EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

'İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ'A DAİR: 3 – KURÂN MÜSLÜMANI

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Ağu 27, 2017 9:49 pm    Mesaj konusu: 'İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ'A DAİR: 3 – KURÂN MÜSLÜMANI Alıntıyla Cevap Gönder

“İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ”A DAİR: 3 – KURÂN MÜSLÜMANI
Selim GÜRSELGİL
26 Ağustos 2017

“KUR’ÂN MÜSLÜMANI – I”

Yaşar Nuri ve Edip Yüksel‘in sapkın mezhebine taraftar olanlar, kendilerini diğer Müslümanlardan ayırarak, kendilerine “Kur’ân Müslümanı” diyorlar.

Bunları komik bir paradoks kuşatmıştır ki, dişi akrep gibi ilk visalin ardından kendi kendilerini öldürüyorlar. “Kur’ân’daki Din – Kur’ân’daki İslâm” diye kitablar yazıyorlar ve ilk bakışta kulağa hoş geliyor. Ama dikkat edince yazdıkları kitablar kendi fikirlerinin imhâsı mânâsına geliyor.

Kur’ân, onların yazacağı kitabla açıklanması gerekiyorsa, onun adı “Kur’ân’daki din” olmuyor ki; bu, “onun kitabındaki din” oluyor. O da vahiy olmadığına göre, iş yine zanna, içtihada, reye dayanıyor.

E iş yine mezhebe (reye, içtihada, görüşe) geliyorsa, ben niye İmâm-ı Azam varken onun içtihadına (!) uyayım?

Şunu sorayım basitçe: Niye bu kadar davarsınız olum siz?

12 Kasım 2012



“KUR’ÂN MÜSLÜMANI – II”

Özde değil sözde müslümandır. Namazın 5 vakit ve orucun 30 gün olduğunu asla bilemeyecektir. Bunlar Kur’ân’da geçmiyor. Hadi buldun, zorladın, çıkardın, vakit, niyet, abdest hiçbiri yok…

Ee, daha neyin palavrasını sıkıyorsunuz ki siz? Hadisler yoksa İslâm diye bir şey de yok!

12 Kasım 2012



HADİSLERE İNANMAYAN MÜSLÜMAN – I

Bak hâlâ benim soruma cevap vermiyor, boş kafasıyla vır vır ediyor:

– Hadis yoksa namazı nasıl kılıyorsun, aloo? Abdesti nasıl alıyorsun? Kur’ân’da bunların açık tarifleri yok. Hadislerin iyi yanlarını mı alıyorsun?

Bunlar Hollywood müslümanı. Müslüman demeye dilim varmıyor ya, ben müslümanım diyene de Müslüman değilsin diyemiyorsun.

13 Kasım 2012



HADİSLERE İNANMAYAN MÜSLÜMAN – II

Ağzımda tüy bitti ama anlamak isteyen yok. Çok afedersin ama;

– Hadis yoksa namazı nasıl kılıyorsun? Abdesti nasıl alıyorsun? Cenazeni nasıl gömüyorsun? Hadislerin iyi yanlarını mı alıyorsun?

Benim başka sorum yok, sanığı değerli jüri üyelerine bırakıyorum.

Hadi bırakmayayım: Şimdi bunlar “namazla niyazla işimiz yok” diyemiyorlar; çünkü Kur’ân’da namaz emrediliyor. Hadislerden ve mezheblerden alsalar, o zaman da “Kur’ân müslümanı” olamıyorlar, mezheblerini kendileri yalanlamış oluyor.

Geriye bir tek şey kalıyor: Kur’ân’da namaz diye geçen “salât” kelimesinin aslında lûgat anlamı şöyledir, aslında namaz diye bir şey yoktur; lâfı buraya getirmek… Traş hattı!

13 Kasım 2012



HADİS DİNİ – I

Buradaki kullanıcılardan biri literatüre soktu bu kavramı. Belki sosyolojide bir yeri, bir karşılığı olabilir; ama dinde hiçbir anlamı yok. Hadisle amel etmiyorsun ki, fıkıhla ediyorsun.

