EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

TARİHÎ MEZAR TAŞLARI

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Oca 01, 2010 9:58 pm    Mesaj konusu: TARİHÎ MEZAR TAŞLARI Alıntıyla Cevap Gönder

MEZAR TAŞI METİNLERİNDE ÖLÜM
Prof. Dr. NâmıkAçıkgöz*

Mezar taşları, hayat ile ölüm arasındaki, hayat açısından son, ölüm açısından ise ilk noktadır. Hayatın bitiş noktasını ifade eden son ve ölüm anından itibâren başlayan âhiretin de ilk anını ifade eden bu cümleler, birinin bitişi, diğerinin başlangıcının dile getirilişidir. Bu metinlerde, ezelî ve ebedî, mutlak ve mukadder kaçınılmaz hakikat olan ölüm ile ilgili düşünceler, mermere kazınmış olarak görülmektedir. Yani bu metinler, mutlak hakikatin, tevil götürmeyen bıçak sırtı görüş ve ifadeleri; aynı zamanda, “giden” ile “kalan”ın son diyalogudurlar. İşte bu metinlerde ölüm, düşünülen ve hakkında fikirler üretilen bir kavram olarak değil, bizzat yaşanan bir mutlak hakikat olarak karşımıza çıkar. Yani bu, “ateşin düştüğü yer”den kopan bir çığlıktır. Bu çığlık, Muğla ve yöresinde bulunan eski yazılı mezar taşlarından hareketle incelenecektir.

Mezar taşlarında, metin türü itibâriyle, mensur ve manzum olmak üzere, 2 tür metin bulunmaktadır.

A) MENSUR MEZAR TAŞI METİNLERİ

Mensur metinler, “Hüve’l-Bâkî, Âh Mine’l-Mevt, Hüve’l-Hallâku’l-Bâkî Lâ Hayye İllâ Hû…” gibi, Allah’ı ululama ve ölümden yakınma formelleriyle başlar; “merhûm ve mağfûr” gibi, ölen kişi için edilen bağışlanma dileği ile devam eder; ölenin lakabı, adı zikredildikten sonra, fatiha isteği ve ölüm tarihi ile biter. Bu tür mensûr metinlerde, ilerde üzerinde durulacak olan manzum metinlerdeki gibi, hissî bir nitelik pek yoktur; sâdece, ölünün rûhuna Fâtiha sûresinin okunma isteği vardır:

Hüve’l-Bâkî

Ateş oğlu Mehmed Çavuş rûhuna fâtiha.
Sene 1323 (1908)

*


Küçük yaşda iken vefât eden
Berber-zâde Hacı Süleymân Efendi mahdumu
Ahmed burada medfûndur.
Rûhuna fâtiha.
Sene 1322 (1904)




_______________________________________
*) Muğla Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, MUĞLA/TÜRKİYE.

*

Hasan Kâdı-zâde İsmâ’il Ağa kerîmesi ve
Hacı Memiş Ağa zevcesi
Emetullâh rûhuna fâtiha.
19 Kânûn-ı Sânî 1341 (19 Ocak 1925, Pazartesi)

*

Hacı Osmân Ağa-zâde
Hacı Memiş Ağa rûhuna fâtiha.
22 Mart 1321 (4 Nisan 1905, Salı)

(Muğla, Hamursuz Mezarlığı)

*

Hüve’l-Bâkî

Müskebi’de nal’l-bend Süleymân ustanın kerimesi
Leylâ Kadın rûhuna fâtiha.
Sene 1294 (1877)

*

Merhûme ve mağfûre
Havvâ Hanım rûhuna el-fâtiha.
Sene 1190 (1776)
(Ortakent)


Fakat az da olsa, bu tür metinlerin yazılı olduğu mezar taşlarında, ölü ile ilgili iyilik dilekleri, duâ istekleri ve ölenle ilgili duygular da bulunur:

