EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Important Notice: We regret to inform you that our free phpBB forum hosting service will be discontinued by the end of June 30, 2024. If you wish to migrate to our paid hosting service, please contact billing@hostonnet.com.
DOĞUNUN VE BATININ PUTPERESTLERİ

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum May 19, 2017 10:21 pm    Mesaj konusu: DOĞUNUN VE BATININ PUTPERESTLERİ Alıntıyla Cevap Gönder

DOĞUNUN VE BATININ PUTPERESTLERİ
Burhan Halit KOŞAN
19 Mayıs 2017

HERKES PUTUNA SAHİP ÇIKSIN ÇÜNKÜ O PUTLARI YIKMAYA MECBUR VE MEMURUZ.

İki deniz yürekli, kadim dönemlerin meltem esintisi, arzın irfanları, arşın yemişlerini ikram eden derviş, Türk’ün kutlu kumandanı Salih MİRZABEYOĞLU böyle buyurdu. Bize; amenna demek, idrak etmek, izhar etmek ve putları ilga edip bu kervanla yürümek düştü.

Putların dikildiği, putların yeniden dirildiği ve yeniden hortladığı karanlık bir çağda yaşıyoruz.

İnsana, şahdamarından daha yakın olan Allah’a giden tüm yollar, putlar tarafından kesilmiştir. Put- putlar; Ufkumuza perde, yarınımıza engel, zihin dünyamıza yük olduğu gibi ruhlara pranga, kalpleri kirletmesi,insanın ve toplumun arşa- semavata yükselmesinin engelleridir. Putları devirmedikçe özgürlüğü ve insan olmanın sorumluluğunu ve şuurunu soluklanamayız.

Bildiğiniz üzere: Hayvan varlığı zamana hapis, mekâna mahkûm iken insan varlığı zamanla sınırlı, mekânla kısıtlı değildir. İnsanı, hayvandan ayrıştıran ve üstün kılan sorumlulukları ve şuur sahibi olmasıdır. Bizler elbette ki insanın-insanın kalbinde olan FUAD- iç sırrını bilemeyiz. İnsanoğlunun FUAD- kalp iç sırrını bilen mutlak kudretin sahibi olan Allah ve bildirdikleridir.

Takdir edersiniz ki, eski çağlarda bilgiden mahrum – meselelerde malumatsız itikat himayeye tabii idi ve o yüzden de yeterliydi. Bugün akaidin teorik bazına yani temeline- orijine, temel eserlerine vakıf olmayanların, çelik bir duvarın himayesinde olmazlarsa, yok olma, kendini ve inandığını da kaybetme tehlikesi tepesinden eksik olmaz, celladın kılıcı veya giyotinin jileti gibi.

Batı dünyası, put deviren Meryem oğlu JESUS- İSA peygamberi ikon –put edinerek halen daha put tapıcılığına devam etmektedir. Doğu dünyasında ise puta tapıcılığın elbise değiştirerek devam etmesi; acı gerçek, rahatsız edici hakikattir. Günümüzde özellikle ümmetçi kostümü ile aldatıp Müslüman maskesiyle arzı endam münafık sahtekârların: tatlı sözleri, gülen yüzleri ve aldatıcı dillerine kanarak; puta tapıcılığı teşvik edici yanıltıcı sözlerine aldanmayalım. Hz İbrahim peygamberin put deviren baltasını taşıması gereken müminlerin, kaba softa ham yobazlar eliyle, put kıran baltayı putlaştırma hatasına düştüğünü görmek, rahatsız edici gerçeğimizdir. Bizler, sıradan insanların İyi niyetli söylemleri ve hatalı tarzda düşünmelerini sağlayan asıl suçlulara odaklanacağız. Suçlanacak asıl failler ve gerçek suçluların şeytan sofrasında oturan, Batı ve batıl ile benzeşme palyaçoluğu yapan ahlaksız arsızlar çetesi olduğunu unutmayacağız. Keremli gözlere görünen yüz lakabıyla bilinen Abdulhâkim ARVASİ : ‘’ elimde fırsat olsa dini dıştan yıkanlardan önce içten yıkanları öldürürdüm ‘’hikmetini, keyfiyetinize havale ediyorum. Bu nokta da şu hususu arz etmeden geçemeyeceğim. Tarih boyunca putu olmayan tek milletin aziz Türk milleti olduğunun şuuruyla; Elimiz temiz, alnımız açık, başımız diktir. Elhamdülillah. Elhamdülillah.

