EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Ey OsmanlI Geri Gel!

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş May 13, 2009 11:52 pm    Mesaj konusu: Ey OsmanlI Geri Gel! Alıntıyla Cevap Gönder

İsrael Shamir
Ey Osmanlı Geri Gel!



Kermil Dağı’nda, köyden az büyük Zichron Yaakov adında bir sevimli kasaba vardır. Şimdi şarapları ve Fransız restoranlarıyla tanınan bu yer 1. Dünya Savaşı’nda İngiliz yanlısı bir Siyonist casus şebekesi olan NILI’nin ini idi. Şebeke üyeleri öndegelen Siyonist göçmenler ve Osmanlı vatandaşı olan bu kişiler Mısır’daki İngiliz ordusu ile ilişki kurup onlara Türk kuvvetlerinin konum ve harekat bilgilerini sızdırarak sonuçta imparatorluğun yenilgisini hazırladılar. İlişkili oldukları kişilerden biri Haim Weizman’dı. O, isteksiz İngilizlerden zorla Balfour Deklarasyonu’nu koparacak ve Yahudi Devleti’nin ilk cumhurbaşkanı olacaktı. Bugüne dek NILI İsrail’de saygıyla anıldı. Okul çocukları onun müzesine götürülerek onlara Yahudilerin ancak Yahudilere sadık olacağı öğretildi; eğer bu sadak için gerekiyorsa herhangi bir güce ihanet edilebilirdi.

Onların ülkeleri Osmanlıya ihanet için iyi bir nedeni vardı; çünkü eğer imparatorluk yaşasaydı, ne Yahudi Devleti denen canavar, ne tecrit duvarı ardına sürülen milyonlarca toprağın yerlisi, ne aynı derecede ezilmiş ve gecekondulara doldurulmuş göçmen işçiler ve karşılarında malikaneler içinde birkaç zengin Yahudi olmayacaktı. aynı şekilde çaresiz bir Irak’a ABD saldırısı ve sonuçta yüzbinlerce ölü ve acı hiç olmayacaktı, çünkü Irak o güçlü imparatorluğun parçası olacaktı.

İmparatorluğun yıkılışından sade Ortadoğu çekmedi. NATO uçakları asla Belgrad’ı da bombalayamazdı, eğer imparatorluk bizimle olaydı. Hatta ilk ayrılan eyalet Yunanistan’ın şimdi Euro tarafından ekonomisi mahvedilmiş ve zengin Kuzeylilerin otelcisi haline getirilmezdi. Onun da, Rumların, İskenderiye’den İstanbul’a dek imparatorluğun kalburüstü ahalisi olduğu günleri özlemek için iyi bir nedeni var.

İmparatorluk kurucu unsur olan Türklere Avrupa hayrandı ve onlardan korkuyordu, oysa şimdi onlar da Frankfurt ve Londra’nın çöpçü-bulaşıkçılarının istenmeyen rakipleri haline gelmiş durumda.

Şimdi kimi Türk liderler AB’ye girmek hülyalarıyla kendilerini avuturken, belki de artık imparatorluğu geri getirmeyi düşünmeye başlamamızın tam sırası. Aslında imparatorluk çok büyük ve etkisiz olduğundan yıkılmadı: En görkemli zamanlarında bile Brezilya ya da Rusya’dan küçüktü. O yıkıldı, çünkü toy yerel elitler zehirli ulusçuluk meyvasından yediler; bunu onlara Batılı lafazanlık üstadları sunmuştu.

Avrupa’nın icadı olan ulusçuluk, muhtemelen Ortaçağ’ın kara veba salgınından daha çok insan öldürdü. Dahası, o imparatorluğa makul bir seçenek de sunamadı. Oysa orada düzinelerle kavim, kabile barış içinde birlikte yaşıyordu. Kopan ülkelerin hiçbiri başarılı bir devlet kuramadı. Ve Batılı yırtıcılar, giderek daha ve daha da küçük gruplar arasına kavga ekmeye devam ettiler, şimdi Türkiye ve Irak’taki Kürt hadiselerinde görüldüğü gibi. Nasır ve Baas Pan-Arabizmi, Bin Ladin İslamcılığı, Ziya Gökalp ve Halide Edip Pantürkizminin hepsi de Batı’nın ilerleyişini durduracak güvenilir bir ideoloji oluşturmakta aynı başarısızlığa uğradılar. Belki Batılı kardeşlerin kitabından kendimize bir yaprak ödünç almalıyız. AB ile Avrupa, bin yıl önce çökmüş Şarlman imparatorluğunu yeniden kurdu; bizim İmparatorluğumuz ise hala insanların zihninde, görkemli saraylarda, kalelerde, camilerde ve kiliselerde dipdiri. Tekrar kurulan imparatorluğumuz tüm Bizans sonrası kazanımları kucaklamalı: Türkiye’nin, Ortadoğu’nun, Balkanların, Rusya, Ukrayna ve Orta Asya Türki cumhuriyetlerinin birlikte parlak bir geleceği var.

