EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

II. Mahmut Döneminde Siyasi ve Askeri Durum

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Tem 02, 2009 10:56 pm    Mesaj konusu: II. Mahmut Döneminde Siyasi ve Askeri Durum Alıntıyla Cevap Gönder

II. Mahmut Döneminde Siyasi ve Askeri Durum
Helmuth Von Moltke

1800'de Almanya'da doğdu. Kopenhang Askeri Akademisinde askeri eğitimini aldı.Almanya ordusunda subaylık görevinden sonra mesleki bir inceleme için 1834'te Varna ve Silistre taraflarına gelmiş; II. Mahmut'un huzuruna kabul edildiğinde de kendisine Osmanlı ordusunda görev teklif edilmişti.

1836'da Osmanlı Devleti hizmetinde yer alarak, Asakir-i Mansurei Muhammediye ordusunda danışmanlık yaptı. Bu görevi sırasında Osmanlı topraklarında geniş yetkilerle gezerek haritalar çizdi.

Osmanlı Devleti'nin doğuda Kürtlere karşı harekatına, aynı zamanda Nizip Savaşı'na katıldı. Bu seyahatleri sırasında kardeşine ve arkadaşlarına yazdığı mektuplarla 1836-1840 yılları arasında Osmanlı Devleti'ni ve sosyal yaşamını anlattı. Osmanlı hizmetinden sonra Alman-Fransız, Prusya-Danimarka savaşlarında bulundu.

1828 Osmanlı-Rusya savaşını "1828 Seferi" adlı bir eserinde anlattı. 1891 'de vefat etti.Mezarı Polonya'dadır.



II.Mahmut Döneminde Siyasi ve Askeri Durum

Bu İslam hükümetine karşı koymak, garp ordularının birçok zaman mühim meşgalesi olmuştur. Şimdi ise denilebilir ki, Avrupa politikası, Osmanlı mevcudiyetini muhafaza etmekle mükelleftir.

İslamiyetin şarkta galebe çaldığı gibi, garbın da büyük bir kısmında hakimiyet tesis edebileceğinden cidden korkulduğu zamanlar pek uzak değildir.

Hıristiyanların asırlardan beri kökleşmiş olduğu yerleri İslamlar zaptetmişti. Korent, Efes, Nise gibi Havariyunun meşhur Sinot şehirleri ve Antiyus (Antakya), Nikomedi (İznik), Alexandri (İskenderun) gibi kiliseler Türklerin elinde idi.

Hıristiyanlığın beşiği, Hazreti İsa'nın makberi Filistin ve Kudüs, bütün garp şövalyelerine karşı duran İslamların tabiyetinde bulunuyordu. Roma İmparatorluğu'nun uzun hayatına hatime çekmek ve içinde bin sene Hazreti İsa'ya taptıkları Ayasofya kilisesini camiye kalbetmek, İslamlara nasibolmuş idi.

Muhammediler Stirya ve Salzburg'un yakınlarına kadar ilerlemişlerdi. Roma kralı, zamanın birinci prensi payitahtından firar etti ve az kaldı ki Viyana'nın Sen Jozef kilisesi, Bizans'ın Ayasofyası gibi cami oluyordu.

Afrika çöllerinden Hazer denizine, Hint denizinden Adriyatik denizine kadar bütün milletler Türk padişahına tabi idi. Venedik ile Almanya imparatoru Babıali'nin haraçgüzarı arasında bulunuyordu. Akdenizin dörtte üç kısmı Osmanlıların hükmü altında idi.

Nil ve Fırat Türk nehirleri, Akdeniz adaları ve Karadeniz Türk gölleri idi. Ancak iki asırdan beri Devleti Aliyye, yakın bir izmihlali ihsas eden bir inkiraz hali gösteriyordu;

Yunanistan kesbi istiklal etti. Buğdan ve Eflak ve Sırp prenslikleri Babıali'nin hakimiyetini şeklen tanıyorlar ve Türkler vaktiyle kendilerine aidolan bütün bu yerlerden tardolunduklarını görüyorlar.

Mısır bir eyalet olmaktan ziyade düşman bir hükümettir; Suriye, Adana ve ellibeş hücuma ve yetmişbeş bin Müslümanın şehadetine bedel elde edilmiş olan Girit adası isyan etmiş bir paşanın, Mehmet Ali'nin eline geçmiştir.

