EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Yiğit Bulut ile

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> RÖPORTAJLA R
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Hzr 07, 2009 8:13 pm    Mesaj konusu: Yiğit Bulut ile Alıntıyla Cevap Gönder

10 Kasım 2009 13:26
Yiğit Bulut'un Erdoğan Endişesi
Ergenekon'un finans ayağı dahil birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulunan Yiğit Bulut, Erdoğan için endişeleniyor. Neden Mi?

Yiğit Bulut, Türkiye'nin önünün tamamen açılması için Tayyip Erdoğan'ın bir dönem daha başbakanlık koltuğunda oturması gerektiğini söylüyor. Bulut'a göre asıl tehdit, yılda 50-52 milyar dolar faizi cebine indiren yerleşik düzen.

Yiğit Bulut, ekonomi analizleriyle bilinen bir yazarken, 10 yıl çeşitli görevlerle çalıştığı Doğan Grubu'ndan Ciner Grubu'na geçince kendini birden spekülasyonların ortasında buldu. Çünkü bir yandan eşinin eniştesi Aydın Doğan'ın mülkiyetindeki medyayı keskin ifadelerle eleştirirken; tam tersine, önceleri yüklendiği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı destekliyordu. Fikrî bir değişim süreci mi yaşıyordu? Türkiye'yi sömüren yerleşik düzen ve icraatlarından söz ediyordu açıklamalarında. Birçok tespiti satır aralarına sıkışmıştı. Kimi ayrıntılar ise açılmaya ve irdelenmeye muhtaçtı. Ona göre ülkenin selameti adına Erdoğan'ın bir dönem daha koltuğunu koruması şart. Sonrası aydınlık. Yılda 50 milyar doları iç eden yerleşik düzenin beli kırıldı. Türkiye yakın gelecekte dünyanın iki numaralı süper gücü olacak. Biz sormaktan çekinmedik, o da cevaplamaktan.

Röportaj: Emin Akdağ/Aksiyon

-Aydın Doğan'a karşı nötrüm diyorsunuz. Neden?

Nötrüm demek, Aydın Doğan'a karşı herhangi bir düşmanlığım yok anlamındadır. İnsanlar bunları düşmanlıktan kaynaklanan bir duyguyla söylediğimi düşünebilirlerdi.

-'Aslında çok şeyler daha söyleyebilirim' anlamı...

Yoo, o anlamda değil. Yerleşik düzenin olması, irtica masalının zaman zaman birileri tarafından ortaya atılması, Türkiye'de esas kavganın aslında bir iktidar kavgası olması, finansal bir çıkarın kavgası olması; bütün bunları anlatırken, insanlar şöyle düşünmesinler diye nötr olduğumu söyledim: "Acaba Doğan Grubu'ndan ayrıldı, onlara kin ve nefret mi besliyordu? Ondan mı bunları ifade ediyor?" Hayır, bu 10 yıl içinde Türkiye'deki yerleşik düzeni çözdüm. 10 yıl bir doğum süreciydi benim için. Süreç sonunda bu fikirlere erişebildim, bunları görmeye başladım.

-Görünce ayrılmak zorunda mıydınız oradan?

Hayır, değildim. Doğan Grubu var olduğunca, hayatımın sonuna kadar orada işimi yapabilirdim. Maaşımı alabilirdim. Sonuçta insanın rahatsızlığı, vicdanı var. Daha fazla orada kalamayacağımı düşündüm.

- Kendinizi hiç oraya ait hissetmemişsiniz, niçin?

Orada tasvip etmediğim olayların başında Ertuğrul Özkök zihniyetinin bütün gruba hâkimiyeti var. Biz en güçlüyüz, en büyüğüz, siyasi otoriteden de büyüğüz, devletten de büyüğüz mantığının hâkim olduğu bir yerden hoşlanmam.

-Ciner'de de bunu görürseniz aynı mı davranırsınız?

Kesinlikle. Nerede olursa olsun gazeteci gazetecidir. Haddini bilmeli. Patron bak elimizde şöyle bir malzeme var. Hükûmete bir vursak ne yaparız şeklinde bir gazeteciliğe her zaman karşıyım. Bu tamamen bir zihniyet kavgasıdır. Hürriyet Gazetesi'nin manşetini '411 El Kaosa Kalktı' diye atan zihniyet, beni orada istemez. Türkiye'nin yılda 52 milyar dolar faiz ödemesi, irtica yalanıyla askerin kışkırtılması, 28 Şubat süreci nin teşvik edilmesi, gidip bunların toplantılarına katılınması, budur benim için kaos.

-Türkiye'de Alman etkisinin şifre ya da kodlarını biraz açar mısınız?

Tarihe bakarsanız, Almanya'nın Osmanlı'da verdiği savaşı görürsünüz, kontrol etme, ele geçirme, nüfuz savaşını... Osmanlıyı mahveden Almancılıktır. Aynı savaş devam ediyor. Kim Türkiye'ye hâkim olacak? Amerika mı, Almanya mı, İngiltere mi, Anglosakson güçler mi, Avrupa içinden başkaları mı? Böyle bir yapıda mutlaka gazetecilere başka zihniyetlerden enjeksiyonlar yapılıyordur. Bunu özel biri için söylemiyorum.

