EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İnsanlığın insanlığını yitirmemesi...

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> CEMİYET YANGIN YERİ
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts May 03, 2010 10:46 pm    Mesaj konusu: İnsanlığın insanlığını yitirmemesi... Alıntıyla Cevap Gönder

Yusuf Kaplan
İnsanlığın insanlığını yitirmemesi, İslâmlığı yitirmemesine bağlı

Adalet'le hakikat arasında kopmaz ilişkiler var: O yüzden adalet, hakikatin teminatı; hakikat ise adaletin kaynağıdır.

Hakikat, bir şeyin ne ise o olarak kabul edilmesi; bir şeyin özü, mahiyeti, kendisi; dolayısıyla her şeye hakettiği yeri, değeri, önemi vermek demek... Adalet ise, hakikatin tecellî etmesi, gerçeğin ortaya çıkması hâli...

Kitabımızdaki adalet tarifi, özlü ve enfestir: "Her şeyin yerli yerine oturtulması" olarak tarif eder Kitabımız adaleti... Toplumumuzda, adalet tecellî ettiği zaman, "hak yerini buldu", "hakikat tecellî etti"... deriz, bu nedenle.

Hakikatle adalet, bizim medeniyetimizde, hayat dünyamızda etle tırnak gibi iç içe geçmiştir. Biri olmadan öteki de olmaz, varolamaz.

"Hakikat" sözcüğünün anlam kümesine ait olan Hak, hukuk, tahkikat gibi sözcüklerin doğrudan adalete ait kavramlar olması bu yüzden şaşırtıcı değildir. Eşyanın tabiatı icabı böyledir bu...

O yüzden, Hakk'ın hakikatinin tanınmadığı, kabul edilmediği, inkâr edildiği bir yerde, hakikatin de, adaletin de gerçek anlamda tecellî etmesi mümkün değildir. Çünkü her şeyi vareden, her şeyin niçin varedildiğini bilen, vaz'eden ve bize bildiren O'dur.

Varlığın Varedicisi tanınmadığı zaman, insanın, aynı zamanda azman bir yaratık olarak varlığa müdahale etmesi, varlığı, hakikati, varlığın tabiatını ve hakikatini keyfine göre tahrif etmesi, tahrip etmesi önlenemez.

İnsanlık tarihi bu gerçeğin ürpertici örnekleriyle doludur. Sözgelişi, bugün çağımızda tabiatın tahrip edilmesinin birincil nedeni, tabiatın Varedicisi'nin varlığının inkâr edilmesi, insanın tabiat üzerinde her tür tasarruf hakkını kendinde görme aymazlığına soyunmaktan çekinmemesidir.

Bu gerçeği Batı'daki büyük düşünürler de sarsıcı bir dille ifade ederler. Örneğin, Heidegger, insanlığın karşı karşıya kaldığı felâketin nedeninin varlığa, dolayısıyla hakikate varoluşsal bir saldırının gerçekleştirilmesi olduğu gerçeğini haykırır...

Buradan gelmek istediğim nokta şu: İnsanın insanlığını yitirmemesi için, iki anlamıyla da hakikati yitirmemesi gerekiyor... Hakk'ın inkârı ve hakikatin, çıplak gerçeğin ya da varlığın yok edilmesi, tahrif ve tahrip edilmesi, insanın ayağını bastığı zemini bizzat kendi eliyle yok etmesiyle sonuçlanacaktır... Bugün yaşadığımız metafizik felâketin kaynağı burada gizlidir...

Varlığa, hakikate, çıplak gerçeğe hakkını verebilecek tek dinin İslâm olduğu artık bütün çıplaklığıyla gün ışığına çıkmıştır. Hakk'ı, Yaratıcı'yı yoksayan, hayattan uzaklaştıran seküler Batı uygarlığı tabiatı yokolmanın eşiğine getirmiştir... İnsanın iç dünyasını delik deşik ederek, insanı, yalnızca kendini, egosunu, geçici hazlarını, sığ çıkarlarını düşünen insanaltı, azman bir yaratığa dönüştürmüştür... En önemlisi de, Tanrı fikrini yok etmiştir...

Tanrı fikrini yok eden, tabiat üzerinde her türlü vahşî, bencilce tasarrufu doğal hakkı olarak görmekte bir sakınca görmeyen bir uygarlığın, hakikatin, adaletin değil, gücün ve çıkarın peşinde koşturması, gücü ve çıkarı putlaştırması ve dolayısıyla gücün, çıkarın ve ayartıcı hazlarının kurbanı, kölesi olması, böylelikle vicdan fikrini ve gerçeğini yitirmesi ve bütün bunların tabiî sonucu olarak da kendisi dışındaki medeniyetlere, kültürlere, dinlere hayat hakkı tanımaması kaçınılmazlaşacaktı elbette ki...

