EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Ahlak devrimcidir

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Hzr 12, 2010 9:27 pm    Mesaj konusu: Ahlak devrimcidir Alıntıyla Cevap Gönder

Prof.Dr.Erol Göka
Ahlak devrimcidir

Dostoyevski'nin kahramanın "Tanrı yoksa her şey mubahtır" şeklindeki ünlü sözü, sanatla felsefi düşünce arasında sağlam bir geçiş köprüsü bulunduğunun delilidir. Bu sözden hareketle Nicolai Berdyaev, Dostoyevski'nin romanlarından yola çıkarak, çok özgün bir Hırıstiyani varoluş felsefesi geliştirebilmiştir. Her şeyin mubahlaşması, bir değerler buharlaşmasının, derin bir ahlaki krizin anlatımıdır ki buna felsefe dilinde “nihilizm” adı verilir. Dosto'nun kahramanının ağzından dökülüveren bu sözler, romancının içgörüsü sayesinde, modern felsefenin kilit sorunlarından birini kavramamızı kolaylaştırmaktadır.

İki yüz yıl önce Batı’dan başlayan ve bugünün teknomedyatik dünyasının temeli olan modernlik, bir bakıma Tanrı'nın ölümüne (Nietzsche) ve büyü bozumuna (Weber) karşılık gelen bir süreçtir. Tanrı'nın ölümü ve büyü bozumu ile kast edilen, insanın hayat tarzına bundan böyle esasen vahye göre değil de, kendi aklına ve sözüm ona özgür iradesine göre biçim verme mecburiyetinin hasıl olmasıdır.

Aydınlanma yanlısı düşünürler, Tanrı'nın ölümünü, insanın kendi kaderini kendisinin belirleyebilmesi için olağanüstü bir fırsat doğduğu gerekçesiyle selamlamışlar; artık her şeyin mubah olduğunu hiç akıllarına getirmeden, insanlığın yepyeni bir bilimsel ve teknik ilerleme ve ahlaki gelişme rotasına gireceğini tasavvur etmişlerdir. Modernliğin her türlü görünümüne karşı, kendince soylu bir mücadele başlatan Nietzsche de tamamen Aydınlanma yanlısıdır ve kendisini Aydınlanma ütopyasına ait hissetmektedir. Onu çileden çıkaran şey ise, modernliğin bu ütopyaya ihanet edişi, Dostoyevski'yi haklı çıkaracak bir şekilde, nihilizm batağına saplanıp kalmasıdır. Ona göre, Tanrı ölmesine ölmüştür ama bir türlü kendi kaderini belirleme yeteneğine sahip Eski Yunan'ın trajik insanı tarihi yırtarcasına çıkıp gelememiştir. Tam tersine hayat dünyaları akılcılık (rasyonalite) tarafından sömürgeleştirilen sürü insanın kendisini vicdan azabı, çileci ideal ve hınç etiği şeklinde gösteren nihilizmi hakim olmuştur.

Modern nihilizm krizine karşı, önerilen birtakım çözüm yolları olmuştur. Bunlardan birincisi, Nietzsche tarafından savunulan, başta müzik olmak üzere, kendimizi aklın kısıtlayıcılıklarına karşı, sanatın otantisiteye imkan tanıyan yaratıcı kollarına bırakıvermek, yani estetik pasifliğe çekilmektir. Ahlakın estetize edilmesi sayesinde, bireysel tecrübenin zenginleştirilerek ahlaki çıkmazlara bir çözüm bulunabileceği fikri, son dönem post-modernizm tartışmalarında yeniden gündeme gelmektedir.

Değerlerin buharlaşmasının veya değerler alanında modern bir putperestliğin ortaya çıkmasının önlenebilmesi için en çok bilinen çözüm yolu ise, siyasetçi ve bilimci rollerine odaklanarak bir sorumluluk ahlakı geliştirilmesine çalışmak olmuştur. ''Siyasi ahlak", "bilim ahlakı" gibi kavramlaştırmalar bu çözüm anlayışının ürünleri olarak gündeme gelmişlerdir. İlk bakışta makul görünen bu kavramlar, biraz eşelendiklerinde, pek de öyle güvenilir bir yanları olmadıkları, geriye kof bir retorikten başka bir şey kalmadığı hemen kendini hissettirmektedir. Bugüne kadar bilimden nasıl ahlak türetileceğine, bilimcinin kendisini nasıl olup ta bilimsel etik kurulun alacağa kararlara uymaya mecbur hissedeceğine dair, ikna edici bir kanıt sunulamamıştır. Pozitivizmin kurucusu August Comte bile kendisini bir “bilim dini” kurmak mecburiyetinde hissetmiştir. Mesela kürtajla veya suni döllenme ile ilgili olarak kamuoyunu da yakından ilgilendiren tartışmalarda, tıbbi etik kurulun bilim çevrelerinde ve toplumda genel kabul görecek ahlaki bir ilke üretmeye muktedir olmadığı açıkça görülmektedir. Yine biçimsel temsili demokrasiye yönelik haklı eleştirilerden ve pratikte olup bitenlerden, siyasi ahlakın çoğu kere sözde kaldığı, pek de öyle siyasetçinin veya vatandaşın bir toplumun yönetilmesi için icap eden sorumluluk bilincine sahip olmalarının gerekmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Weber ve Comte'dan Freud'a, Marx ve Lenin'den liberal düşünürlere kadar birçok kimsenin öne sürdükleri görüşlerin temeli olan, ahlaki boşlukla ilgili bu ikinci çözüm önerisinin, bütün şıklığına rağmen, ayakları havada kalmaktadır. Bugünlerde revaçta olan “etik”in sonunun da bir dönem çok moda olan “dilbilim” gibi olacağı yani saman alevi gibi önce parlayıp sonra sönüp gideceği söylenebilir.

