EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

'Eski Yunan mucizesi' yalanI üzerine...

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Cmt Ağu 02, 2008 8:26 pm    Mesaj konusu: 'Eski Yunan mucizesi' yalanI üzerine... Alıntıyla Cevap Gönder

'Eski Yunan mucizesi' yalanı üzerine...
Martin Bernal’la Görüşme



Giriş

Martin Bernal’in Kara Atena adlı eseri “Batı bilimi” için yıkıcı bir etki yarattı. Önce bilim için “nesnellik”ten çok ideolojinin önde olduğunu gösterdi. Sonra, Batının kurguladığı tarihin ne kadar tek yanlı olduğunu ortaya çıkardı. Batı, tarihi “işine geldiği gibi” yorumluyordu ve daha kötüsü kendi yorumunu “nesnel bir bilim” olarak ileri sürüyordu. Bernal eseri boyunca, Batı’nın duygusal kırılmalarının büyüyen dalgalar halinde Dünya tarihinin duvarlarını dövdüğünü, giderek onu şekillendirdiğini ortaya çıkararak bir kibri yıktı ve bir kompleksi kırdı.

Fransız Devrimi-Masonluk-Mısır arasında var olduğu kabul edilen ilişkinin, Batıdaki Hıristiyanlık-Romantizm-Irkçılık üçlüsünü nasıl etkilediğini bilmeden kodlarını çözemeyeceğimiz bir tarih çıktı ortaya. Fransız Devrimindeki “aşırılıkları” masonizme bağlayan, onun kaynaklarını da Mısır’da bulan gericilik dönemi Mısır’ın bütün izlerini sildi ve boşluğu Yunanistan ile doldurdu. Bu kırılma felsefeye, bilime, kültüre damgasını vurdu; bütün bu alanlardaki köksüzlük işte bu politik kırılmanın tezahürüydü. Sonuç itibariyle dinsel, yerel ve ırkçı bir kültür ile karşı karşıyayız artık.

Ve daha önemlisi, dünyanın geri kalanı bu sakat kültürün bombardımanı altında bütün çıkış yollarını yitirmiş durumda. Dünya bir büyük hesaplaşmaya hazırlanırken, kibre yönelik darbelerin, komplekste duygusal tepkilere yol açması doğaldır. Afro-amerikalıları heyecanlandıran aceleci siyasal çıkarımları anlıyoruz ama, asıl önemli olan, bütün bu karmaşanın içinden bilimsel çıkarımlar yapabilmektir. Martin Bernal bu kapıyı aralayanların başında gelen bir bilim insanı; dikkatle izlenmeyi ve ama elbette aynı dikkatle eleştirilmeyi hak etmektedir. Dikine.net, Walter Cohen’in bu önemli bilim insanıyla yaptığı bir söyleşinin ilk bölümünü çevirdi. İlginize sunuyoruz:


Walter Cohen: “Kara Atena”, yaklaşık 15 yıl önce başlayan kapsamlı bir araştırmanın merkezinde bulunuyor. Bu projenin kapsamı ve argümanları hakkında bilgi verebilir misiniz?


Martin Bernal: Bu proje kadim Yunan’ın kökenlerine yönelik; hem tarihle ilgili hem de

tarihsel. Bu kökenler için, Eski ve Aryan modelleri olarak adlandırdığım iki açıklama

oluşturdum. Okulda, bizlere, Yunan medeniyetinin Hint-Avrupa dilini konuşanlar veya

Aryanlar tarafından fethedilenler olduğu doğrultusunda Aryan modeli okutuldu. Bu, Mısır ve Fenikelilerin gelip, şehirler kurup, bazen de yerel halkı fethederek medeniyeti getirene

değin atalarının pastoral bir sadelik içinde yaşadıklarını söyleyen Klasik Yunanlıların

açıklamalarına benzemiyor. Birinci cilt, Yunanlıların uzak geçmişlerine yönelik

açıklamalarının çoğunun bu şemaya uyduğunu göstermek ve bu modelin on sekizinci yüzyıl boyunca erken Hıristiyanlıktan nasıl uzaklaşıldığını gözlemlemek suretiyle esasen bu Eski modelin oluşturulmasına yöneliktir.


