EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

“FAŞİZM NASIL FİLİZLENİR?”

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ağu 11, 2017 9:32 pm    Mesaj konusu: “FAŞİZM NASIL FİLİZLENİR?” Alıntıyla Cevap Gönder

“FAŞİZM NASIL FİLİZLENİR?”
Gökhan YAMANGÜL
11 Ağustos 2017

Faşizm bazılarının sandığı gibi “ırkçılık-milliyetçilik” meselesinin menfî yakıştırması değildir. Faşizm, devleti yönetme, gücü idare ediş biçimidir. Hani Necip Fazıl, komünizm için “toplum adına ferdin hakkını çalar” ve kapitalizm için “fert adına toplumun hakkını çalar” diyor ya… İşte, faşizm de diğer iki dünya görüşü gibi “hak çalma” temeline kuruludur. Bu defa “güçlü ve tanrı(!) devlet” iddiası sahneye çıkar ve bu uğurda hem ferdin, hem toplumun hakları baskılanır. Liberalizmin kavgasını verdiği “bireysel haklar” ve sosyalizmin bayraklaştırdığı “sınıfsal haklar” bir ve beraber olarak devletin hedefinde, ortak düşmandır.

Bütün ideolojilerin kendi içinde bir “hakikat” yanı vardır. Sıkıntı, Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle “yerinde doğruyu genelleştirmek”ten doğar. Sosyalist düşünce liberalizme karşı “önce eşitlik” ve liberalizm sosyalizme karşı “önce özgürlük” jargonuyla karşı çıkarken, araya giren faşizm, “ne eşitlik, ne özgürlük; önce devlet otoritesi” der ve her ikisini de bir çırpıda tasfiye ediverir.

Faşizm, devletin insanla münasebetleri etrafında bir idare ediş ve onları yönlendiriş, münasebetleri tayin ediş biçimidir. “Güçlü, yıkılmaz, sarsılmaz, kadir-i mutlak devletin beka ve çıkarları bunu gerektiriyor” iddiası ile “toplumsal sınıfların” ve “bireyin” en temel haklarını dilediği gibi sınırlandırma, devlet otoritesini hak ve hukuk mevzularının önünde görme eğiliminden güç alır.

Siyasal ırkçılık ise bir ırkın diğer ırklarla münasebeti üzerine kuruludur ve ırkçıların çoğunlukla diğer ırklara karşı baskıcı metotlara saparak kendi hâkimiyetlerini kabul ettirmeye çalışmaları böyle bir kavram kargaşasına yol açmıştır. Oysa ırk bakımından tereddiye uğramış nice soysuz iktidar da egemenliğini korumak için güçlü devlet jargonunun ardına saklanarak tebaasına emdiği sütü burnundan getirici faşist idareler kurabilir. Keza birçok “sosyalist” idare de bu metotları kullanmış veya kullanmakta devam etmektedir.

Faşizm ile ırkçılığın beraber anılmasının bir sebebi de, faşist idarecilerin çok sık olarak, fert ve toplum üzerindeki sınırsız tahakkümü “ulus” adına uyguladığını iddia etmesidir.

Faşizme dair okuduğum en güzel birkaç yazıdan birisi, Şevket Süreyya Aydemir’in “Faşizm Nasıl Filizlenir?” (*) başlıklı makalesidir. Aydemir’in bu yazısı, 12 Mart’tan birkaç ay önce, 28 Aralık 1970 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanmış. Hani, “tam bugünleri anlatmış” denilen türden bir yazı… Fakat bunun sebebi yazarın ileriyi görüş yetisi kadar, günün politikacı tipini çok ustaca okuması ve en acısı da 50 senedir o politikacı tipinin gücüne güç katarak iktidarını sürdürmesidir. Dolayısıyla, “50 sene sonrasını görmüş” demekten çok, “50 senedir değişen hiçbir şey olmamış” demek, daha gerçekçi bir takdir ölçüsü olacaktır. Tek değişen, o faşizm filizlene filizlene gölgesinde yaşamaya mecbur kaldığımız dev bir zakkum ağacına dönüştü.

Şevket Süreyya, yazısının başında “Faşizm Nedir?” diye soruyor ve cevabını veriyor:

“Faşizm, çeşitli yönlerden tarif edilebilir. Ama kısaca ve en anlaşılır şekilde faşizm, hükümet diktatörlüğü demektir. Yani totaliter bir rejimdir. Bu diktatörlüğün, elbette bir şefi, bir lideri olacaktır. Bu liderin etrafında elbette ki “önder güç” olarak bir örgütü bulunacaktır.”

