EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Orhan Pamuk

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Ağu 26, 2010 1:46 am    Mesaj konusu: Orhan Pamuk Alıntıyla Cevap Gönder

Orhan Pamuk'a Amerika'dan ödül

21 Ekim 2010 Nobel ödüllü ünlü yazar Orhan Pamuk, ABD'nin New York kentinde son derece prestijli bir ödül olan "2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülünü" aldı.
Orhan Pamuk'un Amerikalı ünlü yazar Norman Mailer'in ölümünün ardından onun anısına kurulan "Norman Mailer Merkezi ve Yazarlar Derneği" tarafından "Yaşam Boyu Başarı Ödülüne" layık görüldüğü New York'ta ünlü "Cipriani" Restoranında düzenlenen ödül gecesine, aralarında pek çok yazarın da bulunduğu kalabalık bir davetli topluluğu katıldı.
Pamuk, ödül töreninden önce Türk gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Norman Mailer Hayat Boyu Başarı ödülünü almanın kendisini çok sevindirdiğini belirten Pamuk, şöyle konuştu:
"Norman Mailer demokrat, Amerikan kurulu düzenine karşı, 60 sene yazarlık yapmış, Amerika'nın Victor Hugo'su gibi bir yazar. Benim için bu büyük şeref, çok zevk alarak ve şeref duyarak bu ödülü alacağım, çok sevinçliyim. Ben bir yazarım, pek çok ödül oldu hayatımda. En sonunda biz kitaplarımızı kendimiz için yazıyoruz, ama ödüller, başka tür destekler, şeref doktoraları da cesaret veriyor, hayatımıza renk veriyor." netgazete

Öğrenciler ve Pamuk
Fatih Altaylı
Haber Türk

BİR süre önce bir grup Amerikalı öğrenci Habertürk'ü ziyarete geldi.

New York'taki Mary's College'dan bir grup gazetecilik öğrencisi. 15 öğrenci. 14'ü kız.

(..)

Gazeteyi gezdiler, bölümleri dolaştılar. (..)

Sonra da benim odama geldiler. Sohbet ettik. Önce onlar sordu ben yanıtladım. Sonra da ben sordum.

"Türkiye'yi nasıl buldunuz" diye.

Türkiye'den önce bir Avrupa turu yapmışlar, Yunanistan'dan sonra da Türkiye'ye gelmişler.

"Çok şaşırdık" dediler.

"Niye şaşırdınız" dedim.

"Avrupa'nın pek çok yerinden daha modern, daha güzel ve daha zengin. Çok aydınlık bir görüntüsü var" dediler.

"Bunda şaşıracak ne var bu kadar" diye sordum.

"Orhan Pamuk'u okumuştuk ve böyle beklemiyorduk" dediler.

İlginçtir 15 öğrencinin 14'ü Orhan Pamuk'un kitaplarının çoğunu okumuştu.

"Ne bekliyordunuz" dedim merakla.

"Orhan Pamuk'u okuyunca gri, neşesiz, her yerde askerlerin kol gezdiği, baskıcı, eğlencesi olmayan, insanların mutsuz göründüğü, karanlık bir ülke bekliyorduk. Ama tam tersini bulduk" dediler.

"Şimdi ne düşünüyorsunuz?" dedim.

"Orhan Pamuk'un yalancı olduğunu, ülkesini karaladığını düşünüyoruz" dediler.

"Öyle düşünmeyin" dedim.

"Niye" diye sordular.

"Orhan Pamuk bir sanatçı. Sıradan biri değil. Pek çok sanatçı gibi kendine ait bir dünyada; paranoyalarıyla, halüsinasyonlarıyla, ruhundaki farklı algılamalarla yaşıyor. Biz bir yere baktığımız zaman başka bir şey görürüz, sanatçılar baktığı zaman başka bir şey görür. Van Gogh bir tarlaya baktığı zaman ışık seli görüyordu biz ise ayçiçeklerini. Onu bir sanatçı olarak öyle kabul edin. O kendi ruhunu görmüş. Yalancı değil. Sadece kendi ruh halini yansıtan bir sanatçı" dedim. Sonra da Pamuk'un Goa plajlarındaki fotoğrafını gösterdim.

