EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Mine KIRIKKANAT

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Nis 15, 2008 11:23 pm    Mesaj konusu: Mine KIRIKKANAT Alıntıyla Cevap Gönder

AB Mandacısı Mine Kırıkkanat’ın Acıklı İtirafları
Yılmaz Dikbaş



Kendi kendilerine aydın diyen bazı kişiler bir kampanaya başlatmışlar, Türklerin 1915’de soykırım yapmış olduğunu iddia ederek Ermenilerden özür dileyen çarşaf çarşaf duyurular yayınlamışlardı.

20 Aralık 2008 tarihli “Özür Dileyenler” başlıklı yazımda, bu sözde aydınlardan bazılarının adlarını vererek AB’den hibe almış olduklarını ortaya koymuştum.

Bu AB hibecisi aydınların hibe olarak cebe indirdikleri Avroların miktarını da vermiştim.

Aslında hibeci aydınların listesini kısa tutmuş, yüzlerce ismi içeren tam listeyi okumak isteyenlere, “Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi” adlı kitabıma başvurmalarını önermiştim.

Söz konusu yazımda adı geçen, özür dileyen hibeci aydınlardan biri de, Mine Kırıkkanat idi.

Mine Kırıkkanat’ın AB’den 70 000 (yetmiş bin) Avro hibe almış olduğunu yazmıştım.

Yazım, internet ortamında binlerce kişi tarafından okundu. Okuyanlardan biri de Mine Kırıkkanat’ı bundan haberdar etmiş.

Mine Kırıkkanat, kendisini bilgilendiren kişiye, 26 Aralık 2008 tarihinde şu iletiyi göndermiş:

“Ben kimseden beş kuruş almadım, almam.

Beni tanıyanlar 700 bin Avroya satılmayacağımı bilir, 70 bin Avro’ya da gülerler.

Bunu ortaya atan müfterinin adresini vermek lütfunda bulunursanız, kendisini dava edeceğim.

Lütfen Yılmaz Dikbaş adlı kişinin original mail’ini forward edin, kendisi attığı iftiranın tazminatını ödeyince, aklı başına gelir.

Saygılarımla,

Mine G. Kırıkkanat”

Bu yazıyı alan kişi dürüstlük gösterdi, Mine Kırıkkanat’ın yukarıdaki yazısını bana iletti ve haklı olarak bir açıklamada bulunmamı istedi.

Hemen kendisine ayrıntılı bir cevap yazdım, Mine Kırıkkanat’ın AB’den 74 bin Avro hibe almış olduğunu belgelendirdim.

Bununla kalmadım.

Kuru sıkı tehdit etmeyi bir yana bırakıp beni hemen mahkemeye vermesini Mine Kırıkkanat’a bir iletiyle bildirdim. İsteği üzerine, yazımın aslını, adresimi ve telefon numaralarımı da kendisine ilettim.

Ve yazımı şöyle bitirdim:

“Umarım beni gerçekten mahkemeye verirsiniz, ben de sizin bir Truva Atı olduğunuzu mahkemede kanıtlarım.”

"Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi’ adlı kitabımı okuyanlar bilecektir, AB’den hibe almış üç yüzü aşkın kurum, kuruluş ve bunların yöneticilerinin boynuna, Türk ulusunun bağrına sokulmuş ‘Truva Atı’ yaftasını asmıştım.

Peki, bu yazışmadan sonra ne oldu?

Mine Kırıkkanat beni dava etti mi, mahkemeye verdi mi?

Hayır, veremedi ama, bakın ne yaptı.

Vatan gazetesi yazarı Can Ataklı’ya içini şöyle döktü:

“Evet sevgili Can Ataklı, AB fonlarından bu para alındı ama bu benim cebime girmedi.”

Sanki kilisede günah çıkarırmış gibi ötmeye başlayan Mine Kırıkkanat, Tuncay Özkan’ın Kanaltürk televizyonunda 52 hafta sürecek AB propagandası için AB’den 74 bin Avro hibe almış olduğunu itiraf ettikten sonra, paylaşımın acıklı yönünü şöyle açıklıyor:

“Bir kere paranın büyük bölümü Kanaltürk’e kaldı. Bunun dışında yönetmeninden ışıkçısına, kameramandan set işçisine, makyajcısından berberine kadar çalışan herkes minik minik paralar aldılar. Programı yapan bizlerse sembolik ücretler aldık.”