Nasıl uzaklaştı?


Eski model 1800’lere kadar çok az sorgulanıyordu. Mısır’ın ünü, Masonluk ve rasyonalizmin merkezinde yer alarak on sekizinci yüzyılda fiilen yükselişe geçti.


Örneğin, Amerikan dolarının üzerinde simgelendiği üzere ?


Evet. Piramit ve göz, Washington D.C’nin planı, Washington anıtındaki Mısır sembolizmibunların tümü güçlü Mısır-Masonik etkiye, özellikle de “kurucu babalara” tanıklık etmektedir. Masonluk, ayrıca, Fransız Devrimi’nde oldukça etkiliydi ve bunun 1815’den sonra Mısırlılara karşı gösterilen sert tepkinin nedenlerinden birisi olduğunu düşünüyorum.

Masonluk, devrimci, laik ve din karşıtı fikirlerin bir kaynağı olarak görüldü ve elbette,

1815’den sonra Katolik ve Protestan ülkelerin her ikisinde gözlemleyebileceğiniz

Hıristiyanlığın yeniden canlanması ile çelişki içinde oldu.


Mısır’a karşı başka hangi güçlerin rolü oldu ?


Daha erken tarihlerde, 1780’lerde, yeni, profesyonel hale getirilmiş üniversitelerdeki Alman akademisyenler Yunanlıların felsefeyi icat ettiklerini öne sürmeye başladılar. Bu, özellikle, onların felsefeyi Mısırlılardan öğrenmiş olduklarıyla hemfikir olmaları nedeniyle, oldukça gözü pek bir adımdı. Böylelikle, felsefenin anlamı ile ilgili bazı önemsiz şeylere ve bunun yeniden tanımlarına ulaşıyorsunuz. Bir Yunan kökeni için kanıt bulmak güç bir işti, ancak bu yapıldı. Özetlersek, 1820’ler ve 1830’lardan bu yana eski modelin çöküşü dış güçlerden kaynaklanıyordu- Romantizm, Hıristiyanlığın yeniden canlanması ve hepsinin temelinde süre giden ırkçılık.


İsterseniz bu hususların bazılarını değerlendirelim. Romantizm konusunda neler

söyleyeceksiniz ?


En azından Almanya’da entelektüel faaliyet ile “ılımlı iklimi” birleştirme yönünde açık bir

istek mevcuttu. Romantikler için soğuk iklimlerin düşünceleri teşvik etmesi kesinlikle

merkezi bir öneme sahiptir. Örneğin Tacitus’un Germania’sı gibi kuzey ve dağ halklarının

daha faziletli olduğu Klasik geleneği oluşturdular. Ancak Aristo bu konuda daha net idi, bu

halklar daha yiğit veya faziletli olsalar bile, güney haklarına nazaran daha az zeki idiler,

halbuki Yunanlılar, şükür ki, doğru konumda-ortada- idiler ve böylelikle de her iki meziyete de sahiptiler. Böylelikle, on sekizinci yüzyılda, daha kuzeye veya dağın tepelerine çıktıkça insanların -sadece sadelik anlamında değil, fakat aynı zamanda yüksek ve saf düşünce meziyeti anlamında- daha iyi olduğu düşüncesine sahip oluyorsunuz. Bu öğrencilik döneminde benimde tecrübe ettiğim bir şeydi. Göller bölgesinde bir yürüyüş grubuna katılmıştık, Kuzeye doğru yürüdük, dağları geçtik ve İsviçre’ye gittik. Cambridge’in Oxford’dan daha iyi olduğunu düşündük, çünkü rüzgar doğruca kutuptan aşağıya doğru esiyordu. Soğuk havanın beyin hücrelerine iyi geleceği düşüncesi oldukça güçlü bir düşünceydi ve hala da öyledir. Böylelikle, o dönem fazlasıyla hayranlık duyulan Yunanlıların Ege civarlarında nasıl yaşamış olabileceğini açıklamanın bir yolu olmalıydı. Böylece, Romantikler kökenlerini mümkün olduğunca kuzeye yerleştirdiler. Yunanlılar ya da Helenler daha çok çaba gerektiren iklimlerde oluşturuldular ve hatta bu kuzeyli temeli müreffeh Yunanistan’da bile muhafaza ettiler. Bu argüman, başlangıçta kültürel olmasına rağmen giderek biyolojik hale geldi.