Batı yakası ve doğu dünyasına ilişkin denklemden sonra müsaadenizle bir çay molası verelim.

Rivayet odur ki, Aziz Augustine’ e sormuşlar, ‘’Allah dünyayı yaratmadan önce, ne işle meşguldü’’ Aziz Augustine cevap vermiş, ‘fuzuli sorular soranların cehennemini yaratıyordu’’.

Yukarıda puta tapıcılığın Doğu dünyasında elbise değiştirdiğini söyledik ki, bir nebzede olsa değinmeye mecburum. Takdir edersiniz ki, semanın ayetleri kapıdan çıkınca, arzın-yeryüzünün ahlaksız alametleri tüm pervasızlığı ile arzı endam eyledi. Günah ve suç bulaşıcı hastalık oldu. Fertler ve toplumlar bin bir çiçek devşirmiyor artık. Karanlık odaların birinden, diğerine geçmekle meşguller.

Politika putu, ekonomi putu, müzik putu ve benzerleri üzerinden topluma dikte edilen ve dayatılan putlar gibi fert planında ise; hırs, haset, çılgınlık, ihtiras, ,kibir, ucb, malumat, iftira, yalan, dedikodu dırdırı, soyunu sopunu inkar etmek ve benzeri yüzlerce putla kuşatıldık.

Bir nefes alalım ve bir kenar notu düşelim. Toplumsal putların kırılmasını, dönüşümü ile izolesini, sadece ve sadece din –İslam sağlayabilir. Din- İslam denince doktriner ve dogma olan Ayet/ Ehli-sünneti/ İBDA fikrinin yaylalarından bahsettiğimiz anlaşılmalıdır, kar tutmaz ovalar veya çağa uygun hale getirilmiş ayarı bozuk duyarlılıklar ve hassasiyetleri kastetmiyorum.

Buraya kadar olan izah ve çalakalem çaba ile put –ikon kavramı üzerine tarif edici ve faydacı olmaya çabaladım. Evet, bayım! Yarın değil hemen şimdi prensibimizle toplumu-toplumları esir alan, görüntüyü bulanıklaştıran politika putuna değineceğiz. Sonrası Allah kerim.

POLİTİKA PUTU (Toplumsal put)

Politika kelimesi yunanca iki fırıldak kelimenin nikâhsız birlikteliğinden dünyaya gelen sentetik- naylon bir kelimedir. ÇOK manasına gelen POLİ ile çehre, şekil, sima, şemail, yüz, surat, suret manalarına gelen TİKA kelimesinden türetilmiştir. Bu iki kelimeyi birleştirerek ifade edersek POLİ-ÇOK, TİKA-YÜZ ve kelimenin manası olur ÇOK YÜZLÜ. Daha sade ve anlaşılabilir lisan ile ifade edersek politika kelimesinin karşılığı veya izdüşümü olarak münafık, sahtekâr, çaşıt, hain, kendini kiralayan, hukuk tanımayan, eşkıya, haydut manalarına gelir.

Politika denen hastalık o kadar ileri bir durumda ki bu mesleği icra edenler kendilerini bile aldatmaktadırlar. Başımıza musallat olan bu hastalık; fikrin yerini doldurmaya, dinin yerine kendini inşa etmeye yeminlidir. İblisin kadrolu elemanı, Deccalın hizmetkârı olan politikacılar ise peygamberler yerine kendi varlıklarını, ayetlerin yerine kendi palavralarını oturtmaya çalışıyorlar. Her Allah’ın günü, gazete, dergi, televizyon ekranları üzerinden gözbağcılık ve çatal dilleriyle halkımızı büyülemekle meşguller. İnsanlarımızı, aldatmanın çekiciliği ile kandıran bu haydutları sevmek, onaylamak ve peşlerinden sürüklenmek insanın kendisine ihanetidir.