Emîr oğlu Monla Mehmed’in oğlu
cennet-mekân ve firdevs-âşiyân
merhûm es-Seyyid Monla Hüseyin rûhuna fâtiha.
Sene 1213 (1798-1799)

*

Hüve’l-Bâkî
Gençliğine doymadan murâd almayan
merhûm ve mağfûr
Hacı Mahmûd’un oğlu
Ali Beşe’nin rûhuna fâtiha.
Sene 1214 (1799)




*

Hüve’l-Bâkî

Burada Bodrum kazâsı eşrâfından
Hasan Ağa kerîmesi ve Mustafa Beğ zevcesi
Hadîce Hanım medfûndur.
Rûhuna bir fâtiha ithâf ediniz ki
bir gün olur siz de buna muhtâc olursunuz

Mevlidi Vefâtı
1285 (1868) 12 Safer 1344 (1 Eylül 1925, Salı)

*

Hüve’l-Bâkî

Gençliğine doymadan murâdına ermeyen
Müskebi’de Ali’nin kerîmesi
Esmâ Hanım rûhuna fâtiha.
Sene 1255 (1839)

(Ortakent)




B) MANZUM MEZAR TAŞI METİNLERİ

Manzum mezar taşları da, mensurlarda olduğu gibi, yaygın “Allah’ı ululama” formelleriyle başlar ve bunu ölen kişi ile ilgili manzum metinler takip eder. Metnin sonunda da, ölenin lakabı, adı, ve ölüm tarihi verilir.

Ölüm ve ölen kişi ile ilgili duyguların ifade edilmesi için, manzum metinler, çağrışım, imajinasyon ve mecâzî söyleyişle beraber, ritim ve âhenk açılarından daha uygundur. Bu metinlerde, ölüm ve şiir hassasiyeti birleşerek daha etkili bir anlatım sergilenir.

Mezar taşı metinlerindeki ölüm düşüncesini, metinlerin tasnifleriyle ele almak gerekir. Bu tasnifi, Genel Olarak Ölüm Karşısında Takınılan Tavır ve Metnin Âidiyeti olmak üzere,2 grupta yapmak mümkündür:

1) Genel Olarak Ölüm Karşısında Takınılan Tavır

Mezar taşı metinlerinin büyük bir kısmında, ölüm ile ilgili duygu ve düşünceler olumsuzdur. Bunun böyle olması, son derece tabiidir. Çünkü, ölüm, mukadder ve en kesin bir ayrılıktır. Fakat ölenin yaşlı veya genç olmasına göre, metinlerin hissî yönü, genelde bir farklılık göstermektedir.

Genç ölümlerinde, hayata doymamışlık, derin bir üzüntü, acı ve hayıflanma hissi ön planda gelmektedir ve bu zaman zaman şikâyetçi bir his ile ifade edilmektedir. Hatta bu, kimi zaman bir tahammülsüzlük sergilemeye kadar varmaktadır.

İnsan tabiatinde, genel olarak genç ölümleri karşısında yaşanan his, üzüntü ve acı’dır. Bu hissi, Yunus Emre,

Bu dünyada bir nesneye,
Yanar içim köynür özüm.
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi

mısralarıyla, genç ölümünü, tam olgunlaşmadan biçilen ekinlere benzeterek dile getirir ve bu durum karşısında, insanın içinde bulunduğu üzüntü ve acıyı, “içi yanmak; özü köyünmek:yanmak” ifadeleri ile şiirleştirir.

Mezar taşı metinlerinde, hayatının genç çağında veya çocuk denecek yaşta ölenler için, “açılmamış gonca, yuvadan uçan kuş, tazeliğine ve gençliğine doymamak, muradına ermemek, dünyadan kâm almamış olmak” gibi ifadeler kullanıldığı görülmektedir. Bu tür metinlerde, ebeveynden ayrılmak acısı ve hayıflanma duyguları ön plandadır:


Yat yavrum küçük mezârda
Çürüdün unutmuyor
Unudur mu acabâ
Annen seni cihânda?
Tomurcuk bir gül idin
Buramda.

