EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Günümüz Türkiye'sinde İslam

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> CEMİYET YANGIN YERİ
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Ekm 23, 2009 10:45 pm    Mesaj konusu: Günümüz Türkiye'sinde İslam Alıntıyla Cevap Gönder

Doç. Dr. Aliye Çınar
Günümüz Türkiye’sinde İslam

Bu yazının başlığı, 8-9 Ekim 2009 tarihleri arasında, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde, Doç. Dr. Celal Türer koordinatörlüğünde düzenlenen uluslararası bir sempozyumun adıdır. Biz burada, bu sempozyumun imalarını ve göstergelerini analiz etmeye çalışacağız.

Bu toplantının imaları özellikle “zamanlama” bakımından oldukça önemlidir. Çünkü Cumhuriyet Türkiye’sinde din sorunsalı Osmanlının son döneminin bir sonucuyken, şimdiki gelinen nokta, -belki de kırılmalar ve sapmalar- modernleşme maceramızın bir neticesidir. Mümtazer Türköne’nin sunmayı vaat ettiği tebliğine bakılırsa, modernleştirici bir dinamik olarak kullanılan laikliğin, tavizsiz karakterinin, demokratikleşmeyle birlikle otokratik niteliğini kaybettiğinin veya kaybedeceğinin doğal karşılanması gerekmektedir. Bu, bir bakıma “dinin toplumsal meşruiyeti ile devlet katındaki meşruiyeti arasındaki derin uçurumun kapanacağı/kapanmakta olduğu anlamına geliyor.” Bu değişimler aynı zamanda İslam’ın algılanış ve yaşanış şeklinde de farklılıkları getiriyordu. Belki de halk ve devlet düzlemindeki algılar arasındaki mesafenin yaklaşması, İslam’ın anlamını da ifşa ediyordu. Zira demokrasi ve adaletin birbirini gerektirmesi beklenir. Sözünü ettiğimiz değişimleri saptama ve bir dönemecin habercisi olması bakımından sempozyum önemli ve anlamlıydı.

M. İkbal’in İslam’da Dinî Tefekkürün Yeniden Teşekkülü isimli çalışması pek çok kişi tarafından ve farklı zamanlarda ziyadesiyle dillendirile geldiği için, bu sempozyum bir bakıma, bu nakaratın bundan böyle bırakılıp eyleme geçilmesini ve bunun imkan ve şartlarını haber veriyordu.

Endülüs’de Kurtuba’nın düşüşüyle birlikte, İslam Âlemi bir savunma psikolojisine girmişti. Gerilemenin “nedeni” soruluyordu. Özellikle Aydınlanma ve modernleşme ile birlikte, Batı’nın meydan okuyuculuğu karşısında İslam dünyası savunmacı konuma düşmüştü. Fazlurrahman başta olmak üzere, Hasan Hanefi ve Cabiri gibi rasyonalistler, İslam’ın bilimle çelişmeyeceğini ortaya koymaya çalışmışlardı. Ancak nereden bakarsak bakalım onlar, mağlubiyetin gizli ifadesi olarak, savunma pozisyonunda idiler. Zira A. Comte’tan bu yana, pozitivizmin ilmihali gereği, din bir fasıl olarak geride kalmıştı! Hal böyle olunca, ne yapıp edip bu dinin akla karşıt olmadığı konumlanmalıydı. Dahası. J. J. Rousseau'nun 'Emile'i çocuklara din öğretimin gereksizliğini savunuyordu. Rousseau'ya göre, din, insan doğasını tahrif eden bir özelliğe sahipti. Bu çizgiye modernleşme maceramız ilginç bir şekilde eklemlenmiştir. Bu nedenle Bat’nın din sorunu ile bizim algımız çoğu zaman kesişmektedir. Ancak farklılıklar, bu kesişmelerin suniliğini açığa çıkarmıştır zamanla.