Fertler ve toplumlar olgularla değil algılarla yönetiliyor. Halk katmanları, gerçek ile doğrunun unutturulduğu, yalan ile fırıldaklığın başrol oynadığı hezeyan ve bulaşıcı hastalık ile yaşamaya alıştırıldı. İnsanlarımız, medya teröristlerince zehirli propaganda ve reklamlarla öldürülüyor. Politikacı haydutların uluması, insan çığlıklarını bastırıyor. Gezegenimizde yaşayan tüm halklar ile vatanımızın asli unsuru aziz TÜRK milleti başta olmak üzere, tüm azınlıklar ve bütün inançlar, politikacı denen eşkıya çetelerince rehin alındı. Bu haydutlar; aksiyonu kötülüyor, niyeti sorguluyor, hür düşünceye kuduz köpekten daha beter şekilde saldırıyorlar. Topluma ümit yerine tedirginlik, umut yerine korku pompalıyorlar. Fert olmanın yolunu kesen politikacı haramilerin önü kesilmediği müddetçe her an nedensiz savaşlarda kendimizi bulabiliriz. Bu haydutlar; nefes alan can yerine, yürüyen ölülerin olmasını arzuluyorlar. Cücelerin neşesine razı olmamızı isteyen politikacı haydutlara karşı direnmekten başka yolumuz yok. Politikacı Haydutların görgüsüz davranışları yarının nesli olan süt kuzusu çocuklarımızın dahi duyarsız olmalarını tetikliyor. Kurdukları zulüm çarkı ve uygulamaları ile kendilerinden başkasına söz hakkı vermediğini söylemeye bile gerek yok. Politikacı haydutlar için halkın horlandığı, ezildiği ve yoksulluğa mahkûm edildiği söylenmedikçe- dile getirilmedikçe; halkın ezilmesi, horlanması ve yoksullaştırılması önemli görülmez. Sonuç olarak, gezegende nefes alan bütün politikacı haydutlara karşı tek reçetemiz ve kurtuluşumuz için tek seçeneğimiz var; ipekten sözlerimizle, lütfen!Buyurun, üçayaklı sandalyelerimizde oturun demekten başka bir yol bırakmıyorlar.

BEŞERİ GÜNAHLAR İLE FERDİ PUTLAR

Mütalaayı yasak, mülahazayı şirk addedenleri yakıcı, kavurucu satırlar olabilir. Sonuçta ezber bozan Adımlarımız ile KUMANDANIN: ‘’Herkes putuna sahip çıksın çünkü o putları yıkmaya memur ve mecburuz‘’ sözünün gereğini, üstümüze düşeni yapmakla mükellefiz. Bu vazifeyi ifa ederken hakikatin temyiz istediğini, tefrik istediğinin farkındayız. Elbette ki, gerçeğe saygı ve hakikate hürmetimiz den dolayı kıymetli insanların temyize gitmesi, tefrike başvurmasından rahatsızlık duymayız. Bilakis, memnun ve mutlu oluruz.

Toplumu yoldan çıkaran putları yıkan, izole ve ilga edecek olan İslam’dır. Aynı şekilde İnsan bünyesine yerleşik- yerleşen putlar da kesinlikle ve kesinlikle sadece din-İslam ile tahrip, imha ve ilga edilebilir. Mavi kalemimle ve kalınca altını çizerek belirtmeliyim ki; Din- İslam denince doktriner ve dogma olan Ayet/ Ehlisünnet/ İBDA fikrinin yaylalarından bahsettiğimiz anlaşılmalıdır, kar tutmaz ovalar veya çağa uygun hale getirilmiş ayarı bozuk duyarlılıklar ve hassasiyetleri kastetmiyorum.

İnsan tercih edendir. Tercih etme hakkını kullanabilen şuurlu insan- insanlarla görüşmenin ve konuşmanın hiçbir riski olmadığı gibi herhangi bir mahzuru da olamaz. Beşeri günah işleyenleri haddinden fazla suçlamak, yargısız ve dayanaksız hükümlerimizle şişirip mutlaklık düzeyine çıkarmak, firavunun ŞİRK günahı ile eşitleme hatasına düşmek yanlıştır.Çünkü beşeri günahlar ayrı bir bahis, insan bünyesine yerleşen-yerleşmek isteyen putlar ise tamamıyla ayrı konudur.

Beşeri günahlarda zamanla kayıtlı mekanla kısıtlı bir hal-durum hâkim iken ferdi olan putlar da ise devamlılık vardır. Misal şehvet ve içki gibi beşeri günahlar belirli bir süreci kapsayan kötü vaziyet halidir ki; bir kalıp sabun, bir bidon su ile temizlenir ve tövbe ile paklanır. Kibir ve ucb gibi olgular ise hem birer put hem de devamlılık arz eden bir durumdur ki; Erciyes dağını iğneyle kazımak, Kibir ve ucb putlarını devirmekten daha kolaydır. İnsan denen devlette kalbi işgal eden putları söküp atmak çok çok zor iken beşeri günahlardan kurtulmak ve kurtarmak için TELKİN ve YÖNLENDİRME yeterlidir. Bu meyanda müsaadenizle bir kıssa anlatıp, oksijen çekelim içimize.