"Belki bundan sonra daha aydınlık şeyler yazar" dedim. Güldük.

Ama yine de Pamuk'a için için kızdım.

Nobel ödüllü tek yazarımızın Türkiye'nin imajına yaptığı katkı buydu. 15 genç Amerikalı gazeteci adayının gözünde.

Onlar Türkiye'yi gelip gördüğü için şanslıydık.

Ya gelmeyip sadece okuyanlar!

ORHAN PAMUK’TA ZEKA PIRILTISI YOK MU
Mümtaz İdil
26.08.2010

Beklenen oldu: Orhan Pamuk oyunun rengini açıkladı...
Nobel ödüllü yazarımız “evet” diyeceğini açıkladı.
“Anayasa değişikliğini onaylamanın AKP’yi desteklemek ya da hükümete güven oyu vermek anlamına gelmeyeceğini,” söyledi.
Ne demekse...
Boşa Nobel vermemişler yani...
Bir de “uyarısı”, “dikkat çekmesi” var ki...
Referandumda “evet” oyu kullanıp da seçimlerde AKP’ye oy atmayacak çok sayıda kişi olabileceği...
Bitmedi: 1980 darbesiyle birçok insanın büyük sıkıntılar yaşadığını hatırlattı...
12 Eylül ile hesaplaşmak gerektiğini dile getirdi...
Anayasa’nın değişmesi halinde “darbe dönemi yöneticilerine yargı yolunun açılabileceğine” işaret etti...
Ah, şuna dayananam işte: “Yargı süreci başlamasa bile, referandum sayesinde 12 Eylül vicdanlarda mahkûm olacaktır.”

Nobel’i öyle kolay kolay vermiyorlar adama.
Görüyorsunuz yukarıdaki “veciz saptamaları”...
Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

“Bana ne kardeşim sizden. Ben almışım bir milyon dolarımı, kapmışım Hintli sevgilimi, New York’a da açmışım yelkenimi... İster evet deyin ister hayır. Çok umurumdaydı.”
Demenin Nobelcesi...

Bu tür sataşma yazılar hiç hoşuma gitmez, gitmiyor da.
Yazı dediğiniz insana ayna tutmak, kim olduğunu göstermek ve Bernard Shaw yaklaşımıyla, “her noktadan sonsuz doğru geçtiğini” kanıtlamaktır benim indimde.
Nokta olarak “beyin” kabul edilmesi koşuluyla.

Nobel Edebiyat Ödülü gibi dünya edebiyatının en büyük prestijini kazanmış ve bu ödül listesine Türkçe yazılmış bir eseri sokmayı başarmış bir yazarımıza “ulu orta” sataşmak hem haksızlık olur hem de insafsızlık.
Edebiyat açısından alınırsa, öyle.
Ama Knut Hamsun gibi edebiyat dünyasına şahaserler bırakmış da olsa, ülkesine ihanet ettiği için asla affedilmeyecek yazarlar kategorisine pek ala sokabilirsiniz de.

“Sessiz Ev”, “Cevdet Bey ve Oğulları” romanlarındaki ustalığı ile gerçekten önemli bir çıkış yapan Orhan Pamuk, “Beyaz Kale” romanında ilk kez tökezledi.
Doğrulabilirdi.
Ayağına dolanan taş, üzerinden atladığı taşlardan çok daha küçük ve zararsızdı.
Ama olmadı.
Yavaş yavaş ülkesinin gerçeklerinden koparak, kendi iç dünyası ile olguları ve çevresini açıklamaya girişti.
Edebiyatın en zor ve acımasız alanını seçti.
Dilini iyi kullanıyor, dendi. Doğru değildi.
Kurgusu mükemmel dendi, o da doğru değildi.
Akılda kalıcı kahramanlar ise hiç yaratamadı.
Masumiyet Müzesi’ne de kendini dahil etmek zorunda kaldı.
Bir romanın olmazsa olmaz “asgari” koşullarını bile yerine getirmekten giderek uzaklaştı, ama “batıya” yaklaştı.
Klasik roman tarzında çok başarılı olmasına karşın, varoluşçuluk ile bilinç akışı tekniğini harmanladığı geç dönem yazarlığında net bir şekilde çuvalladı.
Ancak gönderdiği mesajlar, ülkesinin insanlarına tepeden bakış, küçümsemeyi satır aralarına sokuşturması, insana saygı duymak yerine insanı nesnel bir “meta” olarak görmesi “yabancılaşmasına” neden oldu.
Öyle ki, bir ara haklı olarak hakkında “Türkiye’nin en çok satan, ama en az okunan” yazarı yakıştırması bile yapıldı.

