EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

KolpacI bir dezenformatör Yahudi: Tuncay Güney

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Oca 15, 2009 6:19 pm    Mesaj konusu: KolpacI bir dezenformatör Yahudi: Tuncay Güney Alıntıyla Cevap Gönder

15 Ocak 2009
Tuncay Güney’in BÜYÜTEÇ’teki konuşması

Sayın Güney biz sizi bundan önceki programlarda hep kippanızla görüyorduk bu günkü programda kippanız yok bunun özel bir nedeni var mı?

Güney: Bütün televizyon kanallarına çıkıyorum herhangi bir özellikle TRT ye çıkmak gibi özel isteğim olmadı. Sadece teklifi değerlendirdim. Herkes bana telefonla veya başka yollarla ulaşa bilir ben bu tabuyu yıkmışımdır.

Sayın Güney biz sizi bundan önceki programlarda hep kippanızla görüyorduk bu günkü programda kippanız yok bunun özel bir nedeni var mı? Ben bunu sormuştum.

Ortadoğu’da bir savaş var bazıları yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek için ve bazılarının başımda kippa ile çıkmamı provokete edercesine kullanmaması ve malzeme yapmamaları için kippayı takmadım. Bu da Türk halkına saygı duyduğumdan dolayıdır. Kendi duygularını ve hislerini anlıyorum ve bir takım basın yayın organları ve bazı çevrelerin provoketif hareketlerine gelmemek için ve saygı duyduğum için kippamı takmadım.
Stüdyoda Eski TBMM susurluk komisyonu başkanı Mehmet Elkatmış, yine aynı komisyonun üyesi Fikri Sağlar ve gazeteci-yazar Şamil Tayyar bulunuyor…

Bu gün sizin 2001 yılında İstanbul Emniyetine verdiğiniz ifadelerin görüntüleri avukatlara oradan da basın yayın kuruluşlarına dağıtıldı. Öncelikle bu konudaki düşüncelerinizi almak istiyorum. Birde o günden bu güne size ulaşan başka bilgiler var mı? Ergenekon’un Türklerle bir ilişkisinin olmadığını ABD tarafından kurulduğunu söylüyorsunuz. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?

Birincisi bu gün yayınlanan sorgu kasetine iki cepheden bakmak lazım. En önemlisi benim için benim değerlendirdiğim: Özellikle susurlukta bir çok üst düzeydi ki insanlar susurluk komisyonuna ifade verdiler. Bir çok açıklamada bulundular. Fakat komisyonda bunu yaşamıştır ki bizde basın yoluyla ve televizyonla bunları öğrendik ve gördük. Herkes konuşacağı zaman bir konun başına geldiğinde söyleyemem devlet sırrı diyordu. Yolsuzluk oluyor devlet sırrı, Ortadoğu devletleri arasında silahlar uçuşuyor ifade vermesi gerekenler devlet sırrı diyor. Her şey devlet sırrı deniyordu. Bu gün savcılığın yaptığı hareket taktir edilir bir hareket. Taktir ediyorum. Çünkü Tuncay Güney devlet sırrı olmamalıydı. Benim herhangi bir kasetlere karşı tepkim yoktur. Çünkü tabular yıkılmıştır bence. Savcılığın kasetleri çıkarıp yayması Türkiye’ye demokrasinin gelmesi açısından tabuların yıkılması açısından her şeyin devlet sırrı olması açısından ortadan kalkmıştır. Demokrasi için önemli bir girişimdir. Bu kaset her ne kadar benim kasetlerim olsa da sorguda çekilmiş olsa da devlet devlet demokrasi adına bir adım atmıştır. Hukuk adına benim kasetlerimi bütün basına yaymıştır. Bu çok güzel bir duruştur. Kasetlerin yayımlanması çok güzel duruş tabular yıkılmalı. Herkes devlet sırrı olamaz. Tuncay Güney de devlet sırrı değildir, varsa eğer başka bir kaset oda sunulmalıdır sadece kişilik haklarımıza saygısızlık yapılmaması kaydıyla.

SUSURLUK

Susurluk’a gelirsek, Elkakmış beye kimse teşekkür etmemiştir. Ben Elkakmış beye tarafsızlığından ve başarısından dolayı Tuncay Güney olarak teşekkür ediyorum. Çok zor bir görev üstlenmiştir fakat sayın Fikri Sağlar’ın ne diyeceğini çok merak ediyorum. Bize susurluk komisyonunun en son Türk halkına vermiş oldukları tek bir şey vardır oda Susurluk Ansiklopedisi hediye etmişlerdir bize. Bunun dışında herhangi bir şey verilmemiştir Türk halkına. Susurluk bilinçli bir şekilde örtülmüştür. Fikri Sağlar’ın Ergenekon hakkındaki konuşmalarını çok yakından dinliyorum. Ancak sadece konuşuyor. Susurluk hakkında herhangi bir delil ve komisyonda dönen dolapları anlatmıyor. Çiller ve Erbakan’a faturayı kesmeye çalışıyorlar. Erbakan hükümeti bir oyuna gelmişlerdi fakat manevra yapamamışlardı.


Size göre Ergenekon’un amacı neydi? Ergenekon’un ABD tarafından kurulduğunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Siz Ergenekon’un neresindesiniz? Bu kadar karışık şeyleri nerden biliyorsunuz?

Ben Ergenekon'un hiçbir yerinde değildim. Gazetecilik gerekçesi ile ilgili kişilerle tanıştım. JİTEM ve Ortadoğu derken olaylarla karşılaştım. Bugün her gazeteye benzer dökümanlar gelir. Ben gelen dökümanları biraz araştırmacı bakışı ile ele aldım. Ben Ergenekon'un hiçbir yerinde değildim. Ancak Ergenekon, Jitem veya mafya gibi kişilerle kurulan irtibatlarla ilgili ben bir başkaları gibi bunu paraya dönüştürmedim. Birilerine ispiyonlamadım. Organize Suçlar Masası'nın tuvaletinde sorgulandım. 9 gün sorgulandım. bu günkü yayınlanan görüntüler 7 ve 8. gün yapılan kayıtlardır. Bugün hala geçmişten beri sorulan soruları sormaya başladılar. Bu beni sıkmaya başladı. Polislerin bu konularda hiçbir bilgileri yoktu. Anlattıklarımdan ağızları açıkta kalıyorlardı. Ben yerde yatıyordum.
Bir takım kişiler Mossad Jitem diye isimlendirdiler ancak bu türküleri de tutmadı.

SİZ NEDEN İFADE VERMEKTEN KAÇIYORSUNUZ?

Hiçbir yere kaçmadım. Kanada'da adresim bellidir. Kanadalılarda Türk yetkililer de beni bulabilirler. Ülke ve yer değiştirmiyorum. Eğer Türkiye'ye gelip ifade vermem isteniyorsa Türkiye'ye gelenler öldürülmüştür. Mustafa Duyar, Hiram Abas'ı devlet koruyamamıştır. Türkiye'ye gelip ifade vermemim uygun olmadığını söylüyorum.

HÜRRİYET’İN BARON KORKUSU: Hürriyet bilinçli olarak saldırıya devam ediyor.

Birtakım kimseler kalkıyor hiç ağzımdan çıkmadığı halde bir takım yakıştırmalarda bulunuyorlar. Bana herhangi bir 37 soru ulaşmamıştır. Devlet benim mektup arkadaşım değildir. Devletin bana mektup gelmesi Türkiye'yi rencide eder. Hürriyet bilinçli olarak saldırıya devam ediyor. Ben baron hakkında hiç konuşmadım. Kendilerine telefon açtım ama çıkmadılar. Bu yayınları ciddiye almıyorlar. Bu çok gülünç durumdur.


BİR NUMARA TÜRK VATANDAŞI MI DEĞİL Mİ?

Geçmişteki bir numarayı herkes biliyordu. Ancak bugün için bir numaranın Türk vatandaşımı değilmi sorusuna birşey diyemem. Ancak iki numara Türk'tür.

Ben Türkiye sınırları içinde bir güvence istemiyorum. türkiye sınırları içinde de bir ifade vermek de istemiyorum. Eğer Kanada içinde bir ifade almak isterlerse de ben açığım. Ancak ben 8 yıldır devletten hiçbir şey görmedim. Bundan sonra görürsem de saygıyla karşılarım ve bu benim için şoktur.

ŞAMİL TAYYAR: TUNCAY GÜNEY KİMDİR?

Şamil Tayyar en çok merak edilen soru Tuncay Güney kimdir sorusu soruluyor? Sabah'ta MİT muhbiri iddia edildi, sonra JİTEM adına çalışıyor denildi. Daha sonra MİT mensubu jitem içine yerleştirildi.
Sabah gazetesi yayınlandığında MİT mensubu diye ancak MİT açıklama yaptı ilişkimiz yoktur. JİTEM'le de benim ilişkim yoktur. Aydınlık dergisine de inanırsanız Aydınlık ve Doğu Perinçek'e göre Mossad ajanı bile yapabilirler. Benim 3-4 kez Türkiye'ye gelip gittiğimi ileri sürdüler. Ben nerede olduğumu bildiğim halde bana Türkiye'ye gelip gittiğimi ileri sürüyorlar.

BU OLAYLARIN İÇİNDE Kİ CHP

Sivas olaylarında hükümet ortağı CHP idi, Başbakan vekili olarak da Erdal İnönü görevdeydi. Susurluk komisyonu bize sadece ansiklopedi bıraktı perda arkasında dönenleri halka söylemelidir. Hukuka yardımcı olmak adına çok şeyler yaşamasına rağmen hiçbir ayrıntı yok. Hasan Fehmi Güneş, Ferit İlsever de dinleyiciler vardı. Çatlı ve Tansu Çiller'e bu iş fatura edildi. Erbakan bu işin faturasını ödedi. Sizler de aynısını söyledi. Tansu Çiller de hatalı değil bence. Ancak bana göre Sağlar'ın çok bilgisi var neden konuşmuyor. Devlet benim kasetlerimi yayınladığı için teşekkür ediyorum.

ERGENEKON İÇİNDEKİLER KİM?

Fikri Sağlar önemli şeyler anlatıyor ancak bunların belgeleri var mı. Biz de geçmişte çok duyum aldık ancak bunların belgelerini bulamadık. Anlattıkların belgesi var ise anlatılanlar o zaman önemlidir. Asıl önemli olanlar mühimmatlar veya eylemi yapanlar değildir. Bu işleri yapanları ortaya çıkarmak önemlidir.

Ben bütün arşivimde video kasetlerim vardı. İşadamlarının Veli Küçük'e verdikleri brifingler vardı. Banka hortumları kasetleri vardı. PKK dosyası var. Bankaları nasıl hortumladıklarını anlatıyorlardı. Hayyam Garipoğlu'nun kasedi, Maltepe'de Atatürk heykeli vardı. Korkmak Yiğit'in Veli Paşa ile görüşmesinin video kasetleri vardı. Bunların hepsini evimin aranması sırasında emniyet tarafından alınmıştır. Bunun dışında gelen bakanlar ve istek kayıtlar hepsi vardır. Bunlar ortaya çıkar çıkmaz veya yayınlanır bu benim sorumluluğumda değildir. Büyük devalüasyonla ilgili kimler nasıl hortumlama yaptıkları, dövizler yurt dışında Ziraat bankası aracılığı ile nakite çevriliyordu bu bilgileri verenler de banka sahipleri idi. Türkiye'de bir 5'li çete vardı. Bugün kimse bundan bahsetmiyor. İstenirse bunların isimlerini veririm. Bugün diyorlar ki devletin içine çete sızmış. Meclise polise askere vatandaş sızmıyor. Çete siyaset politika iç içe geçmiş. Siyasilerle kol kola meclise gelmişler. Şimdi de Ergenekon için terör örgütü deniyor. Ergenekon içindekiler terörist değil, general profesör, jitemci bunlar dışarıdan gelmiş değil devletin kendisidir.

ADİL SERDAR SAÇAN BEY 6 ÇUVAL BELGEYİ ALMIŞTIR

Bu belgeleri polis emniyet istihbarat şube müdürlüğü Adil Serdal Saçan bey 6 çuval belgeyi almıştır. Bütün dinleme kasetleri yurt dışından Türkiye'ye gelen bir başbakanın dinleme kaseti. Abdullah Öcalan meselisini de bulacaksınız. Bu kaset ve belgelerde bulacaksınız.

ÖCALAN'LA İLGİLİ NELER VAR ?

İlişkiler var. Öcalan yargılandığında kamuoyunda söyledikleri Türkiye'nin içini ilgilendiren bilgiler verdiler. Demagoji ve ajitasyonla ilgili servis yapıldı. Öcalan la ilgili uluslararası bağlantılar konusunda bilgiler TAK denilen vurucu bir tim vardır ellerinde her türlü donanım vardır. Bu belgeler Saçan'ın elindedir. Tuncay Özkan ile hiç karşı karşıya gelmedim. Tuncay Özkan Mesut Yılmaz'ın ekibindedir. Ben hiç bir zaman onunla oturmadım. Özkanla ilişkileri Adnan Akfırat yürütürdü.

VELİ KÜÇÜK OLAYI İLE İLGİLİ ÇOK AÇIKLAMA YAPIYORSUNUZ. KÜÇÜKLE İLGİLİ DURUM NEDİR.

Polisin Veli Küçük hakkında bilgisi yoktu. Herşeyi merak ediyordu. Bana göre Veli Küçük'e dokunamayacaklarını görüyordum. Bugün de polis Veli Küçük'e dokunamazlar. 7 yıldır hiçbir şey yapılmadı. Bana Veli Küçük'ü anlat dediler ben anlattım. Ben 7 yıldır ben niye anlatmadım değil neden 7 yıldır Ergenekon neden deşifre edilmedi sorusudur. Ben bu konuda birşey diyemeyeyim.

FİKRİ SAĞLAR, ERGENEKON OLAYI ÇÖZÜLMÜŞ OLSAYDI DAHA SONRAKİ OLAYLAR OLABİLİRİMİYDİ ?

Siz komisyonda idiniz Veli Küçük'ü çağıramadınız. Sizler de Susurluk'ta bu olayları biliyordunuz. bir şeyler yapamadınız. Benden bir şeyleri deşifre etmemi istiyorsunuz ben edemem ben hedef tahtası durumundayım. Ben Ergenekon’la fazla papaz olmak istemiyorum.

SİZE 37 SORU GELDİ Mİ GELDİ GİBİ AÇIKLAMALAR OLDU

Ben 32. güne çıktığım gün bir ve ikinci isim için birisi Karl Marks biri Engels e benziyor dedim. Ertesi günlerde Hürriyet gazetesi ve Doğan gurubu bana akıl almaz saldırılarda bulundular. Mesajı almışlardı. Ben kendilerine söyledim. Bugün de telefonlarıma çıkmadım.

DOĞAN GRUBUNU TEHDİT ETTİ

Eğer devam edelerse Türkiye'deki 5'li çeteyi Ertuğrul Özök ve Doğan Grubunun bağlantısını Veli Küçük ve işadamlarının bağlantılarını servis yapacağız. Aynı kasetler birilerinin ellerindedir.

Bugün yayınlanan kasetler kayıtların sadece bir kısmıdır. Benden bugün hala Kanada'da nasıl yaşadığımı soruyorlar. Ben de onlara yaşadığım ortamı anlatıyorum.

ÖZDEMİR SABANCI SUİKASTI İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARINIZ VAR

Özdemir Sabancı suikasti ile ilgili açıklamalarınız var. Bu cinayetin de Ergenekon tarafından işlendiğini mi anlayacağız.
Bu konuda size en iyi yardımcı olacak yine alınan bir kasettir. Cinayetten 3 ay sonra Sayın Sabancı beni davet etti davete bazı komutanlar da katıldı. Orada uluslararası bağlantılar gündeme geldi. Sabancı daha sonra beni çağırdı. Aydın Akfırat ve Haydar Taşlı bey bu konuları daha iyi biliyorlar. Bizim o dönemde konuşmaların hepsi benim arşivimde bilinmektedir.
Ben teknoloji cahiliyim ben kullanmayı bilmem ancak ziyarette kameraman vardı. Bu talep bize Haydar Taşlı beyden geldi.

BAYKAL NASIL CHP'YE LİDER OLDU

Deniz Baykal ile Fikri Sağlar arasında ilişkiler hakkında neler diyorsunuz Mahir Kaynak deşifre edilmeseydi bir sol partinin genel başkanı olacaktı. Mahir Kaynak deşifre olduğu için Baykal bir sol partinin genel başkanıdır.

CESUR HIRSIZLAR PARTİSİ'Nİ SAYIN FİKRİ SAĞLAR KENDİSİ İYİ BİLİYOR.

Fikri Sağlar:CHP'den ihracımla ilgili bir şey söylemeyeceğim. Birçok şeyleri biliyorum. Ancak birçok şeyleri söyleyemeyeceğim. Bugün Türkiye'de hiçbirimizin can güvenliği yok. Siz kanada da yaşıyorsunuz. Biz burda yaşamaya devam ettireceğiz. Benim mezar yerim burada Mersin'de sizler
Türkiye gibi bir yerde çok sağlıkı bir karar veriyorsunuz. Bu kararınızı bence devam ettirin. Ben sizi kendime örnek alıyorum. İsterseniz sizi buraya alayım.


