EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

HİLÂFET-İ İBDA-I YENİÇERİYAN BA BEREKET-İ PÎR-İ BEKTAŞİYÂN

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Hzr 13, 2015 10:16 pm    Mesaj konusu: HİLÂFET-İ İBDA-I YENİÇERİYAN BA BEREKET-İ PÎR-İ BEKTAŞİYÂN Alıntıyla Cevap Gönder

ŞİNASİ’DEN ÖNCE YAZILAN İLK TÜRKÇE PİYESLERDE HACI BEKTAŞ VELİ VE BEKTAŞîLİK ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Gıyasettin AYTAŞ



Tiyatro, sahne, seyirci ve oyuncu unsurlarının bir araya gelmesiyle oluşan bir faaliyettir. Önceden yazılmış bir metnin belli bir sahnede ve seyirci huzurunda sergilenmesi, tiyatro faaliyetinin gerçekleşmesi anlamına gelir. Son zamanlarda, tiyatronun bu unsurlarında önemli değişme ve gelişmeler yaşanmakta, teknolojik yeniliklerin de devreye girmesiyle birlikte, tiyatroda insan unsurunun dışında, başka mekanik unsurların da devreye girdiği gözlenmektedir.
Tanzimat’a kadar tiyatroyu Karagöz ve Orta Oyunu ile tanıyan Türk seyircisi, Tanzimat’tan sonra tiyatronun Batı tarzını da yakından tanıma fırsatı bulur. İstanbul'a gelen yabancı kumpanyaların yaptıkları gösteriler, azınlık grupların yanında, Türk seyirciler tarafından da takip ediliyor, buradan elde edilen izlenimler eş dost toplântılarında anlatılıyordu. Yabancı kumpanyaların yapmış olduğu gösteriler, bizde de tiyatro merakını gün geçtikce artırıyor, artık tiyatro gösterileri Türkçe olmasa bile, sırf Türk seyirciler için önceden oyunların Türkçe özetleri hazırlanıyordu. Bu gelişmeler çok hızlı oldu ve Türkçe piyesler de kaleme alınmaya başlandı. [1]
Tiyatronun bir edebî tür olarak -geleneksel tiyatromuzu da bir kenara bırakarak- Tanzimat’la birlikte başladığına dair ileri sürülen görüşler, geçerliliğini yitirmiş durumdadır. Tiyatro tarihi yazarlarımızdan Bedrettin Tuncel, Türkler’in 4000 yıl önce tiyatroyu tanıdığını iddia etmiş, onu Refik Ahmet Sevengil de desteklemiştir.[2] Bu görüşlerin yanında Türk tiyatrosunun Batıdan çok daha eski olduğuna dair birçok görüş ileri sürülmüş; bu görüşlerin bir kısmı elde yazılı belge olmadığı için iddia olmaktan öteye geçememiştir.
Tiyatronun bir edebî tür olarak bizde Şinasi ile birlikte başladığı hususunda genel bir kanaat ortaya çıkmıştır. Ancak, Şinasi’den önce yazıldıkları anlaşılan ilk Türkçe tiyatro eserlerinden Vekayi-i Acibe ve Havadis-i Garibe-i Kefşger Ahmed, Hilâfet-i İbda-ı Yeniçeriyan Ba Bereket-i Pîr-i Bektaşiyân Şeyh Hacı Bektaş Veli-i Müslîman ve Hikâye-i İbrahim Paşa Be İbrahim-i Gülşeni adlı tiyatro eserleri gizli kaldıkları için, tiyatro edebiyatımız üzerinde pek fazla etkileri olamamışlardır. Bu eserler, Türkiye sınırları dışında ve Türk olmayan yazarlar tarafından kaleme alınmış olmakla birlikte, ele aldıkları konu itibariyle bizi yakından ilgilendirmektedir. Çok uzun bir süre bu eserlerden habersiz olmamız, Türk tiyatro geleneğimiz açısından bir kayıptır.
Üzerinde duracağımız, Hikâyet-i İbda-ı Yeniceriyan Ba Bereket-i Pîr-i Bektaşiyân Şeyh Hacı Bektaş Velî-i Müslîman adlı tiyatro eseri, üç perdelik bir dramadır. Prof.Dr. Niyazi Akı bu oyunun çevirisini yapıp, Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Enstitüsü yayınları arasında yayımlamıştır.[3] Akı, eser hakkında bize şu bilgileri vermektedir:
“Fransızca adı Hadgı Bektache ou Creation des Janissaires. Türkçe adı Hikâyet-i İbda-ı Yeniceriyan Ba Bereket-i Pîr-i Bektaşiyân Şeyh Hacı Bektaş Velî-i Müslîman olan Türkçe tiyatro eserinin bir nushası Strasbourg Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Enstitü kitaplığında, bir nushası da Paris’te Ecole des Langues Vivantes Orientales (Yaşayan Şark dilleri Okulu) kitaplığında görülmüştür.”[4]
Thomas Chabert eserinin ön sözünde bu bu eseri kaleme alma gerekçesini şöyle açıklıyor:
"Doğu'nun tarihinde ve masal niteliğindeki hikayelerinde bu piyesin konularından daha ilgi çekici bir konu bulmak kolaydı; fakat Viyana'da Türkçe bilmeyen seyircileri eğlendirmek için daha çok sahneye önem vermek gerekiyordu; üstelik bu sahnenin ilgi uyandırabilmek için müslümanların âdetlerini, din kurallarını ve ibadetlerini yansıtması zorunluluğu da vardı. Bir yanda bunları gerçekleştirme güçlüğü, bir yandan yabancı bir dilde sahne eseri yazma güçlüğü, asıl amacı Academie Imperiale et Royale des Langues Oritentales'ın öğrencilerine Bâb-ı Ali'nin kendini bilmiş olgun ve ahenkli dilini öğretmek olan bu piyesin hoşgörülülükle karşılanması için yeterli birer neden sayılabilir."[5]
Oyun, 1810 yılında Viyana’da krallık ve İmparatorluktan imtiyazı olan matbaacı Antoine Schmid tarafından basılmış ve satışa sunulmuştur. Oyunun yazarı olan Thomas Chabert ise, Doğu Dilleri Okulu’nda Türkçe öğretmeni olup, aynı zamanda Avusturya İmparatoru nezdinde sır katibi olarak çalışmıştır.[6]
Doğu Dilleri Okulu’nda Osmanlı Devleti nezdinde bulunan elçiliklerde görev yapacak olan kimseler yetiştirilmekteydi. Burada yetişen öğrenciler sadece dil öğrenmiyorlar, Doğu milletlerinin, bu arada Osmanlıların bütün unsurları hakkında bilgi ediniyorlardı. Bu okulda görev yapan öğretmenler de Doğu Dilleri konusunda iyi yetişmiş kimselerdi.
Dil öğretimi için çok önemli bir araç olduğu bilinen bir gerçektir. Doğu Diller Okulu’nda gönümüzde sıkça başvurulan metotlarından, tiyatroya da yer verildiği; bunun için bazı eserler kaleme alındığı görülmektedir. Bu maksatla yazılan eserlerden biri de yukarıda adını verdiğimiz oyundur. Eserde Osmanlı dili, tarihi, kültürü ve dini hayatı hakkında elde edilen bilgiler değerlendirilmiş, konusu tarihi bir olaya dayandırılmıştır. I. Murat Döneminin olaylarını eserine konu olarak seçen yazar, mümkün olduğu kadar tarihi gerçeklere sadık kalmaya çalışmıştır.
I. Murat (1362- 1389) tahta geçtikten sonra, önce iç düzeni sağlamış, daha sonra da fetih hareketine girişmiştir. Bu fetih hareketinde önceliği Rumeli almış, Osmanlı kuvetleri Rumelide büyük bir fetih hareketine girmiştir. Evrenuz Bey kumandasındaki kuvetler, Malkara ve İpsala’yı; Hacı İlbey kumandasındaki kuvetler de Dedeağacı (Megri, Makrı) ilçe ve limanını, daha sonra da Dimetoka’yı fetheder.[7]
Yazar oyunu tarihi olaylara dayandırmakla birlikte, bunları birbirine karıştırmıştır. Her ne kadar eserinin önzözünde anlattığı olayların I. Murat döneminde geçtiğini ifade etse bile, Orhan Gazi, I. Murat ve I. Beyazit dönemi birbirine karıştırılmıştır. Hacı Bektaş Veli genel kanaate göre Orhan Gazi döneminde yaşamış bir din büyüğü olmasına rağmen, Yazar onu I. Murat döneminde yaşamış gibi göstermiştir.
Oyunda anlatılan savaşlar I. Murat döneminde geçmiş olmakla birlikte, kurulan mahkemede Sultan’ın namaz kılmadığı için şehadetinin kabul edilmemesi, I. Murat değil Yıldırım Beyazit zamanında olmuştur.[8]
Olay Bursa’da geçmektedir. İpsala ve Malkara muharebelerinde esir edilen esirlerden Yani ve Dimitri, diğer esirlerle birlikte isyan hazırlığına girmişlerdir. Dimitri’nin yaptığı plâna göre, gece karanlığında, hapishane nöbetçisini dalgınlığa getirip öldürecekler ve daha sonra da hep beraber saraya hücum ederek orada bulunanları katledip, sarayı da yakarak, firar edeceklerdir. Bu plânı bütün esirler kabul ederler. Dimitri, bu iş için kendilerine önder olarak cesaret ve yeteneği ile öteki esirler arasında kendini gösteren Abdullah’ı teklif eder. Diğer esirler Dimitri’nin bu teklifini olumlu karşılayarak, ona itaat etmeye söz verirler.