Ancak, kendilerini dünyanın “tek” seçicisi olarak gören Nobel Edebiyat Ödül Komitesi üyeleri, Orhan Pamuk’a ödülü vermekte tereddüt etmediler.
Çok tartışıldı.
Orhan Pamuk da, ödülün de verdiği “gazla” eskisinden daha fazla ve daha sert çıkışlar yapmaya, siyasi yorumlar üretmeye başladı.
Haklıydı da. Sanatçı olarak kendini siyasetin dışında tutamazdı. Yanlış veya doğru, düşüncesini dile getiriyor, kimilerince kabul görüyor, kimilerince de ağır şekilde eleştiriliyordu.
Ama kimse çıkıp da, Fazıl Say’a yapıldığı gibi, “romanıyla ilgilensin, siyasete karışmasın,” demedi.
“Saçmalamasın,” diyen çıkmadı.
Siyasi arenada söyledikleri eleştirildi, göklere çıkarıldı, romanları kadar önemsendi, ama “otur yerine romanınla ilgilen,” diyen olmadı.

Çünkü...
Çünkü egemen ideolojinin istediği şekilde konuşuyordu Orhan Pamuk. Haksızlıklar, adaletsizlikler, hukuksuzluklar onun kitap sayfalarının arasında pek dolaşmadığı için, siyasi görüşlerine de yansımıyordu doğal olarak.
Ülkesi onun için “artık” önem ifade etmiyordu. Dünya çapında bir yazar olmuştu ve Nobel ile de bunu taçlandırmıştı. Bir dünya vatandaşıydı. Kurtarılması, uğraşılması gereken kocaman bir dünya vardı önünde. Türkiye ise bir ayrıntıydı.
Yine de arada bir “söz” söylemesi gerektiğini de biliyordu elbette.

Söyledi de: Referanduma “evet” dedi...
Nobel ödülünü kazanmış bir yazarın argümanlarıyla ortaya çıkmalıydı. Böylesi yakışırdı.
Yazarlığından soyutlayıp da, getirip ortaya referandum gibi ülkenin hayati önem taşıyan siyasi geleceğine ilişkin soru sorulduğunda ortaya çıkanı, hayatında makale bile yazmamış birinin yanıtlarıyla karşılaştırdığınızda her şey ortaya çıkıyor.

Yanıtlara baktığınızda, Nobel “zekasını” bulmak mümkün değil. “Evet, işte ancak bu kadar doyurucu bir gerekçe, bu kadar doyurucu bir savunma olabilirdi,” denecek bir yaklaşım da yok.
Yanıtlar yukarıda. Bir kez daha dönüp okuyabilirsiniz.

Nobel ödülünü ret eden ünlü Fransız yazar Jean Paul Sartre’ı bir öğrencisi ziyaret eder.
“Üstad, der, üniversiteyi yeni bitirdim. Şimdi beni askere almak istiyorlar. Üstelik de Cezayir’e gönderme ihtimalleri var. Ben ise Cezayir’in bağımsızlık savaşına destek veriyorum. Onlarla savaşmak da istemiyorum. Ne yapmam gerek sizce?”
“Evlat, der usta yazar, sen benim Cezayir savaşına karşı olduğumu biliyorsun. Bunun için bana geldin. Sana, askere gitme, dememi bekliyorsun...”
Öğrencisi heyecanla beklemektedir.
Derin bir soluk alır Sartre ve ekler:
“Ama demeyeceğim.”

