EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İslâm dünyasının merkezi anlayışı ve küresel duruşu Sünnilik

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS!
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Arl 30, 2010 10:50 pm    Mesaj konusu: İslâm dünyasının merkezi anlayışı ve küresel duruşu Sünnilik Alıntıyla Cevap Gönder

"İslâm dünyasının merkezi anlayışı ve küresel duruşu Sünniliktir"



Sünni düşmanlığı
Mustafa Özcan

"İslam dünyasının merkezi anlayışı ve küresel duruşu Sünniliktir. Küresel siyasi aktörü ise Türklerdir. Bu ikisi birleşmedikçe ve terkip haline gelmedikçe Ortadoğunun sorunları çözülemez

23 Mays 2011
Anadolu Haber

Sünniliğin ve Türklerin merkezde olmadığı bir yapı Ortadoğu sorunlarını çözemez. Çözmek yerine daha da düğümler ve karmaşık hale getirir. Zira İslam’ın Serüveni adlı kitabın yazarı Amerikalı Marshal G. S. Hodgson’ın da belirttiği gibi, İslam dünyasının merkezi anlayışı ve küresel duruşu Sünniliktir. Küresel siyasi aktörü ise Türklerdir. Bu ikisi birleşmedikçe ve terkip haline gelmedikçe Ortadoğu’nun sorunları çözülemez. Arap dünyasında rejimleri yıkan ve partileri aşan bir halk hareketi var. Bu halk hareketi kesinlikle bir cereyandır ve akımdır. Bu akımın içinde her türlü eğilim barınmaktadır. İleride siyasi olarak bu değişimin merkezinde değişen ve gelişen Türkiye olmalıdır. ABD’nin vuruşarak çekildiği bölgedeki boşluğu bu terkip doldurmalıdır. Sünni düşmanlığı ile Türk düşmanlığı sonuçta aynı istikamete dökülmekte ve aynı mecraya akmaktadır. Zira, Fatimileri yıkan ve Safevileri gerileten ve İslam birliğini siyasi ve fikri olarak büyük çapta temin eden Türk-Sünni (elbette Arap ve Kürtler de dahil olmak üzere) terkibi ve damarı olmuştur. Türklerin ve Sünniliğin merkezde olmadığı yani çoğunluğu temsil etmeyen yapılar ancak bölünmeyi ve dolayısıyla çekişmeyi artırır ve çileyi ve süreci uzatırlar. Tarih bunun en önemli tanığıdır. Bir müddet önce Lübnan’la alakalı bir kamuoyu yoklaması okumuştum. Buna göre Sünni kesimler arasında Hizbullah’ı tasvip edenlerin oranı yüzde 8’de kalırken Maruniler arasında bu oranın yüzde 20’ye çıktığını gördüm. Yani Hizbullah’ın en az popüler olduğu kesim Sünnilerdi. Doğrusu bu sonucu yorumlamakta zorlandım. Ama zamanla bunun nedenini anladım. Türkiye’de ve dışında bunu Sünnilerin Amerikan muhibbanlığına veya sempatizanlığına bağlayanlar olabilir. Lakin böyle olmadığı güneş kadar aşikar. Zira, Lübnan Sünnileri arasında yapılacak bir kamuoyu yoklaması ile Amerikan düşmanlığının diğer Sünni ülkelerdeki gibi yüksek olduğu ve tavan yaptığı görülecektir. Öyle ise Lübnanlı Sünniler hem ABD hem de Hizbullah’ı eşit şekilde karşılar. Neden acaba?
¥