Veli Küçük'ün uyuşturucu botuna açıklama getirirmisiniz. Bu konuda uluslararası boyutu nedir. Türkiye geçmişte devalüasyon yüzünden 75 milyar dolar kaybetti ocaklar söndü.
Dünyada bu aylarda bir ekonomik kriz esiyor. Türkiye'de ise bu banka hortumları ile esmişti. Türkiye'de siyasi güç onları koruyarak bu bu hortumlama yaşanmıştı. Tansu Çiller develuasyon yapmak zorunda kalmıştı. Türkiye'de herkes istediğini yapıyor yanına kar kalıyordu. Herkes adalet ve hukuk diyor. Ben gazete ve televizyonlardan hukuku görmeye çalışıyorum. Benim dönemimde hukuk adalet sokaktaki vatandaşa uygulanmıyor ancak yüksek bürokrat, medyacılar hukuk ve adaletten faydalanıyordu. Fatma Girik bir gün önce evinde yemek yediği gecekonduyu ertesi gün yıktırmıştı. Bu nasıl hukuk ve adalet.

ERGENEKON İLE PKK BAĞLANTASI NE?

Uyuşturucu meselesinde iki ülke vardır. birisi İran'dır. İkinci bir ülke ABD olarak söylenir. Uyuşturucu konusunda en iyi bilgi bankası Almanya'dır hiyeraraşiyi bu ülke biliyor orası ile irtibat kurulabilir.

PASAPORT 10 YILLIK 2 YIL SÜRENİZ KALDINIZ SONRASINDA NE YAPACAKSINIZ?

Şamil Bey Genel Yayın yönetmeni olursanız bana bir görev verirsiniz sanırım. Gelmeyi düşünmüyorum. Pasaportumun süresi bitecek ama bu konuda avukatlarım gerekeni yapar. Şimdilik Türkiye'ye gelmeyi düşünmüyorum. Ben halkımı insanları özledim. Hoşgörü ve sıcaklığı özledim. Bu ülkeler Avrupa'ya benziyor. Bizdeki hasbialite en çok özlediğim şeyler.

SİZ İFADELERİ VERİRKEN İŞKENCE GÖRDÜĞÜNÜZÜ SÖYLEMİŞTİNİZ

Ben ömrümde karakola alınmış insan değilim. Küfür hakaret görmüş insan değilim. Bu ülkede de böyleyim. Polis beni alıp soyun gözünü bağla denince ve bir sürü hakaretler olunca o noktaya geldim. O dönemki polisin işkence olaylarını gazetelere televizyonlara yansıttılar. Ben bilfiil bunu yaşadım. Ben 9 gün süreyle ifade verdim. Oradan kurtulmak için uğraştım. Bana sadece Veli Küçük'ü sordular. Daha sonra kontrol bana geçti. İsteklerimi yerine getirmeye başladılar. Bizim polis cahildi hiçbir şey bilmiyordu her şeyi karıştırmış. Bizim polisler ansiklopedik bilgiye sahip sanıyorlar. Oysa o kadar cahildi ki. Ben onların yanında siyasal profesördüm.
Bu ifadeler doğrumu yoksa işkenceden kurtulmak için verilmiş ifadelerimi Ben DGM'nin dinleme belgesine kendisine ben verdim.
Kimse bu kadar bilgiye ulaşamazken buna bakanlar milletvekilleri de dahil. Siz nasıl ulaştınız. Ulaşamıyorsanız bu kendi sorunları. Ben kumpas kurarak şantaj yaparak değil.

FİKRİ SAĞLAR BEHİÇ KILIÇ SİZİN HAKKINIZDA İDDİALARDA BULUNUYOR.

Ben kameraya gelmeden önce işkence görmemiş olsa idim bu ifadeleri kabul ederdim. Ancak ben bugün ortada işkence var ben ifadeleri kabul etmiyorum. Bugüne kadar da bana şefkat gösterilmiş değil. Ben ülkeye demokrasi gelmesi için çaba gösteriyorum. Ben bugün gösterilen ifadeleri kabul etmiyorum. işkence altında alınmış hiçbir ifadeyi kabul etmem. Ancak Türk hukuku ne der ben bir şey diyemem.
Devlet sırrı tabusunu yıkmak için ben seviniyorum. susurluk komisyonuna giden herkes ben bunu anlatamam diyordu.

8 YIL ÖNCESİNDE BİR ERGENEKON'DAN SÖZ EDİYORSUNUZ. ERGENEKON İLE SUSURLUK AYRI AYRI, OLUŞUMLAR MI?

Ben geçmişte de söyledim. Ergenekon ile susurluk ayrı bir oluşum değildir. Susurluk Ergenekon'un bir parçasıdır. 8 yılda hiçbir hükümet neden birşey yapmamış bunu sorgulamak lazım.

ŞAMİL TAYYAR: SORGU KASETLERİNDE BİR VE İKİ NUMARA VARMI.

Sorgulamada bu konuda bir şey sormamışlardı. Ancak ben bir ve iki numara konusunda bir şey söylemek istemiyorum.
FİKRİ SAĞLAR: Devlet sırrı yüzünden bizler bu noktaya geldik. Bu konuda Güney'e katılıyorum. Ancak Sayın Güney söylediği isimlerin işkence altında söylediği için kabul etmediğini belirtiyor neyi kabul edip etmediğini öğrenebilirmiyim.
İşkence altında söylediğim bilgilerin hepsi doğru olsa dahi ben işkence altında verdiğimi çin kabul etmiyorum.
Benim arşivimde sadece Suriye ve Bekaa'ya giden ziyaretlerle ilgili görüntüler yayınlandı. Diğer arşivler neden açıklanmıyor. Oysa çok daha fazla şeyler var.
1977 yılında Çakal Carlos İstanbul'a geliyor genç bir çocukla görüşüyor. Bu kişinin de görüntüleri bilgileri var. Bulup çıkarsınlar. O İslamcı terör örgütünün lideri de şimdi içerde.

ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN HORTUMLANAN BANKALARLA İLGİSİ VAR MI?

Ben bunu söyledim. Veli Küçük'le görüşmeleri tugaya çıkış ve giriş kayıtları vardır. Banka sahiplerinin talepleri vardır. Sorunların aşılması için işlemler yapılmıştır. Bende bankalar dosyası vardır.
Şamil Tayyar, ben izlediğimde sizin işkence altında ifade vermemiş gibi ve ayrıca adeta siz bir şeyler anlatmaya çabalıyor gibi bir izlenim var.
Ben işkenece gördüm. Ben geçmişte yapılan işkencenin intikamını alıyorum diye de söyledim. Gazetelere dağıtılan kasetler kesim kesim verilmiş. 28 yaşındaki bir genç arkadaş vardı. Zorlama ile benden bilgi alınamayacağını söyledi. Ondan sonra tavır değiştirdiler. Bu yanlışı şimdi Türk gazeteciler de yapıyor. Sabahın altısında beni arayıp adeta sorgulamaya kalkıyorlar. Benimle konuşacaklarsa nezaket çerçevesinde yaparlar. polis bunu işkencesinde gördü hiçbir şey elde edemedi. Benim telefonum dinlendi. Ben dinlenme kaydımı Adil Serdar Saçana gösterdim ve 2 aydır beni dinlediğini söyledim. İranlı bir diplomat için cellattı diyorlardı ve benim arkadaşım olduğunu söylüyorlardı. Oysa ben onunla dostluk geliştirdim diğer gazeteciler gibi bilgileri alıp bir başkasına satmadım.
Benim onunla çok tartışmalarım oldu. Rahat gezememiştim. Ben İran konsolosu ile bara girdik. ardımızdan İranlıyı bara soktu dediler. Ama hiçbir zaman İranlı veya bir başka birisini bir başkasına satmadım. Gazeteci demek polis demek değil. Herkes İranlı Tuncay'ın arkadaşıdır derken kendilerini aynaya bakmalarını tavsiye ediyorum. Ben bilgileri Türkiye'ye de vermedim. bana göre doğru bir duruştur.
Benim ifadelerim alınması ile ilgili Veli Küçük paşa ile görüştürüldüm. Veli Küçük beni oradan alacaklarını söylemişti. Bir avukat geldi. Bana brifing verdi. Buradan kurtarılacağımı söylediler. Ben sorguda iken iki kez evime operasyon yaptılar. Adil Serdar Saçan ile anlaşarak beni çıkartmak zorunda kaldılar. İfadem alınırken 5. gün telefonumu getirdiler. Veli Küçük'ün arayacağını söylediler. Telefonu açtım ve konuştum. Beni işkenceden çıkarmak zorundaydılar. Ben bildiklerimi anlatırım diyince beni çıkarmak zorunda kaldılar. Veli Küçük şunu söyledi. Devletin bana komplo kuracağını düşünmezdim dedi Veli Paşa durumu çözdü. Doğu Perinçek sadece şarlatanlık yapıyor. Bence avukatları yanlış yapıyor. Özellikle uluslararası olaylarda kimse müttefikinin başına çuval geçirir. oysa kasetlere bakarsanız çuvalın cevabını alırlar. Bu kişiler baktılar gördüler kimin kim olduğunu gördüler.

ERGENEKON DA BİR HÜKÜMETİ YIKABİLİR.

Veli Paşa durumu çözmüştür. bu bir mesajdır mesaj da sahibini bulmuştur. Susurluk bir hükümeti yıktı Ergenekon da bir hükümeti yıkabilir.
Ben çıkarılan silahların çok ciddiye almıyorum. Çok küçük yapılı silahlar. Budan sonraki çalışma ve araştırma yapılması güvenlik teşkilatının görevidir. Ben bir şey diyemem.

TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ERGENEKON ÖRGÜTÜ İLE BAĞLANTISI VAR MI? ŞU ANDA GÖZALTINDA OLANLARIN İLİŞKİSİ VAR MI?

Birincisi Yalçın Küçük, Öcalan suikast yapılacağını söylemişti bu yanlıştır. Yalçın Küçük kendisi bilfiil kendisi söylemiş olduğunu söylemiş doğru değil. Bu bilgi Almanya'ya gitti Almanya'dan oraya ulaştı. Öcalan kendi içindeki Ergenekon ilişkisinden bahsediyor. PKK bugün gördüğümüz PKK'dan ibaret değil. Uluslararası ilişkilerden hiç bahsedilmiyor. Öcalan yakalandı ama PKK devam ediyor. Ve oraya gidip görüşülüyor hala. Gaziantep Öncüpınar kapısı Kilis'ten geçerken beni sivil polisler durdurdu böyle bir şey olmaması lazımdı. Benim elimden resimleri aldılar bu resimler de öyle ortaya çıktı. PKK'da kongre iki yılda bir yapılıyordu. Birçok güneydoğulu işadamları ve kişiler vardı Behçet Cantürk'ün ortakları gidiyordu
Surluktan sonra 28 Şubat süreci çok iyi bir plandı. Ancak Mesut Yılmaz konusunda Fikri Sağlar'ın çok büyük birikimleri vardır. Özellikle Mesut Yılmaz ve bankalar konusunda birikimleriniz var. Ben Ertuğrul Özkök'ten Kelebek ödülünü alırım Fikri sağlar da mutlaka nobel ödülü verirler.
Türkiye'de çok değişiklik olduğu iddialarına inanamıyorum. Ben göremediğim gibi Avrupa Birliği de görüyor. Ben bugün yapılanlardan şok oluyorum. Bugün TRT'de bunları söylüyor olmam da çok önemlidir.
Abdullah Öcalan'ın yakalanması ile ilgili Suriye'nin elinde de Türkiye'nin de elinde de arşiv yoktur. Abdullah Öcalan da kendisi hakkındaki arşivi vermiştir. Ben Ergenekon'un da Susurluk gibi kapatılacağını da düşünüyorum. bu benim görüşüm.

Susurluk' aracında bir çanta vardı. Çantanın içinde bir anahtar vardı o anahtarda Türkiye'nin tüm kirli ilişkilerinin saklandığı bir kasayı açıyordu. Ancak bugün çanta ortada yok. Çanta var ama bu Çanta Türkiye'nin elinde değil. Veli Küçük'de de değil. Ben kara kutu değilim bende de çanta yok.

GÜNEY: MİT İLE BİR İLİŞKİM YOK

Tenkit ve uyarı alıyorum bu yüzden konuşmalarıma dikkat ediyorum. Kanada bana avukat verdi. Türkiye vermedi. Türkiye’den ciddi uyarılar alıyorum . Baro bana avukat vermedi. Hukuka karşı deniyor ve avukat verilmiyor. MİT elemanı deniyor herkes tarafından yalanlanıyor. Bir koruma bile verilmedi.
Siyasi bir baskı olmasaydı ben Türkiye’de ifade veriyorum…

SİZ KENDİNİZİ NASIL HİSSEDİYORSUNUZ? TÜRK MÜ?

Ben kendimi Türk hissediyorum. Anadolu insanını, istiklal maaşını özlüyorum ama aynı ülkemin insanları beni vuruyor. Beni idamda etseler ben Ülkeme döneceğim… ben Allaha havale ediyorum…

TAPINAK ŞÖVALLELERİ

İlk Saadettin Tantan tapınak şövalelerinden bahsetti ve Tantan gizli yapılanmalardan ilk bahseden oldu. Ve zamanın devlet büyükleri Tantan’ı engellediler. Ama bunu kimse inkar edemez. Tapınak Şövaleleri var..

Devlet kendi arşivine sahip çıkamamış emniyet müd. Polislikten ayrıldığı halde benim arşivimi almış evine götürmüş. Bunu sorgulamak lazım. Benim 6 çuval arşivim Adil Serdar Saçan’dan çıktı.

Adil Serdar Saçan rüşvet alıyordu. Bu çok önemli değil. Benim zamanımda Türkiye’de rüşvet her yerde dönüyordu. CHP zamanında benim rüşvet her yerde dönüyordu. Milletvekili polis…. herkes alıyordu.

İŞÇİ PARTİSİNİN GÖREVİ

İşçi partisi bize yıllarca korku filimi izletti. Ve halende bu kirli oyunlarına devam ediyor. Kendilerinin görevi susurluğu Veli Küçük’ün üzerine karatma göreviydi.

Susurluğu karatmak ve bilgi kirliği yapmak İP’nin göreviydi. Gülen okullarında silah deposu var, Türkiye Çeçenistan’a silah yardımı yapıyor (demişti bu da Türkiye- Rusya ilişkilerini zedeledi), Azerbaycan darbesinde okullardan silah desteği yapılıyor denildi. Ama araştırmalar (istihbaratın yaptığı) bunları yalanladı. Çin’e yanlış bilgiler verdiler. Kuzey Irak’ta Türk Kızılay’ını PKK bombalamıştır. Binbaşı öldü. Bunlar (İP)Gülen ve MİT Türk Kızılay’ını kullanıyorlar dediler. Bunlar görevini halen yapıyorlar.Bana Doğu Perinçek açıklar mı Turan Dursun kitapları nasıl ortaya çıktı. Kendi çalışmalarını Türkiye'nin çalışması gibi göstererek Rusya'ya gönderiyorlardı. Benden önce Doğu Perinçek kendisini kurtarmak için davayı satıyor yanındakileri satıyor. Bunlar Jitem belgeleri idi bunu kendileri de biliyordu. Sol Türkiye’de kontrol atındadır. Bunların belgeleri JİTEM’de vardır. Benim dosyamda var bunlar. Aydınlık dergisinin geçmiş yayınlarında da bunlar vardır.

ALİ KALKANCI KİM?
Kars Ardahan Gürbüz Çapan Esenyurt belediye başkanının odasında içki yudumlarken bir binbaşı tarafından şey yapıldı. Bununda planları var. Orda. Çıkartınız.

Türkiye'de herkes konuşuyor işleme gelince kimse birşey yapmıyor. İki yıl sonra cezaevindekiler kahraman olarak geri döner milletvkeli de olabilirler. Çünkü burası Türkiye

Ergenekon’daki kişiler neden böyle yakalandılar? Hazırlıksız mı yakalandılar?

Bir yerde kavga oldu bu kavganın sonucu. Türk polisinin başarısı sonucu değil. Bu kavganın sonucu bu hale geldi. Doğu Bey ve İşçi partisi görev verilir onlar da saldırır. Herkes ABD ajanı yaptılar böyle dediler.
İşçi partisi başları sıkışınca Atatürk’e sığınırlardı. Aydınlık’ın en büyük destekçisi HÜRRİYET olmuştur. İşçi partisi PKK bağlantısı işte BU: Doğu Perinçek ve İşçi partisi dosluk kuralım derken PKK’yı ele geçirmeye çalıştılar ama aynı şekilde Öcalan manevra yaptı.Öcalan akıllıçıktı. Bunun farkına vardı. Bana her şey dediler. Beni Süleymancı bile yaptılar. Ajan oldum PKK oldum her şeyi yaptılar. Benim hakkımda yapılan haberlere inanmamaları bana telefonla ulaşıp konuşsunlar sorsunlar. Her yazılana inanmasınlar. Ben rahat adamım sinirlenmem…
Programa katılanlar Güney’in sözlerini değerlendirdiler.


