Alemdar Site Admin
Kayıt: 14 Oca 2008 Mesajlar: 3538 Konum: Avustralya
|
Tarih: Pzr Ağu 03, 2014 2:14 am Mesaj konusu: BBC GAZETECİLİK OKULU |
|
|
Yazım kurallarına dikkat etmek
Akademisyen ve yazar Feyza Hepçilingirler, basım-yayın organlarında Türkçenin kötü ve yanlış kullanılmasına örnekler verdiği bu makalede, sosyal medyanın sağladığı sınırsız özgürlükle herkesin her istediğini, istediği biçimde yazması eğiliminin gelişmesine de dikkat çekiyor.
(Feyza Hepçilingirler)
GÖZDEN ÇIKARILAN
“Yan yana iki nokta diye bir işaretimiz var mı?”
Bilseniz bu soruyu ne kadar çok yanıtladım. Yok. Yoktu. Ama olabilir. Köşe yazarlarımız kendi icatları olan yan yana iki noktayı kullanmakta ısrar ederlerse yakın bir gelecekte noktalama işaretlerimiz arasında o da yerini alabilir.
Gazetelerdeki anlatım bozukluklarının, yazım yanlışlarının, noktalama hatalarının üzerine televizyondakilerin eklenmesi hayli zaman önceydi. “Sel felaketinde ihmal var” diyen bir gazete başlığı, yeterince felaket yaratamamış bir selden söz ettiği halde biz söyleneni değil, söylenmek isteneni anlama becerisi gösterebildik. Gazetelerde bütün “hâlâ”larla akraba olduk, hepsi “hala” olmuştu çünkü. Bir yerine iki tuşa basmak yorucu geldiği için “kâr” diye yazmaya üşenen gazeteciler yüzünden Eskimolarla aynı coğrafyayı paylaşır gibi oluyorduk, ekonomi sayfalarımız “kar”dan geçilmiyordu. “Bir gün”, “her an” gibi sözcükler bitiştirilirken, inadına yapılıyormuş gibi “hiçbir”, “birkaç” gibi sözcükler ayrılıyordu. Hele ayrı yazılması gereken “da, de”ler… “O da buna şaşırdı” diye yazılacağı yerde “Oda buna şaşırdı” diye yazıp “salon”u ihmal etmeler kimse tarafından yadırganmıyordu. “Bir de baktı ki” yerine, “Bide baktı ki” diye yazıldığında bakanın “bide”, yani, “anüs ve çevresindeki dışkı kalıntılarını temizlemeye yarayan bir yıkanma küveti” olduğu akla bile getirilmiyordu.
İngilizce düşkünlüğümüzün en fazla görünür duruma geldiği yayın organları ise televizyonlar oldu. Kanal adlarından program adlarına kadar her yerde İngilizce yeğlendi. Türkçe karşılığı olan, yoksa da hemen bulunabilecek ya da bir deyimle, birkaç sözcükle ifade edilebilecek anlamlar için, hiç düşünülmeden İngilizce kullanıldı. Bu eğilim sosyal medyada da etkisini göstermekte gecikmedi. İngilizce karşısında zaten 1- 0 yenik durumdayken sosyal medya fırtınasına yakalanan Türkçe, herkes tarafından horlandı. İngilizce öğrenim görmüş olanlar Türkçe yerine İngilizceyi yeğlerken bunu, kulaklarında Türkçeden çok İngilizce olduğu için, neredeyse kendiliğinden yaptılar. Eğitim yaşamı boyunca İngilizceye hiç işi düşmemiş olanlar ise, kendilerini ötekilere yakınlaştırmak için birkaç sözcük de olsa İngilizce kullanmanın “entel” görünmeye yeteceğini düşündüler. Kendi dilinde, daha ilkokuldayken öğrenmesi gereken bilgiye henüz ulaşmamış, büyük harfi nerede kullanacağını bilmeyen, ayrı yazılması gereken “da” ilgecini bitişik yazan kişilerin “dear”, “and” gibi İngilizce sözcükler kullanmaya özenmesi kimse tarafından yadırganmadı.
M.I Saygilar dear kuzen and sayin abim
B.D sanada Sevgiler and saygilar kuzen
Bununla kalınması şükretmemizi gerektirirmiş meğer. Bilemedik. Gördükleri her yanlışlıkta devleti suçlama alışkanlığında olanlar, bu görüşlerini dile getirirken, “dewletimiz boylee insanlara maas verip tesvik wermeli ve hocalik yaptrmali ama nerdeeee oyle sahiplenecek dewletttttt ??????” diye cümleler kurup kendi yanlışlarını görmemekte inat ettiler.
Cümlenin bittiği yere nokta koyup başka bir yargıya geçildiği bile bildirilmeden yapılan, “usta bunu kendine özel yapmış satayım dese kimse almaz 3 günde türk kadınını elinde kalır at dışarı:))” türündeki yazışmalar, ikinci kez okunmayı zorunlu kılıp zaman kaybına yol açtığı halde, gösterilmesi gereken özen gösterilmedi.
Beğenmeler, “Komikti;))” diye belirtildi. Sözcükleri arayıp bulmak zor gelince, “Ay gülme kirizine girdim bu neydi hahahaha” diye gülme taklidi, “uuhhhh” diye şaşma taklidi yapıldı. Yanlış tuşa bastığı halde dönüp o harfi düzeltmek gereğini duymayanlar, laboratuarda yarım kalan işlerinin başına dönmek için aceleleri varmış gibi, “fülmekten yerlere yatmamak mkn değl valla” diye sözcükleri yarım bırakmakta sakınca görmediler.
Sosyal medyadaki yazışmalar herhangi bir eğitim, diploma, yeterlilik belgesi vb. de gerektirmiyordu. Herkes sahip olduğu kültürel düzey neyse, sözcük dağarı ne kadarına el veriyorsa yorumunu o sözcüklerle iletiyordu. “*kız kendı fotonu koysana mıletı mesur edıyon” diye sere serpe yazmalar özgürlük diye düşünüldü. Gerçekten de sosyal medyanın sağladığı en önemli özellik sınırsız bir özgürlüktü. Bu özgürlük, herkesin her istediğini, istediği biçimde yazabileceği anlamında algılandı. Herkes de öyle yaptı zaten, canı nasıl istiyorsa öyle yazdı.
Türkçeyi doğru dürüst konuşamayan bir kadın oyuncunun Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Hürrem rolünden ayrılmasına isyanını, “Meryemmmmmmmmm bu aciyi biZe yasatttin yaaa affetmicez seniiiii ! Olmadi olamazdi zaten bilioduk” diye dile getiren, “Böyle hürrem olurmu yaaa birtanecik dizim vardı onunda içine ettiniz ne alaka ??? Ayıp yani ” diye bağıran, “#direnHürrem ! Ey beyınsız yapımcı cimrilik yaptn Meryem Üzerliyı kaçırttın şimdı dizi yerle bır !" diye çığlık atanlar, Meryem Uzerli’ye arka çıkarken Türkçeyi gözden çıkardıklarının farkına varmadılar. Günün birinde farkına varacaklarını sanmak da boş hayal gibi görünmekte.
http://www.bbc.co.uk/academy/turkish/article/art20140422110709658 _________________ Bir varmış bir yokmuş... |
|