Şâhîn-zâde Ahmed Nurî Beğ’in kızı
iki yaşında Neclâ rûhuna fâtiha.

1927

*

21 Receb 1307 (13 Mart 1890,Perşembe)

Âh Mine’l-Mevt

Çün ezelden böyle takdîr eylemiş Zü’l-celâl
Âh ile zârlık ile tâzeliğime doymadım
Çün ecel peymânesi dolmuş bilmedim
Hasretâ fânî cihânda tûl-i ömr sürmedim


Turan Mehmed’in oğlu İsmâ’il rûhuna fâtiha.



*

Sene 1330 (1911)

Dâr-ı fenâdır pür-mihen
Aldanma zâ’ir olma şen
İbret ararsan işte ben
Pek genç iken giydim kefen

Mâtemle gerçi pür-halel
Gevherli târîhim gerçi güzel
Hakkı Beğ’i zâlim ecel
Yakdın pek esef genç iken

(Muğla, Hamursuz)

*

Hüve’l-Bâkî

Muğlalı Ca’fer Efendi civâna vâh vâh
Nâgehân geldi ecel sayf-ı adni etdi cây-gâh

Pek edîb hem de lebîb bir zât idi
Oldu tekmîl bunda ahlâk-ı hüsün bî-iştibâh

Fevtini takdîr-ı gurbetle bunun Hak kadrini
Etdi âlî işte “kad mâte şehîden”dir güvâh

Hâme-i mâtemle fevtin yazdı târîhin Ziyâ
Cây-gâhın pür-ziyâ eylese hemân ol İlâh

Merhûmun râhıyçün fâtiha.

22 Cemâziyelevveli, sene 1327 (11 Haziran 1909, Cuma)

*

Hüve’l-Bâkî

Bir kuş idim uçtum yuvadan
Ecel ayırdı beni anadan babadan

Müskebi’de Bekir Ağa kerîmesi Hadîce Hanım
rûhuna fâtiha.
Sene 1295 Z(ilhicce) (Ekim 1878)

(Ortakent)


*

Âh Mine’l-Mevt

Âh ile zâr kılarak tâzeliğime doymadım
Çün ecel peymânesi dolmuş murâdım almadım
Hasretâ fânî cihânda tûl-i ömr sürmedim
Firkatâ takdîr böyle imiş tâ ezelden bilmedim

İstanköylü Hasan Ağa kerîmesi Â’işe Hanım rûhuna fâtiha.
Sene 1302 fî 15 Şa’bân (30 Mayıs 1885)

*

Ağlasın dostlar bana hep olmasın bir dem cüdâ
Kaldı hasretle peder âh hasretâ vâh hasretâ

Nevbahâr-ı ömrümün devşirmeden bir sünbülün
İki gözüm nûru geldi erdi fermân-ı Hudâ
….

Elyebî el-Hâcc Mahmûd Ağa buldu câ

Rûhuna el-fâtiha
Sene 1167 fî 27 N (17 Haziran 1754)

*

Hüve’l-Bâkî

Cihâna doymadan cânım
Ecel aldı girîbânım
Tâ’ûn zahmetine düş olup
Böyle emr etti Sübhânım

Hacı Mahmûd kerîmesi
merhûme Hadîce Kadın rûhuna fâtiha.
Sene 1214 (1799)

*

Âh Mine’l-Mevt

Tıfl iken çiçekden yetdi va’desi
Ağlayıp kaldı pederiyle vâlidesi
Nur-ı aynın bu idi hem ciğer pâresi
Gitdi elden dilde kaldı yâresi

Hasan Ağa kerîmesi Mazlûm Hanım rûhuna fâtiha.
Sene 1204 (1789)

*
Âh Mine’l-Mevt

Sene 1319 5 Z (ilhicce) (15 Mart 1902, Cumartesi)

Vâlideynin sevgili ferzendi âh
Doymadan girdi hüsûfa sanki mâh

Ali Beğ-zâde Ömer Beğ’in hafîdesi Â’işe rûhuna fâtiha.

