EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

"Senaristler ruh hastası"

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SİNEMA-TV-TİYATRO
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Şub 10, 2010 10:19 pm    Mesaj konusu: "Senaristler ruh hastası" Alıntıyla Cevap Gönder

İncekara: Senaristler ruh hastası

AK Partili İncekara: "Yaprak Dökümü, Fatmagül'ün Suçu Ne gibi dizilerin senaristlerinin ruh sağlığından şüpheliyim"

Televizyon dizilerinin çocukların ruh sağlığını bozduğunu öne süren, TBMM Kayıp Çocukları Araştırma Komisyonu Başkanı Halide İncekara, aileleri uyardı. İncekara, “Yaprak Dökümü, Fatmagül’ün Suçu Ne?” gibi dizilerin sapıklıkları teşvik ettiğini savunurken, “Senaristler ruh hastası. Ruh sağlıklarından ciddi şüphelerim var” dedi.

Saliha ÇOLAK'ın haberi

TBMM Kayıp Çocukları Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Halide İncekara, izlenme rekorları kıran melodram televizyon dizilerinin çocukların ruh sağlığını bozduğunu belirterek, aileleri bu dizileri çocuklarına izlettirmemeleri konusunda uyardı. İncekara, “Yaprak Dökümü, Fatmagül’ün Suçu Ne?” gibi dizileri örnek gösterirken, dizilerin sapıklıkları teşvik ettiğini savundu. İncekara senaristlerin
ruh hastası olduğunu, kendi şuuraltlarındaki rahatsızlıkları dizilere yansıttıklarını iddia etti.

‘NEREYE GİTSEK KAÇAMIYORUZ’
HABERTÜRK’e konuşan İncekara, uluslararası toplantılar için sık sık yurtdışına çıktığını, buralarda da Türk dizilerinin izlendiğini görmekten dolayı şaşırdığını ifade etti. Son olarak Azerbaycan’da kadınların “Yaprak Dökümü ve Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizilerini izlediğini görünce şaşırdığını kaydeden İncekara, “Nereye gitsek kaçamıyoruz. Türkiye yetmiyor gibi, Azerbaycan, Ortadoğu her yeri sardılar. Aileleri uyarıyorum.

Bu tür dizileri çocuklarına izlettirmesinler, kendileri de izlemesinler. İzleyeceklerse çocukları yanlarında olmasın” dedi. Bu tür dizilerin insanlardaki sapık yanları ortaya çıkardığını, sapıklıkları teşvik ettiğini öne süren İncekara, dizi yapımcıları yerine senaristler ve daha çok da reklamverenlerin bunda etkili olduğunu savundu.

‘5-6 KORUMAYLA GEZİYORLAR’
Dizi yapımcıları ve reklamverenlerin, muhafazakâr kadınlar ve erkekler olduğunu söyleyen İncekara, dizilerin teşvik ettiği sapıklıkların insanları olumsuz etkilediğini belirterek, “Tabii kendi çocuklarını 5-6 korumayla gezdiriyorlar. Onlar için sorun değil” yorumunu yaptı.

İncekara, dizilerde gelişen olayların sapıklıkları teşvik ettiğini söylerken, “Senaristler ruh hastası gibi dizi yazıyor. Ruh sağlıklarından, şuuraltlarından şüphe
ediyorum” dedi.

Bu tür dizilere karşı mücadelenin yolunun reklam verenleri etkilemek olduğunu belirten İncekara, “Parayı bastırıp reklam verenler sayesinde diziler yayınlanıyor. Reklam kesilmediği sürece dizi de devam ediyor. İşin uzmanları, işi bilenler, duyarlı insanlar tepki gösteriyor ama bu değirmenin suyu kesilmediği sürece bu tür diziler kaldırılmaz. O nedenle ailelerin çocuklarını koruması gerekiyor. Dizileri izletmesinler” diye konuştu.

HABERTÜRK

Cahiliye devrinin Araplarına benzedik..
Ahmet TAKAN
ahmettakan@avazturk.com
28 Nisan 2010

Yazımın başlığı biraz ağır kaçmış olabilir. Bugüne kadar yazdığım birçok yazıda frene basmaya becerebildim.Ama bugün öfkemi bir türlü yenemiyorum.Onun için okurlarımdan peşinen özür diliyorum.

Şu düştüğümüz hale bir bakın!

Yurdun her köşesinden çocuk tecavüzleri, çocuk istismarı,seri cinayetler haberleri geliyor.Artık eskiden 3'ncü sayfa haberleri olarak tanımladığımız ve pek sık rastlamadığımız bu tip haberler(sıralayıp da bir kez daha sinirlerinizi bozmayacağım) gazetelerde manşet, televizyonlarda birinci haber oluyor.

Önce çuvaldızı kendimize batıralım.

