Ekim
Kayıt: 21 Arl 2007 Mesajlar: 2634 Konum: Kanada
|
Tarih: Çrş Ekm 29, 2008 7:56 pm Mesaj konusu: Çocukça bir soru: Nedir? |
|
|
Çocukça bir soru: Nedir?
Dücane Cündioğlu
Geçen gün Mantık Atölyesi'ndeki dersimizin konusu 'şey' idi. Bu sefer 'şey'i düşünmeyi, 'şey' üzerine konuşmayı denedik. Çünkü en basit, en yalın kavramlardan birini temsil eden bir sözcük 'şey'. Düşünce dünyamızın yetimi... Bilinmeyen ne varsa, onun yerine kullanılan joker.... âdeta bir 'X'...
- "Ne demek istiyorsun?"
- "Şey demek istiyorum."
Ya da:
- "Ne dedin?"
- "Şey dedim."
Bilinmeyen nesne veya kavramın yerini tutmak üzere 'şey' sözcüğünü kullanmakla kalmayız, o bilinmeyen 'şey'i sormak istediğimizde de soru edatı olarak 'ne'yi kullanırız.
- "Ne kastediyorsun?"
- "Şeyi kastediyorum."
Bilinmeyeni bilmek amacıyla 'ne'yi, bilinmeyenin bilinmezliğini bildirmek amacıyla 'şey'i sıklıkla kullandığımız halde ne'yin ve şey'in kendisi hakkında hiçbir şey bilmeyiz, bilmek de istemeyiz aslında.
Ne garip değil mi, şey'in ve ne'yin anlamını bildiğimizi düşünürüz; zira bize göre bu sözcüklerin anlamları yeterince basit ve yalındır. Bu nedenledir ki açıklanmaya ve açık kılınmaya ihtiyaç duymazlarmış gibi görünürler. Oysa ne ne'yin, ne şey'in anlamından haberimiz vardır. Tecrübe etmesi kolay: Çevrenizdeki kimselere sorunuz, "Ne nedir?", "Şey nedir?" diye, hiç kuşkunuz olmasın ki bu sorulara sahih cevaplar alamayacaksınız. Ne'nin ne'liği, şey'in şey'liği bilinmez; çok karmaşık, çok kapalı anlamlara sahip olduğundan değil, bilakis -daha önce de işaret ettiğimiz gibi- çok basit ve çok yalın olduklarından anlamları genellikle bilinmez. Düşünmenin amacı en basit, en yalın kavramları kavramaktır. Yalın olanı tüm yalınlığıyla kavramak ise düşünme'nin en üst mertebesi... Yalınlık, gevezeliğe izin vermez çünkü; açıklık ve kesinlik ister. Açıklık ve kesinlik düşünme acemilerinin görmek istemedikleri korkulu rüyadır... nefeslerini kesen bir karabasan... kendilerini susmak zorunda bırakan öcü...
- Tanrı şey midir, değil midir?
Abbasiler döneminin keskin Mutezilî sorgucularından Bişr b. Mutemir'in bu tuzak sorusu karşısında kalan bir âlim şöyle cevap verir:
- 'Şey' sözcüğüyle ne kastediyorsun? Çünkü 'şey' iki anlama gelir: Birincisi 'cisim', ikincisi 'mevcut'. Eğer 'şey' ile 'cisim' anlamını kastediyorsan, Tanrı 'şey' değildir! Yok eğer 'mevcut' anlamını kastediyorsan, vallahi Tanrı mevcuttur!
Sorgucu amacına ulaşamaz! Bu diyaloğun öncesinde her iki tarafın zihninde de şu sorunun mevcudiyetinden emin olabiliriz:
- Tanrı nedir?
Bir tür kekeleme suretiyle verilmiş en yalın cevap da şu olsa gerek:
- Tanrı şeydir!
Tartışma işte bu noktadan başlar:
- "Tanrı şeydir" demekle ne kastediyorsun?
Cevabı artık biliyoruz:
- Tanrı vardır.
İyi düşünülürse görülecektir ki bu cevap sorunun önünü kesmeyecektir; zira bu sefer ardından şu tür sorular gelecektir:
- Var nedir? Var'ı hangi anlamda kullanıyorsun? Var'dan kastın nedir?
Hep söylerim, yine söyleyeyim: Ne zaman "Tanrı vardır" veya "Tanrı birdir" ifadeleri kullanılsa, kaçınılmaz olarak bu ifadeler bir çırpıda "Var-lık nedir?" veya "Bir-lik nedir?" sorularını tevlid eder. Cevap verilmesi gerekir. Verilemiyorsa, sukût başlamış demektir. (Dikkat edilmeli, sükut'un dahi iki anlamı var: Biri düşmek, diğeri susmak.)
İslâm düşüncesi geleneğinin ustaları bu sorulara, geleneğin hâkim oldukları asırlar boyunca insanlığın tanıklık ettiği en yüksek, en derin, en köklü cevapları verdiler. Bizim şöyle böyle bilmek bir yana, haberimizin bile olmadığı cevaplar.... Nitekim ünlü Türk matematik ve astronomi âlimi Ali Kuşçu'nun Nâsıruddin Tûsî'nin medreselerde de okunan "Tecrid'ul-İtikad"ına yazdığı o devasâ şerhe bakanlar veya Molla Câmî'nin -Fatih Sultan Mehmed'in isteğiyle- kaleme aldığı "ed-Durretu'l-Fahira" adlı eserde Filozoflara, Kelâmcılara ve Mutasavvıflara göre var'ın varlığına, bir'in birliğine ilişkin yazdıklarını biraz olsun anlayabilecek durumda olanlar, varlık-yokluk, birlik-çokluk gibi zihnin en yalın, en basit, en özlü kavramlarının nasıl da hakkı verilerek soruşturulduğunu görmekte hiç zorlanmayacaklardır.
Klasik Psikoloji (İlm'un-Nefs) âlimlerimiz dört tür algı (idrak) olduğunu söylerlerdi: 1) his, 2) hayal, 3) vehim, 4) akıl. İlk iki algı türüyle Fizik, üçüncüsüyle Matematik, dördüncüsüyle Metafizik yapılabilirdi; zira en basit ve en yalın olan şeyler (meselâ varlık- yokluk, birlik-çokluk, öncelik-sonralık) hakkında "Nedir?" sorusunu bir tek işbu akıl sorabilirdi.
Belki bazılarına tuhaf gelecek ama aklın en köklü sorusu olan "Nedir?", çocuklara özgü sorulardandır. Çocukça bir sorudur ve bu yüzden en soylu ve en derin sorudur. Gerçek felsefe sorusudur. Yetişkinlere ve uyanıklara gelince, onlar "Nedir" diye sormazlar, "Ne işe yarar?" diye sorarlar.
Hadi bakalım, biraz düşünün, siz kendi adınıza en çok hangi soru tarzını tercih ediyorsunuz? Eğer hep "Ne işe yarar?" diye soruyorsanız, bu yazıya boşa zaman harcadınız demektir.
dcundioglu@yenisafak.com.tr |
|