EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

MİLLÎ YAPIMIZIN ÇÖZÜLÜŞÜNDE BİR İLLET: BİREYCİLİK

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt May 31, 2014 10:33 pm    Mesaj konusu: MİLLÎ YAPIMIZIN ÇÖZÜLÜŞÜNDE BİR İLLET: BİREYCİLİK Alıntıyla Cevap Gönder

MİLLÎ YAPIMIZIN ÇÖZÜLÜŞÜNDE BİR İLLET: BİREYCİLİK
NURULLAH ÇETİN
29 Mayıs 2014



En genel anlamda kişi, iç içe geçmiş üç daire içinde yer alır ve sorumluluk alanı da bu dairelere bağlıdır. Bu bağlamda kişi, önce bireydir, sonra bir millete mensuptur, en son olarak da dünya vatandaşıdır. Yani her insanın kademe kademe ferdî, millî ve evrensel kimliği vardır. Bu üç kimlik içinde hayatına anlam kazandırabilir, var oluşunun gayesini bu üç alanda kalarak gerçekleştirebilir. İnsan, sade bir birey olarak kendi başına özgün anlamda duygu ve düşünce üretir ve bunlar doğrultusunda faaliyetler ortaya koyar.

Hiç kimse ne sûreten ne sîreten birbirine benzer. Herkes, başlı başına apayrı bir dünyadır. İnsanlık âlemini ifade etmek üzere söylenen “on sekiz bin âlem” ifadesi, her insanın ayrı bir dünya oluşuna gönderme yapar. İnsan, fert olarak duygu ve düşünceleriyle kendine özgü dünyalar kurar. Sezgileriyle, yetenekleriyle, çalışmalarıyla bireysel bir alan açar kendine. Yenilikler, değişiklikler üretir, yeni yol ve yöntemler geliştirir. Aşk, tabiat, zaman, mekan, ölüm, hayat şiirleri yazar. Evrensel sorunlara kendince çözümler üretmeye çalışır. Bu anlamdaki üretken bireycilik, kişinin hem kendi, hem milleti, hem de dünya insanlığı için her zaman faydalıdır.

İkinci aşamada kişi, içine doğduğu milletin ortak kültürel değerleriyle kendini inşa ederek, milletiyle uyum ve ahenk içinde ortak bir duyarlık ve ortak bir tavır geliştirerek sosyalleşir. Mensup olduğu milletin gelenekleriyle, görenekleriyle, davranış, duyuş, düşünüş ve inanış kalıplarıyla donanarak millî kimliğini kazanır. Son aşamada da bütün dünya insanlığıyla evrensel planda ortak sorunları, ortak beklentileri ve ortak duyuş, düşünüş ve davranış kalıplarında buluşarak dünya vatandaşı olur. Kişi, sosyalleşmesini bununla tamamlar.
Dolayısıyla kişi, yaratılışından getirdiği biyolojik özellikleriyle ferdî kimlik, belli bir bilinç düzeyine eriştikten sonra milletinin değerlerini içselleştirerek sosyal kimlik ve diğer dünya insanlarıyla uyumlu bir birliktelik geliştirerek evrensel kimlik kazanır.

Biz, Türk milleti olarak tarih boyunca bu üç kimliğimizi ve bunlara bağlı sorumluluklarımızı dengeli bir biçimde yerine getirerek ideal insan ve millet modelini sergiledik ve geride çok parlak bir tarih bıraktık. Ancak günümüzde bu anlamda çok önemli bir kırılma yaşıyoruz. Bugün Türk gençliği, büyük oranda yerli ve yabancı Türk düşmanlarının plan, oyun, propaganda ve kurumsal nitelikli tuzak faaliyetleriyle kimlik krizine sokulmuş ve tam bir keşmekeş içine atılıvermiştir. Bugün geldiğimiz noktada Türk gençliği, küresel çaptaki büyük saldırılarla sersemleştirilmiştir.

Öncelikle biyolojik anlamdaki ferdî kimliği yörüngesinden saptırılmıştır. İnsanın, doğuştan getirdiği özgün bireysel yeteneklerini ve donanımını millî ve evrensel kimliğine katkı sağlamak ve geliştirmek için kullanması gerekirken, bugün Türk gençliği, ihanet şebekelerinin iğvalarıyla biyolojik anlamdaki bireysel kimliğini yanlış bir yörüngede harcamaya, heba etmeye zorlanmıştır. Ferdî kimlik, bencillik, egoistlik, tenperverlik bağlamda bir anlamla tanımlanarak millî ve evrensel kimliğinin aleyhine bir işlevle çalıştırılmaktadır. Bunun çok değişik boyutları var.