Bizans’ın iki parlak varisi Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları, yüzlerce yıl birbiriyle savaştılar. ama aynı şey, Batı Roma’nın varisleri Fransızlar ve Almanlar için de doğru. Eğer Batının ezeli düşmanları birleşiyorsa bu niye Doğu’da da olmasın?

Bu yaz Rusya ve Ukrayna’yı gezdiğimde, Ruslar ve Türkler (ya da Rus tabiriyle Tatarlar) arasında çok benzerlik gördüm. “Bir Rus’u hamamda keseleyin, altından Türk çıkar,” Churchill’in purosundan derin bir duman çekerken söylediği söz. “Tersi de doğru,” der büyük Rus tarihçisi ve Rus Doğuculuğunun babası Leon Gumilev. Gerçekten Rusya, Müslüman Türkler ve Ortodoks Slavların ortak ülkesi olarak doğdu. Gumilev, Batılı “Tatar (Türk) boyunduruğu” efsanesini yıktı ve Moskova devletini Cengiz evladı Altınordu’nun varisi ilan etti. “Rusya cesur Türklerle birliği sayesinde yenilmezdir,” diyen Gumilev, Batı’yı Rus kimliğine en büyük tehdit gördü.

Milli Bolşevik lider ve ünlü yazar Edward Limonov geçenlerde yazdığı yazıda Rusya için “Alman kaplamalı Türkiye” dedi. Ruslar halen “şarovari”yi (şalvar) çok sever, ki aynısı Anadolu köylüsü ve eski Osmanlının giyimidir. Aynı Türkler gibi çömelir, bağdaş kurarlar der Limonov. Rusların Türklere bu yakınlık hissi Avrupa’nın Türk kuşkusundan çok farklıdır. Sinemada da bunun etkisi görülür: Yeni Rus süper prodüksiyonu “Türk Gambiti” Plevne’deki Rus-Türk savaşını, Hollywood’un (Amerikan düşmanlarına, ç.n.) takındığı ırkçı tavırdan çok farklı sergiler ve Gazi Osman Paşa’yı bir kahraman olarak gösterir.

Türk-Slav beraberliği çok gerilere gider. Ukrayna’nın kuzeyinde eski Rus prensliklerinin başkentleri Novgorod, Çernigov ve Kiev’i ziyaret ettim. Bu şehirlerin Rus beyleri Türk prensesleriyle, steplerin kızlarıyla evlenmişler ve Türk savaşçıları, onların saray heyetlerinin hep bir parçası olmuş. 12. y.y.dan kalma bir Rus destanında Novgorod Prensi İgor Türk steplerine akın yapar, ama yenilgiye uğrar. Onu esir eden Konçak Han, onu kızıyla evlendirir ve Novgorod’a dönerler. Rus soylularının önemli bölümü hala Türk adları taşır, “Lolita”nın yazarı Nabokov ya da 2. Nikola zamanının en zengin prensi Yussupov gibi.

Son çıkan kitabı “Avrasya Senfonisi”nde St. Petersburg’lu yazar Van Zaichik küremizin bu bölümü için farklı bir kurgusal tarih yazar: Eğer Türk Altınordu İmparatorluğu’nun hakanı bilge Sertak Han (Aziz Aleksandr Nevski onun arkadaşıdır) kendisine düzenlenen suikastten kurtulsa ve Ruslarla Türkler müreffeh bir devlette birlikte yaşamaya devam etselerdi ne olurdu? Van Zaichik devam eden imparatorluğa “Ordus” (orj: Hordus) der. “Ordus”, “Ordu” ve “Rus” kelimelerinin bir bileşenidir. Avrasya’nın çok daha geniş bölgelerine yayılmıştır. Hordus’ta modernlik gelenek ve dinle buluşur; aile kurumu ayaktadır; tektük zengin kapitalistler varsa da sınırsız servet birikimi hoşgörülmez. “İşbirliği (imece) yapıyor, bencilliğimize engel oluyoruz”, Ordus’un sloganıdır; bu Doğu’nun modelidir. Camiler ve kiliseler çok sayıdadır; vatandaşlar ise birlik içinde yaşar. Bu farklı dünya seçeneği Ruslar için o kadar çekici olmuştur ki, caddelerde, tamponlarında “Xochu v Hordus” (“Ordus’ta yaşamak istiyorum”) yazan kaç araba gördüm. Bu arada Ordus’un bir de Kudüs “vilayet”i (orijinal kelime, ç.n.) vardır. Hitler Almanyası’ndan kaçan birçok Yahudi buraya sığınır (evet bu farklı dünyada da Hitler Almanyası vardır), ama burada yerli halkla eşit vatandaşlar olarak yaşarlar.

