EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

PARİS HADİSELERİ VESİLESİYLE – Cem Türkbiner

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Oca 13, 2015 9:48 pm    Mesaj konusu: PARİS HADİSELERİ VESİLESİYLE – Cem Türkbiner Alıntıyla Cevap Gönder

PARİS HADİSELERİ VESİLESİYLE
Cem Türkbiner



Paris’teki hadiseler gerçekleştikten sonra, insan topluluklarında kaba hatlarıyla dört çeşit anlayışın zuhur ettiği görülüyor.

Bir anlayışa göre insan, hiçbir sınırlama tanımaksızın dilediği her şeyi yapabilmelidir. Eğer insan lisanlarında sorumluluk/sorumsuzluk/hesap/hukuk/ceza gibi mânâlar var ise, bu hüküm kendiliğinden insanlık dışıdır. Bir de bu meselenin davet ettiği çok daha temel bir dava olan hürriyet bahsi vardır. İbn Sînâ’nın ifadesiyle “Hürriyet, sorumlulukla beraberdir.” Kendisini bir topluluk içinde konumlandıran ve şehir hayatını seçen her insan, her dilediği yerde her dilediğini yapabilme hürriyetini peşinen terketmiş demektir. Böyle sınırsız bir hürriyetin peşinde olan insanın yolu insanlardan uzağa gitmektir ve insanların dahil olmadığı yerde de tabiat şartlarının mahkûmu olacaktır. Kendisinin hiçbir değerinin varolmaması veya varsa da diğer insanların o değere olan saldırılarını mühimsemeyecek olması, bu insan tipinin doğru bir davranış içinde olduğunu göstermez. Doğruluk, hangi anlayışla tanımlanırsa tanımlansın, kendi üzerinde yaptığı her şeyi başkasına da yapabilmenin adı değildir. Bu insan tipinin davranışına, çok çok kendi içinde tutarlı denilebilir ki, eğer anlayış bu ise, dergiyi basan Müslümanlar için de bir benzerini kendi yakınlarına uygulayarak bunca tantanadan kurtulma şansı verilmelidir. Her tutarsızlık mutlaka bir yanlıştır ama her tutarlılık bir doğruyu mutlaka gerektirmez.

İkinci anlayış sahiplerinin iddiası ise, her ne olursa olsun, her türden şiddete karşı olunması gerektiğidir. Bu anlayış sahipleri, ilke olarak birtakım insanların bazı davranışlar karşısında rahatsız olabileceklerini kabul etmekle beraber, sınırları çok da belli olmayan bir “şiddet” kavramına saldırmaktadır. Halbuki bir başka bakış açısıyla şiddet, kâinatın her yerinde ve her ilişkide mevcut bulunan bir fiildir. Kıyıları döven dalgalar, bir doktorun neşteri ve hatta aşkın kendisi de birer şiddettir. Aslında bu farkındalıktır ki, insanlarda örgütlü yaşama fikrini oluşturmuştur ve bugün devlet denen nizam, şiddeti meşru kullanmanın ismidir. Şiddet kavramının içerdiği mânâları sadece darb, yani fizikî müdahale ile sınırlı tutarak karşı çıkıldığı söyleniyorsa eğer, bu sefer karşımıza madde ve ruh gibi, hiç bitmeyen bir kavga çıkacaktır. Ruha verilen rahatsızlığın ancak ruha verilecek bir ceza ile karşılanması gerektiği inancı, bunu hangi kıstaslara göre belirlediğini açıkça söylemek zorundadır. Çünkü böyle bir önerme aynı zamanda maddî zararın da ancak maddî zararla giderileceğini savunmalıdır ki, işin döne dolaşa, hırsıza hırsızlıkla, tecavüzcüye tecavüzle karşılık verme gibi yerlere kadar gitmesinin önünde hiçbir engel bulunmamış olur. Ayrıca hangi maddî karşılığın aynı zamanda ruhî bir yan taşıdığı reddedilebilir? Yine ayrıca, çarpık bir özgürlük ve ne demek istediği belirsiz bir insanlık gibi kavramlardan çıktığı belli olan bu görüşün, verilen karşılığı/cezayı sınırlaması, hangi sınırsız özgürlük ile izah edilebilecektir?
Zuhur eden üçüncü anlayış, bütün bu olup bitenin bir üst akıl tarafından bir oyun olarak kurgulandığıdır. Hemen belirtmek gerekir ki, bugün güç sahibi olmak demek, kendi kurgulamadığı bir yazgıda bile belirli bir yönlendirme yapabilmek demektir. Şunu demek istiyoruz ki, bir hadisenin bir güç tarafından kurgulanmaması, vuku bulduktan sonra aynı gücün algıları bir anlayışa doğru kanalize etmeye çalışmasına engel teşkil etmek zorunda değildir. Komplo teorilerinin en verimli yanı, hiçbir şekilde yalanlanamamalarıdır. Bir komplo teorisini, normal şartlar altında geçersiz hale getirmesi gereken her bir yeni bilgi, bir usta manevra ile ilk hükmü güçlendiren olabilmektedir. Her şeye rağmen komplo teorisyenliğinin, ciddi bir yanı da vardır, olmalıdır. Düşmana verilecek zararın, kendine nasıl döneceği elbette bir hesap mevzuudur ama bugünkü şartlarda nelerin nelere vesile olabileceği o kadar çabuk karara bağlanmamalıdır. Misal olarak, 11 eylül saldırıları o zamanki Amerikan hükümetinin zaten başlatacağı savaş için zikredeceği malzemelerden bir malzeme olarak görülse bile, nihayetinde Irak’taki askerini geri çekeceği vaadi yeni başkana seçim kazandırmıştır. Hatta yakın zamanda başlayan ve “Arap Baharı” diye isimlendiren hadiseler boyunca Amerika’nın pasifliği, başta dönemin Türkiye başbakanı olmak üzere oldukça tenkitlere maruz kalmıştır. Hemen tüm hadiseleri, yukarıdan bazı güçler tarafından kurgulandığı psikolojisiyle yaftalayan anlayış, bizzat kendi anlayışının da aynı oyunun bir uzantısı olabileceğini düşünmesi gerekmekle birlikte, hangi türden davranışın provokatif olmadığını da belirlemelidir. Bu anlayışa göre, eğer dünyada sizden daha güçlü yapılar var ise, hiçbir şekilde bir eylemde bulunmamanız gerekmektedir. Aynı anlayış sahipleri bu fikirlerini ortaçağ yüzyılları boyunca Avrupa ülkelerine işletseler, bugün güç dengesinin batı lehine gelişmesi nasıl mümkün olabilirdi? Elbette bu gizemli güçler, uzun yüzyıllar boyu süren doğu hakimiyetinin de bizzat sağlayıcıları değillerse!