Ne var ki Batı’nın dinle başı hoş olmayınca onu iptal etmesi, tek boyutlu bir insan profilini dayatmıştır. Bir bakıma Batı aklı tutulmaya maruz kalmıştır. Bu durumda modernite projesi yeniden gözden geçirilmiştir. Mesela. P. Tillich, M. Eliade, Jung ve Buber gibi düşünürler insanın dini boyunu iptal etmenin sonuçlarına dikkat çekip, dini bir boyut olarak tekrar devreye sokmanın imkân ve imalarını aramışlardır. Bu atılım gerçekte, sadece bilinç varlığı olarak görülen insanın bilinçdışını; yalnızca kültür varlığı olarak telakki edilen insanın dinî yönünü canlandırmayı amaçlıyordu.

Bu restorasyon çalışması batı düşüncesinde bir bağlam içinde gerçekleştirilirken, ilginç bir şekilde bizim entelektüelimiz de bu paydaya dâhil olmaya çalışıyordu. İslam toplumu içinde kutsal kavramından bahsedilmeye başlanması, bunun alametlerindendi. Buradaki kutsal-profan vb ayrımlar, Hıristiyanlığı devreye sokmanın adımlarıydı gerçekte. Çünkü emperyalizm ve kapitalizmin resmi dini Hıristiyanlıktı. “Bugün size nimetimi tamamladım. Din olarak İslam’ı seçtim” diyen ayet bir tarafta kalıyor; bir başka tarafta ise İslam ve kutsal! veya bilinç ve bilinçdışı kaynaştırılmaya çalışıyordu. Kısacası ed-din (İslam) ile religion (din) oldukça farklı içerimleri ihtiva ediyor.

Zira 20. y.y’ın başında İslam terakkiye mâni gerekçesiyle Batılılaşma yoluna gidilmişti. Doğal olarak takip edilen yolun bir sonucu olarak dokular farklı olsa da, aynı enstrümanlarla din yorumlanmaya çalışılıyordu. Ancak bu süreçte sahte kimliklerin üretildiğini, hatta din olarak ifade edilen yapıların da ithal dokular oldukları ortaya çıkmaya başladı. Bu konuyu sempozyumda, Bilgi Üniversitesinden Ferhat Kentel oldukça açık bir şekilde ortaya koydu. Sahte kimliklerin ortaya çıkmasında, söz konusu yapıların radikalleşmesinin gerçek ve sözde-kimlik ayrımında oldukça önemli olduğuna değindi. Zira kimlik bir yapıntı olmayıp, kültürün içinden doğan ve bir yönüyle de yaşanan geleneğe gömülüdür. Bu açıdan bakıldığında modernizmin ve laikliğin tek tip din politikasının çuvalladığı söylenebilir. Şimdilerde gündemde olan demokrasi açılımları da bu fiyaskonun âleme ilanından başka bir şey olmadığı söylenebilir. Zira din ve kültür etkileşimi çok boyutlu ve çok katmanlıdır. Türk modernleşmesinin simülasyonu (bir sistemi temsil edebilecek bir model oluşturma işlemi) ve maskesi düşmüştür.

Son zamanlarda “Türkiye muhafazakarlaşıyor mu?” sorusu da, bu sahte kimliklerin yerine, bastırılan kimliklerin varlık sahnesine çıkışını göstermektedir. Çünkü kültürel hafıza kendiliğinden doğal bir akışı talep eder. Manipülasyon er ya da geç intikamını alır. Bu intikam, yaşanan süreçte, yaralı bilinçleri doğurmuştur: Bazılarının kimliğini küçümseyerek, bazılarını kendine yabancılaştırarak!