Geleneksel anlamda işlenen beşeri günahların aydınlığa, tefekküre ve ayık düşünceye pencere açabilir hikmeti üzerine çarpıcı bulduğum bir kıssayla işi vuzuha-açıklığa kavuşturalım.

Vakti zamanında yaşayan çok güzel bir hanım evliya ile alakalı; Hanımefendi evine dönerken bütün ümidi değişik bir gece yaşamak olan, genç bir delikanlı izler kendisini. Hanımefendi, delikanlıyı kalabalık mahalle, daracık sokaklardan onu eve değil tekkeye götürür ve tekkede-dergahta ki sofilere şöyle der: ‘’alın size bir âşık! Sunun aşk badesini ‘. İşte TELKİN işte YÖNLENDİRME diyebileceğimiz, hal budur ve ahval budur.

Evet bayım! Elbette ki, beşeri günahlar işlemek kötü bir haldir ve günahtır. Beşeri günahlarla kıyas dahi edilemeyecek olan putperestlik-şirk ise kalpleri kirleten, zihinleri şekillendiren ve akılları yönlendiren put-putperestliğin çok çok daha kötü olduğu gerçeğidir.

Unutmayalım ki, İnsan denen kudretli devletin sultanı ve kralı KALP, veziri akıl, savcısı ve hâkimi vicdandır. Kral çamura düşerse, herkes paçalarını sıyırmadan çamura atlar. Allah aşkına kalbimizi-kalpleri kurtarmanın çaresine bakalım. Allah aşkına, doktriner ve dogma olan Ayet/ Ehlisünnet/ İBDA fikrinin çelik duvarının gölgesine sığınalım. Sığınalım ki kurtulanlardan olalım.

kaynak: Adımlar Dergisi

Can Ataklı: Türkiye bir uçurumun kenarına getirildi. Ülkeyi bu hale getirenler çare bulamıyor ve çırpınıyor. Amaçları ülkeyi değil kendilerini kurtarmak



"Bu davranış, tam bir 'kabile devleti' uygulamasıdır"

facebookPaylaş twitterPaylaş
Kkabile devletlerinde' bir kişi, emrindeki yöneticilere emirler yağdırarak dış politikayı yönlendirir..."

- A +
14 Ekim 2017 12:01


inPaylaşın

Sözcü yazarı Can Ataklı, İstanbul'daki ABD Başkonsolosluğu'ndaki bir çalışanın tutuklanmasının ardından ABD'nin Türkiye'ye karşı aldığı 'vize' kararı sonrası Erdoğan'ın kullandığı "Kabiledevleti değiliz" sözlerini hatırlattı. Ataklı, Erdoğan'ın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu arayarak, verdiği "Noktası virgülü aynı şekilde bir açıklama ile biz de aynısının yapılsın" talimatını "İşte bu davranış tam bir 'kabile devleti' uygulamasıdır" diyerek yorumladı.

Türkiye'nin dış politikasının “bir kişinin” talimatı ile yönlendirilemeyeceğini söyleyen Ataklı, "Ancak 'kabile devletlerinde' bir kişi, emrindeki yöneticilere emirler yağdırarak dış politikayı yönlendirir" ifadesini kullandı.

i Mevlüt Çavuşoğlu'nu aramış ve “noktası virgülü aynı şekilde bir açıklama ile biz de aynısının yapılması talimatı verdim” demiş.

Can Ataklı'nın "Eski sol, Erdoğan'ın çöplüğünde altın aramaya başladı" başlığıyla (14 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Analiz

Solun en büyük hastalığı emperyalizmden fena halde korkmasıdır. Bu korku her şeyin emperyalizm tarafından tezgâhlandığı paranoyasını da yaratır. Bu paranoya sonunda ülkede ne oluyorsa olsun her şeyin sorumlusu emperyalizm olarak görülür. Sonucunda emperyalizmle mücadele yerini çaresizliğe bırakır. Körelen gözler karşı devrimi emperyalizm karşıtı sanmaya başlar. Şu anda Türkiye'de yaşadığımız da bu. Her taşın altından emperyalizmin, Türkiye'deki somut algıyla, Amerika'nın çıktığını düşünen bu sol zihniyet, çare üretememenin çaresizliği içinde Erdoğan'a sarılmaya ve adeta onun çöpünde altın aramaya çalışıyor. 15 yıllık karşı devrim operasyonunu, buna yine sol içinden çıkmış hainlerin verdiği olağanüstü desteği, Amerika'nın tüm taleplerinin emir kabul edilerek Türkiye'nin bölge jandarması yapılmak istenmesini, bunun sonucunda ülkenin bir batağa saplandığını, buradan kurtulmak için çırpındıkça daha da battığını ve can havliyle varlıklarını borçlu oldukları güçlere de saldırdığını görmeyenler Erdoğan'ı neredeyse emperyalizme direnen kahraman tahtına oturtacak.

