EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Nefes Alırken Tapınmak

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> KAFANA GÖRE TAKIL
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Mar 15, 2009 12:58 am    Mesaj konusu: Nefes Alırken Tapınmak Alıntıyla Cevap Gönder

Nefes Alırken Tapınmak
25 Mayıs 2009 11:53

Doğru nefes alarak, stresi yok etmeye çalışırken, bir anda kendizi tapınmaya başlamış olarak bulabilirsiniz. Aman dikkat....!

Transandantal meditasyon, reiki ve yoga gibi gizemli oluşumlar Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun 'dikkatle izlenmeli' uyarısından sonra yeniden gündemimize girdi.

Açıklamada, son yıllarda artış göstermekle beraber senelerdir birçok merkezde uygulanan aktivitelerin sakıncalı olabileceği belirtiliyordu. Sağlıklı yaşam, doğru beslenme, sevgi, mutluluk gibi pozitif kavramların işlendiği bu aktivitelerde insanları yanlış yola götürecek ne gibi sakıncalar olabilir? Buna en iyi cevabı, yıllardır yoga dersleri veren Yoga ve Sağlık Dergisi'nin sahibi Beklen Dalgakıran veriyor. Kafasındaki sorulara cevap arayan gelir seviyesi yüksek, iyi eğitim almış kişilerin bazı merkezler tarafından sömürüldüğünü anlatan Dalgakıran, "İnsanlar bu tür merkezlere, doğru nefes almayı öğrenmek ve zihinlerini boşaltmak için gidiyorlar. Ancak belli bir seviyeden sonra insanlar kendilerini bir resim önünde tapınırken buluyor." diye konuşuyor.

İÇ DENGESİNİ SAĞLAMAK İSTEYEN YANLIŞ YÖNLENDİRİLİYOR

Maharishi yoga, ananda marg, reiki gibi değişik isimlerde onlarca merkezde uygulanan bu aktiviteler gerçekte insanların ihtiyacı olan manevi açlığı doyurmaya aday. Çünkü günümüz insanı hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın kendini olabildiğince başarılı ve görünür olmaya adamış durumda. Modern dünya bize sürekli mutlu olmanın güçlü olmaktan geçtiğini ve buna ulaşmak için her yolun mubah olduğunu empoze ediyor. Bunun için koşuşturan, rekabet eden iş dünyasının dışında özel hayatında bile kendisi ve çevresiyle mücadeleye giren modern insan, çabasının tersine gittikçe mutsuzlaşıyor. Böylece sesini sürekli bastırdığı iç dünyasıyla günlük hayat içinde sıkışmış olan birey, zamanla birçok sektörün hedefi haline geliyor.

Sağlık veya beden yogasının dışında transandantal meditasyon ve reiki yaptığını iddia eden merkezler, doğrudan Uzakdoğu dinsel öğretilerinden beslendiklerini açıklamasalar da uğraştıkları şey tamamen buna karşılık geliyor. Çünkü yoga, Hinduizm'de 'havas' diye isimlendirilen seçkinlere özgü bir ibadet biçimi. Bu alanda araştırmalar yapmış olan Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ali İhsan Yitik'e göre Türkiye'de doğrudan Hinduizm veya Budizm propagandası yapan kişi veya kuruluşların sayısı yok denecek kadar az. Ancak İstanbul-Taksim ve İzmir'de açılan bazı bürolarda dinsel eğitimden ziyade parayla medyumluk eğitimi verildiğine dikkat çeken Yitik, "Özde Hint veya Uzakdoğu kökenli olan, ancak bize Batı'dan intikal eden bu hareketler daha ziyade düzenledikleri kurslar, seminerler, toplantılar; muhtelif yayınlar ve internet sayfalarındaki reklâmlarla tanınarak taraftar topluyor. Daha sonra da bu dinin propagandasını yapıyorlar." şeklinde konuşuyor.

Ekonomik durumları genellikle iyi veya Türkiye ortalamasının üzerinde olan ve çoğu yükseköğrenim görmüş kentli nüfus arasında bu tür eğilimlerin arttığına dikkat çeken Ali İhsan Yitik, yoganın birtakım jimnastik ve aerobik hareketlerle süslenerek sunulduğunu söylüyor. Mekanikleşen dinî hayatın bu tür oluşumlara kapı araladığına dikkat çeken Yitik şunları söylüyor: "İslam dini ve kurumlarının son yıllarda sürekli terör ve şiddet olaylarıyla birlikte anılır olması ve din konusunda sonu gelmeyen tartışmalar yaşanması ruhsal tatmin arayışındaki insanların geleneksel dinî yöntemlere değil, böyle hareketlere yönelmesine yol açıyor. Dahası, bu toplulukların kendilerini bir çeşit seçkinler veya aydınlar grubu olarak tanımlaması, pek çok insanda var olan sıradanlıktan kurtulma ve elitler arasına katılma arzusunu tatmin ediyor."