Mustafa YURTTAV - Aktifhaber.com

TRT'den Güney'e 15 bin dolar

Ergenekon olayının kilit ismi Tuncay Güney’e, TRT 2’de katıldığı canlı yayın için 15 bin dolar para ödendiği öğrenildi. Gazeteport'un haberine göre, bu yayın için TRT’nin canlı yayın bağlantı ve link ücreti olarak da 60 bin dolar ödeyecek. Böylelikle Güney ve Ergenekon programının 75 bin dolara mal olduğu bildirildi.

REYTİNG REKORU KIRDI

60 bin dolarlık faturanın TRT ile EBU arasındaki anlaşma uyarınca, daha sonra mahsup edileceği kaydedildi. Güney’in canlı olarak katıldığı, Ankara stüdyosunda ise Mehmet Elkatmış, Fikri Sağlar ve Şamil Tayyar’ın bulunduğu programın reyting rekoru kırdığı da bildirildi.

Programın konuklarından Fikri Sağlar, TRT'nin Güney'e para ödemeyi kabul ettiğini belirtmekle birlikte rakam telefuz etmedi.

ÖZKÖK'TEN VİLLA PARASI İSTEMİŞTİ

TRT 2’de katıldığı programda Kanada’nın Toronto kentinde hayatını sürdürmek için ne tür bir maddi geliri olduğu ve kaynağını açıklamayan Güney, gazetecilerden iş istemiş ve Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök için de ‘’Bana bir villa parası göndersin’’ demişti. Kanada’da Haham yardımcılığı yapan Tuncay Güney, 8 yıldır yurt dışında bulunuyor.

32. GÜN'DEN DE 40 BİN DOLAR

Güney’in daha önce canlı yayın ile katıldığı Kanal D’deki 32. programı için de 40 bin dolar ücret aldığı öğrenildi. Güney’in Habertürk TV’de canlı bir programa çıkmak için de 50 bin dolar istediği ancak Habertürk yöneticilerinin bu talebi reddederek yayından vazgeçtikleri öğrenildi…

TBMM'YE SORU ÖNERGESİ

Bu arada CHP’li Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Koçal, Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına verdiği önergede, Tuncay Güney’in “Devam eden bir davada halkın vergileriyle varlığını sürdüren bir kurumda yayına katılması ve kamuoyuna kirli bilgiler sunmasına izin verilmesi doğru bir tutum mudur? TRT’de yayınlanan program için ödeme yapıldı mı, yapıldıysa ne kadardır?” diye sordu.
(GAZETEPORT)

Ruşen Çakır

Tanıdığım Tuncay Güney

Tuncay Güney’le 1993 yılının sonlarına doğru çalıştığım Milliyet Gazetesi’nde tanıştım. Daha doğrusu bir gün kendisi gelip benimle tanıştı. Ben Haber Merkezi’ne bağlı muhabirdim, o ise Tevfik Yener’in çıkardığı TV ekinde, yanılmıyorsam grafik işleri yapıyordu. Üç yıl önce çıkmış olan Ayet ve Slogan isimli kitabımı okumuş olduğunu söyledi. Kitapta bir bölüm ayırmış olduğum Mektup Dergisi’ni çıkartan Emine Şenlikoğlu’nu tanıyormuş, ondan hep “Emine Abla” diye bahsediyordu. Ayrıca İran Başkonsolosluğu’na sürekli gittiğini, Başkonsolos ile dost olduğunu söylüyordu.

İlk bakışta bunlar normal gözükebilir ancak kendisi İslamcı değildi. Anladığım gibi olmaya da niyeti yoktu. Kendisinde gazeteci ya da araştırmacı havası olduğu da söylenemezdi. “Niye görüşüyorsun bu kişilerle?” diye sorduğumda “öylesine” diyor ve kendisine esrarengiz bir hava vermek istiyordu. Garip ilişkileri olduğu kesindi fakat hiçbir inandırıcı yanı yoktu. İnsanın gördüğünde dalga geçeceği türden biriydi. Ben de öyle yaptım.

1997 yılında Milliyet bünyesinde çıkan ArtıHaber adlı haftalık haber dergisinde çalışırken Tuncay’ı yeniden görmeye başladım. Dergide bir “kankası” vardı ve sık sık onu görmeye geliyordu. Halen aktif gazeteciliği sürdüren arkadaşı da onun gibi esrarengiz işler peşindeydi ve dergide peş peşe, hiçbiri yalanlanmayan ama aynı zamanda da doğrulanmayan, bir kısmı kapak olan, çok sayıda “derin” özel habere imza attı. Yıllar sonra, Güney’in polis sorgusundan ve verdiği röportajlardan, bu haberlerin kaynağının Veli Küçük ve çevresi olduğunu öğrendik. Tarihinden emin değilim ama kendisinin birkaç gün üst üste Akşam Gazetesi’nde manşet haberlere imza attığını hatırlıyorum. Özel Kuvvetler’le Kuzey Irak’a girmişti ve bir gazeteciden çok Özel Kuvvet elemanı gibiydi.

Bütün bu anlattıklarımdan sonra Güney’in Ergenekon soruşturmasının kalbinde yer alıyor olmasına itiraz etmemi bekleyenler çıkabilir. Hiç de değil. Zira Türkiye’nin “derin devleti”nin de tıpkı kendisi gibi olduğuna inanıyorum: Dıştan bakınca çok büyük, güçlü ve karmaşık; içine girilip bakılınca alabildiğine basit, kırılgan ve güçsüz. Dolayısıyla “Tuncay Güney gibi birinin böyle derin bir yapıda ne işi var?” sorusunun cevabı “Hangi derin yapı?” olacaktır.

Nitekim şu ana kadar tutuklananların profillerine, verdikleri ifadelere, aralarındaki telefon konuşmalarına ve kaleme aldıkları “ideolojik” belgelere baktığınızda en son karşılaştığınız şey “kalite” oluyor.

Bunun başta gelen nedeninin, bu kişilerin kendilerini “devletin tek ve gerçek sahipleri” olarak görmeleri, kimsenin kendilerine dokunamayacağına inanmalarıdır. Bunun verdiği aşırı güven, kibir ve özensizlikle en pespaye ilişkileri kurabilmişe, gittikleri her yerde parmak ve ayak izi bırakmışa benziyorlar.

*****

Sol olmadan çok zor

Ergenekon üzerine birkaç gündür yazıp NTV’de söylediklerime birbirinden farklı tepkiler alıyorum. Bu tepkiler sayesinde birçok şey öğrendim:

1) Ergenekon’da şu ya da bu tarafa angaje olmuş kişiler “tarafsızlık” iddiasını “sorumluluktan kaçma” olarak yaftalamaya çalışıyorlar. Taraf tutmamanın, tavır almama anlamına gelmediğini anlamak veya kabullenmek istemiyorlar.

2) Sağcıların sol karşısındaki eziklikleri aynen sürüyor.

3) Bu ezikliği gizlemek için solu, Ergenekon sanığı bazı isimler ve Deniz Baykal ile özdeşleştirmeye çalışıyorlar.

4) Türk solunun ana damarını oluşturan kesimlerse, birçok olayda olduğu gibi Ergenekon’da da iki arada bir derede kalmış durumdalar ve kendi dillerini yaratmanın (veya hatırlamanın) sancısını çekiyorlar.

5) Türk sağcılarının “devletçi” çizgiden kurtulabilmeleri onca yaşananlara rağmen hâlâ çok zor. Ergenekon soruşturmasına en fazla desteğin onlardan geldiği düşünülecek olursa, “sonuna kadar” yerine “devletin ilgili kurumları izin verdiği yere kadar” gidileceğini öngörebiliriz. Bu da maalesef tam demokrasi anlamına gelmeyecek.

vatan

GÜNEY'İN TUHAF GEÇMİŞİ

16 Ocak 2009
Tuncay Güney, ‘araç dolandırıcılığı ve köy arazisine el koymak’tan yargılanıyor. Arkadaşı anlatıyor: JİTEM’çi olduğunu söylerdi, tepe lambalı araçla geziyordu.
Ergenekon Davası’nın ‘Olağan Şüphelisi’ Tuncay Güney’in bugün TV’lere yansıyan görüntülü sorgusu, sekiz yıl önce yapılmıştı. Fakat, bugün konuşulduğu gibi, ‘Ergenekon’dan değil, ‘araç dolandırıcılığı ve sahte belgelerle köy arazisine el koymaktan’ gözaltında alınmıştı. ‘Dolandırıcı’ Güney, şöyle bir kimliğe sahipti: El koyduğu aracı iki kişiye satıyor, kendisini JTEM’ci diye tanıtıyor, genelev patroniçesi Madild Manukyan’dan ‘hediye’ apartman alıyor, tepe lambalı araçlarla geziyor...

Tuncay Güney, 2001 şubat ayında Honda marka aracı satmak için Timur Büyükölmez isimli bir kişiyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü basın bürosunda buluştu. Yanında kendisini polis olarak tanıtan bir kişi ve bir teğmen vardı.

Büyükölmez, emniyette, pazarlık yaptığı üç kişiyle anlaşmış, paranın bir kısmını peşin vermişti. Fakat araç Büyükölmez’e verilmeyeceği gibi, sahte plaka takılıp galerici Adnan Bilgin’e de satılacaktı. Büyükölmez’le o gün el sıkışan, Tuncay Güney’di. Yanında, teğmen Murat Oğuz vardı. Pazarlıkta kendisini ‘Polis Güventürk’ olarak tanıtan kişi ise Güney’in şoförü Adem Taşdemir’di. Büyükölmez, Fatih Cumhuriyet Savcılığı’na şikâyette bulununca İstanbul Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü, 3 Mart’ta Güney, Taşdemir ve Güney’in ortağı, Ergenekon’un tutuklu sanığı Ümit Oğuztan’ı gözaltına aldı.

Veli Küçük’e armağan!

Güney’in İfadesine göre, işadamı Korkmaz Yiğit’in koruması olan emekli komiser Ümit Bağbek 2000 yılında arayıp, şimdi Ergenekon sanığı olan TİT’çi Semih Tufan Gülaltay’ın adamlarının alacak verecek meselesinden ötürü Yiğit’i sıkıştırdığını söylemiş ve yardım istemişti. Bağbek ve ortağı Süleyman Gürleyen, o yıl ağustosta Güney’i yine arayıp, ‘Honda’ marka aracı emekli Tuğgeneral Veli Küçük’e armağan etmek istediklerini söylemişlerdi. Küçük’ün reddettiği araca Güney ve Oğuz el koyup satışa çıkarmıştı. Tek dolandırıcılıkları bu değildi: Sarıyer Kısırkaya’da sahil kenarında yer alan plaj ve tesis hile ve sahte belgelerle alınmış; Gürleyen ve Bağbek’in adamı olduğu öne sürelen bir kişi üzerine kaydettirilmişti.

Güney’in evindeki aramada iki ruhsatsız tabanca, 35 fişek, 11 kaşe, ikisinde Güney’in fotoğrafı yer alan dört kimlik bulundu. İl Emniyet Müdürlüğü, 16 şüpheli hakkında ‘cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturmak, otoya sahte plaka takıp satmak suretiyle dolandırıcılık, nüfuz kullanarak köy arazisini sahte belgelerle ele geçirip satmak, ruhsatsız silah, sahte kaşe ve nüfus cüzdanı bulundurmak’tan fezleke hazırladı. Fezlekede dönemin Organize Suçlarla Şube Müdürü, bugün Ergenekon’un tutuklu sanığı Adil Serdar Saçan’ın imzası vardı. Güney, aynı gün tutuklandı. Ancak avukatının itirazı sonucu kefaletle serbest kaldı.

‘Manukyan’dan apartman’

Sanıklardan Süleyman Gürleyen ifadesinde Güney’i şöyle anlattı:?“Kendini JİTEM’ci diye tanıtıyordu. Matild Manukyan’dan Taksim’de dört katlı binayı ‘hediye’ olarak almıştı. Aracına tepe lambası koyarlardı.Küçük’e koruma aracı arıyordu. O esnada Gürleyen’in bürosunda bulunan arkadaşı H.E., Özbek lider Raşit Dostum’un Türkiye’de kullandığı aracı 15 günlüğüne Güney’e verdi. Bu iki kişiye satılan araçtı.

Altı yıl önce açılan dava İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor. Güney’in firari sanık olduğu davada mahkeme, olayın Ergenekon’la irtibatı olabileceğinden Ergenekon İddianamesi’nin istenmesine hükmetti

Radikal

Yazıcıoğlu Güney'i Aramış
10 Nisan 2009 10:45

Helikopter kazasında hayatını kaybeden BBP lideri Yazıcıoğlu, Tuncay Güney'i aramış. İşte Yazıcıoğlu'nun arama sebebi ve ikili arasında geçen konuşma...

32. Gün programında işkence günlerini anlatan Tuncay Güney, geçtiğimiz günlerde helikopter kazasında hayatını kaybeden BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun kendisini aradığını iddia etti.

Tuncay Güney, Ergenekon iddianamesine konu olan Emniyet'teki ifadelerinde, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu için Maraş Katliamı'nda ve Sivas Katliamı'nda rol aldığı ve Bahçelievler'de 7 TİP'linin öldürülmesinde parmağı bulunduğunu söylemişti. Tüm bunları da kendisine Veli Küçük'ün anlattığını iddia etmişti.

Güney, iddianame yayınlandıktan sonra Muhsin Yazıcıoğlu'nun kendisini aradağını ve "kardeşim benim için bunları söylemişsin" diye sorduğunu söyledi.

YAZICIOĞLU HAKKINI HELAL ETTİ

Tuncay Güney, Yazıcıoğlu ile arasında geçen diyaloğu şöyle anlattı:

"Bunları bilgisayar odasında söylediler bana, dikte ettirdiler. 'Seni sıyıracağız bu işten, söylemezsen senin ayağını yerden keseriz' dediler. Ben bunların hepsini Muhsin Yazıcıoğlu'na söyledim, "hakkını helal et bana dikte ettirildi" dedim. Telefonla konuştuk. Basın danışmanı bağladı. 'Muhsin bey' dedim ellerinde benim söylemiş olduğum dökümanlar var. Ama bunlar benden çıkmadı. Ben yedi TİP'li öldürüldüğünde çocuktum. Maraş Katliamı'nı ben bilmem çocuktum. 1972 doğumluyum. 'Hakkını helal et' dedim. "Sen işkence görmüş bir lidersin. Beni anlarsın. Önüme dikte edilen dosyaları anlattım" dedim. O da 'helal olsun canım kardeşim anlayabiliyorum' dedi.
aktifhaber

MERCİMEK ÇORBASI VE ANÜS

11 Nisan 2009 11:22Tuncay Güney'e jop sokulması üzerinden kurulan yeni stratejinin deşifresi...

Tuncay Güney’in ifadesinin alınmasından önce ağır işkence ve cinsel tacizlere maruz kaldığı MİT Bilirkişisi raporuyla kesin olarak ortaya çıktı.

Ancak şimdi bu MİT raporu üzerinden Ergenekon Davası’na karşı yeni bir operasyon başladı. Doğan Grubu yazarlarının kampanyaya çevirdiği olayın ayrıntıları şöyle:

MİT’in Tuncay Güney’e işkence yapıldı raporunda işkenceciler S-1, S-2 ve S-3 olarak niteleniyordu. Bu isimlerin; Adil Serdar Saçan, Ahmet İhtiyaroğlu, Kemal Karademir olduğu kısa sürede ortaya çıktı.

Ancak Doğan Grubu’nun etkili yazarları işkencenin ortaya çıkmasından sonra mikrofonları işkencecilere tutmayı tercih etti.

Önce Milliyet Gazetesi ardından da Hürriyet’ten Enis Berberoğlu, Ahmet İhtiyaroğlu’na mikrofon uzattılar.

Enis Berberoğlu köşesinde İhtiyaroğlu ve Adil Serdar Saçan’ın kendilerini aklayan görüşlerini uzun uzun verdikten sonra Ergenekon Savcıları’nı hedef alan yorumlarına geçti.

Bu; Tuncay Güney’in beyanlarını toptan etkisiz kılmak için işkencecilere mikrofon tutma pahasına yapılan bir gazetecilik ayıbıydı. Ama bu stratejiyi yine Tuncay Güney çözdü.

Tuncay Güney, 32. Gün programında konuyla ilgili şunları söyledi:

“Tuncay Güney işkence görmüş, cinsel tacize uğramış, hiç kimsenin umurunda değil. Siyasiler de sadece bu dosya nasıl düşer diye bakıyorlar. High Class insanlara hukuk dokununca nerede demokrasi diye bağırıyorlar, ben 9 gün işkence görmüşüm, insanlar ‘işkencede ifade alınmıştır, Tuncay Güney'in bu ifadesi işkencede alınmıştır ve biz şimdi Ergenekon Davası'nı nasıl düşürürüz’ diye söylüyorlar.”

Evet yeni strateji Tuncay Güney’in de ifade ettiği gibi bu: “Tuncay Güney'in bu ifadesi işkencede alınmıştır ve biz şimdi Ergenekon Davası'nı nasıl düşürürüz”

Bu stratejinin de tutmayacağı açık çünkü; ‘Güney’in ifadesi işkence ile alınmış. ETÖ iddianamesi çöktü’ iddiasına hukukçular ‘Güney’in anlattıkları dışında bulunan binlerce belge ne olacak’ cevabını veriyor.

