EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Ayasofya'nın Sırları

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TARİHÎ HABERLER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Nis 19, 2010 11:09 pm    Mesaj konusu: Ayasofya'nın Sırları Alıntıyla Cevap Gönder

Ayasofya 'kilise müze' yapıldı

Fethin sembolü Ayasofya Camii, son yıllarda yapılan kazı çalışmalarıyla birlikte "cami müze" olma hüviyetinden çıkartılıp "kilise müze" statüsüne sokuldu... Bunun son örneği de dünyanın en büyüğü olduğu iddia edilen vaftiz havuzu...

13 Aralk 2010
Ana Haber

Ayasofya Camii'nde yürütülen kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılan dünyanın bilinen en büyük boyutlu, Bizans döneminin 6. yüzyıl öncesi erken Hristiyanlık dönemine ait vaftiz havuzu, basın mensuplarına gösterildi.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt, Ayasofya Camii'nde e yerli ve yabancı basın mensuplarının katılımıyla düzenlenen basın toplantısında, “Google”da “Ayasofya” ya da “Hagia Sophia” diye arama yapıldığında çıkan belge sayısının 800 bin olduğunu, ancak Ayasofya'ya yapılan atıf sayısının bir milyonu aştığını belirtti.

İstanbul'un, hakkında bu kadar çok söz söylenen, yazı yazılan, konuşulan bir dünya kültür mirasına ev sahipliği yaptığını söyleyen Kurt, “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı olarak, bu dünya kültür mirasının restorasyonuna önayak olmak, finansman sağlamak ve dev bir yenileme projesini başarıyla tamamlamak, bizim için de profesyonel hayatımızda örneği zor bulunacak bir kıvanç kaynağı” dedi.
Kurt, Ayasofya'nın tarihi süreçlerine ilişkin şu bilgileri verdi:

“Ayasofya'nın yapımını Büyük Konstantin emretmişti. Yapı bitirildi ve 15 Şubat 360 tarihinde törenle takdis edildi. Bir yangında, tavanı ahşap olduğu için 20 Haziran 404 tarihinde harap oldu. Restorasyonu 10 yıl sürdü. 10 Ekim 415'de Ayasofya ikinci kez açıldı. Bu ikinci bina 13 Ocak 532'de yine yandı. Ayasofya'yı üçüncü kez taş ve tuğladan yaptırmak, İmparator Jüstinyen'e nasip oldu. Dönemin en önemli taş ustalarının önüne, imparatorluğun dört bir yanından getirilen taşları yığdırdı. Yapımda, Efes'teki Artemis Tapınağı'nın sütunları da kullanıldı. Ayasofya, 26 Aralık 537'de üçüncü kez açıldı. Ne var ki kubbe, depremlerde sürekli zarar gördü. Kubbe, 7 Mayıs 558'de tamamen yıkıldı. 23 Aralık 562'de tam Noel arefesinde yeniden ve şimdi gördüğünüz şekliyle açıldı.”Ayasofya'nın 562'den 2010'a kadar çok restorasyon gördüğünü, en kapsamlı restorasyonun 1847-1849 arasında Sultan Abdülmecit zamanında yapıldığını anlatan Kurt, 24 Şubat 1934'te Ayasofya müzeye çevrildikten sonra sadece restorasyon değil, arkeolojik çalışmaların da yapıldığını anımsattı.

Çalışmalar sırasında Ayasofya'da yüzyıllarca kullanılmış, büyük bir vaftiz havuzunu da ziyarete açmak için gerekli restorasyonu yaptıklarını belirten Kurt, “Vaftiz havuzu, Ayasofya'nın, halka açık olmayan bir kısmında duruyordu. Yekpare bir mermer bloktan oyularak yapılmıştır. Bizans dönemi kültür ve mimari anlayışını yansıtan bu havuz, sanki dün yapılmış kadar sağlam ve temiz. Ayasofya'nın uzun tarihinde önemli bir yeri olan bu havuzu da artık müzemizi ziyaret eden herkes görebilecek” diye konuştu.
AYASOFYA MÜZESİ BAŞKANI DURSUN
Ayasofya Müzesi Başkanı Haluk Dursun da 2009-2010 yıllarının Ayasofya'nın restorasyon bakımından en talihli yılları olduğunu söyledi.
Bu restorasyonların çok çarpıcı iki flaş gelişmesinin basını çok ilgilendirdiğini anlatan Dursun, bunlardan birisinin kubbede 17 yıl duran iskelenin kaldırılması, ikincisinin ise bir melek yüzünün açılarak izleyicilerin beğenisine sunulması olduğunu belirtti.
2010 yılında yeni bir sürpriz yaptıklarını ve şimdiye kadar hiç açılmayan vaftizhane avlusundaki vaftiz havuzunu ziyarete açtıklarını anlatan Dursun, “Ziyaretçiler ilkbahar aylarından itibaren, bütün Grek Ortodoks Roma coğrafyasında şu ana kadar bulunan ve bilinen en büyük vaftiz havuzunu görme imkanı bulacaklar” dedi.

