EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Avrasya'dan Genişletilmiş Avrasya'ya doğru

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ksm 28, 2014 1:09 am    Mesaj konusu: Avrasya'dan Genişletilmiş Avrasya'ya doğru Alıntıyla Cevap Gönder

OSMANLI YAZI 2017
İGOR MOLOTOV



Tüm hafta sonu yayınlanan haberlerde Putin ve Trump toplantısı ile ilgili mesajlar eksik olmadı. Trump ve Putin… Putin ve Trump…Ve aniden yayınlanan haberlerin birinde,Suriye’deki durumun çözümünde işbirliği yaptığından dolayı Rusya Devlet Başkanı, Mevkidaşı Erdoğan’ı övdü. Ayrıca, iki Cumhurbaşkanının–Rusya ve Türkiye – önceki zirvede çekilen sayısız fotoğrafları vardı. Yayınlanan fotoğraf karelerinde her ikisi de gülümsüyor. Bizim titiz, düzenli Cumhurbaşkanı ve zarif Türk Cumhurbaşkanı.

Putin Erdoğan’a hitap ederek “Sayın Erdoğan, Sizin pozisyonunuz sayesinde, azımsanamayacak derecede Suriye’deki durum müspet anlamda değişmeye başladı. Bu süre içerisinde Suriye’deki terörist gruplarına önemli bir darbe vuruldu ve oradaki düzenlemeler ciddi bir şekilde ilerledi”. Ve Erdoğan Putin’e hitabında: “Bende bizzat kendi ve tüm halkım adına bu süreçte oynadığınız rol için size teşekkür etmek istiyorum”.

Anlaşılan o ki, bu ortak çalışmalar yoğun bir şekilde devam ediyor ve ilişkiler Rus-Türk ilişkilerinde özellikle negatif durum arayan medyanın piyasaya yansıttığı gibi olmadığı görülüyor. Unutmayalım ki”Türk Akımı” projesinin derin deniz kısmının döşeme işleri başlandı, bu da inşaatın “durabilir” söylentilerinin dayanaktan yoksun olduğunun gösterir. Suriye konusunda istişare toplantıları sürekli devam ediyor. Türkiye Rusya’nın sadece bir iş ortağı değildir, aynı zamanda Türkiye, istikrarsız Ortadoğu bölgesinde, Rusya’nın jeopolitik müttefiki olmak üzeredir.

Recep Tayyip Erdoğan nisan aylarında yapılan referandum sonunda yeterli sayıda oy toplayarak, gerekli mutlak güce sahip oldu. Evet, her şey pürüzsüz değil, ama bu Rusya için çok iyi bir sonuç oldu. Erdoğan’nın en zor anlarında, neredeyse fiziksel olarak öldürüleceği bir zamanda bile, Rusya olarak biz Erdoğan’a destek olduk. Türkiye’deki darbe teşebbüsü sırasında Erdoğan’a yardım elini uzatan Putin oldu. Böylelikle, Rus uçağın düşürülmesiyle ateşlenen kriz aşılmış oldu.

Rus Uçağının düşürülmesi büyük bir ölçekli provokasyon olduğu şimdi anlaşılıyor, lakin hadisenin gerçekleştiği dönemde bunu görüp dile getirmek,menfi durumdan çıkıp ve ilerlemek için büyük bir cesarete ihtiyaç vardı. Türkiye’de NATO karşıtı muhafazakâr çevrelerde, bu uçağın düşürülmesinin sebebi aslında çok nettir. Bunu bizzat basit ve anlaşılır bir şekilde ortaya koyan entelektüel yazar ve siyasetçi Ali Osman Zor “Rus savaş uçağını Amerikan çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteren “turuncu kuvvetler” tarafından düşürüldüğünü ve aslında bu eylem ile Rus uçağı değil Suriye semalarında vurulanın Türkiye olduğunu” bana bizzat söyledi.

NATO mantalitesine sahip olan yapıların gayesi uçağı düşürerek tek bir hamleyle Erdoğan’ı Rusya’yla sürdürmeye çalıştığı müttefiklik ilişkisini koparmak istediler. Bahsedilen “Turuncu Kuvvetler”, Türkiye’deki geçtiğimiz yıl meydana gelen darbe girişiminde de yüzde yüz ABD yanlısı birisini cumhurbaşkanı olarak iktidara getirmek isteyerek, yapılan girişimde rol oynadı. Açık biçimde Rusya’yla jeopolitik ittifaktan yana tavır sergileyen Ali Osman Zor devamla bana şunu söyledi ki, “şimdi Rusya ve Türkiye karşıtı güçler yeniden rövanş peşinde, bunu Rusya’dan yana seçim yaptığı içinde Erdoğan’ın maruz kaldığı suçlamalar yağmurundan görüyoruz”.