Bu arada Abdullah çıkagelir. Esirler, kendisine bir sır vereceklerini, bu sırrı saklaması için yemin etmesi gerektiğini söylerler. Abdullah da yemin eder. Ancak, onların niyetlerini öğrenince, tekliflerini kabul etmez. Bunun üzerine Abdullah’tan gerekli desteği bulamayan Dimitri ve Yani, plânlarını onsuz icra etmeye karar verirler. Abdullaha da yeminine sadık kalması gerektiğini bir defa daha hatırlatırlar.
Abdullah, Bektaşi tarikatına girmek için Bektaşi tevhithanesine gelir. Bektaşi Şeyhi Abdullah’ı büyük bir sevgiyle karşılar. Abdullah, elinde bir kitap olduğu hâlde şeyhin önünde diz çökerek oturur. Bu kitaptan Hafız’ın bir gazelini okur, Şeyh de onları beyit beyit şerheder. Daha sonra Şeyh, Abdullah’a İslâmiyetle ilgili bazı bilgileri sorar ve cevaplamasını ister. Abdullah bütün soruları doğru bir şekilde cevaplândırır. Şeyh, Abdullah’ın bu kabiliyeti üzerine onun tarikata girmesinde bir engel bulunmadığını söyler. Abdullah geçmişi hakkında Şeyh’e bilgi verir. Bektaşi Hasan Derviş’in oğlu olduğunu, Edirne civarında dünyaya geldiğini, şehir kuşatılınca babasından ayrı düşerek esir edildiğini anlatır. Şeyh de, kendisinin de bir oğlu olduğunu, onu on sekiz yıl önce Anahor katliamından kurtarmak için, güvenilir dervişlerinden birine emanet ettiğini, o günden bu yana hakkında herhengi bir bilgi alamadığını söyler. Abdullah'a eğer oğlum yaşıyorsa, seninle aynı yaşta olması gerekir der. Abdullah'a karşı içinde derin bir sevgi duyan Şeyh, onu kendine evlat edinir ve ona özgürlük vaadeder ve kendisine Bektaşilik telkinini verir.
Sultan Murad ve Vezir-i Azam Şeyh’e İpsala ve Malgara’da kazanılan zaferi haber verirler. Bu zaferde çok sayıda esir ve ganimet ele geçirilmiştir. Yakalanan esirlerin toplamı iki bin beşyüz altmış altı tanedir. Esirlerin başına, Şeyh’in de tavsiyesi üzerine Abdullah tam yetkiyle tayin edilir.
Bu arada Abdullah’ın babası zannettiği Abdürrezak çıkagelir. Tebdil kıyafetle dolaşan sultan, Abdürrezak’a yaklaşır. Abdürrezak ise, elinde tesbihi ile esma-ı hüsnayı zikreder. Daha sonra da Hafız’dan okuduğu bir gazelle geleceği keşfe çalışır. Bu gazelde, kaybedilen, aranan, hiçbir haber alınamayan bir sevgili insanın orduda olduğunu ima eder. Şair, bu sevgili insanı arayanın, en güzel imparatorluğun tacına sahip olan kimsenin karşısında bulunan bir fakir derviş olduğunu da sezdirir. Abdürrezak kışlaya dönen Abdullah’a kavuşur. Abdullah, almış olduğu sorumluluktan korktuğunu, ama bütün buna rağmen kendisine güvenen Sultan’a sonuna kadar sadık kalacağına Tanrı’yı şahit göstererek yemin eder. Durumu gizlice izleyen Sultan, Abdullah’ın bu sözlerinden hoşnut olmuş, ona güvenmekte ne kadar doğru bir şey yaptığını anlamıştır.
Esirler isyan ederler. Yani ve Dimitri nöbetçileri öldürürler. Daha sonra ellerindeki meşalelerle sarayı ateşe vermek üzere hücum ederler. Bu saldırı Sadrazamın kumandasındaki kuvetler tarafından bastırılır. Abdullah da elinde kılıç olduğu halde, bu isyanın bastırılmasında gayret eder. İsyan bastırılır. Sadrazam isyanın bastırılma haberini Şeyh’e ve Sultan’a haber verir. Birçok esir öldürülmüş, azılılarından beşi de zincire vurulmuştur. Sultan esirlerin cezalandırılması için, Şeyh’in vereceği karara uyulacağını ifade eder. Şeyh de, bütün esirler yerine en büyük elebaşının öldürülmesinin daha uygun olacağını bildirir. Bu karar Sultan tarafından da makul karşılanır.
Abdullah kusurlu bulunur. Abdullah, daha önce Dimitri ve Yani’ye yapacakları isyanı kimseye söylemeyeceğine dair yemin ettiği için, bütün ısrarlara rağmen isyanın kimin tarafından çıkarıldığını açıklamaz. Bunun üzerine Şeyh bütün esirlere hitaben, “eğer bu isyanın çıkmasında kim öncü olmuşsa, onu haber vereni Padişahın affedeceğini” söyler. Bunun üzerine esirlerden Yani, bu işlerin öncüsünün Abdullah olduğunu söyler. Dimitri de onu tasdik eder. Bunun üzerine Şeyh, Abdullah’ın katledilmesine fetva verir. Tam Abdullah katledilecekken Padişah devreye girer ve Abdullah’ın günahsız olduğunu söyler. Ancak Şeyh, hiçbir zaman cemaatle namaz kılmayan Sultan’ın bu şahitliğinin geçerli olmayacağını söyleyerek kabul etmez. Sultan çok pişman olur. Bu pişmanlığının neticesi olarak bir cami yaptırmayı, kendisinin ve kendisinden sonra gelen Osmanlı sultanlarının her cuma cemaatle namaz kılmaları için bir karar çıkaracağını vaadeder.
Cellat tam kılıcı Abdullah’ın boynuna vuracakken Abdürrezak çıkagelir. Şeyh’e Abdullah’ın kendi öz oğlu olduğunu söyler. Şeyh sevinir. Ancak yine kararından dönmez. Abdürrezak Abdullah’ın suçsuzluğuna şehadet edince Şeyh, fetvayı geri alır. Oğluna kavuşmanın sevinci ile Abdullah’a sarılır ve onu muhabbetle kucaklar. Abdullah, Sultan tarafından Yeniçeri Ağası ilân edilir. Şeyh de bunu tastik eder.
Oyun çok kısa olmakla birlikte yoğundur. Yazar elde ettiği bütün malzemeyi bu kısacık esere sığdırmaya çalışmış, bunda da kısmen başarılı olmuştur. Oyunun malzemesini şu unsurlar oluşturur: Osmanlı tarihi, ordu, orduyu meydana getiren unsurlar arasında önemli yere sahip olan Yeniçerilik, tekkeler, Bektaşilik ve bektaşiliğin töre ve ayinleri, masal unsurları arasında yer alan; birbirini kaybeden iki kişinin aradan çok uzun müddet geçtikten sonra tesadüfler neticesinde birbirlerini bulması, sır saklama ve verilen bir söze sadık kalma gibi…
Piyeste Türkler için önemli olan kavram ve değerler üzerinde de durulmuştur. Bu kavramlardan biri de devlete sadakat ve bağlılıktır. Abdullah, kendisi de bir esir olmasına rağmen, Yani ve Dimitri ile birlikte hareket etmez, onların başkaldırı plânına katılmaz.
Oyunda Birinci perdenin birinci sahnesinde İpsala ve Malkara Muharebeleri’nde yakalanan esirler bir ayaklanma plânı içerisindedirler. Bu plânlarında Abdullah’ı da ortak etmeyi düşünmüşlerdir.
“Yani- Ey hemşehri-i muhabbet-nüma isabet geldin. Sana bir emr-i mühim ve bir sırr-ı azîm ifşa mukteza-yı hal-i esârâdır. Dimitri ve senin bu hususta hüsn-i reiyin ve tedbir-i münîrin bize iktiza eder.
Abdullah- Ey biredarân-ı müreddet-mersum size muhabbetim ne derecede olduğu malûmdur heman buyurun elden gelen merdud ve mezmum olmaz.
Yani-Ve lâkin senden matlubumuzdur ki bu sırrımızı sana beyan etmezden evvel bize yemin-i galiz ile te’kid edesin ki rızamızı efrad-ı aferîdeden ferd-i vahide ifşa eylemeyesin.
Abdullah- Hamuşî ziynet-i hakîm est.
Dimitri-İmdi yemin-i billâh eyle.
Abdullah-(Parmağını ref edip yemin eder.) Vallahi billâhi ve sümme tallahi dinim bakiyyün yemin ederim.” (s. 10)
Abdullah, yazar tarafından çok dikkatlice seçilmiş bir tiptir. Mensubu olduğu devlete karış ayaklanacak kimselere karşı almış olduğu tavır dikkate şayandır.
“Abdullah- Hâşâ ve Sümme hâşâ bu kasdınız kavaid-i seferi, eye münaf-i ve kavanîn-i şer’iyeye mugayir bir fiil-i mekruhtur. Ulû-emrin itaatından serkeş olanların akıbeti helâk ve fenadır bu garaz-ı şerî ve daiye-i fahişeden fariğ olun.” (s. 11)