Bu haberleri manşetlerine taşıyan medyanın hiç mi günahı yok?

Günahın paylaşımında en büyük payı medyanın alması gerekir. Yıllardır çağrıldığım her toplantıda gırtlak patlattım “aile yapımızı ve nesillerimizi TV ve gazeteler aracılığıyla mahfediyorlar. Türk’ün önce kadın sonra da aile yapısını bozdular mı gerisi kolay” diye. Örnekler verdim;Kaynana Semralardan,abuk sabuk yarışma programlarından,televole programlarından,seviyeli birliktelik haberlerinden,Brezilya dizilerinden.

Benim gibi toplumun geleceğini düşünen nice insan bağırdı durdu.

Ne oldu?

Bizler olduk senaryocu paranoyak, onlar oldu ilerici açılımcı.

Çoluk-çocuk tüm aile hepimizin ayakta olduğu çeşitli zaman dilimlerinde açın televizyonları..Cerahat akıyor..Cerahat.

BBG evlerindeki rezaletleri bile çoktan aştık. Sözde magazin programlarında gizli kameralarla çekilen ve “ünlü felan filaaan,ünlü felan filaaaanla ,falanca restoranda gizlice öpüşürken yakalandı” şeklinde ciyak ciyak anoslarla evlerimizin içine servis edilen yarı pornografik görüntüler.

Yerli diziler daha da rezil.Kim kime sulanıyor,kim kime sarkıyor,kim kimi düdüklüyor belli değil.Her türlü yasak ve gayrimeşru ilişki alenileştirildi.Üvey anasına sarkan gençler,baldızına sulanan enişteler,aklınıza gelecek ve gelemeyecek her türlü rezil ilişkiler.Gençlik ve çocuk dizilerine bir bakın.Görüntülerde porno yok ama gencecik beyinlerin içine neler zerk edildiğine bir bakın.Mesajlarla işlenen şiddet ve porno...Sonrada açın gazete haberlerine bakıverin.O gazetelerde okuduklarınıza bunların hiç etkisi olmadığını mı zannediyorsunuz?..

Ya gazeteler ve internet siteleri?

Bizim gençliğimizde basılan bazı magazin dergileri vardı.Biz onları o zaman porno dergi zannederdik.Kadınları en fazla bikinili görebilirdik.Ara sıra göğüsleri açık kadın resmi koyarlar onlarında üstüne büyük büyük siyah yıldızlar atarlardı.Şimdi gazeteler bir bakın.O zamanın magazin dergileri bugünkü gazetelerin yanında Hayat Ansiklopedisi sayılırlar.Manşetlerdeki hatunların resimleri ve en özel hayatlarının en özel ayrıntıları,arka sayfa güzelleri.Ne ararsanız var!

Artık gazete ve televizyonların yerini alacağına kesin gözle baktığımız sanal alemde işler daha da acı.Ne kanun var ne de sınır.Bakın en ciddi gazetelerin internet sitelerine,en ciddi haber sitelerine..Çıplak hatun veya cinsel içerikli bol fotoğraflı haber koymayan site tık alamıyor.

Sakın bana çağın gerekleri gibi sakil gerekçeleri söylemeyin. Çağın adı ne olursa olsun,hangi çağda olursak olalım tek ve değişmez everensel gerçek bilirim. YÜKSEK AHLAKLI OLMAK.

Hangi çağın hangi şartı bunu ortadan kaldırabilir?

Bu arada ülkeyi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar ne yapıyor?

Sözde gündemlerle, kayıkçı kavgası.

12 Eylül zulmü ile bir nesli dümdüz ettiler üzerinden geçtiler. Gencecik fidanları asıp işi bitirdiler mi?

Arkadan da Turgut Özal felsefesi ile gelecek nesillerin ruhlarını ve beyinlerini yozlaştırdılar.Kafaları boş,pop kültürüne sıvanmış bir gençlik yattılar.Adını da “varoş gençliği“ koyup bir güzel iğdiş ettiler.

Bir milleti toptan yok etmek için ellerinden ne geliyorsa planlı bir şekilde uyguluyorlar.

Ülkemizin yalnızca okyanus ötesinden iktidara getirilen siyasilerle mi yıkıldığını zannediyorsunuz?

Fiili işgalden önce beyinleri ve kalpleri yok edip tutsak alıyorlar, bu arada siyasi işgal alışmalarına devam ediyorlar. Arkasından ne geleceğini söylemek bile istemiyorum.

