EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Eski Radikallerin Hiç Sesleri Çıkmıyor

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Pzr Eyl 28, 2008 1:12 am    Mesaj konusu: Eski Radikallerin Hiç Sesleri Çıkmıyor Alıntıyla Cevap Gönder

M. Şevket Eygi'
27 Ocak 2005
Eski Radikallerin Sesleri Çıkmıyor

Vaktiyle kendi görüşlerini, tercihlerini, meşreblerini paylaşmayan Müslümanlara ateş püsküren birtakım radikaller vardı. Kerametleri kendilerinden menkul bu adamlar mücahid geçinirlerdi. Aradan yıllar geçti bu mücahidlerin sesleri solukları kesildi. Pek ortada görünmez oldular. Öğrendik ki, eski mücahidler şimdi müteahhit olmuşlar.

Yine eskinin pek hızlı İslâmcıları da artık sahnede görünmüyorlar.

Misyonerler ortalığı kasıp kavuruyor; İslâmcılardan ve radikallerden itiraz eden yok.

Son iki sene içinde binlerce ev-kilise açıldı.

Yüzlerce çan kuleli müstakil kilise binası yapıldı. Yüzlercesi de tamir ve restore ediliyor.

Agresif misyonerler milyonlarca propaganda broşürü dağıtıyor. Tevhid inancına karşı Teslisçiler umumî bir hücuma geçtiler.

İstanbul Valiliği’nden kapı gibi resmî izin kağıdı alan misyonerler Taksim’de, Beyoğlu’nda gelip geçene İncil dağıtıyorlar.

Antalya’da “Dinler Bahçesi” açıldı. İçinde bir havra, bir kilise, bir de cami bulunan bu bahçeyi Başbakan törenle açtı. Şimdi okul çocuklarını oraya götürüp diyalog ve hoşgörü yapıyorlarmış.

Marmara’da İstanbul’dan görünen bir adaya havra, kilise ve cami yapılacakmış, onların ortasına da kocaman bir semâzen heykeli dikilecekmiş.

Türkiye’ye karşı topyekûn bir Haçlı seferi başlatılmıştır.

Durum karşısında Rahşan Ecevit bile feryadı bastı, “Din elden gidiyor!..” diye.

Ne oluyoruz, ülke nereye götürülüyor...

Bizim eski radikallerde, İslâmcılarda ses seda yok, tıs yok, tepki yok, tenkit yok, feryat yok. Yok, yok, yok....

İslâmcılar, radikaller hangi sıçan deliğine saklandılar acaba?

Vaktiyle mangalda kül bırakmamacasına yaygara kopartanlar bu yeni Haçlı seferi ve misyoner istilâsı karşısında niçin susuyorlar dut yemiş bülbül gibi.

Onların bazılarının şu anda işleri çok. Başkanların makam odalarında “Sayın başkanım, sayın başkanım, sayın başkanım...” diyerek yalakalık yapıyorlar.

Niçin yapıyorlar? Onlar bedavaya bir iş yapmaz. Onlar günahlarını bile parasız satmaz. İhale kopartmak, menfaat devşirmek için başkanların etrafında dönüyorlar.

1970’li, 80’li yıllarda radikaller ve İslâmcılar “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyorlardı. Şimdi niçin susuyorlar, niçin dilsiz şeytan kesildiler?

Vaktiyle Tevhid Tevhid Tevhid diye bağıranlar, şimdi Teslis’in Tevhid’e karşı hücuma geçmesini niçin protesto etmiyorlar? Müslümanları niçin uyarmıyorlar?
Evet bir kısım Müslümanlara ne oldu?

Batı Anadolu’da bir ilçenin belediye başkanı şehirdeki camiyi kiliseye çevirmek istediği zaman birtakım partici Müslümanlar, “Bu girişimi protesto edersek partimize zarar vermiş oluruz, o halde susmalıyız...” şeklinde konuşuyormuş alçak sesle.Bu adamlar nasıl Müslümandır ki, partilerini dinlerinden yüksekte görüyorlar?

Bu memlekette yüzde yüz hürriyet yok ama büsbütün de yok değil.

Müslümanlar niçin ağlamıyor? Müslümanlar niçin feryat etmiyor? Müslümanlar niçin döğünmüyor?

Türkiye çok büyükmüş, toprakların bir kısmını agresif misyonerler, Haçlılar satın alsa ne çıkarmış...