*
Hüve’l-Bâkî

Doymayıp gençliğine
Çünki oldu nâ-mûrâd
Rahmete mütağrak
Edip onu Rabbü’l-ibâd

El-Hâc Za’îm-zâde Ahmed Ağa’nın kerîmesi
merhûme Râziye Dudu
rûhuna fâtiha.
Sene 1220 (1805)

*
Hüve’l-Bâkî

Gençliğine doymadan murâdına ermeyen
Müskebi’de Ali’nin kerîmesi
Esmâ Hanım rûhuna fâtiha.
Sene 1255 (1839)

*
Hüve’l-Bâkî

Âh ile zâr kıldık
Gençliğime doymadım
Çün ecel peymânesi dolmuş
Bir murâdım almadım

İsmâ’il oğlu Ahmed kerîmesi
merhûme Â’işe Hatun rûhuna fâtiha.
Sene 1315 (1897)

(Ortakent)

Yaşlı ölenlerin metinlerinde ise, üzüntü hissi olmakla beraber, daha ağır basan bir duygu olarak derin bir kadere rıza ve tevekkül; bu tevekküle dayanan bir teselli vardır. Metinlerde bu teselli, ölümle ilgili âyetlerin zikredilmesiyle dile getirilir. Bu âyetler, “Küllü nefsün zâ’katün: Bütün nefisler ölümü tadacaktır.” (Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i İmrân Suresi, 185.; Enbiyâ Sûresi 35. Ankebût Sûresi, 57. âyetler), “İrci’î: Rabbine dön.”( Kur’ân-ı Kerîm, Fecr Sûresi, 28. âyet), “lâ yeste’hirûne:Bir an bile ertelenmez” (Kur’ân-ı Kerîm, A’râf Sûresi, 24. ayet; Yûnus Sûresi, 49.ayet; Nahl Sûresi, 61.ayet.) ve “küllü men aleyhâ fân: Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir” ( Kur’ân-ı Kerîm, Rahmân Suresi 26.ayet.) âyetleridir:


1298 (1880)

Ey ziyâret eyleyen ehl-i vefâ
Rûhuma bir “fâtiha” kılsan atâ
“Küllü nefsin zâ’ikât” âsârına
Kıldı mazhar cismimi emr-i Hudâ

Türîdî oğlu Fettâh zevcesi Â’işe rûhuna fâtiha.

*

Hüve’l-Bâkî

Mazhar olup “küllü men aleyhâ fân” sırrına
Zikr için hakk etdirdim bu sengime

Yaraşlı Hacı Muhammed tutdu burada makâm
Ol sebebden zâ’irân fâtihadır temennâm rûhuma

Sene 1954

*

1326 (1908)
Bulmadık derdine dermân-ı muvâfık derdâ
“İrci’î” emrin işidip hemen etdim seyrân
Dedi fevtine mücevherle Zekâ’î târîh
Eyleye kabrini Hak ravza-i firdevs-i cinân

Mahmûd-zâde Süleymân Efendi ehli Züleyhâ ruhıyçün fâtiha.

*

Cümle derde bir devâ vermiş Hudâ
Dâ’î mevte “irci’i”den mâ-‘adâ

Hükm-i “lâ yeste’hirûn”a tabî’î
Avnî Efendi etdi emre iktidâ

Âh pek genç gitdi dâr-ı fenâdan
Firkati çıkmaz gönülden ebedâ

Sene 1332 (1913)
(Muğla, Hamursuz)

Bazı yaşlıyken ölenlerin mezar taşlarında, ölü için duâ isteme, ölenin hayattayken yaptıkları, dünyanın fânîliği, ölümün kaçınılmazlığı ve Allah’tan mağfiret dileme ön plana çıkar; üzüntü geri planda kalır:

Hüve’l-Hallâkü’l-Bâkî

22 C.âhir fî sene 1313 (10 Aralık 1895, Salı)

Müftî Sa’deddîn Efendi câre fâh
Konya’nın Hoca köyünden rû-be-râh

Ders ü irşâd ü fetâvâsıyla bu
Muğla’yı tenvîr edip pür-intibâh

Zâ’irâ bu merkad-i gül-bûya gel
“Fâtiha”-hân ol edeble bî-günâh

Post-nişîn-i Nakşbendî Hâlidî
Vâlid ü üstâz ü şeyhim hem-penâh

Kalb-i mâtem (Nûrî’dir) târîhe zamm
Tayr-ı rûhu ten kafesden kaçdı âh


*

Andelîb-i rûhu uçdu ber-alâ
Iyş u nûşu âb-ı kevserden ola

İrtiyâz-ı cennet olsun merkadi
Âsiye vü Meryem olsun hem-demi

Yemm-i bahr-i rahmete tağmîd-veş
Yâ İlâhî eyle envârın reşâş

Şevherâ târîh-i kûd u tarh ile
Şehper-i mergin küşâde kıldı âh


Zevce-i müfti mâder-i Nûrî Â’işe binti Süleymân.

25 Şevvâl 1296 (12 Ekim 1879)








*

Lâ Hayye İllâ Hû

1328 1330 (1912/1913)

Âkıbet bu dâr-ı fânîye gelen eyler vefât
Nice hûn-rîz mevtden olmaz necât

Enbiyâ vü evliyâ hep gitdiler encâmında
Mâsivâ-yı Hak’da yokdur mâ-hasal sebât

Ayn-ı cevherî çıka söyleye Süreyyâ târîhin
Gitdi iklîm-i vücuddan şems-i envâr-ı hayât

Cevdet(?) oğlu Sâdık zevcesi Nazîfe rûhuna fâtiha.

*

Ey melce’-i abd-i za’îf sensin melâz-ı her-lehîf
Rahmin bana olsun elîf v’erhamnâ ente Mevlânâ

Ey âlim-i sırr-ı uyûb v’ey gâfir-i cerr-i zünûb
Lutfun umar abd-i nahîf v’ağfir lenâ zünûbenâ

Ey sâtir-i şerr-i uyûb v’ey kâşif-i zarr-ı kürûb
Afvın ola dâ’im redîf v’ağfi’annâ uyâbenâ

Fermânınla geldim hemân Kur’ân’ı eyledim hem-zebân
Afvın kıla cây-ı latîf eltafıyla yâ Rabbenâ

Edip hulûs ile du’â söyleyip târîhin Ziyâ
Abdin Süleymân Rabbenâ dedi gitdi dâr-ı bekâ

Fî 20 Ağustos 1310 (1 Eylül 1894, Cumartesi)

Hurrirehu Ziyâ

(Muğla, Hamursuz)


2) Metnin Âidiyeti

Manzum mezar taşı metinlerinden bazıları, ölenin, bazıları da dirilerin ağzından
yazılmıştır.

Ölenin ağzından manzumeler: Bu tür metinlerde, ölen kişi Allah’tan mağfiret diler, dirilerden kendisi için dua ister ve kendisinden ibret alınmasını tavsiye eder:




1325 (1907)

Hüve’l-Hallâkü’l-Bâkî

İlâhî arz edip geldim sana
Âşıkım çokdan beri ben sana
Afvına mağrûren etdiğim isyânlarım
Eyle mağfiret sen Rabb’im bana

Berber-zâde el-Hâcc Hâfız Süleymân Efendi rûhıyçün
rızâ’en li’llâhi’l-fâtiha.