Bu özel ırkçılık alametinin sonuçları hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz ?


Irk temelli köleliğin ortaya çıkmasından sonra sistematik olarak ırkçı olmaları gereken

Kuzey Avrupalılar için Afrika kıtasında Mısır’ın varlığı rahatsız edici bir şeydi.


Ancak kölelilik 1820 tarihinden çok önceleri yaygın bir durumdu. En güçlü olduğu dönem onsekizinci yüzyıldır ve 1820 yılında ciddi güçlüklerle karşılaşıyor. Zaman hususunu açıklığa kavuşturabilir misiniz ?


Uzun bir süre boyunca ırkçı iftiralardan Mısır’ı muaf tutmak mümkündü. Bu hususu

değerlendirmenin üç ayrı seçeneği mevcuttu. Birincisi, Mısır medenileşmişti, ancak

Afrika’nın bir parçası değildi, ikincisi Mısır Afrika’nın bir parçası idi, ancak medeni değildi, ya da hepsinden iyisi, Mısır ne siyahtı ne de medeni idi. Aydınlanma boyunca, insanlar esasen Mısır’ın medeni ve beyaz ırktan olduğu görüşünü benimsediler. Sihirli Flüt :Mısır isimli eserde Mısır’ın felsefe ve medeniyetin kaynağı olduğunu görebiliriz. Ancak, bu, ayrıca, dikkat çekecek ölçüde beyaz ırka aittir. Gerçekte, günahkar ve onun tutkularının çocuğu olarak görülen siyah kölesi ile birlikte Isis ve Osiris’in yüksek papazına tezat oluşturmak suretiyle oldukça kategorik olarak bunun tersi resmedildi. Artık, orijinal tam operasında Monostatus’un davranışının, renginin değil, özellikle köleliğinin bir sonucu olduğunun söylenmesi gerektiği doğrudur- bunu kitabımda kaçırdım. Ancak bu standart libretti’yi (senaryoları) atlamaktadır ve toplam görünüm rasyonel beyaz efendinin tersine “ŞehvetliMağribi” ye aittir.

Romantikler, büsbütün tersini, yani Mısır’ın medeni olmadığını iddia ettiler. Winckelman

Mısır sanatının bu denli kötü olmasının bir nedeninin Mısırlılarda resim çizebilecek sadece

çirkin insanlar olmasından kaynaklandığını iddia etti ve sonra siyah insanların basmakalıp,

tuhaf imajını aktarmaya başladı. Böylelikle elinizde çalışılabilecek sadece bu alternatifler

mevcut idi.


Bunlar Eski modelin çökmesi için yeterli, ardından ne geliyor ?


1830’ların sonları ve 1840’lar boyunca Aryan modeli öne sürüldü. Eski modelin çökmesi

tamamıyla externalist (dışsal) nedenlerden kaynaklandıysa da, Aryan modelinin yükselişinin bir hayli internalist (içsel) unsurları vardı: akademisyenler, bir zamanlar ön Hint-Avrupa dilini konuşan halkların Hint-Avrupa dil ailesinin varlığını ve, makul olarak, bu insanlar için Yunanistan’ın kuzeyindeki bir anayurdu kabullendiler.


