EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Cem TÜRKBİNER: BARBARLIK ve ODUNCULUK

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Ekm 06, 2015 8:06 pm    Mesaj konusu: Cem TÜRKBİNER: BARBARLIK ve ODUNCULUK Alıntıyla Cevap Gönder

Cem TÜRKBİNER'den güzel bir durum ve çözüm analizi: BARBARLIK ve ODUNCULUK
16 Eylül 2015



Dünya tarihine hızlı bir bakış atıldığında -ismine ister devrim densin ister denmesin-, köklü değişimlerin, her zaman medeniyetin dibinde kümelenmiş “barbar” toplulukların medeniyete şu veya bu şekilde toslaması neticesinde olduğu görülür. Barbar kelimesi esasında Roma’nın kendisinden olmayan toplulukların tümüne verdiği genel bir isimdir. Tıpkı arabın “acem” anlayışı gibi… Fakat Roma bir medeniyet iken, yakın coğrafyalarda kendisine denk bir topluluk olmadığı ve hatta dünyanın geri kalanı -Mısır ve Pers’i hariç tutarsak-, bugün kullanıldığı mânâsıyla da “barbar” olduğu için, kelime böyle bir mânâ kazanmıştır.

Barbar topluluklarda ilişkiler ve güç, neseb bağı ile sağlanır ve “tabii” liderler doğar. Medeniyetlerde ise aynı ilişkiler kültür bağı ile sağlanırken iktidar, şahıstan çok sistemdedir. Bu iki tip toplum arasında sürekli bir çatışma ve birbirinin yerine geçme vardır. Medeniyet bir noktadan sonra donuklaşır, bütün gayreti ise kurmuş olduğu statüyü korumak adınadır ve dolayısıyla dinamizm barbar topluluklardadır. İçinde bulunulan donuklaşma hâlini sezen Sezar, medeniyetine taze kanı fethettiği bölgelerin tabii liderlerini senatör yaparak sağlamıştır. Kendisi de bu tabii liderlerin tabii lideri olarak imparator olmuştur. Bu barbar dinamizminin eninde sonunda Roma’yı dize getireceğini farkeden Sezar, o enerji dalgasını medeniyetine yakıt yapmayı başarmıştır. Ve dikkat; Sezar barbar tavırdan yana duran bir aristokrat iken, rakibi Pompei Magnus ise alt kesimden gelip aristokrat donukluğun sözcülüğünü yapmıştır. Kutsal kıyafetlerini giyerek kutsal senatolarının mermer zeminlerini çiğneyen bu barbar şeflere daha fazla tahammül edemeyen asiller tek çareyi Sezar’ı yine o senatoda öldürmekte bulmuş ancak ok yaydan bir kere çıkmıştır. Netice malûmdur…

Hıristiyanlığın Roma’ya toslaması da benzer zümredendir. Roma nihayet, o dinamizm karşısında da dize gelmiştir. Hıristiyanlık, “Patristik” ismi verilen, 8. yüzyıla kadar olan dönemde paganlık ile olan fikrî mücadelesini sürdürmüş ve dinamizmini nisbeten koruyabilmiştir. Bu dönemde Roma Hıristiyanlaşırken, Hıristiyanlık da Romalılaşmıştır. Daha sonra başlayan “Skolastik” devir ile birlikte ise tam bir hakimiyet vardır ve tam da bu noktadan itibaren tehlike çanları çalmaya başlamıştır.

İslâm’ın tarihteki seyri de, Roma ve Pers medeniyetlerinin yanıbaşında, -tabiri caizse- çölden fışkıran dinamizmdir. İlim ve idrakte en üstün seviyede olanların bizzat askerî olarak da öncü kişiler olduğu bir toplum oluşmuştur. Öğle vakti cenk meydanında omuz üstünde baş komayan insanın, ikindi vakti çocuklara inci gibi hikmetli sözler düzerken görüldüğü bir toplum, dünya fethinin mânâ şartına da kavuşmuştur ve bunun tarihte bir ikinci misâli de yoktur. Burada, bürünülmesi gereken mânânın ipucu da değil son derece açık bir tezahürü vardır. Ufukları Taif’e kadar uzanamayan bedevî bir topluluğa İstanbul ve Roma’yı ideal olarak gösteren Peygamber’in üflediği dinamizm öyle bereketli olmuştur ki; saraylara diz çöktüren çadırlar saraylaştıkça, o saraylaşan çadırların belirtmeye başladığı donukluğa karşı yeni dinamik çadırlar da yine aynı medeniyetin içinden doğagelmiştir. Türklerin İslâm’a dahil olmaları, buna bir misâldir. Atının üstünden Konstantiniyye’yi izleyen Genç Hakan: “Kayser’in sarayına örümcek perdedâr olmuş” demiş ve gereğini yapmıştır.