Şimdi siz, Mine Kırıkkanat’ın bu acıklı ve ibret verici itiraflarına ne diyeceksiniz?

AB’den 74 bin Avro hibe almış.

Ama hepsi onun cebine girmemiş.

Oturmuşlar, hibeyi güzelce bölüşmüşler.

Peki, bütün bu bilgilerin ortaya çıkmasını sağladığım için bana ‘müfteri’ diyen utanmaz Mine Kırıkkanat’a şimdi ben ne söyleyeyim?

Ermenilerden sözde soykırım için özür dileyen Mine Kırıkkanat, AB’den hibe almış ve bu hibe karşılığı televizyonda yalana dayalı AB propagandası yapmış bir Truva Atı’dır.

AB Mandacılarının peşini bırakmayacağım.

Truva Atlarının maskelerini indirmeyi sürdüreceğim.

Kaynak: http://www.kalinka.com.tr/

Mine Kırıkkanat'ın Ezberleri

Mustafa Akyol
14.04.2008

Radikal yazarı Mine Kırıkkanat, geçtiğimiz günlerde yayınlanan "Halkımız Eğleniyor", "Halkımız Temizleniyor" ve "Halkımız Öğren(em)iyor" başlıklı üç yazısıyla, "sokaktaki vatandaş"a adeta savaş açtı.

Onların günlük yaşamdaki bazı hoş olmayan hallerini ağır hakaretlerle süsleyerek tasvir eden Kırıkkanat'ın yazısı, pek çok şey demeyi gerektiriyor.


Bunların ilki, üslup meselesi. Kırıkkanat'ın sayıp sayıştırdığı "vatandaş halleri" içinde gerçekten de pek çok olumsuzluk, daha açık ifadeyle "görgüsüzlük" var. Ama bunlardan duyduğu rahatsızlığı aleni hakaretler (örneğin "geviş getirmek" veya "danalar" gibi kelimeler) kullanarak dışa vurmasıyla ne denli "görgülü" olduğu da ister istemez tartışmaya açık hale geliyor.

Söz konusu üslup meselesinden daha önemli -ve daha yakışıksız- olan ise, Kırıkkanat'ın hedef aldığı halk kesimlerinin göze batan davranışları üzerinden, o kesimlerin kimliğine savaş açması.

Bir zenci mahallesindeki düşük sosyo-ekonomik düzeye dair itici anekdotlar anlattıktan sonra, "bu pis zenciler böyledir işte" diyen bir Ku Klux Klan ırkçısı ne yapmış olursa, Kırıkkanat da onu yapıyor.

Peki hedef aldığı kimlik ne?

Pis, bakımsız, görgüsüz diye yerden yere vurduğu kitleleri ısrarla "İslamistan Türkleri" diye tanımlaması ve ikide bir başörtülerinden söz etmesi, bu soruyu yeterince cevaplıyor.

Gerçi Kuran-ı Kerim'in temizlik konusundaki vurgusunu göz ardı edememiş, ama yine de toplumdaki görgü eksikliğinin İslam'la bir ilgisi olduğu kanısında. Zaten İslamiyet'in -ve hatta genel olarak tek Tanrılı İbrahimi dinlerin- şiddetin, kadın düşmanlığının veya despotizmin kaynağı olduğunu da daha önce bazı yazılarında ileri sürmüştü.

İslam ve Medeniyet

Oysa bunlar tümüyle yanlış iddialar.

Yanlışlık da Kırıkkanat'ın, günümüz Müslümanlarının bir kısmının yanlışlıklarına bakıp, "bunların böyle olmasının nedeni, dinleri olsa gerek" diye düşünmesinden doğuyor.

