EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

HÜR SAVAŞÇIDAN NOTLAR

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr May 28, 2017 12:53 am    Mesaj konusu: HÜR SAVAŞÇIDAN NOTLAR Alıntıyla Cevap Gönder

HÜR SAVAŞÇIDAN NOTLAR
Nihan Öztürk
27 Mayıs 2017

“Aslı saklıyor delil,

sesin sözden bir başka;

bahanede sarhoş dil,

hizmet ederken aşka”

Söze böyle başlamıştı “Hür Savaşçı”.

Uzun bir aradan sonra tekrar evindeydik. Yerlerimize kurulduktan sonra kısa bir selamlaşma, hal hatır sorma ve gündem ile ilgili sohbet faslı gerçekleştirmiştik.

Buluşmamıza dair sevinci ve sohbete duyduğu özlemi gözlerinden okuyabiliyorduk.

İlk baştaki heyecanıyla devam etti:

“Sayın Salih Mirzabeyoğlu Konferans’ına “Bismillah” ile başlarken giriş bölümünde kendine ait bu dörtlüğü söyledi ve açıklamasını şöyle yaptı:

“- Yâni giden-gelen kelimelerden daha çok, bu muhabbet bizi buluşturmuştur burada.”

Ömrü, insanlar için fikir üreterek geçen bir insanın kalabalık bir insan topluluğu ile karşılıklı buluşması, fikirlerini insanlara bizzat aktarması, üstelik uzun yıllar hakkında yapılan dedikodular, suçlamalar ve ağır tecrit şartlarından özgürlüğüne kavuştuktan hemen sonra ve insanlık tarihinin en sinsi, en şeytâni, en aşağılık çeşidi olan ve halâ devam eden Telegram işkencesi altında.

Bu heyecanı tarif edebilecek belki bir kaç “yakışıklı” söz buluruz ama hissettirebilmek için Salih Mirzabeyoğlu olmak gerek. Hissetmek isteyen Konferansı izlesin.”

Elimizdeki notları kastederek;

“Sanırım Konferans’ın metnini yanınızda getirmişsinizdir. Gerektiğinde oradan bazı başlıkları yada pragrafları okuruz. Fakat meseleyi aslında hiç de öyle -şunu dedi- veya -bunu dedi- diye ele almak istemiyorum müsaadenizle. Maksadım Konferans hakkında genel bir sohbet etmek ve düşüncelerimi aktarmak, sizinde değerlendirmelerinizi dinlemek. Bilmiyorum nasıl bulursunuz?”

“Siz nasıl dilerseniz efendim. Bu sayede elimizden geldiğince Konferans’ın nedenini ve mânâsını da ortaya koymayı denemiş oluruz.”

“Pek güzel. Zaten bütün iş mânâ da gizli değil mi? Aynı zamanda zaman ve mekân ile bütünlük sağladığında nelere gebe olabileceğini söylemek lâzım.

Bütün mesele, doğruyu doğru zamanda söylemekte ve hamleyi doğru mekânda yapabilmekte.

Hani doğru zamanda ve doğru yerde olmak gibi bir söz vardır. Bunun hakikati Tasavvuf’da ve Konferans hakkında söyleyebileceğim en mânâlı söz tamamiyle bir -Tasavvuf Aksiyonu- olduğudur. Fikirle donatılmış Tasavvuf Aksiyonu.

Misâlini şöyle verelim;

Tasavvuf = Devlet ve Sistem

Aksiyon = Ordu ve Millet

Fikir = İdare ve Silâh

Neden böyle bir şeyi söyleyebiliyorum?

Çünkü bu öyle sadece bir filozofi veya ilim, bilim veya bilgi üzerine verilen bir Konferans değil.

Konferansı veren Kim?

