Ekim
Kayıt: 21 Arl 2007 Mesajlar: 2634 Konum: Kanada
|
Tarih: Cmt Arl 12, 2009 11:57 pm Mesaj konusu: ERKEK OLMAK! |
|
|
Haşmet Babaoğlu
ERKEK OLMAK!
Ne zaman konu erkek olmanın temel niteliğinden açılsa...
Bazı okumuş erkekler (ki bunlara kimi köşe yazarları da dahil) hemen şu söze başvuruyorlar: Erkek avcıdır!
Bunu söylerken de kendilerine öyle entelektüel bir hava veriyorlar ki, hepsini antropolog sanırsınız.
Sözlerinin devamı da var tabii!
Erkek ava gider, kadın bekler!
Tabii
oradan da erkek işi özgürlük ve poligami (çok eşlilik) arayışlarının
nasıl kaçınılmaz biçimde derin kökleri olduğu meselesine varılıyor.
***
Ne zaman böyle sözler işitsem veya okusam önce “e, ne olmuş?” diye soruyor sonra da içimden gülüyorum.
Çünkü bu iddiayı ikide bir ortaya atan erkekler genellikle mazbut ve “mahkûm” bir hayatın kendi halinde tipleri!
Günümüzün sıradan erkekleri...
Yani
güvenliğini tehdit edebilecek her konuda atılımdan vazgeçecek kadar
ürkek, ömrünü masa başında tüketen ve alışkanlıklarına teslim olmuş
erkekler...
Yani özel hayatının kılıbıklıkla anlamsız
kıskançlıklar arasında salınıp durmasından rahatsız olmayacak kadar
sisteme bağlı erkekler...
Ama iş “erkekliği” anlatmaya kalkınca ışık hızıyla mağara devrine gidip “errrkekkk av-cı-dır” deyiveren erkekler...
“Av” denilen de nihayetinde barda yabancı bir kadınla laflamak sığlığına takılıp kalıyor.
Güler misin, ağlar mısın durumu aslında!
***
Mesele insanlığın tarih-öncesinde erkeğin avcı olması falan değil!
O “avcı” öleli çok oldu!
Kendimizi kandırmayalım.
Mesele başka yerde!
Mesele
erkeklerin çocukluklarında, hatta ergenlik çağlarında bile içlerinde
bütün ateşiyle varlığını sürdüren serüven tutkusunun sönüp gitmesinde!..
Modern hayat o ateşi eninde sonunda söndürüyor!
Onun yerine ne koyuyor peki!
Cinsel organını kaba bir silah gibi kullanmayı erkeklik sanma zavallılığını mı? Evet!
Ya
da tuzu kuru olanlara adrenalin sporları yaptığında veya kapısının
önüne cip çektiğinde kendisini serüvenci sanacak kadar tatlı bir
şapşallaşma fırsatı tanıyor modern hayat.
Buna hali vakti
yetmeyenler için de gün içinde sık sık bir dağ adamı veya kovboy gibi
öfkelenip dayılanma imkânı veriyor. Yalan mı?
***
Tesadüfen elime geçmiş bir kitap okuyorum şu sıralarda:
Adı Özgür Yürek (Wild at Heart). Yazarı John Eldredge.
Okul
yıllarında başı uyuşturucuyla belaya girmiş, sonra tiyatro dalında
yüksek öğrenim görmüş, yıllar boyu aktörlüğün ardından Hıristiyan
ilahiyatına merak salmış biri.
Kitabında tam da sözünü ettiğim
şeyi irdeliyor Eldredge: Erkeklerin içinde gizli-bastırılmış halde
kalan o özgür-serüvenci ruhu!..
İçerdiği aşırı dozda Hıristiyanca yorumlama çabasına rağmen bu meseleye ilginç biçimde yaklaşıyor.
Ve bir yerde diyor ki “birçok erkek bu dünyaya zaman öldürmek için geldiğini düşünür ve bu, onu öldürür!”
***
Peki bu nasıl bir serüven?
Bizi ta çocukluğumuzdan beri çeken, ateşiyle yakıp tutuşturan serüven nasıl bir şey?
Sit-com’da aktör olmak mı?
Bir oto yarışı sahnesinde figüranlık mı?
Yamaç paraşütüyle turist kızların tepesine inmek mi?
Hayır!
Bu serüven duygusu öyle basit bir temele dayanmıyor.
Daha küçücükken...
Adalet için savaşmak istiyoruz.
Oyunlarımızı bile onun üzerine kuruyoruz.
İyi olmak, dünyayı daha iyi kılmak istiyoruz.
“Kızları” kurtarmak istiyoruz.
Ama sonra...
Sonra ne oluyorsa...
Ortaya suya sabuna bulaşmayan, iş hayatına ve spora heyecan olarak bakan bir “erkeklik” çıkıveriyor!
Neden? Neden?
Hadi düşünelim!
Sabah |
|