Star Gazetesi’ne konuşan hukukçuların görüşleri şöyle:

Doç. Dr. Adnan Küçük: "İddianame sadece Tuncay Güney’in işkence altında alındığı iddia edilen ifadelerle sınırlı değildir. Binlerce bulgu var. Biri eksik olsa bile soruşturmanın veya iddianamesnin eksik sayılması söz konusu olamaz. İddianamenin yüzde biri Tuncay Güney’in ifadesiyse yüzde 99’u da savcıların elde ettiği belgeler ve delillerdir"

Eski DGM Savcısı Mete Göktürk: "Tuncay Güney’in ifadelerinden yola çıkılarak, soruşturmada yeni deliller elde edilmişse bunları yok saymak söz konusu değil. Tuncay Güney, şu an işkenceyle verdiği iddia edilen beyanlarının aynısını bir süre önce de basında dile getirmişti. Soruşturmada, Güney’in yakın dönemde yaptığı açıklamaları dikkate alnıyorsa buna itibar etmek gerekiyor"

ETÖ davası müdahil avukatlarından Özkan Yüce: "Tuncay Güney’in şu an çeşitli yollardan, televizyonlardan veya gazetelerden söyledikleri delil olarak kullanılabilir. Nitekim 2001 yılında Emniyet’teki mülakatıyla şu an söyledikleri aynı. Tuncay Güney’in işkence altında verdiği iddia edilen beyanları, delil olamaz denilerek ‘Ergenekon iddianamesi çöker’ yorumu yapmak yanlış. Çünkü Güney’in iddiaları dışında da birçok belge ve delil elde edilmiş durumda"

MERCİMEK ÇORBASI VE ANÜSTEN AMELİYAT

32. Gün’de gördüğü işkenceleri anlatan Tuncay Güney, Ahmet İhtiyaroğlu’nun kendisine jopla arkadan tacizde bulunduğunu, "birazdan zevk almaya başlarsın” diye ağır küfürler eşliğinde bunu yaptığını ve kendisinin gözaltından çıktıktan sonra bu nedenle anüsünden ameliyat olmak zorunda kaldığını söyledi.

Ancak Tuncay Güney’e bu insanlık dışı muamelenin hesabını sorma yerine Enis Berberoğlu ve Milliyet, işkencecilere kendilerini aklama fırsatı için sütunlarını açtılar.

Oysa aynı gazeteler, Ergenekon Terör Örgütü sanığı Vedat Yenerer tahliye olduktan sonra içeride yaşadıklarını anlatırken “Mercimek Çorbası bir tas veriyorlardı, az geliyordu” gibi sözlerini bile büyük insanlık ayıbı gibi sunmuşlardı. Star Haber bu sözleri çevirip çevirip vermişti.

Bir tabak mercimek çorbasının az gelmesini sorgulayan Ergenekon Davası karşıtı kalemler; Tuncay Güney’in kalçasından jop sokulup anüsünden ameliyat olacak dereceye getirilmesini önemsemedi bile.

Hatta o jopu sokana sütünlarını açtılar…

Belki de zevk alıyorlardır…

akktifhaber

MİT'TEKİ KİMLİĞİ FRANCESCO İPEK
22 Haziran 2009 09:06

Ergenekon'un karakutusu Tuncay Güney'in MİT elemanı olduğuna dair yeni bilgiler...

Ergenekon'un karakutusu Tuncay Güney'in MİT'in verdiği 'Francesco İpek' adıyla ABD'de görev yaptığı ortaya çıktı. Kanada'da yaşayan Güney, Yeni Şafak'ın ulaştığı bilgiyi doğruladı.

2001'de 'oto chance' suçlamasıyla gözaltına alındığında polise verdiği ifade ile Ergenekon örgütünü deşifre eden Tuncay Güney'in, MİT ve JİTEM ile MOSSAD'ın da aralarında bulunduğu birçok istihbarat örgütüne çalıştığı ileri sürüldü. Güney'in, 1997'de lağvedilen Milli İstihbarat Teşkilatı Kontr Terör Dairesi'nin İran Masası'nda çalıştığını gösteren belgeyi MİT doğrulamadı. MİT, Kontr Terör Dairesi'ni kuran Mehmet Eymür'ü suçladığı açıklamasında birimin kapatıldığını vurguladı ve Güney'in elemanları olmadığını belirtti.


MİT GÜNEY'İ YURTDIŞI GÖREVDE DE KULLANDI

Yeni Şafak ise Ergenekon soruşturmasının kilit ismi Tuncay Güney'in MİT adına çalıştığı bilgisine ulaştı. MİT, ABD'nin de aralarında bulunduğu birçok ülkeye göreve gönderdiği Tuncay Güney'e 'Francesco İpek' adına düzenlenen kimlik verdi.

EFSANE AJANIN İSMİ LAYIK GÖRÜLDÜ

Güney'e, Francesco İpek kimliği, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ve ekibinin aldığı bir kararla verildi. 'Francesco' ismi Güney'in üstlendiği görevlerden dolayı, Abdullah Çatlı ve ekibini dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le tanıştırıp ASALA terör örgütü operasyonları için Kostarika'ya götüren efsane MİT ajanının kod adı olarak biliniyor. Güney'e de üstlendiği görevlerin önemi nedeniyle bu isim verildi. MİT'in en yararlı isimlerinden biri olduğu için de Güney'e 'İpek' kod adı verilmesi uygun görüldü.

ABD'DE KULLANDI İZ BIRAKMADI

Tuncay Güney, özellikle bir çok kez görev için gittiği ABD'de Francesco İpek kimliğini kullandı. Tuncay Güney, bu ülkede 'Francesco İpek' adını kullandığı için gerçek adının yeraldığı otel, kredi kartı, araba kiralama, kira kontratı gibi hiçbir belgede iz bırakmadı.

TÜRK PASAPORTU KULLANMADIM

2001'de gözaltında polise Ergenekon'u anlattıktan sonra serbest bırakılan Tuncay Güney, ABD'ye, ardından da Kanada'ya geçti. Telefonla görüştüğümüz Güney, Yeni Şafak'ın ulaştığı 'Frencesco İpek' kimliğini doğruladı. Güney ayrıca tüm istihbarat örgütlerinin en ünlü MİT elemanı olarak kendisini tanıdığını belirterek “Herkes beni Frencesco İpek adıyla bilir. Zaten hiçbir yurtdışı görevimde Türk pasaportu kullanmadım” dedi.


The Marmara 1318'de kaldı

Güney ABD'ye ilk gittiğinde, Mehmet Özbay'ın tuttuğu Manhattan'daki The Marmara Oteli'nin 1318 nolu odasında kaldı.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Pts Hzr 22, 2009 7:49 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Oca 17, 2009 11:06 pm    Mesaj konusu: Bugün Tuncay Güney'den MüslümanlIk itirafI... Alıntıyla Cevap Gönder

M. Nedim HAZAR
11 Nisan 2009
Vay be işkence mi yapılmış?

Çocuk aklımıza bile acayip komik gelirdi ve gülerdik. Ama vaktiyle yapan da yapıyor, üstelik inanarak yapıyormuş. Şu helvadan put meselesi. Yapıp önce ilah diye tapınma, ardından acıkınca acımadan mideye indirme! Bizim Ergenekon ve Andıç Medyası da böyle bir özelliğe sahip.

Önce özenle hazırlayıp ibadet aşkıyla tapındığı şeyleri, acıktığı anda gözünün yaşına bakmadan mideye indiriveriyor.

Geçen Ergenekon'un sütlaç kâsesi kıvamındaki bir kalemi şu mealde şeyler yazmış: "N'aber, Tuncay Güney ifadeleri işkence ile alınmış!" Bu tosuncuğa göre Ergenekon iddianamesi bitmişti. Yapı paydostu, her şey tamamdı. Ağır abileri kendi aralarında konuşurken, 'Bizim topaç yine fena yazmamış ha!' filan deyip gıdısını okşarlar mı bilmiyorum ama en son mahallenin halaybaşı da yazdı. Efendim kendi adını iddianameye koyanları Allah'a havale ediyormuş.

Neden?..

Çünkü yavruağzı rengindeki yayınlarıyla "Fethullah Gülen sorusu terletti" şeklinde ipe sapa gelmez zırvaları tam sayfa veren mevkutenin abisi aramış ve şey demiş: "İfadelerin işkence altında alındığı ortaya çıktı, duydun mu?" Büyük gazeteciler ya, olayın üzerine gideceklermiş! Düne kadar başta Tuncay Güney bas bas 'işkence yaptılar' diye bağırdığı halde, bizzat işkenceciyi salt Fethullah Gülen alerjisi yüzünden günlerce çarşaf çarşaf yayınlayanlar, bugün 'Neler olmuş böyle Ali Sami?' havasına giriveriyorlar!

Aylar önce bizzat kendi ekranlarında, 32. Gün programında dinlemiştim bugün holding medyasının işkence ile ilgili yazdıklarını. Bakın neler diyordu Güney: "Benim cinsel organlarımı sıktılar. Arkadan da Ahmet Bey jopla taciz ediyordu. Ve küfür ederek. Ve 'biraz sonra zevk almaya başlarsın' diyerek de. Bunları ben gazetecilerle konuştuğumuzda da anlattım. En son ben dedim ki: 'Roma'yı da ben yaktım, ne getirirseniz imzalayacağım.' Geçen izlemiş olduğunuz, televizyonlara dağıtılan video kasetleri o zaman yoktu, o video kasetlerindeki konuşmayı kabul ediyorum, neden; bana sünger yatak getirdiler, akşam 8 ya da 9'du. Bana 'Tuvaletin var mı?' dediler, ben de 'var' dedim, gittim tuvalete. Oradan havanın karanlık olduğunu demirlerden gördüm. Saat akşam 8 ya da 9'du ve beni sünger yatağa yatırdılar, gözlerimi kapattılar, iki tane adam, onlar o şubeden değildi, başka yerden, poşetten cihaz çıkardılar ve benim cinsel organıma taktılar ve ben bunu hissettim ve o zaman ben ağlamaya başladım. Ve dedim ki: 'Roma'yı da ben yaktım, ne istiyorsanız konuşacağım ve ne istiyorsanız imzalayacağım.' İşte ondan sonra odaya geçtik ve video kasetleri ondan sonraki gün başladı. Video kasetinden önce bana dediler ki: 'Üstünü düzelteceksin.' Zaten gömleği falan verdiler. Dikkat edin, benim gömleğim kirli değildir video kasette, pantolonumun ütüsü gayet güzel duruyor, o kadar işkenceden sonra..."

Dediğim gibi, yeni bir şey değil ki, işkence yapıldığı. Burada başka ve önemli iki nokta daha var. Ergenekon'un tosun kanadının yutturmaya kalkıştığı gibi, iddianame Tuncay Güney'in itiraflarına dayanmıyor. İkinci iddianameye kadar bu itirafların esamesi okunmuyordu. Yani 'madem işkence yapıldı, harç bitti yapı paydos, herkes evine' durumu yok, boşuna gargaraya kalkışmasınlar, kimse aptal değil.

İkincisi, 'Adımızı işkenceyle eklettiler' diyerek sıyırmaya kalkışanlara kötü haber de var. Tuncay Güney hâlâ yaşıyor ve başta TRT'deki program olmak üzere neredeyse çıkmadığı medya kalmadı ve işkence altında olmadan başka şeyler de anlattı, hâlâ da anlatıyor. Onlara bakmaya ne dersiniz?

Bir silahlı terör davasını anlaşılmaz şekilde –ileride ortaya çıkar, dur bakalım- sulandırmayı meslekî görev olarak görenlerin 'işkence' kıvırtmasına değil yargı, okey kahvesindeki vatandaş bile inanmıyor, inanmayacak. Dolayısıyla muvazzaf arkadaşların başka argüman aralamaları gerekiyor üzgünüm. İşkencecileri sağlam kaynak, her türlü dalavere yapan adlî tıpçıları özel röportaj sonrasında köşe yazarı olarak gösterenler, bu milletin karnının tok olduğunu bilmeliler.

Özgür ve bağımsız medyanın şu ölüm kuyuları ve paşa tedavileriyle ilgili en ufak bir şüphe duymamaları, tek satır yazmamaları tesadüf mü sanıyorsunuz siz?


Hakan AYGÜN
Bugün Tuncay Güney'den Müslümanlık itirafı...
17 Ocak 2009

Tuncay Güney'den Müslümanlık itirafı...

Şeytan ayrıntıda gizlidir derler ya, Tuncay Güney 2001 tarihli videosunda ağzından ne kaçırdı, biliyor musunuz? "Bir Müslüman" olduğunu...

Polislerle sohbetinde lafı geldiğinde kendisinden "bir Müslüman" olarak bahsetti. Oysa Kanada'ya tüydükten sonra Tuncay Güney ne diyordu? "Ben ana tarafından zaten Musevi'ydim. Kendimi sakladım. Şimdi de Haham yardımcılığı yapıyorum." Açıkçası, baştan beri "sözde Museviliğinin" Kanada'ya sığınma bahanesi olduğunu düşünüyordum.

Şimdi iyice "başka şeylere" de emin oldum. Tuncay Güney'in önce eline üç kuruş verilip, ABD'ye gönderilmesi, ardından "Museviliğe geçiş" numarasıyla Kanada'ya yerleştirilmesi "tesadüf" olamaz. Şimdi "Tuncay Güney muamması" nın çözülmesi için şu sorunun yanıtının bulunması şart oldu: "Tuncay Güney'i Kanada'ya kim yerleştirdi?"

Şahsi kanatim, Tuncay Güney'in arkasında en azından bir süredir "yabancı gizli servis parmağı" olduğu şeklinde. Belli ki, "sahipsiz" kalınca, "birilerinin" eline düşmüş... Tıpkı yurtdışına kaçtıktan sonra Papa'yı vurmaya kadar uzanan macerasında Mehmet Ali Ağca'nın "yabancı bir gizli servisin eline düşmesi" gibi....

Bu yüzden, Tuncay Güney "bumerang" gibi, dönüp dolaşıp bugün kendisinden hoşlananların başına bile patlayabilir!
Dün NTV'deki Yazıişleri programında gazeteci Saygı Öztürk, bence bir "bomba" daha patlattı...

Olay şu... Daha Ergenekon iddianamesi açıklanmamış. Veli Küçük'ün tutuklanırken verdiği ifadeden medyaya tek satır çıkmamış... Henüz 27 Nisan 2008... Sıkı durun... Tuncay Güney, daha önce iletişime geçtiği Saygı Öztürk'e Veli Küçük'ün tutuklanırken verdiği ifadenin metnini gönderiyor...

Yani, "Türkiye'den davayla ilgili biri", Tuncay Güney'e Veli Küçük'ün ifadesini göndermiş... Yani, hâlâ mahkemenin temasa geçmemesini tartıştığımız ya da öyle sandığımızTuncay Güney'le "gizli bir temas" varmış... Tabii, akla ilk gelen şu: "Polise verdiği ifadeyle Ergenekon davasını başlatıp yurtdışına kaçan Tuncay Güney'den Veli Küçük'ün ifadelerine ne dediği sorulmuş.

Belki de yeni değerlendirmeleri alınmış..." Tabii, ister istemez akla Tuncay Güney'le "resmi bir makam" ın "resmi olmayan bir kanalla" temasa geçmiş olduğu geliyor. Tuncay Güney, daha önce hep Ergenekon davasında yargının kendisiyle temasa geçmediğini söylemişti. "Resmi bir temas" olmamasını kastetmiş olabilir.

Yoksa, hâlâ gönderilmediği sanılan 37 soru Tuncay Güney'e gideli çok ama çok zaman mı oldu? Tuncay Güney'le, Ergenekon savcısı mı, soruşturmayı yürüten polis mi, yoksa MİT mi temasa geçti, merak etmeye başladım.


HAKAN AYGÜN - BUGÜN
haygun@bugun.com.tr

Genelkurmay başkanımız ne yapmak istiyor?
15 Ocak 2009 12:55

(..)

Tuncay Güney ise tam bir ‘Teflon Adam’ kavga ve rezalet çıkardıktan sonra zevkle seyreden ciddi bir rahatsızlık, suçluluk ve pişmanlık duymayan bir karakter. Herkesi yakıyor ama kendisi yanmıyor.

Oldukça zeki, canlı, girişken, heyecan verici, sempatik ve kolayca ilişki kurabilen kişiliği nedeniyle rahatlıkla bilgi toplayabilir. Anlattıklarının çoğunun doğru olduğunu bildiği halde ifadesinin işkence altında verildiğini söyleyerek inandırıcılığını kaybediyor.

Kayıtlarını izlediğimiz ifadesi sanki dost meclisinde konuşur gibi, zaman zaman esniyor. Kontrol kendisinde, sanki bir pazarlık sonucu birilerine blöf materyali vermek için konuşturulmuş izlenimi doğuyor.