Oysa eğer İslam'ın kaynaklarıyla biraz derinlemesine ilgilenseydi veya meseleye tarihsel bir perspektiften bakabilseydi, sorunun dinden değil, o dinin mensuplarını yetiştiren sosyal ortamdan ve tarihsel şartlardan kaynaklandığını görebilirdi.

Örneğin en çok kafayı yorduğu 'kentlilik ve kentte yaşama adabı' meselesini ele alalım.

Günümüzde İslam dünyasının bu konuda çok da iyi bir profil çizmediği herkesin malumu. Ama çoğu insana ve bu arada Kırıkkanat'a malum olmayan bir başka gerçek var:

İslam dünyasında yaygın olan "köylülük" hali, anormal bir durum, çünkü İslam medeniyeti, ilk bin yılı boyunca, kent uygarlığının öncüsü ve sembolü olmuştu.

The Globalist dergisindeki "İslam Şehirleri" başlıklı makalesinde tam da buna dikkat çeken ABD'li şehir planlama uzmanı Joel Kotkin, şunları yazıyor:

"Günümüzde Müslüman şehirlerinin çoğu birer başarısızlık hikayesidir... Ancak bu son derece gariptir, çünkü neredeyse bin yıl boyunca Muhammed'in dini, dünyanın en etkileyici şehir merkezlerinin kurulması için gerekli perspektifi sağlamıştır... 7. yüzyıldaki kökenlerinden itibaren İslam hep bir şehir dini olmuş ve sonraki yüzyıllarda Kordoba'dan Delhi'ye kadar dünyanın en görkemli şehirlerinin çatısını inşa etmiştir." (1)

Kotkin, Ortaçağ'daki İslam medeniyetinin o dönemin Avrupa'sına göre çok daha "kozmopolitan" ve "sofistike" olduğunu vurguluyor.

Amerikalı tarihçi J.B. Trend ise "Müslüman kenti Kordoba'nın Avrupa'daki en medeni şehir olduğunu, dünyanın hayranlık ve hayretinin odak noktası haline geldiğini" not ediyor. (2)


Gerçekler dünyasından kopukluk

Mine Kırıkkanat'ın tarihsel perspektif eksikliği, sadece İslam ve kentlilik konusunda değil...

Tek Tanrılı dinlerden önceki pagan kültürlerin kadına daha fazla değer verdiğini ve

"Musevilikte sınırları çizilmeye başlanan kadın haklarının Hıristiyanlıkta daha da gerilediğini, İslamiyet'te ise iyice ikinci sınıfa indirgendiğini"

yazmıştı mesela.

(13.09.2003 tarihli yazısında)

Oysa o çok övdüğü putperest kültürlerin çoğunda kadınlar "seks kölesi" olarak kullanılır ve tapınılan ilahlara bol bol kadın kurban edilirdi.

İslam öncesi Araplarda da "değersiz" sayılan kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü.

Kur'an'da bu barbarlık yasaklandığı gibi, Arapların "süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı" beğenmeyen şoven zihniyeti eleştirildi. (Zuhruf Suresi, 43)

Ve İslam, sanılanın aksine, kadınlar için özgürleştirici bir din oldu.

Günümüzün en önemli Ortadoğu tarihçilerinden biri olan Bernard Lewis'in ifadesiyle:

"Genel anlamda, İslam'ın gelişi eski Arabistan'daki kadınların pozisyonunda dev bir gelişme sağladı. Onlara mülkiyet ve benzeri haklar verdiği gibi, kocalarının kötü muamelesine karşı da güvenlik kazandırdı... Ama, İslam'ın orijinal mesajı hızını yitirdiğinde veya daha önceden var olan yaklaşım ve geleneklerin etkisiyle modifiye edildiğinde, kadınların durumu yeniden zayıfladı ve kötüleşti." (3)

Bu noktada sorulabilir tabii; İslam medeniyeti böyleydi de sonra ne oldu?

Bernard Lewis'in dediği gibi, yanlış giden neydi?

Bu sorunun çok karmaşık ve uzun cevapları var. Dünya ticaret yollarının değişmesi, İslam dünyasını mahveden korkunç Moğol istilası, Ortadoğu coğrafyasının kuraklığı, Batı Avrupa'nın yükselişi gibi...

