Alemdar Site Admin
Kayıt: 14 Oca 2008 Mesajlar: 3538 Konum: Avustralya
|
Tarih: Cum Tem 30, 2010 10:42 pm Mesaj konusu: Kimse durduramayacak Türkiye'yi; ama.. |
|
|
Yusuf Kaplan
Kimse durduramayacak Türkiye'yi; ama...
Sanırım şu yakıcı gerçeği herkes kavradı artık: Eğer Türkiye, iç sorunlarıyla boğuşmaya mahkûm olmamış olsa, kimse durduramayacak Türkiye'yi.
Dünyada, ülkenin geleceğini ipotek altına alacak kadar kontrolden çıkabilecek boyutlar kazanan, kangrenleşen patetik iç sorunlarla boğuşan başka bir ülke yok Türkiye'den başka.
Başka ülkelerin de iç sorunları var elbette. Ama dünyanın hiçbir ülkesinde, iç sorunlarının ülkeyi rehin aldığı, elini kolunu bağladığı, çeşitli toplum kesimlerini bu kadar sert, keskin cephelere ayırdığı, karşıt kutuplara savurduğu, en küçük meseleleri bile bir anda ölüm-kalım meselesi hâline gelebilen sorunlar yaşandığı söylenemez.
Böyle bir ülke yok yeryüzü coğrafyasında. Çünkü yönünü, rotasını, ruhunu, temel dinamiklerini bizatihî kendisi yok etmeye kalkışan başka bir ülke yok şu dünyada. Olamaz da.
Bunun temel nedeni bizim medeniyet iddiamızı yitirmemiz ve tarih yapan bir aktörden tarihte tatil yapan bir figüran derekesine düşmemiz/di.
Şunu demek istiyorum: Batı uygarlığının modernlikle birlikte geliştirdiği meydan okuma, öncelikli olarak bizi, İslâm medeniyetinin hem yeniden-kurucusu, hem de koruyucusu Osmanlıyı hedef alan, tarihten silmeyi amaçlayan bir meydan okumaydı. Bu meydan okumanın nihâî olarak başarıya ulaşmasının en önemli şartı, Osmanlı'nın temsil ettiği İslâm medeniyetini tarih dışına itebilmesiydi.
Batı uygarlığı, bizi önce Avrupa'dan uzaklaştırdı; sonra da tarihin dışına itmeyi başardı.
Avrupa'dan uzaklaştırılma girişimini belki önleyemeyebilirdik; ama eğer ok yaysız kalmamış olsaydı, yayını yitirmemiş olsaydı, tarih dışına itilme girişimlerini kesinlikle önleyebilirdik. Sorun okun yaydan çıkmış olması sorunu değildi; okun yaysız kalmış olmasıydı.
Başka bir deyişle, biz, bir ceset olarak varlığımızı sürdürüyorduk; ama ruhumuzu yitirmiştik ve ruhumuzu yitirdiğimizi bile fark edemiyorduk: Bizim, ruhumuzu yitirmemiz şartıyla ceset olarak varlığımızı sürdürmemize izin verilmişti yalnızca.
Ruhumuzu yitirmemiz demek, iddialarımızı kendi ellerimizle reddetmemiz, terk etmemiz demekti: İşte bizden istenen şey buydu; bizim içimizdeki beyinsizlerin tam bir zafer sarhoşluğuyla yaptıkları şey de bu oldu: Kendi kuyumuzu kazmak, kendi intiharımızı hazırlamak.
Bu coğrafyanın insanlarının ruhunu oluşturan yegâne kaynak İslâm'dı: Tarihimiz boyunca ortaya koyduğumuz en büyük tecrübeyi bu sayede gerçekleştirmeye muvaffak olmuştuk: Sadece müslümanlar açısından değil, insanlık açısından da ortaya koyduğumuz en büyük tarihî tecrübenin yaratıcı ruhunu ve kurucu iradesini İslâm'a borçluyduk: Kurduğumuz Osmanlı sulh düzeni, bizi insanlığın son adası yapacak kadar insanlığın, tabiatın, dinlerin, inançların koruyucusu, kollayıcısı kılacak kadar insanlığın sadece Müslümanlara, müslüman medeniyetine emanet edildiğinde gün yüzü, huzur ve barış yüzü görebileceği yegâne evrensel ve insanlık düzeni olduğunu bütün dünyaya göstermişti.
Düşünsenize... Batılıların modern meydan okumayla bütün kıtaları sömürgeleştirdikleri, yüzmilyonlarca insanı zincirlere vurdukları, başka insanların, medeniyetlerin, dinlerin, felsefelerin kökünü kazıdıkları bir zaman diliminde, Osmanlı sulh düzeni, insanlığa esaslı bir ruh üflemişti.
İşte biz, insanlığın ekmek kadar, su kadar ihtiyaç hissettiği, herkese, bütün farklılıklara hayat bahşeden bu ruhu yok etmeye kalkıştık: Gerekçe, tam anlamıyla metamorfoz yemiş kişilerin ileri sürebileceği bir gerekçeydi: "Biz yenilmiştik ve bu yenilginin nedeni de İslâm'dı."
İnsanlığa insanlığın ne demek olduğunu öğreten bir medeniyet ruhunu yitirmekle, neyi yitirdiğimizi kavrayabilmiş değiliz hâlâ. Hâlâ figüranlık yapmakta ve bu coğrafyayı Batılılara, -Batılıların gayr-ı insanî, çatışmacı, bölücü, parçalayıcı, ruhsuzlaştırıcı, barbarlaştırıcı, materyalist seküler ve ruhsuz değerlerini Batılılarda bile görülmeyen bir putlaştırma ilkelliği sergileyerek- dekor yapmakta bir sakınca bile görmüyoruz.
Yeniden rotasını bulduğu, ruhuna ve iddialarına sahip çıkabildiği zaman, Türkiye'yi kimsenin durduramayacağını çok iyi biliyoruz artık.
Ancak bu, Türkiye'nin değil, Türkiye'deki güç ve çıkar aygıtlarını ellerinde bulunduran, o yüzden sadece kendi bencil çıkarlarını düşünen, Türkiye'yi kendi sefih çıkarları için ipotek altına alan küçük azgın azınlığın, bu milletin yakasından düşmesi veya düşürülmesiyle mümkün. İşte o zaman, iç sorunları Türkiye'yi ipotek altına alamayacak, Türkiye, yeniden tarihî yürüyüşüne soyunacaktır.
Yeni Şafak _________________ Bir varmış bir yokmuş... |
|