(Muğla, Hamursuz)

*

Yâ Hû

Ziyâretten murâd bir du’âdır
Bu gün bana ise yarın sanadır

Tarîk-ı Bektaşî’den Koca Bekir Ağa oğlu
Bekir Fahrî Baba’nın rûhuna el-fâtiha.
Sene 1292 Fî 29 Zâ ( 27 Aralık 1875, Pazartesi)


*

Beni kıl mağfiret ey Rabb-i yezdân
Be-hakk-ı arş-ı a’zam nûr-ı Kur’ân
Gelip kabrim ziyâret eyleyen ihvân
Edeler rûhuma bir “fâtiha” ihsân*

Bekir Ağa zevcesi Âyişe Hanım rûhuna fâtiha.
Târîh-i vefâtı 27 Ramazan 1927 (2 Eylül 1880, Perşembe)


*

Âh Mine’l-Mevt

El çekip bi’l-cümleden ettim bekâya rıhleti
Terk edip geriye mâl ü mülkü devleti
Kim gelip kabrim ziyâret eyleyen ihvânımız
Okusunlar rûhum için “kul hüvallâh” âyeti

Hacı Mehmed Ağa’nın kerîmesi Habîbe Hanım rûhuna fâtiha.
Sene 1256 fî 15 Nisan (27 Nisan 1840, Pazartesi)

*

Âh Mine’l-Mevt

Âh ile zâr kılarak tâzeliğime doymadım
Çün ecel peymânesi dolmuş murâdım almadım
Hasretâ fânî cihânda tûl-i ömr sürmedim
Firkatâ takdîr böyle imiş tâ ezelden bilmedim

İstanköylü Hasan Ağa kerîmesi Â’işe Hanım rûhuna fâtiha.
Sene 1302 fî 15 Şa’bân (30 Mayıs 1885, Cumartesi)

*

Hüve’l-Hallâku’l-Bâkî

17 (Şaba)n. 1305 ( 29 Nisan 1888, Pazar)

Yürü ey bî-vefâ dünyâ seninle el-vedâ olsun
İşin cevr (ü) cefâ dünyâ seninle el-vedâ olsun

Fenâdan el çekip yâ Rabb bekâya eyledi rıhlet
Kerem kıl cürmümü afv et kim(?) makâm olsun
İlâhî ben günâh-kârı haşırda eyleme rüsvâ
Dilerim cürm ü isyânım senin afvınla mahûf olsun

Merhûm Ca’fer Ağa rûhuna fâtiha.

*

Âh Mine’l-Mevt

Yâ İlâhî gelmişim dîvânına rahm et bana
Lutfun ile meskenim kıl cenneti yâ Rabbenâ

Ser-te-ser yakdı vücûdum çâre olmadı bana
Dilerim Hudâ’dan ede ihsân ukbâda bana

Müskebili müteveffâ Ali Beğ zevcesi
Hâce Â’işe kadının rûhuna fâtiha.
Sene 1303 fî 15 Zi’l-ka’de. (15 Ağustos 1886, Pazar)

(Ortakent)





*

Âh Mine’l-Mevt

Mazhar oldum bezm-i hayât-ı nefs-i mutma’ine
Nâgehân “irci’î” emrine karşı

Tasdîk-i îmân ile sehv ü hatâ etdim
“Küllü nefsin zâ’ikatün mevt” sırrına karşı

Dehr için bîhûde efkâr etmiş idim
Yâ Rabb Gafûr u Rahîm ü Rahmân ismine karşı

El-merhûm ve mağfûrun leh
Tavaslı Hacı Ali Ağa oğlu
Helvacı Mustafâ
rûhuna rızâ’en li’llâhi’l-fatiha.

(Muğla, Hamursuz)

Dirilerin ağzından manzumeler: Bu tür manzumelerde, yukarıdaki bazı örneklerde de görüldüğü gibi, ölenin özellikleri sayılır ve onun için dirilerden duâ, Allah’tan da mağfiret dilenir.