Bunun nedeni karşı cephenin derin Sünni düşmanlığında yatmaktadır. Son Wikileaks belgeleri de bunu açıkça ortaya koymuştur. Lübnan’daki Amerikan Elçisi Jeffrey D. Feltman, Washington’a bir rapor yolluyor. 2007 yılına ait olan rapor bugünlerde Wikileaks belgeleri arasında yayınlanıyor. Raporun konusu Hizbullah’ın müttefiklerinden Michael Aoun’un Sünnilere karşı bakışı ve yaklaşımı. Sünnilere olan kin ve nefretinin Michael Aoun’u nasıl Hizbullah ile ittifaka yönlendirdiği ve ortak hale getirdiği belgede açıkça görülüyor. 6 Şubat 2006 tarihinde taraflar ortaklık zaptı imzalıyor. Böylece ortak Sünni düşmanlığı marjinal alandaki rakipleri bir araya getiriyor. Amerikan Elçisi Feltman’a, Michael Aoun’un bakışını aktaran ve hikaye eden Maruni bakanlardan Şarl Rızk oluyor. Michael Aoun’un Paris dönüşünden sonra Hizbullah ile siyasi ortaklığa gitmesinin hikayesi aynı zamanda Kerim Bakradoni’nin “Şok ve Devrim” kitabında da tafsilatlı bir şekilde anlatılıyor. ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ zemininden hareket eden Michael Aoun, Wikileaks raporuna göre Sünnileri ‘hayvanlar’ olarak nitelendiriyor. Aoun, ittifaka girdiği Şiileri ve Hizbullah’ı ‘Lübnan’ı (toprağı) seven Lübnanlılar’ olarak tanımlıyor. Aoun Hizbullah üzerinden Suriye rejimiyle ittifakını da şöyle gerekçelendiriyor: Çok hazzetmesem de Lübnan’ı Sünnilerden korumak ve onlara bırakmamak için Nuseyrilerle ittifaka gitmekten başka çarem yok.
¥
Michael Aoun, Nasrallah ve kendisinin Suriye’nin ötesinde İran’ı yeğlediklerini söylüyor. Bunun üç nedeni var: Birincisi İranlılar Sünni değil. İkincisi Arapça bilmiyorlar. Üçüncüsü de, Lübnan sınırından çok uzaklar. Raporda en dikkat çekici husus, Beyrut’taki İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Şeybani ile Amerikan Büyükelçisi Jeffrey D. Feltman arasında zımni anlayış iklimidir. Aoun, Şeybani’den bizzat Amerikan-İran diyalogunun önemini duymuş ve bu ittifakın bir gün kendisini cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıyacağına da inanmıştır. Aoun’a göre, Amerikan Elçisi Feltman da Sünni tehlikesinin farkındadır ve bu hususta Sünni kesimin düşmanlarını anlayışla karşılamaktadır (Lübnan’da yayınlanan En Nahar gazetesi, Ahmet Ayyaş: Hulefau İran ve suku’t en nizam es Suri, 21 Mart, 2001/ http://www.elaph.com/ Web/NewsPapers/2011/5/656512.html?entry=homepagenewspapers). Ulusalcılar, Amerikancılar ve siyasi teşeyyü ve taraftarları hepsi Sünniliğin siyasi rolünden ürkmektedir. Zira hepsinin hesaplarını bozacak İslam dünyasının en büyük denklemi Sünniliktir. Bu mezhepçilik değil aksine uçların mezhepçiliğine karşı bir savunma düzeni ve halidir. Zira Sünnilik İslam dünyasının küresel gücü ve ortak bölenidir. Sünnilik çoğunluk olmasına rağmen her cephede savunmadadır. Bazı hesap kitap bilmez Sünniler ise kiminle aynı hendekte olduğunu bilmeyecek kadar habu gaflet içinde gözüküyorlar

Irak ve Suriye'de Sünnî Olmak: Iraklı Ebu Ömer'in hikâyesi

Mazlumder'e başvuran Iraklı Ebu Ömer'in hem Irak'ta hem de Suriye'de yaşadığı işkenceler,derneğin Dış İlişkiler Sorumlusu Zeki Olaş tarafından bir mektupla dünyaya duyuruldu.