Doğal hali rol yapmak olan bu karekter özelliğinin anlattıkları kanıtlanmadan delil olamayacak kadar zayıf. Fakat bir Psikolojik Savaş bombası olacak kadar da maharetli ve ses getirici. Bu kişinin kimi ne zaman ısıracağını kestiremezsiniz.
(..)
NEVZAT TARHAN - HABER 7
ntarhan@gmail.com

MİT'İ İKTİDARDA DEĞERLENDİRECEĞİM


17 Ocak 2009 11:14
Tuncay Güney'in saldırı oklarının en çok ses getiren hedefi, MİT'e gözdağı mı verdi?
Ahmet Hakan / Hürriyet

CHP Lideri Deniz Baykal, Tuncay Güney’in TRT’de yaptığı açıklamalarla ilgili olarak dikkat çekici saptamalar yaptı...

İşte o saptamalardan ikisi...

MİT ajanı değilim ama

"Benim MİT’le hiçbir ilişkim olmadı... MİT ajanı falan değilim... Ama iktidara geldiğimizde MİT’i ülkenin ve toplumun yararına en iyi şekilde değerlendireceğimden kimsenin kuşkusu olmasın..."

Yıpratma çabasını utançla izliyorum

"Tuhaf bir adamı kullanarak yapılan yıpratma çabalarını utanç içinde izliyorum... Deli saçmalarına devlet kurumlarının alet edilmesini ibretle izliyorum... Biz de iktidara geldiğimizde, iktidar olanaklarından yararlanarak, bir sahte haham bulup, onu Kanada’ya uçurup, oradan Tayyip Erdoğan aleyhinde konuşturup, bunu devletin televizyonundan kamuoyuna mı yansıtmalıyız? Siyaset artık böyle mi yapılacak? Bu siyaset üslubunu kabul etmemiz mümkün değildir..."

Ferahlamak istiyorum

hürriyet

Bir Numara Görevdeki Bir Asker
02 Şubat 2009 07:40

Bir numara, görevdeki bir asker, danışmanı ise emekli bir orgeneral.. Silah deposu devlet binasıydı.. Encümen-i Daniş'in bağlantıları... Mesut Yılmaz'ı iyi araştırın..

Tuncay Güney, Kanada'da yayınlanan CanadaTürk gazetesine çarpıcı yeni iddialarda bulundu. Esra Coşkun'a röportaj veren Güney, bir numaranın görevdeki bir asker ve danışmanının ise emekli bir orgeneral olduğunu ileri sürdü...

Kanada’da yaşayan Ergenekon soruşturmasının kilit ismi Tuncay Güney, Canadatürk gazetesine demeç verdi. Gazeteci Esra Coşkun'la konuşan Tuncay Güney, röportajında "Bir numara kim" sorusuna da cevap verdi. Güney demecinde bir numaranın halen görevde olan bir asker, danışmanının ise emekli bir orgeneral olduğunu ileri sürdü.

İşte Güney'in açıklamalarından satır başları: “Bir numara, halen görevde olan bir asker, danışmanı ise emekli bir orgeneral. Sivil baron ise eski baronla organik ve yakınlık ilişkileri bulunan bir medya patronu. “

Silah deposu devlet binasıydı

“JİTEM’in işkence merkezlerinden biri Kuzey Irak'ta Zaho'daydı. Hilali Ahmer Cemiyet'inin arkasındaki binanın alt katıdır. Mesela Yaprak TV'nin sahibi Mehmet Ali Yaprak burada sorgulandı. Gizli silah depoları Güneydoğu'da büyük bir bayrakla simgelenmiş bir devlet binasındaydı.”

Encümen-i Daniş şaşırttı

“Encümen-i Daniş’in üstünde Milli Birlik Komitesi var. Ortaya çıkmalarına şaşırdım. Altında ise Büyük Kulüp bağlantılı mason locaları var.”

Mesut Yılmaz'ı iyi araştırın

CHP'li Mehmet Sevigen'i, Susurluk ve Ergenekon'un üstünü örtmeye çalışan Mesut Yılmaz'ı araştırın. 2001'den bu yana Ergenekon'un üstünü kimlerin örttüğüne ulaşırsınız. CHP'de çok Ergenekon malzemesi var.

Kuyu değil asit varili

Genelkurmay'dan bir yetkili bir aracıyla kuyuları yalanlamamı talep etti. Boş yere asit kuyusu aramasınlar. Bunlar kuyu değil asit dolu varillerdi. Öldürülecek insanlar içine bandırılıyordu, kemiklerini bile bulmaları mümkün değil. Asitleri yurt dışından Veli Küçük'ün mafya kolundaki yardımcısı Sami Hoştan getiriyordu.-

Üzeyir Garih cinayeti

Üyesi olduğu mason locasında ihanet eden hainlere uygulanan infaz şekliyle öldürülüp mezarlığa cesedi bırakıldı. İshak Alaton tüm ayrıntıları biliyor. Suçu üzerine almak zorunda kalan Yener Yermez'in cinayetten önce ilişki kurduğu Meral adlı kız yabancı uyruklu biri. Şişli'deki TÖMER'de Türkçe öğrendi. Operasyondan sonra geldiği ülkeye döndü.

Perinçek bilgileri karıştırıyor

Kendisine Özel Harp ve dış misyonlardan bilgi akması şaşırtıcı. Bilgileri yalanlarla karıştırarak bilinçli biçimde bilgi kirliliğine yol açıyor. Perinçek hedefe konmak istenenleri medyada gündeme gelmeden kamuoyunu hazırlıyor. Daha sonra medyadaki ahtapotun diğer kollarını harekete geçiriyor.

Veli Küçük Çürükkaya’yı kaçırdı

Almanya'ya sığınan eski PKK liderlerinden Selim Çürükkaya'yı Veli Küçük, Suriye istihbaratından kaçırarak bir otelde sakladı. Ardından yurt dışına kaçırıp, koruma altına aldı. Almanya'daki lider kadro, Günay Aslan vasıtasıyla benden bilgi istedi. PKK elebaşısı Abdullah Öcalan sanıldığından daha zeki.

Ayağını denk al uyarısı

TRT'deki programdan sonra sol görüşlü biri aracılığıyla ‘ayağını denk al’ mesajı geldi. Bu mesajı veren ilticadan göçmenlik almış bir garip. Önümüzdeki yıl York Üniversitesi'nde öğrenime başlayacak.

Kanada'yla işbirliği anlaşması yok

Tanık mı, sanık mıyım bilmiyorum. Ben gazeteciyim, kimsenin ajanı değilim. Sanıksam konuşmam. Ergenekon davası ile birleştirilmeyen sanık olduğum davada ifade verebilirim. Avukatım Kırmızı Bülten'in uzun süreç olduğunu ve reddedebileceğimi söyledi. Kanada ile Türkiye arasında adalet işbirliği anlaşması yok. İstemezsem ifade vermem. Kanada tarafından sığınma talebim 21 Ağustos 2008'de kabul edildi. Öldürülme tehditi aldım, ama sıkı korunuyorum.
aktifhaber

Ağar Abi'nin Kasası Ciner
26 Şubat 2009 11:34

Ciner Grubu Newsweek'in kendisine gönderdiği soruları yargılayıcı ve aşağılayıcı bulan Tuncay Güney, 'Ağar bir Ağbi'nin kasası Ciner Bey' dedi ve...


Ciner Grubu’nun haftalık haber dergisin Newsweek Türkiye’de yayınlanan Tuncay Güney haberlerine Güney sert tepki gönderdi. Haberi hazırlayan muhabirin kendisine göndermiş olduğu sorular için ‘Ben Newsweek’in sanığı mıyım? Sen de ham ve ya savcı mısın?’ diye eleştiren Güney, tetikçilik yapıldığını ima etti.

Güney’in Haber 7’ye de gönderdiği cevap metnindeki şu ifadeler oldukça dikkat çekici; “Fakat; bu konu neden sizin bağlı olduğunuz Ciner Holding Yayın’ı ilgilendiriyor. Merak ediyor musunuz?

Ankara’da görevli bu Mısırlı genç, finans işinde bulunur. Ve Ağar bir Ağbi’nin kardeşi Yunus bir Ağar ile Ağbi Ağar’ın kasası Ciner Bey’in finans ve karanlık belgeleri bu gencin bulunduğu daire tarafından takibe alınmış…”

Newsweek Türkiye’nin son sayısında kapağına taşıdığı Mısırlı Mossad ajanı konulu haberde Tuncay Güney’in Mısırlı Mohammed Essam Ghoneim El Attar’a üç ismin yardımcı olduğu ve bu isimlerden birinin Tuncay Güney olduğu iddiası ortaya atılmıştı.

Newsweek Türkiye’nin haberinden bir bölüm: “Birkaç habere ve kitaba yansısa da hâlâ aydınlatılmayan, Mısır, İsrail, Türkiye ve Kanada dörtgeninde şekillenen bir başka iddianın peşindeyiz. Mısırlı savcı Hisham Badawi, Ocak 2007'de Kahire Havaalanı'nda tutuklanan ve Mısır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından "MOSSAD (İsrail Gizli Servisi) adına casusluk yapmak suçundan" 15 yıl hapis cezasına çarptırılan Mısır ve Kanada çift pasaportlu Mohamed Essam Ghoneim ElAttar'a Türkiye ve Kanada'da üç ismin yardımcı olduğunu ve onu MOSSAD ajanı olarak devşirdiklerini ileri sürüyor. Son ikisinin hem Türkiye hem İsrail pasaportu taşıdığı düşünülen Daniel Levi, Kemal Kosba ve Tuncay Bubay aynı davada gıyabında 15'er yıl hapis cezası aldılar. Sadece Mısırlı yetkililere göre değil, Güney'i yakından tanıyan başka isimlere göre de bu üç isimden en az biri (bazılarına göre üçü de) Tuncay Güney'den başkası değil.”


Tuncay Güney’in “Newsweek dergisinin bu hafta ki haberinden once bana sorular yollandı. Ben de yazılı olarak sorularına cevap vermiştim. Cevabım ektedir” notuyla gönderdiği metni Muhabirin adını metinden çıkartarak aynen yayınlıyoruz:


SAYGI DEĞER ….;

Bu anlatıklarınız bir takım kişilerin fikirleri, kimse kendini ajan da göstermez. Çok sokak ağzı ile hazırlanmış , soru maddelerıne cevap verme gereği görmüyorum. Biraz daha tarafsız bakmanızı isterim. Unutmayın ki ben de bir gazeteci idim. Basın’ın zayıf yönlerini de bilir. Diplomasiyi de biliyorum.

SİMDİ BEN SORAYIM SİZE;

1-Ben kaç yıldır yurt dışındayım. ABD ve Kanada 8 yıl.
2- Mısırlı hangi tarihte yakalanmış. Araştırın?
3-O, dönem bin Türk basınında manşet miyim. Hayır.
4-8 Yılda insan İngilizce konuşamaz mı? Gramer sorunu olabilir.
5-Interpol neden bana gelsin. Aşağıdakilerden hangi madde ..!

a) ERGENEKON'DAN DOLAYI
b) MISIR’DAN DOLAYI.


6- ABD ve Kanada’da yaşayan bir kişi kendisini herhangi bir ülkenin ajanı olarak gösterceek kadar salak mıdır?
Ki; bu ülkelerde güvenlik hat safhada iken!

7-ABD ve Kanada’ya giriş resmi tarihlerimi 32. Gün’de açıklamadım mı?

8-Ben şimdi Newsweek’in sanığı mıyım. Sen de hakim veya savcı mısın?

9- Bu Mısır olayı Newsweek’i ve sizi neden bu kadar çok ilgilendiriyor? Habercilik mi- tetikçilik mi?

Ben size bir habercilik anlatayım birdinleyin..

HİKAYENİN ADI MISIR KOÇANI……


MISIR KOÇANI

Türkü ve Arap gazetelerinin ve gazetecilerinin yazdıklarına göre; Mısırlı bir genç; Türkiye’ye Ankara’ya gelir. Ve rivayete göre bir takım yabancı servisler adına çalışmıştır. En ilginci ise Mossad imiş.
Ve birgün bu genç Kanada’ya gelir. İltica eder ve Kanada vatandaşı olur. Daha sonra Kanada’nın en büyük bankasında kredi müdürü olur. Ve uzun yıllar sonra Mısır’a ailesini görmeye gider. Ülkesi ile hiçbir sorunu yoktur. Ve havaalanında kelepçelenir.
Mısır mahkemesi suçunun Ortadoğu’daki (Türkiye-İran-Irak, Suriye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi) ülkelerin bütün para transferlerini ve çalışmalarını Türkiye’de iken ve Kanada’da iken İsrail’e yollarmış. İşte Mısır mahkemesi böyle suçlar.

Yukarıda anlattığım hikaye Türk – Mısır gibi bir takım gazetelerde çıktı. İddia ve rivayetler bunlar.

Fakat; bu konu neden sizin bağlı olduğunuz Ciner Holding Yayın’ı ilgilendiriyor. Merak ediyor musunuz?


YENİ BİR HİKAYE;

Ankara’da görevli bu Mısırlı genç, finans işinde bulunur. Ve Ağar bir Ağbi’nin kardeşi Yunus bir Ağar ile Ağbi Ağar’ın kasası Ciner Bey’in finans ve karanlık belgeleri bu gencin bulunduğu daire tarafından takibe alınmış. Ankara’daki bu 4 yıllık üstün başarısından sonra genç daha sonra Kanada’ya gelir.

İşte bu da, bir başka alemdeki Mısır hikayesinin perde arkası…

Bu konuyu işleyin. Güzel habercilik … Bey;
Bu konuda son sözüm şu; Biz mısırı yeriz koçanı size kalır.


SAYGI VE DOSTCA

TUNCAY GUNEY

aktifhaber

Yıllar sonra anlam bulan manşetler! İşte Ergenekon'un kara kutusu Tuncay Güney'in muhabirken yaptığı 'kilit' haberler

[img]http://www.netgazete.com/Images/News/630832_2.gif [/img]

14 Eylül 2009 Türkiye, demokratik açılım paketini konuşuyor. İş dünyası, 1995 yılında TOBB ve 1997 yılında da TÜSİAD tarafından hazırlanan iki raporu konuşuyordu. Bugün açılım sürecine sınırsız destek veren birçok isim o günlerde iki iş dünyası kurumuna ateş püskürüyordu. 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta meydana gelen kazada ortaya çıkan bir fotoğraf, belki de TÜSİAD raporunun TOBB raporu kadar tartışmamasına yol açmıştı.
Gazete Habertürk'ün haberine göre; rastlantı o ki; TOBB ve TÜSİAD'ın "Demokratikleşme" raporunun yayınlandığı her iki tarihte de MİT ajanı olduğu ileri sürülen ve Ergenekon davasının bir numaralı tanığı olan Tuncay Güney, gazete manşetlerini süslüyordu. İlk raporun açıklandığı 1995 yılında Akşam Gazetesi'nde çalışan Güney, TOBB'un raporunu açıklamasından 8 gün sonra, 11 Ağustos günü, "Büyük Tuzak" başlıklı yorum haberiyle manşetteydi. Haberin spotunda şu satırlar vardı: "ABD, CIA vasıtasıyla, Türkiye-Irak-İran ve Suriye topraklarında oluşturulacak bir dikdörtgende, Kürt devleti kurulmasını ve bu devletin federasyonla Türkiye'ye bağlanmasını önerdi. TOBB raporunda federasyon tezinin niçin öne çıkarıldığı da bu şekilde anlaşılmış oldu."
Ergenekon davasında verdiği ifadelerde, "PKK'yı devlet içindeki kimi unsurların kurduğunu" ileri süren Güney'in, 9 Ağustos 1995 günü yayınlanan haberinin başlığıysa, "PKK köylerini Çekiç Güç kuruyor"du.

ÇETE FOTOĞRAFI DA ONDAN
TOBB raporundan iki yıl sonra TÜSİAD da 21 Ocak 1997 tarihinde kendi raporunu açıklamıştı. Ama Türkiye'nin gündemine, "Susurluk skandalı"ndaki o meşhur fotoğraf oturacaktı. 23 Ocak 1997 günü Radikal gazetesinin "İşte Çetenin Belgesi" başlığıyla duyurduğu ve bugün Ergenekon davasında tutuklu bulunan özel Harekâtçı İbrahim Şahin'in meslektaşı Ayhan Çarkın ve cinayet zanlısı Abdullah Çatlı'yla kol kola çekilmiş fotoğrafları bomba etkisi yaratacaktı. Bu fotoğrafın gündeme etkisi TÜSİAD raporundan fazla olacaktı. Fotoğrafı yayımlayan Radikal gazetesine bu fotoğrafların Tuncay Güney tarafından verildiği ise yıllar sonra ortaya çıkacaktı.

netgazete


En son Ekim tarafından Pzr Eyl 20, 2009 2:08 am tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Hzr 22, 2009 7:53 pm    Mesaj konusu: Tuncay Güney Alıntıyla Cevap Gönder

Tuncay Güney'in Yeni Kimliği
05 Haziran 2009 16:59

MİT'in 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği 6 CD'lik belgeler Tuncay Güney'in yeni kimliğini de ortaya çıkardı. Bakın Güney nerede memurmuş...

MİT, Ergenekon Soruşturması'na bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne 6 CD gönderdi. Gönderilen CD'lerde Ergenekon'un kara kutusu olarak adlandırılan Tuncay Güney'in, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde araştırmacı memur olduğunu gösteren bir kimlik kartının fotokopisi de yer alıyor...

