EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Kırmızı halıdan kan damlarken

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SİNEMA-TV-TİYATRO
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Mar 22, 2010 12:29 am    Mesaj konusu: Kırmızı halıdan kan damlarken Alıntıyla Cevap Gönder

Serdar Akinan
Kırmızı halıdan kan damlarken



“And Oscar goes to...” Her yıl bu cümle nasıl da aklımızı başımızdan alır değil mi? Oturup ekranların karşısına o ışıltılı dünyayı izleriz.
Hiç yabancı değilizdir o pırıltılara... Birbiri ardına o kırmızı halıdan süzüle süzüle geçen starlar, yıllardır bizi güldürür, düşündürür, heyecanlandırır, ağlatır, korkutur...
Severiz Hollywood’u... Hele bizim kuşak.
İsim isim retrospektif olarak ne yaptıklarına hakimizdir.
Hollywood bir yandan da bir savaş makinesidir. Propaganda savaşlarının, tarihteki en başarılı aygıtı şüphesiz Hollywood’dur.
Yıllar yıllar önce tek kanallı zamanlarda pazar sabahları kardeşimle o siyah-beyaz ekranın karşısına geçip western izledik. Kovboy olmak o kadar kahramanca bir şeydi ki aldığım en kıymetli hediye oyuncak bir kovboy tabancası olmuştu. Mahallede oynanan oyunlarda hiç Kızılderili olmak istemezdim.
Apaçilerin mazlum olduğunu çok sonra hayretle öğrendim. İnanamadım...Asıl sinsi onlar değilmiş.
Holywood’un gücünü o zaman anlamıştım.
Yıllar yılar sonra Avatar’ı izlerken çok mutlu oldum. James Cameron’un filme serpiştirdiği tüm o sembollerle Batı adına özür dilediğini düşündüm.
“Onun için kıymetli olanın üzerinde oturanı düşman gören bir kültürü” yermesi dahası finalde yenmesi şaşırtıcı gelmişti.
Üstüne üstlük yenilenin emperyalist bir devletten çok şirket olması küreselleşmeye de sağlam bir göndermeydi.
Bu epik masalın; hem kullandığı teknolojiden, hem fütürist bir sosyolojik okuma yapmasından, hem de hazır Obama da Nobel almışken (!) tam bir günah çıkarma enstrümanı olacağını düşünüyordum.
Yanılmışım.
Ödülü Çavuş James aldı...Ortadoğu’ya ilahi barışı getiren psikopat kovboylardan biri...
The Hurt Locker tam altı dalda Oscarları topladı.
Kimilerine göre hak etti.
Bir açıdan evet...
“Onlar bizim için varlar, biz de onlar için buradayız...” Yönetmen Bigelow’un bu sözleri salondaki herkesi bağladı ve tabii ki alkış koptu.
O anda aklıma filmden kareler geldi...
Yönetmen “yerel halk”ı uzun namlulu silahın dürbününden gösteriyordu.
Bunu o kadar ustaca yapıyordu ki... Bomba uzmanı Çavuş James (Jeremy Renner) patlayıcılarla uğraşırken çevre emniyeti alan arkadaşları cami mineralerinden veya camlardan bakan meraklı Iraklıları uzun namlulu silahlarının dürbünlerinden takip ediyordu. Sonraki karelerde uzaktaki Iraklı hep bir dürbündeki hedef algısı yaratacak bir çekim ve kurguyla sunuluyordu.
Yönetmenin, Irak’ta öldürülen on binlerce çocuğun kanını ise karnına patlayıcı doldurulan Iraklı çocuğu “havaya uçurmamayı tercih ederek” yıkamaya çalışması mide bulandırıcıydı.
Elbette, bu propaganda aygıtına zamanında kafa tutanlar da oldu.
Godfather filmindeki rolüyle Oscar kazanan Marlon Brando, “Kızılderili soykırımını protesto etmek için” ödülü almamıştı.
Buradan saygılarımızı sunalım babaya...
Hollywood’u da unutmayalım...
Önümüzdeki yıllarda da, kırmızı halı geçişinden başlayarak Oscar ödüllerini bir bağımlı gibi izleyeceğiz maalesef...
Ama şunu da göz ardı etmeden...
O halıdan kan damlıyor...
Apaçilerin, Iraklıların ve katledilen masum milyonların kanı...
http://www.aksam.com.tr/2010/03/19/yazar/16675/serdar_akinan/kirmizi_halidan_kan_damlarken.html

