EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Osmanlılar Türkiye'yi nasıl terk etti?

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Ağu 02, 2010 12:15 am    Mesaj konusu: Osmanlılar Türkiye'yi nasıl terk etti? Alıntıyla Cevap Gönder

Gürkan Hacır
Osmanlılar Türkiye'yi nasıl terk etti?

(..)

İki tarih var. Birincisi Saltanatın ilga (*) edildiği 2 Kasım 1922. Diğeri ise Hilafet'in ilga edildiği 3 Mart 1924.

SALTANATSIZ HİLAFET

2 Kasım 1922'de Saltanat'ın kaldırılışı ilan edilince Sultan Vahideddin, Ankara Hükümeti'ni temsilen kendisini ziyarete gelen Refet Paşa'ya hükümetsiz bir hilafet makamının olamayacağını şu sözlerle anlattı:

'Saltanatsız bir hilafeti, hanedanımızın en aciz bir ferdinin bile kabul etmeyeceğinden emin olabilirsiniz paşa!'

İstanbul'dan ayrılmayı kararlaştırdı. İşgal Komutanı Harrington'a müracaat etti. İngiliz torpidosuyla Malta'ya gitti. Aslında nereye gideceğini bilmiyordu. Yanında kalabalık maiyetiyle beraber kendine tahsis edilen Pini Kışlası'na yerleşti. Oğlu Şehzade Ertuğrul Efendi, iki harem ağası, Sertabib Neş'et Paşa, Mabeynci Ömer Yaver Paşa, Sinop Mebusu Zühtü Bey ve hizmetliler vardı. Vahideddin burada kimseyle görüşmeyi kabul etmedi.

Sonraki durakları San Remo şehrindeki bir villa olacaktı.

3 Mart 1924'te Hilafet'in ilga edildiğine dair kanun aynı zamanda hanedan mensupları içinde bir dönüm noktası oldu. Hilafetin kaldırılmasıyla beraber hanedan mensuplarının da yurt dışına çıkartılmasına dair kanun kabul edildi.

Kanunun ilk iki maddesi şöyleydi.

1-Halife hal'edilmiştir. Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır.

2-Mahlu halife, Osmanlı Saltanat-ı Hanedanı'nın erkek, kadın bilcümle azası ve damadlar, Türkiye Cumhuriyeti memaliki dahilinde ikamet etmek hakkında ebediyen memnudur. Bu hanedana mensup kadınlardan mütevellit kimseler de bu madde hükmüne tabidirler.

Kanuna göre hanedan mensupları 10 gün içerisinde ülkeyi terk etmek zorundaydılar. Yanlarına sınırlı miktarda para alabileceklerdi. Bundan böyle mülk edinemeyecekleri gibi mevcut mülkleri de Türkiye Cumhuriyeti'ne devrolunalacaktı. Yanlarına sadece iki bavul eşya alabildiler. Koca Osmanlı mülkünden kala kala iki bavul eşya kalmıştı.

Son halife Abdülmecid Efendi ve hanedan ailesine mensup 155 kişi, yurtdışına çıkartılmasına karar verildi. Birçok üyesi zaten yurtdışında bulunan Osmanlı hanedanı için sürgün günleri resmen başlamıştı.

Peki son halife Abdülmecid Efendi'yle birlikte sürgüne gidenler kimlerdi?

Abdülhamid Han'ın büyük oğlu Mehmed Selim Efendi, Sultan Reşad'ın oğlu Mehmet Ziyaüddin Efendi, Sultan Abdülaziz'in oğlu Mehmet Seyfeddin Efendi, Abdülkadir Efendi, Ahmet Nuri Efendi Ömer Hilmi Efendi, Abdurrahim Efendi, Abdülhalim Efendi, Osman Fuad Efendi, Ömer Faruk Efendi bu isimlerden bazılarıydı. Tabi sultan efendiler de vardı. Yani hanedana mensup erkeklerden doğma kız çocukları. Şehzade Selahaddin Efendi'nin kızları Hatice, Fehime ve Fatma Sultan Efendiler, Abdülhamid'in kızları Zekiye, Fatma Naime, Hamide, Ayşe Sultan ve Naile Şadiye'de yurtdışına çıkması istenen hanedan mensuplarından bazılarıydılar.

'NEREYE GİDİYORUZ?'