-"Yiğit Bulut gibi biriyle herkes iş yapamaz. Aydın Doğan da. Kendine güvenenler yapabilir ancak." diyorsunuz. Turgay Ciner, buna uyuyor mu?

Bir yerde yöneten zihniyete rakip çıkabilecek başka zihniyet varsa, o zihniyet yok edilmek istenir. Aynen Doğan Grubu'nda karşılaştığım duvarlar gibi. Ciner Grubu tamamen nötr. Gizli ajandamız yok. Amacımız haber neyse onu almak, halka nötr, ortada durarak, çoğulcu, demokrat, liberal ve herkesin fikirlerine saygı duyarak aktarmak.

-Ciner, medya işlerine hiç karışmıyor mu?

Editöryal anlamda hiçbir müdahalesini görmedim. Tek bir kural var, nötr, objektif, çoğulcu olmak ve her türlü fikre saygı duymak.

-Doğan Grubu'nda böyle değil miydi?

Fikri ve duruşunu, editöryal anlamda işine karıştıran adam var. Çok açık söyleyeyim, Ertuğrul Özkök. AK Parti iktidara geldiğinde ilk başta söyle düşünüldü. "Bunlar nasıl olsa bir süre sonra bize benzemeye başlayacaklar." İlk önce çok şaşırdı, "Bu adamlar nereden çıktı?" diye. Biz hiç böyle adam görmedik, Avrupa'da, Almanya'da, dış dünyalarda, Amerika'da... Kim bunlar? Anadolu'nun içinden çıkan insanları bir türlü anlayamadılar. Bu adamlar nereden geldi? Bir süre sonra da kendilerine benzemiyorlardı. Tam tersine onları benzetmeye çalışıyorlardı. Türkiye'de şöyle bir mantık var: Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim, laiğim vs... En güzel yerde oturursunuz, yiyip içersiniz, kalkarsınız, bunları anlatırsınız, konuşursunuz, gerçekten Türkiye'nin gündeminden hiçbir şey bilmezsiniz, ilgilenmezsiniz de... Yurt dışından konuştuğunuz birkaç adam vardır. Bu zihniyet yıllarca Türkiye'yi yönetti; neden? Çünkü hep zayıf koalisyon hükûmetleri vardı. Mesut Yılmaz, Tansu Çiller hükûmetleri, 28 Şubat'taki Erbakan hükûmeti...

-Özal'dan sonra tabii ki...

Özal'dan sonraki hükûmetler hep zayıftı. Çok güçlü bir medya, arkasında çok güçlü bir finansal yapı, onun arkasında hükûmetle çatışan herkese ve hükûmete dayak atan bir güç ortaya çıktı. Bu güç Türkiye'nin gerçek değerlerini her zaman aşağıladı. Müslüman olmak bile ayıptı bazı insanlara göre. Gerçek Anadolu insanı ayıp. Gerçek iktidar çıkınca...

AK Parti'nin siyasi fikirlerine katılıyorum anlamında bunları söylemiyorum. Bir gördüler, bunlar kim ya... Bunlar bizim yediğimiz restoranda yemek yemiyor, içtiğimiz şaraptan içmiyor. Bizim gibi abuk subuk içip içip sohbetlere katılmıyor. Bunları nasıl kandırıp yanımıza çekeceğiz? Bir süre sonra afallama başladı, o elit zihniyet dağıldı gitti...

Kendilerini 'establishment' diye tanımlayan birkaç tane aile... Birkaç tane aile, Türkiye hakkında fikir söylüyor. Sen kimsin kardeşim! Paranın olmasından başka ne özelliğin var senin! 60 yıl önce senin kimsen yoktu.

-Bir açıklamanızda, "Atatürk elden gidiyor, irtica geliyor, laiklik elden gidiyor gibi subjektif kavramlarla siyaset yapanlar, bunlarla halkı peşine takmaya çalışan ama özünde var olan sistemin devamını isteyenler Ergenekon'un siyasi uzantısıdır." diyorsunuz. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Ergenekon'un avukatıyım" diyor. Siyasi uzantı sözü CHP ve Baykal'ı mı işaretliyor?

CHP, Ergenekon'un siyasi uzantısıdır diyemeyiz. Bu çok subjektif bir saptama olur. Baykal için de diyemeyiz ama alet oluyorlar diyebiliriz. Atatürkçülüğü ararken hiç CHP'ye bakmıyorum. Baykal'ın Atatürkçülüğü beni hiç ilgilendirmiyor. Bakın Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) de buna alet olabilir. 1960 ve 1980 darbelerini kim teşvik etti? 28 Şubat'ı keza... 1876'da Sadrazam Mahmut Nedim Paşa'yı askerî öğrencilere makamından kim aldırdı? Yerleşik düzenin kimi kullanacağı hiçbir zaman belli olmaz.

-Yerleşik düzen ile Ergenekon arasındaki ilişki...

Adına Ergenekon, x, y, z diyebilirsiniz ama yerleşik bir düzen var Türkiye'de. Kendilerini 'establishment' olarak tanımlayan, sürekli siyaseti manipüle eden, medyayı kullanan bir yerleşik düzen. Adamları var. Bulmak, savcıların görevi.

-Ergenekon yerleşik düzenin aslı mı maşası mı?

Maşası.

-Dışarıdaysa asıl el, içeride kullandığı eller var hâliyle.

Kesinlikle.

-O eller Ergenekon'u mu kullanıyor?