Böylece Aryan modeli, Fenikelilerin değil ama Mısırlıların baştan silinmesini gerektirdi, değil mi ?


1880 yılında Fenikelileri bile ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba vardı. Anti-semitizmin

parlaması, 1917’den sonra, Rus Devrimin Yahudilikle tanımlanmasıyla birlikte gündeme

geldi. Bu, kadim Yunanistan’ın tarihçiliğini etkiledi ve benim aşırı Aryan modeli dediğim şeye neden oldu. Ben iki alt kategori oluşturdum - “ Mısırlılara, hayır; Fenikelilere, olabilir” diyen geniş Aryan modeli ve “Mısırlılara, hayır; Fenikelilere, hayır, sadece Yunanlılar. Yunan üzerinde kuzeylilerin etkisi” diyen aşırı Aryan modeli.

1950’lerde bazı laik Yahudi bilim adamları şunu iddia etti: “M.Ö ikinci bin yıla ortak bir

Akdeniz kültürü açısından bakılmalıdır”. Ben Yahudi Soykırımının klasik görüşe sahip olanları şok ettiğine inanma eğilimindeyim. Ancak Batı dünyasının bir kalesi olarak İsrail’in kurulması ve bunun yanında Yahudi kültürünün “Musevi-Hıristiyan” geleneği içinde birleştirilmesinin daha büyük etkisi oldu. Ayrıca, İsrail’in askeri zaferleri Fenike üzerindeki Yunan fetih geleneklerinin artık tuhaf görülmediği anlamına geldi. Böylece, geniş Aryan modeline döndüğümüze inanıyorum. Ancak, gözden geçirilmiş Eski model olarak adlandırdığım, sonraki bilimsel düşünceden birkaç unsuru, özellikle de Yunan dilinin Hint-Avrupalı doğasını alıp Eski modele eklediğim şeyi savunuyorum.


Ve Kara Atena’nın müteakip ciltleri ?


Kara Atena gözden geçirilmiş Eski modeli geliştirdi. Arkeolojik kanıtları ikinci ciltte ele aldım. Böylelikle 3. cilt dilbilimsel kanıtları ve dördüncü cilt ise mitolojiyi inceliyor.


Gözden geçirilmiş Eski modeli özetleyebilir misiniz ?


Gözden geçirilmiş Eski model, Hint-Avrupalıları, tüm Avrupa dilleri ve Hitit’in bilinen en iyi

örneğini oluşturduğu Anadolu dillerini içeren, Hint-Hitit olarak adlandırılmakta olan daha

büyük bir dil ailesinin bir alt kümesi olarak görmektedir. Hint-Hitit dili, tarımla birlikte

Anadolu’dan Ege’ye yayıldı. Sonra bu kültür Balkan’lara geçti ve geç altıncı-erken beşinci

binyılın Balkan medeniyetinin dili Hint-Hitit dili idi. Dördüncü binyılın step kültürleri ayrıca

Hint-Hitit dilini konuşmaktaydılar. Hint-Avrupalıların hem tarımsal ve hem de göçebe bir

kültür dili olarak dar anlamda geliştiği bu bölgeler şimdi Ukrayna’nın bulunduğu bölgedir.


Ve anayurdu olan Anadolu’daki dilinden saparak Hint-Avrupalılar haline gelen bu kültür

değil mi ?


Evet. Tüm Hint-Avrupa dilleri bu dilden veya dördüncü veya erken üçüncü binyılda ayrışan lehçe grubundan türemiştir. Bu dil üçüncü binyıldaki göçler ile yayıldı. Muhtemelen de geç üçüncü binyıl içinde –Girit’e değil- Yunan anakarasına ulaştı. Böylece Yunanca bir Hint-Avrupa dilidir.


Girit için farklı olan nedir ?