Demem o ki, ilkokul üçüncü sınıftan terk bir vatandaşın referanduma “evet” gerekçesiyle, anlı şanlı Nobel ödüllü yazarımızın gerekçesi arasında hiç fark yok.
Ne bir zeka pırıltısı, ne bir orijinal yaklaşım ne de bir “Nobel” ağırlığı...

Sartre da Nobel’e layık görüldü, bizimki de...
Sartre “hayır” dedi, Sartre kaldı...

Odatv.com

ARA GÜLER ORHAN PAMUK'UN ENİŞTESİNİ NEDEN DÖVDÜ?



07.09.2010

Türkiye’nin en çok satan, ama en az okunan yazarı Orhan Pamuk'un geçen ay İletişim Yayınlarından çıkan Manzaradan Parçalar adlı kitabında sıkça sözünü ettiği eniştesi gazeteci Şevket Rado'yu meğer foto muhabiri Ara Güler evire çevire dövmüş.

"Pamuk kardeşlerin birlikte geçirdikleri zaman kimi kez baba Gündüz Pamuk’un anlaşılmaz biçimde ortadan kayboluşuyla kesintiye uğruyor. Pamuk çocukluğuna olduğu kadar Nobel konuşmasına da damgasını vuran bu kayboluşları anlatırken “Bazen babam uzak bir yerlere giderdi. Bu yokluğun başlangıcı tuhaf bir şekilde bize hissettirilmezdi” diyor. Kimi zaman da sık sık tartışan çiftten evi terk eden anne Şeküre Hanım oluyor ve kardeşlerden her biri bir akrabaya bırakılıyor. 1957 yılında bu kez anne ve baba Pamuk birlikte uzaklara gidince ağabey Şevket halalarında kalıyor. Orhan Pamuk ise teyzesinin evine gönderiliyor. Bir süre burada, teyzesi ve eniştesiyle kalan Pamuk’un eniştesi Şevket Rado, gazetecilik ve editörlük yapıyor ve o dönem Türkiye’sinin en çok okunan haftalık magazin dergisi Hayat’ı çıkarıyor. Rado, Yahya Kemal’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, acıklı hikâyeleri bir dönem çocuklarının ruh dünyasına kazınmış Kemalettin Tuğcu’ya kadar pek çok yazar ve şairle dostluk ederken, küçük Pamuk kendisinin de bir gün gelip aralarına katılacağı bu büyük yazarlar ordusundan ziyade, eniştesi Rado’nun yayınladığı Binbir Gece Masalları’ndan Seçmeler, Doğan Kardeş Ciltleri, Andersen’den Hikâyeler ve İcatlar Ansiklopedisi’ni okumaktan büyük heyecan duyuyor." (Handan Akdemir, Yazının Gücünü İspatlayan Adam, Chronicle Dergisi, Sayı 12)

İşte o dönemde Ara Güler de Hayat dergisinde çalışıyor ve yakından tanıdığı Şevket Rado'dan çok da hazzetmiyor.

Orhan Pamuk çocukluğunu, ailesini, İstanbul’u anlattığı son kitabında Ara Güler'le ilgili bölümde eniştesi Şevket Rado'nun adını anmayı ihmal etmiyor ama Rado'nun Güler'den niçin dayak yediği konusuna hiç girmiyor.

Odatv işte bu noktada devreye giriyor ve Ara Güler'in Şevket Rado'yu niçin dövdüğünü açıklıyor. İşte “Foto Muhabiri: ARA GÜLER” adlı kitaptan, Ara Güler’in ağzından ilgili bölüm:

"27 Mayıs ihtilalini takip eden günlerde, “para yok” diye 8 yıldır bitirilemeyen Çanakkale Şehitler Anıtı için Milliyet gazetesi bir kampanya düzenleyip gerekli parayı buldu ve anıt bitirildi.

