Ekim
Kayıt: 21 Arl 2007 Mesajlar: 2634 Konum: Kanada
|
Tarih: Pts Ksm 02, 2009 10:13 pm Mesaj konusu: Belgeyi büyük bir ekip hazırladı |
|
|
Belgeyi büyük bir ekip hazırladı
Emekli askerî hâkim Tarımcıoğlu: İrticayla Mücadele Eylem Planı'nı tek başına bir albay hazırlayamaz. Bu planlar 50 kişilik ekip işidir. Hazırlama emri İkinci Başkan'dan.
Emekli askerî hâkim Tarımcıoğlu, İrticayla Mücadele Eylem Planı hakkında Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel'e konuştu. Tarımcıoğlu İrticayla Mücadele Eylem Planı gibi planların hazırlanmasını ancak Genelkurmay İkinci Başkanı'nın emredebileceğini söyledi: Çünkü bir karargâh planının emrini ancak karargâh komutanı verebilir. Karargâh komutanı da Genelkurmay İkinci Başkanı'dır.
Genelkurmay?Başkanı haberdar olur
Planın, Genelkurmay?Başkanı'ndan habersiz hazırlanmış olabileceğini belirten Tarımcıoğlu, sözlerini "ama" diye sürdürdü: Genelkurmay Başkanı'nın böyle bir plandan haberinin olmaması mümkün değildir. Emrini vermemiş de olsa, plan mutlaka ona arz edilir.
"27 Nisan muhtırası Ankara'da meşhur bir ofiste hazırlandı ve GK Başkanı
Büyükanıt'a verildi. Ekipte eski bir genelkurmay başkanı, kuvvet komutanı ve
eski cumhurbaşkanı vardı."
"Bu bir psikolojik harekât. Gazetelerin manşetlerine bakın. Görürsünüz... Bu
plandaki bir sürü şey uygulanmış. Askerin psikolojik harekâtı daima medyayla iç
içedir."
"Bingöl'de 33 er, Başbağlar'da 33 kişi katledildi. Bu 33 rakamı Tesadüf
değildir. 33 rakamı Mustafa Muğlalı olayına bir referanstır ve kasten
seçilmiştir."
* * *
NEDEN: FAİK TARIMCIOĞLU
Ergenekon soruşturması başladığında, emekli olan generallerin kuvvet
komutanıyken nasıl dört tane birden darbe planladıklarını ve toplum olarak ne
tür kanlı tuzakları atlatmış olduğumuzu ürpererek öğrenmiştik. Şimdi ise toplum
olarak kanımız dondu. Meğer ordudaki cunta planları bitmemiş. Darbe ortamının
olgunlaşması için bugün de hâlâ hazırlıklar yapılıyormuş. Bu vahim olay,
Genelkurmay Karargâhı'nda bir albay tarafından yeni bir darbe planının
hazırlandığının ortaya çıkmasıyla anlaşıldı. Bu planın hazırlanmasını kim
emretti? Kimler hazırladı? Böyle bir planın hedefi neydi ya da kimdi? Bu planın
ne kadarı uygulandı? Bu psikolojik harekâtta medya ve yargının rolü ne oldu?
Bütün bu soruları Türkiye'nin yakın geçmişini hem askerî savcı olarak hem de
siyasetçi olarak sadece yakından değil bizzat içinden takip etmiş biri olan ve
Türkiye'deki sistemi çok iyi bilen, 12 Eylül döneminde sıkıyönetim savcılığı
yapan Faik Tarımcıoğlu'na sorduk. Bir dönem ANAP milletvekilliği yapan ve
Özal'ın yakınında bulunan eski askerî hâkim ve askerî savcı Faik Tarımcıoğlu çok
ilginç analizler yaptı ve çok çarpıcı iddialarda bulundu.
* * *
NEŞE DÜZEL: Genelkurmay Karargâhı'nda bir darbe planı hazırlandığı ortaya çıktı.