Oyunda yer alan en önemli unsurların başında hiç şüphesiz Bektaşilik ve Bektaşi geleneği gelmektedir. Abdullah Bektaşi tarikatına girmek için tekkeye gelir. Şeyh Hacı Bektaş’ın huzuruna çıkar. Şeyh ile Abdullah arasında uzun bir diyalog sahnesine şahit oluruz. Abdullah, Şeyh’in huzurunda saygıyla oturur. Sorularına açık yüreklilikle cevaplar verir. Abdullah ile Bektaşi Şeyh’inin arasında geçen konuşmalardan anladığımız kadarıyla bir kimsenin Bektaşi olabilmesi için, belli meziyetlere sahip olması gerekir. Bu meziyetler arasında, tarikatın gereklerini yerine getirebilecek kadar İslam bilgisine sahip olmak gelmektedir. Şeyh'in Abdullah'a sorduğu sorular ve onun verdiği cevaplar şöyledir:
“ŞEYH- Bu şerhimizi gereği taallüm eyle gelelim dünki derse (Bir gayri Kitap eline alur) İman nedir?
ABDULLAH- Amentü billâhi ve melaiketihi ve kütübihi ve resulihi velyevmil ahiri ve bil kaderi alâ hayrihi ve şerrihi minallahi taâlâ.
ŞEYH- İslâm nedir?
ABDULLAH- Eşhedü enlâ ilâhe illâllah lâşerike lelu ve eşhedü enne Mahammeden abduhü ve resulihi.
ŞEYH- Kimin zürriyetindensin?
ABDULLAH- Adem aleyhüsselâm zürriyetindenim.
ŞEYH- Kimin milletindensin?
ABDULLAH- İbrahim Halil-ullah milletindenim.
ŞEYH- Kimin ümmetindensin?
ABDULLAH- Muhammed ümmetindenim aleyhis-selâtü vesselâm.
ŞEYH- Kimin mezhebindensin?
ABDULLAH- Tacülmettekîn İmam Ebu Hanefi-el Kûfî rahmetüllahî aleyh mezhebindenim.
ŞEYH- İmanın aslı nedir?
ABDULLAH- Allahü taâlânın atâsıdır.
ŞEYH- Çiftçilerin pîri kimdir?
ABDULLAH- Hazreti Âdem aleyhüsselâtü vesselâm.
ŞEYH- Derzilerin pîri kimdir?
ABDULLAH- Şît aleyhüsselâmdır.
ŞEYH- Çizmecilerin pîri kimdir?
ABDULLAH- Hasan Basri’dir.
ŞEYH- Saraçların pîri kimdir?
ABDULLAH- Veysel Karanî’dir.
ŞEYH- Bazirgânların pîri kimdir?
ABDULLAH- Şuayib peygamberdir.
ŞEYH- Çobanların pîri kimdir?
ABDULLAH- Musa aleyhüsselâmdır.
ŞEYH- Berberlerin pîri kimdir?
ABDULLAH- Selmân Farisî’dir.” (s. 12-13)
Abdullah’ın cevapları Bektaşi Şeyh’inin hoşuna gitmiştir. Abdullah’ın Bektaşi terbiyesi alabilecek kabiliyette olduğunu Şeyh şu sözlerle ifade eder:
“ŞEYH (Kitabı sofanın üzerine vazeder.) Aferin ey oğul bu tahsil-i ulûmda istidad ve zümre-i bektaşiyâna duhula murad mucib-i istigrab-ı bî-tâdad olmuşdur elhamdülillâhi taâlâ ve sümmeülhamd.” (s. 13)
Abdullah Şeyh'in takdirini kazandıktan sonra, tarikata girmeye hak kazanır. Şeyh Bektaşi geleneği uyarınca Abdullah'a telkınde bulunur. Bu husus eserde şu şekilde yer almıştır:
“ŞEYH - (Abdullah’a telkin eder, yani elinden tutub kulağına üfürüb üç defa lâ ilâhe illallah der Abdullah dahi yüz bir defa lâ ilâhe illallah tekrar eder badehu Şeyh’in destini takbil edüb kalkub gider)“ (s. 14)
Her tarikatın kendine mahsus bir zikir metodu olduğu gibi, Bektaşî tarikatının da belli bir zikir usulü vardır. Bu usulle ilgili eserde bilgi yer almaktadır. Şeyh’in idare ettiği zikirde, sesli zikrin hakim olduğunu görüyoruz.
“ŞEYH (Oturur bektaşiyân dairen mâdâr önünde durub saf bağlarlar şeyh sadâ-yı bülend ile.) - Lâilâhe illallah. Ya Allah. Ya hu. Ya hak. Ya hayy. Ya kayyum. Ya kahhar (dedikde bektaşiyân üç defa tekrar ederler Şeyh kiraren ve miraren Kerimullah dedikte cümlesi bektaşiyân Hu hu deya başlariyle hareket edüb akibet yere düşerler bir mikdardan sonra kalkub gitdüklerinde mevleviyân tevhidhaneye gelüb otururlar Şeyh Sure-i Fatihayı okudukda tekrar ederler) Bismillâhirrahmanirrahim. Elnamdülillâhi rabbilalemin. Errahmanirrahim. Maliki yevmiddin. İyyake na’büdü ve iyyake nestaîn. İhdinez sıratel mustakim. Sıratellezi en’amte aleyhim. Gayr-il mağdubi aleyhim. Ve leddalin. Amin (Badehu mevleviyân kalkub âdetleri üzere semâ ve encamında şeyh dahi kalkub semâ eder esna-yı devirde bazı dervişân nay çalarlar).” (s. 15)
Bektaşilik, geçmişte devletin önemli bir unsuru olarak kendini göstermiş, bu konuda her kademedeki yöneticiler, başta sultan olmak üzere, bu tarikata ve tarikatın ileri gelenlerine büyük bir hürmet ve muhabbetle yaklaşmışlardır. Söz gelimi, Sultan, kazanılan muharebenin ardından, yakalanan esirlerle ilgili olarak ne yapılması gerektiğini Bektaşi Şeyhine sorma gereğini hisseder. Şeyh ve sultan arasında geçen konuşmalardan da anlaşılacağı gibi, Sultan ile Şeyh arasında dikkate şayan bir ilişki bulunmaktadır. Sultan Şeyh’in huzuruna geldiği zaman, saygıda herhangi bir kusur etmez.
Piyeste Hacı Bektaş Veli'nin ilmi hüviyeti hakkında da bilgi ediniyoruz. Oldukça seviyeli bir üsluba sahip olan Hacı Bektaşi Veli, kendisini her bakımdan yetiştirmiş, Arapça ve Farsça’yı okuyup anlamak bir yana, onu şerhedecek yeterliliktedir. Sözgelimi Abdullah’a Hafız’ın bir gazelini okutup şerheder, burada anlatılanları bütün unsurlarıyla birlikte anlatır.
“ABDULLAH (Okur.) -
Ço ber-rûy-i zemin bâşî tevânayî ganîmet dân
Ki doran-ı nâ-tevânîha besî zîr-i zemîn dâred.
ŞEYH- Yani Hoca hitab-ı âm tarikiyle buyurur ki çünki yeryüzü üzre olasın kudret ve kuvveti ganîmet bil yani her nesneye kaadir olduğunu Allahtan bir ulu nîmet bil zira devranın yer altında kudretsizlikleri çokdur yani niçe kaadirler yer altında natüvan ve zebun olub yatırlar ki hiç nesneye kudreti irişmez.
ABDULLAH (Okur.) -
Behârî menger ey mun’îm zaîfân u nahîfânrâ
Ki sadr-ı meclis-i izzet fakîr-i reh-nişîn dâred.
ŞEYH- Yani ey gani zayıflara ve nahiflere hakaretle nazar etme zira izzet ü hürmet meclisinin sadrı ve başı reh-nişîn fakirlerdir yani uşşak-ı zaif ü nahife hakaretle nazar eyle zira sadr-ı meclis-i izzet uşşak-ı bî-tevandır.
ABDULLAH (Okur) -
Belâgerdân-ı cân u ten duâ-yı müstemendan est
Ki bined hayr ez ân hirmen ki neng ez hûşe-çin dâred.
ŞEYH- Derdmendlerin duâsı can ü tenden belâyı döndürücüdür mısra-ı sani hükm-i ta’lilde mesel icra edüb buyurur ki kim hayır görürü ol harmandan hûşe-çinden âr eder yani fukaradan âr eyleyen agniya emval-i nîmetinden hayır görmez pes müstemendlerden istimdad edüb duâların almak gerek.
ABDULLAH (Okur.) -
Sebâ ez ışk-ı men remzî begû bâ hûbân.
Ki sad Cemşîd u Keyhosrov golâm-ı kemterîn dâred.
ŞEYH- Yani ey saba benim aşkımdan ol şeh hûbana bir remiz söyle ancılayın şeh hûban ki alçak kulları yüz Cemşid ü Keyhüsrev’dir yani en eksikli kulları gibidir.
ABDULLAH (Okur.) -
Ve ger gûyed nemî hâhem ço Hâfız âşık-ı muflis
Begûyedeş ki sultânî gedayî hem-nişîn dâred.
ŞEYH- Eğer şah-ı hûban derse ki Hafız gibi müflis âşık istemem ana söylen ki padişah gedâyı hem-nişîn tutar yani musahip edinür hasılı padişahlar gedalara musahabet edegelmişler.”(s. 12)
Eserin üzerinde durduğu önemli unsurlardan biri de dini hükümlerin uygulanmasında gösterilen hassasiyettir. Devlete karşı ayaklanan esirler yakalanmış, haklarında işlem yapılmak üzere kadı görevi yapan Şeyh’in huzuruna getirilmiştir. Sultan burada devreden çıkarak, gereğini yapmak üzere Şeyh’e müracaat eder.
“SULTAN- Ey pîr-i nuranî bu derece bagi ve isyan muhilli-i emn ü amanı tedibinide izhar-ı kahr-ı kahramanî vacib-i adl ü dad-ı hünkârî değil midir bu hususta bir tedbir-i münîr ve re’y-i ilham-pezîr bize şerh ve tefsîr eyle.” (s. 20)
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere, hukuki bir mesele hakkında Sultan Şeyh’in hükmüne ihtiyaç duyuyor ve bu konuda onun vereceği karara itibar ediyor. Yazar bu durumu doğru tespit etmiştir.
“SULTAN- Bu fikr-i ma’kul makbulûm olmuştur bu emr-i mühimmede emrin ne veçh üzre neş’et ederse mucibince amel ve hareket oluna.” (s. 21)
Piyes’in bir başka yönü de, Yeniçerilik müssesesi üzerinde durmuş olmasıdır. Yeni asker anlamına gelen Yeniçeri ordusunun tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Orhan Bey döneminde meydana getirilen yaya ve müsellem birlikleri, I Murad zamanında bir araya getirilerek, kimi kaynaklara göre 1326 yılında Yeniçeri Ordusu meydana getirilmişti. İlk kez 1389 tarihinde Kosova Şavaşı'nda askeri varlıklarını gösteren Yeniçerilerde, zamanla düzensizlik baş göstermiş, disiplinsizlik ve isyanlara 19. yüzyılın başlarında iyice artmıştı. Birçok sadrazamın idamına ve katline sebep olan Yeniçeri Ocağı, 1826 yılında kapatılmıştı.
Abdullah, Yeniçeri ağası olmuştur. Yeniçeriler sancaklarıyla birlikte padişahın önüne gelerek saf bağlayıp sğealm dururlar. Abdullah Sultan’ın ve Şeyh’in eteğini öper. Bunun üzerine Şeyh onlara şu duada bulunur:
“ŞEYH (Bülend âvâzla) - İsminiz Yeniçeriyan yüzünüz dayim handan yediniz muzaffer ü vahşet-feşan seyfiniz berran ve rus’su a’da üzre perran olub kangı düşman üzerine devam olsanız yüz aklığı ile revan olasız ya bu yeni çeriyi hıfz ü himayet eyle ilâ ahırüz-zaman.
CÜMLESİ- Amîn (Badehu yeniçeriler geru çekilüb aşçılar plâv ile kazganları getürürler ve Abdullah işaret etdükde yeniçeriler kaşıklarını keçelerinden ihrac ve hay huy feryad ederek kazganlara hücum ve tenavül-i pilavda velvele-i afakgîr ederler.)” (s. 24) Bu piyesi bir bütün olarak değerlendirmek gerekirse, karşımıza birbirine bağlı farklı unsurlar çıkmaktadır. Savaş esirlerinin özgürlük mücadelesinin eserin dinamizmini sağladığını, bu dinamizim merak unsurunu sonuna kadar ayakta tuttuğunu söyleyebiliriz. Burada, devletin esirlere karşı nasıl muamele ettiğini, onların hak ve hukuklarını nasıl gözettiğini, bir yabancının kaleminden objektif bir şekilde öğrenmiş oluyoruz.
Son olarak diyebiliriz ki, eser 1810 yılında Türkçe olarak kaleme alınmış bir tiyatro eseri olması bakımından bizim için önemlidir. Bu önemi daha da belirgin hale getiren bir diğer unsur tarihi hakikatlerin mümkün olduğunça objektif bir şekilde yansıtılmış olmasıdır. İlgililer için metnin orjinalini ekte sunuyoruz.