Yasada 10 günlük süre tanınmıştı ama Ankara'nın beklemeye tahammülü yoktu. İstanbul Valisi Haydar Bey ve Emniyet Müdürü Saadettin Bey, kararı son halifeye tebliğ ettiler. Toparlanmasını teklif ettiler. Abdülmecid Efendi itiraz edecek gibi oldu. Çevresindekiler kalp krizi geçirmesinden çekiniyorlardı.

Valiye bakarak sordu:

- Gönderileceğimiz mahal tayin edilmiş midir Ankara'ca?

Hayır Halife Hazretleri...!

- O halde ne tarafa ve neyle hareket edeceğiz.

Trenle, Balkan sınırına.

Abdülmecid Efendi'yle beraber gidenler Çatalca'dan trene bindirildiler. Bir kısım şehzade ise ertesi gün kendilerine yakın buldukları ülkelere doğru deniz ve demiryoluyla yola çıktılar. Abdülmecid Efendi'ye son anda hazırlanan pasaportun üzerinde İsviçre vizesi vardı. Ancak İsviçre'ye vardığında sınırdan alınmak istenmedi. Kapıdaki görevli siyasi bir kriz olur endişesiyle son halifeyi bekletmişti. Kimi hanedan üyelerinin gittiği yer ise Beyrut olmuştu. Burada Avrupa'dakinin aksine törenle karşılanmışlardı. Ama bu törenlerin etkisi uzun sürmedi. Kısa sürede sefalet içine düştüler. Kimi intihar etti, kimi Manş Denizi'ne atıldı.

YOKLUK İÇİNDE ÖLÜM

Abdülkerim Efendi: Sultan Abdülhamid'in torunuydu. Askerdi. Vatandaşlıktan çıkartıldıktan sonra yeniden hilafeti canlandırabilmek için Doğu Türkistan'da mücadeleye girişti. Japonların onu kullandığını geç anladı. Beş parasız Amerika'ya döndü. Son ümidi Türkiye'deki miras haklarıydı. İşini takip etmesi için güvendiği kişi biraz ilginçti. Dişçi Sami. Ondan gelecek paranın umuduyla son günlerini ucuz bir otel odasında geçirdi. 1935 yılının sonbaharında aynı otel odasında canına kıydı. Öldüğünde cebinden 3 dolar çıktı.

Ömer Faruk Efendi: Son Halife Abdülmecid'in oğluydu. Sürgünden sonra Mısır'a yerleşti. Maddi zorluklar çekti. Ölmeden önceki vasiyetinde mezarına zarf içinde de olsa vatan toprağının getirilip serpilmesini istedi.

Abdürrahim Efendi: Sultan Abdülhamid'in oğluydu. Sürgüne gönderildiğinde albaydı. Paris'e yerleşti. Nişan, mücevher ne varsa sattı ama yine de tutunamadı. Kimi geceleri Nice plajında yatarak geçirdi. 20 Ocak 1952'de bir otel odasında canına kıydı.

İnşirah Sultan: Sultan Vahideddin'in eşiydi. Mısır'a yerleşti. Sıkıntılarla geçen hayatını Nil Nehri'nin sularında sonlandırdı.

Sultan Vahideddin: Son olarak yerleştiği San Remo'daki villada çevre esnafa dahi borçlanarak maiyetini idame ettirmeye çalıştı. Bir yandan kalabalık bir nüfus diğer yandan kayınbiraderi Zeki Bey'in bitmek tükenmek bilmeyen kumar merakı, sıfırı tükettirmişti. Ölümünden birkaç gün önce mutfak masrafını karşılayabilmek için Hanedan-ı Al-i Osman nişanının üzerindeki iri taşlı mücevherleri küçük tırnak makasıyla söktü. Osmanlı nişanı olduğunun anlaşılmasını istemiyordu. Yeğeni Prens Sami Bey'le 'Barkleys Bank'a yolladı. Sonuç hüsrandı. Padişaha takılan nişan da sahte taşlardan yapılmıştı. Daha tahta çıktığı gün ona oynanan oyunun farkına şimdi varmıştı. Ölümü fazla gecikmedi. 3 gün sonra hayata gözlerini yumdu. Bugün Osmanlı'nın torunları objektiflere ışıltılı yüzlerle gülümseyerek poz veriyorlar. Ama onların babalarından, dedelerinden dinledikleri hikayelerde saklı duran tarih, büyük bir acının izlerini taşıyor. Varlığın ve yokluğun. Hem güçlü ve mağrur olmanın hem de yoksun ve sığınmış. Kendi ülkende yabancı olmanın...

(*) İlga: (varlığını) ortadan kaldırmak.
Akşam
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com