İNSANLARA GARİP HAREKETLER YAPTIRIYORLAR

Transandantal meditasyon adı altında insanların yanlış inanışlar içine sokulduğunu söyleyen 14 yıllık yoga hocası Beklen Dalgakıran'ın uyarıları bu konudaki endişeleri doğrular nitelikte. "Öyle merkezler var ki insanlara garip ve saçma hareketler yaptırarak içlerindeki enerjiyi çıkardıklarını söylüyorlar. Ya da Hindistan'da bir akımın öncüsü olan kadının fotoğrafını duvara asarak resmen tapınma hareketlerine zorluyorlar." diyen Dalgakıran, arayışta olan insanların bu merkezlerin tuzağına düştüğünü belirtiyor.

Yoga nedir?

Yoga bugünkü Hint dillerine temellik yapan Sanskritçede 'boyunduruk' etme anlamındaki 'yug' kelimesinden türemiş ve vücudun, duyguların ve zihnin tam kontrolü anlamına geliyor. Yoga ayrıca "birleştirmek" anlamında da kullanılıyor. Yani insanı, evrendeki canlı ve cansız olan her şeyle birleştirmek demek. Bu, bir taraftan vücudun, zihnin ve ruhun uyumu ve bütünleşmesi, diğer taraftan da kişisel ruhun 'evrensel ruh'la bütünleşmesi demek. Yoga felsefesine göre yogayı uygulayan insan vücudunu, duygularını ve zihnini tamamen kontrol edebilir, evrenden kopmaz ve sonuçta 'evrensel ruh'la temasta kalır.
aktifhaber

Reiki Tuzağından Kurtulan Hanımın İtirafları!

O sene, çok yalnızdım. Gökdelendeki işimde kendimi bir fare gibi hissediyordum. Havasız, güneşsiz labirent binada ay sonundaki peynir maaş için bir oraya, bir buraya koşan bir fare… Hayatım bu labirent, uyku ve evde geçirilen kısa bir zamandan ibaretti. Eve gidip ağlıyordum.


Böyle bir haleti ruhiye içindeyken birkaç senedir görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım. Annesiyle beraber bir vakıfta reiki yaptıklarını, çok mutlu olduklarını, hayatla ne kadar da barışık olduklarını anlattı. Vakfın seminerlerine beni de çağırdı. Unutur giderdim ama telefonla arayıp hatırlattı. Ben de hemen beni düşünen bu insan gibilerinin bolca bulunacağı, bana mutluluk verecek seminere koştum.


Beyoğlu’nda bir binanın üst katlarında kocaman bir salonda en az 100-150 kişilik bir grup toplanmış, bir beyin anlattıklarını dinliyordu. Gelenler bakımlı, şık, kendine güvenli görünüyordu. Herkes bolca gülümsüyordu etrafına.


İlk başta seminerde duyduklarım çok saçma geldi. O ana kadar hiçbir yerde işitmediğim, bambaşka bir ahiret hayatı tasvir ediliyordu. Semineri veren kişi kendinden ve söylediklerinin doğru olduğundan son derece emin konuşuyordu ama gerçekten çok saçmaydı. Etraftaki insanlara baktım. Bu söylenenlere en az konuşan kadar inanmış; ona sorular soruyor, kafalarını sallıyor, saçma bilgilerini biraz daha pekiştiriyorlardı.

Beni eve bırakırlarken reikinin ne olduğunu sordum. Verilen cevaptan hiçbir şey anlamadım. Sistem, teknik, iyilik, şifa kelimelerinin geçtiği bir cevaptı. Anladığım şuydu; arkadaşımın annesi uzun yıllardır reiki yapıyordu ve halinden memnundu.

Dediğim gibi aklıma yatmadı ama her nasılsa düzenli olarak vakfa gider oldum. Seminerlerde anlatılanları onaylayan 100 kişiyle birlikte ben de kafamı sallamaya başladım. Reiki kurslarına katıldım. Anlamını tam olarak kavrayamasam da şifa, teknik, insanlar için iyilik kelimeleri benim de dilime oturdu. Etraftan midesi ağrıyanın midesine; ayağı titreyenin ayağına ellerimi tutuyordum. İyi geldi diyorlardı. Arkadaşlarımı akrabalarımı seminerlere davet ediyordum ben de artık.