Yeni ve parlak Rus tarihçisi Fomenko “heretik” bir tarih seçeneği sunar : Onun dünyasında bir büyük devlet ya da “İmparatorluk” hep vardır ve Boğaz kıyısındaki şehir onun doğal başkentidir. Geçmişte böyle olsun ya da olmasın, gelecekte böyledir.

Avrasya’da hakimiyet kavgaları vermek yerine Türkler, Slavlar, Araplar (ve küçük komşuları) güçlerini birleştirebilir, Konstantiniye’yi (İstanbul bu ismin farklı okunuşudur) ortak başkent ve imparatorluk hükümeti payitahtı yapabilir. Konstantiniye bizim Brüksel, New York ve Pekin’e cevabımız olabilir. Yüzyıllar sürmüş hakimiyet kavgaları Avrasya’da nice savaşlar çıkarmış iken, birlik tüm istekleri tatmin edebilir: Ruslar da Türkleri oradan çıkarmadan İstanbul’u başkent edinebilirler; Türkler ise Kırım ya da Taşkent’le komşu olur, Yakutistan’ın uzak elmas madenleri ve Pravoslav Türklerinin diyarları, tek bir Rusla savaşmadan elde edilir. Ortadoğu birkez daha, hep ait olduğu Avrasya’ya dahil edilir; Washington’dan, Londra’dan, Brüksel’den gelecek emirlere boyun eğmez. Çok uzak bir yer olmaktan çıkan Türkiye Bağdat’la Kiev’den, Belgrat ve Kahire’den, Vladivostok ve Ankara’dan gelenlerin buluşma yeri olur.

Bir kez daha çift başlı kartalı Doğu uygarlığımızın, Ortodoks ve Müslümanların birliğinin sembolü olarak yükseltelim, hükümdarımıza iki ünvanı, İslam halifesi ve Ortodoksların imparatoru sıfatını verelim, küçük milliyetçilikleri geçmişe gömelim ve tarihte yepyeni bir çağ başlatalım. Bu Doğu Milletler Topluluğu (Commonwealth), Doğu Roma’nın, Bizans’ın Rus ve Osmanlı imparatorluklarının bu varisi devasa maddi ve manevi kaynaklara hakim olacak, bir süpergüç olacak, Birleşik Avrupa, ABD ve Çin’in karşısına çıkacaktır.

Bu Milletler Topluluğu hem manevi hem maddi amaçlarla birleşecektir. Doğu ve Batı metafizik temellerde bölünmüştür. Batıda Mammon (Para Tanrısı) galip gelmiştir. Batı iştaha korkunç bir imanı, bireyci başarıya dizginlenemez hırsı, alabildiğince tüketme hak hatta görevini kabul etmiştir. Dayanışmaya, “insanın mutlak özgürlüğü” adı altında egoizmi tercih etmiştir. O kadını erkeğe benzetmeye çalışarak yok etmiş, erkeği kadınla rekabete sokup yok etmiştir. Tanrı’yı reddetmiştir, kiliseleri bomboştur, şehirleri iş merkezlerinin etrafına kuruludur; bizimkiler ise bilgi, sanat ve duanın etrafına kurulu.

Doğu daha Hıristiyan kalmıştır; bence İslam Ortodoks Hıristiyanlıktan, Jean Calvin’in Kalvinist Protestanlığının olduğundan daha uzak değildir. Doğu Mammon’u reddeder, çünki biz Tanrı’ya inanırız; bizce manevi ihtiyaçlar maddeden önce gelir, hiçbirimiz Hz. İsa’yı reddetmeyiz. Kadınlara saygı gösteririz, çünkü Hz. Meryem’i reddetmeyiz. Doğu hala tabiatı sever, ahlaksız zenginliği kötüler, emeğe saygı duyar, uyumu başarının üstünde tutar. Adam gibi erkekleri ve hanım gibi kadınları severiz, çünkü gelenek ve aileye saygılıyız.