Belki herkes hatırlamıyor, ama bir zamanlar Erdoğan ve Esad ilişkileri çok yüksek bir statüye sahipti: İki ülke arasında ortak bakanlar kurulu toplantıları yapılırdı ve hatta Esad Rejimi’nin dış politika alanında aldığı kararlar Ankara ile eş güdümlü idi. Bugün ise, Esad, ABD’nin gözünden düştüğü için Türk basının aktif kısmı Suriye cumhurbaşkanı üzerinde neredeyse linç yapılmasını desteklemektedir. Bu güçler -“Turuncu Kuvvetler”– , ellerindeki medya gücüyle Moskova’yı da ‘tarihi düşman’ olarak göstermeye çalıştığını ve insanların, Türkiye ve tüm bölgenin düşmanı olan ABD’nin işlediği suçları unutması için elinden geleni yaptıklarını ifade etti.

Türkiye’deki bazı kesimlerin Amerikan yanlısı ve Rusya karşıtı oldukları bir sır değil. Erdoğan’ın sıkça NATO mantalitesine sahip güçlerin öfkesini üzerine çekme riskini de üzerine alarak bir çok konuda Rusya yanlısı duruş sergiliyordu. Referandumdan sonra Türkiye’nin muhafazakar çevreleri, yeni Başkanlarından Rusya’yla işbirliği konusunda ilkeli duruş sergilemesini bekliyor. Bu kesim çoktandır jeopolitik ortak olarak seçimini Rusya’dan tarafa yaptı. Görüştüğümüzde “Avrupa yolundan midemiz bulanıyor”, – direk gözümün içine bakarak bana söylüyorlar.

Şimdi bir Türk kahvesi yapıp, beklememiz lazım: hâlbuki bugün bile olsa Türkiye’nin siyasi işgalden kurtulmaya başladığına ait işaretleri görüyoruz: birkaç hafta önce Türkiye’de eski CIA Başkanı John Brennan’a ve yardımcısı David Cohen’a, ve aynı zamanda tanınmış Demokrat ve ABD Kongresinde İsrail lobisinin lideri olan Chuck Schumer’a karşı, Türkiye’de geçen yaz darbeyi organize etme suçlamasıyla dava açıldığı duyuruldu.

Bu ABD karşıtı kesimi güçlendiriyor. Buna karşılık ABD’de CNN, Türkiye’deki referandum sonucu ile ilgili haberi ‘Türk demokrasinin ölümü’ başlığıyla veriyor. Cuma günü Avrupa Parlamentosu bir karar kabul etti ve bu karara istinaden, Türkiye Hükümeti Anayasa‘da gerekli düzenlemeler yapılmasını sağlamaz ise, Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili müzakerelerin askıya alınması çağrısının yer aldığı tasarıyı 477 milletvekilinin evet oyu vermesi ile kabul etti. Tüm bunlar aslında Türk entelektüeller ve siyasetçiler için büyük sevinçtir. Bu sevinç Ali Osman Zor için de, Fikir Adamı Salih Mirzabeyoğlu için de geçerlidir ki bu şahsiyetler – Silahın gücüne de, Kalemin gücüne de aynı derecede önem veren insanlardır. Türk komünist ve Troçkistlerden sevinç dolu mektuplar aldım. Belki Recep Tayyip Erdoğan da İstanbul rezidansında, NATO yanlısı partinin bir kez daha yenilmesine sevinerek gülümsemiştir. Henüz son olarak değil, ama tüm sonuçlarıyla birlikte.

Türk erkekleri çok açık görüşlü adamlardır: Onlar Türk ve Rus’un tarih boyunca çekilen ortak zorlukları hatırlıyor. Ve burada İngiltere’nin rolünü de unutmuyorlar, o rol ki, yüz yıl sonra aynısını Amerika Birleşik Devletleri oynuyor.

