EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

CUMHURİYET BU KADAR FAUST'U HİÇ ÜRETMEDİ

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Nis 04, 2010 6:50 pm    Mesaj konusu: CUMHURİYET BU KADAR FAUST'U HİÇ ÜRETMEDİ Alıntıyla Cevap Gönder

CUMHURİYET BU KADAR FAUST'U HİÇ ÜRETMEDİ
A.Mümtaz İDİL
04.04.2010

Faust, herkesin bildiği gibi, Goethe’nin ünlü tiyatro eserindeki kahramandır. Belli pazarlıklar karşılığı ruhunu Mephisto’ya, yani şeytana satan, ama sonunda kurtuluşu kendini öldürmekte bulan bir doktorun öyküsüdür.
Goethe’nin, kendinden önce de birkaç kez ele alınan bu öykü, her dönemde ruhunu şeytana satanların trajedisi olarak dünya edebiyatında tartışmasız yerini aldı.
Bunun çok basit bir nedeni vardı: Faustlar asla eksilmiyor, daha da kötüsü giderek artıyordu.
Az ya da çok, hayatında herkes Mephisto ile mutlaka bir pazarlığa girmiştir. Aksi düşünülemez.
Goethe, insanın her zaman tutkularının esiri olabileceğini eserlerinde işlediğinden, Faust ile Mephisto arasındaki alışverişte insanın mutlaka kaybedeceğinden yola çıkarak, dikkati “şeytanla pazarlığın” dışına çekmeye çalışmıştır. Yani, “eğer şeytanla pazarlığa girdiyseniz bunun bir bedeli olduğunu da kabul etmek zorundasınız,” temasını işlemiştir.
Türkiye şu anda, sayısı artık yüzleri bulan Faustlar tarafından kuşatılmış durumdadır. “Yandaş” diye adlandırılan ve ülkenin gidişinin iyi olmadığını gördüğü halde, bedelini çoktan aldığı ve sözleşmesini imzaladığı bir çıkar uğruna, Mephisto’nun dediğini yapmakta, sözünden bir adım bile dışarı çıkmamaktadır. Mephisto’ya daha da fazla yaranabilmek için, kendisine yüklenen “görevi” aşan bir çaba içinde bulunanlar da az değildir.

