EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

TAKİYYENİN FERT VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Ksm 09, 2011 9:40 pm    Mesaj konusu: TAKİYYENİN FERT VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Alıntıyla Cevap Gönder

ŞİA İNANCINDAKİ TAKİYYENİN FERT VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Alihaydar Can
09.11.2011


Emir Hasan Çeheltan

Takiyye, Şia (1) inanç ve ahlâkında önemli bir yer tutan ve kökleşmiş bir uygulamadır.

Takiyye, olduğun gibi görünmeme veya göründüğün gibi olmama, her duruma çabucak adapte olarak, her araziye kolaylıkla uyarak, gerçek inanç ve düşüncelerini ustalıkla gizlemek demektir.

İnsan hayatını bir yalanlar yumağıhaline getiren takiyye'nin fert ve toplum üzerideki olumsuz etkilerini birinci elden öğrenmek isteyenler için İranlı sanatçı Emir Hasan Çeheltan'ın Guernica dergisine yazdığı yazıdaki konuyla ilgili bölümü çok öğretici unsurlara sahip.

konstantiniye.blogspot.com/ bu bölümü tercüme ederek konunun doğru anlaşılmasına büyük katkı sağlamış:

[İranlı sanatçı Emir Hasan Çeheltan, yüzyıllardır içselleştirilmiş İran yalan "kültürü" hakkında şöyle diyor:
"İran İslam kültüründe, 'Taqiye' diye adlandırılan bir şey var. Anlamı, durumlar düzelene kadar hayatta kalabilmek için itiraz etmemek, birşey söylememek. Bunun da ötesinde, ne düşündüğünü doğrudan söylememek. Tarihi nedenlerden dolayı Taqiye derin köklere sahip. Kime güvenebileceğinizi anlamak zor. Ne komşunuza, ne arkadaşınıza, ne okul arkadaşınıza, hatta kendi eşinize bile güvenemiyorsunuz. Biz çok konuşuyoruz, ama olayların büyük/asıl kısmını gizliyoruz. Bu, karakteristik sosyal bir özellik halini aldı."] (Yazının orijinali içintıklayınız: http://www.guernicamag.com/interviews/3213/rahbaran_cheheltan_11_1_11/ )


Emir Hasan Çeheltan'ın bu tespitleri konuyu bütün yöleriyle anlamamızı sağlayacak kadar net ve açık değil mi?

Asıl mesele şu...

Şia inanç ve ahlâkının ayrılmaz bir parçası olan takiyye, Ehl-i Sünnet inanç ve ahlâkında kesinlikle yasak (haram) olmasına rağmen; yüzde 95'ten fazlası Sünnî kökenli olan bu topluma nasıl sirayet edip bünyeleşti?


Şah İsmail

Bu sorunun cevabını doğru tespit edebilmek için, Hariciler (2)’den başlayarak Hasan Sabbah (3)’a, ondan Safevî sultanı Şah İsmail (4)'e kadar gidip, oradan da bugüne, iz sürmek gerekiyor.

Dipnotlar:

1- Şia Şiilik: [Haricilikle at başı giden, beraberce yürüyen, hangisinin önce olduğu ve tesir veya aks-i tesir aldığı belli olmayan, o da türlü kollara ayrılan ve nihayet devletleşmiş bulunan bu mezhep,itikadi bir dalalet mektebi olarak, «Doğru Yolun Sapık Kolları» arasında, belirttiği yaygınlık noktasından, bazı örnekleriyle başlıca uçurum koludur. Haricilik dış yüzler üzerinde akamet mantığı müessesesiyse , Şiilik, iç yüzlere dönük ve selim aklın her desteğinden mahrum, bir sınır bozuculuk ve insanı şeytani çapta yüceltme ve putlaştırma kuruluşudur. (..)Her karşılığın müstağni kaldığı ve hiçbir cinnet nevinin eşine rastlanmadığı bu gibi hezeyanlara rağmen, Şiiliğin, Hazret-i Ali'yi mübalağayla sevmek ve halifelik hakkını onda ve sülalesinde görmek, diğer üç büyük Sahabiyi de küfürle suçlamamak şeklinde sınırlı ve itidalli Şiiliğe küfür kondurulamaz ve böylesi bazı sapıklıkları olsa da «Kıble Ehli»sayılır.
Nitekim "Şii" adını Hazret-i Hüseyin'in misilsiz bir şenaat üslubu içinde şehit edildiği Kerbela vak'asından sonra alan ve nihayetlerine kadar Emevilere düşmanlıkta devam eden Hazret-i Ali taraflıları, o güne değin bir şahıs ve aile imtiyazı üzerinde sadece hissilik belirtirken, ileriye doğru itikadi manada mezhepleşmiş, binbir parçaya ayrılmış, bir kısmiyle de ismine "Gulatlaşırılar" denilen bölümlere ayrılmıştır. (..) "Tutan; bir şahsı mübalağayla tutan" manasına Şiilik ve onun neticede aynı, fakat tespitte tersinden, "Bırakan" anlamında Rafızilik, biri Hazret-i Ali'yi sınırının üstüne çıkarmak, ikincisi de yüksek Sahabileri düşürmek hedefinde toplanır ve Aleviliği de kelime farkıyla içinde taşır. Bu şekilde hulasa edilebilecek olan Şiilik yolunun ayrıca kaydettiğimiz Rafızilikten başka kolları, dalları ve onların da kolları ve dalları, bir sürü... Hak nasıl bir, batıl da sayısızsa, Şiilik batılının da bölümleri öyle; ve sayısız batılını ilan etmekte. Sapıt sapıtabildiğin kadar!... Bu bölümleri teker teker ele almaya lüzum görmüyor ve hangi inanışın hangi kola ait olduğunu belirtmeden, ifrattakilerin hepsini birden Şiilik ve Alevilik dairesine alarak gösteriyoruz..] Necip Fazıl Kısakürek, Doğru Yolun sapık Kolları, Büyük Doğu yayınevi, İstanbul.

