admin Site Admin
Kayıt: 31 Arl 2006 Mesajlar: 831 Konum: Belarus
|
Tarih: Prş Ekm 09, 2008 10:14 pm Mesaj konusu: MasumlarIn ölümü ve vicdan |
|
|
Mustafa ERDOĞAN
Masumların ölümü ve vicdan
09 Ekim 2008
Star
Siyaset esnafı! Size sesleniyorum! İktidarı ve muhalefetiyle hepinize...Gencecik fidanların birbiri ardından devrildiği bu yürek yangınına daha ne kadar seyirci kalacaksınız?...
Bunca masumun ölümündeki sorumluluk payınızı görmemekte halá direnecek misiniz? Bu sahte siyaset sunağına daha ne kadar kurban verilmesi gerekiyor sizi intibaha getirmek için?
Bitip-tükenmek bilmeyen bu ölüm sağanağı sizin -aklınızdan vazgeçtik- vicdanınızı bile uyarmaya yetmiyor mu?
Gösterişli üniformalarıyla arz-ı endam eden siz generaller! Siz ne zaman ölen canları sayı olarak görme soğukkanlığından kurtulacaksınız?... Siz ne zaman kendi asli görevinize odaklanacaksınız?
Siz ekranlarda boy gösteren ‘asalım/keselim’ buyurucusu, kerameti kendinden menkul ‘strateji uzmanları’! Siz, ne zaman ‘kraldan fazla kralcı’ olmaktan vazgeçecek ve vicdan diye bir şeyin olduğunu hatırlayacaksınız? Sizin utanma duygunuz var mıdır?...
Ve siz, bu yazıyı okuyan herkes! Çok mu duygusal buldunuz beni? Bu duygusallığın bir akademisyene yakışmadığını mı düşünüyorsunuz? Herhalde, bu iş duygusallık kaldırmaz, soğukkanlı akıl gerekir diye düşünüyor olmalısınız.
Ama bence yanılıyorsunuz. Hiç değilse kısmen...
Çünkü, hepimizin, özellikle de siyasetçilerimizin bugün her şeyden önce duygusallaşmaya ve vicdanlarına danışmaya ihtiyacımız var. Asıl akıllarını harekete geçirebilmek için siyasetçilerin bu duyguları yaşamaları gerekiyor. Ben inanıyorum ki, eğer böyle hissedebilirlerse, ‘akılcı’ çözümü veya çözümleri de eninde sonunda bulabilirler.
Şu yalın gerçeğin artık kafamıza dank etmesi gerekiyor: Bu trajik ölümler devam ediyorsa, bu, siyasetin bu konudaki vurdumduymazlığındandır. Gencecik fidanlar ölüyor, çünkü siyasetçilerimiz ölümleri durduracak kararı almıyor veya alamıyorlar. Çünkü, siyasetçilerimiz bu acıyı yeterince hissetmiyorlar.
Eğer sahiden bunu hissetselerdi, bu acı onlara yol gösterir de, ne yapıp edip o ‘akılcı’ çözümlerin yolunu bulabilirlerdi. Eğer böyle hissedebilselerdi, ‘çözüm’ü daha fazla ölüm getirecek tedbirlerde aramazlardı. Eğer böyle hissedebilselerdi, ‘çözüm’ü terörle mücadeledeki ‘kararlılık’ı ve teknik donanımı artırma arayışında görmezlerdi.
Eğer böyle hissedebilselerdi, bu onları kendi akıllarını sansürlemekten vazgeçmeye yönlendirir; onlara, sahici bir çözüm için zihinlerini tutsak alan tabuları veya akıllarının önündeki ‘kırmızı çizgiler’i aşma cesareti verirdi.
Askerler de öyle. Onlar da ölümler karşısındaki soğukkanlılıklarını bırakabilselerdi, her ‘kurban ayini’nden sonra Kuzey Irak’taki bilmem kaç hedefi vurmanın veya hükümet ve parlamentodan daha fazla yetki istemenin ‘çözüm’ olmadığını görürlerdi.
Kimse de bu meselede bize PKK’nın acımasızlığını ve kanseverliğini hatırlatmasın. Çünkü, bu meseleyi çözecek olan PKK değil, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Parlamentosu, hükümeti, DTP dahil siyasi partileri ve sivil inisiyatifleriyle Türkiye...
Ama bunun için de, ilk önce meseleyi bir ‘terör sorunu’ olarak görmekten vazgeçmek gerekiyor. Terör asıl meselenin -Kürt meselesinin- sadece bir yan sorunudur ve Kürt meselesi bir biçimde çözülse bile terörün kısa -belki de orta- vadede biteceğinin de garantisi yoktur.
Heyhat! Resmi makamlarımızda halá bir ümit ışığı görünmüyor. Düşününüz ki, bu konu halá parlamentonun bile gündemine girebilmiş değil ve hükümetin de aklına ‘terörle mücadele yüksek kurulu’nu toplamaktan başka bir şey gelmiyor.
