EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Gazze'yi nasIl ve kimin yüzünden kaybettik?

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Oca 11, 2009 8:16 pm    Mesaj konusu: Gazze'yi nasIl ve kimin yüzünden kaybettik? Alıntıyla Cevap Gönder

11 Ocak 2009
Mustafa Armağan/Zaman

Gazze'yi nasıl ve kimin yüzünden kaybettik?

Cemal Paşa, Kudüs'teki karargâhındadır. Filistin'in Nablus şehrinden gelen 20 kadar insan, kendilerini sürekli paylayan Cemal Paşa'nın neredeyse ayaklarını öpeceklerdir; durmadan yalvarıp yakarmaktadırlar. Kaderleri, karşılarındaki paşanın ağzından çıkacak tek bir kelimeye bağlıydı çünkü. O 'idam' dedi miydi, kurtuluş yoktu.
Neyse ki bu defa şanslıydılar: Anadolu'ya sürgünle yakayı kurtarmışlardı. Adamlar dışarıya çıktıktan sonra Cemal Paşa birden değişmiş, "Ne yaparsın, burada böyle söküyor" demişti. Falih Rıfkı, Paşa'nın tavrındaki bu değişimi, "Rol bitmişti" diye özetler.

Rol bitmişti, evet. Falih Rıfkı Atay'ın "Zeytindağı" adlı kitabı dili, üslubu için de okunabilir ama bence "ibret" almak için okunmalıdır. Yıkılmaz denilen Osmanlı kalesinin peş peşe yapılan hatalar yüzünden 4 yıl içinde nasıl çatır çatır çöktüğünü daha iyi anlatan bir eser bulmak kolay değildir.

Cemal Paşa, Arapları tehcir, tedhiş ve silahla Türkleştireceğine inanmıştı. Ermeni tehcirinin tersine, bu defa Suriye ve Filistin'den Anadolu'ya yapılan bir başka tehcirden söz ediyoruz. Çapı öbürüne göre ufaktı ama etkisi sanılandan çok daha büyük oldu. Sonuç, Arap topraklarının büsbütün kaybı ve Filistin'de hâlâ kanayan yara olacaktı.

Başka şahitlerimiz de var. Mesela Filistin'de bir posta memuru olan İzzet Derveze, İttihatçı hükümetin Cemal Paşa'yı savaşı fırsat bilip Arapçılık hareketi mensuplarının işini bitirmek üzere gönderdiğine inanır. 21 Ağustos 1915'te 9 kişi, 6 Mayıs 1916'da ise 21 kişi idam edilmişti. "Zalim tehcir hareketi" diyor Derveze, "Suriye, Filistin ve Lübnan'dan Anadolu'ya gerçekleşmiş ve erkek, kadın ve çocuklardan oluşan yüzlerce aileyi kapsayan sürgün, bu kimseleri iki yıl boyunca yoksulluk ve hakarete maruz bırakmıştı."


Bir zamanlar Gazze...

Derveze'nin anlattığı bir olay, Cemal Paşa'nın gaddarlığını bütün açıklığıyla göz önüne seriyor. İdam edilenlerden Selim el-Ahmed'in amcası ve Cenin şehrinin önderi olan Hafız Muhammed Abdülhadi Paşa'ya telgrafla haber yollamıştır Cemal Paşa, Cenin'e geldiğinde evine misafir olacağını bildirmiştir. Düşünün, gencecik yeğeninizi suçsuz yere idam ettiren adamı ("katili"), daha gözünüzün yaşı kurumamışken evinizde zorla ağırlayacaksınız. Bir aileye verilebilecek en büyük manevî eziyetlerden biri değil midir bu?



Bahriye Nâzırı Cemal Paşa ve Alman Generali Falkenhayn Kudüs'te askeri denetliyorlar. (1915).

Öte yandan Lübnanlı aydın Şekip Arslan, Cemal Paşa'nın Suriye'deki "Arap ruhu"nun öldürülmesi görevini üstlendiği kanaatindedir. Şam'da bir Tehcir Komisyonu kuran Cemal Paşa, 2 bin Arap'ı Anadolu'ya sürmüş olup ev ve arazilerine el konulması için de hazırlıklara girişmiştir. Bana göre, diyor Şekip Arslan, sürgün yöntemi Osmanlı Devleti'nin geleceği açısından büyük bir tehlikeydi. Devletin tehlikeli bir dönemeçten geçtiği bir zamanda zor kullanma, yıldırma ve Türklerle Araplar arasında kin ve nefret uyandırma siyasetini uygulamak doğru değildi. Ona göre Cemal Paşa'nın Suriye'de takip ettiği siyaset, Osmanlı Devleti ve İslam âleminin başına gelmiş en büyük felaketlerden biridir.