30 Aralk 2010
Anadolu Haber

MAZLUMDER’de sıradan bir çalışma günüydü, Arapça konuşan bir başvurucunun geldiğini, avukatın başvurucu ile dil sorunu yaşadığını bana ilettiler. Başvurucuyu ilk gördüğümde topallayarak yürüdüğünü fark ettim, bir gözünde sola doğru kayma ve yüzünde çeşitli yara izleri görünüyordu.

Iraklı, Bağdat’ın eski ve köklü Sünni ailelerinden Geylani’nin soyundan gelenlerden biri olduğunu söyledi. Yüzlerce yıllık Bağdatlı olduğunu söyleyen başvurucu kendisine Ebu Ömer’ dememizi, gerçek adını medyaya vermememizi istedi bizden.

Ebu Ömer Bağdat’ta çalışan bir emlakçıdır, eşi ise Bağdat üniversitesinde Mimarlık fakültesinde hocadır. Sünni bir mahallede ikamet eden Ebu Ömer’in bulunduğu bölge Amerikan güçlerinin ve Şii milislerin çok yoğun saldırılarına maruz kalmaktadır.

Ebu Ömer anlatıyor;

“Mahallemizde namaz vakti dışında ezanlar okunmaya başlanmışsa bu Şii milislerin saldırıya geçtiği anlamına gelmektedir. Bu ezanları duyan herkes çatılara mevzilenir. Milisler mahalle içlerine girebilirse dükkanlar yağmalanır ve yakalanan Sünni erkekler kaçırılır. Amerikalıların bu olaylara müdahale etmeden bu olayları arkadan izlediklerine şahit olurduk. Ancak Şii milisleri püskürtecek derecede bir direniş yaşanırsa mahallede, Amerikalılar bölgeye girer ve tutuklama yaparlardı.”

2006 yılı Ocak ayında yine bu baskınlardan birinde dükkanında bulunan Ebu Ömer, Bedir Tugaylarının saldırısına uğrar, dükkanına giren milisler Ebu Ömer’e yakın mesafeden tabanca ile 3 el ateş ederler. Resimlerde görülen kurşun yaraları bu saldırıdan kalmadır.

Bu olayın ardından hastaneye gitmeye korkan Ebu Ömer bir müddet evinde tanıdık bir doktor tarafından tedavi edilir, ancak daha ciddi cerrahi müdahale gerektiği için Dubai’ye gitmek durumunda kalır.

Dubai’de tedavisi yapılmış, yaralı da olsa Bağdat’taki hayatına geri dönmüştür Ebu Ömer. Bağdat’ta uzun süredir alacaklı olduğu Şii bir müşterisini 2007 Ocak ayında arar ve ‘parasını ne zaman vereceğini’ sorar. Borçlu ertesi gün için Bağdat’ın merkezi bir yerinde randevu verir.

Ertesi gün buluşma yerine giden Ebu Ömer taksiden iner inmez başının arkasına sert bir cisimle vurulur ve arkada kendisini bekleyen iki araca konulur. Aracın içerisindekiler maskeli ve siyah elbiselidir, bu kıyafetler Mehdi Ordusu isimli milis grubundan olduklarını göstermektedir.

Aracın içerisinde yol boyunca dayak yiyen Ebu Ömer Bağdat’ın Sadr bölgesinde bir eve getirilir. Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölge fakir ve çeşitli suç şebekelerinin kol gezdiği bir yerdir. Bu mahallede sıradan bir eve konulur, evin içerisinde kadınlar ve çocuklar bulunmaktadır. “Bu sivil evlerde çok sayıda Sünni infaz edilmiştir” diyor Ebu Ömer.