HİLÂFET-İ İBDA-I YENİÇERİYAN BA BEREKET-İ PÎR-İ BEKTAŞİYÂN ŞEYH HACI BEKTAŞ VELİ-İ MÜSLÎMAN

HADGI BEKTACHE
ou
LA CREATION DES JANISSAIRES
DRAME
EN LANGUE TURQUE,
EN TROIS ACTES.
PAR CHABERT

ESMÂ-İ EFRÂD-I MÜTEKELLİME
SULTAN MURAD-I GAZİ HAN Âli Osman-ı Selâtinin Salisi.
KARA HALİL PAŞA Vezir-I A’zam.
ŞEYH HACI BEKTAŞ-I HORASANÎ VELİYULLAH.
ABDÜRREZAK Derviş-i Bektaşî.
Bekçiyân ve Guzzat-ı Müslimîn ve Esârâ-yı Kesiretü’l-Aded ve Dervişân-ı Bektaşiyân ve Mevleviyân
İşbu mükâleme Brusa şehrinde vaki olub, üç fasla münkasem olmuştur.

FASL-I EVVEL BAB-I EVVEL
(Esârâ olduğu odaların derûnundadır. Yani ve Dimitri ve esârâ kesîretü’l-adet)
YANİ- Ey biraderân-ı şecâat-nişan ömr ü serbestîmize dair emr-i azîm ve hutb-ı cesîm hususunu sizinle sırren meşveret içün bu mahalle sizi davet eyledik.
DİMİTRİ- İmdi size ifade inbâ edeceğimizi gûş-ı hûş ile ısga eylen.
CÜMLE ESÂRÂ- Gûş-ı hûş ile ederiz.
YANİ- Cümleden mukaddem size sualim bu ki bu Türklerin bendinden halâs ve âzâde ve me’vâ-yı asliyelerinize rücû ve iade muradınız mıdır?
CÜMLE ESÂRÂ- Hay hay hay hay.
DİMİTRİ- Bu hapiste elem ve eziyyet-ı bî-payan çekmezden böyle düşmen-i bî-rahm ü aman zîr lükümetinden tahlis-i girîban-i can niyet-i cezmkerde-i kâffe-i ihvan mıdır?
CÜMLE ESÂRÂ- Hay hay ez dil ü can hayp hay ez dil ü can.
YANİ- Ve tahmir etdüğümüz fitne makbulûnuz mudur?
CÜMLE ESÂRÂ- Hay hay hay hay.
DİMİTRİ- İmdi malûmunuz ola ki niyet-i hâlisemizi vücuda getürmeğe enseb ü ahrâ oldur ki şeb-i târikde bu hanı hıfz eden bekçiyâni ba’de’l-katl alel gafle banaş-ı hümayûna cemm-i gafîr ile hücum ve ihrâk-ı binnâr ile gaafil ve hâba büstağrak cünûd-i müslimîni katl ü inhizam ve bu takrible firar ve bend-i esrden hâlâs-ı can edelim ne dirsüz makbulûnuz mudur?
CÜMLE ESÂRÂ- Hay hay hay hay.
YANİ- Ve bu ahşam İpsala ve Malgara muharebelerinde istirkak olunan nice esârânın dahi vürud ü vüsulu mukarrer olmağla inşallahü taâlâ imdatlariyle dahi bu fitnemiz bî-güman husulpezîr olur heman karındaşlar göreyim sizi.
CÜMLE ESÂRÂ- Sizden bize işaret bizden size itaat.
DİMİTRİ- Ve dahi malûmunuz ola ki bu emr-i azîmin tebir-i âkılâne ve hâkimane ile hüsn-i tekmiline kaadir ve cümlemiz üzerine başbuğ ve zabit olmaya lâyık ve müstahak heman Abudllah olmağla bu umuru ana tefviz birle emrine mutî olub anı üzerimize zabit ve başbuğ bilmek muktezîdir anın sözüne itimad eder misüz?
CÜMLE ESÂRÂ- Hay hay hay hay andan bize işaret bizden ana itaat.
YANİ- İşte Abdullah geliyor ey biraderân varın şimdi işinize meşgul ve muntazır-ı fırsat-ı reha medlûl olun.

BAB-I SANİ
Yani ve Dimitri ve Abdullah

YANİ- Ey hemşehri-i muhabbet-nüma isabet geldin sana bir emr-i mühim ve bir sırr-ı azîm ifşa mukteza-yı hal-i esârâdır.
DİMİTRİ- Ve senin bu hususda hüsn-i re’yin ve tedbiir-i münîrin bize iktiza eder.
ABDULLAH- Ey biraderân-ı müveddet-mersum size muhabbetim ne derecede olduğu malûmdur heman buyurun elden gelen merdud ve mezmum olmaz.
YANİ- Ve lâkin senden matlubumuzdur ki bu sırrımızı sana beyan etmezden evvel bize yemin-i galiz ile te’kid edesin ki razımızı efrad-ı aferîdeden ferd-i vahide ifşa eylemeyesin.
ABDULLAH- Hamuşî ziynet-i hakîm est.
DİMİTRİ- İmdi yemin-i billâh eyle.
ABDULLAH (Parmağını ref edüb yemin eder.) - Vallahi billâhi ve sümme tallahi dinim hakiyçüm yemin ederim.
YANİ- Maşallah karındaş senin zîr-i hükmünde bu akl ü tebirinle cümle umur pezîra-yı hüsn-i zuhur olub cümle esârâ bu dâm-ı helâkdan necat ve selâmet bulur.
ABDULLAH- Bu dedüğün neden ibaretdir?
YANİ- Sırrımız budur ki cümle esârâ altı binden mütecaviz hamiyetlû merdân bugün İpsala ve Malgara tarafından vürudu mukarrer nice eserenin ianetiyle saray-ı padişahîye hücum ve katl-i âm ile halâs-ı can niyetiyle bu husus-ı azîmde seni üzerimize bil-it-tifak başbuğ ve server nasb ü tayin eyledik.
DİMİTRİ- Kâffe-i esârânın murad-ı kat’ı budur.
ABDULLAH- Hâşâ ve sümme hâşâ bu kasdınız kavaid-i seferiyeye münafi ve kavanîn-i şer’iyeye mugayir bir fiil-i mekruhdur ulû-emrin itaatından serkeş olanların akıbeti helâk ve fenadır bu garaz-ı şenî ve dâiye-i fahişeden fariğ olun.
YANİ- Dest-i kahhar-ı adüvv-i bedkerdârdan halâsa ictisar kâr-ı savab nisar olduğu aşikârdır.
ABDULLAH- Zinhar ey biraderân zinhar cadde-i adaletten udûl meşru ve makul değildir ben bu hususta size server olub duhul etmem belki men ü defe meşgul olurum.
(Dimitri ve Yani birbirleriyle bir miktar sırren tekellüm ettikten sonra)
DİMİTRİ (İder.) - Ey Abdullah sen bizden durbîn ve zî-ukulsun nasihatın makul ve pendin makbulûmuzdur heman bu husus mensi ve meçhul kalub zinhar yemin-i galizine mugayir bizi müteellim ve melûl etme.
ABDULLAH- Elkerim iza vaade vefa mefhumumca bu hususta mağmum olman lisanım mebsumdur siz dahi sabr eyleyüp inşallah mahrum kalmazsuz.