Türk modernleşmesinin geri bildirimini bir kurum üzerinden okuyan Necdet Subaşı, önemli saptamalarda bulundu. Diyanet kurumunu toplumsal bir beden olarak okuduğumuzda, özellikle yazının bağlamı açısından şunları kaydetti: Diyanet işleri (Genel Kurmay Başkanlığı ile birlikte) Modern Türkiye’nin dini işleri zapt-ı rapt altına almak üzere, bir denetim mekanizması olarak kurulmuştu. Bir yandan halkın dini kontrol edilecek, öte yandan da din olgusu bütünüyle rafa kaldırılmamış olacaktı. Diyanet işlerinin ilk teşekkül ettiği zamanda olup bitenler karşısında, serin davranılması gerektiği telkin edilmiştir. Rıfat Börekçi’nin bir gün olur geçer bunlar “alacaklı gibi davranın” dediğinin altını çizdi Subaşı. Esasında kültürel hafızanın bir dışa vurumu olarak da okunabilir Börekçi’nin telkini. Zira önceden acınası Diyanet binası şimdi görkemli bir yapıya kavuşmuştur. Bir bakıma güçtür bu arz-ı endam ediş. Ancak laiklik bir ülke ise Türkiye, DİB’i izah etmek hep bir handikap olarak kalacaktır. Belki de bu gerilimi anlamak özgürleşmek olacaktır. Kısacası şimdi muhafazakârlaşma trendinde bir artış varsa, bu alacak verecek meselesiyle ilgili olmalı!

Mesele sadece bununla kalmamaktadır. Bilimsel araştırmalarda özellikle toplumsal yapıyı merkeze alan analizler, pozitivizmin etkin olduğu dönemlerde dini paranteze almıştı. Ancak insan denen varlığı anlamada bu olgunun iptal edilmesinin olumsuzlukları derinden itiraf edilmeye başlandı. Böyle olunca, ilahiyat alanında üretilen bilgilerin meşruiyeti de sorgulanmaya değer bulunacaktı.

Üstelik dünyanın bir parçası olan ülkemizde de büyük kürede olduğu gibi intihar bunalım ve anlam krizi baş gösterince, ahlak ve varoluşa sahip çıkma, dinin önemini gözden geçirmeyi dayatıyordu. Sanayi toplumunu çözümlemeyi esas alan Durkheim İntihar isimli eserinde bireycilik ve intihar olgusu arasındaki korelasyonu irdelemişti. Belki de günümüz Türkiye’si bu buhranı şimdi yaşamaktadır. İntihar’ı şimdilerdeki bir sosyolog yazarak toplumu çözümleyecektir.

Din konusu o kadar çok boyutlu bir olgu ki bastırmak sadece, çözümleri ertelemek anlamına gelir. Tıpkı şimdilerde Alevilik tartışmasında olduğu gibi. Meselenin etnisite, farklılığa tahammül gibi boyutları açığa çıkarılsaydı daha önce özgürleşilebilirdi.

Kimlik bir toplumda teşekkül edeceğine göre, din ve kimlik ilişkisi görmezden gelinemezdi. Zira şahsiyet teşekkülünde, din, kabul edilsin ya da edilmesin, önemlidir.

Bütün bunlar bir yana, acaba şimdi ne yapılmaya çalışılıyor? İlginçtir ki din konusunda, batı macerası takip edilmeden edilemiyor. Batı düşüncesi, Descartes’cı rasyonalizmin açmazlarından kurtulmak için, tek boyutlu tutuklu insan profilini -tecrübeyi de devreye katarak- özgürleştirmenin imkânlarını aradı. Bu bağlamda fenomenoloji, hermenotik ve tarihselcilik gibi metotları geliştirdi. Özellikle hermenotik, Katolik düşünceyi, yorumla esnetebilmeyi amaçladığı gibi, rasyonel teolojinin imkânlarını da ilahiyata dâhil etmeyi hedefliyordu. Ülkemizde de bu yöntemlerin peşine düşülmesinin nedeni belki de aynı damarı yani rasyonalist ve modernist tavrı yumuşatmak olabilir. Ancak zamanla gözlemlendi ki, bu ithal çözümler havada kalmaya mecburdur. O halde günümüz Türkiye’sinde otantik bilgi ve çözüm üretmeye şiddetle ihtiyaç vardır. Ancak otantik bilgi arayışında, Batı yöntemleri eleştirilirken, maliyeti ve geçmişi derinlemesine sorgulanmayan fıkıh usulünü bir yöntem olarak da teklif edemeyeceğimiz aşikârdır. Zira İslam düşüncesinde insanı buharlaştıran en temel iki disiplin, fıkıh ve kelamdır. Bu sempozyumda, sözünü ettiğimiz problemler özenle vurguladı. Zira iki paradigmanın farklı olduğu aşikârdı. İslamî algılayışta, bilgi elde edildikçe sadece güç sahibi olunmayacak, aynı zamanda adaletin tesisinin imkânı ortaya konacaktı.