Dursun, ayrıca Ayasofya'daki Osmanlı medeniyet döneminden kalma hat sanatı levhaları ve kandilliklerin restorasyonu hakkında da bilgi verdi.

Haluk Dursun, 2010 yılında yürütülen bu kapsamlı restorasyon çalışmaları nedeniyle Ayasofya'nın Avrupa'da yılın müzesi seçildiğini ve Rotondi Ödülü'nü aldığını anlattı.

“VAFTİZHANE, PADİŞAH TÜRBESİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ”
Basın toplantısının ardından Haluk Dursun, yerli ve yabancı basın mensuplarına vaftiz havuzunu göstererek, özellikleriyle ilgili bilgi verdi.
Dünyada ilk kez bir Bizans Grek Ortodoks vaftizhanesinin, Osmanlı Padişah Türbesi'ne çevrildiğini belirten Dursun, bu vaftizhane türbeye çevrilirken içinde bulunan Bizans döneminin 6. yüzyıl öncesi erken Hristiyanlık dönemine ait vaftiz teknesinin buradan çıkarılarak, vaftizhane avlusuna yerleştirildiğini söyledi.

Türbeye çevrilen vaftizhaneye gömülen padişahların, tahttan indirilen padişahlar olduklarını ifade eden Dursun, “Vaftizhane, Sultan 1. Mustafa ve Sultan İbrahim'in gömülmesiyle vaftizhane vasfını kaybetmiş ve burası bir Osmanlı türbesi olmuş, içindeki vaftiz teknesi hiç bir zarar verilmeden avluya konulmuş. Türbeden çıkarılan topraklar, vaftizhanenin avlusuna atılmış. Buraya taşınan vaftiz havuzu da bu toprağın altında kalmış. Bu avlu, Bizans sanatının çok güzel sanatıyla süslü olan bir bölümdür” dedi.

Bizans Ortodoks kültüründe vaftiz sırasında zeytinyağ kullanıldığını anlatan Dursun, bu avluda tarihi zeytinyağ küplerinin ve lahitlerin de yer aldığını kaydetti.

“TOPLU VAFTİZLERDE KULLANILIYORDU”
Ayasofya müze olduktan sonra 1943 yılında ilk kazılar başlayınca vaftizhane avlusunda da kazı çalışmasının yapıldığını ifade eden Dursun, “Evliya Çelebi havuzdan bahsediyor. Hazreti İsa'nın bu büyük havuzda vaftiz edildiği iddia ediliyor, bir efsane ve halk söylemi olarak ki doğru değil. Havuz restorasyonlar sonucunda görülebiliyor artık” diye konuştu.

Ayasofya'daki vaftizhanenin 1639 yılına Osmanlı döneminde yağ deposu olarak kullanıldığını daha sonra Sultan 1. Mustafa'nın ölümüyle türbeye dönüştürüldüğünü anlatan Dursun, Evliya Çelebi'nin bu türbede türbedarlık yaptığını, bu nedenle Seyahatnamesi'nde bu vaftizhane ve vaftiz teknesi hakkında bilgilerin bulunduğunu söyledi.

