EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

'Yaşayan Necip Fazıl' Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal May 30, 2017 9:49 pm    Mesaj konusu: 'Yaşayan Necip Fazıl' Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA Alıntıyla Cevap Gönder

“Yaşayan Necip Fazıl” Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA – 1
Necip Fazıl’la Başbaşa

Tuğrul ÇELİK



Mum ile pervane

“Mum alevi… Dönüp dolaşıp, alevinde hissedip de anlatamadığım şeyleri hatırlatan mum etrafında dolanmam boşa değil. Ortalığın kapkaranlık kesildiği sırada yanan bir mumun ışığında, serin bir ilkbahar havasının tatlı ürpertisini hatırlatan, hüzünle mırıldanan bir aşık duasının içliliği vardır sanki.
Pervane ve mum!
Büyük Doğu İdeolocyası’nın ‘Son ve tek kıvılcım’ bahsi.”
“81 mevsimi”… “İlk misafirlik”… Ortada bir mum… Mumun etrafında dolanan, alevinde hissedip de anlatamadığı şeylerle baş başa, anlatmak için bekleyen bir genç… Pervane ve mum misalı…
Apaçık ortaya koyana kadar kimseciklere söyleyemediklerini “Üstad”ına anlatmak için duran, ileride ise söylediklerinden ihtiyaç sahiplerinin kendilerine yararlı bir şey bulmaları durumunda mesut olacağını söyleyen bir genç adam… “Yaşayan Necip Fazıl”, Salih Mirzabeyoğlu…
Necip Fazıl Kısakürek’in “Hakkımda yazılmış tek harika kitap,” dediği “Necip Fazıl”la Başbaşa” kitabının benim anladığım kadarıyla hikâyesi böyle…
Kitap, yazarının de belirttiği gibi “şöyle dedi”, “böyle yaptı” gibi “fotoğrafçılık” kitabı değil. 40 yıldır “her şeyi yerli yerine oturtacak, hesabını verecek, çilesini çekecek, neyin nasıl olduğunu gösterecek” bir gençlik bekleyen “Üstad”la, “yepyeni bir nesil sesi” olma mecburiyetini yerine getirmeye çalışan gencin bir araya gelişinin kıvılcımı…
Salih Mirzabeyoğlu da bu kitabın “doğrudan doğruya onun ağzından hakikatleri konuşturduğunu” söylüyor. Bu anlamda kitap hem Mirzabeyoğlu hem de Necip Fazıl hakkında diyebiliriz. Elbette ki Büyük Doğu ve İBDA hakkında da.
“Necip Fazıl’la Başbaşa”yı okurken “Üstad”ıyla genci, Necip Fazıl’la Salih Mirzabeyoğlu’nu konuşurken buldum ve bu “konuşmaya” dışarıdan bir dinleyici olarak dahil oldum.
Bir kitapta, kitap okurken aslında görmediğimizden, olan biteni duyduğumuzdan bahsedildiğini hatırlıyorum. “Necip Fazıl’la Başbaşa”, bu anlamda görmediğim, duyduğum bir kitap oldu.
Dava ve aşk
Okuyanların Necip Fazıl’la Mirzabeyoğlu’nun “konuşmalarından” nice mânâlar, anlayışlar çıkarmaları elbette mümkün. Ben ise bu iki isimden, bu kitaptan “duyduklarımı” aktarmaya, dikkatimi çekenleri paylaşmaya çalışıyorum.
Dikkatimi çekenlerden ilki “dava” mesela…
Hani bugün birçok şey gibi kirletilen kelimeden. Ahlak adına, hak-hukuk adına, sevgi ve iman adına içinde hiçbir şey bırakılmayan şeyden.
“Üstad”ıyla gencin “konuşmasından”, “dava” ile “aşkın” birlikte olduklarını duyuyorum:
“Davasına aşkla bağlı olanlar için her türlü terslik ve zıtlık, tesirinin müsbete döndürülmesi gereken bir aksiyona vesile olur ki, kendi oluş yolunun malzemesi ve sıçrama tahtası yapabilme işidir.”
Her türlü zorluk, kötü gün, “oluş yolumuzun malzemesi”, “sıçrama tahtamız” olmuyor mu?
Dostu, düşmanı yakından tanımaya bir vesile olmuyor mu?
Oysa bugünkü anlamıyla “dava”, adı kirletilen pek çok şey gibi servetine servet katmanın, bir yerden bir yere “sıçramanın” aracı; aşk ise paraya, ihaleye, arsaya, yani gerçek bir dava dışında her şeye duyulur olmadı mı?
Mirzabeyoğlu’yla Necip Fazıl’ın “konuşmasında” geçenden ne kadar da uzak…
Sevmek, bilmek ve anlamak
“Sevmek için bilmek gerek,” deniyor kitapta… Ve devam ediyor: “Nereden ve nasıl geldiklerini bilmeyenler, nereye ve nasıl gideceklerini de bilmezler.”
Mirzabeyoğlu eserlerinde teorik -ve de hayatta tatbik edilen- bir kavram olarak algıladığım “İslam’a muhatap anlayış”ta da çevreyi, dostu ve düşmanı tanımlarken bu ölçütün kullanıldığını okuyorum.