Girit, M.Ö 2000 yılı civarında orijinal ve karma bir kültüre sahipti, ancak dini büyük ölçüde Mısır’a dayanmaktaydı ve dili ise muhtemelen bir Sami diliydi. M.Ö onsekizinci yüzyılın sonlarında, Hurri, muhtemelen de Hint-Aryan (doğu Hint-Avrupalı) kökene sahip

Hiksos’ların Güneybatı Asya’ya akınları başladı, bu, esasen Samilerin Mısır’a girişi idi.


Bu Samilerin sayısal çoğunluğu veya liderliği anlamına mı geliyor ?


Sayısal çoğunluk ve liderlik çoğunluğu olarak Samiler. Burada kurabileceğim analoji, M.S

beşinci yüzyılda Hun ve Türklerin bazı roller üstlendikleri Batı İmparatorluğu’na olan

saldırılardır, ancak temel öğe Germanik’tir. Cermen’ler daima Roma sınırlarında bulundular, böylece Fransa ve İspanya’daki temel kültürel etki Germen’dir. Benzer şekilde, bu zaman zarfında Mısır’a giren hakim etkiler Sami idi. Bu barbarlar daha sonra denizi ele geçirdi.

Artık çoğunlukla Sami dilini konuşan ve yüksek kültüre sahip Mısırlı olan Hiksosların Girit’i

fethettiklerine veya onlar üzerinde bir hegemonya kurduklarına inanıyorum. Bu sıra dışı,

eklektik maddi kültür, kozmopolit, katmanlı toplumun ortaya çıktığı Yunan anakarasına

aktarıldı. Egemen kültürel akış, açık bir şekilde güneydoğudan, gelişmiş ve karmaşık

medeniyetlerden geliyordu. Ancak Yunanistan’ı vuran ağırlıklı olarak Giritlilerdi.


Yunanistan’a ulaşan Hiksos kültürünü Miken kültürü olarak adlandırıyoruz değil mi ?


Evet doğru, otoritesini yeniden kuracağı yüksek bir yerli kültür olmadığından Yunanistan’da beş yüz yıl boyunca yaşadı.


Mısır ve Sami sözcüklerinin Yunanca’ya aktarılması bu dönemden mi ya da en başından

itibaren mi gerçekleşti ?


Ana dönem onsekizinci yüzyıldır. Mısırca sonraları Doğu Akdenizlilerin “Latincesi” haline

geldi ve böylece karmaşık terimler Mısırca haline gelmeye eğilim gösterdi. Yer adlarının ve kutsal yerlerin isimlerinin çoğu “Samice”den ziyade “Mısırca”dır. Bu konuyu gereğinden fazla vurgulamak istemiyorum, ancak Norman fetihleriyle bir analoji yapılırsa, Mısırca Latince’ye karşılık gelir ve Samice ise Norman Fransızcasıdır.


Ve herhalde Yunanca İngilizce’ye karşılık gelecektir.


Kesinlikle, bu, aynı sözcüğün mükerrer takdimlerinin olduğu çeşitli dillerde gerçekleşen

fonetik değişimler vasıtasıyla izlenebilir- bu oldukça açık bir şekilde Japonca’da görülebilen bir örnekken, farklı aşamalarda Çinlilerin ödünç aldığı sözcükler oldukça farklı bir sese sahiptir. Ancak Japonca örneğinde aynı işaretin bir dizi farklı telaffuzu olacaktır.


Burada Kara Atena’nın halen üzerinde çalışmakta olduğunuz üçüncü cildinden bazı öğeleri

tarif ediyorsunuz.


Evet bazı duraklamalarla birlikte halen üzerinde çalışıyorum. Daha az tarih içeren,

üniversitelerin birinci ve ikinci sınıf öğrencileri tarafından okunabilecek, düz bir ders kitabı

olacak popüler bir versiyon yazmaya çabalıyorum. Mısır’ın kökeninden itibaren Büyük

İskender’i kapsayacak ve kısmen polis ve özgürlük nosyonlarının kökenleri üzerine yazdığım makalelere dayanacak. Yunan özgürlük idealini Yakın Doğu bağlamına yerleştiriyor ve önemli bir değer olarak özgürlüğün “köleci toplumla” birlikte gündeme geldiği doğrultusundaki geleneksel inancı geliştiriyorum. “Köleci toplum” ve özgürlük nosyonunun her ikisinin de Yunan’dan ziyade Fenike’ye dayandığını öne sürüyorum.


