ya savaş ilan edeceğiz, o kadar sertleşti.

Erdoğan'ın konuşmalarını ayrı yazılarla irdeleriz. Benim aklıma takılan noktalardan biri “Biz kabile devleti değiliz” sözleri. Erdoğan herhalde gocunacağı bir şey var ki ikide bir Batı ülkelerine yönelik “Biz kabile devleti değiliz” diyor. Dünyada bu benzetmeyi kullanan başka lider var mıdır bilemiyorum. Tabii Erdoğan “kabile devleti değiliz” diyor demesine de uygulamaları demokratik dünyada başka türlü algılanmaz.

Sayısız örnek var bu konuda, ben birini yazayım. Erdoğan vize haberini aldıktan sonra “Dışişleri Bakanım” dediği Mevlüt Çavuşoğlu'nu aramış ve “noktası virgülü aynı şekilde bir açıklama ile biz de aynısının yapılması talimatı verdim” demiş. İşte bu davranış tam bir “kabile devleti” uygulamasıdır. Ciddi bir devletin her konuda uygulayacağı davranış biçimleri önceden mutlaka düşünülmüş ve protokollere bağlanmıştır. Bir yabancı ülkeye tepki Cumhurbaşkanının bir bakana talimatı ile gösterilmez. Türkiye'nin dış politikası “bir kişinin” talimatı ile yönlendirilemez. Ancak “kabile devletlerinde” bir kişi emrindeki yöneticilere emirler yağdırarak dış politikayı yönlendirir.

T24
ETİKETLER
vize krizi abd türkiye erdoğan Çavuşoğlu kabile devleti talimat haber

Cemaatçi solun iç dünyası
Etyen MAHÇUPYAN
19 Ağustos 2008
Taraf

İdeolojilerin gerçeklikle olan uyumsuzluğu hemen her zaman bir değişim potansiyeli, ama aynı anda da kendisini daralma ve kalıplaşma olarak ortaya koyan bir yozlaşma eğilimi yaratır.

Günümüzde hem modernist sağın hem de modernist solun da böyle bir sorunu var... Çünkü modernizmi şekillendiren zihniyet yapısı içinden günümüze ‘dokunan’ bir ideolojik bakış üretmek neredeyse imkânsız. Öte yandan modernist sağ hâlâ iktidarı elde tutmanın avantajıyla, kendisini geçen dönemin mücadelesinin galibi olarak görüyor ve bu da onları psikolojik olarak rahatlatıyor. Oysa sol hem yenik, hem de yenmeyi hayal bile edemeyecek kadar tıkanmış durumda. Bu durumu psikolojik olarak taşımak hiç de kolay değil... O nedenle bugün ideolojik gibi duran birçok söz ve tavrın gerçekten sözkonusu ruhsal halin yansımaları olduğunu görmekte yarar var. Gerçeklikle başa çıkamamak çoğu zaman sahte bir gerçekliğin üretilmesini ve bunu taşımayı mümkün kılacak kadar cemaatleşmeyi ima eder. Aynı anda siyasete de müdahil olma isteği ise, gerçekliğin çarpıtılmasını ama bu çarpıtmanın meşru gösterilmesini gerektirir. İşte müptezellik de böyle başlar ve her hastalanma durumu gibi, paylaşıldığı oranda yapısallaşır.


