EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Meksikalı Şeyh Alihandro’dan nefis bir hayat tefsiri: Biutif

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SİNEMA-TV-TİYATRO
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Mar 07, 2011 10:42 pm    Mesaj konusu: Meksikalı Şeyh Alihandro’dan nefis bir hayat tefsiri: Biutif Alıntıyla Cevap Gönder

İlyas Yıldırım
Meksikalı Şeyh Alihandro’dan nefis bir hayat tefsiri: Biutiful
7 Mart 2011



Bütün yenilmişlere ithafen...

Meksikalı Şeyh Alihandro’dan nefis bir hayat tefsiri: Biutiful (*)

2001’in soğuk bir gün bitiminde, işyeri Taksim’de olan bir genç dostumu ziyarete gittiğimde, kendisi sohbet arasında, bir filmden bahsetmiş, ilk fırsatta izlememi tavsiye etmişti. İşte o tavsiye ile başlayan bir serüvenin, 10 yıllık bir zaman içinde çaresizlik aynasına düşen görüntüsüdür yazacaklarım.

Amores Peros, 21 Grams, Babel ve Biutiful; Meksikalı yönetmen Alejandro González Iñárritu’nun son 11 yılda çektiği filmler.

4 filme dair uzun boylu analiz ve kritiklerden sonra söylenebilecek nihai cümleyi en başından söylemiş olayım ben. Dünyanın neresinde olursa olsun, yaşı, cinsiyeti, dini, milliyeti fark etmeksizin, adı adem çocuklarıyla aynı hizaya yazılmış her fani, hayata karşı feci halde savunmasızdır ve avazının çıktığı kadar bağırmış da olsa, derin bir teslimiyetle kaderine razı da olsa sonuç hep aynı kapıya çıkmaktadır: “Başlamış her hikaye bitmeye mahkumdur ve insan da bu hikayenin zavallı kurbanıdır.” Esas itibariyle bunun çok bildik bir çıkarsama olduğu düşünülebilir. Hatta binlerce yıldır tanrının yeryüzündeki temsilcilerinin “Ey insanlar hepiniz bir gün öleceksiniz ve biliniz ki hiç şansınız yok, tanrı hepinizi küllerinize değin cayır cayır yakacak” diyerek benzer bir gerçeği ifade ettikleri de pek ala doğrudur. Biz yine de tanrının gizli bahçesinin kapısını aralamaya çalışalım. Madem yakacak bizi, Onun bahçesinden birkaç elma aşıralım en azından. Böylesine cüretkar bir yeltenmenin ağır bir bedeli olacaktır elbette.

Varsın. Varsın ve bu var olma halinin senin tarafından gideceği yere kadar sürüklenmesi gerek. Var olma senin seçebileceğin bir şey değil. Bu var olmanın yükü sırtına vurulmuş olarak fırlatılırsın gezegene. Süreç çoğu zaman senden bağımsız gelişir. Senden beklenen elinden gelenin en iyisini yapmaktır.

Barselona’da geçer hikâye.

Ölümün soğuk yüzü ile yüzleşme becerisi üzerine harikulade bir tirad.

İnsanın esas mayasının iyi olmak üzerine kurulduğunu ve fakat bu iyiyi ortaya çıkarmanın her zaman sana bırakılmadığı gerçeği üzerine çarpıcı/sert bir tokat.

Bütün politik/kültürel/sosyal kurgularımızın, insanlık olarak yaşama dair bütün tasarılarımızın, dinimizin, ahlak standartlarımızın hepsinin dışında, sert ve sandığımızdan daha fazla insan ile ilgili bir dünyanın hikâyesidir Biutiful. Ve hiç şüphesiz tanımlı standartlarımızın hemen hepsinden daha gerçek ve daha insani/acılı bir dünyanın.

