Ekim
Kayıt: 21 Arl 2007 Mesajlar: 2634 Konum: Kanada
|
Tarih: Pzr Eyl 13, 2009 10:13 pm Mesaj konusu: '12 Eylül çok köklü bir saldırıdır' |
|
|
'Büyük sermanye darbeyi dört gözle bekledi...'
"12 Eylül çok köklü bir saldırıdır” diyen Dev- Genç Başkanı Yılmaz'a göre gladyo 12 Eylül, Susurluk ve Ergenekon süreçlerinde belli ölçülerde tasfiye edildi.
Röportaj: Seda ŞİMŞEK-BUGÜN Gazetesi
Dönemin Devrimci Yol Merkez Komite Üyesi, Dev-Genç Genel Başkanı Mehmet Ali Yılmaz ile 12 Eylül'ün yıldönümünde 12 Eylül'de yaşananları, Türkiye'yi darbeye götüren koşulları konuştuk. Mamak Cezaevi'nde dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı hücrede kalan Yılmaz, hâlâ devrimci olduğunu söylüyor. Yılmaz, 12 Eylül'de yaşanan işkencelerden ve hazırlanan süreçten ise gladyoyu sorumlu tutuyor.
İşbirlikçi tezgahı
Sizce 12 Eylül nedir?
12 Eylül Amerika'nın askeri karargahı Pentagon ve istihbarat teşkilatı CIA'nın yaptırdığı faşist bir darbedir. Türkiye'de geniş halk kesimlerinin, emperyalizme ve faşist uygulamalara karşı yükseltmeye başladığı muhalefet hareketlerinin ve direnişlerin önünü kesmek için emperyalist güçler ve işbirlikçileri 12 Eylül'ü tezgâhladılar.
Artık gülme sırası bizde...
Sadece bunun için mi 12 Eylül darbesi oldu?
1977-1979 döneminde Türkiye'de sistem ekonomik açıdan sıkıntılar yaşıyordu. Artık dünyada da neo liberal bir ekonomik modele gidiş söz konusuydu, bu gidişe uygun olarak Türkiye'de IMF'nin dayatmasıyla 24 Ocak 1980 kararları gündeme getirildi. Bu kararlarla birlikte emekçi kesimin boğazını sıkan, fakat sermayenin önünü açan yeni tedbirler gündeme getirildi. Bu tedbirlerin normal demokratik sistem içinde ve özellikle yükselen toplumsal muhalefet nedeniyle uygulanabilmesi mümkün değildi.
Sermaye mi istedi 12 Eylül'ü?
24 Ocak kararlarının uygulanabilmesi için daha baskıcı faşist bir ortamın egemen olması gerekiyordu, zira, 1979 yılına gelindiği zaman egemen sınıflar, sermayedarlar işçi sınıfını eskisi gibi disipline edemiyorlardı. İşçi sınıfı fabrikalarda daha etkin duruma gelmişlerdi. Bu egemen sınıfları çok rahatsız ediyordu. 12 Eylül'den sonra, bir sermaye patronu, "artık gülme sırası bize geldi" diyerek bu durumu kendince açıklamıştı. Büyük sermaye sahipleri, 12 Eylül'ün yapılmasını dört gözle beklediler.
Sadece ekonomik gerekçelerle darbe yapılmaz değil mi?
12 Eylül çok köklü bir saldırıdır. Ekonomik, özellikle siyasal ve ideolojik açıdan Türkiye'yi yeniden dizayn etmiştir.
12 Eylül öncesinde Türkiye'nin her yerinde yaşanan çatışmalar var, bunlarla 12 Eylül'e zemin hazırlanmadı mı?
Harcamaları CIA karşıladı
2. Dünya Savaşı'ndan sonra soğuk savaş başlatıldı. Bu sosyalizme karşı bir soğuk savaştı. Soğuk savaş sürecinde, Batı ittifakı NATO'yu kurdu. ABD, Pentagon, CIA kaynaklı gladyo örgütü oluşturuldu. Bu örgütlenmenin Türk ordusu içinde hissedilir bir etkinliği vardı. Birçok Türk subayı Pentagon tarafından eğitiliyordu, bu yapının bir de sivil uzantıları vardı. 12 Eylül öncesindeki saldırıları yapanlar esas olarak gladyonun sivil uzantılarıydı. Maraş katliamını, Çorum katliamını düzenlediler. Bu saldırılar bahane edilerek 12 Eylül darbesi yapıldı. Aslında 12 Eylül bu saldırıların resmi düzeydeki bir devamıydı.