Öncelikle Türk gençliği, basın yayın organlarının, bunlara bağlı faaliyetlerin yönlendirmesiyle bir millete mensubiyetini unutmuş ya da unutturulmuştur. Türk millî kimliği değişik yönlerden aşındırılarak, yok sayılarak, gündem dışı bırakılarak Türk çocuğu, Türk milletine mensup olma bilincinden yoksun bırakılmış, globalizm, evrensel insan kardeşliği, hümanizm gibi enternasyonalist masallarla tek başına yaşayan, sadece kendisinden sorumlu, diğer Türk kardeşlerini umursamayan, onların sorunlarıyla dertlenmeyi önemsemeyen, milletinin geleceğine dair tasavvurları olmayan, kendi menfaatini her şeyden önceye alan, bencil bir insan tipine dönüştürülmüştür.
Televizyon, bilgisayar ve telefon üçlüsünün (dijital troyka) ekranlarına gömülen Türk gençliğinin başı, bunların yoğun kültürel saldırı bombardımanıyla sersem hâldedir. Bu ekranlar, bu çocukları sürekli olarak şehvet, şiddet, şekavet, şevket, şirket, şer selleri altında boğuyorlar.

İnsanın kendisini sosyal anlamda tanımlamada kullanabileceği en önemli ölçüt, millî ve manevî değerlere sahip olma noktasında en ideal sentezi yakalamış olan soylu bir millete mensubiyet ve bununla şahsiyet kazanma şuurudur. Nitekim Türk çocuklarının büyük atası Attila, Batı Roma'yı fethettiğinde tantanalı bir alay ve şatafatlı bir kıyafetle karşısına çıkan bir Romalı Patricien'e (Soyluya) şöyle der:

“Ben sizin gibi zengin ve soylu kişilerden değilim. Fakat soylu bir millettenim..”

Bu, bize çok önemli ipuçları veriyor. Attila’nın bu cümlesinde 3 belirgin değer öne çıkıyor: Zenginlik, hiyerarşik imtiyaz ve soylu bir millete mensubiyet şuuru. Romalılar, bunlardan ilk ikisine itibar ediyordu. Romalı, kendisini zengin ve sosyal statü sahibi olmakla anlamlı buluyor, var oluşunu bu iki değerle gerçekleştirebileceğini düşünüyordu. Attila, onlara daha asil üçüncü bir değer önerdi.

O zamanın Roma’sı bugünün Avrupa’sı ve Amerika’sı olarak devam ediyor. Bir bütün olarak Karun’un mirasçısı olan Batı, helal-haram demeden, çoklukla da fakir ve mazlum milletleri sömürerek, para, borsa, faiz oyunlarıyla, silah gücüyle, zulümle, aldatarak, yağmalayarak maddi anlamda artı değer elde ediyor, zengin oluyor ve bununla övünüyor. Maddi anlamdaki zenginlik değerini mazlum milletler üzerinde baskı ve hâkimiyet aracı olarak kullanıyor.

Bir anlamda bugünkü batı dünyasının ekonomik zenginlikleri, Karun anlayışının ve yolunun izdüşümüdür. Roma’nın ve Firavun’un varisi olan Batı âleminin ikinci temel değeri hiyerarşik imtiyaz. Firavun’un mazlum halkları karşısındaki en belirgin özelliği de hiyerarşik imtiyazıydı. Batı, başından beri kast sistemine sahip sınıflı bir toplumdur. Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, imtiyazlı sınıf-mahrum sınıf ayırımı hep vardır. Bugün de vardır.

Büyük Türk Attila’nın övündüğü, sadece soylu bir millete mensubiyet şuuru ise Türk milletinin temel bir değeridir ve tarih boyunca biz de hayatımızın anlamını, fert ve millet olarak var oluşumuzun gayesini bu şuurda buluruz. Maddî zenginliğe önem vermemişiz, Karunluk yapmamışız, kimseyi sömürme düşüncesi içinde olmamışız.

Türk tarihinde gayr-i meşru yollardan zengin olma düşüncesi ve mekanizması olmamıştır. Bütün bir Türk tarihi bunun şahididir. Koca Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey, diğer Türkmen vatandaşlarıyla aynı şartlarda yaşamış, aynı imkanları paylaşmış, aynı çadırlarda yaşamış, mahalle arkadaşlarıyla birlikte halleşip gülleşmiş, birlikte gazaya gitmişler, hep beraber yaylaya çıkmışlar vs.