Bir başka önemli sorun, din bilim çatışması veya çatıştırılması meselesidir. Din ve bilimin kulvarlarının farklı olduğu teslim edilmedikçe ve bu kavganın altında büyük ölçüde Darwinciliğin yattığı vurgulanmadıkça, kavga şu ya da bu şekilde devam edecektir.

Kutsal kitabın anlaşılması ve asrın idrakine İslam’ın sunulması için kişilik gelişiminin önemi ile algı ve tasavvur dünyamızın yükselmesi zaruri gözükmektedir. Hangi basamakta isek, Kur’an’ı o kadar görebilmeye aday olacağımız besbellidir. Dolayısıyla kilitli benlikler, dini sadece şekil olarak görmeye mecburdur. Benlikler şüphesiz sonsuz bir miyarla büyüyecektir. Ancak bu sonsuzluğu da yükselebilen ruhlar idrak edebilecektir.

Sonuç olarak ifade etmeliyiz ki, bu sempozyum, sağlıklı din yorumunun zorunluluğunu gözler önüne serdi: Hem şahsiyet ve kimlik açısından, hem de anlam ve değer krizini aşma konusunda. Öte yandan, sağlıklı ve akılcı, dahası kuşatıcı dini bilgi üretilmediği zaman, aşk dini gibi heterodoks dinimsi ve edebî melez yorumlar (tasavvufi yorumlar veya Mevlevilik) din gibi algılanmaya başlayacaktır. Ancak bunun da sahici ve otantik din olmadığı çok geçmeden fark edilecektir. Daha radikal ve bir olumsuzlama olarak satanizm gibi, sözde din görünümündeki sahte çıkışlar, dinin bıraktığı boşlukları doldurmaya kadar gidecek ve insan ruhunun karanlık dehlizleri şeytanın egemenliğine teslim edilecektir.

Tüketim toplumuyla birlikte, biryandan kapitalizm kendini dayatırken, şehirden metropole kayan yapılarda, yüksek kültürlerden söz edeceksek, din dünden daha önemli bir yapı taşıdır. Zira medeniyetin harcı dindir. Marburg Üniversitesi’nden Raul Motika’nın tespitiyle şehirleşmenin artışı, ülkemizde din-toplum ilişkisini, dahası din-devlet münasebetini yeniden yapılandırmaktadır. Yasin Aktay’ın ifadesiyle, köylü olanların dindar olduğu kanısı yanlış bir varsayımdır. İnsan medenileştikçe, deruni anlamda dindarlaşır. Köylülük bir bakımda pagan kültürünü, sözde din adı altında devam ettirir. Dolayısıyla gericilik/dincilik! ve taşralılık arasındaki bağlantı da boşlukta kalmıştır. Bu konunun bağlamı, din değil, geleneğe asılı kalmaktır. Bunlar, gelişen ve yenilenen toplumsal parametrelerin göstergeleridir.

aliyecinar@gmail.com
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> CEMİYET YANGIN YERİ Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com