Yazar, buradan itibaren, bu “örgütlü güce” dair çeşitli ülkelerden örnekler veriyor. Bu “güç” bazen parti olur, bazen filan ülkede olduğu gibi kilise, falan ülkedeki gibi cunta çevresi, toprak sahipleri veya kimi “teokratik kuvvetler” vs. Fakat faşist şefin etrafındaki örgütlü güç, neye dayanırsa dayansın, Aydemir’e göre bütün bunların en ortak yanı, liderin bir vasfıdır. Aynen aktarıyorum:

“…bütün bu hükümet diktatörlüklerinde liderlerin müşterek vasfı şudur: Demagog! Ve idarelerin bir müşterek silahı vardır: Demagoji!..”

Yazının belki en can alıcı tarafı ise Şevket Süreyya’nın “Demagog kimdir?” sorusuna verdiği cevaptır ki, “tam da bugünü anlatmış” denilmeyi en çok hak eden kısım:

“Demagog; sokağı kullanan, sokağa dayanan, sokak kalabalıklarını ve bu kalabalıkların basit enstenktlerini, basit tepkilerini, milli şuur ve milli irade sayan adam demektir. Ve demagoji; işte bu sokak kalabalıkları ile; cehaletin, aşağılık duygularının uyandırılması ve bu kalabalıkların sürüklenmesi için, demagog’un kullandığı basit söz ve mantık silahı demektir.”

Faşizm, içe karşı ne kadar millilik propagandası yapıp, “sert” görünürse görünsün; esasen sırtını dış güçlere dayamaktan vazgeçemez. Çünkü o her şartta iktidarda kalmak ister.

“Mesela faşist iktidarın ilk günü, Maliye kasası aczini bildirdiği veya Merkez Bankası transferleri durdurduğu gün, faşist iktidar, hemen dış güçleri yardıma çağıracaktır.”

Peki, kurbanlar kimdir? Şevket Süreyya’nın buna verdiği cevap çok net, tereddütsüz:

“… faşizmin ilk kurbanları, aydınlar, sanatkârlar ve düşünürler olurlar. Çünkü demagog, hür değerlerden anlamaz. Ve sokak kalabalığı kurban ister. Demagogun, sokak kalabalıklarına ilk hediye edeceği kurbanlar da, aydınlar, hür düşünce ve düşünürler olur.”

Bütün bunları o kadar ustaca çerçeveleyen Şevket Süreyya Aydemir, keşke bir ara başlık daha açıp, tıpkı “İhtilâlin Mantığı”nı yazdığı gibi, “Faşizmin Mantığı”nı da yazsaydı. “Paralel Devlet” kavramının mucidi, Fetullahçıların en güçlü olduğu günlerde onlara en keskin muhalefeti yapanlardan, bizzat o günlerde Fetullah Gülen’in avukatları tarafından hakkında defalarca hakaret davası açılan ve halen bu davaları sonuçlanmamış Gökçe Fırat hapiste… 1989 senesinde Fetullah Gülen aleyhinde, isim vererek ilk açıktan yayınları yapan Ak-Doğuş dergisinin idarecilerinden Hayreddin Soykan hapiste… Yine Fetullah’ın en güçlü günlerinde onun aleyhinde kitap yazdığı gerekçesiyle hapse atılan Ahmet Şık, bu defa tam tersi bir ithamla hapiste… Daha acısı, okuma ve yazmaları da yasak…

Kitapların yasaklandığı devirler insanlık tarihinde ne olarak adlandırılır; bilen bilir. Ve senelerce bu Fetullahçılığı kendi etrafında “örgütlü güç” olarak himâye eden kişi, “devlet otoritesi” adına cezaevlerine kitap girmesini yasaklıyor, aydınlara kalem verilmesine engel oluyor. Faşizmin mantığı olmaz ama en azından “nasıl filizlendiğini” biliyoruz artık.

Gökhan YAMANGÜL
11 Ağustos 2017
ADIMLAR Dergisi

(*) Şevket Süreyya Aydemir, Lider ve Demagog, Remzi Kitabevi, 1. Basım, 1997, s: 91, 92
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com