Ne aptalca bir düşüncedir bu. Vatanın bir karış toprağı bile satılamaz.

Türkiye’nin en uzak, üstelik de mahrumiyet bölgesi olan bir yerinde, Ermenistan sınırı karşısındaki arazi yabancılar tarafından satın alındıysa bunun muhakkak bir içyüzü, bir sebebi olması lazım gelmez mi? Bunun araştırılması gerekmez mi?
Yabancılar Türkiye’den ev, villa alıp yaz tatillerini bizim ülkemizde geçirmek istiyorlarmış. Bunu tabiî karşılamak mümkündür ama şu hususlar şüpheli değil midir:

1. Yaz tatili yapmaya müsait olmayan, iklimi çok sert, ulaşımı çok zor, mahrumiyet bölgesi yerlerde niçin arazi alıyorlar?

2. Evi, villayı, bahçeyi anladık ama niçin büyük miktarda toprak alıyorlar?

3. Avrupa’nın, nüfusu en kalabalık ülkesi Yunanistan olmadığı halde, bu on milyonluk ülkenin vatandaşları niçin Türkiye’den mülk alan yabancılar listesinin başında gelmektedir?

4. Topraklarımızı satın alanların siyasî, emperyalist gayeleri var mıdır?

5. Türkiye’yi bölmek mi istiyorlar?

Bunları düşünmemiz, müzakere etmemiz, incelememiz, tartışmamız gerekmez mi?

Bundan otuz sene önce ılımlı, geleneksel, ortayolda olan Müslümanları hâinlikle, aksiyoncu olmamakla suçlayan eski hızlı radikallerin bugünkü vahim hadiseler karşısında niçin sesleri ve solukları çıkmamaktadır?

Evet, Müslümanlar niçin emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyor?

Müslümanlar niçin agresif misyoner faaliyetlerine, topyekûn Haçlı Seferine karşı harekete geçmiyor?

Müslümanlar yurdumuz üzerinde oynanan oyunlara karşı niçin tepki göstermiyor?

Komşu Irak’ta Müslüman kardeşlerimiz mübarek Ramazan ayının kutsal Kadir Gecesi’nde camilerin içinde boğazlanırken bizim birtakım İslâmcılar ne yapıyorlardı?

Onların bir kısmı lüks otellerin ihtişamlı restoranlarında papazlarla, patriklerle, Monsenyörlerle, hahamlarla, Pastörlerle iştahlı iştahlı iftar yapıyorlardı.

Ondört asırlık İslâm tarihinde böyle rezalet görülmemiştir!

Efendiler!

Unutmayınız, bazen susmak, tepki göstermemek de bir suçtur, bir günahtır.

Komşu evde MüslümanlarHaçlılar tarafından boğazlanırken bitişikte Haçlılarla iftar yapmak da bir suçtur ve günahtır.

Müslüman o kimsedir ki, haksızlıklara, zulümlere tepki gösterir. Gücü yetiyorsa kötülüğü fiilen, eliyle önlemeye çalışır.

Buna gücü yetmiyorsa diliyle, kalemi ile engel olmaya çalışır, kötüler.

Buna da gücü yetmiyorsa kalben nefret ve buğz eder ki, Peygamber bunun için “İmanın asgarîsidir” buyuruyor. Yani bir kötülüğü, bir zulmü, bir küfür hareketini en azından kalbi ile kötülemeyen kişi Müslüman değildir.

Ortadoğu’da Müslümanlara yapılan zulümleri Papa bile lânetliyor da birtakım Müslümanlar niçin lânetlemiyor?

Amerika’daki muhalifler yapılan zulümleri lânetliyor, şiddetli bir muhalefet sergiliyor da bizim birtakım İslâmcılar niçin susuyor?

“Efendim, bizim de bir özürümüz var. Irak’taki cinayetleri lânetlersek sayın Başkan Mister Bush çok üzülür, çok kırılır, bize darılır...”

Vah vah!.. Peki Başkan Bush darılır diye ses çıkartmıyorsunuz da susmanıza, tepkisiz kalmanıza Allah gücenmez mi?

SizlerAllah’tan korkmuyor da, Başkan Bush’tan mı korkuyorsunuz?

Zavallı halkımızın gazozuna o kadar uyku ilacı karıştırılmış ki, bir türlü uyanamıyor, kendine gelemiyor.

Bu halk eskiden bu kadar gamsız, duygusuz değildi.

Halkı uyandırmak için harekete geçilmelidir.

(..)

