EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

“Selamet-i Umumiye Komitesi”

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Nis 09, 2010 12:52 am    Mesaj konusu: “Selamet-i Umumiye Komitesi” Alıntıyla Cevap Gönder

Sinan Tavukçu
“Selamet-i Umumiye Komitesi”:Milli İradeye Müdahale İçin Kurulan Gizli Bir Örgüt

Meclis’te Bursa mebusu olarak görev yapan Operatör Dr. Emin Bey (Erkul), 02 Mart 1954 tarihinde Vakit Gazetesinde yayımlanan hatıratında (TEFRİKA: 24), Birinci Meclis’i denetim altında tutmak için kurdukları ve adına “Selamet-i Umumiye Komitesi” adını verdikleri, 35 kişiden oluşan gizli yapılanmayı anlatmıştır. Meclis iradesine ipotek koymak maksadıyla, bir müdahale aracı olarak tesis edilen bu yapılanmadan bahsetmeden önce, o dönemdeki Millet Meclisi’ni ve siyasi atmosferini hatırlamakta fayda vardır.

Bilindiği üzere, Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanmıştı. Birinci Meclis’e girmeyi hak kazanan mebus sayısı 426 kişi olmakla birlikte, fiilen Ankara’ya gelip yasama görevine katılan mebus sayısı 350 civarındaydı. Bunların 270’i yeni seçilmişti, 80’i Meclis-i Mebusan kökenliydi.

Birinci Meclis’te görev yapan mebuslar bakımından en önemli iki esas, Meclis’in üstünde hiçbir kuvvet kabul etmeme ve Misak-ı Milli’de tanımlanan vatanın tamlığından vazgeçmeme prensibiydi. Yüzyıllardır mutlakiyet rejimiyle idare edilen ve uzun yıllar halkın iradesini bir mecliste yansıtmak üzere “meşrutiyet” mücadelesi veren bir halk için “Meclis’in üstünlüğü” ilkesi, üzerinde titrenilen kutsal bir kavramdı.

Meclis açıldıktan sonra siyasi fikirleri, meşrepleri birbirine yakın olan mebuslar tabii olarak birtakım bağımsız gruplar oluşturmuştu. Tesanüd Grubu, İstiklal Grubu, Müdafaa-i Hukuk Zümresi, Halk Zümresi ve Halk Grubu isimleriyle anılan bu gruplar bir parti örgütü mahiyetinde değildi. Üstelik, Sivas Kongresi’nde milli mücadele hedefine ulaşana kadar siyasi parti kurmama hususunda aşağıdaki yemin edilmişti.

“Makam-ı Celil–i Hilafet ve Saltanat’a, İslâmiyet’e, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-i şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah billah.”

Ancak, Meclis açıldıktan kısa bir süre sonra, 10 Mayıs 1920’de, Mustafa Kemal Paşa kendisine yakın mebusları Meclis’te parti disipliniyle hareket ettirmek üzere, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu” (A-RMH Grubu) adını verdiği bir siyasi fırka kurma ihtiyacını hissetmişti. Daha sonra “Birinci Grup” olarak anılacak olan bu grup Meclis’teki mebuslardan 90 kadarını gruba kabul etmeyerek dışarıda bırakmıştı.

Birinci Grubun programında Misak-ı Milli’yi hedef ittihaz etmiş oldukları ifade edilmişti. Grup dışında bırakılan mebuslar, maruz kaldıkları dışlanma sebebiyle, kendilerinin bu amaca muhalifmiş gibi gösterildiğini iddia ederek protesto etmişlerdi. Gerçekte, bu hedefe ulaşmak bakımından Birinci Gruba mensup olanlarla dışarıda bırakılanlar arasında hiçbir farklılık yoktu. Hatta dışarıda bırakılanlar, ilerde gerçekleşecek olan Lozan görüşmelerinde, Misak-ı Milli’den taviz verdikleri gerekçesiyle A-RMH Grubu ile şiddetli bir çatışmaya girecekti.