2010 yılında yürütülen restorasyon çalışmaları kapsamında vaftizhane avlusunun elden geçirildiğini ve dünyada örneği olmayan tasarım özelliği bakımından vaftiz teknesinin ilk kez görücüye çıktığını bildiren Dursun, “Bu havuz, ilk dönem Hristiyanlığında toplu vaftizlerde kullanılan, insanların içine bir merdivenden girip diğer merdivenden çıktığı bir vaftiz havuzudur. Başlarında ikonaların konulduğu bölümleri vardır, ancak büyük bir ihtimalle Latin istilası sırasında, Ayasofya'nın birçok kıymetli objesi çıkarıldığı gibi onlar da çıkarılmış. Herhalde bu vaftiz havuzunu, İstanbul'un fethinden sonra ilk kez biz tekrar görmüş oluyoruz. Çünkü Ayasofya cami olarak kullanılmaya başlandıktan sonra vaftiz havuzu hiç kullanılmadı” dedi.

İLKBAHARDA TURİSTLERİN ZİYARETİNE AÇILACAK
Dursun, vaftiz havuzunun dıştan uzunluğunun 3,32 metre, dıştan genişliğinin 2,52 metre, içten derinliğinin 1,16 metre olduğunu söyledi.
Haluk Dursun, dünyada bu tasarımda ve özellikte daha büyük bir vaftiz havuzunun bulunmadığını ifade etti.

Vaftiz havuzunun ilkbahar aylarında ziyarete açılmasıyla ilgiyi artıracağını dile getiren Dursun, şunları kaydetti:

“Ayasofya'nın ziyaretçi sayısı 3 milyona doğru yükseliyor. Bu kadar çok ilginin Ayasofya'ya vereceği yoğunluktan dolayı da bir yönetici olarak kaygı duruyorum. Çünkü Ayasofya'nın mekanı çok dar. Müze olarak tasarlanan ve teşhire açık olan bir bölüm değil. Bu tür eserlerin çok sayıda insan tarafından gezilmesi, uzun vadede sorunlar yaratıyor.”

19 Nisan 2010
Ayasofya'nın Bin Yıllık Derin Sırrı

Ayasofya 921 yıl kilise, 421 yıl da cami olarak hizmet verdi. Doğu Roma İmparatorluğu’nun en ünlü kilisesi iken Müslümanların ibadethanesi oldu.

Ayasofya, kalp hastalığını iyileştiren suyu, Nuh’un gemisinin tahtalarıyla yapıldığı söylenen kapıları ile içinde sayısız sırlar saklar.

Ayasofya 921 yıl kilise, 421 yıl da cami olarak hizmet verdi. Doğu Roma İmparatorluğu’nun en ünlü kilisesi, M.S. 326 yıllarında Büyük Kostantin tarafından yapılarak Allah’a adandı ve “Büyük Kilise” diye anıldı. Daha sonra Hagia Sofya denildi. Birçok kereler yıkıldı ve yapıldı. En son yıkılışı da Bizans tarihinde geçen Nika isyanı sırasında oldu. Bu isyan sırasında tamamen yandı.

JÜSTİNYEN YAPTIRDI

Kilise İmparator Jüstinyen tarafından o güne kadar görülmemiş bir zenginlik ve büyüklükte tekrar yaptırıldı. Jüstinyen kilisenin Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dan daha büyük ve süslü olmasını istiyordu. 27 Ocak 537’de büyük bir törenle gerçekleşen açılışta İmparator Allah’a şükür secdesine kapandı ve “Ey Süleyman!.. İşte şimdi seni geçtim!” diye haykırdı. Sonrasında kilisenin büyük bir kısmı depremde yıkıldı. Ayasofya en büyük tahribatı ise Batılı Hıristiyanlardan gördü. Ayasofya 1400’lü yılların başında halkın yardımına muhtaç hale gelmişti. Fatih İstanbul’u fethettiğinde Ayasofya’yı bu halde buldu. İlk Cuma namazının burada kılınmasını ve camiye çevrilmesini emretti. Ayasofya 1. Şubat 1935 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürüldü.

Bizans imparatoru Justinyanus kiliseyi yeniden yaptırmaya karar verdi. Yapacak mimarı bir türlü bulamadı. O günlerde çok ilginç bir olay oldu: Bir ayin sırasında elindeki kutsal ekmekçiği bir arı kapıp kaçtı. İmparator arının saklandığı peteği bulup getirene ödüller vaat etti. Sonunda birisi bulup getirdi ve hayretlerle gördüler ki petek mabet maketi şeklindeydi. Mabedin mihrap yerinde de kutsal ekmek duruyordu. Duvarlar kubbe seviyesine gelince mimarbaşı ortadan yok oldu.