Evler küçük ve kalabalıktır, çok sayıda çocuk ve kadın vardır etrafta. Ebu Ömer, “bu evde çok ağır işkenceye maruz kaldım, beni ayağımdan ters bir şekilde kaldırarak askıya aldılar, dayak atıyorlar, hakaret ve küfürler işitiyorum, evde sigara içen kadınlar var ve benim üstümde sigaralarını söndürüyorlar, iki çene dişimi söktüler, matkap var ellerinde.. Matkapla eklem yerlerinin delindiğini duymuştum. Ancak, çok şükür, matkap çalışmıyor, çalışmayan matkapla başıma vuruyorlar, yüzüm kan içinde, sol gözümdeki kaymanın nedeni o gün kafama vurulan darbelerdir” diyor. Vücudundaki sigara söndürülen yerleri, sökülmüş diş yerlerini ve vücuduna matkapla vurulan yerleri gösteriyor bize Ebu Ömer.

Bir hafta süren bu ağır işkence sürecinde Ebu Ömer’in ailesi Mehdi Ordusuyla bağlantıya geçer ve 55.000 $ (ellibeşbindolar) fidye ile ölü bir vaziyette bir yol kenarına atılarak serbest bırakılır Ebu Ömer.

Bu olayın ardından artık Bağdat’ta yaşayamayacağını anlayan Ebu Ömer 2007 yılında ailesiyle beraber Suriye’nin başkenti Şam’a göç eder. Şam’da ikamet etmeye başlayan Ebu Ömer’in eşi de Şam Üniversitesinde çalışmaya başlar. Bu arada Birleşmiş Milletlere başvurmuş ve Almanya Ebu Ömer’i tedavi için kabul etmiştir. Çünkü Ebu Ömer’in vücudunda acil tedavi ve cerrahi müdahale gerektiren çok sayıda sorun vardır artık.

2007 yılından 2010 yılına kadar Şam’da ikamet eden Ebu Ömer’i Mayıs 2010’da Almanya’ya gitmesine birkaç gün kala bir İtalyan TV kanalı ziyaret eder ve söz konusu işkencelerle ilgili çekim yapar. Ebu Ömer röportajda işkenceleri yapanların Irak’taki Şii milis gruplar olduğunu söyler. Bu röportaj Suriye medyasına da yansır ve gece vakti evine yapılan baskınla Suriye Muhaberatı tarafından tutuklanır.

“Muhaberat beni havalimanı yolunda Fer’a Filistin denilen bir merkeze götürdü. Burası yüksek bir binadır ve binanın içine araçla giriliyor. Araçla yerin altına doğru gidiliyor ve yerin altında kat kat hücrelerden oluşan dev bir cezaevi var. Her katta yaklaşık 70-80 hücre bulunuyor. Beni buradaki hücrelerden birine atıyorlar, sürekli işkence sesleri duyuyorum, kadınlar ve çocuklar da var hücrelerde ve onların inlemelerini de duyuyorum.”

“Burada beni askıya alıyorlar, sorgulama yapıyorlar. El-kaide, Irak Direnişi, Selefi, Feth-ul İslam gibi gruplarla bağlantım olup olmadığı sürekli soruluyor. Benim ‘Suriye’de ikamet etmeme rağmen Suriye’ye karşı nankörlük ettiğimi ve medyaya konuştuğumu’ söylüyorlar. Elektrik veriyorlar vücuduma (bu arada ayaklarındaki mor noktaları gösteriyor bize), sürekli mezhebi sorular soruyorlar, oğlumun adının Ömer olduğunu öğrendikleri zaman küfürler ediyorlar bana, Sünnilere yönelik ağır küfürler söylüyorlar, beni ‘Seydi Zeynep’te bulunan Mehdi Ordusunun ofisine götüreceklerini’ söylüyorlar, ‘seni biz burada öldürürdük ancak Irak’takilere göndereceğiz onlar senin hakkından gelecek’ diyorlar. Ben BM’nin bana mültecilik statüsü verdiğini Almanya’ya gideceğimi söylüyorum, onlar ‘BM’yi umursamadıklarını burada kararları kendilerinin verdiğini’ söylüyorlar.”