Çeşitli makalelerin yanı sıra konuyla ilgili üç kitabınız – Kadmus’un Mektupları ve Kara

Atena’nın iki cildi- yayınlandı. Kara Atena’nın ikinci cildinin önsözünde “hayatımın ikinci

yarısını bu projeye adıyorum” diyorsunuz. Bu projenin ne kadar süreceğini

düşünüyorsunuz?


Üçüncü ve dördüncü ciltler sanırım 8 ila 10 yıl alacak. Sonrası için emin değilim. Belki Mısır ve (Mezopotamya hususu halihazırda açıklığa kavuşturulmuş olmasına rağmen)

Mezopotamya biliminin Yunan kültürü üzerindeki etkisini incelemek üzere astronomi

çalışabilirim. Diğer yandan, şehrin oluşumu üzerindeki Sami etkilerini incelemek için

“Roma’ya yürüyüşün” cezp ediciliği de söz konusu. Roma ve Tiber gibi pek çok önemli yer

ismi akla yakın bir şekilde Sami kökenlere sahip ve bunların Hint-Avrupalı olması hiçte

mantıklı değil. Fenikeliler yedinci ve yaklaşık kesinlikte olarak sekizinci yüzyılda İtalya’nın

batı sahillerinde ticaret yapıyorlardı.

M.Ö üçüncü ve ikinci yüzyıllarda Akdeniz’in kontrolünü ele geçirmek için verilen savaşı iki

ayrı Fenike kolonisi arasında küçük bir mücadele olarak tasavvur etmek gerçekleri biraz

saptırıyor. Evet, yerliler Kartaca’ya nazaran Roma üzerinde biraz daha fazla kontrole sahip oldular.

Ancak Roma’nın kuruluşuna bakıldığında, Aristo tarafından anlatıldığı gibi, bu, diğer

herhangi bir İtalyan şehri veya Yunan şehrine nazaran Kartaca’nın kurulmasına daha

yakındır. Demek ki onunla da bir ilişkisi var.


Sizin Roma’yı ifade edişiniz, köklerinden bağımsız olarak, Yunan’ın Batı medeniyeti için

merkezi önemi hakkında sorulara neden oluyor. Batı medeniyeti kesinlikle bu şekilde

öğretildi. Ancak tarihsel olarak bunu kaçınılmaz kılacak bir şey yok, var mı ? Ortaçağ’da

Batı Avrupalı aydınlar Yunan medeniyetine büyük saygı gösterdi ve hayranlık duydu, ancak hakkında çok fazla şey bilmiyorlardı.


Genellikle Yunan’ın Roma’nın altında olduğunu hissettiler.


Değişim onbeşinci yüzyılın sonlarında gerçekleşiyor, ancak oldukça tedrici bir şekilde. Ve

Yunan’ın zafer kazındığı onsekizinci yüzyıla- ki sizin aslen ilgilendiğiniz dönemdir- kadar

değil.


Doğru, ancak Roma medeniyeti içinde önemli Yunan unsurları bulunduğu şüphe götürmez. Yunanlılar, Roma vasıtasıyla Batı Avrupa’ya ve doğrudan Bizans kiliseleri vasıtasıyla Doğu Avrupa’ya ulaştılar. Böylelikle, Yunan kültürü bir bütün olarak Avrupa kültürünün gelişmesinde merkezi bir öneme sahiptir.


Aslında Yunanlıların Avrupa medeniyeti için önemli olmadığını değil, Yunanlılara özel bir

statü tanındığını... söylemek istemiştim.