Gladyonun varlığını o günlerde hissettiniz mi?
Kontrgerilla ve gladyo Türkiye'de örgütlendirildi, harcamaları CIA tarafından karşılandı. Ecevit de Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra bunu öğrendi ve açıklamıştı. Bence gladyo örgütlenmesi üç sefer belli ölçüde tasfiyeye uğratıldı. Gladyonun ihtiyacına göre düzenleme yapıldı. 12 Eylül'den sonra kullanılan sağ çevreler belli ölçüde tasfiye edildi, Susurluk hadisesi sırasında bir kesim daha tasfiye edildi. Ergenekon olayı da gladyonun içinde yer alan, daha önce tasfiye edilmemiş ya da başka karışık işlerin içine girmiş birtakım artıkları tasfiye ediyor.
MUHSİN YAZICIOĞLU İLE GÜNLERCE KONUŞMADIK
Muhsin Bey ile aynı hücrede kaldınız değil mi?
Cezaevi idaresi, onunla beni aynı hücreye koydu. Ben Dev-Genç başkanıydım, o da Ülkü Ocakları başkanıydı, ondan mı koydular bilmiyorum. Bizim elimizde olan bir şey değildi.
Hücrede ilk karşılaşmanız nasıl oldu?
Ben başka bir hücredeydim. Ben yakalandığım ilk günden itibaren tecrit hücrelerde kaldım. Muhsin Yazıcıoğlu B bloktaydı, sonra tecrit hücrelerine getirdiler. Beni kaldığım hücreden alıp, onun olduğu hücreye getirdiler. O bir süredir o hücrede kalıyordu. Bazen tartışıyorduk
Birbirinize karşı mücadele verdiniz, aynı hücrede bir araya konuldunuz, ne yaptınız?
Bazen tartışıyorduk. O kendi dünyasını yaşamaya çalışıyordu, ben de kendi inançlarım doğrultusunda yaşıyordum. 24 saat aynı yerdeydik ama bazen günlerce konuşmuyorduk. Ben devrimciyim, o ülkücü, orada bir cepheleşme yine var, aynı hücrede kalınca bu ortadan kalkmıyor.
Umur Talu
Gazete Habertürk
Tam 12 Eylül Sonrası
13 Eylül 2009
TAM 12 Eylül sonrası gazeteciliğe başlamıştım. Yine tam öyle! Aradaki küçük fark
29 yıl. Yuvarla... 30. Biz yaşlanıyoruz... Evren de yaşıyor.
Yaşını büyütüp astıkları çocuğun beş katı ömür mü ne!
Biz hâlâ yaşıyoruz, Evren çok yaşıyor ama ölen çok çok oldu. Unutuldu. Ecel, erken ya da geç, sıralı ya da sırasız, malum. İnsanın bir eceli, bir de infazcının eli var; silah olmuş, bomba olmuş, suikast, cinayet, sabotaj, kundak, katliam, idam,
infaz olmuş.
Tabii çok şey gelişti, değişti; çok güzel hareketler de oldu cennet ülkemde.
Yine de...
Memleketim hâlâ 12 Eylül ketenperesinde...
Ve sadece güğümleri değil, 12 Eylül düğümleri de “kalaylı”.
Darbeye teşebbüs zanlısını yargılamaya teşebbüs edebilmek gibi demokratikleşme neyin bir terakki var canım...
Lakin bizatihi olmuş bitmiş bir darbenin ne önü ne sonu, ne müsebbibi ne sahibi, hemen hiçbir şeyi yargılanamamış...
Sorun şu ki, 12 Eylül sonrasından beri hemen her siyasi hareket de esasta
12 Eylül’ün bir parçası.
Hem siyasi kadroları, hem de en azından belli bir yaş üstündeki siyasi tabanı, seçmen kitlesi ile 12 Eylül’le büyük ölçüde mutabık, müttefik düşmüş;
darbecinin darbeciyi koruyan
Anayasa’sına oy ve imza atmış...
Şimdi demokratikleşme deyu kıvranırken dahi, ülkeyi hak ve özgürlüklerden men eden devrin ve hukukunun işbirlikçisi, yatakçısı, yaltakçısı çıkmış...