Ergenekon diye bir örgüt var mı yok mu bilemiyoruz, dava devam ediyor. Bugün Ergenekon diye tarif edilen kavramın kullanıldığını söylemek mümkün. Ama aynısının finansalı da, finansal Ergenekon da var Türkiye'de. Faiz niye inmedi bugüne kadar yüzde 8'e? Ekonomi hiç mi iyi olmadı? Oldu. Çünkü 5 bin gerçek artı tüzel kişi yılda Türkiye'den 50-52 milyar dolar faiz alır. Bir kısmı yurt dışındadır, bir kısmı içeridedir. 70 milyon insan çalışır, kaymağı onlara verir. Türkiye'de ilk defa yerleşik düzenin beli kırılmaya başladı, faiz 8'e indi. Bu çok önemli. Başbakan Erdoğan bile bunun önemini olduğunu anlatamıyor. Kendini daha iyi pazarlaması lazım.

- Erdoğan, 'ekonomik Ergenekon'a daha fazla dokunabilecek mi?

Sezar, Roma'ya, Rubikon nehrinin kenarına gelir. Ya nehri geçer, Roma'da devrim olacaktır. Ya da nehrin kenarından döner. Erdoğan Rubikon'un kenarına geldi. Ya bundan sonra Ergenekon operasyonunda daha ileri gidecek... Ya da... Operasyon bugün durdu biraz. Çünkü çok ciddi noktalara geldi. Bundan sonra karar vereceksiniz. Ya büyük başları alacaksınız... Finansal Ergenekon ile ilgili operasyonun devam etmesi gerekiyor. Bankalar ve sermaye piyasasıyla ilgili yeni düzenlemeler gerekiyor. Gerekirse konsolidasyon bile yapılabilir. Hazine bonolarının konsolide edilmesi bile düşünülebilir. Ama öyle bir yerleşik düzen var ki Türkiye'de, başbakan kellesi almış. 1960 darbesini kim yaptı bakın altına? Menderes İş Bankası ile Petrol Ofisi'ni satmaya karar veriyor Ruslara. Kelleyi alıyorlar. Arkasına bakıyorsunuz çok farklı bir yapı var. O kadar güçlüdür ki bu yerleşik düzen. Aslında Başbakan adına korkuyorum. Çok korumayla geziyormuş, az bile!

Yerleşik düzen zaman zaman orduyu kışkırtır, kullanır. Ordu bayrağı eline alır, üniversite-ordu el ele sokağa çıkar, niçin çıktığını bilmez.

-1978'de Dünya Bankası'nın, Türkiye'ye pazar ülke rolü biçtiğini, Ecevit karşı çıkınca da 12 Eylül darbesinin yapıldığını söylüyorsunuz...

Yüzde yüz, bundan eminim. 1978-80 arası Türkiye'deki kalkınma hamlesi bu askerî darbeyle kesildi. 1980'den sonra tüketen bir Türkiye ortaya çıktı. Üretme yerine, tüketen, borçlanan... Türkiye tam uluslararası sisteme bağlandı.

-Aksiyon geçtiğimiz aylarda, 12 Eylül öncesinde açıkça şartların olgunlaşmasının beklendiğini yazdı...

Kesinlikle, TSK'yı kim kullandı, provoke etti 1978-80 arasında? Olayları kim kışkırttı? Uluslararası kapital ele geçirdi Türkiye'yi 1980'den sonra. İstediği her türlü düzenlemeyi yaptırdı. 1978'de Dünya Bankası raporunu yazan da Kemal Derviş, 2001'de gönderilen de... Dünya Bankası'ndaki aynı adam. Bugün IMF ile anlaşmamak çok önemli. Benim Genelkurmay'a bir tavsiyem var. Eğer tehdit arıyorlarsa, millî güvenlik, millî ekonomik güvenlikle ilgili tehditlere bakmalı. Türkiye ne kadar borçlanır, kime ne kadar faiz öder? Ekonominin hangi kolları, hangi yabancı bankalarca; ilaç şirketleri hangi yabancı şirketlerce, Türkiye'nin üretim tesisleri kimlerce ele geçirilmiştir? Bu sermaye kime aittir? Oyakbank'ı kim satın almıştır, bunlar daha önce mayın üretmiş midir? Genelkurmay bıraksın irticayı. Türkiye'de şeriat olmaz. Türk halkı şeriat istemez. Normal, Müslüman bir halktır.

-Yerleşik düzenin Türkiye'de kullandıklarının ne kadarı sivil, asker ya da bürokrat?

Dağılımı bilemem ama çok var.

-Ergenekon'u yönetenler sivil mi asker mi?

Sivil tabii.

-Sivil ama finanstan mı, iş dünyasından mı?

Gazeteci de olabilir. Finansçı da, bankacı da...

-Bu bir dernek gibi oluşum mu, yoksa yapı mı?

Bir yapı. Hepsinin bir sistemden nemalandığı bir yapı. 1980 ile 2009 arasında kim nasıl para kazanmış ve ne kadar büyümüş? Hangi şirket, hangi banka, hangi holding? Bu paranın kaynağı nereden gelmiş? Bizden. Türk halkının kaynakları birkaç tane aileye aktarılmış.

