EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Homo Fobicus-Oktay YIldIrIm

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> KAFANA GÖRE TAKIL
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Ksm 17, 2008 5:51 pm    Mesaj konusu: Homo Fobicus-Oktay YIldIrIm Alıntıyla Cevap Gönder

Homo Fobicus-Oktay Yıldırım

22.10.2008

Beni unutmamış olduğunuzu, açık istihbarat’ın okuru olmanızdan dolayı varsayarak, merhaba sevgili okuyucu!

Bu kadar zaman yazılarımı, dolayısıyla sizleri ihmal etmiş olmama, 16 aydır hapiste bulunmamı yeter gerekçe saymayacak olanlara ise ayrıca inançlarından dolayı teşekkürler.

Bu yazıyı-elimizde kalan mevcuduyla- memleketin tüm gündemini işgal ederek, bir gün her yerimize batacak olan gerçeklerin, bu aralar gözümüze batmaması için adeta bir gizleme ağı gibi kullanılan agarta-magarta davasının zekâ (!) ürünü ayrıntılarını anlatmak için yazmıyorum.

Bir çok yazımda da vurguladığım gibi bilgi çağı,savaş ve işgal yöntemlerini de her şeye yaptığı gibi başkalaştırmış, eski klasik usullerin yerini yenileri almıştır. Çağımızın savaşları; yani bilgi savaşı, bilgiye sahip olma avantaj ve önceliği, bilgilendirme ayrıcalığı, bilgilendirme inisiyatifi, bilgi sızdırma veya alabilme kudreti gibi esaslar üzerinde kuruludur.

Bu savaşların en önemli silahı ise kavramlardır. Daha önce de bir çok defalar bahsettiğimiz gibi bilgi, yaratılan kavramlar üzerinden servis edilir. Yapılan yaşam tarzı reklamları ve yürütülen propaganda üzerinden bu öyle bir hale gelir ki, artık o kavramın adı dahi geçtiğinde, hedef kitlenin beyninde yaratılmak istenen imge, dört başı mamur canlanıverir. O konuda, o kadar çok şey dinlemiş ve yönlendirmeye maruz kalmıştır ki kavram anıldığında hiçbir açıklamaya gerek kalmaz.

Mesalâ “mahalle baskısı” kavramı buna tipik bir örnektir. Sosyolog, siyaset bilimci, din bilimci, siyasetçi, gazeteci, simitçi-kahveci-gazozcu üçlüsü, dağdaki çoban ve hatta çobanın güttüğü koyun dahil, o’cu, bu’cu her kesimden yetkin (!) ağız tarafından ilgili veya ilgisiz her konuda kullanılır, atıf yapılır bir hale gelmiştir.

Kime sorsanız bu konuda bir açıklama yapar, hatta kahvehane analizlerinde bile kullanılır olmuştur.

Devlet politikası haline gelen bir ideoloji ile ortaya çıkan ve görece daha bilimsel dayanakları olan örnekler de vardır.

Ekim devriminden sonra Sovyetler Birliği’nde başlayan süreç, tam da böyle bir süreçti. Stalin ve tek parti diktatoryası “Homo Sovyeticus” adı verilen bir insan tipini dizayn etmeye çalışıyordu. Çok ayrıntıya girmeden; gettolarda yaşayabilen, sormayan ve sorgulamayan, yarı asker, yarı sivil, dünyanın tüm işçilerinin birleşebileceğine inanan, tanrı tanımaz, hayatını kendisi için belirlenen programa göre yaşayabilen, Stalin ve parti hakkında tek eleştiri yapmayan, daima çalışabilen, düşük masraflı bir iş makinesi formunda bir insan tipi olarak özetleyebiliriz.

“Homo Sovyeticus” yani Sovyet İnsan Tasarısı, KGB’nin tüm gücüne, Stalin’in sınırsız yetkilerine, hatta parti karşıtı fikirlerini fısıltıyla konuştuğu komşusunun potansiyel bir KGB muhbiri olması ihtimalinin kuvvetine rağmen; Soljenitsin gibi fabrika hataları üretebilmiş ve yine bu fabrika hatalarından biri olan Yeltsin tarafından, parlamento binasının bombardıman edilmesi gibi trajik bir sonla, bir hayal olarak tarihe gömülmüştür.

Prestroyka ve glasnost gibi yine tarihe geçen politikalar ve bunları uygulayan Rus politikacıları yüzünden halkımızın şefkatle (!) kucakladığı ve “Nataşa” dediği, her biri mimar, mühendis, ressam, doktor olan, “Sen bana verejek 50 dolar, sonra beraber duj” repliği ile meşhur; devamında ise “Oy Nataşa Nataşa, attın beni ataşa” türünden türkülerimize konu olan beyaz tenli, genellikle sarışın, ekim, kasım, aralık aylarında sahillerimizi Ağustos’un 15’i gibi ısıtan sıcak kanlı soğuk iklim insanları, parlak (!) Homo Sovleticus evriminin geldiği son noktadır.

İyilikten maraz doğduğunu bilen insanımıza, fazla şefkatin keseye zarar olduğunu öğreten, “Yılda 500 milyon dolar para, Nataşaların kazandığı fuhuş parası olarak yurtdışına çıkıyor, dövizimiz yurtdışına akıyor” türünden zekâ(!) ve birikim(!) dolu, veciz ekonomik analizlere konu olarak “Ne yani yerli malı mı kullanmalıyız?” türünden magazin yorumlarına dahi malzeme olabilmiştir. Ana vatanı Rusya dolaylarıdır.