Damgalı kimlik kartının üzerinde, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdrülüğü Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı yazıyor. Tuncay Güney'in görevi ise araştırmacı olarak görünüyor...

13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen 6 CD, MİT'e 2002'de kendisini polis olarak tanıtan bir kişini imzasız ihbar mektubuyla gönderilen CD'ler...

Mahkeme bu CD'leri Ocak'ta MİT'ten istemişti...
aktifhaber

Liseli Tuncay Güney'in papazlık hayali

Ergenekon'un 'kara kutusu' diye adlandırılan Tuncay Güney'in geçmişi hakkında pek birşey bilinmiyor. Haber 7 Güney'in lise yıllarına ulaştı...22 Ocak 2009 18:00


İhsan Aydın - Ersin Çelik haberi
Fotoğraflar: Hakan Göksel

“Türkiye gündemini Kanada’dan belirleyen adam” olarak geçtiğimiz haftaya damgasını vuran Tuncay Güney’in geçmişi ile ilgili birçok soru işaretleri var.

Ergenekon Terör Örgütü hakkında 8 yıl önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde verdiği ifadenin televizyonlarda yayınlanmasın ardından TRT’de yaptığı açıklamalarla siyasi ve hukuki krize neden olan Tuncay Güney’in geçmiş kimliği ve kişiliği konusunda çok şey bilinmiyor.

Açıkladığı çok derin bilgilere vakıf olmasını, gazetecilik geçmişindeki ilişkilerine dayandıran Tuncay Güney’in MİT ajanı olduğu iddiası bir döneme damga vururken şimdilerde, Güney’in bir takım yabancı örgütler tarafından beslenildiği yorumları yapılıyor.

Legalliği bir türlüğü kabul edilmese de birçok mensubu tarafından var olduğu itiraf edilen JİTEM’in kuryeliğini yaptığı iddia edilen Tuncay Güney hakkında bilinen en gerçek bilgiler Veli Küçük ile olan ilişkisi ve gizlemediği cinsel tercihi.

Tuncay Güney’in en çok kafa karıştıran durumu ise hangi dine mensup olduğu konusu... Kanada’dan bağlandığı televizyon kanallarına başında ‘kippa’sı ve ‘Haham’ kıyafeti ile çıkan Tuncay Güney, daha önce vaftiz olup Protestanlık mezhebine geçtiği de söylenmişti. Fakat Tuncay Güney’in bir zamanlar mensubu olduğu İslam dini hakkındaki bilgisi de azımsanmayacak derecede.

Tüm bu bilgilerle birlikte Tuncay Güney’in televizyonculuk ve gazetecilik geçmişinden öteye pek bir bilgi yok.

GÜNEY’İN GENÇLİK YILLARINA ULAŞTIK

İşte tam bu noktada Haber 7 herkesin çok merak ettiği Tuncay Güney’in daha eski geçmişi ile ilgili bir takım bilgilere ulaştı. “Her şeyi bilen adam” Tuncay Güney’in okul yıllarında nasıl bir kişiliğe sahip olduğu ve nelerle uğraştığını, kimlerle takıldığını ne iş yaptığını, bir yıl boyunca aynı havayı soluduğu sıra arkadaşı Pars Ukav tüm detayları ile İhsan Aydın ve Ersin Çelik’e anlattı.

1989-90-91 yıllarında Pertevniyal Akşam Lisesi’nde eğitim gören Pars Ukav, Tuncay Güney’le sınıf arkadaşı. Ülkü Ocakları’nı temsilen okul başkanlığı, İstanbul’da çeşitli semtlerde görevler yaptığını söyleyen Pars Ukav oldukça ilgin bir kişilik. Bir yıl boyunca aynı sırayı paylaştığı Tuncay Güney’in okul dönemini anlatan Ukav’ın, Tuncay Güney’le ortak bir kaderi daha var. Pars Ukav da tıpkı Tuncay Güney gibi, Ergenekon tutuklusu olan emekli polis şefi Adil Serdar Saçan’ın ‘elinden geçmiş’, 11 gün sorguda kalmış.

“NE HAHAMI AMACI PAPAZ OLMAKTI”

Son dönemin en popüler ismi hakkında ilginç ve çarpıcı iddialarda bulunan Ukav’ın bu iddialarını Tuncay Güney’e aktardık. Güney, ‘Ukav’ı tanımıyorum’ dedi ama okul kayıtları Güney’i yalanlıyor.

1989-90 yıllarında Pertevniyal Akşam Lisesi’nde eğitim gören Pars Ukav, aynı dönem Tuncay Güney’le sıra arkadaşlığı yaptı. Ukav, Güney’in dini bilgisinin çok fazla olduğunu, o dönemde ‘Papaz’ olmak istediğini sık sık söylediğini aktardı. Bir yıl beraber okuduğu Tuncay Güney'in aynı zamanda Sabah Gazetes'nde çalıştığını söylediğini belirten Ukav, " Dersleri çok iyiydi ve konuşkan birisiydi. Her türlü tartışmaya girerdi. Sonraki sene neden devam etmedi anlamadım. Paralı okula gittiğini düşünmüştüm o zamanlar. Şimdi televizyonlarda görünce şaşırdım" diyor.

“BENİ TACİZ ETTİ”

Pars Ukav, Tuncay Güney’in cinsel tercihini okul dönemin gizlemediğini ve bir keresinde sırada kendisini taciz ettiğini de iddia etti. Ukav, “Aynı sırada otururken bacağıma falan dokundu, ters tepki gösterince şakaya vurdu.” diyerek yaşadığı taciz olayını anlattı.

Tuncay Güney’in okuldaki her etnik kimlik, siyasi görüş ve dini inanışı taşıyan kişilere karşı aynı mesafede durduğunu, herkesle sohbet ettiğini, herkesle arkadaş olabildiğini söyleyerek, “Herkese aynı mesafedeydi, farklı fraksiyonlardan kişilerle çok rahat arkadaşlık kurabiliyordu. Her yere uyum sağlıyordu. Biz ülküceler olarak herkesi aramıza almazdık ancak bu girerdi. İslam konusunda benden çok fazla bilgisi vardı. Papaz olmak istediğini söylüyordu.”

Güney’in kendisini sık sık toplantılara davet ettiğini söyleyen Ukav, “Bizi ‘Toplantılar var arkadaşlar, sohbet var, sizleri birileriyle tanıştırabilirim’ diyerek davet ediyordu. Ben cinsel eğilimi nedeniyle çekiniyordum. Evine falan çağırıyordu.”

AKŞAM LİSESİNDE TAM DİSİPLİNLİ ÖĞRENCİ

Akşam lisesi olmasına rağmen, Tuncay Güney’in okula, ceket ve kravatla geldiğini, her gün tıraş olduğunu aktaran Pars Ukav, Güney’in derslerinin de çok iyi olduğunu söyledi. Güney’in kendi içinde tutarsız olduğunu belirten Pars Ukav, “Bir taraftan İslamı anlatıyor, bir taraftan Papaz olacağım diyordu. Kendi içinde tutarsızdı. 'Ben İslam’ı iyi biliyorum fakat benim eğilimin Hıristiyanlığa karşı.' diyordu. Hıristiyanlık konusunda da bilgisi vardı, İncil’den bir şeyler okurdu. Direk papaz olacağım derdi, biz de sevmezdik bu konuşmaları dışlamaya çalışırdık ancak öyle sevimli bir insan ki dışlayamazdık.”

Tuncay Güney’in iki ideali olduğunu belirten Pars Ukav, “Gazeteci ve papaz olmak. Ben haham olduğuna inanmıyorum. Kilise konusunda ‘takip ettiğini’ söylerdi, ‘Hıristiyan olacağım demezdi papaz olacağım’ derdi. Konuşması, mimikleri hiç değişmemiş, o dönemde de laf geçirirdi. Liderlik vasfı yoktu, kimse dikkate almazdı. Eşcinselliği konusunda bir şey söylendiğinde ‘niye söylüyorsunuz benim tercihim’ derdi.”

Bugüne kadar Tuncay Güney hakkında çok konuşulduğunu aktaran Pars Ukav, okuldan tanıyanların neden hiç bilgi vermediğine de şaşırdığını belirtiyor.


Tuncay Güney'in Pertevniyal Akşam Lisesi'nden sınıf arkadaşı olan Pars Ukav, İhsan Aydın ve Ersin Çelik'in sorularını cevapladı...

SAÇAN BENİ DE SORGULADI

Kendisi hakkında bilgi veren Ukav, 38 yaşında işsiz biri olduğunu, ülkücü camia içinde çeşitli görevler aldığını belirtiyor. Nihat Akgün cinayeti zanlısı olarak Adil Serdar Saçan tarafından sorgulandığını belirten Ukav, “1999 Kasım’da Tuncay’dan önce Adil Serdar Saçan Nihat Akgün cinayetinden beni sorguladı. Bir insanın insana yapmayacağı şeyler yaptılar. Kartlarla giriş yapılıyordu Organizeye, Adil Serdar Saçan birebir bana işkence yaptı. Davadan ceza almadım. 11 gün kaldım gözaltında. Hücrede kalmadım, dosya dolabına kalorifer peteğine bağlı, gözler bağlı secde vaziyette kaldık. Nihat Akgün’ü öldürmekten suçladılar.”

GÜNEY: BEN BÖYE BİR ŞAHSI TANIMIYORUM

Tuncay Güney’e Pars Ukav’ı tanıyıp tanımadığını, ve buradaki iddiaları aktardık. Cevabını aynen yayınlıyoruz: “Bu söylediğiniz ismi tanımıyorum. Hakkımda o kadar çok şey söyleniyor ki ben bile bazen şok oluyorum. Fakat bu isimde birisini hiç tanımıyorum. İddiaları da ciddiye almıyorum. Ne diyebilirim ki… Her iddiaya cevap yetiştirmem imkansız. Takdir sizin. Bilgilendirdiğiniz için Teşekkür ederim. Saygı ve dostça.”

Güney, her ne kadar tanımıyorum dese de Pars Ukav ve Tuncay Güney’in aynı dönem aynı sınıfta eğitim gördüğüne dair kayıtlar 'akşam okulları'nın kayıtlarının saklandığı İstanbul'daki Davutpaşa Lise'sinin arşivlerinde bulunuyor.

HABER 7

Tuncay Güney yalan söylüyor

Faruk ZABCI LONDRA

İstanbul’dan transit geçtim. Türkiye’de İslamcılarla konuşmadım, ben devrimciyim İsrail Elçisi Elrom’u kaçırıp, öldüren THKP-C’cilerle Türkiye dışında görüştüm.


ÇAKAL Carlos lakabıyla tanınan Vladimir Ilich Ramirez Sanchez, Hürriyet’e konuştu ve Tuncay Güney’in kendisine yönelik, "Türkiye’de islamcı bir terörist liderle görüştüğü" iddiasını yalanladı. Paris’e 60 kilometre mesafede bulunan ve dünyanın en iyi korunan hapishanelerinden sayılan Poissy Cezaevi’nde tutulan Çakal Carlos, telefonla ulaştığı Hürriyet muhabirine, kendi ismini zikreden Ergenekon soruşturması tanığı Tuncay Güney’in "yalan söylediğini" bildirdi.

Her şeyi dün gibi hatırlıyorum

Çakal Carlos ise, "Türkiye’de hiçbir İslamcı ile konuşmadım, ben bir devrimciyim" ifadesini kullandı. Transit geçtiği İstanbul’da kimseyle temasta bulunmadığını belirten Çakal Carlos, "Herşeyi dün gibi hatırlıyorum. O kişi (Güney) yalan söylüyor" diye konuştu.

Carlos şu ifadeleri kullandı:

"Türkiye’de çok bulundum. Suriye sınırındaki bölgelere gittim. İstanbul’dan da çok geçtim, ama transit olarak. Benim İstanbul’da genç bir İslamcı ile konuştuğumu söyleyen kimse yalan söylüyor. Ben bugün gibi hatırlıyorum. 30 yıl önce, 1979 yılı Ocak ayında Bağdat’tan Bükreş’e giderken İstanbul’dan transit geçtim ve yalnız da değildim. Yanımda bazı yoldaşlar vardı. Daha önce de İstanbul’dan geçtim ama hepsi transitti. Ayrıca Türkiye’de hiçbir liderle temasım olmadı."

Agopyan’ı tanırım, Apo’yla selamlaştım

Çakal Carlos, bazı Türkiye bağlantılarını ise kabul etti. Tarihin en ünlü hükümlüsü sayılan Carlos, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u 17 Mayıs 1971’de kaçıran ve 10 gün sonra Nişantaşı’nda başına kurşun sıkarak öldüren THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) militanlarıyla Türkiye dışında toplantılar yaptığını söyledi.

Ermeni terör örgütü Asala’nın lideri Agaop Agopyan’ı iyi tanıdığını ve terörist başı Abdullah Öcalan ile de Suriye’nin başkenti Şam’daki bir toplantı sırasında selamlaştığını söyleyen Carlos, "Türkiye’de MİT ajanlarıyla da tanıştım. Ben onların MİT ajanı olduklarını biliyordum ama onların benim gerçek kimliğimden haberleri olmadı" dedi.

’Nurettin Güven hastanede’ demişti

Çakal Carlos, geçen hafta içinde de Hürriyet’i aramış ve Ergenekon soruşturmasında adı geçen kişilerden Malatyalı Nurettin Güven’in bir süre önce rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığını belirtmişti.

Carlos için ne demişti

Tuncay Güney, TRT-2’deki yayın sırasında, "1977 yılında Çakal Carlos İstanbul’a geliyor, genç bir çocukla görüşüyor. Bu kişinin de görüntüleri, bilgileri var. Bulup çıkarsınlar. O İslamcı terör örgütünün lideri de şimdi içerde" demişti.

Purolarını bile o gönderiyormuş

Dünyanın en güvenli cezaevlerinden olan Poissy’de tutulan Çakal Carlos’un güvenlik önlemlerini atlatıp telefonla nasıl temas kurduğu bilinmiyor. Venezüela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in, Çakal Carlos’un cezaevindeki tüm ihtiyaçlarını temin ettiği öne sürülüyor. Hatta purosunu bile Chavez’in yolladığı iddia ediliyor.

Kitaplarım Lübnan’da iki ayrı kasada saklı

Hatıralarını henüz yayınlamayan Çakal Carlos, "Yazdıklarım dünyayı ayağa kaldıracak. Şu anda iki kopyası Lübnan’da iki ayrı kasada saklanan yazılarım. Ben öldükten sonra yayınlanacaklar. Kitabımdaki kişilerin çoğu hayatta" dedi.
Hürriyet

Hırsız Evin İçinde
Meyyal Uygur
19.07.2009

TSK’yı linçin başlangıcı olan Şemdinli organizasyonu sırasında dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, “Hırsız içerdeyse, kilit işe yaramaz” demişti.

Hakikaten öyleymiş. Meğer casus filmlerine taş çıkartacak ne “hırsızlar”, ne “Organize İşler” varmış…Bir “kağıt parçasıyla” TSK’nın dumanı attırıldı. Yine önümüze bir kare fotoğraf ilaveli bir “kağıt parçası” kondu, bu defa hedef yargı…

Sağolasın Haham Tuncay Güney…

Her şeyi ne güzel anlatıyor Sabah’ın FG kanadından Mahmut Övür’e…

“Kanada’daki güçlü bir Yahudi firmasında çalıştığını, ayda eline geçen paranın yaklaşık 5 bin Kanada Doları olduğunu, bunun 1200 dolarını ev kirası olarak ödediğini, geriye kalanıyla da rahat bir yaşam sürdüğünü”

söylüyor. Ülkemizde üniversite mezunları çöpçülük için müracaat ederken, lise mezunu Tuncay’ın hak ettiği maaşa bakın!..

Bir de Övür’e, “Türkiye’ye gelsem bir şey olur mu bana? Şu anda hukuki hiçbir sorunum yok” demiş. FG’nin ifadelerine ne kadar da benziyor değil mi? Sahi Ergenekon Savcıları Tuncay Güney’in bilgisine veya ilgisine başvuracaktı, ne oldu?

Hahamımızın çok daha önemli itirafları var. Nedense Övür, “Mit’te çalışmak vatan hainliği mi?” başlığını atıp, adeta Tuncay’ın asıl görev yerini gözlerden kaçırmaya çalışıyor.

Haham önce, “Bana verilen görevi yaptım, yapmaya devam ediyorum” diyor.

Allah Allah, nedir bu zata verilen görev ve kim/kimler tarafından verilmiş. Övür biliyor olmalı ki, doğrudan CIA, Mossad’la ilişkisini soruyor.

O da, “Hâlâ dünya hakkında yeni bilgiler öğreniyorum ve çalışmalara devam ediyorum. Yunanlı bir adam CIA’ya başkan olmuştu, herkes gurur duymuştu. Türkiye’den birinin CIA’da, Mossad’da çalışmasından neden gocunuyoruz? CIA’da çalışmak kötü mü?” cevabını veriyor.

Ne demek “gocunmak” efendim, eline tutuşturulan bir şema ile Türkiye’yi birbirine katmışsın, birileri seninle ne kadar gurur duysa azdır!..