Tütsü ve Eski Mısır

Devamlı tütsü yakılan seminerlerde farklı ahiret tasvirlerinden başka anlatılan konular da vardı. Et yemenin kötü olduğu anlatılıyordu. Değişik semboller öğretiliyor; bunları kimse görmeden evde saklamamız, kimse görmeden havada çizmemiz öğütleniyordu. Toplu meditasyonlar yapılıyordu. Meditasyonda aramıza “büyük enerjilerin geldiği”; “çeşitli renklerde bir şeyler göründüğü” söyleniyordu. Devamlı enerjilerden, auralardan, kristal çocuklardan bahsediliyordu. Gözleri kapalı olduğu halde kapıdan içeri giren birini “görenler” vardı. Kimden, nereden geldiğini bilmediğimiz “tebliğler” vakfın çekirdek kadrosundan bir kişiye geliyor; o da seminerlere katılanlara bildiriyordu. Bunlar dışında tebliğler ve seminerlerde anlatılanlar küçük dergiler gibi kağıda basılıyor; sindire sindire okuyabilmemiz için bizlere veriliyordu. E-posta kutumuza mesaj olarak da geliyordu.

Eski Mısır çok imrenilecek bir uygarlık olarak tanıtılıyordu. Yok olan muhteşem eski uygarlıklarda insanların çok daha bilgili oldukları, kendileri için bugün mucize veya büyü diyebileceğimiz şeyler yapabildikleri anlatılıyordu.

Salon dışındaki, bu ayrıcalıklı bilgilerden habersiz insan “sokaktaki insan”dı. Biz sokaktaki insanla bir değildik.

Çekirdek kadro

Vakıftaki bütün seminerler, meditasyonlar, kurslar hassas bir saatin işleyişi gibi tıkır tıkır organize ediliyordu. Vakfın çekirdek kadrosu her zaman gülümseyen, her zaman yardıma hazır, her konuda bilgili, sivri yüksek topuklu, sivri tırnakları ojeli, her zaman fönlü ve makyajlı kadınlardı.


Reiki dışında bir sürü konuda kurslar vardı. Taşlar, renkler gibi konularda. Herkes her kursa katılamıyordu. Oradaki derecenize bağlıydı katılmanız. Anlatılanları da gizli bir bilgi olarak herkesten saklayacaktınız. Reikinin üç kursuna da katıldıysanız şu kursa; ona da katıldıysanız bu kursa girebiliyordunuz. Tabii bunların hepsi ufak bir meblağ karşılığında.


Çekirdek kadro bütün zamanını insanlığın hayrı için faaliyetlere harcıyordu. Para kazanmak için çalışan yoktu ama hafta sonları kayak yapmaya gidiyorlardı.


Ben ise halimden çok memnundum. Labirentteki fare görevimden vakfa gittiğimde burada tanıştığım arkadaşlarım bana sarılıyorlardı. Büyük bir grubun parçası olmuştum, beni seviyorlardı. Çok iyi insanların arasındaydım.


Kursta öğrendiğim sembolleri mide ağrıları dışında bolluk bereket için, türlü sebepler için tavanlara duvarlara da çiziyordum. Kimseye göstermeden, gizli gizli, bize tembih edildiği gibi.

Haftada bir gün gittiğim vakıfta defalarca duyduğum “et yemeyin” telkinlerinden sonra et yemez oldum. Farklı kurslara gitmeye başlamış; labirentteki işimden istifa etmiştim. Artık ben de vaktimin çoğunu vakıftaki hayır işlerine ayırabilecektim. Son gittiğim kursta “om…” diye başlayan bir mantrayı ezberlemem istenmişti. Sabah güneş doğmadan kalkıyor; mantrayı belli sayıda tekrar ediyor, çeşitli sembolleri havaya çiziyordum. DNA’mı çift sarmaldan üçlü sarmala çıkarmaya yönelik idi bu sembol ve mantralar. Yeni çağda yeni insanın üç sarmallı DNA’sı olacağı ve buna bir an önce uyum sağlamamız gerektiği söylenmişti.

Kur'an'ı okuyunca...