-Dünya Bankası, IMF, NATO ve BM... Bunlar, 11 Eylül saldırısına kadar dünyayı taşıyan sistemin dört bacağı size göre... Sistemin diyalektiğini Amerika ve Rusya oluşturuyor. Bu yapının asıl yöneticileri kim?

General Eisenhower başkanlık görevini devrederken, "Amerika'yı bir askerî sınai kompleks ele geçirmiştir, bunun önüne geçmek artık mümkün değildir" diyor. Arkadan Kennedy geliyor. Vietnam'daki savaşı durdurmaya çalışıyor. Binlerce helikopter kayboluyor Vietnam'da. Nerede kaybolduklarını ve kaynağını soruyor. Vuruluyor gidiyor. Dünyada her zaman askerî sınai kompleksler ile finansal entelektüel yapılar arasında bir kavga vardır. Bu ABD için de geçerlidir, Türkiye için de... Ülkeleri zaman zaman askerî sınai kompleksler, zaman zaman da diğer yapı ele geçirir. Ama özünde, dünyanın bütün sistemini yöneten askerî sınai kompleks vardır. Sivilleşme imiş, demokratikleşme imiş. Ne oldu, Obama geldi, Afganistan'a daha fazla asker gönderdi ABD. Finansal güçler ile askerî sınai kompleks iç içe. Bugün İsrail ile çatışır görünür Araplar. New York'ta İsrailli bankerle Arap ailesi komşudur. Ailenin parası, bankerin kasasındadır. Dünyada suni tehdit algılaması oluşturulmuş bölgeler var. Biri de Orta Doğu'dur. Böyle bir tehdit oluşturmadan petrol fiyatını 30 dolardan 150 dolara getiremezsiniz. Bir soygun düzeni ve ülkelerde uzantıları var. Finansal ve siyasi Ergenekonlar... Bugünkü iktidar yerleşik düzenin belini kırma noktasında çok önemli adımlar attı. Çok eleştirebilirim, büyük hatalar da yaptı ama yerleşik düzenin beli kırıldı mı kırıldı. Bu faiz başka türlü 8'e inmez. Düzen buna izin vermez, çünkü Hazine bonoları onların elinde. Yüzde 80 faiz varken, 8'e razı olur mu?

-11 Eylül saldırıları bir iş kazası mı yerleşik düzen adına, içlerinde bir çatışma mı yoksa bağımsız bir olay mı?

11 Eylül, olsun diye bilerek hâline bırakılmış bir olaydır. 1945 sonrası kurulan dört bacaklı dünya sistemi (BM, Dünya Bankası, NATO ve IMF) kâğıt ekonomilerine dayanıyordu. Sistemin kendisi vardır, bir de siyasi ruhu. Siyasi ruh, ABD; karşısında da büyük güç Rusya. Diyalektik vardı. 1989'da Rusya'yla birlikte diyalektik çöktü. Rusya'nın yerine yeni düşman gerekiyordu. Bulundu: Orta Doğu kaynaklı İslami terör...

-Geçici süreliğine sanırım!

Tabii. Uzun süremez. Çünkü böyle bir terör yok.

-Global ekonomik kriz de bırakılmış bir olay mı?

Ekim 2007'de krizin geleceğini yazmıştım. "Borsa 58-60 bin aralığında. Dolar 1,15'e gidiyor. Bu iş bitti, çok ciddi satış krizi geliyor. Nakit kraldır." Sistem olgunluk noktasına gelince, petrol 150 dolar dahi olsa, marjinal bir fiyatı sistem daha yukarı götüremiyor. Bu fizik kuralıdır, entropi. Evrende tek bir istisna vardır. Sürekli genleşen evrenin kendisidir. Onun haricinde bütün sistemler doğar, olgunluk noktasına gelir ve çöker. Marjinal para finans piyasalarına aktı. Ama bir süre sonra tepe noktasına geldi, petrol 150 doları geçse dahi sistem genleşemedi. Entropi budur işte. Dolayısıyla bu bir kriz değildir, rant transferidir. Kârların cebe konması, enayilerin kandırılması gerekiyordu. Para, kârı realize edenlerin kasalarında duruyor. Para kaybolmaz. 2001'den 2007'nin kasımına kadar bütün piyasalar yukarı gitti. Bir senede kârı cebe koydular.

-Glabol yerleşik düzen mi yaptı bunu?

Evet. Türkiye'de de var mı zarar eden banka? Banka ve finansal şirketlerin kârlarına bakın.

-"Uluslararası bankalar çöktü, Türkiye'dekiler ayakta kaldı" sözleri masal mı peki?

Hepsi hikâye. Uluslararası bankalar çökmedi. Bu aslında yeni dünya düzenine geçiş adımıydı. Ulus devletlerin varlıklarını özel sektöre aktardılar. ABD 3 trilyon dolar verdi. Senato sordu, para nereye gitti? Devlet sırrı söyleyemeyiz. Belçika, yok canından 76 milyar dolar verdi. Fransa, İngiltere, Almanya...

-Bu sırada Türkiye'de ne oldu?

Türkiye çok önemli bir şey yaptı. Başbakan ne dedi, "Kimseye verilecek bir dolarımız yok."

-Olayı gördü yani...

Gördü, holdingler, şirketler ağlamadı mı Türkiye'de yardım istiyoruz diye. Fabrikalar adamları kapı önüne koymadılar mı? Bilançolarına bakın hepsi faaliyet dışı kâr göstermiş. Türkiye bu tuzağa düşmedi.