Gazze Savaşı'na katılan Osmanlı birliği yürüyüş halinde. (1917)

Ve Osmanlı kuvvetleri Gazze'dedir. Filistin'in güneyini kapayan Gazze-Birüseba cephesi İngilizleri tutmak için hayati önemdedir. Üstelik Osmanlı ordusu burada yapılan iki muharebede İngilizleri püskürtmeyi de başarmıştır. Cemal Paşa ise bölge halkını Osmanlı'ya bağlayacak yerde, mevcutları da yerle bir edecek ne kadar siyaset varsa harfiyen uyguluyordu. Cephede kazanıyor ama cephe gerisinde kaybediyorduk.

Nihayet 31 Ekim 1917'de başlayan nihai İngiliz hücumu cephemizi yarmış ve ağır kayıplar verdirmişti. Şimdi çekilme zamanıydı. Artık Kudüs'ü tutacak doğru dürüst bir kuvvet kalmamıştı. Gazze'de ise zehirli gaz mermileri kullanan İngilizler karşısında Mehmetçiğin gaz maskesi yoktu. Başkomutanlık gerek görmemişti çünkü.

Gazze hem karadan, hem denizden bombalanıyordu. Karadan 218 top ve 6 tank, denizden ise 27 kruvazör, tıpkı Çanakkale'de olduğu gibi ateş yağdırıyordu.



Binlerce Mehmetçiğin şehit olduğu Kudüs'ün İngilizlere teslim törenine katılanlardan bir grup (9 Kasım 1917).

O gün bugündür rahat yüzü görmemiş olan Gazze'yi 7 Kasım 1917 günü işgal etti İngilizler. Tesadüfe bakın ki, İngilizler Gazze'ye girmek üzere iken Dışişleri Bakanları Balfour, "topraksız millet" dediği Yahudilere, "milletsiz toprak" olan Filistin'de bir 'yurt' verileceğini ilan ediyordu. Arthur Koestler'in dediği gibi, "Bir millet, ikinci millete, üçüncü milletin toprağını veriyordu." Dünya tarihinde eşi görülmemiş garip bir mantıkla kurulmuş bu yapay devletin feci bedellerini ne yazık ki 'ikinci millet', yani Filistinliler ödemeye mahkûm edilmişti. Cemal Paşa mı? O, görevini fazlasıyla yapmış olmanın huzur ve rahatlığı içinde İstanbul'a dönüyor ve Bahriye Nezareti'ndeki makam koltuğuna oturuyordu. Geride tam bir harabe bırakan o değildi sanki.


II. Abdülhamit'in Kudüs'te görevlendirdiği Osmanlı askerleri.

İsrail'deki Hayfa Üniversitesi öğretim üyelerinden Ilan Pape, ilginç bir noktaya dikkatimizi çekiyor. Nedense, diyor, Müslüman Araplara kan kusturan Cemal Paşa, Siyonist yerleşimcilere daha iyiliksever (benevolent) davranıyordu. Yoksa diyor, Pape, bunun sebebi, Cemal Paşa'nın eşinin Yahudiliği olmasın!

Peki Arapların önde gelenlerini topraklarından süren ve idam ettiren Cemal Paşa'nın gerçek amacı neydi? Falih Rıfkı her zamanki dobralığıyla "Filistin için tehcir, Suriye için tedhiş ve Hicaz için ordu kullandık." diyor. Bir şey daha söylüyor. Şunu: "O zaman Suriye'de esaslı bir tedhiş politikasına neden lüzum olduğunu Cemal Paşa bir sır olarak kara toprağa götürmüştür." Neden, hakikaten neden?