Bizler Çanakkale’yi ve Kurtuluş savaşını hangi sayede kazandığımızı unutmuş ve o savaşların nasıl dünya milletlerine örnek olduğunu,o yüce değerleri,büyük inancı ve yüksek ahlakı çoluğumuza çocuğumuza anlatamıyor olabiliriz.Ama inanın bana yüzyılıdır kıçındaki tekme acısını unutmayan empeyalistler bu savaşı nasıl kazanacaklarını ,bunun en önemli yolunun da Türk aile yapısını bozmak ve Türk'ün ahlakını yozlaştırmak olduğunu çok iyi biliyorlar.Çünkü onların gençleri Türkün genetik kodlamasını incelerken bizim gençlere Ricky Martin dinletiyorlar.

Biraz da okullarımıza eğilelim..

Okullarımızdaki din dersini yıllardır tartışıp durduk.”Yok efendim seçmeli olsun zorunlu mu olsun,haftada bir saat mı yoksa iki saat mi?” diye.

Sonunda karar kılındı dersin adı Din Kültürü ve Ahlak bilgisi oldu.İlköğretimde iki saat liselerde bir saat.Dersin içeriğine bakın bom boş.Bunu niye yaptık.Batılılar bizi laiklikten uzaklaşmakla ayıplansın diye.Sonra ne oldu “başörtüsü” diye diye iktidara gelen sözde en mukaddesatçı iktidar bir AB sevdası yüzünden “AB formatlarına uyduracağız “ diye müfredatın içini boşaltıverdi.Tam adamların istediği gibi.

Ey! ılımlı İslamcılar gidin de kapılarında dilinizin pelesenk olduğu o AB ülkelerinin çocuklarına din eğitimini nasıl verdiğine (çek-senet takip etmekten fırsat bulursanız) bir bakın..

Daha Nisan ayındayız. Gidin okulların içler acısı halini,öğretmenlerin perişanlığını,öğrencilerimizin pejmürdeliğini bir görüverin.Bir dönemde 10 gün okula gelmeyen öğrenciye okul idareleri, “bu öğrencini devamsızlığı devamsızlık sayılmaz ki “ diyorlar.

Nimet Çubukçu diye bir Milli Eğitim Bakanımız var. Göreve geldiğinden beri hangi icraatını hatırlıyorsunuz?Okullarda bir anket yapın “ Milli Eğitim Bakanı kim?” diye bırakın öğrencileri kaç öğretmen adını doğru yazar acaba?

Kadın ve aileden sorumlu Selma A.Kavaf ne yapar? Bileniniz var mı?

RTÜK ne yapar?

Bunu bildiğim kadarı ile ben cevaplayayım;

Yandaş TV'ler için düzenlemeler ve kolaylıklar...(gerisi için burada frene basacağım)

Diyanet İşleri Başkanlığı ,İmam-Hatip tayinleri ve cuma hutbelerini hazırlama dışında ne iş görür?

Televizyonlarda soytarı kılıklı,lakabı hoca olan, cukkayı doldurmaktan başka hiçbir düşüncesi olmayan bir sürü adam, en kutsal inancımızı saçma sapan şeylerle tahrip ederken bunlar ne yaparlar?

Diyanetin televizyonlara göndereceği hiç mi yetişmiş insanı yok? Diyanetteki muhterem hocaefendiler şu günlerde televizyonlara çıkıp konuşup; il il,ilçe ilçe dolaşıp konferans vermeyeceklerde hangi gün işe yarayacaklar?

Olur mu canım? Sen ben kavgası yapıp,Diyanette yumuşak koltuk kapmak ,iktidarın en ballı bakanlıklarına yatay geçiş yapmak varken bunlarla kim uğraşır!..

Yaygın,örgün,din her türlü eğitimden elinizi eteğinizi çekin.Bırakın her türlü işinizi cemaatler halletsin.Onlarda kursun rant düzenlerini.Din adına palazlanıp semirsinler.Sonra oturun bir köşeye devletçilik oynayın.Ara sıra da timsah gözyaşları dökün.

Tabii kolay mı, ülkeye giren kara paranın paylaşımını yapmak, memleketin tüm varlıklarını satmak,nasıl bir tezgah kurarız da kime ne ithal ettirip voleyi vururuz diye organizasyonlar yapmak?

Bazılarını tuzu kuru nasılsa? Onların çocuklarına ABD ve İngiltere'de her türlü imkanlar (tedavi hizmetleri de dahil!) hazır...

Bizim çocuklarımızın vatanı burası,Türk toprakları.Bizim çocuklarımızın doğdukları yerde ölecekleri yerde beli:TÜRK YURDU!

Tekrar tekrar altını çiziyorum. Çocuklarımıza mutlaka cahiliye devrini okutun ve öğretin.İki cihan güneşi Peyagember efendimiz Hz.Muhammed'in (S.A.V) ahlakını ve yaşayışını çocuklarımıza tekrar tekrar öğretin.Hz Ali'yi,Hz Ömeri,Sehabenin yaşayışını anlatın.Bunun yanında asırlarca dünyaya hakim olmuş medeniyet götürmüş Türk'ün töresini beyinlere kazıyın.