-Obama, bu sistemin getirdiği biri mi, değilse siyah kalabilecek mi ya da?

Siyah kalamaz. Geldiğinden beri bir şey yapabildi mi? ABD'de rant kavgası o kadar büyüktür ki, içerideki güvenlik şirketlerine aktardıkları para 100 milyar dolarlara geldi. Hiç kimse bu rantı kesemiyor. ABD halkı son 9 yılda 3 trilyon dolar ödedi silaha. Paralar, 10 tane şirketin kasasına gitti. Obama hikâye, ABD'yi askerî sınai kompleks yönetir. Vietnam savaşından beri böyle.

-Askerî sınai kompleksi kim yönetiyor?

Bunları birbirine bağlayan güç paradır. Şu anda Alman ekolü ile Amerika kıtasından kaynaklanan ekoller arasında bir çatışma var. Türk donanması Alman gemisi mi, Amerikan gemisi mi alacak; 10 yılların savaşıdır bu. Donanmamızın yarısı ABD, yarısı da Alman malı. Uyumsuzdur. İki donanmamız var aslında. Güçler savaşı içinde Türkiye'deki yerleşik sistem aslında ABD'ye yakın görünse de Almanya'ya yakındır.

-Son yıllarda Türkiye'de cumhuriyet ve demokrasi eksenli derin tartışmalar yaşanmakta. Özelikle 'cumhuriyetçiyim' diyenler, demokrasiye niye biraz farklı bakıyorlar şimdilerde?

Atatürk yaşasaydı, yerleşik düzenin bu kadar etkin olmasına izin verir miydi? 5 bin kişiye Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün varlığının, yılda 50 milyar dolarının faiz olarak ödenmesine izin verir miydi? Vatandaşın geçmiş 10 yıllarda yok sayılmasına, dışlanmasına, Türk-İslam sentezi, Türk-İslami değerlerin dışlanmasına, diğer değerlerin merkeze oturmasına izin verir miydi? Atatürk'ü kullanıyorlar. Onların Atatürk'ü ile bizim Atatürk'ümüz farklı.

- Sizin anladığınız Atatürk'ün farkları ne?

Benim anladığım Atatürk'e göre Türkiye'de herkes tek ulusal kimlik altında çoklu kültürel kimliğini yaşayabilir. Vatandaşın bordrosundan peşin kesilen yüzde 30-40, 5 bin kişinin cebine bir yıllık faiz olarak gittiğinde bu Atatürkçülük değildir. Vatandaş dinî değerlerini yaşayamıyorsa, uç noktaya kayması ayrı, inanç özgürlüğü yoksa, başı bağlı bir bayan İngiliz Dili ve Edebiyatı'nda bile okuyamıyorsa... Doktor, hemşire olur mu, kamu görevi yapar mı tartışılır. Kamu görevi yapmasına ben de karşıyım ama niye kimya mühendisi olamasın? İnanç özgürlüğü, devletin en büyük düşmanıymış gibi pompalanıyorsa sürekli, niye Mesut Yılmaz, Tansu Çiller değil de Erbakan karşı karşıya getirildi ordu ile? Kimi kontrol edemiyorlarsa şeriatçı ilan ediyorlar.

- İdeal Türk genci modeli oluşmasın diye irtica söylemlerini ortaya atmak yerleşik düzenin oyunu mu?

Türkiye'deki maşalar kendi çıkarlarını koruyorlar. Dünyadaki büyükler de Türkiye'deki maşalarını kullanarak Türkiye'nin büyük çıkarlarını engelliyorlar. Niye Suriye ile ticaret yapmayalım? İran ile 35 milyar dolar ticaret hedefliyoruz. 200 milyon dolar ticaret yapıyorduk bu ülkeyle. Rusya'yla, Hindistan'la, Çin'le neden ticaret yapmayalım? Ya bu adamların kafası boş ya da birileri önüne koyuyor metinleri. Bir medya mensubunun, yüzümüzü Batı'ya mı dönüyoruz, Doğu'ya mı dönüyoruz diye yazması... Yav, İran ile ticaret yapmak demek Humeyni rejimini alıp Ankara'ya oturtmak demek mi?

-Çin'in ağırlığı ve yeri ne son yıllarda?

Çin kendine özgü bir model. ABD parasını kullanıyor; ama onu siyasi işlerine karıştırmıyor. Yavaş yavaş gelişen bir yapı. Alışıyor. ABD ve çevresi, dünyanın süper gücü. İkinci süper güç, Türkiye ve çevresi... Üçüncü süper güç, Rusya, Hindistan, İran ve Çin dörtlüsü... Bunun haricindekilerin hepsi yok olacak. Türkiye'de bugün tasfiye olan medya şirketlerinin kökü Avrupa Birliği'ne (AB) dayanır. Stratejileri, birliği öne çıkarmak. Dünya düzeninde AB diye bir şey yok. ABD'nin karşısında Rusya, Hindistan, İran ve Çin bloku yerleşecek. Böylece yeni diyalektik oluşturulacak.

-Türkiye bölgesinde ve dünyada senaryolarda metin yazabilen bir ülke hâline mi geldi?

Geliyor.

-Yönetmen olabilir mi ileride?