2- Haricilik: [Şiilik, «Beyt Ehli-Peygamber Evinin kadrosu»na üstünlük tanıma noktasından temayülünü Hazret-i Osman'ın Halife seçildiği zamana kadar gerilere götürse de gayet tabii olan bu sevginin itikat hududunu zorlayıcı, bazen de yıkıcı şekilde mübalağalara vardınlması, Hazret-i Ali devrinde başlar ve bu felaketin tohumları, Haricileri de geriden körükleyici İbni Sebe eliyle atılır. Yahudiliğin özü ve Haricilikle beraber Şiiliğin mayalandırıcısı bu tarihi şeamet heykeli, Hazret-i Ali'ye:
- Sen Allah'sın!
Demeye kadar gitmiş ve korkunç küfrüne karşı ateşte yakılması emri verilince de:
- Demedim mi, insanlan yakmak yalnız Allah'a mahsus olduğuna göre, Allah olmasaydın bu emri vermezdin. Diye mukabele etmiştir.
Doğruluk derecesini bilmediğimiz bu rivayetin mutlak doğru tarafı İbn-i Sebe ekferinin Hazret-i Ali'ye ilah gözüyle baktığı ve bu görüşünü açıkladığı, Hazret-i Ali'nin ise hiçbir insanı şeriatte haram olan bir cezalandıma şekliyle ölüme sürmeyeceğidir.
İbn-i Sebe bu sert davranış üzerine Hazret-i Ali muhitinden kaçtı ve tohumlarını her tarafa serpmeye koyuldu. Ve yığınlara açıkça kabul ettiremeyeceğini bilmesine rağmen, İslamda ilk ciddi rahneyi açıcı, Hazret-i Ali'ye insan üstü bir hüviyet verme ve onu, hatta Kainatın Efendisine takdim etme dalaletini tohumlandırmış oldu
Öyle ki, Şii sınıf, Cebrail'in şaşınp da vahyi Hazret-i Ali yerine Resule götürdüğü hezeyanına kadar vardı.] Necip Fazıl Kısakürek, Doğru Yolun sapık Kolları, Büyük Doğu yayınevi, İstanbul.

3- Hasan Sabbah: [Şii kollarından asıl devletleşebilen ciddi örnek, (Hicri 473) Hasan Sabbah isimli bir mecnunun bayrağını açtığı doğrudan doğruya İsmailiye, bir ismiyle de Batınıye şubesidir. (..)Ruh emrine basit bir ölçü aleti olan aklın hangi sapıklığa kadar memur edilebileceğini göstermekte eşsiz bir (manyak) olan Hasan Sabbah, İran'ın meşhur nasipsiz şairlerinden Ömer Hayyam ve Selçuklu vezirlerinden Nizamülmülk ile mektep arkadaşlığı etmiş ve Alparslan'ın himayesine ermişken, Selçuklularla bozuşmuş, oradan Mısır'a kaçmış, Şii Fatımilerden himaye görmüş ve Fars illerinde, - nice büyük din adamına beşik olmakla maruf ve bu defa küfrün en şiddetlisine maruz- öz memleketi Rey şehrinde başına birtakım tımarhanelikleri toplayarak bazı zaptedilmez kaleleri basmış, düşürmüş, üzerine gelen Selçuklulara karşı durabilmiş ve devleti yedinci asrın ortasına kadar 181 yıl ayakta kalabilmiş bir adam...
"Kartal yuvası" manasına, dik kayalıklar üstünde "Alamut" kalesi... Bu kalede bağlılarının, bir işaretiyle kendilerini kale burçlarından aşağı attığı, kuduz fıkir ve gözü karalıkta ve cahil yığınları büyülemekte eşsiz bu adam, Şiiliğin Rahmanilikten Şeytaniliğe aktarma edilen, Bizans, Fars ve Yahudi kırması «İlhad-küfür»aksiyoncularının başında gelir.] Necip Fazıl Kısakürek, Doğru Yolun sapık Kolları, Büyük Doğu yayınevi, İstanbul.