Halbuki onun görevini devralan Mersinli Cemal Paşa, o sıkışık dönemde Araplarla barışma politikası gütmüş, tehciri durdurmuş, sürgüne gönderilen aileleri geri getirtmişti. Bir şey daha yapmıştı: Ekim Devrimi'nde Çar'ın kasalarında gizli anlaşmaları bulan Bolşevikler, Cemal Paşa'nın Müttefiklerle bazı yazışmalarını deşifre edince Mersinli Cemal Paşa bu bilgileri doğrudan Emir Faysal'a göndermiş, onu nasıl bir oyuna düştükleri konusunda uyararak Osmanlı ile savaşmak yerine ayrı bir barış antlaşması imzalamaya çağırmıştı.

Ne var ki artık çok geçti. Filistin ve Suriye, Mehmetçiğin döktüğü onca kana rağmen elden çıkmıştı. (Gazze'nin etrafında dev bir mezarlık bıraktık diyordu Falih Rıfkı.) Şimdi Anadolu'yu kurtarma telaşı bastırmıştı. Astığı astık kestiği kestik paşamız yalnız Filistin ve Suriye'yi değil, İngilizler gelmeden ana vatanı da terk edecekti.

Rol bitmiş miydi?

Hüsnü MAHALLİ
Akşam
Emine Erdoğan ağlarken!
13 Ocak 2009
Emine Erdoğan'ın daveti üzerine cumartesi günü Suriye, Ürdün, Katar, Lübnan, Pakistan liderlerinin eşleri ile Kaddafi'nin kızı ve Azerbaycan Parlamentosu Başkan Yardımcısı İstanbul'a gelmişti.

Amaç, Gazze halkına yönelik İsrail saldırganlığına 'dur' demek ve Filistin halkı ile dayanışmayı dile getirmekti. Çağırılmış olmalarına rağmen bu toplantıya gelmeyen başta Fransa ve İspanya olmak üzere tüm lider eşleri umarım kendilerinden utanıyorlardır.

'Gazze'de bütün bir insanlığın vicdanı ve merhameti öldü. Burada ölenler Filistinli Müslüman diyerek katliama kayıtsız kalanlar, kendilerini ve vicdanlarını bir kez daha sorgulasınlar' diyen Bayan Erdoğan, gözyaşlarına hakim olamadı. Ağlamaklı bir sesle konuşmasını zor tamamlayan Bayan Erdoğan 'Ben burada her şeyden önce bir anne olarak konuşuyorum, acımı dile getiriyorum' dedi. Bayan Erdoğan daha önce Irak'taki katliamlar sırasında da ağlamış ve insani duygularını en doğal hali ile dışa vurmaktan çekinmemişti.

Bir insan için de bundan daha da doğal bir şey olamaz.
Çünkü o bir annedir ve Bayan Livni gibi katil değil ve asla olamaz.
Başbakan Erdoğan'ı İsrail karşıtı sert söylemlerinden dolayı eleştirenler utanmazsa Emine Erdoğan'a da 'neden ağlıyorsun' diye saldırabilir ya da 'rol yapıyor' diyebilecek kadar vicdansızlaşabilir. Çünkü onlar ne baba ne de anne olarak hiçbir duyguyu bilmez ya da kalmışsa da birazcık duyguları onu da satışa çıkarmışlar.
Çünkü bunca katliam, vahşet ve barbarlığa rağmen bu kişiler İsrail'in yaptıkları karşısında duygulanmıyor ve daha da önemlisi İsrail' i haklı göstermeye kalkışıyor.

Bu kişileri tanımlamak için kelime bulmak bile zor.

Onlara göre Başbakan Erdoğan İsrail'e karşı çok sert ifadeler kullanıyormuş. Yani Türk halkının ve dünya kamuoyunun tepki ve nefretine neden olan bunca katliam ve vahşete Erdoğan sesini çıkarmamalı ya da suya-sabuna dokunmayan ifadelerle yetinmeli. Çünkü onlara göre İsrail ve ABD'deki Yahudi lobiler Türkiye'ye çok kızıyormuş...

Türk halkının İsrail karşıtı duygularından endişe duyan ve İsrail ile Yahudi lobileri adına korkmaya başlayan aynı kişilere göre 'Arap liderlerin birçoğu tepki göstermezken, Erdoğan'ın İsrail'i kızdırmasının bir anlamı yok.'
Duygu ve vicdanını kaybetmiş bu kişilerin anlaşılan onur ve saygınlık da umrunda değil. Çünkü onlara göre Erdoğan, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün gibi bazı Arap ülkelerinin ihanet içindeki liderleri gibi olmalı, İsrail ve ABD ile işbirliği yaparak Gazze'de ve genel olarak Filistin halkına karşı 41 yıldır işlenen cinayetlere sessiz kalmalıydı.