Hüve’l-Bâkî

Çün ecel geldi ona olmaz amân
Cürmünü afv eyle yâ Rabb-i Mennân
Mağfiret kıl olmasın hâli yaman
Mazhar-ı nûr-ı şefâat kıl her zamân

Hâcı Za’îm oğlu Ahmed Ağa’nın kerîmesi
merhûme Hadîce Hatun
rûhuna fâtiha.
Sene 1228 (1813)

(Ortakent)

*

Rûhuna “fâtiha” ihdâ edelim
Silme-zâde Hacı Ali Ağa’nın

Herkesi iyilikle memnun ederdi
Hüsn-i hulku müştehir idi anın

Cennet-i a’lâda bulsun hoş makâm
Mazhar-ı eltâfı olsun Hudâ’nın

1332 (1913)

*

Cihânın pîç ü tâbından ferâgat eyleyip geçdin
Henûz tâze arûs hâlinde râh-ı rıhleti seçdin

Erip hîşânı ey bânû-yı nev dil-hûn-ı mâtem-zen
Şehâdet sancağın açıp riyâz-ı cennete göçdün

Çıkıp evce Zekâ’î cevherî târîhini yazdı
Sürûş-ı âlem-i gaybla berâber perr ü bâl açdın

Hacı Ali kerîmesi,
Şükrü Efendi halîlesi Hafîze Hanım rûhuna fâtiha.


*

Hüve’l-Hayyü’l-Kayyûm

Yok bu dünyâ-yı denîde bir ahad ferhunde-fâm
Pâdişâh olsan da encâmî olursun telh-kâm

Gör bu gün Hamza Hayâtî Beğ defîn-i hâkdir
Ol vatan-perver ki vermiş idi ................. nizâm

Okuyup seng-i mezârın “fâtiha”-hân ol hemân
Et du’â kabrin Hudâ etsin yerin dârü’s-selâm

Eşk-i çeşmim Zekâ’î yazdırdı târîh mevtine
Sâl-i fevtidir bin üç yüz hem otuz dokuz tamâm

Merhûm ve mağfûr Âsım Beğ-zâde
Hamza Hayâtî Beğ rûhuna fâtiha.

Sene 1339 (1920)

*

Sene 1319 (1901)

Hû meded peyk-i ecel savbına pûyân oldu âh
Cân-ı pâki bâğ-ı me’vâya şitâbân oldu âh

Şîme-i hûbu kulûb-ı akrabâdan cây-gîr
Olmuş iken şimdi diller hep perîşân oldu âh

Beş nefer evlâdını Mevlâ’ya tevdî’ eyleyip
Hûriler gülzârına uçup hırâmân oldu âh

Taşına bi’z-zât Zekâ’î yazdı cevher târîhin
Firkatiyle dîdeler hûn sîne nâlân oldu âh

El-merhûmetü ve’l-mağfûretü lehâ
Hacı Nasûh-zâde Hacı Halil Efendi halîlesi Adîle rûhuna fâtiha.

(Muğla, Hamursuz)


GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Mezar taşı metinlerinde en çok işlenen tema, üzüntü, murâda ermeme, Allah’tan mağfiret dileme, ölümün mukadder olması, dünyanın fânîliği, ölenden ibret alma gibi temalardır. Bunlardan başka, bütün mezar taşlarının ortak özelliği, ölülerin ruhları için, dirilerin, Fatiha ve İhlas sûrelerinin okumasının istenmesidir.

Ölüler için, ısrarla Fâtiha ve İhlas sûrelerinin istenmesinde önemli sebepler vardır:

