EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

TAHİR DAYI’NIN BMC’Sİ DEVLETLÛLER VE KİTLELER

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Tem 12, 2017 2:37 am    Mesaj konusu: TAHİR DAYI’NIN BMC’Sİ DEVLETLÛLER VE KİTLELER Alıntıyla Cevap Gönder

TAHİR DAYI’NIN BMC’Sİ DEVLETLÛLER VE KİTLELER
E. Doğan ŞEYHOĞLU
10 Temmuz 2017

Eskiden devlet büyüklerinin anlaşılmayan tevil edilemiyen icraatları için hikmet-i hükümet tabiri kullanılırdı.Bu kavram, daha çok ağzı sıkı ketum devlet yöneticileriyle daha bir ağırlık kazanıyordu. Ağzında bakla ıslanmaz, çenesi düşük zamane politikacıları sayesinde mezkur kavramın hiçbir hükmü kalmamışa benziyor.Düşünün, bir insan mesuliyet sahibi olduğu makamda “aldatıldığını” söylüyor ve hiçbir müeyyideyle karşılaşmadan aradan sıyrılıp hiç birşey olmamış gibi yoluna devam ediyor.Böyle bir durum karşısında, hikmeti kendinden menkul hükümet tabiri kullanmak pek yanlış olmaz!

Fransız tarihinden hikmet-i hükümetin nasılına dair ideal bir tablo: Bir Fransız savaş gemisi fırtınaya yakalanıyor, geminin güvertesindeki toplardan biri yerinden çıkıyor ve sağa sola çarpmaya başlıyor.Gemi komutanı topu durdurmak için önüne yatıyor ve ayakları kırılıyor. Sonuç ? Komutanın fedakârlığı karşılığı önce üstün hizmet madalyasıyla taltif ediliyor, sonra topun yerine düzgün bağlanmaması sorumluluğu karşılığı idâmına karar veriliyor.


En son Katar Krizi için “Bir oyun oynanıyor, arkasındakileri henüz tespit edemedik” beyanlarına şahit olduk. Bunu kim söylüyor? Sıradan bir vatandaş mı ? Hayır ! Elinde koskocaman istihbarat teşkilatı olan, konusunun uzmanı (!) onlarca danışmanı olan devlet başkanı söylüyor. İster istemez insanın aklına takılıyor; “hikmet nerede, hükümet kim ?”

Böyle bir “devletlû” profiline mukabil, “neye layıksanız öyle idare olursunuz” kaidesi gereği bu profile her şeye rağmen teveccüh eden bir “reaya” tabakası var.Her ne kadar izâfî bir mefhum olsa da, bu kitle sayesinde eskiden müsbet bir mânâda kullanılan mâşerî vicdan kavramı eski değerini yitirdi. Nispet ölçülerinin, ahlâkî değerlerin hiçbir geçerliliğinin olmadığını bu kitlenin tavırlarına bakarak görebilirsiniz. Mâşerî vicdan yerine, olgular değil algılarla hareket eden, George Orwel’in Bin dokuz yüz seksen dört isimli eserinde bahsettiği “çift düşün” adını verdiği düşünce sistemiyle malul kitlelerin refleksi demek daha uygun olur.

J.Ortega Y Gasset meşhur İspanyol filozof. Kitlelerin Ayaklanması isimli eserinde bir asır öncesi Avrupa toplumu üzerine yaptığı teşhis ve tenkitleri adeta yüz sene sonraki Türk toplumunun bir kısmı için yapılmış gibi. Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte bugün daha kesif şekilde hissettiğimiz bahse konu olan kitlesel had bilmezliğe dair tespitler:

“…Gel gelelim önceden konu üstüne bir fikir oluşturmak için çaba harcamadıkları halde, kendilerinde görüş sahibi olma hakkını vehm ettikleri noktada, “ayaklanan kitle“ diye adlandırdığım o insanların akla sığmaz varlıklarına ait olduklarını kanıtlıyorlar. Ruhu sımsıkı kapanmış, tıkanıp kalmış olmak tam bu işte. Zihin kapalılığı düpedüz. Kişi Kafasında bir dizi basmakalıp fikre sahip. Onlarla yetinmeye, kendisini zihinsel bakımdan tamamlanmış saymaya karar veriyor. Kendisinin dışında hiçbir şeyi özlemediğinden, o basmakalıp fikir dizisine sonsuza değin yerleşip kalıyor. Buyurun size tıkanma olgusu.


Sendikacılık ve faşizm görüntüsü altında, Avrupa’da ilk defa hak vermeyi ya da kendisine hak verilmesini isteyen değil, düpedüz kendi görüşlerini dayatmaya kararlı görünen bir insan tipi ortaya çıktı. Yenilik burada işte: Haklı olmama hakkı, haksızlığın hakkı. Ben burada kitlelerin oluş biçiminin en somut dışa-vurumu görüyorum yani yeterli yeteneğe sahip olmaksızın toplumu yönetmeye karar vermelerinde. Yeni ruh yapısı onların siyasal davranışların da çiğ, en vurucu biçimi ile kendini ele vermede, ancak anahtarı zihinsel kapalılıkta. Vasat İnsan kendi içinde “fikirler“ barındırıyor gel gelelim fikir oluşturma işlevinden yoksun. Fikirlerin hangi incelikli özün ortamında yetiştiklerinden bile habersiz. Görüş bildirmeye heves ediyor, ama ne konuda olursa olsun görüş bildirebilmek için gereken ön koşulları kabullenmeye hevesli değil. Bu yüzden sonuçta “fikirleri“ aslında müzikal romanlar misali, sözler hevesler olmaktan öteye geçmiyor.