OSCARLI YÖNETMENE “GİT KENDİNİ BECER!” DENDİ

19.03.2010 22:38


Bu yılki Oscar ödülleri genellikle tahminler doğrultusunda dağıtılsa da, en iyi film ödülünün, barışçıl mesajlar ileten büyük bütçeli “Avatar” yerine, Irak’ta bomba imha etmekle görevli ABD askerlerinin serüvenlerini anlatan küçük bütçeli “Ölümcül Tuzak” (The Hurt Locker) filmine gitmesi, belirli oranda sürpriz etkisi yaptı. Asıl sürpriz ise filmin yönetmeni Kathryn Bigelow’un ödülünü alırken yaptığı konuşma oldu. “Şu anda Irak’ta ve Afganistan’da savaşan askerlerimiz var. Onlar bizim için var. Biz de onlar için varız. Yalnızca askerlerimiz için değil, bütün üniformalılar, polisler ve itfaiyeciler için de alıyorum bu ödülü” diyen Bigelow, değişik tepkilere yol açmıştı.

İnternette yayın yapan haftalık sinema dergisi Arka Pencere, son sayısındaki bir yazıyla Kathryn Bigelow’a ilginç bir tepki verdi. Odatv’nin de yazarlarından Tunca Arslan’ın kaleme aldığı “Kathryn Bigelow: Çirkin Amerikalı” başlıklı yazıda, ünlü yönetmene, klişeleşmiş Hollywood repliklerinden hareketle “Kaltak! Git kendini becer!” diye sesleniliyor. Arslan yazının çatısını Umberto Eco’nun “Güzelliğin Tarihi”, “Çirkinliğin Tarihi” ve “Yanlış Okumalar” kitaplarından esinlenerek kurmuş durumda.

Umberto Eco, 80 yaşına geldiğinde, Marilyn Monroe’yla sevişmek istediğini yazmıştı. Arslan ise bu fantezinin kendisi ve Kathryn Bigelow arasında asla söz konusu olamayacağını belirtiyor.

İşte Tunca Arslan’ın arkapencere.com’da yayınlanan yazısının ilgili bölümü:

“Eco’nun kaleminden çıkma bu sine-masal’lardan sonra, yanlış ve çift anlamlı okumaları da göze alarak, onun ’80 yaşında bile!” mi, yoksa ancak ve ancak 80 yaşına geldiğinde mi Marilyn Monroe’yla sevişmek istediği üzerine zevkle kafa yorarken, bir yandan da en başa dönüp, güzellik-çirkinlik konusunda mantıki-nesnel değerlendirme olup olamayacağına geleyim.
Evet olabilir, neden olmasın?
İşte tümüyle nesnel bir değerlendirme: Sean Penn, Woody Harrelson, Tim Robbins, Susan Sarandonve benzerleri, güzel insanlardır.
Taze Oscarlı Kathryn Bigelow ise çirkin bir Amerikalıdır…
Ben 90 yaşına gelmiş olsam, o da şimdikinden 30 yaş gençleşmiş bile olsa; değil Godard, Antonioni, Olmi, Visconti… Dünyanın bütün yönetmenleri birleşip bizi aynı yatağa sokmak istese, dönüp bakmam bile! Tüm fantastik yanlarım ve tüm açık sözlülüğümle, “Kaltak! Git kendini becer!” derim.
Sonra… Boş bir alan… Kadın dönüp uzaklaşır… Ve Irak’ta bir bomba patlar…”

Odatv.com

Hakan Albayrak
Göbbels bu filmleri görseydi...

ABD'de bir grup "Irak Savaşı gazi"si, çatışmalarda Iraklı çocukları kalkan olarak kullandıklarını ve sivillerin kanını dökmekten geri durmadıklarını itiraf etmiş.

"Yuh olsun!" diyenler olacaktır tabii, fakat Amerikan kamuoyunun "Askerlerimiz nasıl bu kadar vahşileşebilir?" diye ayağa kalkacağını sanmıyorum.

Felluce, Ebu Ğureyb, Hadise ve Mahmudiye'de sergilenen vahşet manzaralarını ufak bir 'sarsıntı'dan sonra içine sindiren ortalama Amerikalı, bu itirafların üzerinde de fazla durmayacaktır.