İMPARATOR MİMARBAŞINA KIZDI

Roma’ya kaçtığını öğrendiler. 7 yıl sonra bu defa mimar Roma’daki işini de bırakıp tekrar İstanbul’a döndü. İmparator mimarbaşını görünce çok kızdı. Fakat mimarbaşı ona şöyle dedi: “Bu koca yapının temelinin çok sağlam olması gerekir. Eğer kalsaydım acele ettirecektiniz ve yapının sağlamlığı tehlikeye düşecekti.”

AÇILMAZ KAPININ SIRRI

Ayasofya’nın güney tarafında ufak ve dar bir koridorun ucunda örülmüş bir kapı var. Buna “açılmaz kapı” deniyor. Anlatılanlara göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiğinde Rum Ortodoks Patriği yanındakilerle bu kapının önünde dua ediyormuş.

Osmanlı ordusu kiliseye girince Patrik bu kapıdan kaçıp kaybolmuş ve kapı bir daha açılmamış. Her paskalyada bu kapının önünde kırmızı yumurta kabukları ortaya çıkarmış.

THEODORA’YI YILANLAR YEDİ

Justinyanus’un karısı İmparatoriçe Theodora, güzelliğinden başka birşey düşünmeyen çok günahkar bir kadındı. Ölünce yılanların kendisini yiyeceklerinden çok korkuyordu. Bu nedenle kurşun bir lahit yaptırdı ve kilisenin büyük kapısı üzerine gömülmesini emretti. Ancak efsaneye göre iki yılan lahitte delikler açarak girdiler ve cesedi yediler. Şimdi Ayasofya’nın giriş kapısı üzerinde görünen delikler yılanların açtığı delikler olarak kabul edilir.

FATİH’İN EL İZİ

Binanın güneydoğusundaki kubbeyi tutan fil ayağının bir yüzünde 6 metre yükseklikte ele benzeyen bir iz var.

Kuşaktan kuşağa anlatılanlara göre Fetih günü, Fatih Sultan Mehmet’in atı ürkmüş, Sultan eliyle bu kemere tutunmuş. Atı ise sütunun kaidesini zedelemiş. Bir başka olay Kanuni Sultan Süleyman döneminden. Gece bir derviş gurubu camiye ibadet etmek için geliyormuş. Uzaktan Ayasofya’nın bütün ışıklarının yandığını görmüşler, içeriden ilahi sesleri geliyormuş. Dervişler korkup içeri girmemişler, olay padişaha iletilmiş. Kanuni adamlarıyla bizzat gelmiş ve dışarıdan olayı aynen görmüş. Sonra içeri girilmesini emretmiş ama içeri girenler kimseyi bulamamışlar.

KALBE İYİ GELİYOR(!)

Ayasofya’nın içinde büyük salonun ortasında bir kuyu var. Eskiden bu kuyu kalp hastalığına tutulanların sık sık geldikleri bir yerdi. Üç cumartesi art arda aç karnına buraya gelir, sabah namazı kılar ve bu sudan içerlerdi. Bu gelenek cami müze haline getirilene kadar sürdü. Kuyunun üzerinde yaklaşık 50 cm çapında bir kapak var. 7 metrelik bir çubuk sarkıtıldığında dibine ulaşılamıyor. Su hala mevcut tatlımsı ve mineralli.

TERLEYEN DİREK

Ayasofya’nın kıble tarafındaki kapılardan soldan sayılınca sonuncusunun iç tarafında bir mermer sütun var. Bu sütunun en büyük özelliği kış ve yaz nemli olması. Bu sütuna “terleyen direk “ deniyor. Sütunun zemininden başlayarak bir buçuk metrelik bir kısmı bakır plaklarla kaplı. İnanca göre sürekli baş ağrısı çekenleri, sindirim sistemi hastalıkları olanları ve sıtmaya tutulanları bu direk tedavi ediyor. Önce iki rekat namaz kılınıyor sonra hasta avuçlarını önce bakır plaklara sonra yüzüne sürüyor. Bu üç kez tekrarlanınca hastalıklar iyi oluyor. Ayrıca elleri çok terleyen kimselerin, direğin üzerinde bulunan deliğe parmaklarını soktukları ve artık elleri.

