EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

TÜRKİYE SOLU

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Tem 09, 2011 7:00 pm    Mesaj konusu: TÜRKİYE SOLU Alıntıyla Cevap Gönder

Doğu Perinçek'tan ilgin bir sol eleştirisi: Vatansız ''Solcu''luğun hazin sonu
19 Haziran 2015



Vatansızlaşan Solcular, Sol değerleri de yitirdiler, kimliksizleştiler ve en sonunda emperyalizmin stratejik piyonu olan PKK’ya yamandılar. Şimdi o vatansız Solcuların yüreği, ABD emperyalizminin bombardıman uçaklarının başarısı için çarpıyor. Vatansızlaşma yolculuğu, varacağı yere vardı, karşıdevrimciliğe ulaştı.

Yaşadığımız sürecin önemli olaylarından biri de şudur: Emperyalizme karşı mevzilenmeyen sol örgütler, silindiler ya da bölücülüğe yamandılar.

SOL-SAĞ AYRIMININ TARİHSELLİĞİ

Siyasette Sol-Sağ ayrımı bilindiği gibi Fransız Devrimi sürecinde ortaya çıktı. Mecliste Kralcılar, kürsüye göre sağda, Cumhuriyetçiler ise solda oturuyorlardı. O zaman Sol-Sağ bölünmesi, demokratik devrimlerin krallığa karşı cumhuriyet kamplaşması ekseninde ortaya çıktı.

20. yüzyılda kapitalizm, artık emperyalizm dönemine girmişti. Sol-Sağ ayrımı da, emperyalizm ve işbirlikçileri ile millî olan siyasal akımlar arasındaki saflaşma zemininde oluştu. Bu açıdan vatan, millet, bağımsızlık, özgürlük, emek gibi kavramlar, 20. ve 21. Yüzyılın Sol değerleridir. Kapitalizmin ilk geliştiği ülkelerdeki devrimci değerlerin bayrağını, artık Mazlum Milletler taşıyordu. Bütün devrimler, vatan mücadelesinde gerçekleşti.

Gerçi Türkiye’de Sol-Sağ ayrımını, kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesi olarak anlayan bir kesim de vardır. Sistem, toplumu yanında tutabilmek için, belleklere bu saflaşmayı yerleştirmek istedi. Ancak bu saflaşma, 19. Yüzyılın ikinci yarısında gelişmiş kapitalist ülkelerin gündemindeydi. O zaman devrimin odağı, Batı Avrupa’daydı ve toplumsal mücadelenin merkezinde de işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesi vardı.

20. Yüzyılda devrim, artık emperyalizme karşı mücadelenin ürünüydü. Mazlum milletlerin emperyalizme karşı mücadelesi, belirleyici önem kazandı. Devrim odağı da, Avrupa’dan Asya’ya, başka deyişle gelişmiş kapitalist ülkelerden Mazlumlar Dünyasına kaydı. Rusya, Türkiye, Çin, İran gibi köylü ülkelerinde başlayan devrimler, daha sonra Asya, Latin Amerika ve Afrika’da devam etti. Sol-Sağ kavramları da bu eksende belirdi. Artık Avrupa ve Kuzey Amerika gericiliğin, yani Sağın merkezi olmuştu, Mazlumlar Dünyası ise Solun zemini oldu. Lenin, çağı tanımlarken, “İlerici Asya, gerici Avrupa” diyordu.

Özetle Sol-Sağ, tarihsel kavramlardır. Her tarihsel dönemde ve toplumda farklı içeriğe sahiplerdir. Toplumsal ilişkilerin korunmasından yana olanlar Sağda, değişiklik isteyenler ise Soldadır. Elbette buradaki değişiklik, eski topluma doğru bir özlemi değil, geleceğin toplumu yönünde bir talebi dile getiriyor.
Türkiye’de toplum, Sol-Sağ kavramlarından farklı şeyler anlıyor. Sistem, elindeki ideolojik araçlarla belleklere kendi anlayışlarını yerleştirmiştir. Orada bocalamayı savunuyor değiliz. O nedenle siyasal mücadelede, Sol-Sağ ayrımı yerine, bağımsızlık-bağımlılık, Ortaçağ karanlığı-Aydınlık, zorbalık-özgürlük, sömürücülük-emek gibi somut kavramları yeğlemek, amaca hizmet ediyor.

Asıl meselemiz, kendisini Solcu diye tanımlayanların bugün vardıkları yerin açıklanmasıdır.

VATANSIZ “SOLCU”LUKTAN EMPERYALİZMİN “SOLCU”LUĞUNA

Türkiye’de vatansız ve kimliksiz Solculuğu temsil eden partiler ve örgütler, niçin silindiler ya da PKK’ya yamandılar?

Çünkü Solun çağımızdaki biricik mevzisi olan vatanı ve milleti terk ettiler. Bir devrimle ülkemizi vatan yapan ve milletimizi oluşturan Kemalist Devrime karşı cephe kurdular.

1960’lı yılları hatırlayalım: Sol demek bağımsızlık demekti. Emperyalizme karşı mücadele bayrağı Solun elindeydi.