Hollywood sayesinde böyle şeylere çoktan bağışıklık kazandı Amerikalılar.

ABD'nin Irak'a saldırmasından birkaç ay önce çekilen bir Hollywood filmi var:

Vietnam'da bir grup işgalci Amerikan askeri, çatışmada yaralanan arkadaşlarını hastaneye getirir.

Hastanede çok sayıda Vietnamlı sivil yaralı vardır.

Hepsi de acil durumdur.

Bütün doktorlar ve hemşireler bu yaralılarla ilgilenmektedir.

Askerler, önce kendi arkadaşlarına bakılmasını, ameliyat masalarındaki Vietnamlı yaralılardan birinin masadan atılmasını talep eder.

Doktorlar ve hemşireler bunu tereddütle karşılar.

Tartışma çıkar.

Tartışma devam ederken yaralı asker ölür.

Arkadaşları çılgına döner.

Makineli tüfeklerinin namlularını Vietnamlı yaralılara çevirirler.

'Yapmayın, etmeyin' diyen komutanlarını dinlemeden hepsini -kadınlar ve çocuklar dahil- hunharca katlederler.

Bu katliam yıllarca gizlenir.

Ortaya çıktığında, katiller askeri mahkemeye verilir.

Hadise, bütün dehşetiyle jürinin önüne serilir.

Katliamı önlemeye çalışmış olan komutan, fena halde duygusal bir müzik eşliğinde, şöyle bir konuşma yapar:

"Bu hadiseyi yıllarca gizledim, çünkü vatanları için hayatlarını tehlikeye atan bu kahramanların o cinnet anında işledikleri suç yüzünden kötü insan damgası yiyip hapislerde çürümesini istemedim. Onlar iyi insanlardır, vatansever insanlardır, faziletli insanlardır. Gerçek karakterlerini yansıtmayan o cinnet anına bakarak, bu güzel vasıflarını görmezden gelemeyiz. Savaşın dehşetini yaşamayan, can yoldaşının vurulduğunu ve can çekiştiğini görmeyen, onun hayatını kurtarma telaşına düşmeyen hiç kimse, bu insanların yaptığı şeyi anlayamaz ve yargılayamaz. Evet, büyük bir suçtan söz ediyoruz. Fakat unutmayalım ki bu suç, yaralı bir Amerikan askerini kurtarmak için girişilen soylu bir çabanın sonucudur. Jüriye yalvarıyorum: Savaştan önce ve sonra faziletli bir hayat süren ve savaş sırasında da o cinnet anı hariç daima faziletli bir duruş sergileyen bu vatansever insanlara cani muamelesi yapmayın. Ülkemizi ve yaşam tarzımızı korumak için savaşmamız doğru değil diyorsanız, size söyleyecek bir şeyim yok. Ama savaşı kabul ediyorsanız, böyle acı olayların yaşanmasını da kabul etmeniz gerekir..."

Uzun lafın kısası, Vietnamlı sivil yaralıları katleden Amerikan askerleri mahkemede aklanır ve kendilerine neredeyse şeref madalyası takılır.

Ben bu filmi televizyonda seyrettiğimde Irak'ın işgali çoktan tamamlanmış, Felluce yakılıp yıkılmış ve Ebu Ğureyb zindanındaki vahşet bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı.

Onun için, "Böyle bir film nasıl çekilebilir? Böyle iğrenç bir mesaj nasıl verilebilir? Böyle korkunç bir suç nasıl mazur gösterilebilir?" diye düşünmeme gerek kalmadı.

Jeton peşinen düştü:

Amerikan hükümeti, sinemayı kullanarak, Irak'ın işgali sırasında işlenecek iğrenç suçların ortaya çıkması ihtimaline karşı kamuoyunun 'bağışıklık sistemini' güçlendirmeye çalışmıştı.

Daha bir sürü film var böyle.

"İyi çocukların savaş şartlarında geçirdiği cinnet"i anlayışla karşılamayı telkin eden filmler...

Ve, savaş hukukunu ihlal eden cani askerleri -aslında Amerikan savaş tarzının gereğini yaptıkları halde- istisna gibi gösteren, onları beyazperdede mahkum ettirerek orduyu ve genel olarak sistemi temize çıkaran filmler...

Nazi Propaganda Bakanı Göbbels görseydi bu filmlere şapka çıkarırdı.

Yeni Şafak
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SİNEMA-TV-TİYATRO Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com