Goethe’nin Faust adlı trajedisine konusunu kendisinden tam yüz yıl önce doğmuş olan ve dünya edebiyatının en büyüklerinden biri sayılan, ünlü İngiliz yazar Christopher Marlowe’dan aldığı bilinmektedir.
Otuz yıllık yaşamının son yedi yılında yazmaya başlayan ve yazdıklarıyla kendisinden sonraki kuşağı, özellikle de yaşıtı sayılan William Shakespear’i derinden etkileyen Marlowe’un, “The Tragical History of Dr. Faustus” adlı tiyatro eserinden yola çıkan Goethe, belki de bu “nihilist” yazarın ulaşmayı amaçladığı hedefleri çoktan aşarak, günümüze kadar kahramanını sürüklemeyi başarmıştır.
Çünkü Goethe de bilmektedir ki, dünyadaki Faustlar hiç eksilmeyecek, hatta artarak varlıklarını şeytana adamayı sürdüreceklerdir.
Zaten insanlık tarihinin yakasını hiç bırakmayan “mephistolar,” sayesinde Marlowe’un, Goethe’nin ve son olarak da Thomas Mann’ın ele aldığı Dr. Faustuslar trajedisi unutulmamıştır ve insanlık var olduğu sürece de yaşayacaklardır.
Nitekim, Türkiye hiç bir döneminde olmadığı kadar Faustların varlığını ağır ve yok edici biçimde yaşamadı.
Ne Ali Kemal’ler bu dönemin Faustlarına yaklaşabildi, ne Fetret dönemi böylesine ağır bir katliamı, kardeşin kardeşi boğazlamasını yaşamadı.
İhanet diz boyu...
Fasutları numaralamaya kalksak, geçtim kurşun kalemi, tükenmez bile tükenir. Öylesine çoğaldılar ki, Türkiye tarihi bunu ileride “kara liste” olarak yayımlayacaktır. Sonuç ne olursa olsun... Hangi rejim Türkiye’ye egemen olursa olsun, fark etmeyecek ve Faustlar tek tek tarih önünde yargılanacaklar... Ne ceplerindeki dolarlar onları kurtaracak tarihin azgın sayfalarından ne de “nedamet” çığlıkları.
Dr. Faustus trajedilerinde Mephisto bellidir. O da Tanrı ile pazarlığa girişmiştir. Ama günümüz Mephistosu veya Mephistolarının kimliği ve sayıları belli değildir. Belli olan, onların Tanrı ile değil AB ve ABD ile pazarlığa oturmuş olmalarıdır. Tanrıları bellidir. Kurbanlarını da, bu güçlerden aldıkları “varlıklar ve vaadlerle” yanlarına çekerler.
Goethe’nin “Faust”unun giriş bölümü, Tanrı ile Mephisto arasındaki o ünlü diyalogla başlar. Tanrı melekleri ile konuşurken, araya Mephisto girer ve Tanrı’nın kendisini melekleri kadar sevmemesinden yakınır. Tanrı ise onu hep kötülükleri konuşmakla suçlar.
Kelime kelime olmasa da şuna benzer şekilde sürer diyalog:
Mephisto: Hayır yüce Tanrı! Ama yeryüzünde sefalet, alçaklık, nefret, intikam, zulüm sürdükçe, insanlar benden kurtulamazlar.
Tanrı: Ben onları bir çeşit sınavdan geçiriyorum.
Mephisto: Onlar da hep sınıfta kalıyorlar.
Tanrı: Faust’u tanıyor musun?
Mephisto: Şu doktoru mu?
Tanrı: Evet, benim saygın kulumu!
Mephisto: Demek ona güveniyorsunuz? Eğer izin verirseniz, kendi yöntemlerimle bu adamı nasıl yolundan saptırdığımı göreceksiniz.
İşte olay bu neredeyse insanlık utancı olan diyalogla başlar ve devam eder. Kuşkusuz, Mephisto dediğini yapacak, insanlık da edebiyat tarihinin en trajik kahramanlarından birini kazanacaktır.
Burada şeytana mı teşekkür etmek gerekir, Fausta mı, bu da ayrı bir tartışma konusu kuşkusuz...
Tanrı ile Mephisto arasındaki iddialaşmanın sonunda, üç büyük meleğin koro halinde söyledikleri ise durumu daha da vahimleştirip, traji-komik hale çevirmektedir:
“Ey Tanrının kulları! Tanrıdan asla umudunuzu kesmeyin. O sizlere annelerinizden daha sevecendir. Belaları ve şeytanları size acı çektirmek için değil, bulunduğunuz konumu yüceltmek için yaratmıştır.”
Faust’un Mephisto ile anlaşmasının temelinde “zevk” yatmaktadır. İnsanoğlunun dayanamadığı konuların en başında gelen özelliklerinden biri yani... Anlaşmanın özeti de şöyledir:
“Eğer rahatlayıp köşeme çekilirsem, bu benim sonum olsun. Kendimden hoşlanmamı sağlayacak kadar bana dalkavukluk edip beni kandırırsan, beni zevkle aldatabilirsen, bu benim son günüm olsun. Bir an, çok güzelsin dersem, beni zincire vurabilirsin. O zaman mahvolmaya razıyım.” İmza, Dr. Faust...
Bu “sıkı” anlaşmanın insanlığa öğrettiği en önemli kurallardan biri, insanın ruhunu şeytana bir kere satmasıyla binlerce kez satması arasında hiç fark olmadığıdır. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu kural, Tanrılar katında genelleştirilmiştir. Her kötülüğün ilk adımının zor olduğu, ilk cinayeti, aldatmayı, sömürmeyi, kaytarmayı, kara yalanları, rüşveti, hırsızlığı vb., başarabildikten sonra, gerisinin kendiliğinden geleceği, aritmetik dizi hızıyla artacağı anlatılmaktadır. Evet, bu kadar basittir konu, ama insanın burnunun ucunu görmekte her zaman çektiği zorluğu Goethe yüz yıldan fazladır anlatıp durmaktadır. Çünkü birinci hata eğer tatlı sonuçlandıysa, ikincisi yinelenecektir. Yok eğer başarısızsa, birincinin hatasını örtmek için ikinci denenecektir. Ta ki, yıkım gelene kadar...
Kumar makinelerindeki ilk kolu çektikten sonraki kazanma hırsıdır şeytan, ya da “geceden kalma”nın sarhoşluğunu atmak bahanesiyle sabahın köründe içilen bir duble içki ya da önce iş gezileriyle başlayan “kaytarmaların” eve hiç dönmemeleriyle sürmesi, yerine konmak üzerine alınan bir “değerin” artık yerine konmamak üzere alınmaya başlaması ya da ne bileyim, hiç gereği yok gibi görünürken, insanın kendini olduğundan farklı göstermeye çalışmasıdır şeytan...
Ya da bile bile ülke bütünlüğünün ayaklarının altından kayıp gitmesiyle cebindeki dolarların artması arasında sıkışıp kalmış düşüncedir Mephisto...
Kendini kandırmaya bahane bulmaktır. Yalan olduğunu bile bile doğru gibi yazmaktır. İnancı ile düşüncesi arasınndaki tercihi kullanamamaktır... Arafta kalmaktır.
Masum beyaz yalanların, koyu karanlık çukurlara çekilmesidir.
Ama ne yazık ki, sayılarının çokluğu nedeniyle, Goethe’nin masum Dr.Faustus’u kadar büyük bir onur beklememektedir onları. Pişmanlık ve bunun bedelini ödemek asla söz konusu değildir.
Dünya, bu dünyanın nimetleriyle tüketilmelidir. Bunun maddi karşılığı, manevi tüm karşılıkların ötesindedir.
Dinci sömürü de budur. Mephisto ile kol kola dans ederken, inanan insanların başlarını “semaya” çevirmesini öğütlemektir.