Oysa insana insanlığını; hakikate, varlığa hakettiği hakîkî yeri hatırlatacak; başka inançlara, felsefelere, dinlere, kültürlere ve medeniyetlere hayat ve varoluş zeminleri oluşturacak yegâne kaynağın, tarihe yakından bakıldığında yalnızca İslâm olduğu, yarın da insanlığın insanlığını yitirmemesinin yegâne kaynağının İslâm olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır...

Gerçek gün gibi ortadayken, toplumun İslâm'dan uzaklaştırılması, hızla sığ, vulger, ilkel, bön ve berbat seküler kültür formlarının medyalar ve çarpık, yönsüz, ruhsuz eğitim sistemi yoluyla topluma dayatılması, toplumda inanılmaz cinayetlerin, sapkınlık biçimlerinin mantar gibi bitmesine yol açıyor...

Çağımızın en cins düşünürlerinden Jean Baudrillard, Batı uygarlığının insanlığı yeni bir barbarlık biçiminin eşiğine sürüklediğini, insanlığın önündeki tek seçeneği terörle özdeşleştirerek yok ettiğimizi haykırarak bu dünyadan göçüp gitmişti.

Özetle... insanlığın insanlığını yitirmemesinin tek garantisinin, insanlığın İslâmlığı yitirmemesine bağlı olduğunu dünya âlem gördü ama biz hâlâ "laikçilik" diye diye bu toplumu lime lime çözmeye, ruhsuzlaştırmaya, azman, canavar yaratıklardan oluşan ruhsuz, kimliksiz, kişiliksiz, bencil yığınlara dönüştürmeye devam etmekte bir sakınca bile görmüyoruz...

Olacak iş değil gerçekten...

Yenişafak

Liseli genç kızı sokak ortasında üzerine benzin dökerek yaktı

04 Mayıs 2010 Çorum'da liseli genç kızı sokak ortasında üzerine benzin dökerek yakan zanlı adliyeye sevk edildi.
Edinilen bilgiye göre, Garantivevler 20. Sokak'ta bugün sabah saatlerinde meydana gelen olayda O.K. (24) adlı genç, sevgisine karşılık görmediği lise öğrencisi N.E.'yi sokak ortasında üzerine benzin dökerek yaktı. N.E. adlı genç kızın saçları ile yüz ve göğüs bölgesinde yanıklar meydana geldi. Vücudunda yüzde 35 oranında yanık olduğu belirlenen genç kız, Çorum Devlet Hastanesi'nde yapılan ilk müdahalenin ardından ambulansla Samsun'a sevk edildi. Olaydan sonra kaçan O.K. ise polisler tarafından kısa sürede yakalanarak gözaltına alındı. Zanlı O.K., emniyetteki sorgusunun ardından adli makamlara sevk edildi. Zanlının adliyeye sevki sırasında rahat tavırları dikkat çekti. netgazete

Konya'da Tüyler Ürperten Vahşet!
30 Ağustos 2010
Yaşları 4 ile 11 arasında değişen 4 kardeşin cesedi derin dondurucuda bulundu!
Konya'nın Kulu ilçesinde derin dondurucuda 4 kardeşin cesetleri bulundu. Kardeşleri öldürdüğü öne sürülen üvey anne gözaltına alındı.

Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Tavşançalı beldesi Aliağa Yaylası'ndaki bir evde derin dondurucunun içinde 6 ile 11 yaşlarında 4 çocuk cesedi bulundu. Sevim (6), Aynur (7), Ebru (9), Ozan Üçer'in (11) cesetleri derin dondurucuda üst üste konulmuş halde bulundu. Olayın Kulu İlçe Jandarma Komutanlığı'na gelen ihbar üzerine ortaya çıkan olayla ilgili çocukların üvey annesi Nazmiye Aktaş (40) gözaltına alındı. aktifhaber

Cinnet kültürü yaygınlaşırken....
Gazeteboyut Başyazı
nfazilkurt@gmail.com
29.03.2011

Okuyacağınız yazı, her hadisede kusur aramaya hevesli bir kişinin olumsuz bakışından kaynaklanmıyor. Bilakis, gördükleri karşısında, “Keşke görmez olaydım!” diyen bir gözlemcinin hayıflanarak yazdıkları ile karşı karşıyasınız. Peki nedir bu hayıflanılacak olan? Eminim ki bu yazıyı kaleme alan kişi kadar sizleri de derinden sarsan ve dehşete düşüren bir toplumsal yarılmadır bizleri yaralayan, karamsarlığa iten.