.... oldukça yüksek bir statü.


Ve bu statü, daha erken medeniyetlerin bir kanalı olan ya da onu dönüştüren diğer

kültürlerle karşılaşan Yunanistan’a fazlasıyla bağlı değildi.


Bunun son derece doğru olduğunu düşünüyorum: Yunanlılar değişiklik geçirmemiş Mısır

kültürü, keza Roma’da değişikliğe uğramamış Yunan kültürü değildi. Süreç boyunca ilginç

değişimler gerçekleşti. Ancak ideolojik anlamın ne olabileceğinden emin değilim. Sanırım bukapsamlı ve ırkçılık karşıtı bir mesaj olabilir.


Mesajınızdaki bu hususu değerlendirelim, Aryan modelindeki ırkçılıktan bahsettiniz. - M.Ö

ikinci binyılın o dönemle ilgili hiçbir kitabın okunmadığı bir uzmanlık alanı olduğunu göz

önüne alarak- bu argümandaki tesadüfi unsur nedir? Karşı çıktığınız çağdaş pozisyonlar

hangileri ? Niçin bunu itiraz etmeye değer bir husus olarak görüyorsunuz ?


Birinci ciltte Allan Bloom’un çalışmam üzerindeki etkisinden bahsetmedim. Onun etkisi ve

Yunan’ın tüm Strausçu kültünün yoğun olarak hissedildiği, Cornell’de bir eğitim kurumu

olan Telluride’ a gelmemle birlikte Yunan’ın Romantik yorumunun gerici potansiyelinin

farkına vardım. Klasiklerin kibirli liberal oldukları, ancak herhangi bir anlamda zararlı

olmadıkları Cambridge’ e gönderilmiştim. Bu yetmişli yılların ortaları olmasına rağmen,

burada, 1980’lere kadar iktidara geçemeyen, aşırı sağ kanat entelektüel harekete yönelik

aniden bir potansiyel gözlemledim. Buraya adımımı attığımda ilk karşılaştığım öğrenci,

Amerikan demokrasisini Hegel’in “tarihin sonu” idealinin gerçekleşmesi olarak kutlayan

makalesi (artık kitabı) sayesinde yakınlarda üne kavuşan Francis Fukuyama idi. Ona

Japonya’yı sordum, bilmek istemiyordu. Telluride’ daki Avrupa taşralılığı beni harekete

geçmeye sevk eden bir kışkırtma idi. Böylelikle Amerika’da, İngiltere’de görmediğim, –

benim bölgem olan- Doğu Asya’ya açıklık bulmaya çalıştım.


Bizim sistemimizin heterodoks fikirleri etkisizleştirdiği göz önüne alındığında-görüşünüzde

haklı olmanız çok fazla fark edecek mi ? Ne de olsa siz aslen üç bin ve dört bin yıl önce

yaşanmış olan olaylarla ilgileniyorsunuz ve halihazırda tarihe az ilgi duyan bir toplumda

yaşamaktasınız.? Son iki yüzyıl boyunca akademisyenlerin bu olaylara karşı ırkçı yaklaşımını Teşhir etmeye önemli bir zaman ayırmanıza rağmen, ırkçı olmayan bir yaklaşım, büyük bir soruna yol açmaksızın kolayca benimsenmedi?


Beş yıl önce bana şunu söylemiştiniz “Bunları Avrupalı olmayan unsurların içine

yerleştiriyorsunuz, ancak hala şeyleri sentezleyen “bazı” Avrupalı unsurları

barındırıyorsunuz.” O zaman verebilecek olduğum ve şimdi verebileceğim cevap ise bunun ileriye doğru bir adım olduğudur. Fakat, kendilerine “ siyah medeniyetler yoktur ve hiç olmamıştır” denilen siyahlar için bu önemli bir şeydir. Bunun mantıksal sonucu asla şu

olamaz: “Siz siyahlar doğanız gereği medeni değilsiniz ve eğer medeniyeti istiyorsanız,

bizler, yani beyazlar gibi olmanız gereklidir.” Avrupa medeniyetinin oluşumunda önemli bir kültür olan - Yunanistan’ın oluşumundaki merkezi rolü ile Mısır’ın bir Afrika medeniyeti

olarak kabulü sanırım siyahların kendilerini algılayış biçimini değiştirmektedir. Başka bir

deyişle, zencilere karşı bu bakış açısına- Leopold Senghor’un “Kara Afrika duygulardır,