Osmanlı devlet yönetiminde idareciler, görevde bulundukları sürece mülkün bekçisi olmuşlar, idareden ayrılınca mülk devlette kalmış. Zengin olanlar da vakıflar kurarak, hayır işleyerek zenginliklerini başkalarını sömürme ve ezme değil, yardım etme ve paylaşma amacıyla kullanmışlar. Yani bizde başkalarının mahrumiyeti rağmına zenginlik elde etme (Karunî sistem) ve bununla despotluk taslama, imtiyazlı bir konum elde etme (Firavnî sistem) amacı taşıyan bir bireycilik kültürü yoktur.

Bütün mülk, üretim araçları, padişahın temsilciliğinde devletin olduğu için ekonomik ve sosyal anlamda sınıflaşma olmamış, hiyerarşik imtiyaz doğmamış, herkes aynı milletin değişik görev ve işlerde bulunan eşit vatandaşları olmuşlar. Onun için Osmanlı toplumu sınıflı toplum yapısı olarak görülmemiş, Marksizmde bile Asya Tipi Üretim Tarzı diye buralara özgü farklı bir kuram geliştirme ihtiyacı duyulmuştur.

Günümüze gelince, Tanzimat’tan beri illet hâline gelen batılılaşma serüvenimiz, tamamen tek taraflı olarak batının siyasî, askerî, kültürel, ekonomik saldırısına maruz kalmak şeklinde akıp gelmiş. Bu bombardıman hâlâ devam ediyor. Batının her türlü istilasına açık hâlde tutulan milletimizin çocukları mankurtlaştırılıyor ve kafalarına vura vura, sersemlete sersemlete köle ruhlu garp-perest insanlar yapılıyor, insanlıktan çıkarılıyorlar.

Bugün Avrupa Birliği işbirlikçilerinin kör olmuşçasına, tek taraflı platonik Avrupa Birliği hayranlıkları, batılıların her türlü hakaretlerine, aşağılamalarına rağmen yalvar yakar, süklüm püklüm hâlde Avrupa Birliği’nin ayaklarına kapanmaları, ruhî açıdan sıhhat alameti değil. Her Allahın günü, gece gündüz her yerde, siyaset kurumunda, eğitimde, basın yayın organlarında, her kurumda Avrupa’yı kutsama ayinleri ile sersemletilenler, o hâle gelmiş ki yüzüne de tükürülse, öptüğü ayaklar tarafından tekme de yese, sırnaşık bir hâlde Avrupa’ya tapınır hâle getirilmiştir. Bu zillet hâlinden süratle kurtulmamız gerekiyor.

Bugün maalesef Roma’nın çocukları ne pahasına olursa olsun zenginleşme ve soylu bir sınıfa mensup olma yani seçkin sınıfa dahil olma anlamındaki kendi sefil ve rezil değerlerini Attila’nın çocuklarına benimsetmişler ve asil değerleri olan soylu bir millete mensubiyet şuurunu kaybettirmişler. Günümüz Türk gençliğinin hayattan beklediği şey, yaşamasının amacı ve en büyük hedefi, Romalıların bu değerleri olmuştur. Çok para kazanacak, zengin olacak, lüks ve israf içinde yaşayacak, tüketmiş olmak için tüketecek ve imtiyazlı elit bir sınıf içinde yer alacak, vatan, millet, namus, din iman düşünmeyecek, sade bencil bir fert olarak dünya nimetlerinden sonuna kadar yararlanmakla yetinecek.

Bu amaca ulaşmak için gerektiğinde milletini çiğneyecek, vatanını satacak, ülkesini yabancılara peşkeş çekecek, yerli ve yabancı ihanet şebekeleriyle işbirliği yapacak, kendi millî varlığını ve millî devletini kendi elleriyle yok edecek, siyasetini, hukukunu, idaresini, ekonomisini, topraklarını batılılara teslim edecek ve bu tutumunu da dünyayla birlikte hareket etmek, içine kapanmamak, dışa açılmak, uygar dünyayla birlikte olmak, çağa ayak uydurmak olarak pazarlayacaktır.

Böyle bir Türkiyeli vatandaş, Türklüğünden çıkmış, kafası ve gönlü millî şuurdan boşaltılmış, özgüvenini kaybetmiş, ötekine tapınma mazoşizmine tutulmuş, kozmopolit, silik, renksiz, ufuksuz, tarihsiz ve geleceksiz, sıradan, cesediyle yaşayan bir mankurt olmuştur. Bugün mankurt Türkiyeliler, iğdiş edilmiş bireysel kimlikleriyle bencilleştirilip ruhsuzlaştırılarak millî değerlere bağlılık, milletine hizmet, milletini emperyalist Batı âleminin saldırılarından korumak, emperyalizme karşı soylu bir millî direniş ortaya koymak, kendisi olmak ve kendisi kalmak gibi asil değerlerden uzaklaşmış vaziyettedirler.