Arkada kalan elli yılda Solun bir kesimi, sosyalizm için mücadeleyi, sistemin efendilerinin dayatması sonucu bağımsızlığa sırt çevirmek olarak yorumladı ve kapitalizmin kucağına oturdu.

Bir kesim ise, PKK’nın kuyruğuna yapıştı ve bölücülük üzerinden vatansızlaştı, hatta vatan ve millet düşmanı konumlara yuvarlandı.

Kemalist Devrime düşmanlık da, kimi Sol örgütleri tarih üzerinden emperyalizmin mevzilerine çekti.

Vatansız “Solcu”, emperyalizmin “Solcusu” oldu ve aşırı sağcı mevzilere yerleşti.

Bugün ayakta kalan, bir tek Vatan Partisi var. 1960’ların Millî Demokratik Devrim geleneğini devam ettiren İşçi Partisi, ayakta kalmanın ötesinde, örgüt olarak güçlendi ve ülke siyasetinin bağımsızlık ve birlik kutbunu temsil eden etkin bir partisi haline geldi.

VATANSIZLAŞANLAR SOLUN DEĞERLERİNİ YİTİRDİLER VE PKK’YA YAMANDILAR

Arkada kalan elli yılı Sol açısından şöyle özetleyebiliriz:

Vatansızlaşan Solcular, Sol değerleri de yitirdiler, kimliksizleştiler ve en sonunda emperyalizmin stratejik piyonu olan PKK’ya yamandılar. Şimdi o vatansız Solcuların yüreği, ABD emperyalizminin bombardıman uçaklarının başarısı için çarpıyor. Başarıları, ABD emperyalizminin başarılarına eksenli. Vatansızlaşma yolculuğu, varacağı yere vardı, karşıdevrimciliğe ulaştı.

VATAN MEVZİSİ

Vatan mevzisinde sağlam duran Vatan Partisi ise, bu sistemden kurtuluşun biricik seçeneği olan Birleşen ve Üreten Türkiye için mücadelenin merkezindedir. Türkiye’nin birliği ve üretim ekonomisi, sistem dışı çözümdür ve biricik devrim mevzisidir. Vatan mevzisi, çağımızda biricik devrim mevzisidir.
Türkiye, hâlâ Millî Demokratik Devrim aşamasındadır. Bu mevziye girmeyen ya da bu mevzide sağlam durmayan Sol örgütler, elli yıllık bir serüvenden sonra kendilerini emperyalizmin kucağında bulmuşlardır.

Kaynak: Aydınlık/Rota

TÜRKİYE SOLU: AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI 1
Şule Daldal
(M.Ü İktisadi İdari Bilimler
Fakültesi Çalışma Ekonomisi
Bölümü Öğretim Üyesi)
02.10.2006



Kendine sosyalist diyenlerden başlayıp sosyal demokratlara hatta sol liberallere kadar uzanan geniş bir yelpaze olarak önümüzde duruyor Türkiye solu. Bu köşe de yapmayı deneyeceğim şeylerden biri, bu geniş yelpazenin hangi düzeylerde sadeleşebileceği ve buradan çıkabilecek siyasi ittifak olanaklarını tartışmaya açmak olacak.

Bu farklı yelpazenin siyasi ve iktisadi görünümlerini ayrı ayrı ele almakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeni siyasi önermeler ile iktisadi önermelerin her zaman birbiri ile örtüşen bir görünüm sunmamaları, eklektik bir yapı sergilemeleri. Örneğin iktisadi yapı olarak sosyalist önermelerde bulunan bir görüşün, siyasi düzlemde diktatörlük kurmaya kalkışması gibi.

Sol yelpazenin iktisadi görünümünü ortaya koyabilmek için mevcut iktisat ekollerini ana hatları ile ele almakta fayda vardır.

İktisat teorisinde yerleşik üç ekolden bahsedebiliriz. Liberal iktisatçılar-Keynesyenler-Sosyalistler. Liberal iktisatçıların temel argümanları şöyle özetlenebilir: Kapitalist ekonomiler serbest piyasa koşulları içerisinde kendi dengelerini bulup, işleyişlerini sürdürebilirler. Bu denge kendiliğinden otomatik olarak piyasanın içerisinde oluşur. Eğer denge bozulmuş ise bunun nedeni piyasaya yapılan müdahalelerdir. Bütün metaların fiyatları,- emek gücü de dahil olmak üzere- piyasa mekanizmaları içerisinde belirlenmelidir.

İkinci grupta yer alanlar liberallerin görüşlerine katılmayan ve müdahaleyi savunan burjuva iktisatçıları kapitalizmin erken dönemlerinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Örneğin 1819’da Sismondi, tüketim gücünün üretim gücüne paralel olarak büyüyemeyebileceğini savunmuştur. Üretimin yatırımların etkisi ile artması durumunda, yetersiz tüketimin doğmasının, gelirin toplumsal sınıflar arasında dağılma biçiminden kaynaklandığı tespitini yapmıştır. Bu tespite uygun olarak kapitalizmin temel hastalıklarından biri olan aşırı birikimi emecek mekanizmaların piyasanın dışında , talep yaratıcı düzenlemeler, sosyal devlet, vergilendirme, grevli toplu sözleşmeli pazarlık düzeni gibi müdahaleler ile oluşturulması ve tam istihdamın müdahaleler yolu ile gerçekleştirilmesi Keynes’in sistematik hale getirdiği iktisat teorisi ile mümkün olmuştur. Paranın değerinin serbest piyasada belirlenmemesi ve para hareketlerinin kontrolü, yatırımların önünü açacak ve istihdamı artıracak temel önlemlerden biri olarak görülmüştür.