Türkiye önümüzdeki 10 yılda kartlarını iyi kullanırsa, manipülatörleri temizleyebilirse, içindeki yerleşik düzeni tamamen kurutabilirse, iplerini eline alırsa, Türk ve Müslüman değerlerine sahip çıkarsa, komşularıyla barışıp onları bir şeriat yuvası olarak algılamazsa önü çok açık. Bir daha ekonomik krizlerin olması, ülkeye Kemal Derviş'lerin gönderilmesi çok zor. Türkiye artık kendi kaderini eline almış bir ülkedir.

Türkiye'nin tekrar eskiye dönmesi için yerleşik düzenin Başbakan Erdoğan'ı bir şekilde yok etmesi gerekiyor. Birkaç yolu var. Ya olayı provoke edip erken seçim yaptıracaklar. Bir araştırma yayınladılar. AK Parti yüzde 30, CHP yüzde 29. Tamamen manipülasyon. İki, orduyu hükûmete kışkırtacaklar. Üç, inanılmaz provokasyonlara imza atacaklar. Normal seçim tarihine kadar AK Parti'yi bitirip Erdoğan'ı uzaklaştıracaklar. Erdoğan'ın bir dönem daha olması lazım. Yerleşik düzene karşı verdiği cesaretli savaş sebebiyle yanındayım.


'Kavgayı Beyaz Türkler Çıkarıyor'

07 Haziran 2009 11:03

Yiğit Bulut: "İktidarla kavgayı, Doğan Grubu'ndaki bazı 'beyaz Türkler' çıkarıyor"
İlişkili HaberlerTüm Haberler
Yiğit Bulut Ecevit'e Borcunu Ödedi"Sizin Gibi Aydının 7'den 70'ini"Vatan Gazetesinde İlginç EylemVatan'da 'Karargah' EylemiAylin'i Para Dolu Tekne Yakmış

Röportaj: Önder Deligöz/Vatan

Vatan Gazetesi yazarı Yiğit Bulut, ilginç bir ekonomist. Güncel meselelere dair cesur çıkışlarıyla tanınıyor. Doğru bildiğini çekinmeden söylüyor. Bu tarz, bazen de başına iş açıyor tabii.

Geçtiğimiz günlerde 'Evrim teorisine inananlara inanamıyorum.' başlığıyla bir yazı kaleme aldı ve başını yine derde soktu! Oysaki yazısında dinî motif yoktu. Sadece 'big bang' teorisinin karşısına 'itici güç, yaratıcı zekâ' kavramlarıyla çıkmıştı. Hemen 'Mürteci misin?' sorusuyla karşılaştı. Bulut, köşesini kişisel zevklerine ayıran 'beyaz Türk' kimlikli yazar tayfasından hareketle "Şarabı yazmak serbest, millî-manevî değerleri tartışmak yasak!" diyor. Değerler ve beyaz Türk kavramlarından bahsetmişken Doğan Grubu'nun içinden biri olarak ilginç bir çıkış daha yapıyor. "Aynı değerlere sahipler." dediği Aydın Doğan ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki kavgayı, araya giren grup içindeki bazı beyaz Türklerin tahrik ettiğini söylüyor. "Peki Aydın Doğan, bu tahrikçilere neden izin veriyor?" sorusuna "Bu gruba sızmış olabilirler ama mutlaka temizlenecektir." cevabını veriyor.

Doğan Grubu ile iktidar arasındaki kavgayı, beyaz Türkler çıkarıyor
'Evrim teorisine inananlara inanamıyorum' dediniz, mahalle karıştı...

Evet, ama ben yazımda hiçbir dinî motif kullanmadım. Sadece 'ilk itici güç' ya da 'yaratıcı zeka' dedim. Binlerce mesaj geldi. 'Siz mürteci misiniz, dinden bilime bakılır mı?' diye. Siz Türklükle, İslam'la ilgili bir şey söylediğiniz zaman kötü adamsınız. Değerlerimize sahip çıkmak ayıp mı? Ben bugün dini, yaratıcı kelimesini konuşurken korkuyorum. Anında bir saldırı başlıyor.

'Yazmasaydım keşke' dediniz mi?

Hayır. Bir şeylerin sorgulanması gerekiyor. O yazıyı olasılık hesaplarından, kuantum ve belirsizlik teorisinden yola çıkarak yazdım.

Yakın çevrenizden tepki aldınız mı?

İlk iki yazımda tepkiler geldi. Üçüncü yazımın sonrasında benim düşünceme transfer olanlar, 'kafam karıştı' diyenler oldu. Çünkü tek başına bilim, insanı hiçbir yere götürmez. Bugün klonlama yapabiliyoruz. Bana bir hücrenizi verin, Amerika'da sizden bir tane daha yaptırabilirim. Ama içindeki ruhu üfleyebilir misiniz? İnsanoğlunun, bilimin dolduramadığı tarafları dolduran bir mekanizmaya ihtiyacı var. Saygı duymuyoruz buna.

Saygı duyulmayınca da kamplaşmalar kaçınılmaz oluyor herhalde...

Türkiye'de farklı iki toplum var. Bir tarafta beyaz Türkler, bir tarafta başka bir toplum. Sentez toplumunu kuramadık. Çok sert Atatürkçülük yapanlar, diğerlerini dışladı. Atatürk öyle yapmadı ama. Atatürk'ün fotoğraflarına baktığınızda, sağında solunda, o karede mutlaka manevîyatı temsil eden biri vardır. Ama sonradan ortaya çıkan Atatürkçü kadrolar bunu anlayamadı. Bugünkü çatışma ortamına gedik.