Kollarını iki yana açar, rayların ortasında gözlerini kapatarak sana doğru gelmekte olan trenin yaklaşan tıkırtısını dinlersin... Bu, bir meydan okuma mıdır? yoksa çaresiz bir yenilginin son karesi midir? Bilinmez… Hatta bazen olur ki, rayların ortasından yürümediğin halde bir tren gelir ve seni bulur. Bunun için 'yaşıyor olmak' yeterli sebep sayılır... Öyle ki yaşıyor olmak çaresizce bir meydan okumaya gerekçe sayılır. Çünkü en yalın halinle bir insan olarak elinde minicik bir çakıyla 7 başlı ejderhayla savaşman istenmektedir senden. İşte burada acı gerçekle yüzleşmenin vaktidir bir kez daha. Çünkü bilmelisin ki, seni 7 başlı ejderhayla yüzleştiren tanrı, yaptığın planlara sadece gülmektedir. Romario’un güzel karısı, çılgın Octavio’ya tam da bunu söyler, “Eğer Tanrı’yı güldürmek istiyorsan, Ona planlarından söz et.”

Hayata vahşi bir köpek üzerinden tutunmaya çalışan Octavio, kendisini, tanrının yaratılmışlara özel bir armağanı olduğunu düşünen güzel manken ile yüksek ideallerin peşinden gidip devrim rüyasının peşi sıra sürüklenirken, minik bir ayak sekmesiyle 20 yılını dört duvar arasında geçirmiş ve dışarı çıktıktan sonra da kendisini yakalayan komiserin para karşılığında kendisinden öldürmesini istediği kişileri acımasızca öldüren baba’yı aynı karede düşleyin.

Bu karede bize en tanıdık gelen kahraman devrim düşüne inanmış mağlup babadır elbette. Bu baba, hikayenin sonunda, hapse girdiğinde belki daha doğmamış olan kızının telesekreterine bıraktığı notta: “Bir zamanlar hayatla mücadele edecek kadar güçlü olduğumu düşünüyordum, onun için onunla savaştım, hayatı değiştirebileceğimi düşünüyordum, ama yanılmışım, çünkü yenildim.” diyor, hıçkırarak ve bir babanın en kırılgan haliyle.

Her cümlenin sonunda tekrar en başa dönüyoruz. Her şey kendi kendisini tekrar ediyor. Onun içindir ki insanın trajedisine dair söylenecek her söz, yapılacak her tablo, çekilecek her film, yazılacak her mısra, bir öncekinin tekrarı olmanın ötesine geçemiyor. Ancak trajedi hep aynı olsa bile kendisine tutulan her aynaya yepyeni bir görüntü veriyor.

Hayatın minicik ayrıntıları olarak bizler, bütün enerjimizi bizi kuşatan bu sihirli aynanın sırrını çözmeye adıyoruz. Bildiğimiz bütün yüz hatlarımızı takınarak bakıyor, sonra bir kez daha, bir kez daha bakıyoruz... Gördüğümüz şey hep okyanus suyu tadında oluyor: içtikçe susuzluğu çoğaltan acı bir çözelti. Hayat, Fas'ın ücra bir köyünde, Meksika'nın neşeli bir düğün töreninde, Japonya'nın ışıksız gökdelenlerinde, Amerikalının mağrur yüz hatlarında bir şeyler gizliyor....Ortak bir şeyler..Büyük bir trajedinin bir birinden bağımsızmış gibi gözüken, ama bir biriyle bir şekilde ilişkili ayrıntılar…

Faslı çocuğun kendi köyünde ateşlediği bir tüfek, Japonya'dan Amerika’ya, oradan Meksika’ya dek uzanan bir denklemin parçalarına dönüşebiliyor. Japon kızın, duymayan kulaklarının karanlığında kopan fırtınanın yine bu karanlık vadinin ötesine geçememesi, yaşadığımız serüvenin ne denli 'kişisel' olduğu, yalnızlığımızın bizim kendi gerçekliğimizle sınırlı olduğunu haykırıyor. Pasifikten Atlantik’e uzanan bir dalga üzerinde yapayalnız salınan, umutsuz kahramanların hikayesini anlatıyor Babel. Özellikle de Faslı Yusuf’un hikayesi, bugünlerde isyan ateşiyle yanmakta olan Kuzey Afrika dağlarında daha da anlamlı bir esinti olarak yankı buluyor.