Dünya çapında bir İdeoloji olan Büyük Doğu’yu kendi İdeolojisi İBDA ile geliştiren ve kesintisiz Devrim’in mucidi olmak ile birlikte bütün insanlığa sunduğu kurtuluş reçetesini Başyücelik Devleti Modeli ile sistemleştiren, aynı zamanda Batı Tefekkürü’nü iyi tanıyan İslâm İnkılâpçısı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu.

Sözlerin yetersizliğine mi yoksa çokluğuna mı yanalım bilmiyorum. Ama işin ciddiyetiyle alâkalı kısmına vurgu yapacaksak, böyle bir vasıftaki adama şimdi yeryüzünde, tarihte çok az rastlanır.

Mesela haftalık yayımlanan Ölüm Odası B-7 yazıları. Dünya’nın bütün dillerine vurgu yapılan ve sanki dünyaya sinyaller yollayan bir Fikir Matriks’i. Şu Matrix filmini kastetmiyorum. Ama öyle anlayacak olana, filmdeki NEO reelde Sayın Mirzabeyoğlu’dur derim. NEO kelimesi yunanca Neos sözcüğünden türemiştir ve anlamı YENİ’dir.

Matriks ise ingilizce kökenli bir Kelimedir. Kalıp, Dölyatağı, Rahim veya Kaide demektir. Fakat biolojiden fiziğe, matematikten bilgisayar diline kadar daha birçok alanda kullanılır. Bilgisayar kavramlarını tanıtan bir sitede türkçe birebir karşılığı MASFUF olarak belirtilir ve şöyle açıklanır: Masfuf, saf tutmak anlamındaki saf kelimesinden türemiş olan ve saf saf dizilmiş anlamına gelir. İngilizceden matrix olarak Türkçe’ye sonradan girmiş ve masfuf kelimesi unutulmuştur.”

Burada söze girmesem olmazdı;

“Çok ilginç efendim. Benim işim de datalar yani sistemden üretilen veriler üzerine. Bazen Matriks programıyla dağınık ve kompleks olan şemaları bir tabloda düzene sokup daha çabuk işlem yapabiliyor ve verileri daha kolay üretebiliyoruz. Veya tablo şeklindeki sayısal değerleri düzenleyebiliyoruz.”

“Tam olarak buraya gelecektim. Tabiri caiz ise Büyük Doğu ve İBDA İdeolojileri de birer Matrikstir. Yâni dağınık ve kompleks görünen İslâm Hikmetlerini ve değerlerini bir İdeoloji çerçevesinde düzenleme davranışı. -Devlet müesseselerden oluşur- ölçüsünce müesseseleri bu minvalde nizama ve sisteme kavuşturma, hayata geçirme aksiyonu. Hatta Matriks üzerine araştırırken -olası bir örgütlenme formu- diye de bir yerde okumuştum. Örgütlenmek, baştan aşağı nizam ve sistem gerektiren birşeydir. Tabii disiplini de unutmamak ve örgütlenmenin demirbaşlarından bilmek gerek.

Bunları böyle anlatırken sakın Konferans meselesinden uzaklaştığımızı düşünmeyin. Aksine tam üzerindeyiz.

Zaman: 29 Kasım 2014. 16 senelik zindan hayatının sonra erdiği 22 Temmuz tarihinden 130 gün sonra.

Mekân: İstanbul – Haliç. Haliç’in bir diğer adıda ALTIN BOYNUZ’dur.

İstanbul’dan katılan ve Anadolu’dan gelen binlerce Genç, Akademisyen, Gazeteci.

Öyle bir zamanda ki, Hrıstiyan âleminin Katolik lideri Papa Francis’de Türkiye’de. Yapımı yeni biten Ak-Saray’ın ilk konuğu olarak!

Öyle bir mekânda ki, Türk Padişahı Sultan Mehmed’in gemileri karadan indirterek Bizansı şoka soktuğu ve İstanbul’u İslâm adına feth etmesine vesile olduğu, ayrıca Fatih ünvanını aldığı güzelim Haliç.”