Dördüncü ve son anlayış, “ben değerimi korurum” sancağının altında yürümekte ve diğerlerine göre pek seyrek bir kafile imajı çizmektedir. Herhalde bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli olması gereken şekilde hakikatin, normal şartlarda bir araya gelmez bütün yanlış anlayışları kendi karşısında birleştirme özelliği vardır. Daha evvel bahsi geçen üç anlayışın da, tamamen farklı hareket noktalarına sahip olmalarına rağmen birbirlerine bir saldırıları mevcut değildir. Mesela, “şiddete hayır” anlayışının sahipleri, bahsettikleri şiddete götüren yollara hiçbir tenkit iletiyor değildir. Hakikat tavrını ortaya koyana kadar vuku bulan her şey, “olan oldu” kabilinden değerlendirilmekte, ne zaman bir değer koruma işi devreye girse derhal aynı nağmeler çalmaya başlamaktadır. Her şeyin bir üst aklın oyunu olduğunu söyleyen anlayış da hiç bu tarafa esmemekte ve komplo teorisyenliğini belki de verimli olabileceği ihtimali olan tek yerde işletmemektedir.

Farklı anlayışların hakikat karşısında tavır alması, ilk bakışta bir şuurlu hareket olarak aklî açıdan çok da mümkün görülmemektedir. Fakat zaten bunun fıtrattan gelen ve şuur-üstü seyreden bir hikmeti var. Yaratılan bütün “şey”ler içinde günah işleyebilen tek varlık Müslümanlardır. Günah işleyebilmek demek, sorumluluk sahibi olmak demektir, sorumluluk ise edilen tercihlere uygun şuurlu davranış ile mümkündür. Bütün gök âlemleri ile mensupları yanı sıra cansızlar, bitkiler, hayvanlar ve Müslüman olmayanlar için böyle bir olabilirlik yoktur. Hadiseyi sadece insanlar arasında bir ilişkiye indirgediğimizde, imanı tercih etmediği için teknik olarak günah da işleyemeyen insan türü, kendisini her nasıl tarif ediyorsa etsin, olamayışın sağladığı müşterek ile hakikat karşısında yer almayı şuursuz ve tabii bir şekilde gerçekleştirir. Bu hikmette Müslümanlar için, şuursuz oldukları müddetçe kimlerin geleneğini sürdürmüş olacaklarına dair müthiş bir ihtar vardır. Küfür tek millettir ve tek millet olması için hiçbir şey yapması gerekmemektedir. Müslümanların ise tek millet olması, ancak “tavır”la ortaya çıkabilecektir. Bu tavrın gösterilmemesinin dinî hüküm açısından karşılığının nerelere çıkabileceği, kendisine Müslüman diyen insanı ne kadar ürkütse yeridir ve bugünkü bütün zilletin hem açıklayıcısı hem de bu durumdan kurtulmanın anahtarını sağlayıcıdır.

Kaynak: ADIMLAR
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com