Planı bir albayın hazırladığı anlaşıldı. Bir ihbar mektubu ise emri bir
orgeneralin verdiğini ileri sürdü. Sizce bu planın hazırlanmasını kim emretti?
FAİK TARIMCIOĞLU: Böyle bir planın hazırlanmasını ancak Genelkurmay İkinci
Başkanı emredebilir. Çünkü bir karargâh planının hazırlanması emrini ancak
karargâh komutanı verebilir. Karargâh komutanı da Genelkurmay İkinci
Başkanı'dır. Ayrıca bu planı Genelkurmay'da tek başına bir albay hazırlayamaz.
Bu tür bir eylem planını kaç kişi hazırlar?
Muhtevasına bakarak söylüyorum... Bu eylem planı bir kâğıt parçası olamaz. Bunun
gibi planlar 30-40-hatta 50 kişilik bir ekip tarafından hazırlanır. Bunun için
çeşitli birimler görevlendirilir. Önce planın taslağı hazırlanıp, Daire
Belgeyi büyük bir ekip hazırladı
Başkanı'na sunulur, ki o Daire Başkanı, genellikle Genelkurmay Harekât Dairesi
Başkanı'dır.
Rütbesi nedir daire başkanının?
Korgeneraldir. Sonra bu taslak Genelkurmay İkinci Başkanı'na verilir. O da sonra
Genelkurmay Başkanı'na sunar.
Böyle bir planın hedefi neydi ya da kimdi?
Bu plan, 22 Temmuz seçimlerine bir tepkidir. Çünkü o seçim yenilgisinde büyük
bir travma yaşadılar ve bu harekât planını hazırladılar. Hedef, hükümeti
devirmek ve cumhurbaşkanlığı kalesini geri almaktır. Bir diğer hedef de hükümete
destek veren Gülen Cemaati'ni ezmektir. Planda yer alan Alevilere yönelik
eylemler de, toplumda huzursuzluk yaratmak içindir.
Niye özellikle Aleviler seçiliyor?
Çünkü toplumda huzursuzluk yaratmak için ya Türk-Kürt savaşı çıkartacaksın, ya
da Alevi-Sünni kavgası yaratacaksın. Bunun başka bir yolu yoktur. Aslında 27
Mayıs da, 12 Eylül de hep toplum mühendisliğini içeren bu tür eylem planlarıyla
yapıldı. 12 Eylül öyle müthiş bir harekât planıydı ki, bir düdükle bir saat
içinde bütün Türkiye'ye en ücra karakollara kadar hâkim olundu.
Peki, şimdiki eylem planı uygulandı mı? Yoksa kâğıt üzerinde mi kaldı?
Muhtevasına dikkatle baktığımız zaman bir sürü uygulanmış şeyler var bu planda.
Bu bir psikolojik harekât olduğu için önce gazetelerin manşetlerine bakmak
lazım. Psikolojik harekâtın izlerini ve planın uygulanıp uygulanmadığını
gazetelerin manşetlerinde, televizyon haberlerinde mutlaka görürsünüz.
Televizyonlarda konuşmalar olur, birileri çıkıp avaz avaz bağırır.
Genelkurmay'ın psikolojik harekâtı medyayla bu kadar iç içe midir?
Evet, maalesef öyledir. Üstelik bu ilişki, bir bayrak yarışı gibi devam eder.
Komuta kademesinin değişmesi pek bir şey değiştirmez. Hükümeti devirme planları
yapılmaya devam eder ve bu planlar uygulanmak için müsait bir ortam beklerler.
22 Temmuz seçimlerine dönersem...
22 Temmuz seçimlerinde askerin yaşadığı asıl büyük travma nedir sizce?
Askerin yaşadığı asıl büyük travma, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasıdır.
Zira cumhurbaşkanlığı bu ülkede bir rejim sorunudur. Cumhurbaşkanı mutlaka asker
kökenli olmalıdır. Turgut Özal'ın cumhurbaşkanlığından önce de inanılmaz
hadiseler yaşandı. Ama Özal Çankaya yollarına dizilen taşları cesaretle ve
dirayetle temizledi. Bunda benim de ciddi katkılarım oldu. Taşların
temizlenmesiyle Özal cumhurbaşkanı oldu ve işte orada film koptu.