Mehmet söz aldı.

“Afedersiniz, demin Altın Boynuz dediniz. Tevafuk, son Ölüm Odası’nın başlığı da ALTUN BOYNUZ.”

“Evet gördüm. Fetih habercisi inşallah.

Bana soracak olursanız 29 Kasım Konferansı’da bir fetih idi. Hem gönüllerin hemde akılların fethi.

Salon dolmuş taşmış, neredeyse bir o kadar da Haliç Kongre Merkezi’nin girişine ve merdivenlerine yığılmış insanlar.

Sevenleri, sevmeyenleri, merak edenleri, acaba neler diyecek diye heyecanla bekleyenleriyle farklı kesimlerden insanlar.

Onlarca yıldır Batı merkezli siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel müdahale batağına saplanmış Türkiye’ye, bu bataklıktan çıkış reçetesini orjinal bir fikir sistemiyle sunan İnsan konuşacaktı neticede.

Bir bakıma, bu uğurda nice zulümlere mazur kaldığı halde, hangi kesimden olursa olsun bütün yakın ve uzak kendisini ademe mahkum etmeye çalışanlara hiçbir an vazgeçmeyeceğini, bir mağduriyyet ve direniş havasında değil tamamen Hakim olarak devam edeceğini ihtar ediyordu.

Dikkat ettiyseniz ne gözlerinde ne de sözlerinde hatta tavırlanda bile zerre kadar kinden pay yoktu. Kimseyi düşmanlaştırmadı ve kimseyi hedefe koymadı. Bir ara telegramcı işkencecileri yuhalamaya kalkan salondakileri bile sakinleştirdiğine ve bu savaşın galibi olduğuna hepimiz şahid olduk elhamdülillah.

Nasıl fikrettiyse öyle yaşayan ve sürekli üreten bir Remz şahsiyetin, bir aydının, nasıl örnek olması gerektiğini heykelleştirirken, konuşmaya başladığındaki buluşma ve muhabbet sözleriyle de, Halkla içiçe olma özlemini dile getiren gerçek bir Lider olduğunun imzasını atıyordu.

Belki bazıları gündelik meselelere değineceğini ve laçka olmuş gündem ile ilgili konuşacağını sanıyordu.

Nâfile!

O’nun tekbir gündemi var, O’da İslâm İnkılabı.

Bu çerçevede, Anadolu kıtasından başlayarak yakın zamanda bütün Büyük Doğu Coğrafyası’nı kucaklayacak olan yepyeni ve ideal Medeniyet.

Eşi ve benzeri olmayan bir düşünce sisteminin bu idealden başka gündemi olabilir mi?

Bir Fikir, ortaya atıldığından itibaren sadece muhataplarına hitâp eder. Modern Türkçesiyle enteresan bulanlar bu fikre ilgi gösterir. Konferans’a gelenlerin kaçı böyleydi bilemeyiz ama muhataplarına sunulan Fikir ziyafetini burada anlatmaya kalksak, sekiz gün yedi gece uykusuz, susuz ve ekmeksiz de olsa bitiremeyiz. En başta dediğim gibi, şöyle dedi veya böyle dedi diye konuşmamızı gerçekleştirmediğimiz için lütfen beni mazur görün. Sona doğru sizin okumak istediğiniz bölümler varsa dinlerim dilerseniz.”

Biraz müsaade isteyip yan odaya geçti. Mehmet, Barış, Onur ve ben de en sevdiğimiz bölümleri biraz sonra okumak üzere hazırlamaya başladık.

Birkaç dakika sonra geri geldi.

Bu arada çaylarımızı da tazelemeye fırsat bulduk.

Hür Savaşçı devam etti;

“Evet, Fikir Ziyafeti demiştik.

İBDA Fikriyatına biraz uzak insanın aklına çok farklı konulardan bahsediyor diye gelebilir. Gayet tabii bu konulara uzak insanlarında kafası karışmış olabilir. Ancak İBDA’ya yakın olanlar bütün bunların bir bütüne ait olduğunu bilir.