Hadis dini, âyet dini, Kur’ân dini, Kur’ân’daki İslâm vs gibi kavramları çok duyuyoruz son senelerde. Bunların bilerek veya bilmeyerek din düşmanlığından başka mânâsı yoktur. Edille-i şeriyye dörttür: Âyet, hadis, icmâ, kıyas… Bunlardan birini yıktığın zaman, dini yıkmış olursun. Din bu yönüyle sistematik bir bütündür.

Aslında bunu söylerken, günümüzün curcunası içinde bu gerçeği anlayanların pek kalmadığını ve aslında havanda su dövdüğümü biliyorum. Çünkü gerçekten ortalığın ağzına ettiler. Mezheblere saldırıyla başladı her şey: Onları ortadan kaldırmanın kişiyi daha dindar yapacağını söylediler. Sonra hadislere geldi sıra: Şimdi onların da çok mantıksız olduğunu, âyetlerin daha mantıklı olduğunu savunan kesimler çıktı.

Hâlbuki baktığın zaman, tam aksine izlenim uyanır: Hadis, beşer lisanına ve mantığına daha yakındır âyetten… O bir yana, Kur’ân’ın birinci muhatabı sen değilsin ki, ona istediğin türlü el at ve kendi mantığına uygun din yap… Kim? Allah Sevgilisi… O olmasaydı Kur’ân olur muydu? O gayrı şahsî bir telgraf şebekesi değil ki canım! Âyetler, sana bana değil, O’na indi ve O, onların ilk muhatabı olmak bakımından, hayatın dinamik yapısı içinde hemen oradan aldığını izhar etti, “ilk uygulama”yı gösterdi. (Hadisin dayanağı budur.)

Bunların sistematize hâle getirilmesi, neyin neye nisbetle söylendiğinin ölçülendirilmesi ve bu ölçülendirme üzerinde ümmetin ittifak etmesi ile (icmâ) hak mezheblerin temeli ortaya çıktı. Ve dikkat edin, mezheblerde, onların temel noktalarında birbiriyle hemfikir olanları olan Hak mezheblerde bile, bazı gamızalarda ihtilâf vardır. Çünkü âyet ve hadis üzerinde kesin tayinde bulunulamaz. Bu budur diyemezsin. O senin boyunu aşar. Diyemediğin için de “en yüksek kesinlik ihtimâli”ni ortaya koyanlara uyarsın. (Her mevzuda, her şey hakkında olduğu gibi!)

Böylece fıkıh ortaya çıktı. Ve yine hayatın dinamik yapısı içinde, her zaman yeni meseleler doğdu. Bunların doğrudan doğruya Kur’ân’da ve sünnette yeri tesbit edilemedi. Dikkat edin, hâlâ 1300-1400 sene öncesinden bahsediyorum. Yeni meseleler ortaya çıktı ve bunlar hakkında apaçık âyet ve hadis hükümleri bulunamadı. Bunlar da hakkında hüküm bulunan konulara nisbet edildiler. Fıkıh âlimleri tarafından… “Kıyas” diyoruz ona da; veya “kıyas-ı fukahâ”; fakihlerin kıyasları…

Din, hep böyle nisbet içinde bir dinamizm belirtir. Daha o zaman bile yeni meseleler ortaya çıkması karşısında bu türlü bir sistematik kurulmuşsa, bugünden bakıp, “ben âyetle amel ederim, ben hadisle amel ederim” diyenlerin nasıl bir hezeyan içinde oldukları görülür. Yahu senin hayatında, âyette ve hadiste açıkça yerini bulamayacağın bir dünya şey var; sen bunlar hakkındaki tefekküre giden yolu baltaladıktan sonra, âyet veya hadisle nasıl amel edeceksin? Dalga mı geçiyorsun?

