Alemdar Site Admin
Kayıt: 14 Oca 2008 Mesajlar: 3538 Konum: Avustralya
|
Tarih: Cum Mar 23, 2012 9:33 pm Mesaj konusu: Bir kadının intiharı; Yoksulluk ayıp mı? |
|
|
Bir kadının intiharı; Yoksulluk ayıp mı?
Peren Birsaygılı Mut
19 Mart 2012
Ve yoksulluğundan değil de, insan asıl zenginliğinden utanç duymalı. Emine’leri hatırlayıp da utanmalı, sahip olduğu her ne varsa, o pis şeylerden
26 yaşındaki Emine Akçay, kendini tavana asarak canına kıydığında, 2 çocuğuna üç gündür yemek pişirememişti. İntihar etmeden birkaç saat önce, en azından evi ısıtabilmek için yakındaki bir oduncuya gitti. Adana, uzun süredir böyle soğuk görmemişti ve cebinde sadece 6 lirası vardı. Oduncu önce “Bacım bu paraya odun alınmaz” dedi. Daha sonra ise Emine’nin haline dayanamadığından olsa gerek, ona 10 kilo odun verdi. Para da almadı. Ufak tefek olan Emine, odun çuvalını sırtlandığı gibi evin yolunu tuttu. Ancak hava yağmurluydu ve zaten biraz ıslak olan odunlar eve gelene kadar sırılsıklam olmuştu. Emine ne kadar uğraştıysa da sobayı yakmayı başaramadı. Eski bir kamyon lastiği buldu, bu kez onunla denedi ancak soba bir türlü yanmıyordu.
Emine biri 6 yaşında, diğeri ise 7 aylık olan çocuklarının çok üşüdüğünü görünce, saç kurutma makinesini çalıştırarak oğlunun eline verdi. Bununla kendisini ve kardeşini ısıtmasını söyleyerek yan odaya geçti ve tavandaki salıncak demirine ip bağlayarak, oracıkta kendini astı. Oğlu, durumu fark ettiğinde Emine çoktan hayatını kaybetmişti.
***
Aynı sokakta oturan komşularına Emine’yi sorduklarında hepsi aynı cevabı vermiş. Herkes keşke diyerek başlıyormuş söze; “Keşke bir ses etseydi, yardıma ihtiyacım var deseydi, ne yapıp eder, yardım ederdik”. 78 yaşında bir Kemal Amca varmış mahallede. Gözlerinden yaşlar akıyormuş Emine’yi anlatırken. “Biz bu vicdan azabıyla nasıl yaşayacağız” diye feryat ediyormuş o günden beri.
Kemal Amca da tıpkı diğerleri gibi konuşurken utançtan ve üzüntüden başını önüne eğiyormuş. Anlattıklarına göre, Emine çok içine kapalı bir kızcağızmış. Yardım istemeye çekinir, utanırmış yoksulluğunu dile getirmekten.
***
Emine’nin trajik hikayesi üzerine konuşulabilecek pek çok şey var. Ancak bizlere ne oldu da, artık yoksulluğun utanılacak bir durum olduğunu düşünmeye başladık, bunun üzerine gitmemizde fayda var sanırım. Genç yaşta yaşamına son veren iki çocuk annesi Emine’yi de intihara götüren en önemli sebebin de yoksulluğundan utanması olduğu söyleniyor. Zira yoksulluk, zihinlerimizde bir utanç nedeni haline gelmeye başladı. Zamanın ruhu bizleri bu hale sürükledi.
Oysa ‘70’li yılların o kalabalık kadrolu Ertem Eğilmez filmlerini izleyerek yetişmiştik hepimiz. Öyle değerli filmlerdi ki onlar. Hepsi de alabildiğine basit hikayeler üzerine kurulu ancak muazzam mesajlar ile doluydu. ‘80’ler ile bitmeye başlayan “fakir ama onurlu olmak” düsturu bu filmlerin ana fikrini teşkil ediyordu. Zenginler, her şeyi parayla satın alabileceklerini düşünen karakteri bozuk tiplerdi. Bazen turşuculuk yaparak, bazen su satarak, bazen ise fabrika işçiliği yaparak ailesini geçindirmeye çalışan Münir Özkul ise kahramanıydı hepimizin. Bu fakir ama gururlu adam, "Dokunma oğluma, dokunma çocuklarıma, dokunma aileme. Eğer dokunursan, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmeyen ben, hiç düşünmeden çeker vururum seni... Bizler fakiriz ama gururlu insanlarız ” diye haykırdığı zaman gözlerimiz yaşlarla dolardı. Bu kadar basit ama bilgece ifadelerin bir örneğini daha bulmak çok zordu dünya sinemasında. Ve nohut oda bakla sofa evlerde yaşayan bu yoksul insanların hayatının böylesine bir incelikle işlenmesi, yoksulluğun utanılacak bir şey değil de, aslında ne kadar büyük bir erdem ve gurur vesilesi olduğunu göstermesi bakımından, yüzlerce sayfalık ideolojik yazılara eşdeğerdi aslında.
***
Üç gündür en azından bir tencere bir şey pişirebilseydi, o gün yağmur yağmasaydı, o odunlar ıslanmasaydı ve Emine sobayı yakabilseydi, kim bilir belki de hala aramızda olurdu. Tek bir kıvılcım, belki de onu hayata döndürmeye yetebilirdi. Bizler artık bu kahredici sorularla yaşamaya mahkumuz bundan sonra.
Emine ölümüyle bizleri büyük bir boşluğun ortasına bıraktı. Ne için yazıyoruz ki? Ne için okuyoruz? Ne anlamı var yaşamanın? Ne için nefes alıp veriyoruz? Şuanda ne yapıyoruz? Yarın sabah uyanınca neler yapacağız? 2 çocuk annesi gencecik bir kadın hayatına kendi ellerine son vermiş, ne anlamı kaldı şimdi bizim hayatlarımızın, ideallerimizin? Her şey yerle bir oldu adeta. Bir kez daha yıkıldık!
Ancak en azından şunu bilelim ki; Emine’nin durumunda utanılacak bir şey yoktu. Yoksulluğun utancına daha fazla dayanamadı ve canına kıydı demeyelim artık bu yüzden. Emine, ayıpsız ayrıldı bizlerin arasından. Lekesiz, tertemiz son buldu hayatı.
Zira biliyoruz ki; Yoksulluk ayıp değil. İnsan yoksulluğunu bir kral tacı gibi gururla taşımalı başının üzerinde. Şu dünyanın efendisi gibi hissetmeli kendisini.
Ve yoksulluğundan değil de, insan asıl zenginliğinden utanç duymalı. Emine’leri hatırlayıp da utanmalı, sahip olduğu her ne varsa, o pis şeylerden...
perenbirsaygili@gmail.com
Kaynak: haber10 _________________ Bir varmış bir yokmuş... |
|