Batı göçebe bir uygarlık düşler; burası aile ve topraktan kopuk atomize bireylerin bir açık toplumudur. Doğu Milletler Topluluğu’nda biz başka yönde ilerleyeceğiz. Göçü zorlaştırıp sermaye hareketini teşvik edeceğiz. Özerklik taraftarıyız; çünkü özerk iradeler kendi yerel ihtiyaç ve isteklerini daha iyi bilirler.

Batı özel mülkiyetin kutsallığını savundu. Biz de o küçük iken ona saygılıyız, ama aşırısını reddediyoruz. Biz süper zenginlere ağır vergi koyacağız, gerekirse malını millileştirecek, şirin bir Anadolu ya da Sibirya köyüne yeniden eğitime göndereceğiz. Milli kaynaklar özelleştirilmeyecek, yabancılara toprak satışı yasaklanacak, köylüler toprağından edilmeyecek. Kenti değil köyü teşvik edeceğiz. Batı özel hayatın her alanına müdahale ederken biz Doğu’nun kadim özgürlüklerini savunacağız. Komşularımıza çok iyi dost olacağız; ama bunu istemezlerse de yaman düşman olacağız.

Bu hayal, Avrupalı, Kuzey Amerikalı ve Çinli süpergüçlerin vatanlarımızı sömürgeleştirmesine karşı tek çıkış yoludur. Yoksa sömürgeleşme devam eder.

ÇEVİREN: ALTAY ÜNALTAY
Kaynak: Yarın dergisi-Eylül 2005
www.yarindergisi.com

Osmanlı’nın yıkılışı en çok Araplara zarar verdi
Dr. Sair Duri *



ARAP VE TÜRKLER SİYAM İKİZİ GİBİ
Araplar ve Türkler siyam ikizleri gibidir. Ortak tarihleri bin yıla uzanır. Aralarındaki ilişki ise Ukrayna ile Rusya arasındaki ilişkiden daha derindir. Fakat Batı, 1. Dünya Savaşı sonunda her ikisini ayırmak için amansız bir operasyonda bulundu ve bu operasyon iki milleti, minimum düzeyde yaşam sürdürmek için Batı’nın gıda ve oksijen tüplerine ihtiyaç duyan kötürüm iki millete çevirdi.

OSMANLI OLARAK MODERNLEŞSEK, DAHA İYİ OLMAZ MIYDI?

1917 yılında, Araplar ile Türkler arasındaki kopukluğu haklı çıkaracak ikna edici tek iç sebep Batı’nın, büyük parçaları yutulması kolay küçük parçalara bölme eğilimidir. Yolsuzluk ve yöneticilerin zulmüne dair bütün söylenenleri kabul etsek dahi, iktidar sorununu bir iç sorun ve çözümünü de Osmanlı içinde görme imkanımız yok muydu? Bu devletin geri kalmışlığıyla ilgili konuşmalara gelince; parçalanmak modernleşmenin şartı mı? İlişki kurulması imkansız kırılgan küçük birimlere bölünmek yerine büyük nüfusla birlikte geniş Osmanlı atmosferi içinde modernleşme kavgasına girmek daha güzel olmaz mıydı? Osmanlı devletinde kötü yönetimden yolsuzluğa ve iktidarı kötüye kullanmaya kadar bahsi geçen bütün sorunların, bağımsız ve kendi kaynaklarına iyi şekilde egemen olan büyük bir devlet içinde düzeltilmesi mümkün.

FRANSA-ALMANYA İLİŞKİSİ ÖRNEK OLMALI

Her halükarda Batı’nın gözetiminde 1917 yılında olanlar oldu. Ancak Türkler, devletin merkezi ve kurumları ellerinde olduğu için kendi işlerini idare edebildiler. Tarihi şartlar sebebiyle Batı, modern Türk devletinin Sovyetler Birliği’nin önünde set olması için yeniden rehabilite edilimesini kabul etti, ancak buna karşın kendi Arap-İslam coğrafyasından tamamen izole etti. Hal böyleyken Arapların akıbeti Türklerin akıbetiyle ölçülemeyecek derecede daha kötüydü. Zira Batı, Araplara vaat ettiği ulus devletin üçte birini dahi vermedi. Onları parçaladı ve Siyonist oluşumu kalplerine ekti.