SOFYA’NIN TABUTU

Ayasofya’nın orta kıble kapısı üzerinde bir tabut var. Sarı pirinçten yapılmış bu tabutta kraliçe Sofya yatıyor. Yalnız bir tehlike var “Bu tabuta sakın dokunmayın” deniyor. Çünkü tabuta el sürülürse büyük bir gürültü başlıyor ve tüm bina sallanmaya başlıyormuş.
aktifhaber

Ayasofya hazineleri sergisi açıldı
13:40 - İstanbul'un fethinin sembolü Ayasofya'daki Padişah Türbeleri'nin restorasyonu sırasında gün yüzüne çıkan sanduka kılıfları, kabe-i şerif iç örtüsü, kisve-i şerif, ravza-i mutahhara örtüleri, yüzyıllarca minberinde asılı duran ve müzenin deposunda bulunan tarihi sancaklar sergilenmeye başlandı. 29.05.2010 İSTANBUL netgazete

0 Haziran 2010
Ayasofya'nın Sırrı Çözüldü
Birçok bilim adamının araştırmalarına konu olan, her yıl milyonlarca turistin görmek için akın ettiği Ayasofya'nın gizli kalmış bir sırrı daha ortaya çıktı.

Dayanıklılığı ile asırlara meydan okuyan Ayasofya'nın harcında, Dişbudak ağacı yaprağının kaynatılarak kullanıldığı ortaya çıktı. Yazma eserler üzerine yaptığı çalışmaların ardından bu iddiayı ortaya atan Dr. Mimar Hasan Fırat Diker, "Dişbudak yapraklarının suyuyla yapılan harç diğer karışımlardan 2.5 kat daha dayanıklı" dedi.

Dünya'dan ve Türkiye'den birçok bilim adamının araştırmalarına konu olan, her yıl milyonlarca turistin görmek için akın ettiği Ayasofya'nın gizli kalmış bir sırrı daha gün ışığına kavuştu. Ayasofya'nın bahçesinde yükselen "Dişbudak" ağaçlarının 1500 yıllık şaheserin ömrüne ömür kattığı ortaya çıktı.

Dr. Mimar Hasan Fırat Diker, 500 yıllık el yazmalarında karşılaştığı bilgiden yola çıkarak, yaptığı araştırmada 1500 yıl önce inşa edilen Ayasofya'nın harcında dişbudak ağacı yaprakları kaynatılarak elde edilen sıvının kullanıldığını tespit etti.

Bilimsel laboratuarlarda yapılan karışımlar ve dayanıklılık testleri, dişbudak yaprağı suyuyla karılan harcın diğer karışımlardan 2.5 kat daha dayanıklı olduğunu gösterdi.

İki yıldır bu konu üzerine araştırmada bulunduğunu söyleyen Diker, çalışmasını şöyle anlattı: "Topkapı Sarayı arşiv uzmanlarından Sevgi Ağca'nın Türkçe'ye çevirdiği yazma eserlerin satır aralarında Ayasofya'nın inşası aşamasında 'Lisan-ül Asafir' ağacının yaprağının suda kaynatıldığı ve elde edilen sıvının kireçle karıştırılarak harç olarak kullanıldığı anlatılıyordu. Yine aynı yazmalarda bu karışımla hazırlanan harcın kuruduğunda taştan daha sert bir özelliğe sahip olduğu naklediliyor. Çalışmamıza bu bilgiler ışık tuttu."

Dişbudak'ın yapraklarından harç yaptık

Dr. Diker Osmanlıca ve Batı dillerinde yazılmış kitap ve sözlüklerde "Lisan-ül Asafir" ifadesinin "Dişbudak" ağacı anlamına geldiğini belirledi. Diker, laboratuvar ortamında sürdürdüğü çalışmayı şöyle açıkladı: "İstanbul'da birçok yerde bulunabilen Dişbudak ağaçlarından yapraklar toplanıp kaynatıldı. Elde edilen sıvı harç karışımlarında su yerine kullanılarak dört ayrı örnek oluşturuldu. Ahşap kalıplar içinde 1 ay bekletilmesi sonucu betonlaşan bu harçlar basınç deneylerine tabi tutuldu. Dişbudak ağacının yapraklarından elde edilen sıvının karıştırıldığı harçların diğerlerinden 2.5 kat daha dayanıklı ve bağlayıcı özellikleri olduğu tespit edildi. Sadece kireç ve dişbudak yaprağının suyu kullanılarak, betondan daha sağlam ve hafif bir malzeme elde edildi."