Makalenin orjinali;

https://russian.rt.com/opinion/407572-molotov-osmanskoe-leto

Makalenin Sputniknews sitesinde haberleştirilmesi;

https://tr.sputniknews.com/analiz/201707101029218997-turkiye-abd-nato-isgalinden-kurtulmaya-basladi/

Kaynak: Adımlar dergisi

Hindistan, Çin ve Rusya gezilerinden Avrasyacılık çıkar mı
Barış Doster
08.05.2017

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hindistan ve Rusya ziyaretleri sonrasında, bu ayın ortasında Çin’e yapacağı ziyareti, ABD gezisi takip edecek...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hindistan ve Rusya ziyaretleri sonrasında, bu ayın ortasında Çin’e yapacağı ziyareti, ABD gezisi takip edecek. ABD’ye gitmeden önce Avrasya’nın üç büyük gücüne yapılan ziyaret ABD’ye mesaj mı? Blöf mü? Samimi bir Avrasya arayışı mı? Bu soruların yanıtını ABD gezisi sonrası alacağız. Şimdiye dek izlenen politikalar, 15 Temmuz emperyalizm destekli FETÖ’cü darbe girişimi sonrası dahil, iktidar blokunun Avrasya’ya yönelik bütüncül bir siyaseti olmadığını kanıtladı. Türkiye’nin ekonomik ilişkileri geliştirmek isteyen, stratejik hedef içermeyen bir yaklaşımı var. Rusya ve Çin de bunun farkında. O yüzden “Türkiye Batı’dan dışlanıp ağır eleştirilere maruz kaldıkça, geçici olarak, blöf olarak, taktik bir koz olarak Avrasya’yı gündemine alıyor” diyorlar. Belirtelim; Almanya’nın ardından Çin ve Rusya, Türkiye’nin en büyük ticaret ortakları.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hindistan gezisi, hem siyasi, hem ticari açıdan büyük beklentiyle başladı. Şimdilik umulan ölçüde somut kazanım yok. Rusya’ya domates satmayı başaramadık. Ama Ruslardan buğday almayı kabul ettik; domates – buğday savaşını Rusya kazandı. Türk Akımı ve S 400 füzeleri konusunda da Rusların istediği oldu. Türk tekstiline Rus pazarı yeniden açıldı. İnşaat sektörüne kısıtlama kalkacak. Ama vize muafiyeti konusunda istediğimiz olmadı. En önemli gündem maddesi olan Suriye konusunda Türkiye Rusya’nın tezine biraz daha yaklaştı. Bir diğer önemli başlık olan PKK - PYD terör örgütüne verdiği destek konusunda Rusya geri adım atmadı. Terör örgütünün Moskova bürosu kapatılmadı. Yani, Rusya Türkiye’ye oranla daha çok kazanarak kalktı masadan. Çin gezisinde ise zirvenin başlığı, “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”.

Anımsatalım; Çin’deki G 20 Zirvesi’nde, liderlerin “aile fotoğrafında”, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus ve Çin liderlerinin arasında fotoğraf vermesi, Avrasya’nın Türkiye’ye verdiği destek olarak yorumlandı. Avrasya güçlerinin Türkiye’ye 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında destek verdiği doğru. Ama bunun G 20 Zirvesi’ndeki fotoğrafla açıklanması yanlış. Çünkü teamüle göre; aile fotoğrafında, zirveye ev sahipliği yapan ülkenin lideri, önceki zirveye ev sahipliği yapan ülke liderini, gelecek zirvenin yapılacağı ülke lideriyle arasına alarak poz veriyor. Çin’deki zirvede, önceki zirve Türkiye’de yapıldığı, sonraki zirve Rusya’da yapılacağı için, Türkiye’nin Çin ve Rusya arasında fotoğraf vermesi doğaldı, teamüllere uygundu. Hepsi bu.

RUSYA TÜRKİYE’YE NE KADAR GÜVENİYOR

Rusya, Türkiye ile gerilim yaşadığı dönemde, Türkiye aleyhinde, IŞİD terör örgütüyle ilgili iddialarını içeren bir dosyayı Birleşmiş Milletler’e sundu. Putin’in Erdoğan’la önceki görüşmelerinde, Suriye’ye yönelik Fırat Kalkanı harekâtının süresi, kapsamı ve derinliği konusunda uyarılarda bulunduğu, harekâtın “Suriye’ye danışılmadan yapıldığını” söylediği biliniyor. Tükettiği doğalgazın yüzde 55’ini, kömürün yüzde 33’ünü, petrolün yüzde 18’ini Rusya’dan alan Türkiye’ye karşı Rusya’nın eli kuvvetli. İlk nükleer santralimizi de Mersin Akkuyu’da Ruslar yapıyor, 22 milyar dolara. Yılda 50 milyar dolar enerji faturası ödeyen Türkiye’nin en büyük enerji tedarikçisi olmak, Rusya’ya Türkiye’nin ekonomisi, siyaseti, diplomasisi üzerinde alan açıyor. Psikolojik avantaj da Ruslarda üstelik. Özellikle de düşürülen uçak, FETÖ’cü darbe girişiminde paylaşılan istihbarat ve öldürülen büyükelçi nedeniyle.