Bakın o zaman bu sözde Müslümanların bize yaşattığı cahiliye karınlığını yüksek ahlaklı Müslüman-Türk genci bir çırpıda nasıl kökünden kazıyor. Aynı Çanakkale de olduğu gibi bu İngiliz tipi Müslümanlara ve onların patronlarına nasıl bir daha “ geldikleri gibi giderler “ dersinin en esaslısını veriyor...

Avaztürk

10 Şubat 2010
'Diziler Boşanmaya Neden Oluyor'

Türkiye'de son yıllarda boşanmaların arttığını dikkat çeken uzmanlar, bunda yayınlanan dizilerin büyük etkisi olduğunu savundu.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Türkiye'de son yıllarda boşanmaların arttığını dikkat çeken uzmanlar, bunda yayınlanan dizilerin büyük etkisi olduğunu savundu. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Abdulkerim Bahadır, TV dizilerinin insanlara kötü örnek olduğunu, Türk aile yapısını bozduğunu söyledi.

Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfı İlim Heyeti Üyesi Doç Dr. Abdulkerim Bahadır, vakıf adına Konya Gazeteciler Cemiyeti'nde 'boşanmanın temel nedenleri ve sonuçları' konulu bir basın toplantısı düzenledi. Türkiye'de 2002-2007 yılları arasında yaklaşık 1 milyon boşanma davası açıldığını hatırlatan Abdulkerim Bahadır, 2007 yılında 94 bin davanın boşanmayla sonuçlandığını aktardı.

2008 yılında ise yaklaşık 100 bin kişinin boşandığını söyleyen Bahadır, "Boşanma oranları her geçen gün artıyor. Selçuk Üniversitesi öğrencileri tarafından yapılan bir araştırmada kentte boşanma oranları geçen yıla göre yüzde 38 oranında arttı. Boşanmaların çoğu Büyükşehirlerde oluyor. En çok boşanma İstanbul'da olurken, onu sırasıyla İzmir, Ankara, Bursa, Antalya ve Konya takip ediyor." dedi.

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmaların artık azaldığını aktaran Bahadır, bunun yerini; ekonomik sıkıntılar, özgürlük kısıtlaması ve cinsel yetersizlik gibi nedenlere bıraktığının altını çizdi.

Son günlerde 'Diziler Türk aile yapısını olumsuz etkiliyor' konulu tartışmaya da değinen Doç. Dr. Bahadır şu tespitlerde bulundu: "Dizilerdeki model olarak alınan kişiler yasa dışı yada ahlak dışı bir davranışta bulunduğunda bu normal gibi gösteriliyor. Model alan kişi bundan etkilenerek 'o yapıyorsa bende yaparım' diyerek kendisini bir çıkmazın içerisinde buluyor. Bu da aile yapısını bozarak boşanmalara neden oluyor. Toplumun sağlıklı şekilde gelişmesi için ailelerin korunması gerekiyor. Bu konunun çok boyutlu ele alınarak çözüm üretilmesi gerekmektedir. Konu anaokulundan üniversitelere kadar eğitim kurumlarında gündemde tutulmalı, devletin ilgili birimleri de önlemler almalıdır."
aktifhaber

Üniversite öğrencisinden Aşk-ı Memnu ve Çok Güzel Hareketler Bunlar programları hakkında suç duyurusu

12 Mayıs 2010 Çarpık ilişkileri konu edindiği için tepki toplayan Aşk-ı Memnu dizisi ve yönetmenliğini Yılmaz Erdoğan'ın yaptığı 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' adlı komedi programı hakkında suç duyurusu yapıldı. Konya'da bir üniversite öğrencisi tarafından Konya Cumhuriyet Başsavcılığı'na verilen şikâyet dilekçesinde, her iki programın da Türk aile yapısını olumsuz etkilediğine dikkat çekildi. Zaman gazetesinin haberine göre; Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) hakkında da 'bu programlara göz yumduğu' gerekçesiyle işlem yapılması istendi. Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğrencisi İsmail Sezer, başvurusuyla ilgili şunları söyledi: "Aşk-ı Memnu dizisi ve 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' adlı program Anayasa'da yer alan 'ailenin korunması' hükmüne aykırı. Her iki program da aile yapısı, milli kültür, insan onuru ve temel insan haklarına aykırı. Yine adı geçen programlarda müstehcenlik söz konusu. Hem Aşk-ı Memnu dizisinin senaristi ve televizyon kanalı sorumluları hakkında şikâyette bulundum hem de RTÜK başkanı ve üyeleri ile ilgili de görevi kötüye kullanmak ve ihmalden dava açılmasını talep ettim." Şikayet dilekçesi, gereğinin yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletildi. netgazete