Uykular kaçsın.

Huzurlar bozulsun.

İştahtan kesilsinler.

Bu olmayacak bir iş değildir. Lâkin kimler yapacak? Kimler çalışacak?

M. ŞEVKET EYGİ/MİLLÎ GAZETE


Soner Yalçın

İslam Dergisi’nin idealist gençlerine ne oldu

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra İslami kesimde ardı ardına dergiler çıktı. Bunlardan biri de "İslam Dergisi"ydi. Derginin sahibi Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı’ydı. Başyazarı, dergáhın şeyhi M. Esad Coşan’dı. Genel Yayın Yönetmeni Hasan Hüseyin Ceylan, Yazı İşleri Müdürü Zahid Akman’dı. Dış Haberler Şefi Fehmi Koru’ydu. Derginin para işlerine ise, adı Deniz Feneri olayına karışan Zekeriya Karaman bakıyordu! Ankara’da bir şirketin mescidinde kırık bir daktilo ve bir masayla başlayan idealler zamanla nasıl bir dönüşüme uğradı?

12 Eylül 1980 askeri darbesi, İslami kesimde dergiler dönemini başlattı. Neredeyse her tarikatın, dergáhın, cemaatin dergisi vardı:

"Sızıntı", "Zafer" Fethullah Gülen Cemaati’nin dergileriydi.

"Altınoluk" Nakşibendi Erenköy Cemaati’nin dergisiydi.

"Öğüt", "İcmal" Kadiri Haydar Baş çevresinin çıkardığı dergilerdi.

"Köprü", "Bizim Aile" Mehmet Kutlular ekibinin çıkardığı dergilerdi.

"Fetih", "Genç Akademi" Süleymancılar’ın dergileriydi.

"Dava" radikal Nurcular’ın dergisiydi.

"Girişim" radikal İslamcı Kürtlerin dergisiydi.

"Şehadet", "Tevhid" Hizbullah’ın dergileriydi.

"İktibas" tasavvuf karşıtı Ercüment Özkan çevresinin çıkardığı dergiydi.

"Rönesans" Adnan Oktar çevresinin dergisiydi.

"Kitap Dergisi", "Mavera" İslamcı edebiyatçıların dergileriydi.

"Hareket", "Ülke" İslamcı sosyalistlerin dergileriydi.

"Tezkire", "Umran" İslamcı entelektüellerin dergileriydi.

1980’ler; kendi ifadelerine göre, "İslami uyanışın" başladığı yıllardı.

Kuşkusuz aralarında farklılıklar vardı ama hepsi idealistti. Coşkuluydu. Fedakárdı. Tek istekleri "İslami bir toplum" yaratmaktı.

Sonra... Sonra ne mi oldu?..

Yeni bir dergi:İslam

Tarih: 1 Eylül 1983.

Nakşibendi Gümüşhanevi (İskenderpaşa) Dergáhı’nın yarı resmi yayın organı "İslam" Dergisi çıktı. Aylıktı.

Derginin başyazarı "Halil Necatioğlu" idi. Aslında bu isim; Profesör Mahmud Esad Coşan’ın müstear adıydı. Prof. Coşan müstear isim olarak, babası Halil Necati Coşan’ın adını kullanmıştı.

M. Esad Coşan sıradan bir başyazar değildi. Gümüşhanevi Dergáhı’nın şeyhi Mehmed Zahid Kotku’nun kızı Muhterem ile evliydi. 1977 yılında kayınpederinin bizzat elinden tutarak kürsüye çıkarması üzerine İskenderpaşa Camii’nde hafta sonları hadis dersleri vermeye başladı. İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesiydi.

Şeyh Mehmed Zahid Kotku, Ankara’ya geldiğinde mutlaka damadının evinde misafir oluyordu. Damadını seviyor, saygı duyuyordu. Dergáh çevresinde artık herkes biliyordu ki, Şeyh Zahid Kotku’dan sonra dergáhın postnişine Prof. Coşan oturacaktı.

Ama bir sorun vardı. 1970’li yılların sonunda dergáh ile partinin/MSP’nin arası açılmaya başladı. Şeyh Zahid Kotku, Erbakan’ın "Akıncılar" gibi radikal hareketlere sıcak bakmasına karşı çıktı. Sonra bir gün Erbakan’a, eniştesi Prof. Osman Çataklı aracılığıyla haber gönderdi: "Necmi partinin başından çekil!"