İslâma Muhatap Anlayış; yani “Mutlak Fikir”in tatbik fikri…
Hem “kendi”ni hem “çevre”yi tanımanın, nerede nasıl davranılacağının prensipleri…
Herkesi “Her şeyden önce ‘ben doğru olduğumu nereden bileyim?’” sorusundan pay almaya çağırdığı aynı isimli eserde de “İslâmi ölçüler yerli yerinde, ya ona bakan göz nerede?” diye yine bir soruyla “teorik bir dil”in nasıl kurulacağını anlatıyor Mirzabeyoğlu. Çünkü her mesele “İslâm’a muhatap anlayış”ın ifade ve teorisini gösterileceği bir yer olarak duruyor burada.
Bilmek için sevmenin gerekliliği konusunda ise sevginin mahiyeti özellikle belirtiliyor.
Başıboşluğa yer verilmiyor.
“Sevgilinin her sözüne 
hikmet gözüyle baktık
Başıboş yürüyene bin misliyle 
fark attık!”
Bu şiirden belki pek çok kişi pek çok anlam çıkarabilir kuşkusuz, ben ise “İBDA Mimarı”nın bu şiirinden sevmek için bilmek gerektiğini, bilmek için de çalışmak, anlamak, mücadele etmek, çile çekmek gerektiğini çıkarıyorum.
Kitapta geçen bir hikaye şöyle:
– Muhallebi çok güzel bir şey…
– Yedin mi?
– Yok, babam yemiş!
Bu hikaye benim aklıma en çok Üstad’a gösterilen ilgi dolayısıyla gelir. Mesela ‘Üstadsız ve Büyük Doğu’suz olmaz,’ dedin ve bu mevzuu derinlemesine bir tahlil ve terkib halinde anlattın. Muhatabının anladığı tek cümlecik ‘Üstadsız ve Büyük Doğu’suz olmaz.’ Bunu söyleyiverdikten sonra, onun okuma ve anlama zahmetine girmesine lüzum (!) yok. Sen ne olursan o da senin ‘gibi’n olarak aynı şey oluyor.
Ve ne laflar:
– Şu milleti bir türlü adam edemedik!’
Kendisi adam olmuş da, milleti adam edememiş; o adam olması gereken milletten değil.”
Hiçbir zaman taşın altına elini koymayan, ama sürekli eleştiren, kendini üstün gören insan tipinin net bir örneğini veriyor Mirzabeyoğlu, ki sadece o “mevsim”in değil her mevsimin adamı bu tipler üzerine çok şey yazılabilir. “Kaba softa ham yobaz” türünün kibir yönü ağır basan bu tipi siyaseten belli bir grubun değil her grubun içinden çıkabiliyor.
Fikir ve dava adamlığı
“Üstad”ının ve Mirzabeyoğlu’nun “konuşmasından” duyduklarıma, “Necip Fazıl’la Başbaşa”da bahsedilen, “dava adamı” ve karşısındaki “tehlikeler”den devam ediyorum.
Üç tehlikeli durumdan ilki “bir köşede pörsümek” tehlikesi.
“…Fikir ve dava adamı, devri daim makinesi gibi, kendi heyecanını kendi üretebilendir; etrafın ve şartların iteklediği, sonra pörsüyüp giden değil.”
Mirzabeyoğlu, “Necip Fazıl’la Başbaşa”da dava adamının özelliklerine de değiniyor bana göre.
Yıllar önce Kadrocuların dikkat çektiği “pesimizm” psikolojisini farklı bir açıdan yeniden okumuş olduğunu görüyorum. Şevket Süreyya, Kadro’nun ilk sayısında “pesimizm” tehlikesinden bahsederken şöyle yazıyordu: “Türkiye’de pesimizmin ilk kastı, inkılap heyecanınadır.”
Yani “pörsüyüp giden” değil, davaya ilk günkü heyecanıyla sarılan, doğrularıyla yaşayan ve o inançla savaşan olma durumudur dava adamınınki…
Mirzabeyoğlu’nun “Üstad”ından aktardığı ikinci nokta ise “muhatap ve ölçü” üzerine:
“Muhatabınız ve ölçünüz çevre değil, hep ‘olmanız gereken’ ve daha ileri basamaklar olmalı.”
“Pörsüme” tehlikesinde bahsettiği “etrafın ve şartların iteklemesi” durumu örneğindeki gibi…
Üçüncü uyarısı ise “zamanı israf etmeme şuuru”:
“Zaman, öldürmenin değil, yaşatanın zemini… Hemen olacakmış ve şu anı değerlendiremezsen olmayacakmış gibi, içinde bulunduğun anı değerlendirme, hiç olmazsa değerlendirememiş olmanın sancısını duyma şuuruyla, yavaş yavaş, kıvamını bula bula, hazmede hazmede, sıra ile oluş prensibi… Bizim şipşak fotoğrafçılıkla alakamız yok!”
Necip Fazıl’ın aktardığı bir hikâyeyle örnek veriyor Mirzabeyoğlu. Mısır’da 1939’da bulunan bir mabedin girişini tıkayan taş blok kaldırılıyor ve 7 bin senedir orada duran ve muhtemelen mabetten çıkan son kişiye ait olan bir çıplak ayak tabanı izi görülüyor. Bu haberden duyduğu heyecanla şöyle söylüyor:
“Dava 7 bin sene sonra doğacak bir günün suratına, tabanının izini basabilmekte.”
(Sürecek)