RTÜK'e en çok şikayet edilen dizi, Aşk-ı Memnu

07 Ağustos 2010 Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK), 2010 yılının ilk altı aylık döneminde izleyicilerden gelen şikayetler, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19 artarak, 36 bin 177 adetten 43 bin 64'e yükseldi. Tüm program türlerinde gelen şikayetler geçen yıla göre azalırken, yerli diziler şikayet konusunda diğer programlara fark attı. Bir başka deyişle üst kurula gelen tüm şikayetlerin yarıya yakının sadece yerli diziler hakkında olduğu belirlendi.
Geçen yılın ilk altı aylık döneminde de en yüksek oranda şikayet edilen program türü olan yerli dizilerle ilgili en fazla öne çıkan şikayet gerekçesi, "Türk Aile Yapısına ve Ahlaka Aykırılık" oldu.

"Program Kaldırılsın" şeklinde gelen şikayetlerin yüzde 71'inin ve "Milli ve Manevi Değerlere Aykırılık" konulu kriterlere ilişkin şikayetlerin yüzde 70'inin dramatik dizilerde yoğunlaşması, yılın ilk altı ayında bu konulardaki hassasiyetin, yoğun olarak yerli diziler hakkında yaşandığını ortaya koydu.

En çok şikayet edilen dizi, bu program türündeki şikayetlerin yüzde 53'ünü tek başına alan "Aşk-ı Memnu" oldu. Aşk-ı Memnu'yu "Melekler Korusun" ve "Türk Malı" adlı diziler izledi. RTÜK'ün 444 1 178 İletişim Merkezine ve web sitesine, 2010 yılı nın ilk 6 ayında izleyicilerden gelen şikayetlerin yüzde 44'ünün diziler, yüzde 11'inin direnç yarışmaları, yüzde 8'nin reklam kuşakları, yüzde 5'inin dramatik ögeler içeren eğlence programları ve kuşak programları, yüzde 4'nün haber bültenleri hakkında olduğu belirlendi.

İzleyicilerin en çok "Türk Aile Yapısına ve Ahlaka Aykırı lık" ile "Çocukların ve Gençlerin Korunması" gerekçeleriyle şikayette bulundukları tespit edildi. "Türk Aile Yapısına ve Ahlaka Aykırılık" kriteri, 2009 yılının ilk altı aylık döneminde yüzde 9 oranında gerçekleşmişken 2010 yı lının ilk altı aylık döneminde ciddi bir yükselişle yüzde 19 oranında değer aldı.

Geçen yılın aynı dönemine göre direnç yarışmalar ıyla ilgili şikayetler toplam içinde yüzde 13'den yüzde 11'e, reklam kuşaklarıyla ilgili şikayetler yüzde 10'dan yüzde 8'e, kuşak programlarıyla ilgili şikayetler yüzde 7'den yüzde 5'e, haber bültenleriyle ilgili şikayetler ise yüzde 6'dan yüzde 4'e geriledi.

"Yemekteyiz" programı direnç yarışmaları içinde 3 bin 417 adet bildirimle (yüzde 73) en fazla şikayet edilen program oldu. Yemekteyiz programını, şikayetlerin yüzde 10'unu alan "Evcilik Oyunu" ve şikayetlerin yüzde 6'sını alan "Fear Factor Extreme" adlı programlar takip etti.

Dramatik ögeler içeren eğlence programlarına yönelik olarak kaydedilen bin 188 bildirimin yarısından fazlası (yüzde 59) "Çok Güzel Hareketler Bunlar" adlı programa yönelik olarak kaydedildi. Bunu "Olacak O Kadar" ve "Haneler" adlı programlar izledi. Bu programlar sırasıyla "Türk Aile Yapısına ve Ahlaka Aykırılık", "Çocuk ve Gençlerin Korunması" ile "Cinsellik ve Müstehcenlik" konulu kriterlere dönük olarak şikayet edildi.

Ocak-Haziran 2010 döneminde kuşak programları hakkında kaydedilen 2 bin 51 adet bildirimin 433 adedi (yüzde 22) "Esra Erol'da Evlen Benimle", 257 adedi (yüzde 13) "Zuhal Topalla İzdivaç" ve 223 adedi (yüzde 12) "Müge Anlı ile Tatlı Sert" adlı programlar hakkında oldu. Bu programlar "Kişiye Yönelik Şikayet (Sunucu ya da Katılımcı)", "Kişilik Haklarına Aykırılık/Hakaret" ve "Ayrımcılık (Dil, Din, Irk)" konulu kriterlere dönük olarak şikayet edildiler.