Büyük Millet Meclisi’nde hem Meclis’in başkanlığı, hem de Heyet-i Vekile(Meclis Hükumeti) Reisliği aynı kişide, M.Kemal Paşa’nın şahsında toplanmıştı. Yani yasama ve yürütmenin başı aynı kişiydi. Üstelik Başkumandanlık Kanunu ile, M.Kemal Paşa’ya Meclis yetkilerini kullanma hakkı da verilmişti. Vekilleri (Bakanları) artık Meclis değil, Meclis Başkanı belirliyordu. Öte yandan, 1921 Anayasa’sı Heyet-i Vekile’ nin görev ve sorumluluklarının bir kanunla düzenlenmesini öngördüğü halde, uzun zaman geçmesine rağmen bu kanunun çıkarılmaması huzursuzluk kaynağı haline gelmişti. Görev ve sorumluluklarını belirleyen bir kanunun mevcut olmaması, Heyet-i Vekile’nin Meclis bilgisi ve iradesi dışında keyfi işler yapıyor olmakla suçlanmasına, Heyet-i Vekile’nin Meclis iradesinin üstüne çıkmakla itham edilmesine sebep oluyordu.

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu ile muhalifler arasındaki çatışmanın ana ekseni yeni rejimin nasıl şekilleneceği hususundaydı. Daha sonraki tarih yazımında, iki taraf arasındaki mücadele ilerici-gerici çatışması şeklinde takdim edilecekti ama, bu sınıflama hiçte gerçeği yansıtmayacaktı. Mecliste bir yanda A-RMH Grubu tarafından desteklenen yürütmenin üstünlüğünü ve güçlü bir bürokrasiyi savunan anlayış sahipleri, diğer tarafta meclisin üstünlüğünü savunan muhalefet mevcuttu. Nitekim, Heyet-i Vekile’nin görev ve sorumluluklarının belirlenmesi için kurulan komisyonun kanun teklifinde bu ayrılık gün yüzüne çıkmıştı. Kanun teklifi esas olarak, kuvvetler ayrılığı prensibine dayanıyor, kabine sistemine geçilmesini ve kabinenin Meclis’e karşı sorumlu olmasını öngörüyordu. 24 Kasım 1921 tarihinde Meclis’e getirilen bu teklife A-RMH Grubu şiddetle muhalefet etmiş, kuvvetler ayrılığı prensibine karşı çıkmıştı. 1 Aralık 1921 tarihli toplantıda söz alan M.Kemal Paşa, kanun teklifine ve kuvvetler ayrılığı prensibine karşı çıkan bir konuşma yapmış, “Gerçekte tabiatta kuvvetlerin bölünmesi diye bir şey yoktur. Önemli olan idaredir. Hükumet idareden daha az bağımsız ve daha az önemlidir.” diyerek bürokratik devleti meclise tercih eden ve böyle bir yönetimi kutsayan mahiyette konuşma yapmıştı. M.Kemal Paşa konuşmasında, tarihin gösterdiği üzere, ancak bu idare şeklinin insanlığın mutluluk ve gerçek güvenini sağlayabileceğini iddia etmiş ve neticede, kanun teklifinin komisyona iadesini sağlamıştı.

Ancak, Heyet-i Vekile’nin meclisi dışlayan, zaman zaman devre dışı bırakan politik tutumları A-RMH Grubu’nda yer alan mebusları da rahatsız etmeye başlamış, millet iradesinin üstünlüğü fikrini destekleyen bazı mebuslar Birinci Grup’tan ayrılarak muhalefete geçmeye başlamıştı. İşte, yazımızın başında bahsettiğimiz “Selamet-i Umumiye Komitesi” böyle bir siyasi atmosferde doğmuştu. Operatör Dr. Emin Bey “Milli Mücadele Hatıraları”nda bu örgütü aşağıdaki gibi anlatmaktadır:

“Birinci Grub’un teşekkülünden sonra da sarıklılar ve muhâfazakarlardan mürekkep İkinci Grup teşekkül eylemiş ve bu suretle Meclis’te bir nevi muvafık ve muhalif gibi iki zümre meydana gelmiş ve fırkacılık zihniyeti hazırlanmış bulunuyordu. Şurasını da hemen ilâve etmeliyim ki Meclis’in bu yeni manzarasına rağmen mühim mesâil-i vataniyede(vatan meselelerinde) her iki grubun müttefikan rey verdikleri ve fırkacılık zihniyetinden tamamıyla ayrıldıkları sık sık göze çarpmakta idi.