Kaynak: TürkSolu / http://www.turksolu.com.tr/yasayan-necip-fazil-salih-mirzabeyoglu-ve-ibda-1-necip-fazilla-basbasa/

“Yaşayan Necip Fazıl” Mirzabeyoğlu ve İBDA -2 “Büyük Doğu Mührü” 
ve “Yürüyen Büyük Doğu” İBDA
Tuğrul Çelik
29 Mayıs 2017

Türk Solu dergisinden sayın Tuğrul Çelik Daha önce yayınlanan makalesinin birinci bölümünden sonra bu haftaki yeni sayı da ikinci bölümü kaleme aldı. Haksız ve hukuksuz yere tutuklu bulunan Gökçe Fırat’ın başkanlığında faaliyetlerini yürüten ve her türlü haksız ve hukuka aykırı saldırının üstesinden gelebilecek iradeye sahip olduğuna inandığımız Türk Solu kadrosundan Sayın Tuğrul Çelik’in Kumandan Mirzabeyoğlu’nun “Necip Fazıl’la Başbaşa” isimli eseri hakkındaki makalesinin ikinci bölümünü dikkatinize sunuyoruz.

ADIMLAR


“Yürüyen Büyük Doğu”

Bir önceki yazıda “7000 yıl sonrasına uzanan ayak izi” hikâyesinde geçtiği gibi, davanın binlerce yıl sonra bile olsa geleceğe vurulacak bir mühür olacağı örneği, Mirzabeyoğlu açısından Büyük Doğu’da anlamını buluyor.

Bununla ilgili şu sözleri bunu açıkça gösteriyor:

“Elimin erdiği ve gözümün gördüğü hiçbir hakikat yok ki orada göze görünmez bir mührü basılmış görmeyeyim. Üzerinde şu mana olan bir mühür: Büyük Doğu.”

Büyük Doğu’nun “remz şahsiyet”i ise şüphesiz Necip Fazıl.
Mirzabeyoğlu, onunla olan ilişkisini ve ona bağlılığını “çağın nabzını yakalayan, ideali aramayla toprağa bağlanma arasında bir yerde kıvranan insanoğlunun oluş ıstırabını ortaya koyan, heykelleştiren adam” sözleriyle ortaya koyuyor.