Modern olmayan modernistler

Cevapların biri de Müslümanların ilk yüzyıllardaki açık fikirliliklerinden, farklı kültürlerle tanışıp onlara adapte olabilme yeteneklerinden giderek uzaklaşmaları.

Özellikle de son iki yüzyılda giderek içlerine kapanmaları.

Modern dünyayı anlamak, İslam'ı da onun şartları içinde yeniden yorumlamak için gereken çabayı göstermemeleri...

Ama bu içe kapanmada Kırıkkanat'ın öncüllerinin (sözgelimi Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza gibi din karşıtı Jön Türklerin, benzer düşüncedeki bazı Tek Parti ideolog ve bürokratlarının) de rolü var.

İçinden çıktıkları Müslümanları, toplumu, onu incitmeden geliştirmek yerine, ona tepeden bakarak, hatta tepesine vurarak, "asrileştirmeye" çalışan bu gibi "otoriter modernistler", kitleleri inançları ve modernlik arasında seçime zorlayarak patolojik bir toplum yarattılar.

Bir yanda kendileri gibi tümüyle sekülerize olmuş şehir elitleri, diğer yanda ise inançlarını korumak için modern dünyaya sırtını çeviren ve ancak taşrada hayat sahası bulabilen muhafazakâr kitleler oluşturdular.

Taşradaki kitleler kente geldikçe, onların pek de sofistike olmayan yaşam tarzları şehre indikçe de elitler dehşete kapılıyor. Ve

"bunları herhalde dinleri böyle yaptı"

deyip "İslamistan Türkleri"ne köpürüyorlar.

Oysa Osmanlı İslamı'nın yüksek kültürünü baltalayarak sorunu ateşleyenler, bizzat kendileri...

Bu patolojik durumun faturasını bir taraftan da kendi hayatlarında ödüyorlar.

"Gericilik" sandıkları dinden tümüyle koptukları için hayatlarına anlam verecek bir derinlik bulmakta zorlanıyor; ne kadar "eğlenip" gezip-tozsalar da, "bunalımdayım şekerim" diye yakınmaktan, depresyon haplarına dayanmaktan kurtulamıyorlar.

Söz konusu modernist elitlerin bir diğer sorunu da, aslında hiç de "modern" olmamaları.

Modernizmin, 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın ilk yarısı arasında sıkışıp kalmış bir evresinde yaşıyorlar aslında.

Dinin, inancın "gelişmeye engel" olduğunu düşünerek onu otoriter yollarla zayıflatmak gerektiğine inanıyorlar. Nitekim aslında "bazı dindarların görgüsüzlüğüne" değil de her yönüyle dindarlığa tepkililer.

Örneğin Kırıkkanat köşesinde sadece otoyol kenarında "ayaklarında ve salıncakta bebe sallayan" başörtülü teyzelere değil, üniversitelerde okumaya çalışan türban-lı genç kızlara da ateş püskürüyor.

Oysa bizzat bu hoşgörüsüzlük, anti-modern bir tavır.

Şöyle izah edeyim:

Kırıkkanat Atatürk Hava Limanı'nın şık görüntüsünü çok sevdiğini, ama sonra başörtülü Türkleri görünce dehşete kapıldığını anlatmış.

Bir gün de Tel Aviv'deki Ben Gurion Havaalanı'na uçsa hiç fena olmaz.

Orası da gayet şık, temiz, zevkli...

Ama dört bir yanda fötr şapkalı veya takkeli (İbranice ismiyle "kippalı") Yahudiler var.

Restoranların hemen hepsinde, McDonalds'larda bile, "burada yemekler koşerdir" (yani "helal"dir) diye yazıyor.

Buna karşılık İsrail'in pek çok vatandaşı da seküler, yani din dışı bir yaşam sürüyor. Ama bir kısım öyle, bir kısım böyle, hepsi birbirinin yaşam biçimine saygı göstererek aynı ülkede yaşıyorlar.

Buna "çoğulculuk" deniyor. Sadece İsrail'de değil, ABD'den İngiltere'ye pek çok medeni ülkede benimsenen bir ilke bu. Modern dünyanın geldiği en üst medeniyet aşaması.