Erbakan dergáhın dinsel otoritesine karşı geldi. Gümüşhanevi Dergáhı ile gerginliği sürerken 12 Eylül 1980 askeri darbesi oldu. Tutuklamalar sorunu geçici olarak unutturdu.

Darbeden hemen sonra da Şeyh Zahid Kotku vefat etti. Prof. Coşan yeni şeyh oldu.

Erbakan, dergáhta değil akademide yetişen yeni şeyhe "biat" etmedi. 19 Temmuz 1983’te Refah Partisi’ni kurdu.

Prof. Esad Coşan ise, RP’nin kuruluşundan bir buçuk ay sonra "İslam" Dergisi’ni çıkardı.

Derginin künyesi

Prof. Esad Coşan, İslam Dergisi’nde genellikle Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden tanıdığı öğrencileriyle birlikteydi.

İslam Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Hasan Hüseyin Ceylan’dı.

Yazı İşleri Müdürü ise Aykut Zahid Akman’dı.

Hasan Hüseyin Ceylan ve Aykut Zahid Akman, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden sınıf arkadaşıydılar. Ankara’da yaşıyorlardı. Şeyhleri Esad Coşan’ın dizinin dibinden ayrılmıyorlardı. Dergi çalışmalarından arta kalan zamanlarda, Prof. Coşan’ın Ankara Demetevler Özelif Sitesi’ndeki "hadis sohbetlerini" organize ediyorlardı.

İslam Dergisi, Ankara’da bir şirketin mescit olarak kullandığı küçük odasında, bir masa, bir eski daktilo ile yayın hayatına başladı.

Darbe günleri nedeniyle biraz ürkek yayın çizgileri vardı. Dergi içerik olarak, daha çok tasavvuf, geleneksel medrese ile radikal söylemlerin iç içe geçtiği bir politika takip etti.

Hasan Hüseyin Ceylan tarafından yazılan "Unutulan Sünnetlerimiz" bölümünde, Hz. Muhammed’in yaşamından örnekler verildi; okurlara günlük yaşama ilişkin tavsiyelerde bulunuldu: "Futbol karşılaşmalarında giyilen şort, erkeğin göbeği ile diz kapağı arasını örtüyorsa caizdir."

Dergi, genellikle yurtdışındaki İslami gelişmeleri haber verdi; Afganistan’ı işgal eden Sovyetler Birliği’ne ateş püskürüyorlardı. İran-Irak Savaşı’nda İran’ı destekliyorlardı. Ama Humeyni’ye mesafeliydiler.

Dünyayı ikiye bölmüşlerdi; Müslümanlar ve káfirler. Avrupa Birliği’ne karşıydılar. Kendilerini, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’e yakın görüyorlardı.

İslam Dergisi’nin dış haberler sayfasını kim hazırlıyordu biliyor musunuz; Fehmi Koru!

Dergiye, Zahid Akman’ın ağabeyi Turgut Akman’la evli gazeteci Nuriye Akman da gönüllü destek veriyordu.

İslam Dergisi, ANAP’a yakındı; çünkü bu partinin kadrosu içinde, başta genel başkanı Turgut Özal olmak üzere, Gümüşhanevi Dergáhı’na bağlı politikacılar vardı. Ancak ANAP’ın serbest piyasacı, AB’ye yakın siyaseti bu yakınlığın daha ileri gitmesine engel oldu.

RP arasında gerginlik ise her geçen yıl arttı. Parti, İslam Dergisi’nin parti binalarına girişini yasakladı.

Ayrılık gerçekleşiyor

1990’lı yıllarda RP yükselişe geçti. Artık büyük şehirlerde yeni bir dönem başlamıştı. İstanbul, Ankara gibi şehirleri RP adayları kazanmıştı.

Bu seçim başarısına rağmen İslam Dergisi, Erbakan’a hálá soğuktu.

Ancak...

1984 yılında Şeyh Zahid Kotku’nun adını alacak kadar dergáha bağlı olan Aykut "Zahid" Akman ve Hasan Hüseyin Ceylan gibi isimler, Şeyh Coşan’dan ayrılıp Erbakan’a biat ettiler.

O yıllar faaliyete geçmek için hazırlıklar yapan Kanal 7 televizyonunun başına da İslam Dergisi İdari Müdürü Zekeriya Karaman getirildi.

İslam Dergisi’nin yazı işleri kadrosundan Ferman Karaçam da Kanal 7 radyonun başındaydı artık.