NİCE GİZEMİN KAPISINI AÇABİLİR

Diker, bu deneyin bir ön çalışma olduğunu belirterek, "Bu yeni bilgi bizlere Ayasofya'nın çözülmeyi bekleyen nice gizemlerinden birinin daha kapısını açabilir. Nitekim 16'ncı yüzyıldan kalma yazma eserler üzerinden hareketle yaptığım çalışma sonrasında çok olumlu sonuçlar elde etmiş olduk" dedi.

Kaynak: Habertürk

AYASOFYA'DA BAYRAM NAMAZI İSTEDİLER

16 Ağustos 2010
Trabzon'daki Sümela Manastırı'nın ibadete açılmasına rağmen Ayasofya Müzesi'nin Müslümanlar için ibadete kapalı tutulmasını protesto eden BBP'li yaklaşık 50 kişi, Ayasofya önünde eylem yaptı.
Her türlü dini inancın özgürce yaşanması gerektiğini ifade eden BBP İstanbul İl Başkanı Bayram Karacan, 76 yıldır ibadete kapalı olan Ayasofya'da bir günlüğüne de olsa namaz kılınmasını istedi.

Trabzon'un Maçka ilçesindeki tarihi Sümela Manastırı 88 yıl aradan sonra bugün ilk kez bir Ortodoks ayinine ev sahipliği yaptı. Her yıl ayin yapmak isteyenlerle kendilerine karşı çıkan görevlilerin tartışmalarına sahne olan manastırda bugün devlet izni ile yapılan ayini Fener Rum Patriği Bartholomeos yönetti. Yaklaşık 500 kişinin katıldığı töreni 50 basın mensubu takip etti. Bundan sonra yılın her 15 Ağustos günü Ortodokslar, manastırda ayin yapabilecek.

Ortodokslar için önemli olan Sümela Manastırı'nın bir günlüğüne de olsa ibadete açılmasına rağmen Ayasofya Müzesi'nin 76 yıldır ibadete kapalı tutulması ise Alperenler'in tepkisini çekti. Yaklaşık 50 kişilik BBP'li grup, Ayasofya Müzesi önünde toplandı. Grup adına açıklama yapan BBP İstanbul İl Başkanı Bayram Karacan, her türlü dini inancın baskı olmadan yaşanması gerektiğini vurguladı. Türkiye'de yaşayan vatandaşların mensubu oldukları dini inançlarını ve o inançlara ait ibadet ve ritülellerini özgürce yerine getirmesinin savunucusu olduklarını dile getiren Karacan, hak ve özgürlüklerin bütün inanç gruplarına adaletli bir şekilde uygulanması gerektiğinin altını çizdi.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ı almış olduğu karar nedeniyle toplumun vicdanını yaraladığını düşündüklerini öne süren Karacan, "Ülkemizde yaşayan ve nüfus olarak da bindelik oranlarda olan Rum azınlığın dinsel bir mekânı olan Sümela Manastırı'nda 88 yıl sonra ayin yapılmasına izin verilmiştir. 15 Ağustos 1461 tarihi Rum Pontus Devleti'ne Osmanlı İmparatorluğu tarafından son verildiği tarihtir. Trabzon'un fethedildiği ve Rum Pontus Devleti'ne son verildiği bir tarih olan 15 Ağustos 1461'in yıl dönümünde böyle bir ayine izin verilmesini de çok manidar bulduk." ifadelerini kullandı.

Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbul'un fethi ile birlikte camiye çevrilen Ayasofya Müzesi'nde 76 yıldır ibadet edilemediğine dikkat çeken Karacan, "Yüzde 98'i Müslüman olan ülkemizin vatandaşlarının özlemini gidermek adına, önümüzdeki Ramazan Bayramı namazı için bir günlüğüne de olsa Ayasofya'nın ibadete açılmasını istiyoruz. Bakalım ülkemizde nüfusu bindelik oranlara sahip Ortodokslara gösterilen hoşgörü büyük Türk milletine de gösterilecek mi?" diye konuştu. haber10
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TARİHÎ HABERLER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com