Umarım Kırıkkanat da bir gün o aşamaya ulaşır. Ama önce bir hayli ezber bozması gerekecek...


1) Joel Kotkin, "Islamic Cities", The Globalist, 1 Haziran, 2003

2) J.B. Trend, Spain and Portugal in The Legacy of Islam, Oxford, 1931, s. 9

3) Bernard Lewis, The Middle East, London, 1995, s. 210

Zaman Gazetesi

Mine Kırıkkanat, Vatan gazetesinden kovuldu

03 Eylül 2010 Birkaç gün önce yazısı sansürlenen; bunun üzerine Sözcü'ye sansürlenen yazısını veren Mine Kırıkkanat'ın Vatan gazetesi ile yolları ayrıldı.
netgazete

AB Mandacılarının Yuvvası!
Serdar Ant

AB mandacısı Mine Kırıkkanat Cumhuriyet’e kavuştu! Daha doğrusu Cumhuriyet, mandacılar koleksiyonuna Kırıkkanat Mine ile kucaklaşarak bir yenisini daha ekledi.

10 Ekim Pazar günü Kırıkkanat Mine’nin ilk yazısı Cumhuriyet’te yayınlandı.

Korkut Boratav, İzzettin Önder, Bertan Onaran gibi yurtsever ve emekten yana yazarları tek tek gazeteden uzaklaştıran Cumhuriyet, mandacı liboş takımının maskeli üyelerine sayfalarını açmaya devam ediyor.

Ne acıdır ki, Atatürk’ün isim babası olduğu ve Cumhuriyet’in ilkelerini savunsun diye kurulan Cumhuriyet gazetesi, bugün mandacı takımının yuvası oldu çıktı. Şu isimlere bir bakın:

Mine Kırıkkanat, Kürşat Başar, Soner Çağaptay, Süheyl Batum…

Örneğin 10 Ekim tarihli Cumhuriyet’in “Olaylar ve Görüşler” sayfasında 68’lilerden Sönmez Targan’ın “Ölümünün 23 Yılında Behice Boran” başlıklı yazısı var. Ama hemen aynı sayfada, daha altta Soner Çağaptay’ın bir yazısı…

Sönmez Targan ile Soner Çağaptay aynı sayfada!

Çok yakışmış doğrusu!

Ya da aynı tarihli gazetenin 9. sayfasında Kırıkkanat Mine “Röveşata” başlıklı köşesinde yazmaya başlıyor. Ama aynı sayfadan bir haber:

“Behice Boran anılıyor”

AB mandacılarına sayfalarını açanlar mı anıyor Behice Boran’ı?

Neyse, fazla uzatmaya gerek yok. Cumhuriyet Okuru bu tür yakınmalara karşı kaşarlandı artık! Onun için bu yazarlar Cumhuriyet’e çok yakışmış! AKP’ye sözde “muhalefet” adı altında Türkiye’nin diri unsurlarını düzene kanalize etmeyi amaçlayan bu kafa yapısı, en sonunda tarikatlar ve cemaatlerle kucaklaşan CHP’yi adres olarak gösterecektir topluma…

Cumhuriyet Okuru olarak sağda solda caka satan, aklına estikçe Anıtkabir’e Afyon Kocatepe’ye, Çanakkale’ye Hacıbektaş’a geziler düzenleyerek bir şey yaptığını sananlara, Kırıkkanat Mine kapak olsun!

"Ya istiklal ya ölüm... İşte halâs-ı hakiki isteyenlerin parolası bu olacaktır."