Çankaya'nın taşları dedikleriniz neler ya da kimler?
Mesela Anayasa Mahkemesi... Özal cumhurbaşkanı olmasın diye türban kanununu
mahalli seçimlerin önüne alarak haksız yere iptal etti. Hadi öyle karar verdi
diyelim. Bir de gerekçeyi yazmadan kararı açıklayıp Özal'ı kontrpiyede bıraktı.
Beyazıt camiinde cuma olayları tertiplenmeye başladı. Rahmetli Özal'la aramızda
Özal'ın cumhurbaşkanlığı öncesinde, Anayasa Mahkemesi'nin türban kararıyla
senkronize bir biçimde o günlerde Yargıtay da "tapu tahsis belgesi geçersizdir"
diye senkronize bir karar verdi. Büyük basında bu haberi, "Özal yalan söyledi"
diye manşetten verdiler. Özal cumhurbaşkanı olmadan son altı ayda yaşananlar
bunlar... Bir diğer senkronize adım da Danıştay'dan geldi.
Yargı bütün bu kararları alırken kiminle senkronize hareket ediyor?
Genelkurmay'la... Özal Çankaya'ya çıkmasın diye her türlü itibarsızlaştırma
operasyonu yapıldı. Yargının verdiği bütün kararlar siyasiydi... Danıştay,
Özal'ın çok önem verdiği ikinci değişim programıyla ilgili Bakanlar Kurulu
kararnamesini haksız yere iptal etti. Hemen ardından bu kez Yüksek Seçim Kurulu,
hiç üstüne vazife değilken, kimse ona bir şey sormamışken...
O ne yaptı?
ANAP'ın eli güçsüz olsun diye, gene senkronize bir hareketle, "seçime
katılmamanın bir müeyyidesi yok" diye bir karar verdi. Daha önce seçime
katılmamanın para cezası vardı. Bu, ANAP büyük şehirlerde oy kaybetsin diye
yapıldı. Bütün bunlar, ANAP oy kaybederse ANAP'ın genel başkanı Özal
cumhurbaşkanı olamaz diye gerçekleştirildi. Türkiye'de bu tür planlar zaten hep
hazırlandı ve hayata geçirildi.
Türkiye gene bir cumhurbaşkanlığı seçim sürecine giriyor. 2011'deki
cumhurbaşkanlığı seçimlerine neredeyse bir yıl kaldı. Siz, cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin hep çok gerginlik yarattığını söylüyorsunuz. Ortaya çıkarılan darbe
planı, Erdoğan'ın muhtemel cumhurbaşkanlığını engellemeyi hedeflemiş olabilir
mi?
Elbette. Hiç şüpheniz olmasın. 1993 senesi tarihe en büyük kara leke olarak
geçti. Darbe ortamını hazırlamak için pek çok suikast yaşandı. Uğur Mumcu 1993
başında öldürüldü. Birkaç gün sonra Özal şaibeli bir şekilde öldü. Arkasından
Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis suikasta uğradı. Hemen ardından 33 er
Bingöl'de öldürüldü. Sivas'ta 37 kişi yakıldı. Üç gün sonra Başbağlar'da 33 kişi
katledildi. Bu 33 rakamı, Mustafa Muğlalı olayına bir referanstır ve kasten
seçilmiştir. Sonra JİTEM'in karanlık yüzü Cem Ersever öldürüldü.
Bütün bu cinayetler niye işlendi?
Bütün bunlar darbeye ortam hazırlamak ve darbenin meşruiyetini sağlamak için
yapıldı. Çatışmalar sürdü, Kürt sorunun demokratik ve siyasi yoldan çözülmesi
engellendi. Ama Özal ölüp de Demirel Cumhurbaşkanı olunca işler normalleşti.