Son günlerde yazılı ve görsel medyayı takip edenlerin kanını donduran olaylara tanık olmaktayız. Annesini öldüren gencin soğukkanlı itiraflarından, özürlü kızının canına kıyan babaya kadar geniş bir yelpazede çeşitlenen bu dehşet olaylarına son eklenenler ise tam bir sapmanın habercisi.

Önce, Kayseri’de 3 yıl önce kaybolan üç çocuğun başlarına gelenler sökün etti medyada. Ardından satır satır ve öfkelenerek katilin itiraflarını okuduk, dinledik. Ve dün gerçekleşen çocuk katli. Bir üvey annenin dokuz yaşında bir yavrucağızı öldürüp parçalaması. Aman Yarabbi! Biz nerede yaşıyormuşuz meğerse! Milli ve manevi değerlerimizden, halkımızın mayasının temizliğinden söz ederken, orada burada pıtrak gibi canavarlar yetişmekteymiş de, haberimiz yokmuş.

Elbette halkımızın büyük kısmı hala değerleri doğrultusunda yaşamaya gayret etmekte. Fakat, dehşete düşüren hadiselerin topluca gerçekleşmesi zaten mümkün değildir. O ancak, Batılı korku filmlerinde olur. Bu tür sapmaların azı bile, alarm zillerinin çalması, köklü bir muhasebeye girişmek için yeterlidir. Soru da basittir aslında: Biz nerede hata yapıyoruz/ yaptık?

Bu olaylar ancak, parçalanmış, birbirinden kopuk yaşayan, değer yargılarının etkisi azalmış ve her kesimde maddiyatın manevi dokuya baskın çıktığı toplumlarda gerçekleşir. Denetimsiz yaygınlaşan medya etkinliği ve bilinçsiz kullanılan internet ortamı, değerlerin yıkılması ve insani hassasiyetlerin tahribatı açısından ne kadar büyük tehlike içerdiğini yaşayarak görüyoruz.

Böylesi şiddet olaylarının yaygınlaşması, karşılaşılan her türlü caniliğin kanıksanması gibi bir sonuç doğuruyor. Yaşanan cinneti daha vahim kılan, bu örnekler karşısında toplumun şaşırma refleksini yitirmesi. İşte bu, cinnetin onaylanmasına kadar varacak bir duyarsızlığın ilk adımıdır. Bundan 20 yıl önce her gün insanlar ölüyor diye darbe yapılan bir ülke iken, bugün ölümleri dizi takip eder gibi izliyoruz.

Ahlak, son tahlilde bir değerler toplamıdır. Konuşanı kalmayan dil ne kadar dil ise, toplumun işleyişini belirlemeyen değerler topluluğu da o kadar ahlaktır. Sanal dünyaların dipsiz ve yapay tabiatına terk edilen bir topluluğun varacağı yerin cinnet hali olması hiç de şaşırtıcı değildir. Hele de hedefi olmayan, eğitimin diploma almaya indirgendiği, nesillerin ahlak kaygısına binaen tanımlanmadığı toplumlarda, nihai bir çözülüş ve çöküş kaçınılmazdır.

Topluma yön veren liderlerin birbirlerini boğazlayacakmışçasına yürüttükleri siyasi kavgalar, manevi değerleri geri plana iten maddiyatçı dünya tasavvuru, ahlaka en çok vurgu yapan dindarların kendi hayatlarını örnek kılmak yerine maddiyatçı bir anlayışı benimsemeleri, geleceğe daha kaygılı bakmamıza yol açmaktadır. Toplumsal yapının her alanında olduğu gibi ahlak meselesinde de köklü bir anlayış değişikliğine gidilmesi, bizi Batılı toplumlardan ayıran özelliklerimizin genç kuşaklara hatırlatılması ve eğitimin “verimli vatandaş” yetiştiren bir sistem olarak görülmekten çıkarılması şarttır.

Birkaç ay evvel Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, “Ne yazık ki gençlerimizin bir Kızıl Elması, bir hedefi yok” diye yakınıyordu. Kendisini hala sivil toplum örgütü temsilcisi zanneden bu bakanımıza, gençlik ve eğitim sorununu Milli Eğitim Bakanıyla konuşmasını tavsiye etmekten başka çaremiz yok. Belki o zaman, bu şiddet sarmalının neden yaygınlaştığı ve nasıl önlenebileceği konusunda başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere devlet idarecileri harekete geçer.

Toplumsal cinnet kültürünün bu kadar yaygınlaşması umarız ki, Başbakanın Arena stadından üç dakika yuhalanmasını bir hafta tartışan pek çok yetkilimiz için önemli bir konudur. Eğer öyle değilse, durum gittikçe vahimleşecek demektir.

http://www.gazeteboyut.com/Yazar/Gazeteboyut-Basyazi/Cinnet-kulturu-yayginlasirken.php
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> CEMİYET YANGIN YERİ Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com