Çaresizlik içinde kıvranan karşı devrimci AKP lideri “kaba ve ilkel milliyetçiliğe” sarılırken, eski sol zihniyetli muhalefet “emperyalizme karşı Türkiye'nin bekası söz konusuysa iktidarda kimin olduğuna bakılmaz” klişesini kendine bayrak yapmaya çalışıyor.

Türkiye bir uçurumun kenarına getirildi. Ülkeyi bu hale getirenler çare bulamıyor ve çırpınıyor. Amaçları ülkeyi değil kendilerini kurtarmak. Buna karşı muhalefet de bir çare bulamıyor. Bunun için yeterli ve nitelikli kadrosu yok. Üstelik bir de “iktidar bize düşerse ne yaparız” paniği içinde. Aynı panik iktidar kanadında da “Erdoğan giderse ne yaparız” biçiminde yaşanıyor. Sonuçta iktidarla muhalefetin dramı aynı noktada kesişiyor bir anlamda.

Kendini daha akıllı ve nitelikli gören eski sol zihniyet yine geçmişteki hatasına kapılıyor ve sekterlikten medet umuyor. Çaresizlik girdabındaki sol zihniyet “Erdoğan devrilirse biz de altında kalırız” korkusu ile iktidara yönelik eleştirilere “Amerikancı olmak, emperyalizmin oyununa gelmek” diyerek karşı çıkıyor.

Şunu söylemekten asla çekinmemeliyiz; Amerika'nın açık baskılarına rağmen iktidarı eleştirmek Amerikancı olmak değildir. Türkiye'yi uçurumun kenarına getiren bu iktidar eleştirmek emperyalizmin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelmez. İktidara geldiği günden bu yana Amerika ve Batı'nın her isteğine boyun eğen bir siyasi isimden, sırf kendi şahsi çıkarını korumak için Amerika'ya kafa tutar görünmesinden emperyalizme karşı savaşan bir kahraman yaratılamaz.

Eski sol “çocukluk hastalığından” kurtulmalı ve bozgunculuk yapmaktan vazgeçmelidir.

Komik: Kabak Sig Sauer'in başına patladı

Şunu çok iyi anlıyoruz ki AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın hiç danışmanı yok. Var denilen danışmanlar hiçbir işe yaramadan on binlerce lira maaş alıyorlar. Danışmanların hiçbir işe yaramadığını nereden anlıyoruz. Erdoğan'ın sürekli “fahiş” hatalar yapmasından. Şimdi vize krizi nedeniyle Amerika'ya çok öfkeli ya, kabak Sig Sauer marka tabanca üreten firmanın başına patladı. Erdoğan vizeye duyduğu öfkeyi anlatırken “parasıyla bize silah vermiyorlar, teröristlere bedava veriyorlar” dedi yine ve ekledi “Kimseye muhtaç değiliz. Emir verdim o silahlar polisimizde kullanılmayacak.” İyi de burada en masum olan tabancayı yapan firma. Birincisi bu firma Amerikan değil, Alman İsviçre ortak şirketi. Öncelikle bu silahı bize satmayanlar Almanlar. Zamanında Almanya'dan istenmiş, tıpkı Trump gibi Almanlar da izin vermemiş. Şirketin Amerika temsilcisi ile pazarlık yapılmış. Amerika'ya ihraç edilen tabancalardan alınması kararlaştırılmış. Bu kez de Trump engel oldu biliyorsunuz. Danışmanları en azından “Sig Sauer Amerikan değil” deseler Erdoğan bu komik açıklamaları yapmayacak. Muhtemelen onlar da farkında değil.

Şaşırdım: İngiliz bakanımız vize olayını önemsemiyor

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek Amerika'ya gitti. Hesapta zaten programlanmış bir ziyaret ama Ankara kulislerine göre Şimşek “görevli” olarak gönderildi.

Ancak Mehmet Şimşek vize konusunu pek ciddiye almıyor. Bu konunun abartıldığını söyledi Amerika'da verdiği demeçte.