Kendisi de bir mütefekkir olan Mirzabeyoğlu’nun gözünden Necip Fazıl ise “mütefekkir yetiştiren mütefekkir” olarak nitelendiriliyor.

İki makaledir hakkında yazdığım “Necip Fazıl’la Başbaşa” eseriyle ilgili daha önce Necip Fazıl ve Mirzabeyoğlu’nu karşılıklı konuşuyor gibi gördüğümü belirtmiştim. Mirzabeyoğlu da eseriyle ilgili ilerleyen sayfalarda “benim benle konuşmam benim Necip Fazıl’la konuşmamdır” diyerek, mânâ açısından arada bir fark olmadığının altını çiziyor.

“Yürüyen Büyük Doğu”nun sırrı da olsa olsa burada gizli diye düşünüyorum: Büyük Doğu’dan İBDA’ya, Necip Fazıl’dan Salih Mirzabeyoğlu’na uzanan bir dil ve fikir.

“Her şeye sahtesi musallat”

“Necip Fazıl’la Başbaşa”yı okurken, Mirzabeyoğlu’nun sahte olanla kavgasına da şahit oluyorsunuz.
Arabaşlığı da burada geçen bir cümlesinden aldım: “Her şeye sahtesi musallat.”
Sahte solcu, sahte milliyetçi, sahte dindar, sahte muhalefetten geçilmeyen şu günlerde bir kere daha görülüyor ki, sahtelik meselesi günümüze ait bir sorun değil.
Sahtecinin en büyük düşmanlığı de gerçeğine oluyor her zaman.

Yobaz kimdir?

İlerleyen sayfalarında “yobaz kimdir” sorusuna verilmiş en iyi cevaplardan birini okuyorum.
Şu satırlar özellikle de yobazlığın tek taraflı olmadığını söylemesi açısından oldukça ilginç ve önemli:

“Yobaz hakikate gerisiyle bakan adamdır. Bunun küfür yobazı tipi de var, din yobazı tipi de.

Nefs muhasebesinden anlamaz, kendini izaha yanaşmaz, anlamadan karşı çıkar, anlamadığından kaçar, kelimelerin geliş gidişinden sahte mânâlar türetir, ağzından çıkan lafın nereden gelip nereye gittiğini düşünmez.”

Mirzabeyoğlu, “küfür yobazı” içinde ele aldığı “çağdaş medeniyet tekerlemecisi yobazlar”dan bahsederken Batıcılığı da kıyasıya eleştiriyor.

İleri ve gerinin ölçüsünü “mutlak fikre göre” ölçen anlayışta, kısa bir tarih yolculuğuna da çıkarıyor okuru: “Geriye doğru bozulma ve çürüme devirlerimiz” olarak nitelediği Tanzimat’a, Meşrutiyet’e ve de Cumhuriyet’e yönelik sert söylemleri, Batılılışma serüvenimize yönelik fikirleri…

Bu mevzular da bir başka yazıda bir başka yerde elbette tartışılabilir. Çünkü bu aynı zamanda Mirzabeyoğlu’nun “Adalet Mutlak’a” konferansının açılış cümlelerinde dediği gibi bir “buluşma”nın da vesilesi olur.

“Karşı”dakinin -ki ölçütü samimiyet olmalı- ne dediğine kulak tıkamanın, araya görünmez duvarlar örmenin sıkıntısının çekildiği “huzursuz” memleketimize, yapılabilecek samimi tartışmalar hayli yararlı da olur hem…

Yakın zaman için bir hayal mi dersiniz? Peki Mirzabeyoğlu’nun da konferansında altını çizdiği gibi ya “hayatta ne varsa hayal maddesinden yapılmış”sa? “Dünyaya sadece didişmek için mi geldik?”

Tam da burada Salih Mirzabeyoğlu’nun altını çizdiği bir noktaya geliyorum; hakikat konusunda şöyle bir cümle geçiyor kitapta:

“Doğrunun olmadığı yerde güzel de yoktur!”

Buna ulaşmak için de bir yol haritası olabilecek ikinci bir cümle de şöyle:

“Her kıymet, ‘neyim’ ve ‘ne yapmalıyım’ diye, insanın her an kendini didiklemesinden çıkar.”