Yunan ise zekadır” şeklindeki nosyonuna- karşı çıkabildiğimi umuyorum.


15 yıl içinde projeye karşı yaklaşımınız değişti mi ? Az önce “siyahların algısı” gibi bir ifade kullandınız, çalışmanızı çağdaş Afrika-Amerikan düşüncesine ilişkin olarak nasıl

görüyorsunuz ?


Evet, Afrika merkezciler Kara Atena adını kendilerine mal ettiler. Onlara güç vermiş

olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum.


Bu noktada Afrika merkezcilik ile aranıza mesafe koyuyor gibi gözüküyorsunuz, ayrıca zenci hareketine de karşı çıktınız. Bu konulara ilişkin yaklaşımınızdan bahsedebilir misiniz?


Tüm iyi şeylerin sadece bir kıtadan kaynaklandığına inanmadığım için Afrika merkezci

değilim. Ancak, Afrika merkezcilerle hem fikir olduğum bir çok husus var. Afrika’daki

insanların geçmişte kültürel olarak çok üretken olduklarına ve Afrikalı kültürlerin diğer

kıtalardaki uygarlıklar üzerinde büyük etkileri olduğuna inanıyorum. Ayrıca bu katkıların

sistematik olarak küçümsendiği hususunda da onlarla hemfikirim. Siyasal düzeyde, Afrika

merkezciliğe nazaran Avrupa merkezcilik tehlikesinin daha büyük ve daha acil olduğu

kanısındayım.


Afrika kökenli Amerikalılar için bir siyasal sonuç görüyor musunuz ?


Zencilerin çoğu artık Mısır’dan psikolojik bir tatmin duyuyorlar. Bir biçimde bu politik

eylemden bir kaçış şekli. Bunu daha büyük bir toplumsal fenomenin bir parçası olarak

görüyorum. “Politik doğruluk” olarak tarif edilen ruh hali, geniş bir karalama karşıtı ilamdır.

Bunun hassasiyeti mahrum gruplar içindir. Bunu tamamıyla hayranlık uyandıran bir şey

olarak görüyorum, ancak bu, radikal politikanın ne denli güçsüz olduğunu gösteren önemli bir husus olmalıdır.


Bu hoşnutluk türü Afrika kökenli Amerikan toplumunun ötesine yayılabilir mi ?


Evet. Liberal Amerika, kadim Yunan’a, farklı bir Amerika’ya paralel olarak bakmaya

başlayabilir. Kadim Yunan kültürü neredeyse modern Amerika’nın kültürü kadar çeşitliydi.

Bu bakış açısı muhtemelen biraz pota görüntüsüne dönüştürülebilse bile, en azından bu,

içinde pek çok çeşidin bulunduğu bir pota olacaktır. Ve “politik doğruluğa” atıfta bulunmam, yeni koşullar karşısında benim projeye yaklaşımımın değiştiği bir başka yola işaret etmektedir. Kara Atena’nın birinci cildinin “politik doğruluğa” karşı yürütülen haçlı seferinin gövdesine batan bir iğne olmasından keyif aldım. İki cilt daha hasar verici oldu, çünkü Klasik görüşe sahip olanların geleneksel arzularının siyasal ve özelliklede ırkçı karakterini yoğun olarak teşhir etmektedir.


Kaynak: www.dikine.net Çeviri: Mustafa Çölkesen
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com