Ümmü’l-Kitab veya Fâtihü’l-Kitab olarak da anılan Fâtiha suresinin Kur’ân’ın özünü ihtiva etmesi, Hz. Ali’nin, “Ben Kur’ân’ın sâdece Fâtiha sûresini tefsire kalksam, ömrüm vefa etmez” demesi; bazı İslam bilginlerinin ise, “Ulu Tanrı, sâdece Fâtiha sûresini inzâl etmiş olsaydı, bu sûre bütün beşeriyeti tedvire kâfî gelirdi” gibi kabul ve inanışlar, bu sûrenin ölenin ruhu için çok okunmasına yol açmıştır. Bilindiği gibi, bu surede, âlemlerin Rabbi olan, merhamet ve din günü (hesap, mahşer)nün sâhibi olan Allah’a hamd edilir ve arkasından, kulluğun sâdece ona yapıldığı, sâdece ondan yardım istendiği ifâde edilerek insanları doğru yola getirmesi, iyiliğe erdirmesi ve sapkın olmayanların yoluna eriştirmesi için dua edilir. Dikkat edilirse, bu âyetler, her ne kadar Allah’ın sözleri iseler de, Allah’ın kullarına hitabı değil, kulların Allah’a hitabı şeklindedir ve ölen kişi, kendi ruhu için okunan bu sûreyi, sanki kendi okuyormuşçasına dirilerin okunmasını istemektedir. Ayrıca, ölenlerin haşr olacağı din gününün sahibi olan Allah’ın çok açık bir şekilde zikredilmesi, mahşer gününe, dirilerden daha yakın olan ölüler için bir kurtuluş ümidi özelliği taşımaktadır ki, bu da bu sûrenin, ölünün ruhu için okunmasındaki sebeplerden biridir.

İhlas sûresi de, Allah’ın vahdaniyyet ve samedaniyyet (Allah’a muhtaç olma, O’nun muhtaç olmaması ve zevalsizlik)i ile beraber, doğmamışlığı ve doğurmamışlığı, benzeri ve dengi olmadığı özellikleri çerçevesinde, Allah’ın birliği inancını en açık bir biçimde anlatan sûre olması sebebiyle okunan bir sûredir.Bu sûre de , Fatiha’da olduğu gibi, kulun Allah’a hitabı şeklindedir. Kul bu sûreyi okumakla, Allah’ın birliğini te’kid ve te’yid etmektedir. Kulun ruhu için bu sûrenin okunması, onun okuması yerine geçecektir. Bu yüzden dirilerden bu âyetlerin okunmasını istemektedir.

Ruhu için Fâtiha ve İhlas sûreleri okunan ölünün, Allah’ın mağfiretine mahzar olacağına inanılmaktadır.

Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür: Mezar taşı metinlerinde, üzüntü, acı, hayıflanma, mağfiret dileme, tevekkül ve kadere razı olma duyguları ile teselli kaynağı olan ölümün dinî yönü iç içe girmiş şekilde yer almaktadır.
http://www.medeniyetimiz.com/default.aspx?durum=incele&id=743

Türk Denizcilerinin Mezar Taşları

İstanbul"un biyografik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik kent panoramasını çözümlemesi açısından büyük önem taşıyan mezar taşları, şehrin görkemli hazinesini de yansıtıyor. M. Burak Çetintaş tarafından kaleme alınan ve Türk denizcilerine ait mezar taşları üzerine yapılan ilk kapsamlı çalışma olma özelliğini taşıyan "Türk Denizcilerinin Mezar Taşları", "1453"ten 1928"e Kadar İstanbul"da Gömülmüş" üst başlığı ile sunuluyor. İstanbul"un fethinden harf inkılabına kadar olan uzun süreçte, İstanbul"da gömülen denizcilerin mezar taşlarını, başlık türleri ve gömülen kişilerin ünvanları gibi bilgilerle bir araya getiren eser, bu tarihi hazineleri üzerinde yazılanların açıklamaları ve fotoğrafları eşliğinde sunuyor. Bir envanterden çok bir katalog olarak hazırlanan "Türk Denizcilerinin Mezar Taşları", tarihimizde yer alan mezar taşlarının sınıflandırılması ve yakın gelecekte kataloglar halinde basılabilmesi için bir öncü niteliği de taşıyor.

http://www.medeniyetimiz.com/default.aspx?durum=incele&id=918
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com