Araplar Osmanlı devletinin yıkılmasından en fazla zarar görenlerdir ve Arap siyasileri Batıyla işbirliği yaparak bu devletin yıkılması için en fazla çaba sarf edenlerdir. Üstat Muin Beşur 1. Dünya Savaşı sonrası Arapların durumunu, hareket halindeki Türk lokomotifinden kopan tren vagonlarına benzetiyor. Vagonlar raylara atılmış vaziyette kalırken, lokomotif yoluna devam etti.

Tarih geri gelmez ve geri getirmek girişimi boşunadır. Fakat buna karşın bozulmalar düzeltilebilir, dayatılan zorlamalara karşı çıkılabilir. Araplar ile Türkler arasında 1917’den bu yana yaşananlar, dayatılan zorlama bir süreç olup Arap ve Türk milletlerinin çıkarlarıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Bu süreç komşular arasında yoğun ilişkiyi öngören hayatın mantığına aykırıdır.

1997 yılında bir gazeteci, Necmettin Erbakan’a Suriye ile Irak’la hayal ettiği ilişkinin şeklini sormuş ve Erbakan, ‘Fransızlar ile Almanlar arasında şimdiki ilişki gibi bir ilişki’ şeklinde yanıt vermişti. Almanya ile Fransa yaş ve kuruyu yakan bitirici savaşlara girdiler, ancak bugün aralarında AB sancağı altında birlik düzenine varan bir eşgüdümlü ilişki söz konusu. Ortada bireylerin, kültürün, malların ve sermayenin dolaşımına açık sınırlar var. İşte istediğimiz bu. Peki bu birliktelik onlara reva da neden bize haram? Siyaseti bir yana bırakın ve Erdoğan’ın davranışını istediğiniz gibi açıklayın. Ancak Erdoğan’ın izole edilmesi çağrısı yapanlara bir sorumuz var: Acaba Anadolu’daki ihtiyar bir kadının kalbinin Kudüs için atmasını engelleme imkanının var mı? Şayet bunu yapabilirseniz, bizler izolasyon yolunda arkanızdan gitmeye hazırız.”

* Londra’da Arapça yayımlanan El Arap gazetesi, 19 Şubat 2009, Arapçadan çeviri: HALİL ÇELİK

NTV

Yusuf Kaplan
Gel ey Osmanlı! Gel ve toparla, ruh üfle şu çivisi çıkmış dünyaya!

Zorlu bir tarihî dönemeçten geçiyor medeniyet coğrafyamız… Zorlu ama zorunlu bir uyanış ve direniş, silkiniş ve diriliş sürecinden…

Yeniden insanlığın vicdanı olmaya aday olduğumuzun ipuçlarını, işaretlerini sunuyoruz bütün insanlığa, bütün dünyaya…

Filistin'e yardım eli uzatmaya giden insanlığın vicdanı inanmış yüreklerin, önlerine duvar gibi örülen uydu ve uyduruk Mısır rejiminin Firavun askerlerine karşı verdikleri, gösterdikleri el-Ariş'in kış mevsiminin tam orta yerinde soğuk, dondurucu kış gecesinde, sabaha kadar sürdürdükleri soylu direniş, köleleri, köle ruhlu uydu Arap rejimlerini korkuttu...

İnsanî Yardım Vakfı İHH'nın, efsaneleşen başkanı Bülent Yıldırım'ın soğukkanlı, soğukkanlı olduğu kadar da basiret, feraset dolu ve zekice öncülüğünde el-Ariş'te gerçekleştirilen derin varoluş ve kardeşlik ruhu, Batı kâbusunun İslâm dünyasının başına musallat ettiği uydu Arap rejimlerinin ne kadar uyduruk, ne kadar dayanıksız olduğunu göstermeye yetti.