Mustafa Kemal ATATÜRK

Kaynak: www.bellek2009.blogspot.com

"halk da sizin gibi*"



"halk da sizin gibi"

tüm referanslarını/varlık nedenini batı'dan alıp batı karşıtı, antiemperyalist nasıl olunuyor anlamakta zorluk çeksek de mine apla'ya sadece şunu sormak isteriz:

"halk da sizin gibi olsun ister misin!"

o zaman, (kendi ifadenle sadece tv5monde'nin değil, türkiye'nin de türkiye'ye "yabancı bir gazetecisi" olarak) kıçı bar taburesinden, alafranga'dan kaldırcan biraz apla!

cehaleti paçasından akan, ne yemeyi ne içmeyi ne de sıçmayı bilen bu "halk"ı eğitcen biraz, adam edecen!

batıyı gören, frenk nizamını yutan, alafrangalara sıçan sensin! kaçış yok, alafrangaya sıçmayı öğretecen bize tünemeden...

türkiye'nin kılcal damarlarına kadar organize olmuş cemaat ve tarikatlerden kurtarcan!

maaşından artırdığı üç beş kuruşu örneğin ta sibirya'da açılan kuran kursuna gönderen asgari ücretli işçiyi örneğin halkevlerine gitmeye ikna edecen

dünyanın 130 ülkesinde örgütlü yardım teşkilatı kurup dindaşlarına ve dindaş olmayanlara yardım eden bu "örümcek beyinli şaşkınlar"ı yolundan çevirecen!
.
neredeyse öleceğini bile bile gemi'ye binenler kadar, en az onlar kadar fedakârlık ahmağı olacan!
.
"durun!" diyecen, "bu ortaçağ karanlığını bırakın, gelin, aydınlığı takip edelim, aydınlığa ulaşalım, aydınlığı yayalım!" diyecen de

"nasıl yapacağız bunu!" diyenlere ne diyecen!
.
"maymundan geldik yine ona döneceğiz" mi!
.

.
camisinden kuran kursuna, okuma evinden yardım kuruluşuna, dershanesinden yurduna, bursundan kursuna her kuruşu "halk"ın cebinden çıkan bu modele (şu cemaatin ya da bu tarikatin) bir modelle karşılık verecen!

verebilir misin!

yav tamam kabul!

diyelim ki, 60 yıldır sağ iktidarlar bunları kolluyor, tüm darbeler bunların önünü açıyor!
.
abd'sinden ab'sine, bop'undan topuna hepiciği bu "sentez"i hormonluyor! tamam kabul!
.
apla! bir model ortaya koy!
.
var sayalım ki "ben bu ülkeyi 40-50 yıl içinde her şeyiyle şekillendireceğim" idealiyle, senin de ardına düşelim abd'sinden ab'sine, bop'undan topuna...

90 yıldır sen ne yaptın! 50 yıldır sen ne yaptın! son 10 yıldır sen ne yaptın!

şunca yıl -içindeki kini kusmak dışında- bir insana faydalı olacak ne yaptın!

bırak cihangir/paris kafelerinde aleme nizamat vermeyi, bir "çalıkuşu" olup bir köyde sümüklü çocuklara öğretmenlik yapabilir misin!

o sümüklü çocuklara öğretmenlik yapabilir misin!

o sümüklü çocukların şanslı olanları cemaat ya da tarikatın ağına düşecek! okuyup adam olacak!
.
şehir, hayat, medeniyet görecek en sonunda örümcek ağıyla örülmüş beyniyle...
.
şanslı olmayanları başkalarının günahını çekmek üzere yok olup gidecek!

var mı onları "ya terör, ya irtica" kıskacından kurtaracak bir modelin, önerin!
.
bu ülkeyi "yeniden islamlaştırma" tezine/projesine/modeline karşı ab-d'li ya da ab-d'siz (kin kusmak dışında) bir antitezin/projen/modelin/tek lafın var mı!
.
herkes kurtardığını öpermiş mine apla!
.
beğenmediğin bu halkı kurtar da, sen öp mine apla!
.
bunca lafa değecek biri asla değilsin ama son söz:
.
sen ve senin gibiler, bize hep irene papas'ı (hind, the message, 1976) hatırlatıyor! en çok da fetih'ten önce evinde, micheal ansara'ya söylediklerini...
.
içi dışına yansımış kadın, hind olasın e mi!
.

.
*mine g. kırıkkanat'ın habertürk tv'de, 13.12.10 tarihli sansürsüz programına katıldığı telefon bağlantısında sarf ettiği incik boncuk.

http://odatvninatladigihaberler.blogspot.com/
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com