Nihilistik tahribata karşı sözde çözüm yollarından üçüncüsü, bizim en çok önem verdiğimiz ve kendi tavrımızın gelişmesinde çok şey borçlu olduğumuz nostaljik bir anti-modernizmdir. Nostaljik anti-modernizm ile anlatılmak istenen, modernliğin reddedilerek geleneksel hayatın ahlaka kaynaklık etmiş dini ve toplumsal pratiklerine dönülmesinin söylenip durulması şeklindeki tavırdır. Sokrat öncesi Yunan dünyasını özleyen Heidegger'den, durmaksızın Rönesans öncesi geleneksel dünyaya gönderme yapan Guenon, Schoun ve Eliade gibi gelenekselci düşünürlere, Tönnies gibi sosyologlardan McIntyre gibi filozoflara, fundamentalist Protestanlardan kimi İslami anlayışlara kadar geniş bir yelpazede bu nostaljik anti-modernizmin çarpıcı etkileri görülmektedir. Biz nostaljik anti-modernizmi gerçekten kopuk, “olamayacak işe amin” diyen bir tutum olarak görüyoruz. Ancak bu tür fikirlerin çok etkili olduklarını da kabul ediyoruz.

Ahlaki idealleri, gelecekte ulaşılabilecek ütopik bir durum olmaktan ziyade, geçmiş bir zamanda kemale ermiş ve zaman geçtikçe dejenerasyona uğramış olarak gören ve mesiyanik bir sonsuz bekleyiş dışında insanlığa somut bir alternatif sunamayan bu düşüncelerden ve özellikle Müslümanlar tarafından savunulanlarından, inançlı bir insanın olumlu bir biçimde etkilenmemesi, kendi içinde bu düşüncelere karşı bir yakınlık hissetmemesi mümkün değildir. Çünkü nostaljik anti-modernizm, hem nostaljisinde hem anti-modernizminde, duygular ve tepkiler bağlamında sonuna kadar haklıdır. Yine de nostaljik anti-modernizmin bir çözüm olmadığı kabul edilmelidir zira yalnızca duygular ve tepkiler bağlamındaki haklılıklar, uzun süreli tavır alışlar açısından bakıldığında yeterli olamamaktadır. Duygular ve tepkiler bağlamındaki haklılıklar, ancak "şimdi"yi, "bugün yaşanan gündelik problemleri" çözebilecek bir düşüncenin refakatinde, pratiğe taşınabildiğinde, gerçekten insanlık için bir müjde olabileceklerdir.

Değerlerin modern nihilizmine karşı, nostaljik anti-modernizmin zaaflarını aşan bir tavır için ilk kavramamız gereken, ahlaki değerlerin nitelikleridir. Ahlaki değerler, geçmişte, insandan çok uzakta kalmış, kuru ve soğuk normlar ve komutlardan ibaret değillerdir. Ahlaki değerler, insanın diğer insanlarla, tabiatla ve Yaratıcısıyla ilişkilerini nesiller boyunca düzenleyen ve bu anlamda ahistorik olan; insana “şah damarından daha yakın” olacak kadar yakın bir kaynaktan gelen; değişen her tarihi ve toplumsal şart altında mutlaka yeniden çiçeklenecek canlılık ve dinamizme sahip bulunan özellikler taşırlar. Ahlak, insanın iç dünyasında yer alan, hem kendi içindeki kötülüğe hem dünyadaki kötülüklere isyan için ona güç veren kaynaktır. Bu anlamda, dünyanın iyiye doğru değişmesinin motoru ve gerçek anlamda tek devrimci güç, ahlaktır. Ahlak, her coğrafyada ve her iklimde değişik biçimlerde bitkiselleşen, bir ağacın filogenetik özü gibidir. Bugün dünyanın her yerinde, mesela adalet için yürütülen mücadelelerin bu yüzden ortak ahlaki bir paydası vardır. Adalet için, toplumun ve insanın hakları için ayağa kalkıldığında bizi canlandıran içimizdeki ahlaki özdür. “zalimin zulmü varsa garibin Allah’ı var” sözü, tüm söylediklerimizin en iyi anlatımıdır.

(..)
Haber10
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com