EntellektuelForum

Ekim · Kayıt: 21 Arl 2007 Mesajlar: 2634 Konum: Kanada

Serdar Akinan
Tasavvufla yaşamak

İz TV'ye 'Semazen' adında bir belgesel hazırlıyoruz. Bu vesile ile mutasavvıflarla uzun sohbetlerim oldu...

Bu sohbetlerden kısacık birkaç pasajı aktarmak istiyorum.
İlki Nur Artıran Hanımefendi'nin ağzından...

'Derler ki zahir batının gölgesidir. Batında olmayan hiçbir şey zahirde de olmaz. Öyleyse biz bir insandan, eşref- i mahlukattan bahsediyoruz. Eşref-i mahlukatı zahir bedeniyle ilgilenmek için, oradaki çeşitli hastalıkları tedavi etmek için bile bir tıp fakültesi, okul var değil mi efendim? Oraya gitmek, orada okumak, bir eğitim görmek gerekiyor. Ki o insanın zahiri bedeniyle ilgilenmek için, oradaki bazı tıkanıklıkları bazı hastalıkkları tedavi etmek için, sağlığına kavuşturmak için bile, ölümlü bedenimiz için bile bir tıp fakültesi varsa, insanlar burada 6-7 sene çok ciddi bir eğitim alıyorlarsa, bu eşref-i mahlukatın zahiriyle, sıretiyle de ilgilenmek için bir okula ihtiyaç var. Bir eğitime ihtiyaç var. Nasıl ki okullarda çeşitli proflar, doçentler varsa, elbette ki bunun manevi olarak da eğitimini veren insan-ı kamiller, mürşidler var. o zaman bir aynaya ihtiyaç var. İnsan-ı kamil, bir mürşid.'

Semih Ceyhan'ın ağzından, 'Marifet, hakikatin içinde mündemiç (içkin; içinde saklı bulunan). Marifet dediğimiz şey şeriatın içinde de mündemiç. Tarikatın içinde de mündemiç. Hakikatın içinde de mündemiç. Bir ayeti kerimede 'bir insanı bana ibadet etsin diye yarattım 'diye buyuruyor Allahı Teala. Yani 'beni bilsinler bana marifet kesfetsinler diye yarattım. Dolayısıyla yaratılış gayesi, gerçek bilgiye, marifete ulaşmaktır. Bu marifet 2'ye ayrılır. Birincisi insanın kendini bilmesi, insanın tanınması. Marifet-ü nefs dediğimiz. İkincisi ise insanın kaynağını tanıması, yani aslını, nereden geldiğini tanıması. Bu da Hakk'tan geldiği yine ayeti kerimede bildiriliyor. Biz Allah'tan geldik. Kaynağımız O'dur ve yine o kaynağa tekrar rücu edeceğiz. 'İşte bu iki kavis arasına, iki kutup arasındaki yolculuğumuza tasavvufta seyri süluk deniliyor. Seyri süluk'un gayesi ise bu marifeti elde etmektir.'

Cemalnur Sargut Hanımefendi'nin ağzından; 'Efendim insan inanmak üzere yaratılmış. Allah öyle lütfetmiş. Ve hakikaten insanı bu alemde kurtarıp huzura kavuşturan tek şey inanç. Ama insanlar çeşitli şeylere iman ediyorlar. Bunun içerisinde en doğru ve en huzurlu yol insanla Allah arasındaki ilişkidir. Bu ilişkide yol çizen, yolda götüren dindir. Adına din denir. Ama bu din belli kurallar üzerine kurulmuştur. Çünkü insanların birbirleriyle ilişkilerini sağlayabilmek ve toplum yaşamını huzurlu kılabilmek için Allah, peygamber vasıtasıyla çeşitli kurallar getirmiştir. Biz bu kurallara şeriat diyoruz. İnsanlar biliyorlar ki bunları yaparlarsa huzura kavuşacaklar. Ama şeriatı yapmak zor, nefse aykırı ve çok lezzetli değil. İşte neden yapıyorum? Niçin yapıyorum? Allah'ı sevmek, onunla ilişki kurmak, onunla beraber olmak, onu tanımak nedir? Diye bakarsak şeriatın iç manasını bize öğreten ve onu aşka yolculuk haline getirten yaşam biçimine tasavvuf denir. Tabii ki herkeste tasavvuf farklı farklı tecelli eder. Çünkü herkesin kişisel irşadı farklıdır. Bunun sebebi de hepimizde Allah'ın çeşitli isimlerinin tecelli etmesi, bu isimlerin birbirinden farklı oluşu ve herkesi Allah'a götüren yolu kendi ismi oluşuyla alakalı. Bu yüzden de insanın süluku herkeste farklı farklıdır.'

İnşallah fırsat yaratıp tüm bölümleri izleyebilirsiniz. İslam'a dair algımızı, hele ki bugünlerde, yeniden inşa edecek sır tasavvufta saklı...

Akşam