Alemdar Site Admin
Kayıt: 14 Oca 2008 Mesajlar: 3538 Konum: Avustralya
|
Tarih: Cum Oca 20, 2012 8:58 pm Mesaj konusu: The Guns of Navarone/Navarone'nin topları... |
|
|
The Guns of Navarone...
20 OCAK 2012
Bu filmi yeniden izledim...
1962'de altı dalda Oscar'a aday gösterilmiş, ama sadece bir dalda, özel efektler dalında Oskar kazanmış bir roman uyarlaması...
Film gerçekten önemli, çünkü bu filmle birlikte, "Özel görevli küçük operasyon grupları" denen şey film dünyasına adımını atıyor...
Daha önecesinde, bir avuç adamın "devlet göreviyle" dünyaya kafa tutup bir de kazanması gibi konular yok henüz. James Bond falan da daha sonra zuhur ediyor zaten...
Bu sıralar roman denen nesneyi ciddiye alan biri olarak beni, hikayenin tutarlılığı ilgilendirdi -eh nihayetinde Alistair MacLean gibi bir Bestselle yazarı tarafından yazılmış...
Romanı okumadım, okumayı da düşünmüyorum, ama kikayenin bir-iki noktasına değinmeyi düşünüyorum...
Konu en genel haliyle şöyle...
1943'te Yunanistan'ın Navarone adasına üslenmiş iki dev top, stratejik bir geçidi tutmaktadır. Ama buradan bir İngiliz gemi konvoyu geçip, Keros adasında mahsur kalmış ikibin İngiliz askerini kurtarmak istemektedir. Uçakların denemesi başarısız olur. Bunun üzerine, uzmanlardan oluşturulan bir küçük grup, toplara kadar sızıp onları ortadan kaldırmakla görevlendirilir. Bu grubun yaşadıkları, filmin/romanın da konusu...
Hikayenin en zayıf yeri, aynı zamanda operasyonun da baş nedeni...
Filmin daha başında, Almanların Türkiye'yi kendi saflarında savaşa sokmak ve onları etkilemek için topları oraya diktikleri söyleniyor ve İngilizlerin ana motifinden ilki, Türklerin etkilenip, savaşa Almanya safında girmesini önlemek...
Yani Türkiye'nin savaşa girmesi bu kadar kolaydı!..
(İki top atıyosun, Türkler etkileniyo savaşa giriyo!..)
Bu ilk gerekçe birkaç kere tekrarlanıyor. Bu noktada McLean'in cehaletini bir yana bırakalım, hiçbir ülkenin iki topla savaşa girip girmeyeceği konusundaki fikrini değiştirmeyeceğini, Almanya'nın da Türkiye'yi savaşa zorlamak için başka metodları olabileceğini duymuyoruz. Tabii macera oldukça heyecan verici olduğundan, konudaki bu zayıflıklar güme gidiyor. İkinci garip -hatta komik- yan, filmin başında pilotların komutanının (Richard Harris), "uçaklarla saldırı imkansız" mealinde konuşurken, pilotlarından birinin, "ancak bir uçağı ağzına kadar TNT ile doldurup toplara intihar dalışı yapacaksınız -ama o pilotu nereden bulacaksınız" (Gülüşmeler) mealindeki güzellemesi. O devirde Japonların "Kamikaze pilotu" denen adamlarının olduğu, Türkiye'de de ha dendi mi en az bir düzine intihar pilotu çıkabileceği bir dönem. İngilizler, yürekli bir tane bile pilot bulamadıklarından, iyi eğitimli on kadar adamlarını oraya göndermekte beis görmüyorlar!..
(Yarısı da ölüyor üstelik!)
Yani hikayenin neden-sonuç meselesi oldukça netameli, mantığı ve yüreği, gerçeğin gerisine düşüyor...
Ha bir başka olay daha...
Yunan subayı/direnişcisi rolündeki Antony Quinn, kapıyı dinleyen bir hizmetliyi yakalıyor, saf dışı bırakıyor ve adamın dilini anlamayınca "Kürtçeye benziyor, tek kelime anlamadım" diyor...
Hikayenin Türkiye ile ilgili kısmı da bu kadar zaten...
İşin macera kısmı güzel. Defalarca kendini seyrettirebilecek bir film. Başroldeki Gregory Peck konuşturuyor, David Niven fena değil. Ve benim çok sevdiğim bir oyuncu da var orada: Irene Papas...
Bu kadın sözün tek anlamıyla muhteşemdir...
"Alexis Zorbas" filminde onu ilk gördüğümde çarpılmıştım. Çok güçlü bir oyuncu. Burada daha hafif bir rolde -ama gene "erkek kadın" görünümünde. Onun, Vangelis'in bir plağında şarkı söylediğini biliyor muydunuz? Arayıp da bulamadığım "Odes" plağına sesini vermiştir -sesi de güzel...
Filmin müziğini yapan Dimitri Tomkin, o dünemlerde Türkiye'de de bazı filmlerin müziklerini güzel Rumların yaptığını hatırlatıyor. Tomkin, zamanının en iyilerinden...
Navarone'nin Topları filminin müziği de Oscar'a aday gösterilmiş ama 1962'deki rakibi "West Side Story" olunca kaybetmiş tabii...
Eski bir teoridir: Kültleştirilen popüler kült objeleri, bir taraftan da mutlaka bariz dandik bir yana sahiptir. Casablanca filmi gibi, Harry Potter romanları gibi...
Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/ _________________ Bir varmış bir yokmuş... |
|