“Fikret Arıt var benim Yeni İstanbul’daki Yazı İşleri Müdürümdü. Çok esaslı bir gazeteci. ‘Yahu’ dedi’ İşin gücün yoksa gidelim Pazar günü şu açılışı çekelim. Perşembe’ye kadar ancak yaparlar’ dedi. ‘Vallahi abi sen gitmek istiyorsan giderim benim de çok öyle yapacak işim yok’ dedim. Gitmiş Hikmet Feridun Es’e söylemiş o da Şevket Rado’ya ‘Ara ile Fikret Çanakkale Abidesi’nin açılışına gitmek istiyorlar’ diye söylüyor. Bir hışımla içeri girdi bu. Ben de gazete okuyorum. ‘Ulan boktan muhabirler, şimdi gidersiniz oraya. Abide’nin üzerinde iskele var, yok bilmem ne var. Tahkik ettiniz mi? Siz bizim derginin parasıyla gezmeye gidiyorsunuz’ filan diye bağırmaya başladı. Fikret’e bağırıyor, Fikret de dinliyor böyle. Bu bağırdı bağırdı gitti. Fikret’in gözünden yaş akmaya başladı. Yumruğunu vurdu masaya ‘Ulan anasını sattığımın ekmek parası olmasa ben bu herifin lafının altında mı kalırım’ deyip başladı hüngür hüngür ağlamaya.”

Ara, Şevket Rado’nun çok sevdiği dostu Fikret’i ağlatmasına dayanamamıştı.

“Bu böyle ağlayınca dedim ki ‘Ben gideyim bu herifin ağzına tüküreyim.’ Hemen karşıda Hikmet Feridun’a gittim ‘Hikmet Abi ben bu herifi dövüyorum. Ağzına tüküreceğim şimdi görürsün’ dedim. Bir tekmeyle girdim odaya. Derginin orta sayfasındaki resimleri asmış koymuş duvarlara.”

Tekmeyle açılan kapının sesiyle yerinden hoplayan Rado’nun ödü kopmuştu.

- Ver ulan benim İsmet Paşa röportajını.

- Sen onu bizim için yapmadın mı?

- Sen kimsin ulan? Senin...

Ara’nın gözü dönmüştü.

“Bir tane indirdim buna. Anladı ki dayak yiyecek başladı odanın içinde koşmaya. O koşuyor ben koşuyorum arkasından, o tabloları alıyorum geçiriyorum kafasına. Dört tane geçirdim kafasına. Mahsus kimse tutmuyor abi, herkes biliyor ki yaramaz herif. Hayatını kurtarmak için matbaa kapısından dışarı kaçtı. Bakmadan kaçıyor. O önden koşuyor Cağaoğlu’nda ben arkasından kovalıyorum. Tuttuğum yerde iki tane indiriyorum. Ta Vilayet’e kadar kovaladım ondan sonra yokuş çıkılmaz dedim bıraktım. Döndüm geldim dergiye Muhasebe Müdürü Ferit Hansoy’a dedim ki ‘Ferit Abi sen derhal benim hesabımı kes. Ben buraya bir daha gelirsem patron olarak gelirim’ dedim. Gazeteci patron filan takmaz, eskiden de öyledir şimdi de öyle.” (Foto Muhabiri: ARA GÜLER- Nezih Tavlaş, Fotoğrafevi Yayınları sf. 109-110)

Odatv.com

Orhan Pamuk Mahkum Oldu
26 Mart 2011

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, ''30 bin Kürt'ü ve 1 milyon Ermeni'yi öldürdük" sözleri nedeniyle tazminata mahkum oldu
Yazar Pamuk, Kemal Kerinçsiz ve 5 şehit yakınına 6 bin lira tazminat ödemeye mahkum oldu. Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, ''30 bin Kürt'ü ve 1 milyon Ermeni'yi öldürdük" sözleri nedeniyle tazminat ödemeye mahkum oldu. Pamuk, Ergenekon davası sanığı Kemal Kerinçsiz ve şehit yakını 5 kişiye toplam 6 bin lira ödeyecek. Pamuk'un karara 15 gün içinde itiraz etme hakkı var. Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, daha önce 2 kez suçtan zarar görmedikleri gerekçesiyle davayı reddetmişti. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu "Her Türk vatandaşının dava açma hakkı bulunduğuna" karar vererek dosyayı yerel mahkemeye göndermişti.

Kaynak: NTVMSNBC
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com