Özal dönemi bitti ve bir süre darbeye gerek kalmadı. Çünkü Demirel'le 12
Eylül'ün darbe düzeni devam ettirildi. 28 Şubat ise bir nokta operasyondu.
Anlamadım...
O nokta operasyonun hedefi Erbakan'ın şahsıydı. Erbakan'ı siyasetten silme
operasyonuydu bu. Tasfiyeyi Tel Aviv politikası da istiyordu. Bu işe
görevlendirilen dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'di. Onu döneminde
İsrail'le çok özel askerî anlaşmalar yapıldı. Aslında Erbakan'ın tasfiye
edenler...
Onlara ne oldu?
İktidara Erdoğan'ın ve Gül'ün gelmesiyle birlikte öyle bir duvara tosladılar
ki... Bunun öfkesiyle "Sarıkız, Eldiven, Yakamoz, Ayışığı" darbe planlarını
yaptılar ve başaramadılar. Ve sonunda bugünlere gelindi. Sıra, bu yeni eylem
planına geldi. Çünkü 28 Şubat'tan sonra "Erbakan'ı hallettik. Şimdi önümüze kim
çıkabilir? İstanbul'un ağzı laf yapan belediye başkanı çıkabilir, onun için bir
kumpas yapalım" dediler. Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, adlî müşavir olan
tümgenerale talimat verdi. O da Atatürkçülük ticareti yapan bir Yargıtay
başsavcısına söyledi. O, Diyarbakır DGM başsavcısına "devlet böyle istiyor" diye
telefon etti. Böylece Siirt konuşmasında okuduğu şiir bölücülük olarak takdim
edilerek Erdoğan hapse atıldı. Ben o sırada Ankara'daydım.
Artık askerî savcı değildiniz. ANAP'tan milletvekili değildiniz. Ne
yapıyordunuz?
Bizim Vakıf 2000 diye bir stratejik araştırmalar vakfımız vardı. Konferanslar
düzenliyoruz, kim başbakan olacak diye araştırmalar yapıyoruz. Tuttuğum
nabızlardan Erdoğan'ın bir güç olduğunu gördüm. Diyarbakır DGM'den mahkûmiyet
kararını istettim. Arkadaşlarım gönderdi. Rezalet... Hukuk düzenini alt üst eden
bir karar. Hiç üstüme vazife değilken kalkıp Yargıtay'a gittim. Bu konuyu
Yargıtay'da en üst düzeyde bir görevliyle konuştum.
Ne konuştunuz?
Sonradan politikaya atılan bu görevliye, "Bu karar haksız ve hukuksuz. Bu
kararla mahkûm ederseniz, bu adam başbakan olur" dedim. Açtı Anayasa'yı ,
"76'ncı maddeye bak, nasıl aday olacakmış" dedi. "Hukukta memnu hakların iadesi
diye temel bir kavram var. O zaman geldiğinde ne yapacaksınız" dedim. Yetkili
bana aynen şunu söyledi. "Beş yıl sonra kim öle, kim kala" dedi. Erdoğan'ın
başbakan olması onları çok öfkelendirdi.
İhbar mektubunu yazan subay, Genelkurmay Başkanı'nın bu plandan haberdar
olduğunu söyledi. Sizce Org. Başbuğ bu plandan haberdar mıydı? Ya da şöyle
sorayım Genelkurmay Başkanı'ndan habersiz böyle bir plan hazırlanabilir mi?
Hazırlanabilir ama genelkurmay başkanının böyle bir plandan haberinin olmaması
mümkün değildir. Planın emrini vermemiş olabilir ama sonunda mutlaka bilgisi
olur. Çünkü plan hazırlandıktan sonra ona arz edilir. Genelkurmay eski Başkanı
İsmail Hakkı Karadayı'nın cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde 367 tartışmalarının
yapıldığı sırada yaptığı bir konuşma çok sonra internet sitelerine düştü. Bu ses
kaydında Karadayı "aksi olursa, Genelkurmay gereğini yapar" diyordu. Bu ne
demektir?
Ne demektir?