Sonra, beni bu kâbustan uyandırdılar. Allah razı olsun…

Hayatımda ilk kez okuduğum Kur’an-ı Kerim meali, o vakıfta nasıl bir uçuruma doğru sürüklendiğimi gösterdi:

Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Dosdoğru giden yola ilet bizi. (Fatiha Suresi, 5 ve 6. ayetler)

Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah’tan başka ilahlar edindiler. Oysa ki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır. (Yâsin Suresi, 74 ve 75. ayetler)

Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: "Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma, çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi 13. ayet)

De ki: Hakikat birtakım cinnin Kur'ân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi: “Şüphesiz biz, hayret verici bir Kur'ân dinledik. O Kur'ân hidayete erdiriyor, biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. Doğrusu, Rabbimizin şanı çok yüksektir. Ne bir arkadaş edinmiştir, ne de bir çocuk. Meğer bizim beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş. Doğrusu biz insanları ve cinleri Allah'a karşı asla yalan söylemez sanmışız. Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklıklarını artırırlardı.” (Cin Suresi 1-6. ayetler)

Allah için, O'na eş koşmayan, O'nun birliğine inanmış kimseler olun. Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın bir uçuruma sürüklediği şeye benzer. (Hac Suresi 31. ayet)

Allah'ı bırakır da kendine ne zarar, ne menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur. (Hac Suresi 12. ayet)

Gerçek dua O'nadır. O'nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu açana benzer ki, o, ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir. Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a secde ederler. De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'dır". De ki: "Allah'dan başkalarını, o kendi kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verebilenleri dostlar mı ediniyorsunuz?" De ki: "Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla aydınlık bir olur mu?" Yoksa Allah'a, O'nun gibi yaratan birtakım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: "Allah, her şeyi yaratandır. O, birdir. Her şeye üstün ve kahredicidir." (Ra’d Suresi 14-16. ayetler)

Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur. Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah'a ortak koşanlaradır. (Nahl Suresi 99 ve 100. ayetler)

De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır". (Araf Suresi 33. ayet)

Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi ona iyi kulak verin: Sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen de, istenen de âcizdir. (Hac Suresi 73. ayet)

De ki: "Allah'tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler. (İsra Suresi 56. ayet)


De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit olun biz müslümanlarız". (Al-i İmran Suresi 64. ayet)


Tuzak büyük


Vakıfta yaşadıklarımın nasıl bir kabus olduğu bu ayet-i kerimelerle anlaşılmış olsa gerek. Biraz daha yardıma ihtiyacı olanlar için açalım. Dilimiz döndüğünce, aklımız erdiğince...


Yalnızlığına çare, hastalığına derman ararken veya türlü vesilelerle bu tür grupların içine düşen insanlar var. Kendi iyiliği, insanlığın iyiliği için bir şeyler yapıldığını sanıyorlar. Oysa, tam olarak ne olduğunu bilemedikleri bir şeyden medet umuyorlar. Bu şeyin, nasıl bir şey olduğu kendilerine hiçbir zaman söylenmiyor. Yukarıda Cin Suresi’nin ayetlerini tekrar tekrar okursanız belki anlaşılır.


Medet umulan şey veya şeylerden geldiği söylenen “tebliğler” değerli bir bilgiymiş gibi hayatın kılavuzu yapılıyor. Hayat bu tebliğlere göre yaşanıyor. İyiliğe mi, kötülüğe mi hizmet ettiği, neye aracı olduğu bilinmeyen bir şey bu. Mesela bu vakıf gibi, sahte dinlerin pazarlandığı bütün yerlerde et yenilmemesi şiddetle tavsiye ediliyor. Oysa sadece et, karaciğer, yumurta gibi hayvansal besinlerde bulunan hemoglobin vücudumuzun demir ihtiyacını karşılayan en önemli kaynak. Binaları nasıl demir çubuklar ayakta tutuyorsa insanları da demir zırhları ayakta tutuyor. Bu zırh zayıflarsa insan maddi-manevi kuvvetten düşüyor. Bir şeylerin saldırısına, telkinlere, kandırılmaya, etki altına girmeye daha açık oluyor.