"Haber Bültenleri" konusunda en fazla şikayet edilen kanallar ise sırasıyla "Atv", "Kanal D" ve "Star TV" oldu. Yılın ilk 6 aylık dönemi itibariyle bu kanallardaki haber bültenlerinin yüzde 28 oranında "Kişilik Haklarına Aykırılık/Hakaret", yüzde 25 oranında "Taraflı Yayıncılık" ve yüzde 13 oranında "Toplumu Yanıltma" konulu kriterlere dönük olarak şikayet edildiği belirlendi. netgazete

Popstar Mehtap: Bergüzar dizide kötü örnek oluyor

08 Eylül 2010 Popstar yarışmasıyla şöhret olan Mehtap Avşar, 'Bitmeyen Şarkı' dizisinde pavyon şarkıcısını canlandıran Korel'e sert eleştirilerde bulundu. Bugün gazetesinin haberine göre, 15 yaşında pavyonda çalışmaya başlayan ve 16 yıl boyunca o tarz mekanlarda şarkı söyleyen Mehtap, dizideki sahnelerin hiç de inandırıcı olmadığını belirtti. Dizi yüzünden genç kızların pavyonlara özendiğini anlatan Avşar şöyle konuştu:

BERGÜZAR KÖTÜ ÖRNEK

Bergüzar Korel genç kızlara kötü örnek oluyor. Zengin adamlar. güzel kıyafetler, genç kızlara kolay yoldan para kazanılıyor izlenimi veriyorlar. Esasında hiç öyle değil. Yakından uzaktan alakası yok. Kadınların orada nasıl dayak yediğini, sabah beşlerde toplama kampındaki gibi koridor aralarında yarı çıplak alkolden bayılmış öyle yerlerde yattığını gördüm."

KIZLARI DÖVÜYORLAR

"Gazino patronları tarafından ağzı burnu kırılan kaç kızı ellerinden aldım" diyen Mehtap sözlerini şöyle sürdürdü: "Orada yavaş içiyor diye kızları dövüyorlar. Şişe fırlattıklardı da oldu, mermi yağdırdıkları da oldu. Birçok olayın içersinde kaldığım oldu. Her gün kelle koltukta geziyordum. Benim bir amacım vardı. Tıp fakültesinde okuyan kardeşimi okutmak istiyordum."

İZLERKEN ÇILDIRIYORUM

Diziyi izlerken resmen delirdiğini belirten Mehtap, "Oradan gösterildiği gibi paralı bir hayat yok. Giyiniyorlar süsleniyorlar bir de zengin adam buluyorlar. Abartmasınlar öyle bir şey varsa gidip bugün çalışayım" dedi.
Genç kızların asla bu tarz bir hayata özenmemesi gerektiğini anlatan şarkıcı, "Ankara'nın en ücra pavyonlarına gitsinler. Öyle bir lüks pavyon varsa bana göstersinler. Benim kimseden korkum yok. Ben bu hayattan kurtuldum kimsenin de bu hayata düşmesini istemiyorum. Yalan yanlış gösterip günah almasınlar" diye konuştu.

PAVYONLAR EVDEN KAÇAN KIZLARLA DOLU

Pavyondan kurtulacağını hayal bile etmediğini açıklayan Avşar şunları söyledi: "Orada borcunu ödemeden kurtulamazsın. Köşe yazarları bile bu diziyi övüyor. Övünülecek neyi var. Pavyonlar 15 yaşında kaçak çalışan kızlarla dolu. Polis baskın yapacağı zaman pavyon içindeki mutfak arkalarına ya da gizli bölmelere kaçırıp saklıyorlar. Gidip onları çeksinler. 10 yıl önce Ankara pavyonunun en şöhretli solistleri şimdi tuvalet kapısında bekçilik yapıyor. Sonları çok acı oluyor."

UTANIYOR, ÖLMEK İSTİYORDUM

Pavyonda çalışırken intihar etmeyi bile düşündüğünü belirten Mehtap sözlerini şöyle sürdürdü:
"Pavyonda çalışırken hep bunalımdaydım 'Allah'ım ne zaman beni bu hayattan kurtaracaksın' diye yalvarıyordum. Sabah ezanı okunduğunda ayakta duramayacak şekilde eve nasıl gireceğimi düşünüyordum. Pavyondan çıkıp bir benzincinin tuvaletine gidiyor, üzerimi değiştiriyordum. Komşular beni o halde görür diye utanıyordum. Bunalmıştım öldürmek istiyordum kendimi."

PAVYONDAN KURTULAN ÇOK AZ KİŞİ VAR

Yıldız Tilbe, Muazzez Ersoy, Belkıs Akkale, İbrahim Tatlıses, İzzet Yıldızhan ve Cenk Eren Ankara'da pavyonda çalışmış kendini kurtarmış isimlerdir. Bunlar çok nadir isimler. Bazıları da tuvalet bekçisi ya da intihar ederek ölüyor.