İyi de abartan kim? Medya Erdoğan konuşuncaya kadar çok “itidalli” bir tutum almıştı her zaman olduğu gibi. Eğer bir abartma söz konusuysa abartan bizzat AKP Genel Başkanı Erdoğan değil mi? Konuşmalarına bakınca Amerika'ya bir savaş ilan etmediği kalıyor. Amerika için “böyle devlet olmaz” bile dedi.

Bence İngiliz vatandaşı da olan Başbakan Yardımcısı olayı çok hafife alarak kendisi abartıyor.

Canımızı sıkan şeyler: Vizenin altından Reza olayı çıkıyor sanki

Amerika'nın “bir gece ansızın” vize işlemlerini askıya almasına haliyle çok öfkelendik. Ancak bizlerin öfkesi ile iktidarın öfkesi biraz farklı galiba. Hesapta aynı gibi görünmesine rağmen, bilmem dikkatinizi çekti mi ama AKP Genel Başkanı da Başbakan da konuşmalarında nedense Reza Zarrab olayına da göndermeler yaptılar. Önce Başbakan konuştu bu konuda. Amerika'ya karşı “aynı biçimde” vize verme işlemlerini askıya almamızı anlatırken “ne olacaktı yani” dedi “Siz bizim bir banka müdürümüzü apar topar hapse atarken bize mi sormuştunuz?” Yıldırım bu sözleri etme ihtiyacını niye duydu ki? Hemen arkasından AKP Genel Başkanı da aynı yönde sözler sarf etti. O da “Bir vatandaşımızı tutuklayıp itirafçı çıkarma çabaları içindeler” dedi.

Allah Allah! Ne oluyor böyle acaba? Amerikan konsolosluğunda çalışanlara yönelik tutuklamalar Zarrab ve bankacı ile takas edilmek için mi yapıldı ki bu açıklamaları duyuyoruz. Erdoğan ve Yıldırım böyle yorumlanacak açıklamaları bilerek mi yaptılar yoksa çok telaşlandıkları için öfke içinde mi söylediler? Vize olayı ile Zarrab'ı yan yana getirmek bana göre çok talihsiz bir durumdur. Bizim halkımızın bir bölümü için hiç önemli olmayabilir ama dünya kamuoyu buna hiç iyi gözle bakmayacaktır.

Bunu yazmak gerek: Kabile devleti olmadığımızı söylüyor ama...

AKP Genel başkanı vize krizi çıktığı gün önce hiç tepki vermedi. Kendi teamüllerinin aksine yurtdışına giderken hiç konuşmadı. Gittiği Ukrayna'da ancak bir soru üzerine vize konusunda eften püften bir açıklama yaptı. Ancak ertesi gün konuşmaya başladı ve bunun da dozu giderek arttı. Dün itibarıyla geldiği nokta ile neredeyse Amerika'ya savaş ilan edeceğiz, o kadar sertleşti.

Erdoğan'ın konuşmalarını ayrı yazılarla irdeleriz. Benim aklıma takılan noktalardan biri “Biz kabile devleti değiliz” sözleri. Erdoğan herhalde gocunacağı bir şey var ki ikide bir Batı ülkelerine yönelik “Biz kabile devleti değiliz” diyor. Dünyada bu benzetmeyi kullanan başka lider var mıdır bilemiyorum. Tabii Erdoğan “kabile devleti değiliz” diyor demesine de uygulamaları demokratik dünyada başka türlü algılanmaz.

Sayısız örnek var bu konuda, ben birini yazayım. Erdoğan vize haberini aldıktan sonra “Dışişleri Bakanım” dediği Mevlüt Çavuşoğlu'nu aramış ve “noktası virgülü aynı şekilde bir açıklama ile biz de aynısının yapılması talimatı verdim” demiş. İşte bu davranış tam bir “kabile devleti” uygulamasıdır. Ciddi bir devletin her konuda uygulayacağı davranış biçimleri önceden mutlaka düşünülmüş ve protokollere bağlanmıştır. Bir yabancı ülkeye tepki Cumhurbaşkanının bir bakana talimatı ile gösterilmez. Türkiye'nin dış politikası “bir kişinin” talimatı ile yönlendirilemez. Ancak “kabile devletlerinde” bir kişi emrindeki yöneticilere emirler yağdırarak dış politikayı yönlendirir.

T24
ETİKETLER
vize krizi abd türkiye erdoğan Çavuşoğlu kabile devleti talimat haber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com