Amores Peros ve Babel insanlığın ördüğü sosyal ağlar eksenindeki yabancılaşmaya ve umutsuzluğa odaklanırken, 21 Grams ve Biutiful ise doğrudan kişi bazlı bir hayat hesaplaşmasını sunuyor bize. Bu iki filmi bir birine yaklaştıran ise, ana kahramanların hayatın merkezinde kalarak, an be an bize ölümü izletiyor olmaları. Ölüm her gün biraz daha yakına geliyor ve insan hala sahnede durmaya devam ediyor. 21 Grams’ta Kendisine kalp nakli yapılmış bir profesörün ilaç kutuları içine gizlediği tek dal sigaraları tuvalette gizlice içme girişimleri işte tam da rayların üzerinde kollarını açmış bekleyen adamın resmiyle eşleşiyor.

Biutiful olabildiğince kişisel bir ölüm hikayesinin etrafında şekillense de, bir yanıyla dünyanın bir ucundan öteki ucuna uzanan hikayelere tanık kılıyor bizleri. Karınlarını daha iyi şartlarda doyurmak için okyanuslar aşıp, İspanya’ya gelen, burada barındıkları bodrum katındaki gaz sobalarından zehirlenerek ölen onlarca Çinli göçmenin trajedisi burada da bitmiyor.

Bir izleyici olarak sana düşen ise, ertesi günün sabahında sahile vurmuş onlarca cesede kumsalda mezar kazmak oluyor. Sen, elinde küçük çakınla kaz bakalım. Çıplak ellerinde attığın her bir avuç kumda insanın küllerine değin tekrar tekrar yandığını hissediyorsun.

Senegalli bir annenin yırtıcı bir köpek gibi aşağılandığı bir coğrafyada, yine o coğrafyaya ait İspanyol iki çocukla kurduğu iletişim, elimizdeki çakıyı son bir hamleyle ejderhanın kalbine saplama azmini yeşertiyor içimizde bir an için. ama sonra yüksek ahlaki değerlerin de karnı aç bir insan için bir tür lüx olduğu tokadını yer seyirci oturduğu yerden..

Uxbal, hayatın koyu mavi sularında salınırken, hiç beklemediği bir anda gelen ölüm tadında bir dalga, kulağına en fazla 2 ay vaktinin kaldığını fısıldıyor. Geride bırakılmaya aday klinik düzeyde psikiyatrik hasta bir eş ve iki çocuk. Ama hüküm kesin, geri dönüş yok. Bu saatten sonra biz her an hayatın içinde yaşayan ancak bir taraftan da ölen bir gölge adamın ayak izlerini takip ediyoruz sokak sokak.

Hayat durmaksızın iki tınıyı bir birine karıştırarak bıkmadan usanmadan tekrarlayıp duruyor: “Ölüyorsun Uxbal! İşlerini yoluna koy Uxbal!”

Biz adem çocuklarını bir birimize kardeş kılan, herkesin üzerinde mutabık kalacağı, evrensel değerlerden ne kadar söz edilebilir bilemiyorum, ancak zamandan ve mekandan bağımsız evrensel bir bağdan söz edeceksek, ölüm, bizi bir birimize yakın kılan yeterli bir değer olsa gerek. Olabildiğince karanlık ve ürkütücü bir bağ... Ölüm bu yönüyle bizleri bir birimize eşit kılarken, bir diğer yüzüyle de bizi ötekilerden ışık hızında ayırıp alan sihirli bir çözelti.

Geldiğimiz son nokta itibariyle bizi boğan şey, ölümün karanlık ve bilinmez yüzü müdür? yoksa ruhumuzu istila etmiş olan hayatın kendi karanlığı mıdır? Sebep her ne olursa olsun sonuçta kaynağını çok da kestiremediğimiz bir karanlık dalganın üzerinde salınıp duruyoruz.

Umalım ki, bu karanlık dalganın içinde, zayıf da olsa bir ışık bizi bulsun…

(*) Meksikalı ünlü yönetmen Alejandro Gonzales Inarritu’nun Babil ve 21 Gram filmlerinden sonra çektiği ilk sinema yapıtı ‘Biutiful’ şu sıra gösterimde. Filmde çarpıcı oyunculuğu ile Javier Bardem ve diğer detaylar görülmeye değer

Kaynak: haber10
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SİNEMA-TV-TİYATRO Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com