Fehmi Koru, İslam Dergisi’nden sonra Erbakan’ın ekibine dahil oldu; Milli Gazete’ye geçti; başyazarı oldu. Sonrası malum...

Hızlı yükseliş

İslam Dergisi’nden kopanlar ödüllerini hemen aldılar.

Milletvekili oldular. Şirketler kurdular. Belediyelere fuar organizasyonları yaptılar.

YİMPAŞ parasıyla "Politik Araştırmalar Merkezi" kurdular.

ABD’ye bursa gönderildiler. Televizyon yöneticisi oldular.

Büyüdüler... Ünlendiler...

Bu arada, 28 Şubat kararları, Erbakan’ın yıldızını söndürdü.

Ve zamanında Şeyh Esad Coşan’ın dizinin dibinden ayrılıp Erbakan’a biat edenler yine hemen çark ettiler. Recep Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisinin gölgesine girdiler. "Yola devam" ettiler!

Fakat bir fire verdiler: Hasan Hüseyin Ceylan konuşmalarıyla RP’nin kapatılmasına neden olmuş; siyaset yapması beş yıl yasaklanmıştı. Cezası bitince, İslam Dergisi’nde birlikte çalıştığı bacanağı, AKP milletvekili genel başkan yardımcısı Akif Gülle’nin kulisiyle AKP’ye girmeye çalıştı. Olmadı. AKP, Hasan Hüseyin Ceylan’ı kabul etmedi.

Diğerlerinin yıldızı parlamaya devam etti.

Geçmişte karşı çıktıkları her şeyi bu kez kendileri yapıyordu. Popüler dünyanın figürleriydiler artık. Her gün televizyon ekranındaydılar.

450 milyon dolarlık Armada İş Merkezi’nin sahibi oldular!

Diğer şirketleri, işleri, yatırımları, Deniz Feneri’ni yazmaya gerek var mı?

Artık milyon dolarları telaffuz ediyorlardı. Her şey ne kadar kolay ve çabuk oluvermişti!

İnsan sormadan edemiyor: İslam Dergisi günlerini hiç anımsıyorlar mı?

O idealist-özverili gençlerin tüm çabaları sadece sınıf atlamak için miydi?

"İslam toplumu" kurmak için büyük söz sarf edenler, sadece birkaç yıl içinde nasıl da ufalıvermişlerdi böyle.

Neyse, hayat devam ediyor işte. Haziran 1998’den beri çıkmayan İslam Dergisi, on yıl aradan sonra ekim ayında yeniden çıkıyor. "Bir lokma bir hırka" felsefesine bağlılıklarını sürdürenlere duyurulur.

Şeyh Esad Coşan’dan Erbakan’a: Valizlerle gelen paraları ne yaptın?

TARİH, 26 Mayıs 1990.

Yer İstanbul Vefa Yayıncılık Tesisleri

Profesör M. Esad Coşan, Erbakan ile olan gerginliklerinin nedenini dergáhının müritlerine bakın nasıl anlattı:

"Umumiyetle bana sorulan sorular, MNP-MSP-RP ile ilgili. Diyorlar ki, ’Bir müddet desteklediniz, şimdi bir ihtilaftan bahsediliyor, niye?’

Efendim, destekleme hocamızın (Şeyh Mehmed Zahid Kotku) zamanından beri oldu. Parti zaten dergáhımızın belli bir aksiyonu olarak başladı. Hocamıza belli kişiler geldiler, dediler ki, ’Hocam, böyle böyle şeyler yapalım mı?’ Hocamız emir buyurdu, istikamet gösterdi, yapın buyurdu. Ayrıca eleman verdi.

Ancak üç sene önceden, beş-altı sene önceden bize karşı bir tavır başladı. Bizim dergimizin (İslam) nasıl çalıştığını biliyorsunuz, neden yazdığımı biliyorsunuz. Biz bu dergileri şu bakımdan çıkarmıştık; örfi idare var, ben İskenderpaşa’da konuşuyorum, Ankara’da konuşma iznim var ama yasaklanabilir. ’Sen Diyanet’e bağlı bir kimse değilsin, konuşamazsın’ diyebilirler. Onun için ben ihvanıma, yani kardeşlerime, ahiret yoldaşlarıma ulaşabileyim, mesajımı ileteyim diye çıkardım dergiyi.