Çoğunluk 28 Şubatçı, 27 Nisancı... Daha gerilerde 27 Mayısçı filan olmamış belki; ama büyük çoğunluk, tescilli biçimde 12 Eylülcü olmuş.
Ve işin kötüsü... Gladio, kontrgerilla, özel harp, Susurluk, Ergenekon tarihinde kilit kavşak 12 Eylül...
Bunlardan şimdi yakınanların, geçmişte bunların bir parçası oldukları sistemin kod adı da 12 Eylül!
12 Eylül, milletin en büyük ortak günahlarından biri. Milliyetçi olmakla da, muhafazakâr olmakla da, cumhuriyetçi, ulusalcı, demokrat, sosyal demokrat, liberal olmakla da sıyrılamıyorsun.
Bir şey diyeyim mi:
PKK da 12 Eylül’ün Diyarbakır Cezaevi’nde simgeleşen günahlarıyla
palazlandı...
Türkiye’nin allı, yeşilli burjuvazisinin serbest piyasası da.
Kızıyorlar yahut zerre kadar bağlantı kurmuyorlar ama...
24 Ocak kararlarının “Cumhuriyetçi, Atatürkçü, bağımsızlıkçı, ayetçi, işkenceci, kontrgerillacı, Gladiocu” emir komuta düzeni içindeki askeri bekçisi 12 Eylül olmasaydı, Özal da yoktu...
O yüzden, misal, Özal’a ve temsil ettiği çok şeye tapıp 12 Eylül’e küfür etmek de kolay değil!.. Tersi zaten hiç kolay değil.
29 yıl geçiveriyor, 12 Eylül sonrası yazı yine yeniden başlıyor... Lakin; ruhunuzu,
vicdanınızı, kadim acılarınızı, ülkenizin kanayan yaralarını o büyük darbe
travmasından, o suç ortaklığından çekip çıkartmak kolay olmuyor.
Büyük utançlarınızla hesaplaşamayınca, ayıplar peşinizi bırakmıyor.
Madem öyle...
Ayıpların peşinde olalım burada da.
Merhaba!
SUÇ VE CEZA
EN azından 15 yıldır, iktidarlar ile medyanın “pornografik ilişki”ye gömüldüklerini bir biçimde söylemeye gayret ettim.
İyiler, hoşlar, birbirlerini seviyorlar zannediliyor...
Esasında sado mazoşist bir şey olduğu (zor) anlaşılıyor.
Bugün iktidar baskısından yakınan cemaatin önde gelen aktörleri, darbeci ya
da demokratik, her iktidarla oynaşmayı marifet sayanlardan oluştu...
İlişki ve ganimeti asla ayıp sayılmadı; ilişikte milyar dolar baskılı günah,
sehpadaki ip gibi boyna dolanana kadar.
Geçmişte onların iktidar ilişkilerini ayıplayanların, şimdi “kendi iktidarları”nın tadını çıkarmaları, iktidar yanaşmasında günahkâr taşlamaları da ibretlik!
ASIL TEPEMİZ ÇÜRÜK
ONCA insan felakete kurban gittiğinde standart iktidar cevabı hazır:
Takdiri ilahi.
Sanmayın ki sadece bu iktidar böyle sallar.
Büyük depremde Cumhurbaşkanı Demirel ne demişti:
“Altımız çürük bizim.”
O gün Dipsiz Kuyu’da anında (epeyce dilde dünyayı dolaşmış) şu yazı çıktı:
“Asıl tepemiz çürük bizim!”
Bugün de öyle... Şehitlerin misli mislini toprağa, suya, yollara, enkaza,
çamura gömüp de hiçbir şey olmamış gibi yapabilen ülkem benim!
Bir iktidar lafı da şöyle:
“Amerika’da bile...”
Canım suya bakanım benim; haklısınız, tamamen öyle. Orada da sistem aynı! Yoksullar, itilenler, afetlere karşı harcanması gereken kamu kaynakları silaha ve şirket, siyaset rantlarına gömülenler, aynen böyle... Ölüyor işte!
Asıl tepemiz çürük!
Etiketler: 12 Eylül gecesi Genelkurmay Karargahı Demirel'e zorunlu ikamet iGelibolu Hamzakoy Nahit Menteşe 49 idam Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun TBMM Lale Mansur protesto etti darbe musin yazıcıoğlu cia pentagon abd Cumhurbaşkanı Demirel |
|