BAB-I SALİS
Yani ve Dimitri

DİMİTRİ- Bu emr-i mühimmi vücuda getürmeye ikimiz kaadir ve kâfi değil miyüz?
YANİ- İnşallah heman Abdullah sükût edeceği mukarrer olmağla biz dahi müdara ile hareket birle mühimmat ve levazım tedarikine mübaderet ve esâraânın dahi talim ü terbiyesine mübaşeret edelim.
DİMİTRİ- Göreyim seni inşallah bu gece bis-selâm nail-i meram oluruz.

BAB-I RABİ
(Şeyh Hacı Bektaş Tekyesinin Tevhidhanesindedir Şeyh sofa üzerinde kuud eder ve karşusunda Abdullah diz çöküb oturur ve elinde bir kitap vardır)
ŞEYH- Maşallah pek hoş ey oğul din-i mübîn mezayasına inşallahü taâlâ tamam vakıf olursun.
ABDULLAH- Peder-i ruhanim berekâtiyle inşallah aksâ-yı meramın olan zümre-i bektaşiyâna münderiç olurum.
ŞEYH- Ey püser-i mühabbet-nüma ainet-i rabb-ı âlâ birle bu derece-i kemal ü fazilete an karib irtika birle bend-i esrden reha bulacağın şekden müberradır heman şu Hoca Hafız gazeli şerhini tamam edâ edeyim.
ABDULLAH (Okur.) -
Ço ber-rûy-i zemin bâşî tevânayî ganîmet dân
Ki doran-ı nâ-tevânîha besî zîr-I zemîn dâred.
ŞEYH- Yani Hoca hitab-ı âm tarikiyle buyurur ki çünki yeryüzü üzre olasın kudret ve kuvveti ganîmet bil yani her nesneye kaadir olduğunu Allahtan bir ulu nîmet bil zira devranın yer altında kudretsizlikleri çokdur yani niçe kaadirler yer altında natüvan ve zebun olub yatırlar ki hiç nesneye kudreti irişmez.
ABDULLAH (Okur.) -
Behârî menger ey mun’îm zaîfân u nahîfânrâ
Ki sadr-ı meclis-i izzet fakîr-i reh-nişîn dâred.
ŞEYH- Yani ey gani zayıflara ve nahiflere hakaretle nazar etme zira izzet ü hürmet meclisinin sadrı ve başı reh-nişîn fakirlerdir yani uşşak-ı zaif ü nahife hakaretle nazar eyle zira sadr-ı meclis-i izzet uşşak-ı bî-tevandır.
ABDULLAH (Okur) -
Belâgerdân-ı cân u ten duâ-yı müstemendan est
Ki bined hayr ez ân hirmen ki neng ez hûşe-çin dâred.
ŞEYH- Derdmendlerin duâsı can ü tenden belâyı döndürücüdür mısra-ı sani hükm-i ta’lilde mesel icra edüb buyurur ki kim hayır görürü ol harmandan hûşe-çinden âr eder yani fukaradan âr eyleyen agniya emval-i nîmetinden hayır görmez pes müstemendlerden istimdad edüb duâların almak gerek.
ABDULLAH (Okur.) -
Sebâ ez ışk-ı men remzî begû bâ hûbân.
Ki sad Cemşîd u Keyhosrov golâm-ı kemterîn dâred.
ŞEYH- Yani ey saba benim aşkımdan ol şeh hûbana bir remiz söyle ancılayın şeh hûban ki alçak kulları yüz Cemşid ü Keyhüsrev’dir yani en eksikli kulları gibidir.
ABDULLAH (Okur.) -
Ve ger gûyed nemî hâhem ço Hâfız âşık-ı muflis
Begûyedeş ki sultânî gedayî hem-nişîn dâred.
ŞEYH- Eğer şah-ı hûban derse ki Hafız gibi müflis âşık istemem ana söylen ki padişah gedâyı hem-nişîn tutar yani musahip edinür hasılı padişahlar gedalara musahabet edegelmişler.
(Abdullah kitabı kapar)
ŞEYH- Bu şerhimizi gereği taallüm eyle gelelim dünki derse (Bir gayri Kitap eline alur) İman nedir?
ABDULLAH- Amentü billâhi ve melaiketihi ve kütübihi ve resulihi velyevmil ahiri ve bil kaderi alâ hayrihi ve şerrihi minallahi taâlâ.
ŞEYH- İslâm nedir?
ABDULLAH- Eşhedü enlâ ilâhe illâllah lâşerike lelu ve eşhedü enne Mahammeden abduhü ve resulihi.
ŞEYH- Kimin zürriyetindensin?
ABDULLAH- Adem aleyhüsselâm zürriyetindenim.
ŞEYH- Kimin milletindensin?
ABDULLAH- İbrahim Halil-ullah milletindenim.
ŞEYH- Kimin ümmetindensin?
ABDULLAH- Muhammed ümmetindenim aleyhis-selâtü vesselâm.
ŞEYH- Kimin mezhebindensin?
ABDULLAH- Tacülmettekîn İmam Ebu Hanefi-el Kûfî rahmetüllahî aleyh mezhebindenim.
ŞEYH- İmanın aslı nedir?
ABDULLAH- Allahü taâlânın atâsıdır.
ŞEYH- Çiftçilerin pîri kimdir?
ABDULLAH- Hazreti Âdem aleyhüsselâtü vesselâm.
ŞEYH- Derzilerin pîri kimdir?
ABDULLAH- Şît aleyhüsselâmdır.
ŞEYH- Çizmecilerin pîri kimdir?
ABDULLAH- Hasan Basri’dir.
ŞEYH- Saraçların pîri kimdir?
ABDULLAH- Veysel Karanî’dir.
ŞEYH- Bazirgânların pîri kimdir?
ABDULLAH- Şuayib peygamberdir.
ŞEYH- Çobanların pîri kimdir?
ABDULLAH- Musa aleyhüsselâmdır.
ŞEYH- Berberlerin pîri kimdir?
ABDULLAH- Selmân Farisî’dir.
ŞEYH (Kitabı sofanın üzerine vazeder.)
Aferin ey oğul bu tahsil-i ulûmda istidad ve zümre-i bektaşiyâna duhula murad mucib-i istigrab-ı bî-tâdad olmuşdur elhamdülillâhi taâlâ ve sümmeülhamd.
ABDULLAH- Ey pîr-i ruşen-i fuad bu mürid-i bî-nasibin peder-i müşfiki bektaşiyândan olmağla sebavetden beru ol tarikaya ragıb ve ol mesleğe talib idim.
ŞEYH- Elhamdülillâh ey püser bu tekye-i fukara-pervere ibtida-yı vürudunda senin tabiat-ı halâvet kister ve istidat-ı maderzad-ı fetanet ve endam-ı dilberine mail ve cansiper oldum pederin bektaşiyândır dedüğün ne veçhile olduğu bize nakl ü ayan ve takrir ü beyan eyle.
ABDULLAH- Bu abd-i ayıb alûd Edirne muzafatından bir kariye-i mahudede Derviş Hasan nam bir bektaşi-i tekva-nümud sulbünden serzede-i vücud olub esna-yı muharebe-i Edirne’de peder-i müşfikimden cüda ve naçar ü merdud dest-i osmaniyânda beste-i bend ü belâ-yı na mahdud oldum.
ŞEYH- Elhamdülillâh el-vedud ey püser malûmun ola ki bir ferzend-i ercümendim var idi on dokuz sene mukaddem Anahor cenginde esna-yı hücumda ol masumu tahlis içün dervişândan Abdürrezak nam bir mutemed-ün alyh kimesneye sipariş ve tefviz etmiş idim ol zamandan beru ikisinden dahi bî-haber ve hayat ü mematlarından bî-eserim ah ah ol nur-i didem hâlâ hayatta olsa tamam senin sinninde olurdu Allahülhamd heman fi mabad sen püser-i şefkat eserimsin sana nil ü muhabbet ile vasî v peder oldum.
ABDULLAH (Eteğini öper.) - Eyvallah pederim.
ŞEYH - (Abdullah’a telkin eder, yani elinden tutub kulağına üfürüb üç defa lâ ilâhe illallah der Abdullah dahi yüz bir defa lâ ilâhe illallah tekrar eder badehu Şeyh’in destini takbil edüb kalkub gider)
BAB-I HAMİS
(Şeyh ve Sultan Murad ve Vezir-i Azam ve badehu esârâ Şeyh Sultanı gördükde kalkub ve temenna edüb edebane oturur)
SULTAN- Esselâmü aleyküm baba.
ŞEYH- Ve aleyküm selâm ve rahmetüllahü ve berekâtihü.
SULTAN (Sadr-ı safada kuud eder.) - Otur baba. ( Vezir’e dahi “otur” deyüb otururlar.) Elhamdülillâh cünud-i zafer mersum küffar-ı hakisar üzerine dilirâne hücum ile İpsala ve Malgara kalelerin feth ü idhal-i memalik-i rum birle ganimet-i kesîre ve esârây-ı na-mahsure duhul eyâdî-i asâkir-i nusret lüzum olduğu haber-i meserret eseri Rumeli Beylerbeyisi Hürmüz Paşa tarafından vürud ü kudüm eyledi.
ŞEYH- Elhemdülillâhi taâlâ ve sümmeülhamd heman Hak suphane ve taâlâ hazretleri eyyam-ı ömr ü devltelerin teyid ve fütuhat-ı celîlelerin mütezayid eyleye Amin.
VEZİR- Amin.
ŞEYH- Ve lâkin esârâ-yı mezbure ile hilm ü şefkat ile muamele lâzime-i Şan-ı hakan-ı devran ve vazife-i nizam ü istirahat-ı askeriyândır.
VEZİR- Sultınım emr-i hümayunları mucibin ve ol taraftan vürud eden esârâ-yı ferâvân taşrada muntazır-ı emr-i fermandır.
SULTAN- Yoklansunlar.
(Vezir işaret edüb çorbacıların biri ilerü gelüb ve esârâ sultanın önünden fevç fevç çeçerken çorbacı sayub beş on on beş elli yüz ilâ çağırır esârânın bekçileri esârâyı değnek ile darb edüb hayda yürü bre yürü hayda hayda sürün deyu azim şamata ederler itmanda çorbacı çağırır iki bin beş yüz altmış altı neferdir badehu gider).
SULTAN (Vezir’e.) - Esârâ vefret üzre olmağla mabeyinlerinde fitne-i ham zuhuruna mani ve dafi olub zapt ü nizam ve hüsn-i intizama ihtimama edesin.
VEZİR (Temenna eder.) - Emr ü ferman şevketlû padişah-ı devrânındır benim şevketlû padişahım esârâ mabeyninde Abdullah nam bir esir-i hüsn-i adab-ı hamide ve ahlâk-ı pesendide ile areste ve mülâyemet ü tekva ile peyraste olduğu esârâ nâzırı takrir eder mutemed-ün aleyh olmağla.
ŞEYH- Filvaki Abdullah-ı mersum tekyede taallüm-i edeb ve ulûmda izhar-ı istidad etdüğü bu fakire malûm olmağla müstehak-ı inayet-ı sultan-ı adalet mersumdur.
SULTAN- Anı cümle esârâ üzerine nazırı-ı bil-istiklâl nasb ü tayin eyledim varub bu hususu hüsn-i nizama idhal edelim (Kalkub vezir ile gider Şeyh dahi teşyi eder).