Din, Atatürkçülük, çatışma demişken, irtica paranoyasının köpürtüldüğü dönemleri ekonomist gözüyle nasıl okuyorsunuz?

Adnan Menderes, istediği parayı bulamayınca 'Petrol Ofisi ve İş Bankası'nı satarım, yeni bir model oluştururum.' diye ortaya çıktığı zaman bir irtica dalgası çıktı. Menderes, gitti. Erbakan'ın en büyük günahı neydi biliyor musunuz? Dedi ki; 'Paramızı bankaya bir birimle veriyoruz, iki buçuk birim borçlanarak geri alıyoruz. Bir havuz sistemi kurun. Kamu bu havuz sistemini kullansın, kendi parasını çevirsin, bankalara faiz ödemesin artık.' Çok büyük bir günahtı bu! Bankalara giden yüksek faizin önünü kesmiş oluyorsunuz. Bir irtica tartışması patladı, Erbakan yok oldu gitti.

Ya Başbakan Erdoğan?

Başbakan Erdoğan, bugün bankacılık sektörüyle ilgili ne diyor? 'Neşter vurmamız gerekiyor.' diyor. 'Türkiye kan ağlarken bankalar katrilyon kâr edemez.' diyor. Peki Erdoğan'ın tepesinde dolaşan Demokles'in kılıcı ne? 'Mürteci!'

Erdoğan'la grup arasındaki tartışmayı nasıl görüyorsunuz?

Bugün aslında birbirine karşı görünen insanlar aynı kökten geliyor. Aydın Doğan, tam bir Anadolu insanıdır. İslam dininin gereklerini yerine getiren, manevî tarafı güçlü olan, ortak değerlerie saygılı olan biridir. Başbakan Erdoğan aynı şekilde... Aralarında sanki bir kavga varmış gibi görünüyor. Araya giren beyaz Türkler bu kavgayı çıkarıyor. Kalkıp da işte 'ben bunu haber yaparım, siz de benim patronuma saldırırsınız' diye ortalığı tahrik ederseniz, çıkardığı kavgadan nemalanan insan olursunuz. Doğan Grubu Türkiye'deki bütün ortak değerlere son derece saygılıdır. Ama araya giren bazıları bu kavgayı çıkarıyor, tahrik ediyor. Bu tuzaktan kurtulmamız gerekiyor.

Araya giren bu beyaz Türklerin tahriki niye peki?

Bu adamlar varlığını buna borçlu. Bugün Başbakan Erdoğan'la başkasını kavga ettirmek değil sadece. Geçmişteki hükümetlerle patronlar arasındaki kavgayı kimin çıkardığına bakın. Önce kavgayı çıkarıyor, kavgayı yönettiğini iddia ediyor, sonra yönettiği süreçten nemalanmaya başlıyor. Bu manevî bir nemalanma, makamsal bir nemalanma. Kavga çıkaran bu beyaz Türkleri aradan çekmemiz lazım. Bizim onlara ihtiyacımız yok. Bu, beni gerçekten çok rahatsız ediyor. 'Ben üzüm suyuyla yıkandım, sirkeyle duş aldım, şarap içtim, şu an beşinci kadehteyim, yazımı yazıyorum.' diyorsunuz Türkiye'de hiçbir şey olmuyor, 'Yaratıcı zeka var' diyorsunuz insanlar size saldırıyor. Ben bunlara 'babası üzüm olanlar' diyorum. Onlar Türkiye'de her türlü makama gelmek için ilerleyebiliyor ama kendini bu toplumun ortak dinamiklerinden görenler çok zorlanıyor.

Aydın Doğan bu tahrikçi beyaz Türk'lere karşı neden önlem almıyor? Tasfiye mesela...

Anlattıklarım şahsi fikirlerim. Kendisi olayı nasıl görüyor bilemem ama şunu söyleyebilirim: Siz çok büyük bir transatlantiğin sahibi olduğunuzu düşünün. O transatlantiğin içinde çarkçıbaşı hata yapacaktır, birinci kaptan hata yapacaktır... Büyük medya grupları içinde bu olaylara müdahale etmek çok kolay değil. Aydın Bey, medyada son derece objektif kriterlerle haber yapılmasını prensip edinmiş bir insan. Kendisi mutlaka yanlış gördüğü yönleri düzeltecektir. Bu grupta o tip insanlar araya sızmış olabilir ama orta ve uzun vadede mutlaka temizlenecektir.

Gruptan bahis açılmışken 'amiral geminin kaptanı değişecek' dedikoduları hiç dinmiyor. Yiğit Bulut'u Hürriyet'in başında görür müyüz?

Benim kendi kariyer planlamamda öyle bir iddiam yok. Tabii ki birileri 'Bu işi yapmamız gerekiyor' derse o zaman oturup düşünürüz. Benim kariyer planlamamda genel yayın yönetmeni olmak yok. Hürriyet'in genel yayın yönetmeninin değişimiyle ilgili tartışmalar piyasada devam ediyor. Şunu söyleyeyim. Bir yerde bir ihtiyaç hasıl olmuşsa onun tartışması olur. Boş yere çıkmış bir tartışma değildir.

Adaylarınız kimler?