Avrupa Birliği’ne girme aldanışı ve oyalanışı içinde, Amerika’nın her türlü şeytanî planının uygulanmasında safçasına rol alma konumunda bırakılan milletin çocukları, batılıları üzmemek adına millî tarihlerini öğrenemez olmuşlardır. Millî tarih öğrenilmeden millî şuur kazanılamaz, millî şuur olmadan millet yararına çalışma, millet, devlet ve din adına gerektiğinde olağanüstü fedakarlık gösterme beklenemez, vatanın selameti, milletin geleceği, dirliği, birliği, düzeni kaygısı taşınmaz.

Millî hassasiyet sinirleri alınmış ve kozmopolit bir bireyselleşme sürecine terkedilmiş bu milletin zamanla tasfiye olup gitmesi, tarih sahnesinden çekilmesi istenmektedir. Global oyunun bireycilik, bencillik ruhunu hâkim kılma adına ortaya koyduğu bütün faaliyetlerin hedefi budur. Emperyalist derin küresel devlet istiyor ki, Türk çocukları, kendileri üzerinde oynanan oyunların farkına varmasın, sömürü düzenine çomak sokmasın, zulümlere direnmesin, millî şuurları uyanmasın, batılılar istedikleri her şeyi rahat rahat yapabilsinler, batılılar efendi Türkler köle, böylece şu fani dünyada geçinilip gidilsin.

Bu felakete karşı Türk aydınlarının ve devlet adamlarının geç kalmadan hemen bütün Türk milletini baştan başa yeniden millî şuurla donatması, eğitimini, kültürünü, sanatını, medyasını, ekonomisini, hukukunu, tarımını, iletişimini, siyasetini gayr-i millî, kozmopolit, Avrupa Birlikçi yörüngeden, hızla millî çizgiye çekmesi gerekmektedir.

Attila’nın torunlarının bugün, dedeleri gibi “Fakat soylu bir millettenim.” diyebilmeleri için köklü bir bilgilenme ve bilinçlenme devrimine ihtiyaçları vardır. Türk milleti, kendisine üfürülen global yalanlara karşı uyanık olmalı, özgüveni tam, bağımsız ve olgun bir şahsiyete ulaşarak doğru anlamda bireyleşmeli, yüzyıllar boyunca yoğrula yoğrula, incele incele tekamül etmiş olan millî değerleriyle yeniden buluşmalı, bunları fert ve millet hayatında içselleştirerek adam gibi bir millet olmalıdır. Ancak gerçek anlamda üretken bir fert ve ahenkli bir millet olduğu zaman dünya insanlığına bir dünya vatandaşı olarak katkı sağlayabilecektir.

Ferdî ve millî kimliği ve kişiliği olmayan ve kuru bir yığından ibaret olan insanların salt dünya vatandaşı, global köyün sakini olması demek, dünyanın başka milletlerinin sömürüsüne, paçavra gibi kullanımına, sivil değil sefil değerler bombardımanına açık olmak, zamanla asimile olup silinip gitmek demektir. İç ve dış Türk düşmanlarının Türk çocuklarına her Allahın günü “Türklükten bahsetmeyin, ırkçı olursunuz ha!, Türk mürk yok hepimiz insanız, kardeşiz, hepimiz küçük bir köy hâline gelen bir dünyada yaşıyoruz”, tavırlarıyla atmosferimizi zehirlemeleri hiçbir zaman iyi niyetli hümanist bir söylem ve yaklaşım değildir.

Emperyalizm, sömürmek, yutmak ve imha etmek istediği milletin önce millî kimliğini yok etmekle işe başlar. Millet çözülürse artık orada emperyalist sömürü düzenine direnecek mevziler kalmamış demektir. Onun için ülkemize dönük oluk oluk akan Avrupa Birliği ve Amerika kaynaklı fonlara, harcamalara, faaliyetlere bakarsak, bunların tamamına yakınının yüzyıllar boyunca inşa ettiğimiz millî yapımızı çözmeye, bölüp parçalamaya, milletimizi kozmopolit, bencil, milliyetsiz yapmaya, batılıların projelerini uygulayan mekanik birer memur hâlinde tutulmalarına yönelik olduğunu görürüz.

Son söz: Birey olunmadan millet, millet olunmadan dünya vatandaşı olunmaz.

http://www.milliiradebirligi.org/#!mll-yapimizin-zlnde-br-llet-b/c1boo
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com