Haham, kendisine verilen görevin nihai hedefini de gayet net ifade ediyor:

“Ben statükoya ve diktatörlüğe karşıyım. Türk insanına da artık hakları ve özgürlükleri verilmeli. İnsanlar, ‘Ben Kürdüm’ diyebilmeli. Başörtülü kızlar üniversiteye gidebilmeli, bu gericilik değil. Türkiye bir Norveç olmalı. Demokratikleşme gerçekleşmeli. Benim ülkem karanlık olmasın istiyorum. Bir gazetenin en tepesinde yazıyor, ‘Türkiye Türklerindir’ diye. Artık ne Türkiye Türklerindir, ne İngiltere İngilizlerin. Şimdi çokuluslu şirketler, küresel sermaye var. Böyle ulus-devlet yapısı artık yok”.

T.C.’ye karşı, emperyalizm, PKK, FG, AKP konsorsiyumunun tarifi gibi değil mi?..

Ahh, keşke Tuncay büyüğümüzün, Erdoğan’ın, Çankaya Köşkü’ne “Kardeşim Abdullah”ı oturtmasından sonra, yasamanın-TBMM’nin başına yapacağı atamanın “statüko ve diktatörlükle” alakasına dair değerli görüşlerini de öğrenme imkanımız olsaydı.

CHP’nin, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlayan gece yarısı yasası için Anayasa Mahkemesi’ni müracaatı –Baykal intihar ediyor diye üzülüyorlar. Yıllardır ondan kurtulmak için yapmadığınız kalmadı. Bırakın siz elinizi kana bulamadan o kendiliğinden intihar etsin, nedir bu timsah gözyaşları- HSKY’da olduğu iddia edilen olaylar için, “CHP’yi, HSKY’nu böylesine cesaretlendiren ne?” diye soruyorlar.

Bir yerlerden “cesaret-icazet almaya” alışkınlar ya, herkesi kendileri gibi zannediyorlar. Asıl onları böylesine pervasızlaştıran, saldırganlaştıran ne ve bu gücü nereden alıyorlar da, yine organize şekilde saldırıya geçtiler? Cevap; Haham Tuncay Güney’in ifşaatlarında!..

Son günlerin atak ve organize işleriyle, içimizde-dışımızda yürütülen yıkımlara şöyle bir bakalım mı?

1- AKP ve FG medyası günler öncesinden HSYK’nda kriz yaşanacağını haber verdi.

Hedef, üye Ali Suat Ertosun, ama onun üzerinden de tüm HSYK üyelerine gözdağı verilmek istendiği açık. Yalanlandığı halde ısrarla

Ertosun’un, Ergenekon savcılarının görev yerlerinin değiştirilmesini teklif ettiği öne sürülüyor, aynen “kağıt parçası” gibi bu iddianın peşinden koşuluyor. Yani kendileri çalıp, kendileri oynuyor.

Ama asıl üzerinde durmak istediğim, Ertosun’a ait o fotoğraf karesi. 15 Haziran’da çekilmiş. Belli ki günler öncesinden yığınak yapılmış. İyi de kim bu “Big Brother”, bizi kim gözetliyor?

MİT, Emniyet’teki organizasyonları geçtik, birilerinin Ankara’nın kalbinde çok seçme “brotherler”dan oluşmuş özel bir “ofisi” daha mı var?

Ya da yardım alınan, yazılım-izleme programlarını veren istihbarat örgütleri, “big”ler?

Haham Tuncay’ın ifşaatlarına bir kez daha bakınız!..

Velev ki üye Ertosun böyle bir teklifte bulundu…Bakan veya Müsteşardan biri karşı çıktı mı, reddedilir olur biter…Ne yani Allah gecinden versin, o savcılara hak vaki olsa, dünya duracak mı?..

Zaten iddianamelerin, belgelerin başka yerlerde hazırlandığı öne sürülmüyor mu? Öyleyse bunca kıyametin sebebi ne?

Cevabı, AKP’nin gazetesi Sabah’ta; “Ya kararname çıkacak, ya Kurul’un yapısı değiştirilecek”!..Çok organize işler bunlar, çoook!..Ve başkalarının değil de yine Başbakan Erdoğan’ın “sesi çok yüksek çıkıyor”, “Her türlü hukuk dışılığa ve provokasyona başvuruluyor…Türlü taktiklerle, kirli oyunlarla, çirkin senaryolarla millet iradesi gölgelenmek isteniyor” diye feryat ediyor.

2- AİHM İspanya’daki Batasuna Partisi’nin kapatılmasını onaylarken, DTP milletvekilleri, teröristbaşının posterleri ve örgütün paçavrası altında “barış yürüyüşü” yapıyor. Avukatları, İmralı’dakinin talimatıyla gazetelerin Genel Yayın Yönetmenlerini ziyaret edip, o zatın “çözüm”ü “özerklik” için kamuoyu oluşturuyor. AKP iktidarı teröristbaşının 15 Ağustos’taki basın toplantısına karşı ön almak ve “kendiliğinden harekete geçmiş olmak” için, İmralı sakininin 2000’de buyurduğu 11 maddelik paketin bir bölümünü daha hayata geçirmeye hazırlanıyor.

3- YÖK çatır çatır yıkılıyor!..Başkanvekili açık açık dini eğitimin cemaatlere bırakılmasını istiyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “kutladığı” Bolu Bey’i, Haham Tuncay Güney’in “Yeni Türkiye modelini” daha bir ete-kemiğe büründürüyor.

4- Bir nalı bulduk, üç nal ve bir at da bulunsa tamam olacak Nabucco, necip Türk Milleti’ne, “Sevr’i tarihe gömen proje…Batı’nın vanası Türkiye’nin elinde…Artık AB’deyiz” diye satılıyor.

Aksine, Nabucco Sevr’in teminatıdır, “Türklere bırakılmayacak kadar önemli” olan Türkiye’nin vanasının, hem de Barzani Kürdistanı’nı yaşatmak üzere emperyalizmin eline geçmesidir…Gül kontenjanından Enerji Bakanı olan Taner Yıldız daha düne kadar yalanladığı, “Yüzde 15 ucuz gaz talebinden vazgeçtiğimizi” itiraf ederken, “Daha büyük kazanımlarımız oldu” diyor. Bir açıklasa da öğrensek, o kazanımlarımızı. Gizli tutulan sözleşmeyi açıklasa da olur!..

5- İsrail savaş gemileri İran’a doğru yola çıkıyor. Alman Dış İstihbarat Örgütü BND, İran’ın 6 ay gibi çok kısa sürede atom bombası imal edebilecek teknolojiye sahip olduğunu duyuruyor. Yani İran’a saldırıya ramak kaldı!..

Tam da bu günlerde, ABD büyükelçisi James Jeffrey yemeğe davet ettiği bazı Türk milletvekillerine, asker-sivil yargı tartışmaları konusunda, “Bizde herkes yargılanabiliyor” diyor. Mesaj alındı mı efendim?..

Hem yıkım, hem mesaj; Niye ki?..

İran işini söyledik. Afganistan-Pakistan karıştıkça, karışıyor. Ama en acili ABD’nin Irak’tan çıkması. Ağır silahlarını Barzani’ye bırakmak istiyorlar. Saddam’dan kaçan Kürtlere kapıları açmamızla birlikte PKK, ajanlar ve binlerce silahın ülkemizde cirit atması, peşmergelerin palazlanması, “Kürt sorunu”nun oturtulması gibi acı tecrübelerimiz var. İktidara kalsa tamam da, TSK’nın, “he” demesi kolay mı?..İşte o “he”yi dedirtme peşindeler.

Tarih adeta bizimle alay ediyor…

ABD’de Temsilciler Meclisi’ne sunulan bir tasarıyla Türkiye’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla kutlanması önerilmiş. Lozan’ı tanımayan, ama mesela “yardım etmekle övündükleri” Mora isyanıyla bağımsızlığını kazanan Yunanistan’ın “Bağımsızlık Günü”nü, gerek Beyaz Saray resepsiyonları, gerek mesajlarıyla hiç atlamayan ABD’nin 86 yıl sonra Cumhuriyet Bayramımızı kutlamayı düşünmesi ne büyük bir mucize Allahım!..İçi boşaltılan Cumhuriyeti kutlayacaklar…

Bakarsınız, iler tutar tarafını bırakmadıkları, hatta masasını getirip, kafamıza çaldıkları Lozan’ı da birkaç yıl sonra tanıyıverirler. Dost, müttefik, stratejik ortak dediğin de böyle günlerde belli olur zaten!..

Ya Başbakan Erdoğan’ın, AKP’nin Konya kongresindeki, “Atatürk kalksa, bunların hepsini mezara gömer” sözleri?..

Doğru da, acaba “kimleri”?..Ne yalan söyleyeyim, pek yamanlar, bize söyleyecek tek bir sözcük dahi bırakmıyorlar!..Pes ki, pes hariç!..
www.acikistihbarat.com

BİRBİRLERİNE NE KADAR BENZİYORLAR

Mehmet Baransu ve Tuncay Güney Türkiye’nin son yıllarını belirleyen iki figür. İkili son dönemde ellerine ulaşan belgeler üzerinden yaptıkları açıklamalar ile öne çıkıyorlar. Ancak ikili arasındaki benzerlikler bununla sınırlı değil. Odatv olarak ikilinin benzer yönlerini araştırdık ve oldukça fazla ortak yön keşfettik.

Hem Mehmet Baransu hem de Tuncay Güney’in geçmişlerinde en önemli ortak özellik cemaat. İkilinin meşhur olduğu yerler hep cemaat organları. Tuncay Güney Samanyolu Tv’de program yaparken Mehmet Baransu yine cemaatin yayın organlarından olan Aksiyon Dergisi’nde çalışıyordu. Bu nedenle ikilinin Gülen cemaati ile ilişkileri oldu.

Bunun ötesinde ikili arasında başka ortaklıklarda var. Her iki isim de kendisine mikrofon uzatıldığında kendilerinden bahsetmeyi seviyorlar. İki isim de ailelerinden ve kökenlerinden uzun uzun söz ediyor. Baransu, aslında Ermeniler’e karşı savaşan bir aileden geldiğini övünerek anlatırken, Tuncay Güney ailesinin kökenlerini Sabetayizme dayandırıyor. Her ikisi de soyağaçları üzerine konuşmaktan hoşlanıyor.

Yalnız bu kadar da değil. Her iki isim de sürekli herkesi tanıdığını söylüyor. Baransu, Enis Berberoğlu’ndan üst düzey askerlere kadar kendinin herkesle tanıdık olduğunu iddia ederken Tuncay Güney Ufuk Uras’tan Tansu Çiller’e, Veli Küçük’ten Doğu Perinçek’e kadar ülkenin gelmiş geçmiş bütün isimleri ile tanışık gibi konuşuyor.

İkili arasında bir başka benzerlik ise özel belgelerin mutlaka bu ikiliyi bulması. Tuncay Güney’den hatırlanırsa çuvalla belge çıkmış ve bu belgeler Ergenekon Operasyonu’nda kullanılmıştı. Mehmet Baransu’nun yıldızının parlamasına neden olan pek çok haber, Mehmet Baransu’yu bulan belgeler sayesinde oldu. Baransu daha önce yargılandığı davalardan birinde belge kaynağının emniyet olduğunu söylemişti.

İkilinin başka ortak özellikleri de var. Bunlardan en önemlisi açıklanamayan ABD ziyaretleri. ABD gibi vize almanın zor olduğu bir ülkeye, Tuncay Güney’in nasıl vize aldığı tartışılıyor. Aynı şekilde Mehmet Baransu’nun ABD’ye gidişi de oldukça tartışmalı yanlar içeriyor. Baransu, ABD’ye Marmara Üniversitesi’nde hazırladığı “ABD’de çocuk cinayetleri” konulu yüksek lisans tezi için gittiğini söylüyor. Ancak yüksek öğretim kanununa göre yüksek lisansta tez yapma süresi maksimum iki yıl ile sınırlı iken, Baransu ABD’de üç yıl kaldı. Yüksek lisansını yapmak için ABD’ye gittiğini söyleyen Baransu, üç yıl boyunca Türkiye’ye dönmediği için okuldan atıldı.

İkilinin hayatlarında ilginç ortak noktalardan biri de Akşam Gazetesi’nde çalışmış olmaları.

Bir başkası ise bütün derin devleti tanımış ve çözmüş gibi değerlendirmeler yapmaları.

Ortak özelliklerden biri de ikilinin gözaltına alınacak isimleri önceden hedef seçmeleri. Tuncay Güney’in açıklamaları ile pek çok isim tutuklanırken, Mehmet Baransu’nun yazısında hedef seçtiği Erol Manisalı gibi isimler Baransu’nun haberinden kısa süre sonra tutuklanıyordu.

İkili arasında ilk bakışta göze çarpan benzerlikler böyle. Bakalım Baransu ve Güney arasında daha benzer yönler ortaya çıkacak mı?

Odatv.com

MİT: Tuncay Güney, hiçbir vakit bizde çalışmadı
14:35 - İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen birinci Ergenekon davasının öğleden sonraki oturumunda, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, mahkemenin daha önceki ara kararlarına istinaden dava dosyasına gönderilen cevabi yazıları okudu. MİT'in gönderdiği cevabi yazıda; Kanada'da hahamlık yaptığı belirtilen Tuncay Güney'in hiçbir zaman, hiçbir dönem, hiçbir birimde MİT'te görev yapmadığı belirtildi. 04.08.2009 İSTANBUL netgazete

Tuncay Güney'e Çalışan Gazeteci
Tutkun Akbaş

Şimdi biz yazmaya başlıyoruz....

Ergenekon’un üçüncü iddianamesinin eklerini incelemeye başladık. Ekler, 182 klasör ve 50 binin üzerinde sayfadan oluşuyor. Soruşturmayla ilgili savcıların ve polisin yaptığı çalışmalar tüm detaylarıyla klasörlerde yer alıyor.

****

Haberimiz, Yeni Şafak Gazetesi’nin İstihbarat Şefi iken Ergenekon davasıyla ilgili dikkat çeken ve geçen yılın sonunda Sabah Gazetesi’nin Haber Müdürlüğüne terfi eden Şaban Arslan’la ilgili. Arslan’ı, msn ve elektronik postalar aracılığıyla yaptığı “başarılı Tuncay Güney haberlerinden” tanıyoruz.

Hatırlayacaksınız; Tuncay Güney’in Ergenekon soruşturmasıyla ilgili bazı bilgileri gazetecilerden “servis aldığı” iddia edilmişti. Hatta Güney’in katıldığı bir televizyon programında Veli Küçük’ün ifadeleri daha avukatların ve gazetecilerin elinde yokken onun eline nasıl ulaştığı da epeyce tartışılmıştı.

İşte Tuncay Güney röportajlarını bir kitaba da dönüştüren Şaban Arslan öyle bir hata yaptı ki, adı Ergenekon dosyalarına girdi.

****

Olay Ergenekon üçüncü iddianamesinin 179’uncu klasöründe anlatılıyor. Malatya’da yaşayan ve bir dershanede Türk Dili ve Edebiyat öğretmenliği yapan 36 yaşındaki Fahri Hafız’ın e posta adresi şöyledir: “jarusselam@hotmail.com”.

1 Nisan 2008 tarihinden itibaren Fahri Hafız’a Ergenekon soruşturmasıyla ilgili bazı bilgiler ve belgeler gelmeye başlar. Fahri Hafız, 2 Eylül 2008 tarihinde Malatya Emniyet Müdürlüğü’ne gider ve kendisine gelen acayip mesajlardan şikâyetçi olur. Hafız’ın suç bildirim tutanağı eklerin 179. klasörde yer alıyor. Hafız, emniyetteki ifadesinde 4 yıldır “jarusselam@hotmail.com” e – posta adresini kullandığını anlatır ve gelen e – postaların bir kopyasını polise verir.

****

Peki Ergenekon’la ilgili bilgi ve belgeler aslında hangi e – postaya gönderilmek istenmiştir: “jerusselam@hotmail.com”. Gönderici e posta adresindeki “e” harfi yerine “a” yazınca ilginç bir durum ortaya çıkar.

Neden mi?

Çünkü jerusselam@hotmail.com e posta adresi Tuncay Güney’e aittir ve Ergenekon belgeleri de Güney’e gönderilmek istenmiştir.

Kimdir bu hatayı yapan?

Kahramanımız Şaban Aslan’dan başkası değildir.

****

Hani Fahri Hafız e – postaların bir kopyasını polise vermişti ya… İşte bizde bu sayede Şaban Aslan’ın Tuncay Güney’e neler gönderdiğini öğreniyoruz.