Hani şu muazzam Hz. Ali r.a. ölçüsü:

Parça bütünün habercisidir!

Parça parça anlatılanlar, aslında bir bütüne yönlendirme işi. Her şeyin her şey ile alâkalı olması esrarına bir örnek denilebilir.

Neler neler dile geldi.

Şöyle bir başlıklar listesi hazırladım, müsaadenizle hızlı bir şekilde okuyayım.

– Üstadı Necip Fazıl hakkında söylediği: Adam tanımak surat tanımak değildir.

– İBDA’nın ipuçları

– Büyük Doğu – Orjinal Fikir

– Kendinden Zuhur

– Ebediyyet

– Hz. Salih Peygamber

– Sokrates

– İbrahim Hakkı Hz.

– Gençlere yönelik: Genç kalsınlar

– Yeni Dünya Düzeni’nin Anadolu’da kurulması

– Evrensel ilkeler palavrası

– Kâinat, İnsan, Çevrecilik

– Mahir Çayan

– Özal, Kapitalizm, Mafya

– Her devrin nasslarının oluşu

– Hiçbir emeğin zayi edilmediği sistem

– Fikirde aslan payının müslümanlarda oluşu

– Anadolu, Osmanlı, Enternasyonal

– Lider ve Kitle

– Sol’a atıf, Ecevit, Devrimcilik

– Roger Garaudy

– Carlos

– İnsanın düşmanından bile öğreneceği birşey vardır

– Hiçbirşey anlamamak mümkün değil

– Nietzsche

– Marx’ın kitapları, Komünizm

– Demokrasinin yeri, Rey meselesi

– Halka sorulacak ve sorulmayacak meseleler

– İmân’a karışılmaz, o kalpte olan birşey

– Halkçılık kavramı

– Çoğunluk idaresi, Seçme kuralları

– Milleti temsil

– İdare eden ve edilen

– Hakimiyet milletin mi?

– Milliyetçiliğin hakikati

– Mutlak’ı izah etmek

– İrfan kavramı

– Rüya, Tarih, Tahayyül, Proje

– Akıl, Tecrübe, Mantık, Fantezi

– Mutlak Fikir, Bismillah, Büyük Doğu

– Süryanice, Cennet lisanı

– Her toplumun hafızası lügatında topludur

– Akıl, Kelimeler, Hikmetler

– Hz. Ali, İmam-ı Gazali, İmam-ı Âzam

– Şeriat, Tasavvuf, İlim

– Dış ilişkiler, Aydınlar

– İlericilik ve Gericilik meselesi

– Yahudilik, Masonluk

– Her kesimi kendini izaha davet

– Dünya’ya biriyle didişmeye gelmedik

– Nesillerin ihtiyaç farkı

– İzahsız Sanat. Müzik, resim, şiir

– Keramet, Şamanizm, Teknoloji

– Müessese, Ahlâk, Fikir, Felsefe

– İnsan ve Toplum meselelerinin hâlli davasında bir küll fikrin olması gerekliliği

– Radikalizm, Fikir haysiyeti

– İdeolocya

– Hz. Musa

Unuttuğumuz veya gözden kaçırıp not almadıklarımız olabilir. Fakat genel hatlarıyla sanırım böyle.

Benim en sevdiğim bölümleri de okumuş olayım ne dersiniz? Sonra sizlerde birer bölüm okursunuz ve sonlandırırız.

– Bütün dünyaya sunulabilir, bütün insanlığa sunulabilir bir ideolocyan yoksa –bütün dünya derken bütün insanlığı kastettiğimi anladınız- bir de her ferde tek tek sunulabilir bir ideolocyan yoksa senin fikrinin fikir haysiyeti yoktur.