BAB-I SADİS
Şeyh ve Bektaşiyân ve badehu Mevleviyân
ŞEYH (Oturur bektaşiyân dairen mâdâr önünde durub saf bağlarlar şeyh sadâ-yı bülend ile.) - Lâilâhe illallah. Ya Allah. Ya hu. Ya hak. Ya hayy. Ya kayyum. Ya kahhar (dedikde bektaşiyân üç defa tekrar ederler Şeyh kiraren ve miraren Kerimullah dedikte cümlesi bektaşiyân Hu hu deya başlariyle hareket edüb akibet yere düşerler bir mikdardan sonra kalkub gitdüklerinde mevleviyân tevhidhaneye gelüb otururlar Şeyh Sure-i Fatihayı okudukda tekrar ederler) Bismillâhirrahmanirrahim. Elnamdülillâhi rabbilalemin. Errahmanirrahim. Maliki yevmiddin. İyyake na’büdü ve iyyake nestaîn. İhdinez sıratel mustakim. Sıratellezi en’amte aleyhim. Gayr-il mağdubi aleyhim. Ve leddalin. Amin (Badehu mevleviyân kalkub âdetleri üzere semâ ve encamında şeyh dahi kalkub semâ eder esna-yı devirde bazı dervişân nay çalarlar).

FASL-I SANİ
(Ahşam vaktinde şehr-i Brusa’nın bir meydanındadır Esârâ odalarının kapusu görünür ve ol kapuda müsellâh iki nefer bekçi durur).
BAB-I EVVEL
Abdürrezak Derviş-i Bektaşi
Şükr-i yezdan niçe meşakkat ve zahmet-i bî-payandan sonra dermanda ve nâ-tevan elhamdüllâhil müstean vatan-ı aslımıza rücu’la kâmuran olduk muharebe-i kale-i Edirne’de bî-aman mahbus-ı dest-i osmaniyân olan Abdullah püser-i muhabbet-iktiran sâir esârâ ile bu tarafa revan olduğu gûşzed-i fakir-i bî-ser ü saman olmağla inşallahürrahman bu beldede vicdanı bî-güman olub peder-i şefkat-nişanına irca birle ifşâ-yı hizmet-i bî-imtinan olunacağı münezzehül beyandır acaba bu etrafdan esârâ odaları nümayan mıdır?
BAB-I SALİS
(Sultan Murad tebdil zuhur eder)
DERVİŞ- Yahu Allahı seversen ahz ü istirkak olunan esârânın mahbesi nerde olduğun bize ifade ve ayan eyle.
SULTAN- Bu bekçiyân kaim olduğu handır (dervişe takayyüd ile nazar edüb) Acaba bu garip kim ola (dervişe) karındaş kimsin ve matlubun nedir?
DERVİŞ- Eyvallah. Ser zi-heva yaften est. Terk-i heva kuvvet-i heva kuvvet-i Peygamber est. (Badehu tesbihin çıkarub esmaullahı okur) Allah ellezi lâ ilâhe illâ hu. Er-rahman. Er-rahim. El-melik. El-kuddüs. Esselâm. El-mümin. El-müheymin. El-aziz. El-cebbar. El-mütekebbir. El-hâlik. El-bârî. El-müsavver. El-gaffar. El-kahhar. El-vahhab. Er-rezzak. El-fettah. El-âlîm. El-kâbız. El-bâsıt. El-hâfız. Er-rafî. El-mu’iz. El-müzzil. Es-semî. El-basîr. El-hakem. El-adil. El-lâtif. El-habir. El-halîm. El-azîm. El-gafur. Eş-şekûr. El-âlî. El-kebîr. El-hafîz. El-mukît. El-hasîb. El-celil. El-kerîm. Er-rakîb. El-mücîb. El-vasî. El-hakîm. El-vedud. El-mecîd. El-bâîs. Eş-şehid. El-hakk. El-vekîl. El-kavî. El-metin. El-velî. El-hamîd. El-muhsî. El-mübdî. El-muîd. El-muhyî. El-mümît. El-hayy. El-kayyum. El-vacid. El-macid. El-vahid. Es-samed. El-kaadir. El-muktedir. El-muahhir. El-evvel. El-ahîr. Ez-zahîr. El-batın. El-vali. El-müteallî. El-berr. Es-sevab. El-müntekim. El-afüvv. Malikülmülk. Zülcelâli vel ikram. El-muksit. El-cami. El-ganî. El-mani. Ed-darr. En-nafi. En-nur. El-hâdi. El-bedî. El-baki. El-vâris. Er-reşid. Es-sabur. (Badehu Hoca Hafız Divanını çıkarub padişah önüne tutar ve eline bir iğne verir Padişah dahi iğneyi kitabın derununa sokub Derviş divanı açar iğne ile işaret olanan gazeli âvâz-ı bülend ile okayab fal açar).
GAZEL
Ân yâr kezo hâne-i mâ cây-ı perî bûd
Ser tâ kademeş çon perî ez eyb berî bûd
Manzûr-ı hıredmend-i men ân şâh ki urâ
Bâ husn-i edeb şîve-i sâhib nazarî bûd
Dil goft furûkeş kunem in şehr bebûyeş
Beçâre nedânist ki yâreş seferî bûd
Ez çeng-i meneş ehter-i bed mihr beder kerd
Âri çi kunem fitne-i devr kamerî bûd
Tenhâ ne râz-ı dil-i men perde ber fuftâd
Tâ bûd felek şîve-i u perde derî bûd
Hoş bûd leb-i âb u gol u sebze ve lîkin
Efsûs ki ân genc-i revân rehgüzerî bûd
Avgat-ı hoş ân ki ba dost beser reft
Bakî heme bî-hâsilû yu bî-haberî bûd
Hodrâ bekoşed bolbol ezîn reşk ki gulrâ
Bâ bâd-ı sâbâ vakt-i seher cilve gerî bûd
Ozrî benih ey dil ki to derviş ü urâ
Der memleket-i hosn ser-i tâc-verî bûd
Her genc-i saâdet ki hodâ dâd be Hâfız
Ey yumn-i duâ-yi şebu vird-i seherî bûd

SULTAN- Maşallah ey Derviş-i tekva-endîş.
DERVİŞ- Eyvallah (keşkülünü tutub ider) şey innallahişey innallahi.
SULTAN- (Binişini açub koynunudan bir kese akçe çıkarır ve Derviş’e verir).
DERVİŞ ( Takayyüd ile nazar etmekle padişah olduğun bilüb eteğini takbil edüb ider) Hak şubhane ve taâlâ hazretleri şevketlû mehabetlû.
SULTAN- Ey Derviş-i ibâdet-gîş ebsem ol ve tebdil olduğum endiş eyle. (Kendü kendüye) Bu Derviş’in esârânın harekâtını sırren tecessüs hâzime-i zimmetimdir ( Gerü çekilüb gizlenür).