Bu gruplaşma neticesinde Meclis müzakereleri intizama girmeye başladığından muhtelif kanun ve kararlar sürat ve sühuletle meydana çıkabiliyordu. Birinci Grup’taki disiplin sayesinde İkinci Grub’a tefevvuk temin edilmiş ve bir sene kadar bu üstünlük muhafaza edilmişken sonradan efkârda bir karışıklık ve bazı şahsî ihtiraslar belirmeye başlamış ve grup sarsılmaya yüz tutmuştu. Bunu önlemek üzere paşa tarafından verilen direktif üzerine Meclis’in ikinci reisi doktor Adnan Adıvar, İktisad vekili Celal(Bayar)–muhterem reis-i cumhurumuz–, İstiklâl Mahkemesi reisi İhsan (Eryavuz), Maliye vekili Hasan Fehmi(Ataç), İzmir mebusu Mahmut Esat(Bozkurt), İzmit mebusu İbrahim Süreyya(Yiğit), Bilecik mebusu doktor Fikret(Onuralp), Gaziayıntap mebusu Kılıç Ali, Van mebusu ve Meclis zabit kâtibi Hakkı(Ungan), Konya valisi ve Van mebusu Haydar(Vaner), Afyon mebusu Ali(Çetinkaya), Kayseri mebusu Atıf(Tüzün), Bursa mebusu Muhiddin Baha(Pars) ve benden müteşekkil on dört kişilik bir grup halinde Hacıbayram mahallesinde Hasan Fehmi Bey’in evinde gizli bir toplantı yaparak Birinci Grup teşkilâtı içinde gizli bir zümre kurduk ve zümreye alınabilecek başka arkadaşlar için behemehal hepimizin müşterek kararıyla alınabileceğini şart olarak kabul ettik. Yani hepimize bir veto hakkı tanımış oluyordu(k). Zümrenin reisi Mustafa Kemal Paşa olacak, şu kadar ki kendisiyle teması Adnan ve İhsan Beyler yapacaklardı.

Birinci Millet Meclisi'nin sonlarına kadar gerek Meclis'e ve gerekse Birinci Grub'a hâkim ve nâzım rolünü ifa etmiş olan bu zümreye ancak otuz beş kişi iştirak etmişti. Bu otuz beşler tam bir tesânüt halinde hareket ediyor ve evlerde gizli oturumlar tertip ederek Meclis ruznâmesindeki maddeleri müzakereye ve neticeye bağlıyordu. Zümrede verilen kararlar Birinci Grup müzakerelerinden evvel yakın arkadaşlara telkin ediliyor ve grup içtimalarında müdafaa edilerek grup ekseriyetinin kararına iktiran ettiriliyordu.

Bir kere grubun ekseriyeti tarafından kabul edilen herhangi bir mevzu grup toplantılarında muhalif veya müstenkif kalanlar dahi olsa disiplin kavâidi mucibince ekseriyet kararına uyarak Meclis’te ekseriyet temin ediliyordu.”

Dr. Emin Bey hatıralarında her ne kadar Birinci Grup’la İkinci Grup’u eş zamanlı kurulmuş gibi anlatıyorsa da bu doğru değildir. İkinci Grup, gizli “Selamet-i Umumiye Komitesi”nin varlığını öğrenen muhalif mebusların tepkisiyle, 1922 Temmuz’unda kurulmuştur. Halbuki Birinci Grup’un kuruluşu 10 Mayıs 1920 tarihidir.

Rauf Bey(Orbay), İzmir Suikasti’nin teşvikçisi olarak İstiklal Mahkemesi’nde yargılandığı davayla ilgili olarak, 12 Teşrin-i evvel 1926 tarihli, TBMM Riyaseti Celilesi’ne Paris’ten gönderdiği mektupta, İkinci Grup’un kurulmasını aşağıdaki ifadelerle “Selamet-i Umumiye Komitesi”nin faaliyetine bağlamıştır.