Yeniden kazanılan Trablusgarp yeniden elden çıkmak tehlikesinde bulunuyor; Akdeniz üzerindeki diğer Afrika memleketlerinin hemen hemen Devlet-i Aliyye ile hiçbir münasebetleri kalmayıp gözlerini Babıali'den ziyade İngiliz kabinesine çevirmişlerdir.

Elhasıl, Arabistan'da ve hatta Hicaz'da bile Sultan'ın çoktanberi hakiki bir nüfuzu yoktur. Bugün Babıali'nin elinde kalan diğer yerlerde dahi padişahın kuvveti birçok cihetlerden mahduttur. Fırat ve Dicle sahillerindeki ahali pek az itaat gösteriyorlar. Karadeniz ve Bosna ayanları padişahın iradelerinden ziyade kendi menfaatlerine tabidirler.

İstanbul'dan uzak şehirler kendi kendilerini idare ediyorlar ve müstakil gibidirler.

Görünüyor ki, artık Devlet-islamiye, elyevm Kuran'a itaatten ve uzun süren bir itiyattan başka bir rabıtası olmayan prensliklerden,hükümetlerden ve cumhuriyetlerden ibarettir.

Müstebitten murat, iradesi yegane kanun olan, gayet nüfuzlu bir zat ise,İstanbul sultanı müstebitten başka birşey değildir. Avrupa diplomatları Türkiye'yi çoktan beri menfaatleri ile hiç münasebeti olmayan muharebeler ile işgal ve yahut eyaletlerinin elden çıkmasına mal olan sulh muahedelerini imzalamaya mecbur ederler.

Lakin Devlet-i Aliyye sinesinde bütün ecnebi donanmasından ve askerlerinden daha müdhiş bir düşman besliyordu; Üçüncü Selim, Yeniçeriler'le savaşının taht ve hayatına mal olduğu tek hükümdar değildi; buna rağmen Sultan Mahmud'un himayesine girmektense tasfiyeden doğacak mahzurları göze almayı tercih etmişti; seller gibi kan dökerek maksadını istihsale muvaffak oldu.

Türk ordusunu mahva muvaffak olduğu için sultan kendisini şayanı tebrik görürken,Yunan Yarımadası'ndaki ayaklanmayı bastırmak için Mısır Valisi Mehmet Ali'yi yardıma çağırmak zorunda kaldı.

O zaman, üç Hıristiyan devlet, Fransa,İngiltere ve Rusya, aralarındaki geçimsizliği unutarak, ilk ikisi padişahın donanmasını vurup bitirdiler, Rusya'ya da Türkiye'nin kalbinin yolunu açtılar. Fakat deniz mağlubiyeti ve diğer meseleler Türkiye'yi harab etti.

Türkiye'nin yeniden bir ordu cem ve tahşit etmesi kabildi. Ecnebi ordusu muharebelerle Devleti Aliyye'yi mahva karip bir hale getirmiş olduğu gibi gene ecnebi ordusu mütehassısları müşarünileyhayı kurtardı; Osmanlılar kendilerine mahsus bir ordu teşkil etmek istediler ve güç halle ancak yetmişbin muntazam asker cemedebildiler...

Herşeyden evvel Devleti Aliyye muntazam bir idareye muhtaçtır ve pek cüzi olan yetmiş bin askeri bile şimdiki idare ile yaşatmaya muktedir olamaz. (Moltke, burada o zamanki
hükümetin bütçe açığından, memurların fenalığından uzun uzun bahseder)

Vaktiyle fevkalade kuvvetli olan bu devletin azası mefluç olup bütün hayat kalbinde temerküz etmiş olduğundan payitaht sokaklarında çıkacak bir ihtilal Osmanlı saltanatının hayatına hatime çekebilir.

Devleti Aliyye acaba inkirazdan kendini kurtarabilecek mi?

Yoksa, Bizans hükümeti gibi fena idare seyyiesiyle tamamen sukuta mı mahkumdur?

Bunu istikbal gösterecektir. Avrupa'nın sulh ve müsalemetini tehdit eden keyfiyet, Türkiye'nin bir ecnebi devlet tarafından teshirinden ziyade Devleti Aliyye'nin son derece zaafı ve içten çöküşüdür.

Helmuth von Moltke
Beyoğlu, 7 Nisan 1836

www.acikistihbarat.com 30.06.2009
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com