BERGÜZAR'IN İMAJI YANLIŞ

Bergüzar Korel'in pavyon şarkıcısı imajını da yansıtmadığını belirten Mehtap,"Pavyon kadını dediğinizde insanların kafasında oluşmuş gerçek bir obje var. Sapsarı kaynak saçlar, orada o kalitede çok havalı kadın göremezsin. Korel'in pavyon kadınıyla alakası yok." netgazete

Fatmagül'ün, Bihter'in suçu ve gerçekler
Prof. Nevzat TARHAN

Behlül, Bihter ve Fatmagül’ün barbi bebekleri de yapılmış çocuklarımız onlarla oynayarak büyüyecekler ve büyüyünce de onlar gibi yaşayacaklar. Bu ilgi ne anlama geliyor? Prof. Dr. Nevzat Tarhan yanıtlıyor:
“Ensest ve cinsel şiddet virüsü toplumda yayılıyor”

Aşk-ı Memnu günümüz Türkçesi ile “Yasak Aşk” TV dizisi yoğun tartışılıyor, iyi de oluyor. Konuyu tartışmaya açanlara teşekkür borçluyuz. Ardından Fatmagül’ün suçu ne? dizisi aynı biçimde mağdur ve kurban genç kız basınımızca şefkatle karşılandı. Bu da tartışılmalı idi.

Basına yansıyan tartışmalara baktığımızda zarar gören toplumun değerleri övülen dizideki roller göz ardı edilenler ise daha değişik ve değersiz kabul edilen gerçekler.

Duyduğumuza göre Behlül, Bihter ve Fatmagül’ün barbi bebekleri yapılmış çocuklarımız onlarla oynayarak büyüyecekler ve büyüyünce de onlar gibi yaşayacaklar. Fatmagül iç çamaşırı çıkarılmış kadınlar onu giyecekler sonra da sadık eş bekleyecekler.

Senaristler insanların 2 yıllık dizide 1,5 dakikalık tecavüz sahnesine odaklanmasını anlayamadıklarını söylüyorlar. O sahne olmazsa o dizi izlenmez miydi, anlamak çok zor. Senaristler topluma nasıl kötülük virüsünü yaydıklarının farkında değiller. Belki hasta değiller ama zararlı şeyler yaptılar.

Bazı toplumsal değerleri tahrip eden virüsler vardır yayılmadıkça ve sınırlı kaldıkça önemsizdir. Ancak içtiğimiz suya veya soluduğumuz havaya yayılırsa binlerce insanı hasta eder. TV ve diziler salgın etkisi yaptırarak, insan var oldukça mevcut olan, “ensest ve cinsel şiddet virüsü”nü topluma yaydılar. RTÜK’te virüse tanıdığı özgürlüğü kendini koruyamayan değerlerimize tanıyamıyor.

Sonra da şikayet ediyoruz ensest arttı, kimin eli kimin cebinde belli değil, çocuğu sütçüden olan babalar var diye… Sonuçtan yakın, sebebi göz ardı et, nerede kaldı bilimsel bakış?

Tecavüzcülerin önemsenmediği, Behlül’ün Bihter ölürken pis pis sırıttığı, faturanın kadına ödetildiği, tecavüz edilenin hayat boyu perişan olduğu bir namus anlayışı toplumsal bir sorundur. Bu sorunun düzelmesi için toplumun değerlerini hoyratça hırpalamak yeni sorunları ortaya çıkarmaz mı?

Bu ilgi ne anlama geliyor?

İnsanda merak duygusunun ihtiyacı ve insan beyninde ödül mekanizmasını en çok harekete geçiren şeyin “Beklenmeyen ödül, zevk ve heyecan” olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Bu gerçek oldukça her zaman sıra dışı çarpıcı olaylar ilgi çeker. Bu durum da özellikte medyanın yaşamsal gıdası olur.

Kazanan kaybeden değerler

Ruh sağlığında önemli olan güçlendirilmesi istenen bazı “Bireysel Değerler ve Ortak Aile Değerleri”şunlardı.

“Aile birliği, Sağlıklı yaşama, Ahlaki normlara sahip olma, İyi bir gelire sahip olma, Eğlenebilme, Eğitimli olma, Bağlılık, Sorumluluk, İnsanlık, Maneviyat…”

Her iki diziyi de izlediğimizde 10 değerden sadece “iyi gelir sahibi olma ve eğlenebilme” iki değerinin güçlendiğini görürüz. Yani 10’da 8 kayıp söz konusu. Toplumsal yarar nerede kaldı? Senaristlerin yapımcının kişisel çıkarı onlar için iyi değerlendi ama diziyi izleyenler zarar gördüler, en azından hoşça vakit geçirmenin ötesinde bir şey kazanamadılar.

