Alemdar Site Admin
Kayıt: 14 Oca 2008 Mesajlar: 3538 Konum: Avustralya
|
Tarih: Pzr Ağu 08, 2010 1:28 am Mesaj konusu: Milliyetçiliğin endüstrileşmeyle ilgisi hakkında |
|
|
7.8.10
SELÇUK SALIH CAYDI
Milliyetçiliğin endüstrileşmeyle ilgisi hakkında
(Milliyetçilik yazıları 4)
Max Weber'in Protestan kapitalist ahlakla ilgili ünlü kitabını herkes bilir. ("Die protestantische Ethik und der Geist des Kapitalizmus" 1905) Kitaptaki argümanlara bakarak, milliyetçiliğin, ilk-kapitalistleşme döneminden ziyade, daha sonrasının endüstrileşme aşamasında ortaya çıkıp güçlendiklerini veya bugün anladığımız şekilini aldığını görüyoruz.
Rasyonelleşme, burada tayin edici önemde.
Aynı/benzer olayların aynı şekilde değerlendirilmeleri olayı. Ve eldeki verilerin/olanakların en iyisini kullanmak konusu. Duyguların ötesinde soğuk/yararcı değerlendirme modeli. (Max Weber'in de üzerinde durduğu, 'Girişimci Ruhu' )
Buradaki en önemli (ve tehlikeli) durum, "Evrensel kavramlar" üzerinden konuşulduğu varsayımıdır. René Descartes'ın anladığı anlamdaki rasyonalizmin evrensel olduğu önkabulüdür. -Bu hem doğru hem yanlış.
Doğru, çünkü bu yazı bile -mecburen- o genel düşünce dilini kullanıyor. Artık, bazı düşünce kalıplarının ve 'Söz tarzı'nın evrenselleştiğini söylemeliyiz. Bazı şeyleri izah için o dili kullanıyoruz. Kapitalist çağa özgü bu düşünce dilinin geçici olduğunu belirtmekle yetinelim.
(Rasyonalizm ne tek doğrudur, ne bazı şeyleri anlatmaya yeterlidir, ne de evrenseldir. Sadece kapitalizm çağının geçici evrenselidir -maalesef!)
Endüstrileşme devri, aynı zamanda kapitalizmin en yayılmacı dönemidir.
Maddi/parasal zenginleşmenin saldırgan bir büyümeyle tarif edildiği ve en önemli sosyal değer sayıldığı ve çok hızlandığı dönemdir. Daha öncesinin kapitalistleşmesi, esasen yeni tip para/iş ilişkilerinin halka malolmasıyla ilgiliydi.
Yeni kapitalist düzenin anonim seri üretim biçimi can sıkıcıydı ve karaktersizdi. Ahlaki bakımdan da son derece düşük bir seviyeye tekabül ediyordu. Ama yeni düzenin insanı "mantıklı" idi!.. Rasyonel, kuru, yararcı, ahlakötesi bir "mantık."
Milliyetçilik, kapitalizme özgü hızlı/yaygın/karmaşık iş sistemine uygun kültürel homojenleşmenin motorudur demiştik. Bu motorun hızı özellikle önemli görünüyor. Daha doğrusu şöyle:
Kapitalizm öncesinin tarım merkezli toplumlarında işlerin ve toplum düzenin sağlamlığı birincil önemdedir. Kapitalizmin özellikle endüstrileşme döneminde hız önemlidir. Herşey çabuk üretilip tüketilmeli ve bir an önce para ve kâra dönüştürülmelidir. Toplum bu hıza uygun işleyebilecek hale getirilmiştir.
(Buradaki 'Zamanın hızlanması ve yoğunlaşması' konusunu ayrıca incelemek gerekiyor)
Bu 'Zorunlu Hız' konusunun, kültürel homojenleşme bazında 'Milli Eğitim' ile garanti altına alındığını görüyoruz.
Eskinin Usta-Çırak anlayışının bu düzende sürdürülmesi mümkün değildir.
Çünkü:
1. Mal/Hizmet Üretimi tek bir ustadan öğrenilemeyecek kadar karmaşıklaşmıştır.
2. Mal/Hizmet Üretimi anonimleşmiştir. Yani piyasaya, "Ortaya karışık" mal üretilmektedir. Marx'ın 'Meta' (Die Ware) adını verdiği yeni kapitalist mal türü ruhsuz/karaktersizdir. Sadece para/kâr amacıyla üretilmektedir, kimin tarafından üretildiği kesinlikle önemsizdir. Bu anlayışın kurulup işleyebilmesi, ancak komplike bir eğitimsistemi ve iş bölümüyle/uzmanlaşmayla mümkündür. Bu eğitimin de temeli -dünyanın her tarafında- milli eğitim olmuştur. Tarım toplumlarının küçük birimler tarafından halledilebilen iş sisteminde halkın tamamını eğitmek kesinlikle gereksizdi. Ama toplumun bir iş toplumuna dönüştürülmesi aşamasında toplumun tamamını eğitmek gerekmiştir, çünkü sadece üretimin değil tüketimin yaygınlaştırılması için de yaygın eğitim gerekiyordu -toplumun birçok ortak kavramı olması, birlikte aynı düşünebilmesi falan gerekiyordu. (Descartes'ın rasyonalizmi burada devreye giriyor!)
Eğitim sistemi ve rasyonellik yaygınlaştıkça, milliyetçilik de yaygınlaşmıştır.
Buradaki en ilginç durum, milliyetçi homojen kültürün neden ille de devletle ilişkili olması gerektiği sorusudur. Milliyetçi ortak kültür, devletle ilişkili olmak zorundadır, çünkü ulus-devlet, bu karmaşık kapitalist ilişkiler yumağını ayakta tutup -ortak kavramlar/idealar vs. üzerinden- toplumu bu boyutlarda yönetip yönlendirebilecek tek kurumdur. Bu nedenle işleyen kapitalist bir ülke/ekonomi/vatandaşlar, devletle ilişkili 'Azami Milliyetçi' olmak zorundadırlar. (Devletin bu görevini, ne firmalar, ne de uluslararası bir örgüt veya örgütler üslenebilir.)
(devamedecek)
http://konstantiniye.blogspot.com/2010/08/milliyetciligin-endustrilesmeyle-ilgisi.html _________________ Bir varmış bir yokmuş... |
|