– 1970 veya 80 yanlış hatırlıyor olmayayım, Fransız Talebe Birliği başkanı, bu ayaklanmalar olduğu zaman –bizde de oldu ya, 70’lerde- bunlar olduğu zaman fevkalade bir lâf söylüyor. Diyor ki; “Biz mevcuda inanmıyoruz, memnun da değiliz mevcuttan. Eğer bize derseniz ki yerine ne koyalım, onu da biz bilmiyoruz. Onu bulmak da yönetici olarak sizin göreviniz.” Bu gençlik olayları hakkında benim bulduğum en harika söz budur. “Ne olduğunu bilmiyorum; ama onu bulmak da senin görevin.” Şimdi söyleyeceğimi kendinize, akrabaya, eşe dosta bakarak değerlendirebilirsiniz; psikolojik bir rahatsızlık söz konusu olduğu zaman, umumiyetle onu izah etmesi gereken bir kötü olması gerekir… Hâlbuki böyle yapmakla onu da zora düşürüyorsun, aslında onun böyle bir kötüsü yok da, hâlini anlatamıyor. Tam olarak demesi lâzım ki; “ne bileyim ben bana ne olduğunu” ve çoğu insan “ne bileyim bana ne olduğunu” şeyinde olmadığı için -yani, bir takım karı-koca ilişkilerinden tutun, çoluk çocuk işlerinden tutun, gençliğin bunalımından tutun- bütün bunların içindeki demin söylediğim cümleyle aynı mânâ var. Yâni şunu demek istiyorum; insan ve toplum meselelerinin hâlli babında ortaya tezatsız ve bütün bir fikir ortaya koyma… İnsan meseleleri diyorum, yâni psikolojik bir hâl de insan meselesi değil mi, benim anlatamadığım sıkıntım da insan meselesi değil mi? Yani şimdi bu, o kemirdi, o yedi bilmem ne meselesi değil. Şimdi silahlar sustu, silahlar sustuğu ânda bizim konuşacak bir şeyimiz yok. Bunun olmaması için, bu dediğim kurallar çerçevesinde her kesimi kendini izah etmeye davet ediyorum.

– Şimdi, söylediklerimden şöyle bir hadise çıkıyor; aydınların, aydın tabaka olarak belirmesi lâzım… Yâni, aydın tabaka, insanların kendisinden örnek aldığı tabakadır; insanların benzemeye çalışacağı tabaka, aydın tabaka olmalıdır. Bizdeki “aydınlar aristokrasisi” aydın tabaka bizde imtiyazlıdır. Burada imtiyazlı deyince akla hemen parası pulu olanlar gelmesin, aydınlık herkesin kendi çapında katılacağı bir şeydir.

Aslında daha çok varda nasipse ileriki zamanlarda da değiniriz inşallah.”

Barış müsaade isteyerek kendi sevdiği bölümü okumaya başladı;

– Hazret-i Ali diyor ki; “tecrübe, fayda ile birlikte bir ilimdir.” Biz şimdi bu kadar methediyoruz deney ve gözlemi, teknolojiye dayalı falan, biz 68 kuşağıyız. 68 kuşağına gelene kadar da, geçmiştekilerin tekrarladığı ilericilerin, yâni sol anlamında demiyorum ilerici… Bu ilericilerin tekrarladığı şey, deney ve gözlem yoluyla, şimdi bak, deney ve gözlemi Hazret-i Ali söylüyor! Biraz evvel şeriat ve tasavvuf bahsinde geçen İmâm-ı Gazâlî Hazretleri de söylüyor.