İdeolojik anlamda müptezelliğin anlaşılması için iyi örneklerden biri Batılı solcuların “Türkiye, Ermeni soykırımını kabul etmediği takdirde AB’ye alınmamalı” tezi... Bu önerme ‘siyaseten doğru’ bir tutumu ifade ediyor. Ne var ki yargıda bulunduğu ülke insanları ile hiçbir zihinsel ilişki kurmuyor. Onların neyi ne kadar bildiklerini, nasıl yetiştiklerini, hangi tür hastalıklara sahip olduklarına bakmıyor. Kısacası ‘siyaseten doğru’ olan bu önerme yaşanmakta olan gerçekliği elinin tersiyle kenara itip, yaşanmış olan gerçeklikten bir dogma çıkarsayarak steril bir entelektüellik yaratıyor. Buradan hareketle ortaya konan siyaset ise, doğal olarak kategorik algıları öne çıkarıyor. Bir anda bütün ‘Türkler’ aynı kaba sokulurken, gizli kalmış bir ırkçılığı ima eden siyaset önerileri yapılabiliyor. Söz konusu ırkçılığın ‘meşru’ hale gelmesi için ise ahlakçılığın peşinden gidiliyor. Öyle ki sanki tüm zamanlar ve durumlar için siyaseten ahlaki olan evrensel doğrular var ve entelektüelin işi de onları savunmak...



Benzer bir durum feministlerin ‘özel olan politiktir’ öncülünde de görülebilir... Çünkü bu da gerçeklikle ilgili olmaktan ziyade normatif bir önerme ama sanki gerçeklikmiş gibi muamele görüyor. Feministler ‘özel olanın politik olmasını’ istiyor olabilirler ama her özel olanı politik olarak tanımladığınızda elinizde sadece aktivizme hizmet eden bir dogma kalır. Bu noktadan sonra gerçekliği ancak kategorize ederek algılayabilirsiniz ve nitekim feministler ‘erkek şiddetini’ tam da böyle tanımlıyorlar. Bu şiddet türünü failden bağımsız tartışmak işlerine gelmiyor... Herhangi bir erkeğin yaptığı herhangi bir şiddet eylemini ‘erkek şiddeti’ olarak mahkûm etme isteği o denli güçlü ki, bunun ırkçılığa göz kırpan bir entelektüel yüzeyselleşme olduğunu fark edemiyorlar. Söz konusu önermenin totolojik hale gelmesiyle de, çareyi ahlakçılığa sığınmakta buluyorlar.



Türkiye’de modernist solun sıkıştığı nokta da bu... Emperyalizm, neoliberalizm gibi kavramlar bu kesimde gerçeklikle bağ kurmak, onu anlamak için değil; kendi kimliğinizi kanıtlamak için kullanılan klişeler. Marksizm iyice ayıklanmış, sığlaştırılmış ve kişiye huzur veren, düşünmeyi engelleyen bir dogmaya dönüştürülmüş durumda. Dolayısıyla bu ‘solcular’ etraflarında dogmaya uygun kategoriler arıyor ve her şeyi o birkaç kategoriye indirgemeye çalışıyorlar. Gerçeklikten koptukça da, ‘ahlaki’ olanın evrensellik atfettikleri bir ‘doğru’ etrafında tavır almak olduğunu sanıyorlar.



Batılı steril entelektüeller de, feministler de, bizdeki ‘solcular’ da ‘siyaseten doğrunun’ peşindeler ve kendi ideolojik bakışlarının ‘siyaseten en doğru’ olanı işaret ettiğini sanacak kadar yüzeyselliğin pençesindeler. Dogmalardan kategorizasyonlara, oradan ahlakçılığa uzanan çizgi, onları gerçekliğin derinlik ve karmaşıklığına yabancılaştırmakla kalmıyor, gayri ahlaki bir konuma da itiyor. Ahlaki olanla yüzleşememe travmatik bir durum, çünkü kişi bu görünümüyle yaşanan gerçekliğin parçası durumunda. Diğer bir deyişle o kendini ne denli ahlakçı kılarsa, başkaları onda o boyutta bir ‘ahlaki olandan kaçış’ gözlemliyor. Böylesine ağır bir yükten kaçınmanın tek yolu cemaatleşmek... Ne var ki hayat cemaatin dışında ve siyaseti de orada yapmak lazım. İşte o zaman da –şimdi olduğu gibi- gerçek yüzleri ortaya çıkıyor.

ETYEN MAHÇUPYAN - TARAF

emahcupyan@gmail.com
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com