Aslında pek çoğu, dalga geçtiğinin de farkında değil. Sabah akşam hadislere ve mezheb imamlarına atıp tutarlarsa dinî bir şey yaptıklarını zannediyorlar. Oysa bu mevzular, onlara ihtiyaç kalmadan çoktan hâlledildi. Her devir, ayrı ihtiyaçlar doğurur. Her devir, bir İslâma Muhatap Anlayış gerektirir. Her çağın meseleleri ayrı ayrıdır. Hayat nasıl daima yeniyse, din de öyledir. Hani Mevlânâ‘yı hatırlayın – nasıldı o söz:

-“Eski pazar dağıldı, yeni pazar kuruldu… Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım!“

Öyle ya, o günden bugüne insanlar arasında binbir mesele doğmuş, binbir ilim, binbir sanat doğmuş; psikolojisinden sosyolojisine, materyalizminden kübizmine neler; ama sen hâlâ Ali-Muaviye didişmesinden, zayıf hadis kuvvetli hadis münakaşasından çıkamamışsın. Ve bunu da dinî bir şey yapmak zannediyorsun. Onu yapan yaptı, senin orada buradan yapacağın bir şey yok!

Bu sefil anlayıştan iki tip insan doğuyor: Birisi, İslâm dünyasında bol örneğini gördüğümüz, ülkemizde de az görmediğimiz, bazı ilkel adamlar… İkincisi, dinî sorumluluğu sırtından atmış, onun yerine kalkıp İslâm tefekkürü kurmaya çalışan bazı modern ilahiyatçılar, müçtehid taslakları… Ve bu ikisi arasında düzinelerce yeni fraksiyon ve ton farkı!

Arkadaş, sen hadisleri kaldırıp attın; onlarla nasıl amel edileceğini gösteren mezhebleri kaldırıp attın; onlarda hangi hikmetler bulunduğunu söyleyen Muhiddin-i Arabî‘yi, İmam-ı Gazalî‘yi, İmam-ı Rabbanî‘yi kaldırıp attın; ferdî oluş ve eriş yönünü tamimleştiren bütün bir tasavvuf külliyatını aradan çıkardın ve “bid’at” saydın… Ee, İslâm tefekkürünü nasıl kuracaksın? Tasavvuf olmadan tefekkür olur mu? Neye göre ne? Kur’ân’da psikoloji, antropoloji zâhir ölçüsüyle yok ki! Bunlar çekirdekler halinde tasavvufta var. O olmayınca tefekkür de olmuyor nitekim… (Zaten tefekkür olması bu tiplerin itikadına aykırı!) Dön dolaş aynı yer, dön dolaş aynı yer… İslâm, sen 1400 sene boyunca abdestin sünnetlerini tartış diye indirilmedi ki! O iş konuşuldu ve halledildi. İslâm zamanı bütünleye bütünleye, her çağın ihtiyacına cevap vere vere geldi.

İslâm, kökü ezelde ve dalları ebedde olan bir ağaçtır. Bir tek kitabdan, Kur’ân’dan çıkmış, sünnetle gövdelenmiş, mezheblerle dallanmış ve tasavvufla çiçeğe durmuştur. O çiçekler arasından sonsuza dek bütün ilimlerin, fenlerin ve sanatların meyveleri devşirilir. Sen bu meyveleri devşirmek dururken, yok gövdeyi keselim, yok dalları kıralım, yok çiçekleri dökelim dersen, o ağaçtan nasibini alamazsın!

14 Kasım 2012



HADİS DİNİ – II

Dünden beri çok yoğun mesaj aldım, bazı yorumlardan dolayı; onların azımsanmayacak bir kısmı da benim “hadis yoksa namazı nereden biliyorsunuz?” dememe karşılık, şöyle cevap veriyorlardı:

– Hadis başka sünnet başkadır!

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Hadis, sünnetin haberidir, havadisidir zaten. Hadisleri attığın zaman sünneti kimden öğreniyorsun? CNN İnternational’dan mı? Öyle ya, hadisleri aradan çıkararak sünnetten haber veren yeni bir portal mı çıktı da ben mi bilmiyorum?

Sünnet başka hadis başkaymış… Not ettim kenara. 100 gün her sabah aç karına tekrarlarsam belki ben de sizin kafaya erişirim. Bir şey soracağım yalnız: Gülünce bilinç bozuluyor mu?

14 Kasım 2012
Adımlar Dergisi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com