İslâm toplumlarının, bir yerde çökerken başka bir yerde yükselme geleneği, Osmanlı’nın yıkılışı ile birlikte sekteye uğramış ve toplum, genlerinde olan gelenek istismar edilerek yine heyecana bürünmüş ama daha evvel yaşanmamış bir iklime maruz bırakılmıştır. Cümledeki her bir kelimeyi özellikle vurgulayarak belirtelim ki, Türk toplumlarındaki İslâm nisbeti İmam-ı Azam’ın anlayışı üzeredir. İster ilmî ister romantik bakılsın, İmam-ı Azam’a mensub olan bir anlayış, ya hükmedecek ya da hükmedene kadar “yıkıcı” olacaktır. Bu keyfiyet, genel olarak barbarların medeniyete akışında olduğu gibi özelde de İslâm’ın iktidara akış usûlünü gösterir ve tıpkı suyun dağ başından ovaya akışı kadar tabiidir.

Daha evvel pratiği olmayan bu dönemde köklerinden kopmuş hareketler de zuhur etmiştir. Bağlı olduklarını söyledikleri kişi ve kıymetlerin papağan gibi tekrarlayıcısı olmuş ve ortaya garabet bir topluluk çıkmıştır. Şöyle hikâyelendirirsek; adaya gitmek gerektiği gibi bir ideal ortaya konmuştur. İlk tesbit, adaya gitme imkânından mahrum olunduğudur. Arka tarafta bir orman, elde ise kör baltalar vardır. Ağaçlar kesilecek, sallar yapılacaktır. Bu heyecanla işe girişilmiş, şu olmuş bu olmuş, nihayet odunculukta karar kılınmıştır. Bir kere bu vartaya düşülünce idealler de küçülmüş, iş döne dolaşa kimin ağaçları daha iyi kesip odunu daha pahalıya satabildiği üzerinden yeni bir kıymet ölçüsüne bürünmüştür. Bugün odunculukta, hem teknik hem de ticarî olarak gerçekten mesafe alınmış, daha evvel kimse odunları bu kadar güzel kesip bu kadar iyi bir pahaya satmamıştır. Bütün İslâmî heyecan, kolayca ve düzgünce kesilmiş odunun parlak yüzeyine kurban edilmeye çalışılmıştır. Bu ruh hastalarının ikliminde ada idealinden bahseden haindir çünkü hastalar diyarında sağlıklı olmaktan büyük suç yoktur.

Bugün dünya, Hıristiyan Skolastizmi’ni yenilgiye uğratanların köhneleşmiş sisteminin hükmü altındadır. Ülkede ise politik gündem, boyunu çok aşan bir zuhura sebeb olmuş, bir milletin hafızasını harekete geçirmiştir. Şu an daha emekleme aşamasındaki bu uyanışta ilk dikkati çeken ise sahte kategorileştirmelerden azade olması ve son yılların popüler mesleği olan odunculuktan hiçbir iz taşımamasıdır. Bu ormanda ne işi olduğunu sorgulamaya başlayan bu toplum, eline tutuşturulan oyuncakları bırakıp yeniden bilenmiş baltalarına sarılacak, gözlerini adaya çevirdiği andan itibaren de dışta terörist içte ise hain olarak yaftalanacak ve doğru yolda olduğuna bu yaftalamalardan daha açık bir delil tanımayacaktır. Usûlünü tarihten, ölçüsünü ise İslâm’dan alan bu topluluğun önünde hiçbir şey duramayacaktır. Ne mutlu barbarlara…
Kaynak. Adımlar Dergisi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com