Semboller


Bu tür gruplarda çeşitli semboller öğretiliyor. Büyücülük yapmış Eski Mısır gibi kavimlerin veya Mu, Atlantis’in büyü sembolleri midir? Bir şeyleri çağırma sembolleri midir? Defalarca tekrarlatılan, anlamını bilmediğimiz mantralar ne anlama geliyor? Bilmeden ne tekrar edilip duruyor? Neye aracı olunuyor? Başını sallaya sallaya seminerlere katılanlar bunların hiçbirini bilmiyor. Aklına gelip de sorsa sessiz, manidar bir gülümsemeden başka bir cevap alamaz zaten. Bu sembolleri hiç kimseye göstermemek gerektiği söyleniyor. Belki ne tür bir saçmalıkla uğraştığınızı görüp de uyandıranlar olur…


Bu tür gruplarda her şeye gülümsemeye koşullandırılıyorsunuz. Mesela ayrıcalıklı grubunuzun dışındaki bir sokaktaki insan “reiki pek tekin bir şey değil” derse gülüp geçiyorsunuz. En doğrusunu vakıftaki öğretmeninizin bildiğini sanıyorsunuz çünkü. Size etli yaprak sarması ikram edenlere, et yemenin ne kadar hayati olduğunu anlatanlara da gülüp geçiyorsunuz (içinizden “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Et yemediğim sürece kendimi yüceltiyorum” diye geçirerek). Gülüp geçiyorsunuz gülüp geçiyorsunuz. Kendinizle ilgili, hayatla ilgili ciddi hiçbir iş yapmaksızın.


Paranız varsa son kuruşuna kadar vakfa bağışlıyorsunuz. Eşiniz varsa onunla zaman geçirmek yerine vakıfta zaman geçiriyorsunuz. Eşiniz yalvarıyor, bana da biraz zaman ayır diye. Dinlemiyorsunuz.


Seminerlerde anlatılan hayat tasvirleri, ahiret tasvirleri gerçekle olan bağlarınızı bir bir koparıyor. Başta inanmasanız da bilgisayardan, dergilerden, seminerlerden, vakıftaki herkesten aynı şeyleri duya duya kendinizi kaptırıyorsunuz. Ne amaca hizmet ettiği bilinemeyen kişilerin telkinleriyle plastik bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz. Kendinizi diğer insanlardan ayrıcalıklı ve üstünmüş zannediyorsunuz. Kibir doluyor her yanınız.


Robotlaşmak


İnsanlığın iyiliği için reiki, meditasyon yaptığınızı zannederken insanlıktan çıkıyorsunuz. Annenizin yüz ifadesinden neye ne kadar üzüldüğünü anlamaz oluyorsunuz. Gerçek acılara, hayattaki gerçeklere karşı duyarsızlaşıyorsunuz. Ne derlerse onu yapıyorsunuz. Ne anlama geldiğini bilmeden, daha da kötüsü, anlamını hiç merak etmeden gözü kapalı yapıyorsunuz söylenenleri. O kadar bağlanıyor basiretiniz. Bir şeyin, şeylerin, birkaç kişinin telkinlerine göre hareket eden robotlar oluyorsunuz. Bol bol gülücük atan robotlar…


Sizin kendinizi kaptırdığınız gibi bu korkunç virüsü etrafınıza da yaymaya çalışıyorsunuz. İş arkadaşlarınızı, akrabalarınızı, komşularınızı davet ediyorsunuz seminerlere. Her fırsatta reikiden meditasyondan bahsediyorsunuz. Daha çok insan sizin gibi olsun istiyorsunuz. Kandırıldığınızın kullanıldığınızın farkına varmadan başka insanların gönüllü cellatlığına soyunuyorsunuz.


Sizi doğru yolda yürümekten saptırıyorlar. Allah’a edilecek en güzel dualardan biri
“Dosdoğru giden yola ilet bizi. (Fatiha, 6)” olsa gerek. Bu gruplar, vakıflar, sahte dinler nursuz yollara, kötü girdaplara doğru sürüklüyor sizi. Güzel bir yolda ilerlemek yerine pis bir çamurun içinde oyalanıyorsunuz. Daha kötüsü, dipsiz kuyulara düşüyorsunuz. Kılavuzunuzun kim veya ne olduğunu bilmeden yürüdüğünüz karanlık yolda dünyanın en büyük günahını işliyorsunuz; Allah’a şirk koşuyorsunuz.


Bu tuzaklara düşen herkes kurtulsun ve affedilenlerden olsun inşallah...

Kaynak:iyibilgi

netapno.com - - 13 Mart 2009 Cuma - 00:00:00

Satanist Ayinde Mi Öldürüldü?