Batı kâbusunun uydusu Mısır'ın firavun ruhlu ruhsuz “askerleri”, İHH'nın öncülüğünde dünyanın dört bir tarafından gelerek Gazze'li kardeşlerinin yardımlarına koşan diriliş ve direniş erlerinin gösterdikleri vicdan yürüyüşü karşısında şaşkına döndüler, dünyaya rezil kepaze oldular…

Uydu Mısır rejimi, kendi elleriyle ördüğü el-Ariş'teki duvara tosladı… Bu duvar da, İsrail'in Gazze'yi açık hapishaneye dönüştüren vahşî, barbar duvarı da yıkılacak bir gün… O gün yakındır artık…

El-Ariş'teki duvara toslayan sadece uydu Arap rejimleri değil… El-Ariş'te asıl duvara toslayan Batı emperyalizmidir… Bir taraftan demokrasi, insan hakları, özgürlükler nutukları atıp, öte taraftan da Osmanlı medeniyet coğrafyasında ihdas ettiği uyduruk uydu Arap rejimlerinin her ne pahasına olursa olsun yaşaması için olağanüstü çaba gösteren iki yüzlü Batı hegemonyasının nedenli vicdansız, ruhsuz ve vahşî emellere ve temellere dayandığı el-Ariş'teki direnişle bir kez daha deşifre edilmiş, beyaz maske düşmüştür…

El-Ariş'teki direniş, Afganistan'da, Irak'ta ve şimdi de Yemen'de İslâm dünyasına karşı sürdürülen küresel savaşa gösterilen bir isyandır… İsrail'in yarım asırdır Filistinlilere cehennem hayatı yaşatan vahşîliklerine bir isyandır… Batılı sömürgecilerin İslâm dünyasının tabiî kaynaklarını yağmalamalarına bir isyandır… Ve demokrasi, özgürlükler, insan hakları sloganıyla Batılıların dünyanın dört bir tarafında insanlığa karşı işledikleri cinayetlere, gerçekleştirdikleri işgallere ve saldırılara bir isyandır…

Arap dünyasının öndegelen Baasçı, Arap milliyetçisi yöneticileri bile, İslâm dünyasının toparlanmasının ancak yeni bir Osmanlı ruhu ve misyonuyla mümkün olacağına inanıyorlar… O yüzden, Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki “one minute!” çıkışı ve ardından gerçekleştirilen vizelerin kaldırılması, ortak bakanlar kurulu toplantıları, yakın ticarî, kültürel ve siyasî işbirliği projeleri gibi somut adımlar, Türkiye'yi yeniden İslâm dünyasının vicdanı yapmaya yetti…

Sadece İslâm dünyasını mı? Elbette ki, hayır! Yüzyıllardır Batılı emperyalistlerin insanlıkdışı katliamlarına, yağmalamalarına, yıkımlarına, kültürel sömürgelik biçimlerine maruz kalan Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya ülkelerinin ve halklarının da vicdanı yaptı Türkiye'yi, Türkiye'nin dürüst, çaplı ve kucaklayıcı girişimleri…

Batı kâbusunun Asya'nın, Latin Amerika'nın ve Afrika'nın üzerine kara bir bulut gibi çöktüğü sömürgecilik ve emperyalizm çağlarında Osmanlı medeniyeti, zor zamanda, o zorlu zamanda, çöküş asrında bile “insanlığın son adası” olduğunun bilincindeydi… O yüzden Afrika'da İngilizlere, Fransızlara direnen masum insanlara yardım elini uzatan Osmanlı olmuştu… Yine o yüzden toplumların kimyasını bozan, insanları hormonlaşmış yaratıklara dönüştüren “ölümcül” İngiliz sömürgeciliğine karşı taa İrlandaların imdadına koşan yine Osmanlı olmuştu…

Tarihin yeniden yazıldığı ve yapıldığı yepyeni bir şafağın arefesindeyiz… Arap dünyasında son 7-8 yıldan bu yana Osmanlı medeniyetiyle ilgili yayınlarda büyük bir patlama yaşanıyor… Ciltler dolusu kitaplar, birkaç sayıyla yetinilmeyen Osmanlı özel sayıları yayımlayan onlarca entelektüel, akademik dergi yayını… Gazete köşelerinde art arda yayımlanan Osmanlı medeniyetini, Osmanlı medeniyetinin etik, estetik ve adalet ilkelerinin kaynağı olan insanlığın vicdanı özniteliğini hatırlayan ve hatırlatan yazılar, araştırmalar…

Batı hegemonyasının kabusa dönüşüşüne ve Osmanlı'nın yepyeni bir ruhla, bedeli ağır ödenmiş bir hâlet-i ruhiye ile yeniden gelişine tanık oluyoruz… Evet insanlık “gel ey Osmanlı!” diyor artık… Gel ve toparla! Esaslı, kanatlandırıcı, herkese hayat ve varoluş imkânı sunan kalıcı bir ruh üfle şu çivisi çıkmış dünyaya!”

Yeni Şafak
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com