Hürriyet grubu içinde genel yayın yönetmenliği koltuğunu doldurabilecek çok mükemmel insanlar var. Türkiye'nin ortak değerlerini yansıtan, Türkiye'nin milli manevi duygularına sahip çıkan mükemmel insanlar var. Hiçbir makam boş kalmaz. Aydın Doğan, yanlış karar vermez kesinlikle.

***

Ali Kırca'nın bir açıklama borcu var

28 Şubat sürecine dair Ali Kırca'nın bir açıklama yapması gerektiğini yazmıştınız...

Bir baktık Ali Kırca bir gün bir kaset çıkardı. Fethullah Gülen'le ilgili görüntü, arkasından yorumlar. Bu kasetler daha önceden yok muydu? Bilinmiyor muydu? Zaten Fethullah Gülen'in kendisi çektirmiyor muydu? Orda olmayanlar bu vaazları dinlesinler diye. Sonra başka haber müdürlerine geçti bu kasetler. Böylece bir manipülasyon ortaya çıktı. Burada önemli bir şey var. Haberin müdürü, patronunun haberi olmadan bu manipülasyonu başlatmış olabilir.

Dinç Bilgin'den habersiz mi 'düğmeye bastı' yani?

Dinç Bilgin'den, Aydın Doğan'dan hangi medya patronu varsa. Patronun haricinde haber müdürü bu süreci başlatmış olabilir. Çok manipülatif ve kurgulanmış bir süreçti. Çok iyi sorgulamak gerekiyor. Ali Kırca'ya bence çok büyük bir sorumluluk düşüyor. O kaseti nereden aldığını açıklaması gerekiyor. Zaten var olan kaseti montajlamışlar, tam psikolojik savaşın istediği şekle getirmişler. Ali Kırca'yı da suçlamıyorum. Kullanılmış da olabilir.

***

IMF, Türkiye'nin yararına değil

AB'yle ilgili olumsuz görüşlerinizi çok sert üslupla dile getirdiğiniz oluyor. Nedir sizi bu kadar kızdıran?

Hükümet, AB ve IMF konusunda ipe un seriyor. Bence de bu çok doğru bir taktik. IMF ile anlaşma Türkiye'nin yararına değil. AB ise hiç kimseden istemediğini Türkiye'den istiyor. Romanya ve Bulgaristan'ı tam üye yapıyorsunuz, Türkiye'ye 'bir dakika' diyorsunuz. Bulgaristan'da arabayı bırakın bir yere, yarım saat sonra geri dönün bakalım bulabilecek misiniz? Mümkün değil öyle bir ülkenin AB standartlarına ulaşması. Ama onlara göre Bulgaristan ulaşmış, Türkiye ulaşmamış. AB, Türkiye'ye karşı bazen kötü niyetli davranıyor. Mesela Alevîleri azınlık olarak tanıyacaksın, diyor. Sen kimsin de İslam dini içerisinde azınlık tanımlama yetkisini kendinde buluyorsun. Diyor ki; 'Kürtleri azınlık olarak tanıyacaksın'. Ama Fransa'da Korsika'dakilere, Basklara haklarını vermiyor. Devlet eliyle yapılan TRT Şeş öyle büyük bir adımdır ki! AB'de devlet eliyle yayın yapan bu türden hiçbir televizyon yok. AB projesi benim çizgime uymuyor.

***

Finansal Ergenekon'u da kırmak gerekiyor

Poyrazköy'deki mühimmat bulunduktan sonra fikirlerim farklılaştı. Çünkü gidip bölgeyi incelerseniz o mühimmatı sivil birinin oraya gömmesi mümkün değil. Ergenekon operasyonunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de yerleşik bir Ergenekon var. Terim olarak söylüyorum, finansal, siyasi, askeri Ergenekon var. Tayyip Erdoğan'ın başbakan seçilmesi yerleşik Ergenekon'un delinmesi demek. Seçilmişlerden oluşmuş bir sistemde bu makama gelmesi çok önemli bir şey. Yerleşik düzen içinde onlardan olmayan birinin bir güç odağı haline gelmesi onları rahatsız ediyor. Bakın çete olarak söylemiyorum. Mantık, yapı... Mantık açısından finansal Ergenekon'u kırmak gerekiyor. Eğer Tayyip Erdoğan'ı siyasi anlamda yok ederlerse sonuç alınamayabilir. Bütün başbakanların aforoz edildiği bir işi yapıyor çünkü. Çok tehlikeli sularda yüzüyor. Finansal Ergenekon'a çomak sokmaya çalışıyor.

Faize bulaşan sistem iflah olmaz

Bütün ekonomik çalışmalarım sonunda geldiğim nokta şudur: Bir sisteme faiz girmişse o sistem artık iflah olmaz. Birisi faize bulaşmışsa onun iflah olması mümkün değil. Boşuna 1400 yıl önce 'Faiz haramdır.' dememişler. 50 milyar dolar faiz ödüyoruz. Onun için bu prangadan kurtulmak gerekiyor. Belki de IMF ile anlaşmamak bunun ilk adımı olabilir. Tabii bu, AK Parti'yi seçimlerde yüzde 60'ın üstüne de taşıyabilir. Ama öyle bir finansal manipülasyon gelir ki, yüzde 10'un altına da itebilir.

Vatan
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> RÖPORTAJLA R Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com