BAB-I SANİ
(Derviş ve badehu Abdullah. Karakulak olur)
DERVİŞ- Bu zulmet-i şebde odalara duhul edeyim mi etmeyeyim mi acaba püser-i muhibbim anda mıdır ve bu taraflarda onu bulub mesrur olur muyum?
ABDULLAH (İsticalle gelür). - Ber veçhi sürat odalara varub hüsn-î nîzama himmet mukteza-yı zimmet-i nezaretimdir (Dervişe nazara edüp ve tanumayub sadaka vermek sadedinde biribirine dikkatle bakarlar).
DERVİŞ- Ey püser-i muhabbet-kister.
ABDULLAH- Ey peder-i mürüvvet eser (Birbirini derkenar edüp Abdullah dervişin yedini takbil ve derviş Abdullah’ın cübbesin bus eder).
DERVİŞ- Elhamdülillâh sümmelnamd akıbet seni buldum.
ABDULLAH- Mülâkatınla şükür akıbaet memnun oldum.
DERVİŞ- Niçe eyyamdan beru seni takib ederek bu tarafta rasta nasib olduk bu idi me’mul-i fakîr-i garib halen ahvalini bize ifade eyle ey püser-i edib (Bu esnada Sultan gerüden gîzlü görünür ve bunların mükâlemesine takayyüd eyler).
ABDULLAH- Ahvalim gayet perişandır zira sultan-ı devran karihasından ve pîr-i bektaşiyân nimetinden cümle esârâ üzerine nâzır ve dideban nasb olundum mezbûrûn mihnet ü elemden bî-tab ü tevan ve adetleri bîpayan olmağla fitne ve fesatlarından hîrasanım.
DERVİŞ- Havf etme kavaid-i hakkaniyet ve ırz ü istikamet üzere hareket eyle Hak taâlâ sana ianet ve umurunu karin-i isabet eyleyeceği yakındır innallühü maassabirîn.
ABDULLAH- Ah peder-i azizim ah ah.
DERVİŞ- Niçin dud-ı ahınla asumanı siyah edersin.
ABDULLAH- Bir galiz kasem ü sevgend lisanımı ebsem ü bend ve men-i tarif-i hal-i derdmend eder ve lâkin nimet-i subhan ve bereket-i pîr-i bektaşiyân ile inşallahürrahman vazife-i fakîranem olan hizmet-i sultanda iraet-i noksan eylemeyüb din ü devlete mugayir harekât-ı mezemmet-nişanı men’e sarf-ı tevan ve cadde-i istikametde revan olacağım bîgümandır.
SULTAN (Gerüden). - Aferin oğlan.
DERVİŞ- Aferin bu niyet-i halise ile hareket ve din ü devlet ve padişah-ı menba-ı şevket uğruna isbat-ı hulûs ve ubudiyet eyleyeceğini yemin ile takrir birle bu pederini tesliyet eyle.
ABDULLAH- Vallahi billâhi ve sümme tallahi din ü devlet ve padişah-ı zuşevket hizmetine feda olayım eşhedü ahlifu enziru (Badehu dervişin destini takbil eder). Şimdi varub zapt ü nizama ikamet lâzime-i zimmetdir inşallahü taâlâ yevm-i ferda kusur-ı ahvalı sana nakl ü inba ederim (gider).
DERVİŞ- İnşaülmevlâ yevm-i ferda sana bir sırr-ı azîm ifşa olunur heman varub hazret-i hüdaya bu nimetin şükrünü eda ederim.
BAB-I SALİS
Sultan yalnız
Abdullah’ın halis-i fuadı ve esârânın kasd-ı fesadı malûm olmuştur bu şeb-i yeldada esbab-ı müdafaayı amade birle itfa-yı fitneye mücahede edelim.
BAB-I RABİ
Gece karanluğundadır
Hanın kapusunda duran iki bekçi muhafaza ederek gezerler badehu-zaman vezir ve nice cenkciyân zuhur edüb gizlenürler alelfevr Yani ve Dimitri huruç ederler ellerinde seyf ve meşale var ol iki bekçiyi darb-ı şedid ile katl ederler akablarında vafir esârâ süratla hücum edüb hay huy deyu bittekrar feryad ederler ve ellerinde kılıç ve meşale vardır ol bir taraftan dahi cenkciler vüluc edüb Allah Allah gülbangiyle feyad ü figan ederek muharebeye mubaşeret ederler iki taraftan velvele ü asub-i mer’ub ve keşakeş ü dar ü gîr-i merhub vukuu esnasında yeniçerilerin biri yangın var yangın var deyu bülend âvâz ile feryad ederek sopalariyle yere urur bedahu yine müslimîn ve esârâ birbiriyle muharebe ve seyf ile mukatele ederler âhırında Abdullah müsellâh zuhur edüb bir kaç defa gelür gider Vay kardaşlar bre durun vazgeçin deyu feryad eder ve bazını seyf ile menetmek içün darb eder.