Üçüncü kategoride yer alan Marxistlere göre ise, malların üreticilerce tüketilmesi için değil, satılmak için üretilmesi dengesizliklere yol açmıştır. Burada tanımlanan ekonomik sistemin çelişkisi , üretimin toplumsal niteliği ile, üretim araçlarının mülkiyetinin ve ekonomik kararların özel niteliği arasındadır. Sorunun kendisi , üreticiler ile tüketicilerin iyiden iyiye ayrı oldukları, üreticilerin çoğunluğunun ürettiklerine denk miktarda mal tüketemedikleri, aksine, kendilerini istihdam eden kapitalistlere artık değer sağlamaları noktasındadır.

Kaba bir tanımla , liberal iktisatçılar kapitalist sistemin krizlerinin piyasanın kendi iç işleyişine müdahale olmadığında ortaya çıkmayacağını, Keynesyenler kapitalizmin işleyişinin piyasa koşullarına terk edilmesi ile hastalıklı bir yapının oluşacağını ve bu yapıya müdahale ve tedavi gerektiğini, bunun da sistemin temel taşını oluşturan sınıf ilişkilerinin köklü dönüşümü gerçekleşmeden mümkün olabileceğini , Marxistler ise, sistemin kökten değişimini; üretim araçlarının mülkiyetinin ve ekonomik kararların alınış biçiminin nitel dönüşüme uğraması gerektiğini, ancak o zaman üretici güçlerin de özgürce gelişeceğini söylemişlerdir.

Türkiye’de liberal ve sosyalist kanadın ne dediğine dair az çok bir fikir edinmemiz mümkünken, sosyal demokrat bir siyasete temel teşkil edecek iktisat modeline dair kafalar daha da karışıktır. Örneğin Keynesyen politikalar ile sosyal demokrat siyaset arasında bağ yeterince kurulmamaktadır. İçinde bulunduğumuz döneme damgasını vuran neo-liberal görüş bir hegemonya yaratmıştır ve mevcut realiteyi tek geçerli doğru sayan zihniyetler gerek akademide gerekse politik arenada yaygınlık kazanmıştır. Neo-liberal politikalardaki tıkanmaların yapısal özelliğinin farkına varmış bilim insanları, tarihin karanlığına atılmak istenen Keynes’yen görüşe sahip çıkmakta ve bugünden yarına başka bir dünya mümkün söyleminin teorik alt yapısını kurmaya çalışmaktadırlar.

Sosyalistlerin bir kısmının Keynesyen dönemi değerlendirirken liberaller ile aynı görüşleri paylaşmaları ise ilginç bir görünüm sunmaktadır. Her iki kesimden şöyle ortak sesler yükselebilmektedir: “Kapitalizm en iyi gelişeceği sermaye birikimini en uygun biçimde sürdüreceği sistem liberal iktisat politikalarıdır. Keynesyen dönem kapitalizmin özüne aykırıdır. 1950 sonrası “altın çağlar” istisnai süreçlerdir. 1970’lerin krizi ile kapitalizm özüne rücu etmiştir. Sosyal devlet, sosyal haklar, tam istihdam gibi konular kapitalizm sınırları içerisinde birer hayalden ibarettir.”

Bu önermelerin siyasi sonuçları ise sola iki seçenek bırakmaktadır. Ya sosyalizm ya liberalizm. Sosyal demokrat siyaset ise ancak sol liberalizm kapsamındaki alan içerisinde dönüp durmalıdır.

Bu tahliller Türkiye solunda ciddi bir tıkanmaya ve politikasızlığa sebebiyet vermektedirler.. Top yekun bir düzenekte kapitalizme karşı çıkacak bir siyasetin gelişebileceği iktisadi, siyasi, sosyal koşullar olmadığında, bugünden yarına oluşturulacak siyaset açısından bir kısır döngü yaratılmaktadır.

Bana göre ise tam da liberal iktisat politikaları kapitalizmi batağa sürüklemektedir. Kapitalizm, sermaye birikim süreçlerini, liberal politikalar kapsamında çok yetersiz düzeyde hayata geçirebilmektedir. Keynesyen politikalar kapitalizmin krizlerini yönetebileceği ve iktisadi olarak gelişiminin önünü açabileceği koşulları sunmaktadır.

Böyle bir önermenin sosyalistler açısından ne gibi sonuçlar doğuracağını bir sonraki yazıda tartışmak üzere …

Kaynak: http://sodevyazilari.blogspot.com/2008/12/turkiye-solu-ayikla-pirincin-tasini-1.html
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com