Klasik ekonominin babası, liberalizmin peygamberi Adam Smith ise “Homo Economicus” tipi insan kavramını antropoloji literatürüne kazandıran isimdir. Yaklaşık on beş yıl süren j. Maynard Keynes kesintisi haricinde, IX. Yüzyıldan bu yana dayatılan ve Turgut Özal sayesinde 1983’te bizim de dahil olduğumuz bu evrim süreci ise şu sıralar büyük gürültülerle yıkılmaktadır.

Bu tip insan daima yemek ister, üretmeyi sevmez, attığı her adımda parayı düşünür. Bankalar geçim kaynağı, kredi kartının limiti övünç nedenidir. Hiç parası yoksa bile evi, arabası, moda kıyafetleri, kimliğini ibraz yöntemidir. Asla düşünmez ama mutfak ile tuvalet arasında bir boru olmanın Epikürist zevkler onun için hayatın anlamı demektir. 60, 80, 100 ay vadeyle kredi alıp istediği her şeye sahip olabilir. En sevdiği felsefe “carpe diem”; yani “a’nı yaşa” dır.

Cebindeki doların üzerinde, güvendiği yazılı olan bir tanrısı vardır. Yani eğer cebindeyse tanrıya inanır ve tüm değer yargıların o tanrı (?) belirler. Aslında “Milletlerin Zenginliği”nde Adam Smith’in çok daha farklı tanımlamış olmasına rağmen, ne yazık ki vahşi kapitalizmin yönlendirdiği bir tipin evriminde geldiği son nokta budur.

Hatta bu aralar Playboy’a kapak olmak üzere para sihirbazlarının çıtır arıyor olmaları, bu evrimin de homo sovyeticus’ta olduğu gibi nataşalaştığını göstermektedir. Zaten “ecomomicus” u gittikten sonra geriye sadece “homo”su kalacaktır. Ana vatanı Atlantik’in ötesidir.

Yazımıza konu olan “Homo fobicus” yani “korku insanı” ise fazla değil, yaklaşık 1.5 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bilimsel bir kaynağa dayanıp dayanmadığını ne yazık ki henüz bilmiyoruz. Ancak “homo economicus” tasarlayıcılarının, çöken imparatorluklarını ayakta tutabilmek için sömürdükleri ülkelerde var etmeye çalıştıkları bir yaşam formu olarak, sömürüye müsait bir toplum yaratabilmek amacıyla planladıkları, hatta senatör Mc Carthy eliyle fiilen tecrübeden sonra ihraç ettikleri bir model tasarımı olma ihtimali önümüzde durmaktadır.

Bu dönüştürme faaliyetinin sistematik bir proje mi, yoksa bir kaza mı olduğu da cevabı bulunması gereken sorulardan biridir. Bazı soruşturma ve “operasyon dalgalarının” ardışık bir şekilde devamı birinci ihtimali; ortaya konan iddia ve gerekçelerdeki bariz muhakeme eksikliğinin muhtemel zekâ zafiyetine işaret etmesi ise ikinci ihtimali kuvvetlendirmektedir.

Her şeye rağmen kesin olan ise, homo fobicus tipi insan dizaynının tüm hızıyla sürdüğüdür. Homo fobicus insanının yapısal özellikleri ise şöyledir:

-Önündeki çiftçiye “al ananı da git” denilerek kovulduğunu gördükten sonra, “açım” bile diyemez.

-Her sokaktaki mobese kameralarına şüpheli izlenimi vermemek için özen gösterir.

-Kapı gıcırtısından ürker.

-Daima takip edildiğini ve telefonlarının dinlendiğini düşünür.

-Siyasi bir fikri yoktur, olsa bile bunu yüksek sesle söylemez.

-Bir homo fobicus, herhangi bir şeyle ilişkilendirilmekten daima endişe eder.

-Bir homo fobicus, bayramının ramazan mı, şeker mi olduğuna kendisi karar veremez.

-Daima yardım alır ve el açarak yaşar; hep bir minnet içindedir.

Hem bireysel olarak, hem toplumsal olarak biat etmesi, veya daha güncel bir ifade ile “râm olması” zorunludur. Eğilebilmek için esnek bir omurgaya ve mümkünse daha azı ile yetinebilmek için küçük bir mideye sahip olması gerekir.

Homo Sovyeticus ve Homoeconomicus’un tarihsel geçmişine rağmen, homo fobicus’un bir geleceği vardır. Hamuru bu yapıya uygun olmayanlar ise her ne kadar Behiç Gürcihan, “inadına Türkbükü” olarak nitelese de “F” tiplerinde istihdam edilmektedir.

“F” tipi sakinlerinden biri, hatta bu sürecin en uzun içeride kalanı olarak, bu bilgi savaşında karşı cepheye onları ifşa ederek cevap veriyorum. “Eşdinsellik” bunlardan biriydi, “Homo Fobicus” bir diğeri.

Aslında bu işin mimarlarının unuttuğu bir şey var ki;

Türk’ün hamurundan bu ekmek çıkmaz.

Eşdinsellere, F tiplerine, Homo Fobicus’lara, râm olanlara inat;

VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”
Oktay Yıldırım
09.09.2008
Silivri Cezaevi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> KAFANA GÖRE TAKIL Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com