FASL-I SALİS
BAB-I EVVEL
Şeyh’in Tevhidhanesindedir
(Sultan ve Şeyh ve badehu Vezir Sultan sadr-ı sofada ve Şeyh yanında oturur iken Vezir gelir)
SULTAN (Vezir’e.) - Lala esârânın bu gece isyanı ve bağı ü tugyanı biavn-i rabbanî gereği gibi tedmir-i dest-i dad-sitan olundu lâkin ahval-i bakiyeyi ve bu glûvv ü âmın encamını takrir ve tefsir eyle.
VEZİR- Şeb-i târikte malûm-ı şevket-mersumları olduğu üzere tavaif-i esârâ glûvv-i âm ile hücum ve mukatele ve muharebe-i umum ederek saray-ı hümayunu ihraka kudüm ve niçe mücahidîn-i dini şehid ve merhum etdikten sonra akıbet elhamdülillâh ül kayyum cüyûş-ı merdudları emellerinden mahrum ve münkesir ve münhezim odalarında mektum oldular üç yüzden mütecaviz katl ü tedmir ve beş nefer ser-i zencir olundu bakî emr ü ferman padişah-ı cihangîr hazretlerinindir.
SULTAN- Ey pîr-i nuranî bu derece bagi ve isyan muhilli-i emn ü amanı tedibinide izhar-ı kahr-ı kahramanî vacib-i adl ü dad-ı hünkârî değil midir bu hususta bir tedbir-i münîr ve re’y-i ilham-pezîr bize şerh ve tefsîr eyle.
ŞEYH- İbret es-sâirîn ser-i eşkıya olanı katl ü i’dam ve bakiyelerine re’y-i âm verüb tarîk-i sahf ü affa sülûk efdal-i evsaf-ı mülûktur.
SULTAN- Bu fikr-i ma’kul makbulûm olmuştur bu emr-i mühimmede emrin ne veçh üzre neş’et ederse mucibince amel ve hareket oluna.
ŞEYH (Vezir’e.) - Nâzır-ı esârâ olan Abdullah’ın esna-yı keşakeste vaz ü hareketi ve tugyana şirket-i töhmeti vaki midir?
VEZİR- Efendim mersum Abdullah esna-yı mukatelede sair piş-i revan-i ussâtla müsellâh bulunub ol dahi ahz ü bend ü tescin olundu.
ŞEYH- Ol beş neferr-i müttehem-i bedkerdar huzur-ı padişaha ihzar olunsun (Vezir işaret eder).
BAB-I SANİ
(Mesfûrûn ve Abdullah ve Yani ve Dimitri iki nefer esir cümlesi der-i zencirdir)
ŞEYH (Esârâya.) - Ey erazil-i bedbaht ü bî-din ve eyeşkıya-yı şerir ü hain ulül emre itaat ve inkıyad bendini etmeyüb bagî ve dagi olanın müstahakı ne idüğü malûm-ı hiyanet lüzumunuz mu? (Abdullah’a) Sen püser-i muhibbim ve mürid-i itaat mucibim ve şevketlû efendimiz hazretlerinin keremdîde ve nanhurdesi olasın sen dahi bu fiil-i kabih ve şenîe hissedar olasın hakikat tebab sana tebab.
ABDULLAH- Ah efendim ah bî-günahım bî-günah.
ŞEYH- Silâh ile ahz olunduğun bî-iştibahdır.
ABDULLAH- Ah efendim ah bî-günahım bî-günah.
ŞEYH- Bî-cürm ü günah olduğun isbat edüb bizi agâh eyle.
ABDULLAH- Ah efendim ah bî-günahım bî-günah tarîk-i istikametten gümrah değilim alimallah şedallah lâkin cürümden âri ve töhmette berî olduğum isbatı bana şer-an memnu ve menhîdir.
ŞEYH- Bari bâdî-i bagi ü tuğyan ve muhammir ü mürettib-i fesad ü isyan kim olduğun ifşa ve beyan eyle.
ABDULLAH- Bî-günahım efendim aman vallahi billâhil-müstean lâkin sualinize cevap bana şer’an mezcur ve mugayir-i dîn ü imandır.
ŞEYH- Ey oğul ifşa-yı sır edersen tahlis-i girîban-ı can edersin.
ABDULLAH- Mevtten havfım yok Allahtan tersanım ihlâk-ı candan hirasım yok inhidam-ı ırzımdan lerzanım en-nar-ı ve lâ el’ar mazmunu ile ebsem ve bî-lisanım beni mücrim bilürsüz velî diyar-ı restîde sultanım.
ŞEYH (Cümle esârâya.) - Bu suretle malûmunuz ola ki eğer bu fesadın mübaşiri ve bu fısk ü fücura bâdî ve mebâdî fâciri ilân ederseniz cümlenize aff ü safh ve fakat ol merdud katl ile gûş-i mal olunacağı cezmkerde-i padişah-ı derya-nevaldir.
(Abdullah’tan gayri ol bir esârâ sırren müşavere ederler)
YANİ- Mübaşir ve muhammir-i glûvv Abdullah’dır.
DİMİTRİ- Belî sultanım Abdullah’dır ol bizi bu belâya mübtelâ eyledi.
İKİ ESİR- Abdullah’dır Abdullah.
ŞEYH (Eliyle sakalını tutub ah edüb bir mikdar tefekkür eder badehu ellerini duâya ref eder.) - Ya Allah bu dem hatırnâk ve bu saded sine-i çakde icrayı ahkâm-ı siyasette bu kuluna kuvvet ve ilhamını işrak eyle. (Esârâya) Bu şehadetinizi yemin ile te’kide kaadir misüz.
DÖRT ESÂRÂ- Vallah billah şehadet ederiz.
ŞEYH (Abdullah’a.) - Bu şehadete cevabın ve ispat-ı taharet-i zimmetine bir özr-i ba-sevabın yok mudur?
ABDULLAH- Mevtten kavfım yok Allahtan tersanım ihlâk-ı candan hırasım yok inhidam-ı ırzımdan lerzanım en-nar-ı ve lâ el’ar mazmuniyle ebsen ve bî-lisanım beni mücrim bilürsüz velî diyar-ı rastîde sultanım.
ŞEYH (Ellerini ref edüp duâ eder.) - Kavl-i anv-i Birabbinnâs. Melikinnâs. İlâhinnâs. Min şer-ril vesvasil hannâs. Ellezî yuvesvisü fi sudurinnâs. Minelcinneti vennâs (Badehu kalem alub dizi üzerine tahrir etdikten sonra mührünü basar ve kâğıdı Vezir’e verir).
VEZİR (Okur). - Sebeb-i tahrir-i huruf ve mucib-i tastir-i sunuf oldu ki zeyd dîn ü devlete ikaz-ı fitne ve isyan töhmetiyle müsellâh ahz olundukda şürekâyı fesadından dört nefer zeyd-i mefsur bâdî ve mübaşir-i fitne olduğu şehadet etdikde şehadetleri makbul ve zeydin katli meşru olur mu Allahü a’lem.
Olur. El-fakir Şeyh Hacı Bektaş afî anh.
ŞEYH (Sadâ-yı rifkat âmizle.) - Mucibince amel olunub Abdullah katl olunsun.
VEZİR (Sadâ-yı bülend ile.) - Cellâd..
(Cellâd gelüb Abdullah’a diz çöktürür ve kılıcını ref eder)
SULTAN (Kalkar.) - Ey pîr-i nuranî Abdullah bî-günah olduğun tebdil gezer iken binnefs istima edüb yakîn malûmum oldu ve şehadet ederim.
ŞEYH - Sultan-ı âlempenah şahadeti gerçi beynen-nâs makbul ve dürüsdür lâkin alâmelâin-nâs cemaatla ibâdet ve namaz kılmayan kimsenin şehadeti indullah ve şer’an batıl ü süstdür fetva yerindedir mucibince amel oluna (Cellâd kılıcını ref eder).
SULTAN - Ya velîyullah bu nasihatin bana indullah nüzul olmağla bu ana değin mugayir-i sünnet-i seniyye-i resul hareket etdüğümü ikrar ve tövbe ü istiğfar ederim ve fisebilullah bir cami binasına nezr ü ahd şevket-medarımdır ve fîmaba’d Selâtin-i Âl-i Osman her rafta yevm-i cumada alâmelâin-nâs camii şerife varub edâ-yı salâta ikdam eylemeleri kanun-i berdevam vaz etdim öyle malûm-ı has ü âm ola.
ŞEYH - Hak taâlâ şevketlû efendimizin ömr ü saltanatların müstedam eyleye bundan böyle şehadetleri dahi makbule olur ve lâkin nedamet-i amel maziye kârgir ü sirayet edüb gayr-i meşruu meşru etmesi haric-i şeriatdır fetva yerindedir mucibince amel oluna (Cellâd kılıcı ref eder).
BAB-I SALİS
Mesfûrûn ve Derviş
DERVİŞ- (Abdullah’ı göricek şaşar ve) Dur Cellâd dur (çağırır ve kolundan tutup kaldırır ve Şeyh’e der) Ya velîyullah veledine kıyma ve kendi oğlunun dimaını sefk kılma.
CÜMLE- Allah allah Şeyh’in oğlu (Abdullah istiğrabını beyan eder).
ŞEYH- Merhaba Abdürrezzak oğlum bu mudur (Ağlar)
DERVİŞ- Ol bana dokuz sene mukaddem teslim etdüğün ma’sum budur (Abdullah’a) İşte oğul pederin budur. (Şeyh’e) Ol zamandan beru sefer ve muharebat-ı lâ-munkatî vukuiyle bizden size nam ü nişan îsaline ve bir haber irsaline kat’an mümkün olmadı.
ŞEYH- Elhamdülillâhi rabbil alemin (Ağlar badehu göğe nazar eder.) Ya Allah bu kuluna icra-yı ahkâm-ı şer’-i mübinde rasih-i dem ü metin ve kuvvet-i kalb ilham ve telkin eyle. Kul euzu rabbil felâk. Min şerri ma halâk. Ve min şerri gasikin iza vekab. Ve min şerrin neffasati fil ukad. Ve min şerri hasidin iza hased. (Bir mikdar tefekkür eder badehu) Fetva yerindedir mucibince amel oluna. (Cellâd seyfini ref eder)
DERVİŞ- Dur cellâd fitne ve fesada Abdullah’ın medhali olmadığı mukarrer bilürüm ve şehadet ederim.
SULTAN- Ya Velîyullah hâlâ bî-günah olduğu şer’an müsbetdir.
ŞEYH- Abdürrezak’ın bu hususa medhali olmamağla şehadeti müstakîm ve meşru olub mazınna-ı niyet-i faside olan serveran-ı tuğyan şehadetini mahv ve muattal etmeğin Abdullah bî-günah olduğu hükm ü ifta ederim Allahü a’lem. (Bedahu Abdullah’ı der-kenar eder) Gel nur-i didem ciğer köşem.
CÜMLESİ- Allah bağışlasın.
SULTAN- Bu vaka-i mesrurede Şeyh hatıriyçün esârâ cürmün af etdim bendleri hallolunsun (bendlerini çözerler)
VEZİR- Esârânın kesret ve vefreti yevmen fi yevmen mütezayid olmağla mesfurlara nizam ve kanun-ı cedid vaz-ı lâbid idüğü bediddir.
SULTAN- Bu hususta fikr ü tebir-i isabetpezîrin i’lâm ve takrir eyle.
VEZİR- Şevketlû efendim ma’ruz-ı kulları budur ki esârânın beş neferinden birini ihrac ve tahrir ve anları bir taife-i cenkciyân suretine teşkil ve tasvir birle hizmet-i hazar ve seferde bir cedid asker husulpezîr olur.
SULTAN- Bu re’y-i hakîmane makbul-i padişahanedir (Şeyh’e) Heman Hazret-i Veliyullahtan mercu ve müsted’adır ki mefsurlara ad koyup bir sancak i’ta ve tebrik ü takdisle hayır duâ buyuranlar üzerlerine Abdullah’ı Ağa nasb ü ıstıfa eyledim (Abdullah’a kürk giydirirler).
ABDULLAH- Şevketlû efendimiz hazretlerinin ömr ü saltanatları dayim ola (Sultanın eteğini öper)
CÜMLESİ- Amîn.
ŞEYH- Gel oğul (Abdullah gelüb başını eğer ve Şeyh yeni ile Abdullah’ın başını setr edüb duâ eder) İsminiz Yeniçeriyân yüzünüz dayim handan yediniz muzaffer ü vahşet-feşan seyfiniz berran ve ru’su a’da üzere perran olub kangı düşman üzerine devam olsanız aklığı ile revan olasız ya Rab bu yeni çeriyi hıfz ü himayet eyle ilâ ahırüz-zaman.
CÜMLESİ- Amîn.
ŞEYH (Sultan’a) - Şevketlû efendimizin izn-i âlileriyle vakt-i namaz karibdir (Abdullah’a) Ey Ağa-yı Yeniceriyan var esârâyı tahrire ibtidar ve başlarına keçe giydirüb sancaklariyle huzur-i padişahîye ihzar eyle (Abdullah ve sair esârâ giderler)
SULTAN- Sen hizmet-i imameti edâ ben cemaatla iktida ederim.

BAB-I RABİ
(Sultan ve Vezir ve Şeyh ve Derviş ve Müezzin badehu Dervişân)
MÜEZZİN (Ezan okur) - Allahü ekber Allalü ekber ilâh.
(Sultan ve Vezir ve Şeyh ve Derviş abdest alurlar badehu Şeyh imamet edüb bülend âvâz ile namaz kılar Sultan ve gayrileri ve dervişân saf bağlayub iktida ederler.)

BAB-I HAMİS
Mezbûrûn ve Abdullah ve Yeniçeriyân
(Abdullah ve yeniçeriler sancaklariyle ve keçeleriyle gelüb Padişah’ın önüne saf bağlayub selâm ederler Abdullah Sultan’ın ve Şeyh’in eteğini takbîl eder).
ŞEYH (Bülend âvâzla) - İsminiz Yeniçeriyan yüzünüz dayim handan yediniz muzaffer ü vahşet-feşan seyfiniz berran ve rus’su a’da üzre perran olub kangı düşman üzerine devam olsanız yüz aklığı ile revan olasız ya bu yeni çeriyi hıfz ü himayet eyle ilâ ahırüz-zaman.
CÜMLESİ- Amîn (Badehu yeniçeriler geru çekilüb aşçılar plâv ile kazganları getürürler ve Abdullah işaret etdükde yeniçeriler kaşıklarını keçelerinden ihrac ve hay huy feryad ederek kazganlara hücum ve tenavül-i pilavda velvele-i afakgîr ederler.)

[1] Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, 4. Basım, Ankara 1985, s. 34
[2] Tuncel, Bedrettin, Tiyatro Tarihi, C. I. Derlet Basımevi, İst. 1938, s. 10. Sevengil, Refik Ahmet, Türk Tiyatro Tarihi, Eski Türklerde Dram Sanatı, Maarif Basımevi, İst. 1959, s. 9
[3]Thomas, Chabert, Hikâyet-i İbda-ı Yeniceriyan Ba Bereket-i Pîr-i Bektaşiyân Şeyh Hacı Bektaş Velî-i Müslîman, Çeviren: Dr. Niyazi Akı, Atatürk Üniversitesi Basımevi, Erzurum 1969.
[4] a.g.e., s. V.
[5] a.g.e., s. 1.
[6]a.g.e., s. V.
[7] Daha geniş bilgi için bkz. Türkiye Tarihi II, Hazırlayanlar: Prof. Dr. Yaşar Yücel-Prof. Dr. Ali Sevim, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992.
[8] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. I, İstanbul 1947, s. 141.

Kaynak: http://w3.gazi.edu.tr/~giyaytas/sinasi.htm
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com