Enerji bağımlılığı ve ekonomik ilişkilere karşın, Türkiye politik, diplomatik ve askeri açıdan Batı kurumlarına bağımlı. Batı merkezli küresel ekonomik kurumların, kredi derecelendirme kuruluşlarının ağzının içine bakıyor. IMF, Dünya Bankası, ABD Merkez Bankası, Standarts and Poors, Moodys, Fitch gibi… Türkiye’nin batılı örgütlerle olan ilişkisi, doğulu örgütlerle yok. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün diyalog ortağı, geçici olarak Enerji Kulübü Başkanı, o kadar. İktidar blokunun batı bağımlılığını, batının sözünden çıkamayan Körfez ülkeleriyle olan yakınlığını, iktidarı besleyen, iktidardan beslenen sermaye çevrelerinin ABD hayranlığını ABD’nin bildiği gibi, Rusya ve Çin de biliyor.

Dahası var; Türk toplumundaki egemen sınıf ilişkileri; üretim, mülkiyet, bölüşüm ilişkileri; siyasal, toplumsal, kültürel yönelim; Türkiye’nin Atlantik kampından, NATO’dan keskin, hızlı, kökten bir kopuş şöyle dursun, bu bağımlılığı sorgulamasını bile engelliyor. Ekonominin, siyasetin, toplumun, üniversitenin, iş dünyasının, bürokrasinin böyle bir tartışma başlatmasını beklemek gerçekçi değil. Kısa vadede mümkün de değil. Sanayileşme, kalkınma, ihracat, yatırım konuşmayan; sadece rant- repo- faiz- borsa- döviz konuşan bir ekonomi batı bağımlılığından kurtulamaz.

ABD GEZİSİNE BÜYÜK ANLAMLAR YÜKLEMEK YANLIŞ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Trump ile yapacağı görüşmeden büyük sonuçlar ummak gerçekçi değil. ABD’nin FETÖ’nün elebaşını iade etmesini, PKK – PYD terör örgütüne desteğini kesmesini beklemek boşuna. Onları Suriye ve Irak’ta kara gücü olarak kullanan, PYD’yi terör örgütü olarak görmeyen ABD Türkiye’ye şunu diyor: “PKK – PYD’yi vurma. Onları tanı. IŞİD’e karşı harekâta kara kuvvetlerinle katıl. Karşılığında Suriye’de güvenli bölge kurmanı kabul edeyim. Barzani’nin bağımsızlığını tanı. Suriye’nin kuzeyinde Kürt özerk bölgesini kabul et. Açılım sürecini başlat. Kıbrıs’ı ver”. Türkiye ise kamuoyu önünde bazen ABD’yi eleştirir gibi yapıyor. ABD’lilerle yapılan görüşmelerde ise gayet samimi mesajlar veriyor.

Şurası açık: ABD kurmak istediği Kürdistan’ın yaşaması için, Akdeniz’e açılmasının, petrol gelirlerine sahip olmasının zorunlu olduğunu biliyor. Onu da Türkiye’nin himaye etmesini istiyor. Bu amaçla ABD Ortadoğu’da denetlenebilir istikrarsızlık, kontrollü kaos yaratıyor. Aşınan devlet kapasitesi, azalan ekolojik hakimiyeti, zayıflayan hegemonik kabiliyeti nedeniyle açıktan işgal etmeye gücü yetmiyor. Yani; hibrid savaş yöntemleri, müttefikleri öne sürmek, vekâleten savaş yürütmek ABD’nin tercihi değil, mecburiyeti. Irak’ta inisiyatif ABD’nin, Suriye’de Rusya’nın elinde. O yüzden ABD, Musul’dan çekilen IŞİD teröristlerinin Suriye’ye, Rakka’ya rahatça ulaşmasına koridor açarak nezaret etti. IŞİD’e saldırı hazırlığındaki Suriye ordusunu “yanlışlıkla” bombaladı. Suriye’de ateşkesi bozdu.

Sözün özü: Türkiye, jeopolitik ağırlığının farkında değil. Kendi nesnel gerçekliği, gereksinimleri, zorunluluklarıyla yüzleşmekten korkuyor. Atlantik bağımlılığını, batı alışkanlığını sorgulayamıyor. Lafı dolandırıyor. “Üst akıl”, “okyanus ötesi” diyor. Emperyalizmin Türkiye’yi bölmek istediğini saptayıp, gereğini yapacak cesaretten yoksun olmak, Türkiye’ye kaybettiriyor.