Aynı kişiler 'Filistinliler kendi aralarında anlaşamıyor ve çatışıyor' diyerek Erdoğan ve Türkiye'nin İsrail vahşeti karşısında Filistinlileri yalnız bırakmasını istiyor.

Oysa Erdoğan ve tarihi bilen herkes, dünyanın tüm kurtuluş savaşlarında bu tür ayrılıkların ve çatışmaların yaşandığını bilir.
Türk halkının Kurtuluş Savaşı'nda mandacılığı isteyenleri ne çabuk unuttuk? İstanbul hükümeti ile TBMM hükümeti arasındaki anlaşmazlık ve çatışmaları neden hatırlamıyoruz? Atatürk ve arkadaşlarına karşı olanların komplo ve suikast girişimlerini tarih kitapları yazar.
Bir de şu 'Filistin Arapların meselesi' ve 'Araplar da Türkleri arkadan vurmuştu, o zaman bize ne Gazze'den' diyenler var.

Her sıkıştıklarında böylesi aptalca söylemlere sığınan bu kişiler anlaşılan kendi tarihlerini de bilmiyor ya da biliyorlarsa da insanlara yalan söylemek onların karakterlerinin bir parçası olmuş.

Tıpkı tüm konularda olduğu gibi...

Arapların Osmanlı'yı arkadan vurmadığını, tersine yüz binlerce Arap insanın Sarıkamış'ta, Çanakkale'de ve Balkan savaşlarında Türk kardeşleri ile yan yana savaştıklarını kitaplar yazar. Aynı kitaplar ne olduğu herkesçe bilinen İttihat ve Terakki'nin Osmanlı Devleti'ni nasıl, hangi yöntemlerle ve niçin parçaladığını yazar. Önemli olan bu kitapları İsrail, ABD ve yandaşlarının gözü ile okumamaktır.

Pazar günü Zaman gazetesinde yayınlanan Mustafa Armağan'ın köşesini okuyanlar ne demek istediğimi anlar.
Armağan dostumuz, Gazze'nin ve dolayısı ile Filistin ve Arap coğrafyasının nasıl kaybedildiğini çok özet tespitlerle anlatıyor.

Sayın Armağan'a teşekkür ederken izin verirse makalesine katkı olsun diye bir bilgiyi aktarmak istiyorum.
Kasım 1917'de Gazze ve Filistin'de Osmanlı'ya saldıran ve Kudüs'ü işgal eden İngiliz ordusunda Çanakkale'de olduğu gibi 7 bin Siyonist Yahudi gönüllü vardı.

Son olarak da 'İsrail'e karşı yükselen dalga Yahudi düşmanlığına dönüşebilir' diyerek susmamızı isteyenlere bakalım.

Sanki bizim başka bir işimiz yokmuş gibi İsrail'e gidip 'Filistinlileri öldür, biz de Yahudi düşmanı olalım' diyoruz.
Beyler İsrail 'Ben bir Yahudi devletiyim' diyor.

ABD ise 'Siyonistlere saldıranlar İsrail'e, İsrail'e saldıranlar da Yahudilere saldırmış olur' biçiminde yasalar çıkarıyor.
Neyse ki; ABD yasaları Türkiye ve dünyada işlemiyor.

ABD ve yandaşlarına düşen görev; bizi bu yasalarla korkutup sindirerek susturmak değil, İsraillilerin cinayetine, vahşetine, terörüne ve akıldışı ideoloji ve saplantılarına dur demektir.

Yalnız o zaman dünyadaki 12 milyon Yahudi, 4 milyar Hıristiyan ve Müslüman'dan nefret etmeyecek ve Müslüman ile Hıristiyanlar da kendi aralarında yaşayan Yahudilerle barış içinde olacaklar.

Ve işte o zaman da Filistin kurtulur ve dünyada hiçbir problem kalmaz...

Hüsnü Mahalli - Akşam
(hmahalli@superonline.com)
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com