8 kaybedip 2 kazanan ziyandadır. Aileler çocuklarına sahip çıkmalı, ebeveyn gözetimi olmadan bu tür diziler izlenememeli, en azından geç saatlere alınmalı.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan
ntarhan@gmail.com
haber7

Hürrem değil Emmanuel bu yahu!
Aziz ÜSTEL
austel@stargazete.com
3 Ocak 2011

Yakında yayına girecek “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizinin fragmanlarına şöyle bir baktım, inanamadım! Sözüm ona Kanuni’nin gençliği, Hürrem’le aşkının anlatıldığı bir dizi diye tanıtılmıştı kanal sorumlularınca.

Fragmanlarsa, ilk gençlik yıllarımda izlediğim, Emmanuel Arsan’ın romanından yapılan, Silvia Kristel’in başrolde oynadığı “Emmanuel” filmini hatırlattı bana!

İçindeki tarihsel hataları, varsa eğer, şimdilik tarihçilere bırakalım da, Harem konusuna göz atalım kısaca.

Harem, salt bu fragmanlardan bile anlaşabilecek, son derece çarpıtılmış ve örneğin Ellen Michelette’nin yazdığı “Harem” adlı, hadi seks demeyeyim, “iç gıcıklayıcı” romanını neredeyse birebir çağrıştırıyor. Ama Demet Altınyeleklioğlu’nun yazdığı, tarihsel gerçeklerle hayal gücünü harmanlayan “Moskof Cariye Hürrem”le hiç ilgisi yok, örneğin!

Hele hele “The Concubine, The Princess and the Teacher: Voices from the Harem” yani “Cariye, Sultan ve Öğretmen: Harem’den Sesler” adlı kitaptan, uzak durmuş besbelli, kapağını bile açmamış.

Cariye, Douglas Scott Brooks’un kitabında, “Filizten” adlı bir hatundur. Haremde günlerin çok ama çok sıkıcı geçtiğini, Cariyelerin büyük bir çoğunluğunun, bırakın Sultan’ın yatağına girmeyi, Sultan’ı görmediğini anlatır. Sultan, II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan, öğretmense Sultan V. Mehmet’in çocuklarına ders veren İngiliz bir öğretmendir. Onların birebir yaşadığı harem, ahlaksızlığın değil, ahlak ve terbiyenin egemen olduğu, “ev düzeninin” sürdürüldüğü bir mekandır. Terbiye, nezaket ve zerafet ödüllendirilir; şirretlik, yaygaracılık hele hele eşcinsel ilişkilere hiç de hoş görüyle bakılmaz. İşkenceyse...kimsenin aklına bile düşmez!

Harem üzerine yazılmış bir sürü uyduruk kitap vardır batılıların yayınlayıp durduğu yıllar yılı. Fragmanlar eğer dizinin bütününü yansıtıyorsa, o zaman hangi kitaplardan yararlanıldığını sormak hakkımdır sanırım!

"Televizyon Dizileri Türk Aile Yapısını Yozlaştırıyor"
01 Ekim 2011
Din-Bir-Sen İl Başkanı Mustafa Işık, televizyonlarda yayınlanan dizilerin Türk aile yapısını yozlaştırdığını söyledi.
Değer yargılarının giderek kaybolduğunu ve evlilik kurumunun zayıfladığını savunan Işık, bazı insanların dizilerdeki karakterlerle bütünleşip yaşam tarzlarını onlara göre şekillendirmeye başladıklarını ifade etti.

Özellikle ergenlik dönemindeki çocukların rol model olarak aileden göremediği bir takım hasletleri dizi kahramanlarından aldığını ifade eden Işık, “Dışarıda sakındığımız haram unsurları evimizin içerisinde görmekten rahatsız olmuyorsak ruh bütünlüğümüzün bozulmaması mümkün değildir.” dedi.

Ailede muhabbetin kuvvetlenmesinin bir şartın da haramdan sakınmak olduğuna işaret eden Mustafa Işık, “Hal böyle olunca eşlerin kanallarda karşılarına çıkan her dizi veya filme hassasiyet göstermeksizin alakadar olması, manevi bütünlüklerine, yuvadaki huzur, bereket ve feyze engel olur.” diye konuştu.

Dizi furyası ile her türlü aile içi şiddet, aldatma, ihanet ve boşanmaların normalmiş gibi gösterildiğini açıklayan Işık, şunları söyledi: “Dizi furyası geçmişe duyulan özlemi arttırıp, geleceğe dair umutları yok ediyor. Değer yargılarından uzak yetişen nesiller birçok psikolojik sorunla karşı karşıya kalıyor. Bizler kahvenin kırk yıllık hatırını aile içi muhabbetlerde yaşamak istiyoruz. Dizilerin evlerimizde misafir olup başköşeye oturması yerine eşlerin ve çocukların güzel hasletleri ve örnek aile yaşantıları ile bütünleşmelerini istiyoruz.”
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SİNEMA-TV-TİYATRO Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com