Odatv

Hani “Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytan”dı?..

Oğuz Gürses




AKP’yi kimler kurmuştu?

“Millî Görüş gömleği”ni çıkaranlarla radikal İslâmcılık gömleği”ni çıkaranlar...

Sonra da iktidar nimetlerinden istifade fırsatını kaçırmak istemeyen solcusu, liberali, kemalisti, Alevîsi...

Gömleğini çıkaran AKP’ye koştu...

TC’de İktidar, efsunu da rantı da bol olan bir yer...

Yeter ki küreselcilere kul ol...

Küreselcilere kul ol da ne olursan ol...

Çıkar gömleğini gel mamaya...

Gömlekler çıkarılmadan önceki günlerde Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül şu bu... Bütün AKP önde gidenlerinin de, arkada kalanlarının da dillerinden düşürmedikleri bir hadis vardı:

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”...

Ne müthiş, ne güzel bir prensip...

Bir haksızlık varsa susmayacaksın...

Susarsan...

Ki Şeytan bütün haksızlıklar karşında sevinç içinde susmaktadır... Hiçbir haksızlığa hiçbir şekilde karşı çıkmamaktadır...

Zaten o haksızlığın en büyük destekçisi/sponsoru/teorisyeni bizzat şeytanın kendisi değil midir?...

İşte o yüzden...

Susarsan bir haksızlık karşısında...

Daha önce hangi gömleği giymiş veya çıkarmış olursan ol...

Şeytan’ın gömleğini giymiş olursun...

Tam o anda...

Haksızlık karşısında sustuğun anda...

Şeytan gibi olursun...

Şeytan’dan olursun...

Şeytan olursun...