Çünkü, hükümet erkánının aklını vicdanları değil ‘hikmet-i hükûmet’ yönetiyor.
MUSTAFA ERDOĞAN - STAR
merdogan@stargazete.com
Serdar Akinan
Katil aramızda
Köyün adı Bilge... Katledilenler Çelebi... Silahlar ölüm kusmaya başladığında insanlar namazda... Allah'ın huzurunda...
Kurşunlarla bombalarla delik deşik edilen kadın ve çocuk cesetleri bize ne anlatıyor?
Aşk ile ölüm arasındaki en kısa yolu biz kimden, ne zaman ve nasıl öğrendik?
Mardinli Murathan Mungan'ın aşk şiirlerinde öğrendik. O ipek gibi yumuşak kelimelerini; Mardin'in taşına bakarak kanaviçe gibi ördü.
O şiiri okumayan çocuklar Mardin'li olabilir mi?
Katil olur. Hem de insanlık öldürür, insan değil...
Bir toprak, bu toprak; binlerce yıldır, buram buram, renk renk kutlu ruhları bizlere cömertçe sunarken ne oldu da bu caniler birer piç gibi aradan çıkıveriyor.
Mardin'i bilir misiniz? O Mardin ki ben bir sabah kızıllığında tanıştım onunla; heybetiyle, deruniliğiyle aklımı başımdan almıştır.
Taş insana sarılır mı? Sarıldı bana Mardin... Bir sabah Suriye'ye uzanan o uçsuz bucaksız ovaya bakarak çayımı, yapayalnız, yudumladığımda beni anlayan Mardinli güvercinlerdi...
İnanamıyorum o topraktan böylesi bir vahşetin çıktığına... Bu çocuklar Mem-u Zin'i okumadılar. Okutmadılar...
Kelimelere bir kez daha bakın. Anlam kelimede vücut bulur. Şu kelimeler sizde nasıl yankılanıyor? Bilge, aşk, nişan, namaz, çelebi, kadın, çocuk, masum, kutsal, mahrem...
Bu kelimelerin anlamı nedir zihninizde? Temiz ve iyidir... Derindir.
Bu kelimelerin anlamı nedir başka dillerde? Tıpkıdır. Güzelliğin, huzurun, mutluluğun, aşkın, namazın Kürtçesi, Türkçesi olur mu?
Bu anlamlı bütünü bir araya getiren mekandır Mardin. Binlerce yıldır bu muhteşem kelimeler nerelerde yankılanır? Bu taşlar bir arada yaşamanın, uzlaşmanın, anlayışın ve kardeşliğin çizik çizik ama dimdik sembolüdür. Ne güneşler, ne fırtınalar, ne rüzgarlar ne soğuklar görmüş...
47 insan aynı aileden 8 kişi tarafından kurşuna dizildi.
Bu cümlenin geçtiği yer Mardin olabilir mi? Bu cümleyi sıradan bir katliam, bir cinnet, bir töre cinayeti, bir terör saldırısı olarak kategorize edemezsiniz. Sakın etmeyin.
Olan bitenin ağırlığı altında insanlığımız ezildi. Paramparçayız...
Bu kelimeler yan yana gelemez. Geldi...
İnsanlığımıza, vicdanlarımıza, milletimize, toprağımıza, değerlerimize derin bir leke çalınmıştır.
Mardin’de insanlar katledilmedi. Mardin'de insanlık katledildi.
Katil aramızda.
Bu facianın ne anlama geldiğiniz hissetmeye çalışın. Bu katliamı ifade eden kelimelerin, bugün, Mardin gibi bir coğrafyada bu şiddette cümleler oluşturuyor olması bir insanlık kırılmasıdır.
Bu vahşeti oluşturan kelimeler nasıl yan yana geldi? Zihinlerimiz bu hali izah edecek anlamlı kelime dizinlerini oluşturamıyor. Zira kifayetsiz kalıyor. Korku dolu gözlerle olan biteni bize sunan ekranlara bakıyoruz... Sesler ve görüntüler dehşetin akılalmaz boyutunu aynı kelimelerle ifade etmeye çabalarken algımıza sığamayan rahatsız edici bir anlam kütlesi bizi eziyor.
Bu cinnet halini anlayamadığımız müddetçe bu katliamı paylaşıyoruz demektir.
Bu bir cinnetin açık fotoğrafıdır.
Bu bir kırılmadır.
Türkiye bir insanlık kırılması yaşadı. Bunun telafisi yoktur.
Akşam
KADINA VE ÇOCUĞA ŞİDDET ARTIYOR
16 Nisan 2010
ANTALYA - Türk Psikoloji Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Burhanettin Kaya, son yıllarda kadın ve çocuklara yönelik suçların arttığını söyledi.
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2006 istatistiklerinde, kadına yönelik saldırının yüzde 72, genel saldırı suçlarının ise yüzde 64 attığının ortaya konulduğunu anlatan Kaya, ''Ancak emniyet infial yaratılabileceğini düşünerek o yıldan sonra istatistikleri yayınlamaktan vazgeçti'' dedi.
haber10 |
|