“Hücrelerde böcekler vardı ve yemek olarak bir parça ekmek ve yanında yenilemeyecek türden küçük şeyler verirlerdi. Diğer koğuşlarda kalanlarla konuşabiliyorduk ve orada bulunanlar arasında tedaviye muhtaç hastalar da vardı. Bir ara beni önemli kişilerin kaldığı kattaki hücrelere koydular, burada çok sayıda üst düzey örgüt yöneticileri vardı, buradakilerin çoğu Irak’taki direniş gruplarındandı, sonrasında benden bunlarla ilgili telefon vs. bir şey öğrenip öğrenmediğimi sordular. Hapishane Sünnilerle ve İslamcı örgüt üyeleriyle doluydu ve namaz kılmak kesinlikle yasaktı.”

Yaşanan işkencelerden sonra beni bir hastaneye kaldırdılar, burası askeri hastaneydi ve kimseyle görüştürülmüyordum.”





2010 yılında Suriye’de hapiste geçen 15 gün sonra Mayıs ayında Bağdat’a iade için havalimanı yolunda başka bir karakola götürülür Ebu Ömer. Burada cebinde bulunan son parasını bir görevliye rüşvet vermek suretiyle telefon açmasına izin verilir. Kız kardeşini arar ve Bağdat’a iade edileceğini söyler.


Ebu Ömer'in kollarında 6 ay sonra hala filistin askısının izleri görülüyor

Ebu Ömer’in kız kardeşi ailenin elindeki son kalmış paralarını toparlar, biraz da aile dostlarında da borç isteyerek Şam’daki havalimanına gelir. Bağdat uçağı kalkmadan Suriye’deki emniyet makamlarına 120.000 $ rüşvet verir. Zira Bağdat’a iadesi ve Bağdat’taki güvenlik güçlerinin eline geçmesi Ebu Ömer’in ölmesi demektir. Verilen rüşvet sayesinde son anda Bağdat değil Süleymaniye uçağına bindirilen Ebu Ömer, Irak Kürdistan’ına gider ve burada herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadan İstanbul’a gelir.

Ailesini de İstanbul’a getiren Ebu Ömer Birleşmiş Milletlere başvurur ve Birleşmiş Milletler tedavi için Ebu Ömer’i üçüncü bir ülkeye gönderme kararını yineler. Halen zor yürüyen ve yaralı olan Ebu Ömer bu günlerde Türkiye’den tedavi için üçüncü bir ülkeye gitmeye hazırlanıyor.

Ahmet Zeki OLAŞ
MAZLUMDER Dış İlişkiler Komite Başkanı

Şam'da keskin nişancılar protestoculara ateş açtı

1 NİSAN 2011

Suriye'nin başkenti Şam'da hükümet karşıtı protestocuların üzerine ateş açılması sonucu en az 10 kişi öldü.
Görgü tanıklarına göre, Duma semtindeki göstericilere, çatılardaki sivil giyimli keskin nişancılar ateş açtı.

Der'a kentindeki protestolarda da çatışma çıktığı haber veriliyor.
'Şehitler Günü'
Binlerce kişinin katıldığı gösterilerde askerlerin eylemcilere göz yaşartıcı gazla müdahale ettiği ve yaralananlar olduğu bildirildi.
Eylemciler, iki haftadır devam eden eylemlerde ölen onlarca kişinin anısına bugünü "Şehitler Günü" ilan etmişti.
Ülkenin en büyük kentlerinden Humus ile Lazkiye, Haseki ve Kamışlı'da da eylemler düzenlendiği belirtliyor.
Kamışlı ve Haseki'de eylemcilerin etnik gerilim suçlamalarına karşı "Ne Arap ne Kürt, birlik istiyoruz" diye sloganlar attığı bildirildi.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Çarşamba günü yaptığı açıklamada gösterileri, İsrail'e karşı direnişlerini zayıflatmaya yönelik bir komplo olarak nitelemişti.
Esad bununla birlikte, eylemcilerin zarar görmemesi için güvenlik güçlerine kesin talimatlar verildiğini öne sürmüştü. BBC
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS! Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com