“Birinci Millet Meclisi’nde İkinci Grup’un sebebi teşekkülüne gelince:

Sizce de unutulmamış olacağı veçhile, Müdafaa-i Hukuk Grubu içinde bugün mahkeme riyasetini iddia eden zatın (Afyon mebusu Ali Çetinkaya kastediliyor) da dahil bulunduğu muhallef ve gizli bir komitenin teşkili ve hafi müzakeratta bulunarak ve grup rüfeka-i sairesinin hüsnüniyet ve emniyetlerini suistimal ederek grup mukarreratına ekaliyyeti mütehakkime şeklinde icrayı tesir edilmesinden ibarettir.” (Ali Fuad Cebesoy. Siyasi Hatıralar Lozan’dan Cumhuriyet’e -2, Temel Yayınları, İstanbul-2002, shf.249)

Rauf Bey’e göre, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu içinde teşkil edilen gizli bir komitenin kendi içinde almış olduğu gizli kararları meclis çoğunluğuna dayatmaya kalkması, azınlığın çoğunluğa tahakkümü şeklinde algılanmış ve İkinci Grup’un ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Rauf Bey bahse konu mektubunda, kendisinin Birinci Meclis’te İcra Vekilleri Riyaseti (Başbakanlık) görevini yürüttüğü sırada, bu komiteyle nasıl mücadele ettiğini aşağıdaki şekilde anlatmaktadır:

“İcra Vekilleri Riyasetinde bulunduğum zaman grupları mahirane teşvik ve idare eylediğim isnadı pek gariptir. Filvaki, el’an hâkim sıfatını fuzûli olarak taşıyanlardan ikisinin(Afyon mebusu Ali Çetinkaya ve Gaziayıntap mebusu Kılıç Ali kastediliyor) dahil bulunduğu zümre-i hafiye, daima bir mücadele-i müsellâha (silahlı çatışma) ile neticelenmek istidadını gösteren tehdit ve tedhiş mesleği tesisine çalışıyorlardı ve bazen bu yoldaki cüretleri Meclis müzakeratı sırasında salon kapılarını elleri tabancalarında olduğu halde tutarak evbaşâne tavırlar ile serbestii müzakere ve münakaşayı men’e teşebbüs derecesine kadar vardırıyorlardı. Kendilerinde bu cüreti gösteren zevatı men, tehdide m âruz kalanları teskin ve temin eyledim.” (Age, shf.251-252)

Birinci Mecliste, meclisin üstünlüğü fikrine karşı idarenin üstünlüğünü savunanların kurdukları gizli örgütle cebren meclis çoğunluğuna galip gelmesini değerlendiren Rauf Bey’in aşağıdaki cümleleri, günümüz Türkiye’sinde yaşanan tartışmaları tarihi bir perspektiften kavramaya çalışanlar için anahtar mahiyetindedir.

“Birçok acı tecrübeler neticesi vâsıl olduğum ve icap ettiği zaman ikinci Büyük Millet Meclisi toplantı devresinde millet kürsüsünde tekrar tekrar ifade ettiğim kanaat şudur: Millet ve vatanının saadet ve selâmeti; ancak, hukuk hâkimiyetini bölünmez bir surette mânevi şahsiyetinde toplayan ve milletin mukadderatına yegâne hâkim bulunan Büyük Millet Meclisi’nin, Esas Teşkilât Kanunu’nu(Anayasa) ve cumhuriyet idaresini; şahsiyetlere, zümrelere ve derecesi ne olursa olsun mütecaviz kuvvetlere karşı tereddütsüz ve katiyetle müdafaa ve bu kuvvetin en ufak bir kısmının bile olsa değiştirilmesinden ve ona halel getirilmesinden korunmasıyla mümkün olur. Aksi takdirde Esas Teşkilât Kanunu ile idare tarzı, dâhilde ve hariçte haysiyetini, ciddiyetini ve haiz olduğu fazilet hassasını ve emniyeti kaybederek bugün görüldüğü gibi bir musibet ve facia derecesine düşer.” (Age, shf.253)

Yararlanılan kaynaklar:

Operatör Dr. Emin Bey (Erkul). “Milli Mücadele Hatıraları” Tefrika.24; 02 Mart 1954 tarihli Vakit Gazetesi.

Ali Fuad Cebesoy. Siyasi Hatıralar Lozan’dan Cumhuriyet’e -2, Temel Yayınları, İstanbul-2002.

Ahmet Demir. Birinci Meclis’te Muhalefet, İletişim Yayınları, 2.Baskı, İstanbul,Nisan-1995.

Nurşen Mazıcı. Belgelerle Atatürk Döneminde Muhalefet (1919-1923), Dilmen Yayınevi, İstanbul-1984.

sinantavukcu@yahoo.com.tr
haber10
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com