Şaban Aslan 1 Nisan 2008 günlü ilk e- postada Veli Küçük’ün resmi ifadesini yolluyor. Ancak bu belge Tuncay Güney yerine Fahri Hafız’a gidiyor. Çünkü e- posta adresindeki e harfi yerine a harfine basıyor. Fahri Hafız, e – posta kutusunu açtığında “Veli Kucuk.doc” adlı dosyanın iliştirildiği postayla karşılaşıyor ve bana şaka yapan birileri var diye düşünüyor. Bundan sonrasını Hafız’ın resmi ifade tutanağından aynen aktarıyorum: “Ben o dönemde Ergenekon soruşturması basında çok fazla yer aldığından bana gönderilen mailin bir şaka olduğunu hatta tarihin 1 Nisan olması nedeniyle 1 Nisan şakası olduğunu düşündüm ve ciddiye almadım, daha sonraki tarihlerde ise yine sabanarslan1@gmail.com mail adresinden çeşitli mailler aldım. Bu maillerin içeriğinde ise Tuncay Güney ve Ergenekon ile bağlantılı mailler olduğu, çeşitli basında çıkan haberlerin bulunduğu, Tuncay Güney’in 2001’de vermiş olduğu ifadesinin taranmış hali, diğer mailerde ise sabanarslan1@gmail.com adresini kullanan kişinin mail ekinde Yeni Şafak Gazetesi’nde çalışan biri olarak bana mail attığı mail yazışmasında sanki beni tanıyor gibi ifadeler kullandığı ve bana Tuncay abi, dostum vb. samimi sözler yazması beni bir başkasıyla karıştırdığını düşündüm ve ciddiye almadım, son olarak Yeni Şafak Gazetesi’nde çalışan Orhan Turan isimli şahıs bana kendi kullandığı orhanturan26@hotmail.com e-posta adresinden bir mail attı. Mail içeriğinde ise Ergenekon soruşturması ile basında da çıkan elle çizilmiş evrakların bulunduğunu gördüm….”

****

Fahri Hafız’ın aslında şikâyetçi değildir, sadece e postalardan rahatsız olduğunu söyler ve polise bütün bilgileri verir. İddianame eklerinin 179’uncu klasörde Şaban Arslan ve diğer Yeni Şafak çalışanı Orhan Turan’ın yanlışlıkla attığı e postaların bir bölümü aynen yer alıyor.

Şaban Arslan’ın e posta örneğinde Veli Küçük’ün ifadelerini gönderdiği tarih 24 Mart 2008 olarak kaydedilmiş. Belli ki Fahri Hafız 1 Nisan’da e – posta kutusunu açabiliyor. Arslan bir de not eklemiş Tuncay Güney’e. Mesaj aynen şöyle: “Tuncay bey merhaba, Siz bana hala kızgınsın ama bunların ilgini çekeceğini düşündüm bu adamların hepsi seni suçluyor msn’ye gelirsen ordayım.”

Şaban Arslan soruşturmayla ilgili önemli bilgileri de Tuncay Güney’le paylaşıyor ki, bir de şu mailini okuyun: “Kardeş, iddianamede senin adın yokmuş. Haberin olsun.”

****

Malatya Cumhuriyet Savcılığı ise tüm bu belgeleri Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Savcılığına gönderiyor. Savcı Zekeriya Öz Şaban Aslan’la ilgili konunun Ergenekon soruşturmasıyla ilgisi bulunmadığı ve kovuşturmaya gerek olmadığına karar veriyor.
OdaTV'

21 Mayıs 2010
Kaset İçin Çarpıcı Bir İddia Daha
Ergenekon'un kara kutusu olarak nitelendirilen Tuncay Güney, Baykal'ı koltuğundan eden seks kaseti için çarpıcı açıklamalarda bulundu. İşte Güney'in iddiaları...

Tuncay Güney, Ergenekon’un kara kutusu. Yaptığı ifşaatlarla Ergenekon soruşturmasının bugünlere gelmesinde önemli rol oynadı. Güney, yaşadığı Kanada’da Ergenekon sürecinde çok tartışılan sözler sarf etti. TRT’de katıldığı bir programda Mahir Kaynak’ın deşifre olmaması durumunda sol bir partinin başına geçebileceğini, ancak deşifre olduğu için Deniz Baykal’ın sol bir partinin başına geçtiğini ifade etti. Deniz Baykal’ın yer aldığı video görüntülerinin Kanada’da yüklenmiş olması ister istemez Tuncay Güney’i akıllara getirdi. Biz de Güney’e mikrofonu uzatarak aklımızdaki soruların cevaplarını bulmaya çalıştık. Güney, Baykal operasyonunun uluslararası bir konsorsiyum tarafından gerçekleştirildiğini ve AK Parti’nin yükselişinin durdurulmasının hedeflendiğini ifade etti. Güney’e göre Kılıçdaroğlu uzun süre CHP’nin başında kalmayacak.

Kasetin Kanada’da yüklendiği ifade edildi. Siz de Kanada’da yaşıyorsunuz. Neden başka ülkede değil de Kanada’da yüklendi?

Kanada’da bir internet şirketinin yüklediği ortadadır. Bu şirket global bir şirket ve bu kaseti yüklemek kesinlikle suç değil. Herkes kendi kasetini yükleyebilir. Bu site Youtube gibi bir site. Uluslararası bir istihbarat teşkilatının Türkiye’de yapılacak bir operasyon için teknik olarak Kanada’yı kullanmış olması çok normal. Baykal’a yönelik operasyon her ne kadar Türkiye içi görünse de küresel bir operasyon olduğu biliniyor.

Bunu biraz açalım mı?

Gazeteciler hep polis ve savcı rolünü kendilerine benimsedikleri için bu gözle bakıyorlar. “Bu, kimin işi” diye suçlu aramak gazetecinin işi olmamalı. Polis ve savcı kimliği ile hareket eden siyaset bilimciler de daha sonra kişiliklerine işkenceciliği ekliyorlar. Bizim işimiz suçlu aramak olmamalı. Ergenekon avukatına operasyon yapıldı. TSK dâhil hiç kimse artık CHP’ye oynamıyor. CHP, AKP’nin de alternatifi değil, bu da çok net belirgin. Eğer AKP’ye seçimde darbe olacaksa bu CHP’nin ve Baykal’ın başaramayacağı bir iş. AKP’ye alternatif lazımdı. Baykal’a yapılan bir tuzak veya komplo değil, her şey ortada. Kasetin takibinden de hukuki hiçbir şey çıkmaz. Ortada bir suç unsuru yok. Kaldı ki Kanada’da bir zina masası da yok.

Siz bu operasyona hem iç hem dış operasyon mu diyorsunuz?

Evet, her ne kadar yerel görünse de kaseti yurt dışına servis edenler bulunuyor. Yani kasetin çekiminin yerel bir işbirlikçi ile gerçekleştiği ortada. Burada CHP içerisinde hangi servisle çalıştığı düşünülen işbirlikçiyi aramak lazımdır. Bu kasetin çekimini yapan asla Türk istihbarat birimlerinden birisi olamaz.

Peki, bu kaset CHP’yi güçlendirir mi?

Sonuçta güçlenen CHP. AKP’yi zorlar. Ama AKP’nin bu kasetle hiçbir ilgisi yok. CHP’nin başında Baykal’ı artık görmek istemeyen kendi sermayedarları ve şirketleri var. CHP, Baykal’a operasyon yaptı, bu gayet açık ve net. AKP’yi günah keçisi yapmak bilgi kirliliğidir ya da taktik değiştirmektir. Bu çok net belirgin, ortadadır.

Seçim sonrası CHP ve MHP koalisyonundan sıklıkla bahsedildi. Bunun için çalışanlar olduğunu kamuoyu biliyor. Siz nasıl görüyorsunuz?

Öncelikle Türk siyasetinde belden aşağı vurmanın çok yanlış olduğunu ifade etmem lazım. Fakat Türkiye’de siyaset bilimci çok olmadığı için meseleler geniş olarak analiz edilmiyor. AKP ilk seçimde yine iktidar olur. Eğer hükümet kuramazsa o zaman MHP ve CHP koalisyonu güçlü bir unsur olarak durur. Eğer AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak isteyenler hala hesaplarını değiştirmedilerse bu saatten sonra Baykal’ın CHP’nin başından uzaklaştırılması gerekiyor. Eğer Baykal’ın kasetinden CHP oy patlaması yaparsa bu da toplumun kişiliğini ortaya çıkarır.

Siz TRT’de katıldığınız bir programda eğer Mahir Kaynak ifşa olmasaydı Baykal’ın yerinde olur diye bir ifadede bulunmuştunuz. Ne demek istediniz?

“Eğer Mahir Kaynak deşifre olmasa idi bugün sol bir partinin başında olurdu. Deşifre edildiğine göre Deniz Baykal sol bir partinin genel başkanı oldu” dedim. Bakın Deniz Baykal’ın biyografisine, kaç yıl ABD’de kaldı. Rockefeller şirketi için çalıştı. Ben her zaman CHP’nin derin devlet partisi olduğunu söyledim. Türkiye’de Baykal ve daha birçok kimsenin dosyalarının büyük istihbarat şirketlerinde olduğunu da söyledim. Bugün bu kaset servise kondu.

Ergenekon ve istihbarat şirketleri bu işin neresinde?

Bu olaya sadece Ergenekon diye bakamayız. İstihbarat şirketleri ticari şirketlerin de sırlarını korur. İstihbarat demek sadece Türkiye’deki gibi şirketlerin çıkarlarını korumak değildir.

Bir parti genel başkanının kaseti Anayasa oylaması öncesi sürüldü piyasaya ve bu dini hassasiyetleri ağır olan bir gazeteden çıktı. Bunu nasıl görmek lazım?

Aslında kasetin yayınlandığı Meta Cafe, ABD, Uzak Doğu ve Kanada’da şirketleri olan üç İsrail vatandaşının kurduğu bir site. Bu kaset teknik olarak bu şirkete yollanıyor. Bu şirket kaseti montajlıyor ve Youtube’de olduğu gibi kaseti sayfasına koyuyor. Bu süre zarfında Vakit gazetesi bu kasete ulaşıyor. İşin en ilginç noktası burası. Nasıl oluyor da Meta Cafe bu kaseti yayına koyar koymaz Vakit ulaşabiliyor. Bence bu işin üç sacayağı bulunuyor: 1. Bu CD’yi çeken kimdir? 2. Bunu yurt dışına servis yapan kimdir? 3. Bunu Vakit’e haber veren kimdir? Buradaki suç unsuru da kamerayı yerleştiren kişinin suçudur. Diğer saydığım iki maddede hukuken herhangi bir suç yoktur. Vakit ve Meta Cafe’nin bu anlamda herhangi bir suçu yoktur. CHP bunu kendi içerisinde aramalıdır. Artık Ergenekon Operasyonu ile TSK’ya güven zedelendi. Mustafa Kemal teorilerinin çürüdüğü saptandı. Ordu ve Kemalist düşünce siliniyor. Türkiye’de sistem değişiyor, buna direnmenin faydası yok.

Bazı yorumcular AK Partili ve MHP’lilerin de kasetinin çıkabileceğini ifade ediyor?

Ben sanmıyorum. AKP’de bir milletvekilinin kaseti partiyi yıpratmaz. CHP’de kasetin sahibi Baykal, bu farklı bir durum. MHP’de de bir partilinin kaseti olabilir ama bu da Bahçeli’yi bağlamaz.

Deniz Baykal partisinin dizayn edilmek istendiğini ifade etti. Kimler CHP’yi dizayn etmek istiyor?

Deniz Baykal’ın hiçbir şeyi Atatürkçülüğe karşı değil. Çarşaf açılımı da dâhil. Sütçü İmam ve Nene Hatun Atatürkçü değildi ama vatan ve din için kuvvacı oldular. Atatürk herkesin anladığı dilden konuşan bir liderdi. O dönem birçok insan Hilafetin kalkacağını bilmiyordu. İslam ve çarşaf bir güçtür. Baykal da bu anlamda Atatürk’ü örnek aldı. Kutlu Doğum Haftası’na katılması da önemli bir gelişme. Sütçü İmam’ı, Nene Hatun’u yanına çeken Atatürk kadar akıllı değil. Akıllı olsalardı İsmet Paşa’nın da Baykal’ın da 100 bin heykeli olurdu. CHP her şeyin farkına vardı. Ergenekon Operasyonu ile ne CHP ne de altı okun izi kalacak. Baykal Protestan İslamcılığına sahip çıkıyor. Aslında “Devlet kutsallığı” devletleşen Protestan İslamcılığını benimsiyor. Türk siyasetinde CHP misyonunu tamamladı. Ordu artık CHP’ye oynamıyor. 1 Mart tezkeresine kim karşı çıktı? Mecliste o kadar milletvekiline ret oyu verdiren güç neydi? Cevap, TSK içerisinde gizli, bilinmeyen yapı. Geçmişte Türkiye’nin müttefikleri Kemalistlerle bir yere varamadılar. Bu gecikmiş bir sindirme hareketi fakat bitirmek, yok etmek operasyonu değil. Askeriyenin kendi mahkemesinin olduğu yerde “ordu siyasallaşıyor” demek çok saçma, bunu da görmek gerekiyor.

Nasıl, dedikleriniz çok karıştı?

Kemalizm yasaları kısır döngüye girdi, tıkandı. Olayı efsaneleştiremediler. Tarihteki Ergenekon ise efsaneleşti. Ergenekon, Türkiye’de yeni bir sistem ve tarihin başlangıcıdır. Türkiye’de bir dönem en çok kullanılan söz, Türkiye’nin kırmızı çizgileri olduğu cümlesiydi. Ermenistan, Kürt sorunu, irtica, Kıbrıs, Atatürkçülük ve laiklik. Ergenekon’a karşı hareket, Apo’nun yakalanışı ile başladı. Yoksa operasyon eksik kalırdı. Ergenekon Operasyonu ile Türkiye’nin kırmızı çizgileri nerede kaldı? Türkiye’nin müttefiklerine karşı da kırmızı çizgileri olduğu tespit edildi. Balyoz Planı ortaya çıktı. Bu plan ile halkın da potansiyel suçlu olarak fişlendiği saptandı, kamuoyu oluştu. Türkiye 80 yıllık bir Cumhuriyeti oturtmaya çalışıyordu. Oturmayan bir rejime Ergenekon ile savaş açıldı. Statüko Atatürk’ü çok kötü kullandı. Halk da Atatürkçülüğe sahip çıkmadı. Kimse çocuğuna Nutuk kitabı hediye etmedi. İslam temelinde statükoya karşıdır. Kendi sistemini kurması için bütün dinamikleri vardır. Ergenekon ile ordu sivilleşiyor. Büyük Ortadoğu Projesi ile kültürel değişim hızla devam ediyor. Türkiye de bu değişimin içerisindedir. BOP’un önündeki engeller kaldırılıyor. Artık ülke dönüşü olmayan bir değişim içerisinde. Bunun adı demokrasi. Devletleşen küresel şirketlere göre bunun adı Ergenekon değil. Ergenekon bir tertip değil, bir proje…

Baykalsız CHP ne yapabilir? İstenen yükselişi sağlayabilir mi?

Bu bir yılki seçime yetişmez. Fakat CHP de Sovyetlerdeki politbüro üyeleri gibi paslanmış gruplardan oluşuyor. Taze kan lazım. Örnek Türkiye’de bütün gazeteler batar ama Cumhuriyet gazetesi batmaz. Bütün partiler batar ama CHP, Türkiye var olduğu sürece bitmez. Cumhuriyet gazetesi batmaz. Baykal Sarıgül’e iftira attı. Ama onun önü kesildi. Sarıgül seçimde CHP’nin başında olsa idi AKP’yi zorlayabilirdi. Kılıçdaroğlu, Özal’ın Yıldırım Akbulut’undan farklı olmaz. İstanbul’da AKP’yi zorladı. Ama belediyecilikle iktidar olma çok farklıdır. Bugün CHP’ye yatırım yapanlar, iktidara gelmek istiyorlar. Önümüzdeki beş yıl AKP iktidara gelirse birçok kimsenin düzeni bozulacak. CHP’yi ve medyadaki destekçilerini destekleyen ülkelere bakmak lazım. İlginç bir şey Baykal’dan ilk istifayı isteyen Doğan grubu yazarlarıydı.
Meta Cafe’nin elinde montajlanmamış ham kasetler de bulunmakta. Perde arkasında işbirlikçileri ile anlaşma yapmazsa Baykal kaseti açıklanmaz. Ama bence Baykal artık gelmeyecek. Çünkü gelirse bu kasetlerin yayımlanma ihtimali var.

Siz kaset olduğunu nereden biliyorsunuz?


Benim burada konuştuğum bazı kimseler servisi yapanların çok net yayın yaptığını ve iz bıraktığını belirttiler. Yani servisi yapanlar “bu operasyondur” dediler. Onlar ham kasetle geldiğini ve montaj yaptıklarını ifade ettiler. Onlara teknik olarak emir verilmiş. Sadece bildikleri bir sol parti lideri. Baykal’ın patronları artık Baykal’a inanmıyor. Her ne kadar yerel bir operasyon gibi görünse de uluslararası bir karar. Kısaca servis yapıldı kaset. Bu bir konsorsiyum kararı ve uygulandı. Benim tahminime göre, Baykal kaseti servis edebileceklerini işi buraya getirebileceklerini tahmin etmedi. Bundan önce de konsorsiyum ile ters düştüler. Eğer Sevigen istifa etmese idi rüşvet dosyaları patlayacaktı. Baykal’a giden bilgiye göre Türk istihbarat birimleri kaseti AKP’ye verdi ve Vakit yayınladı. Ama bu doğru değil. Baykal da bu yalana inandı ve söylemini bu yüzden değiştirdi.

Kaynak: Özgünduruş
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com