Ardından Onur;

– İnsan düşüncesinin verdiği her şey neticede insanla ilgilidir… Şimdi, milliyetçiliğin bir hakikati var değil mi?.. “Kavmini sevmekle kınanamaz.” Nitekim bak şimdi, başka yerden bağlayacağım meseleyi… Kavmini sevmekle kınanamazsın; fakat insanlar devrimci gençlerden bahsediyorum yurtsever falan filan bu tip şeylerde çok heyecanlanıyorlar. Ondan sonra dış sömürüye karşısavaşlarını da “yurtsever” adıyla… Yurtsever ile vatansever arasında ne fark var?..Şimdi, mevzuu şundan ibaret; sen şimdi, bütün halkları falan filan diyordun ama nedense şuradaki halklar için burada kalkmış falan değilsin! Ama buraya da olunca birden bir şey yapıverdin, bunu inkar edemezsin ki, bu bizim fıtratımızda olan bir şey…Yâni, bize ait olan mekânı korumak, bizim fıtratımızda olan bir şey… Şimdi, burada buna yurtsever adını takman şey yapmıyor… Veyahut halkların kendi kaderlerini tâyini… “Halklar kendi kaderini tayin etti!” Biri mesela Hitler gibi birini seçti… Yâni ne demek istiyorsun sen? Şimdi, biraz önce hürriyet bahsinde söyledim; şimdi, ister halk iradesi de, ister millet iradesi de, idare edenle idare edilen ayrımı vardır. Söz konusu olan, bu idare eden-idare edilen ayırımında hangi metod olmalıdır? Bu lâf kurtarmıyor bunu… Çünkü bugün meselâ, “hâkimiyet milletindir!” diyorsun, tabiî bunu suçu işlemek için söylemiyorum da espri olarak alın hâkimiyet Eminönü’nde geziyor, ayağı çıplak!.. Bu palavraları bırakalım. “Hâkimiyet milletindir!” falan böyle bir şey yok!..

Mehmet;

– Bir şarkıcı, –isim vermiyorum- Urfa’dan bunu milletvekili adayı koyuyorsun, bir de Einstein’ı milletvekili adayı koyuyorsun. Aynştayn orada üç tane rey bile almaz, anlatabiliyor muyum?

Şimdi, bazı şeyler vardır halka sorulmaz. Halka sorulacak şeyler de vardır… Bunlar ayrı ayrı şeyler. Ben meselâ ameliyat yaparken hastaya sormuyorum, nasıl keseyim diye; o benim işim zaten. Şuraya yat, şöyle dur diyorum; fakat ameliyat olmak istiyor musun diye soruyorum. Yâni sorulacak şeyler vardır, sorulmayacak şeyler vardır. Bunu pratik hayattan misallendireyim, hapishaneye girenler içerisinde PKK’lısı da var, Ülkücüsü de var veyahut Atatürkçüsü de var… Netice olarak herkesin tutunduğu bir şey var. Onların içinde konuşurken “meselâ ben jeoloji bilmiyorum, jeoloji bilmediğim için jeolojiyle ilgili bir şey de bana sorulur mu?” diyorum, “sorulmaz” diyor. Aynı onun gibi idare eden-edilen ayrımında, beylik şeyler olarak söylüyorum siyaset var, iktisat var, şu var, bu var ve sen bunların hiç birini bilmeden “şu idare etsin”… Orada herkes bozuluyor. İşin tuhaf tarafı şu; şimdi sen cezaevine düşmüşsün, bir de hayret bir şey, orada yönetimi tayin edenmişsin gibi yapıyorsun. Ha bakın, demokrasinin yeri var. Demokrasinin tam yeri, bizim şu ânda konuştuğumuz gibidir. Demokrasi hedef değildir; gâyeye götüren bir yoldur. Bu da nedir? Burada güzelce hesaplaşacağız, herkes neyi var, neyi yok dökecek. Öyle uydurma lâflarla “demokrasiden daha güzeli vardır” bunları bırakın. Herkes kendini reel olarak ortaya koyacak; ondan sonra bunların kapışmasının her çeşidi fikrî, fiilî, bilmem ne, her neyse… Çünkü, “mutlak” bunlardan biri olacak. Burada ne oldu; demokrasi hedefe giden yol oldu. Meselâ “Müslümanlara şunu verelim, verelim ama bunlar şu partiye oy verirler, ondan vermeyelim”… Şimdi bunun gibi saçma sapan, reel hayatla ilgisi olmayan şeyler… Adam hem dine karşı, teşkilatın 600-700 bin üyesi var, bu kadar adam namaz kılıyor, maaş alıyor. Senin baktığın gözle, bu adam yatıyor kalkıyor, senin gibi üretime katkısı yok ki bu adamın. Peki, sen niye bu işe el atmıyorsun? Çünkü bunlara el atarsan, bu kesim hiç rey vermez veyahut bu kesim birden bire öbür partiye çalışır. Bunların hiçbirinin reel hayatta karşılığı yok ki. Senin fikrinle bu adam bir şey üretmiyor. 700 bin kişi az değil ki, değil mi? Fikir samimiyeti nerede?