Şimdi şu habere birlikte gözatalım:

***

'TECAVÜZÜ PROTESTO EDENE GÖZALTI'



30 Nisan 2010
Siirt Üniversitesi Öğrenci Kolektifi dün Meslek Yüksekokulu (MYO) önünde bir basın açıklaması yaparak, kentte yaşanan tecavüz ve cinsel istismar olaylarını ve devletin bunların üstünü örtmeye çalışmasını protesto etti. Eylem sonrası bir basın açıklaması yapan Barış Ataman üniversite çıkışında sivil polisler tarafından gözaltına alınarak sorgulandı
Dün (28 Nisan) Siirt Üniversitesi’nde bir araya gelen yaklaşık 200 üniversiteli “Kadınlardan ve çocuklardan elinizi çekin” yazılı pankart açarak bir yürüyüş gerçekleştirdi. Ellerinde “Güvenli bir gelecek istiyoruz”, “Sorumlular derhal yargılansın”, “Kız kardeşlerimize dokundurtmayacağız” yazılı dövizler taşıyan öğrenciler Siirt Valisi'nin açıklamalarını protesto eden sloganlar atarak üniversite çıkışına doğru yürüdüler. Yürüyüş sırasında öğretim görevlileri ve öğrenciler de eyleme alkışlarla destek oldular.

Öğrenciler yürüyüşün ardından üniversitenin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını okuyan Barış Ataman Siirt Valisi’nin "Bölücülük ve eylem yapmasınlar, fuhuş yapsınlar" sözlerini kınayarak Vali Necati Şentürk'ü istifaya çağırdı. Siirt’te yaşanan tecavüzlerin ortaya çıkmasının ardından savcılık tarafından gizlilik kararı alınmasını da eleştiren üniversiteliler “Polisler, cemaat şeyhi, asker, AKP milletvekilinin yeğeni ve daha birçok kişi bu insanlık dışı eyleme katıldığı için mi gizlilik kararı alındı?” diye sordular. Yaşananları açığa çıkaran rehberlik öğretmenine teşekkür eden üniversiteliler "Tüm zanlılar sorgulanıp cezalandırılana kadar bu olayın peşini bırakmayacağız" dediler.

Eylem sonrası gözaltı

Eylem ve basın açıklamasının bitmesinin ardından, basın açıklamasını okuyan Barış Ataman iki sivil polis tarafından üniversite çıkışında zorla polis aracına bindirilerek gözaltına alındı. Kendisine “çocuklara tecavüz eden kişilerin isimlerini açıkladığı” için gözaltına alındığı söylenen Ataman'a karakolda Öğrenci Kolektifleri hakkında sorular soruldu.

Ataman'ın gözaltına alınmasını protesto eden arkadaşları ise “Dışarıda suçlular ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar, bu olayları protesto edenler ise karakollara götürülüyor.” sözleriyle tepkilerini dile getirdiler. (*)

***

Siirt’tte olanlar malûm...

Tekrar etmeye bile dilim varmıyor, yüreğim dayanmıyor...

Öğretmeni, memuru, esnafı, öğrencisi bir ilköğretim okulunu kerhaneye çevirmişler ilkokul çocuklarına toplu tecavüz ediyorlar...

Yatılı Bölge İlköğretim okulu öğrencilerinin yaptıkları ise ayrı bir facia...

Bunlar bir haksızlık mıdır?

Hem de nasıl?

Siirt’teki Üniversite öğrencileri bu vahim haksızlığa karşı çıkmak için toplanıp gösteri düzenliyor ve hazırladıkları bildiriyi okuyorlar...

Ne güzel...

Eşşek kadar adamlar gırtlaklarına kadar pisliğe/haksızlığa gömülmüşken bu ülkede...

Bu ülkenin genç evlâtları susmuyor...

Haksızlığa karşı çıkıyorlar...

Peygamberlerinin kendilerinden yapmaları istediği şeyi yapıyorlar...

“Aferin onlara” demelerini bekliyorsunuz değil mi?

Hiç olmazsa eski günlerin hatırına...

Gömlekleri çıkarmadan önce dillerinden düşürmedikleri bu hadisin hatırına...

Onlar ne yaptı peki?

- Ne?

- Haksızlığa karşı çıkmak ha...

- Al! Al! Al! Bunu da Al... Onu da Al... Vurmayın Lan... Dıııııııııııııııııt!...

Haksızlığa karşı çıkmak bir yana...

Haksızlık karşısında susmak öbür yana...

Yahu bunlar haksızlık karşısında sumayanları bile susturuyorlar...

Uyanmanız için daha ne yapmaları lâzım acaba ey hipnotize olmuş ecmain/şakirt kardeşler..


Dipnot:
* sendika.org
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com