Oysa günümüzde vasat insan dünyada olup biten ve olup bitmesi gereken her şey üstüne en kesinkes “fikir“lere sahip. Bu yüzden dinleme yetisini kullanmayı unutmuş bulunuyor niye dinlesin ki, kendine gereken her şeyi kendi içinde barındırıyor ya. Dinlemenin mevsimi çoktan geçti, tam tersine, zaman yargılama, ahkâm kesme, karar verme zamanı. Kamusal yaşamın hiçbir sorunu yok ki burnunu sokmasın, o kör ve sağır haliyle “görüş“lerini dayatmasın.


İyi ama bu yararlı bir şey değil mi? Kitlelerin“ fikir“ sahibi, yani kültürlü olmaları muazzam bir ilerleme anlamına gelmez mi? Hiç de öyle değil. O kitlesel adamın “fikir“leri aslında fikir değildir, onlara sahip olması kültürlü olduğu anlamına gelmez. Fikir gerçeğe meydan okumadır. Fikir edinmeği isteyen kimse ilkin kendini gerçeği istemeye ve onu dayatacağı oyun kurallarını kabullenmeyi hazırlanmalıdır. Onları düzenleyecek bir kurumu kabullenmedikçe fikir ya da görüşlerinden söz edilemez, tartışma sırasında başvurulacak bir dizi kural gerekir. O kurallar kültürün ilkeleridir. Hangi kurallar oldukları benim için önemli değil. Demek istediğim şu ki, başvurulacak sivil yasallık ilkeleri bulunmayan yerde kültür olmaz. Tartışırken gönderme yapılacak birtakım kesin zihinsel tavırlar kabullenilmezse kültür yoktur.


Tüm bunlar eksik kaldığında kültür yoktur, düpedüz barbarlık vardır.Ve hiç kendimizi aldatmayalım, giderek genişleyen kitlelerin ayaklanması ortamıyla, Avrupa’nın ufkunda beliren şey budur. Barbar bir ülkeye gelen yabancı o topraklarda başvurabileceği ilkeler bulunmadığını bilir. Barbarlık kuralları diye bir şey yoktur. Kuralların yokluğudur barbarlık, başvurulacak merci bulunmayışıdır. “


1970’li yıllar kamyon nakliyatçılığının Anadolu’da iyice yaygınlaşma zamanı . Anadolu insanının tarlasını,malını, davarını satıp kamyon alma sırasına girdiği dönem.
Muhtemelen böyle birisi Antepli Tahir dayı.İyi kötü denkleştirdiği bir kamyon parasıyla oğluyla birlikte bir BMC kamyon alıyor.O zamanlar BMC kamyonlar Ford kamyonlara göre biraz daha ucuz biraz daha “köylü kamyonu” gibiydi.

Tahir dayı Antep’den aldığı karpuz yükünü götürmek için oğluyla birlikte yola koyuluyorlar.Temmuzun cehennem sıcağında kamyonun camlarını açmış serinlemeye çalışırken bir yandan da sohbet ediyorlar. Antep’in meşhur “Akyokuş” rampasına geldikleri zaman , Ford kamyon şoförlerinin BMC şoförlerine; “inişte geçme beni, yokuşta öperim seni!” şeklindeki küçümseyişlerine atıf yaparak, kamyonun torpidosuna okşama tokadı vurup:

-“Hay gözünü sevdiğimin BMC’si kim deymiş yokuşta çekmiy diye ? Maşallah ceylan gibi sekiy!”

-“He ya baba.”

Kamyon hiçbir BMC’den beklenmedik bir çeviklikte yokuşu tırmandıkça bizimkilerde bir neşe ki sormayın gitsin.

Bu neşenin üzerine gelen geçenin korna çalmaları eklenince moda tabirle Tahir dayı ve oğlu Mamo’da ego tavan yapmış.Tahir dayı korna çalanlara elini kalbinin üstüne götürüp.Anteplilere has şiveyle

-“Aleyküm selâm ağam, aleyküm selâm!”
Demekten yorulmuş.
Oğlu:
-“Baba bizim ne çok tanığımız var, her geçen selâm veriyor.”
Diye sorunca, Tahir dayı:
-“Oğlum biz Antep’in tanınmış adamlarındanız bizi tanıyan çok. Aleyküm selâm ağam, aleyküm selâm!”
Derken onları sollayan birisi ilerde durup bunlara eliyle durmaları için işaret yapınca her şey anlaşılıyor. Meğer kamyonun arka kapağı tam kapanmamış “Akyokuş” rampası ayı girmiş karpuz tarlasına dönmüş. Korna çalıp işaret verenler bunun için korna çalmışlar.

Bizimkiler suratları bir karış kapağı kapattıktan sonra yola revan oluyorlar.

Tahir dayı:
-“”Ulan şu soykanın çekişinden de anlamadık! Kim bizi şeyine saysın Antep’de!”

Bir “Başkomutan” düşünün ki emrindeki askerlerin kendisine süikast düzenleme ihtimaline karşılık – tedbir mahiyetinde- silahları alınmış olarak karşılama töreni düzenletiyor.

Selâm olsun Tahir dayının vehimden hakikate teslim olan o asil duruşuna!

Kaynak: Adımlar dergisi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com