Şimdi önce Almanya’daki kardeşlerimiz başladı; ’Bu dergi bizim dergimiz değildir’ demeye. Hocamızın kurduğu Hak-Yol Vakfı’na yardımları kestirdiler. Bizzat Necmettin Bey, Konya’da ’Hem Hak-Yol’a hem Milli Gençlik’e yardım olmaz; sadece Milli Gençlik’e yardım edeceksiniz’ demiştir.

Şimdi (Erbakan) birçok insan hesap sormadığı için şımarıyor. 1990 yılının Ocak ayına kadar bütün kusurlarına rağmen destekledim. Doğru yolda gitmeyeni babam olsa dinlemem.

Mercedeslere kurulup saltanat sürüyorsun. ’Bana biat etmeyen kendine din arasın’ diyor. Böyle saçma şey olur mu? Bulunmaz Hint kumaşı mısın?

Kırk yıldır desteklediğimiz insan. Beslediğimiz insan, varlığımızın her çeşidiyle katıldığımız insan, kardeşlerimizin parasıyla bütçesi kabarmış, şişmiş insan, Almanya’dan valizlerle gelen paralarla zenginleşmiş insan, Suud’dan, Kuveyt’ten gelen paralarla şey yapmış insan. Sen bu tekkenin mensubu değil miydin? Sen ’Bizim yolumuz tekke adabıdır’ demiyor muydun?"

Prof. Esad Coşan’ın bu konuşmasını, Yazar İsmail Nacar basına verince, Esad Coşan ile Erbakan bir daha hiçbir araya gelmediler, konuşmadılar.

Gümüşhanevi Dergáhı bölündü. Ayrılık hálá sürmektedir.

Başbakan’ın dünürünü değil yazar Sadık Albayrak’ı geri istiyoruz

SON yıllarda gazeteler, televizyonlar ondan hep "Başbakan’ın dünürü" diye bahsediyor.

Oğulları Berat ve Serhat nedeniyle adı duyuluyor artık.

Küçük oğlu Berat (D. 1978), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Esra ile evli.

Genç yaşta Çalık Holding’in CEO’su oldu. Büyük oğlu Serhat (D. 1973) da Çalık Grubu’nda.

Sözünü ettiğimiz isim, gazeteci-yazar Sadık Albayrak.

Başbakan Erdoğan ile dünür olduktan sonra bir köşeye çekildi; artık gazetelerde yazmıyor. Konuşmuyor.

Halbuki: Görüşlerine karşı olsam da, Türkiye’nin ona ihtiyacı var, biliyorum.

Türkiye’nin bu gergin günlerinde gazeteci-yazar Sadık Albayrak’a görev düşmüyor mu?

Peki, neden sessiz?

Dünür olması susması anlamına gelir mi hiç?

Bunca yıllık Sadık Albayrak’ın köşesine çekilmesi kabul edilebilir mi?

Bu muydu yani; iki oğlu önemli bir şirkette CEO olacak; hatta biri Başbakan’ın damadı olacak ve o yazılarıyla rüzgár ekip fırtına biçen Sadık Albayrak kalemini kıracak!

Bunun için mi hapis yattı?

Bunun için mi yüzlerce yıllık cezaları umursamadan kitaplar, makaleler yazdı?

Uzun yıllar Milli Gazete’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı.

Önceleri AKP’ye sert muhalefet eden Milli Görüşçü isimlerin başında geliyordu.

Sonra... Sonra kayboldu. Yazmadı işte. Dünürüyle fikir ayrılığı yüzünden mi kalemine kelepçe vurdu? Bilmiyorum.

Bildiğim, Sadık Albayrak’ın akrabalık ilişkileri nedeniyle köşesine çekilmesine gönlüm elvermiyor.

Sadık Albayrak’ın görüşlerini hiç paylaşmıyorum.

Ama yazmasını can-ı gönülden istiyorum.

Sadık Albayrak gazetecidir; yazardır; düşünürdür.

İdealisttir. Vicdanlıdır. Ahlaklıdır. Aydın olma namusuna sahiptir. Bu özelliklerinin yanında "dünürlüğü" sadece küçük bir ayrıntıdır.

Tarih Sadık Albayrak’ı dünürlüğüyle değil, yazdıklarıyla hatırlamalıdır.

Evet, ben kendi adıma, Türkiye’nin bu zorlu sürecinde Sadık Albayrak’ın yazmasını istiyorum...

Sadık Albayrak’ın "feodal ilişkilere" kurban edilmesini gönlüm ve aklım kabul etmiyor.

Hürriyet
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com