Bu, "darbe planları yapılıyor" demektir. Zaten o dönemdeki 27 Nisan Muhtırası da
Ankara'da bir büroda hazırlandı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt o muhtırayı ben yazdım diye
açıklamadı mı?
Evet, ama muhtıranın bir bölümünü o yazdı. Önce Ankara'da bir büroda 14 nisan-27
nisan tarihleri arasında bir muhtıra taslağı hazırlandı. Bu taslak, Genelkurmay
Başkanı'na verildi. 14 nisan'da Büyükanıt, cumhurbaşkanıyla ilgili "sözde değil
özde laik" lafları etti, ondan sonra muhtıra taslağı hazırlandı. Bu taslağa
Büyükanıt bazı montajlar yaptı.
Muhtıranın diğer kısmını kim yazdı?
Ekibin içinde İsmail Hakkı Karadayı Paşa ve Aytaç Yalman var. Hatta onlardan
daha rütbeli birisi de var.
Cumhurbaşkanı demektir bu... Demirel mi var?
Evet. 367, Abdullah Gül cumhurbaşkanı olmasın diye tezgâhlanmıştı. Anayasa
Mahkemesi baskı altına alınmıştı. 367 kararı çıkacak ve hükümet eli mahkûm
anayasa değişikliği için referanduma gidecekti. O anayasa değişikliğinde, daha
evvel cumhurbaşkanlığı yapmış biri tekrar aday olabilecekti. Hedef, Demirel'in
cumhurbaşkanı olmasıydı. Bir de o günlerde askerî kesimde peş peşe intihar
olayları basına yansı. Bu suiistimal olayları dosya halinde Başbakanlığa intikal
etmek üzereydi. Gündemin bu nedenle de değişmesi gerekiyordu.
Çok emin konuşuyorsunuz. Neye dayanarak bu kadar emin konuşuyorsunuz?
27 nisan günü saat öğlen bir buçuk, televizyon seyrediyorum. Mehmet Ağar 367
oylaması için Meclis'e girip girmemeyi basına açıklayacaktı. O sırada ciddi bir
işadamı telefon etti. "Aman Faik Abi, Mehmet Ağar'a müdahale et" dedi. DYP Genel
Merkezi'ni aradım. Başkan Yardımcısı Saffet Arıkan Bedük'le konuştum. Kendisi
sınıf arkadaşımdır. "Duyum aldım. Meclis'e girmeyecekmişsiniz. Bu, DYP'nin
intiharıdır" dedim. Bedük, "aynı fikirdeyim, laf anlatamadım" dedi. "Ağar'ı Özel
Kalemi'nden ara, onunla bir de sen konuş" dedi.
Ağar'la konuştunuz mu?
Aradım, özel kalemi Abdullah'la konuşmamız yarıda kaldı. Çünkü o sırada Ağar,
basına Meclis'e girmeme kararını açıkladı. Meclis'e o gün DYP ve ANAP girmedi.
ANAP'tan Başkan Yardımcısı Mehmet Keçeciler'le de konuştum. "ANAP buharlaşır"
dedim. Bana, "mani olamadım" dedi.
Çok ciddi iddialarda bulunuyorsunuz. Bunların belgesi var mı?
Bunun belgesi olmaz. Muhtıranın dışarıda hazırlandığı bilgisi benim şahsi
araştırmam ve duyumumdur. Ama zaten sonraki bazı gelişmeler bu bilgiyi teyit
etti. Ankara Kuleli Sokak'taki hepinizin bildiği çok meşhur bir ofis adlî
gelişmeler dolayısıyla alelacele kapatıldı.
Muhtıranın taslağını hazırlamak için orada mı toplanılmıştı?
Evet...
YARIN:
Ordu şimdi ne yapacak?
Orduda bir tasfiye olur mu?
Başbuğ görevden alınabilir mi?
Generaller yargılanır mı?
Orduyla yargının nasıl bir ilişkisi var?
02 Kasım 2009, Pazartesi
Taraf |
|