25 Mayıs 2009 18:57
Başı gövdesinden ayrılarak çöp konteynerine atılan Münevver Karabulut'un babasından şok iddia...
İlişkili HaberlerTüm Haberler
Münevver'in Şok Otopsi RaporuMünevver'in Zanlısının Fotoğrafı BasıldıCem'i TIR'la Kaçırdılar Adalet Bakanı Sabır İstediVahşetten 17 Gün Önceki Fotolar

Etiler'de başı vücudundan ayrılmış halde bir çöp konteynırında cesedi bulunan Münevver Karabulut'un babası, kızının ya Cem Garipoğlu'nun ailesinin sırlarını öğrendiği için öldürüldüğünü yada ayine kurban edilmiş olabileceğini öne sürdü.

Baba Süreyya Karabulut, "3-5 kişi bir araya gelip, kızımla körebe oynadılar. Gözleri kapalı olarak önüne gelen bıçak darbesi ile kızımı öldürmeye çalıştı" dedi.

Baba Süreyya Karabulut, cinayete ilişkin son günlerde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Karabulut, Adli Tıp Kurumu raporunda cinayetin birden fazla kişi tarafından işlendiğine dair tespitlerin yer aldığını hatırlatarak, "Bizim için büyük bir gelişmedir. Ben olayın başından beri kızımın canilerinin bir kişi değil, birkaç kişi olabileceğini ifade ettim. Adli Tıp Kurumu'ndan çıkan rapor beni doğrulamış oldu. Cinayet ayrı ayrı parçaların birleşmesi ile ortaya çıkacaktır. Tek bir suçlu yok, birkaç suçlu var. Bunların bir tanesi cinayeti işleyen grup, diğeri ise evin içerisindeki kanları temizleyen grup. Onun ötesinde diğer grup ise delilleri, kamera kayıtlarını yok eden grup. Dördüncü grup ise Cem Garipoğlu ve arkadaşlarını, yada cinayeti işleyenleri gizleyen gizli güçler" diye konuştu.

Katil zanlısı olduğu öne sürülen Cem Garipoğlu'nu cinayetin ardından Samsun'a götürdüğü öne sürülen bir TIR şoförünün savcılığa gönderdiği mektuba ilişkin ise Karabulut, "TIR şoförünün ihbarı ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemeyeceğim. Eğer doğruysa çok güzel bir gelişme. Ama TIR'da meydandadır, sonuçta nereye gittiği belli, ne kadar içi dolu yada boş bilemiyorum. Mektupla savcılığa başvurmuş. Böyle bir bilgi var ama içi dolu mu boş mu bilmiyorum. Samsun'a götürmüş, oradan ise Rusya'ya götürmüş. Biz bütün bilgileri savcıdan alıyoruz. Gelişmelerle ilgili bilgileri kendisinden alıyoruz. Gerek kızımın, gerekse Cem'in arkadaşları ile sürekli görüşüyoruz" şeklinde konuştu.

Süreyya Karabulut, cinayetin toplumda büyük bir yara açtığını ve açılan bu yaranın kolay kolay kapanmayacağını söyledi. Karabulut, "Cinayetin satanistçe mi yada ne şekilde işlendiğine dair internet sitelerini gördüm. Kendisinin ve ağabeyinin bu sitelere üye olduklarını gördüm. İçler acısı. Bir baba olarak tüm babalara sesleniyorum; çocuklarınızı böyle sitelerden uzak tutun. Bu siteler iğrenç, bir baba olarak izlerken tüylerim diken diken oldu" dedi.

"3-5 kişi bir araya gelip, kızımla körebe oynadılar" diyen baba Karabulut açıklamalarını şöyle sürdürdü; "Gözleri kapalı olarak önüne gelen bıçak darbesi ile öldürmeye çalıştı. İkinci bir olasılık ise kızım ailenin çok önemli bir sırrını öğrendi. Ya arkadaşlar arasında kızımı yok ettiler, yada aile yok etti. Ya kızım sırlarını öğrendi, yada ayin yapıldı. Arkadaşları toplandı satanist cinayetlerindeki gibi kızıma işkence uygulayarak öldürdüler. İnşallah artık bu kamuya mal olur. Bu cinayet aydınlanırsa, Münevver gibileri tekrar ölmez. Bu toplumdaki ilk cinayet ama üzerine gidilmezse son da olmayacaktır. Umutlarım var. Çember her geçen gün daralıyor. Çemberin daralması bize sevinç kaynağı. Ama cinayetin olduğu günden bu güne kadar çok zor günler geçirdik. Allah yardımcımız olsun, yapacak bir şey yok. Türk yargısı bunu çözecektir."
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> KAFANA GÖRE TAKIL Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com