Sıra bana gelmişti;

– Meselâ biz diyoruz ki İBDA; İslâm tasavvufuyla Büyük Doğu tefekkürü arasında kanatlarını açmıştır. İkinciyi birinciye mâl ederken, süzgeçten geçirirken, birinciyi de bağlanacağı ipuçları hâlinde çeker… Şimdi bir ucumuz “Mutlak”a bağlı, bir ucumuz insanî hakikatimize bağlı… Başkasının nefsiyle ilgilenmekten rahat bulan, bunun Türkçesi “başkasının fikrini hesaba çekebilendir.” Nefs deyince lâf karışmasın diye söylüyorum. Şimdi ben buradayım, benim şöyle bir fikrim var; ben bunu yendim, böyle bir fikir var bunu da yendim, bunu da yendim ve en sonunda dönüp kendine diyorsun ki; “iyi güzel ama ben kendimin doğruolduğunu nereden bileyim?” Bunlara bizim arkadaşlar aşinadır, anlatabiliyor muyum? Şimdi şöyle bir “Mutlak” olmalı ki benim doğru olduğumu söylesin, yoksa o söyleyen de izafî olacak. İşin bu tarafını bırakın, her fikir, kendinden olmayanları bu şekilde hesaba çekmeyi denesin, anlatabiliyor muyum?

RogerGaraudy, İslâm’ı, Marksizm önünde hesaba çekerken, yâni yapması gerekeni yaparken -yâni Türkiye’de bizimkilerin yapması gerekirken- İslâm’ı hesaba çekerken karşılaştığı şeylerden dolayı Müslüman oldu. Şimdi çok basit lâf, bize fazla hitap etmez. Şimdi diyor ki; “Hazret-i Ömer devesiyle giderken devesinden inmiş, kölesini bindirmiş, işte aklın devrimi budur” diyor. Şimdi bizde bu kadar basitçe söylenmiş sözleri basitliğinden dolayı anlayamamak gibi bir basitlik var. O yüzden biz büyük giriftleri de kaçırıyoruz.

“Zevkle tekrar dinlettiğiniz için teşekkürler arkadaşlar. Yineleriz bir dahaki sefere ve diğer bölümlerdende örnekler veririz.”

“Asıl biz teşekkür ederiz efendim.”

“Mübarek Ramazan’da başlıyor. Şimdiden İslâm âlemine, vatanımıza hayırlar getirmesini dilerim. Sizlerin ve ailelerinizin de Ramazanı mübarek olsun.”

Hep beraber Âmin diyerek kalktık.

Mehmet;

“Zaman ayırdığınız ve bizi misafir ettiğiniz için teşekkürler. Sizinde mübarek olsun. Nasipse bir iftar programında buluşur yine sohbet ederiz.”

“Memnuniyetle. Allah’a emanet olsun. Geceniz hayr olsun. Haber edersiniz ona göre hareket ederiz. Gönüldaşlara selamlarımı iletin lütfen”

“Aleykümselam.”

Nihan Öztürk
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com