4- Şah İsmail: [Hicri Onuncusu Asır başlarında, Şah İsmail Safevi'nin resmen Şiiliği ilan etmesiyle bu mezhebe yataklık eden ve başta Yavuz Sultan Selim, Osmanlı Padişahlarım bir hayli uğraştıran ve Anadolu topraklarına Aleviliği sokan Farslar... Fars tipi, İslamı yüceltmekte ve batırmakta iki ters istikamet sahibi mücerret bir istidat ifadesidir.] Necip Fazıl Kısakürek, Doğru Yolun sapık Kolları, Büyük Doğu yayınevi, İstanbul. [[I. İsmail (Şah İsmail olarak da bilinir. Azerbaycanca: شاه اسماعیل, Şah İsmayıl Xətai, Farsça: شاه اسماعیل اول; d. 17 Temmuz, 1487; Erdebil, Akkoyunlular; ö. 24 Mayıs, 1524; Erdebil, Safevi Devleti) Safevi Tarikatı'nın lideri ve Safevi Devleti'nin kurucusu ve ilk hükûmdarı. (..) İsmail, 17 Temmuz 1487 tarihinde Erdebil şehrinde Safevi Tarikatı'nın şeyh ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Baba tarafı Şeyh Safiyüddin'in sülalesinden olup İsmail'in babası Şeyh Haydar, dedesi ise Şeyh Cüneyd'dir. İsmail'in annesi "Teodora (Alemşah Halime Begim)" Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'nın kızı, Pontus Rum İmparatoru IV. Yohannes Komnenos'un torunudur. (..) Babası Şeyh Haydar öldürüldükten sonra, İsmail annesi ve kardeşleri Sultan Ali ve İbrahim ile birlikte Şiraz'da mahkûm edilir. Mahkum edildiklerinde İsmail daha iki yaşında bile değildir. (..) Sonra onu Lahicana, Gilan hükümdarı Mirza Ali'nin sarayına getirirler. Gilan'a geldiğinde İsmail daha yedi yaşındaydı. Burada, Hasan Han'ın koruması altında Lala Hüseyin tarafından eğitilir. İsmail yaklaşık altı yıl burada kalarak, dönemin tanınmış emir ve alimlerinden dini, dünyevi ve askeri eğitim görür.İsmail 13 yaşında siyasi ve dini konularda faaliyete başladı. 1499 yılının Ağustos ayında Erdebil'e yollandı. 1500 yazında Erzincan'da Ustaclu, Şamlu, Rumlu, Tekelü, Zülkadir, Avşar, Kaçar ve Varsak kabilelerinden oluşan 7.000 Kızılbaş İsmail'in davetine icabet etmiştir. Kızılbaş orudusu Kasım 1500'de Kura Nehri'ni geçerek Şirvanşahlar Devleti üzerine yürümüştür. Gülistan Kalesi yakınında gerçekleşen Çabani Meydan Muharebesi'nde Şirvanşah Ferruh Yasar'ın ordusunu yenmiş ve Bakü'yü zapt etmiştir.1501 yılında Tebriz'de Azerbaycan Safevi Devleti'ni kurmuştur. 1502 yılından merkezi Tebriz olmakla tüm Güney Azerbaycan ve Kuzey Azerbaycan'ın akseriyet topraklarında Azerbaycan Safevi Devleti'nin Şahlığını yapmıştır. 24 Eylül 1503 tarihinde Şiraz'a girmiş ve aynı yılın sonlarına kadar Azerbaycan, Fars ve Irak-ı Acem'in çoğu üzerinde hakimiyet kurmuştur.
1510'da Merv yakınında Şeybani Hanlığı'nı yenerek Muhammed Şeybani Han'ı öldürmüştür. Ancak 1514'te Çaldıran Muharebesi'nde Osmanlı padişahı I. Selim'e yenilmiştir. Bu yenilgiden sonra ruhsal bir çöküntü yaşadı. İsmail 24 Mayıs 1524'te 37 yaşındayken iç kanamadan öldü, Erdebil'deki Safevi Türbesi'ne defnedildi.] tr.wikipedia.org/

_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com