Anlamak ve anlatmak çilesi

Peki insan kendini nasıl “didikleyecek?”
Ben şöyle bir cevap çıkardım: Anlamaya çalışmakla…
“İBDA Mimarı” belki bu yüzden yazmadı eserini; ama Büyük Doğu’dan İBDA’ya olan bağı anlatırken şöyle diyor Mirzabeyoğlu:

“Dil ve işaretler, insanlar arasındaki ortak mânâ imkanı demektir. Böyle bir hakikat temeli olmasa, lisan olmaz. Dil ve işaretler insanlar arasında ortak bir mânâ dünyası meydana getiren sembollerdir.

1975’ten başlayarak toplumun genel çerçevesine Büyük Doğu’yu oturtmak mücadelemizin sebebi anlaşılıyor. Bunu böylece vasıflandırış nisbeti de, Büyük Doğu’nun muradı ve ‘niçin’ buudu halinde İBDA’da!”

Ortak bir mânâysa eğer mesele; çıkardan uzak, samimi, ortak bir amaçsa; iyiye, hakikate ulaşmaksa eğer; dinlemek, konuşmak ve anlamaya çalışmak bu işin önemli bir kısmı gibi geliyor.
Hakikat meselesinde “herkesin bir hakikati” olduğunu yazan Mirzabeyoğlu şöyle diyor:

“Herkesin hakikati kendine olduğuna göre, karşıdakini görmezden gelmek hakikat namusuna sığmaz, ayrıca hakikatin ne olduğu mevzuu da söz konusu olmaz!.. Önce onu var kabul edeceksin, çünkü ona var!”

Ve siyaset yapma işi de buradan hareketle zuhur ediyor belki de:

“Herkese mahsus bir hakikat yoktur, hakikat birdir. Onu yine bir kişi bulur ve bir milyon kişiye tasdik ettirir. Böylece nizam ve ahenk dediğimiz şey doğar ve böylece ister istemez reyler tekte birleşir.

Eğer bu bir kişinin bulduğu şey eğri ve yanlışsa, başka biri çıkar yine tek başına bulur ve yine bir milyon kişiye tasdik ettirir ve yine böylece reyler hakta birleşir.”
En saf haliyle bir “fikri bir milyon kişiye tasdik ettirme”nin -günümüzdeki gibi hile-hurda işlerine bulaşmadan- yolu çok zor olsa da yine anlamak ve anlatmak çilesi çekmekten mi geçiyor acaba?

Bendeki Mirzabeyoğlu

“Necip Fazıl’la Başbaşa”yı okurken, Salih Mirzabeyoğlu’nun üslubunun özgünlüğüne de şahit oluyorsunuz. Taklit değil, yaratıcı ve tamamen kendine has.
Okuduğunuz kitapta bir yer olur ve birkaç cümleye kitabın özü payesi biçersiniz ya hani; benim bu kitapta bulduğum yer, “İBDA Mimarı”nın kendisini ve İBDA’yı anlatırken yazdığı şu cümleler:

“Bizim insanları rahatsız edici bir tarafımız var. Sahte dengeleri, çerezlik doyumları, ucuz tesellilerini yıkıyoruz.

Çoğu bizim haklı olduğumuzu bile bile kaçıyor, kaçışını mazur göstermek için de, muhalefet edebilmenin mazeretini tedarik gibi hallere düşüyor.”

Rahatsızlık vermek, sahte maskeleri indirmek, günü kurtarmak değil, katılalım/katılmayalım geleceğe yönelik bir iddia var burada…

Eleştirileri ve sataşmaları geçtim, bunun için “sükut suikastı”na uğramak var…
Mirzabeyoğlu, daha önce bahsettiğim konferansında kendisini dinlemeye gelenlerin içinde sevenlerinin, onu merak edenlerin ve de onu sevmeyenlerin olduğunu, olabileceğini söyleyerek sözlerine başlamıştı.

Ve hangi görüşte olurlarsa olsunlar, her kesimin fikirlerini samimice ortaya koyduktan sonra “sizdeki ben-bendeki siz” konusunda bir fikre sahip olunabileceğinin altını çizmişti.
Bu anlamda bu yazdıklarım için bendeki Mirzabeyoğlu denilebilir.
Bendeki Mirzabeyoğlu’nu anlatmaya devam edeceğim.
(Sürecek)

İKTİBAS: http://www.turksolu.com.tr/yasayan-necip-fazil-mirzabeyoglu-ve-ibda-2-buyuk-dogu-muhru-
ve-yuruyen-buyuk-dogu-ibda/
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com