Odatv.com

‘Rusya ve Türkiye IŞİD’e karşı savaşıyor, ABD koalisyonu şaşkın’
19.01.2017



Rusya ile Türkiye’nin Suriye’de IŞİD’e karşı düzenlediği ilk ortak operasyonu değerlendiren ‘Rossiya Segodnya’ (Rusya Bugün) uluslararası haber ajansının köşe yazarlarından Aleksandr Hrolenko, Rusya’nın terörle mücadele ettiğini kabul etmek istemeyen Batı’nın son gelişmeleri görmezden geldiğini söyledi.

Rusya ve Türkiye hava kuvvetleri, Suriye’de IŞİD’e karşı ilk ortak operasyonu gerçekleştirdi. Şam’ın onayıyla 17 savaş uçağının katılımıyla gerçekleştirilen operasyonda, El-Bab kırsalında 36 hedef vuruldu.

Rus Hava Kuvvetleri - IŞİD operasyonu

ABD'li uzman: Batı, Rusya ile işbirliği yapan Türkiye'yi örnek almalı
Rusya Savunma Bakanlığı, operasyon sonuçlarının Rus ve Türk hava kuvvetlerinin ortak eylemlerinin ne kadar etkili olduğunu gösterdiğini ifade ederken; Türkiye Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada da IŞİD’e karşı operasyonda Rusya’yla koordinasyonun başarılı olduğu kaydedildi. Öte yandan ABD önderliğindeki koalisyon, NATO ve Batı medyası henüz susuyor.
‘BATI, RUSYA’NIN TERÖRLE SAVAŞTIĞINI KABUL ETMEKTEN KAÇIYOR’

Batı medyasının Rusya ve Türkiye’nin Halep bölgesindeki ortak operasyonu görmezden geldiğini belirten Rossiya Segodnya yazarı Hrolenko, “Oysa Halep kentinin doğu mahalleleri militanlardan özgürleştirilirken çıkan ‘insani’ gürültüyü hatırlıyor musunuz? Batı’nın büyük jeopolitik oyununun kurallarına göre, NATO üyeleri sivilleri bombalayamaz. Yani bu durumda NATO üyesi Türkiye’yle birlikte operasyon düzenleyen Rusya’nın teröre karşı savaştığını kabul etmek lazım, ama susmak çok daha işlerine geliyor, üstelik Washington’da vardiya değişimi yaşanırken” dedi.

‘KOALİSYONUN MUSUL’DAKİ EYLEMLERİ, IŞİD’İ SURİYE’YE İTME SÜRECİNE DÖNÜŞTÜ’

Türkiye’nin, IŞİD’e karşı mücadelede Rusya’yla askeri işbirliği kuran ilk NATO ülkesi olduğuna dikkat çeken Hrolenko, “Mevcut durumun görünen paradoksu, Suriye’de askeri yollarla rejim değiştirme mekanizmasının bozulduğu anlamına geliyor. Dünkü araçlar – ABD önderliğindeki ittifak ve çeşitli militan grupları – Ankara’nın etkili oyuncu olarak kalmak istediği bölgede şimdi yeni barışçıl konfigürasyonunun oluşumunda sadece engel olacak. ABD önderliğindeki koalisyonun tutarsız eylemlerini sürdürmek gibi bir alternatif, aklıselim hiçbir Türk politikacıyı memnun edemez, çünkü Türkiye’nin kendisi için tehdit oluşturuyor” ifadelerini kullandı. ABD koalisyonunun Musul’daki eylemlerinin IŞİD güçlerini Suriye’nin doğusuna itme sürecine dönüştüğünü belirten Rus gazeteci, şöyle devam etti:

“IŞİD neredeyse hiçbir engelle karşılaşmadan Palmira, Deyr ez-Zor ve Türkiye sınırındaki El-Bab’a silah, patlayıcı ve militan takviyesi yapıyor.”

‘ERDOĞAN, RUSYA’YI SEÇEREK GİDEN SURİYE TRENİNİN SON VAGONUNA YETİŞTİ’

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya’yla işbirliği konusunda standart olmayan ama doğru bir karar aldığını kaydeden Hrolenko, “Erdoğan koalisyonu değiştirerek giden Suriye treninin son vagonuna yetişti. Muhtemelen temmuz darbesi, kararlarını gözden geçirmesinde önemli rol oynadı. Ne de olsa kendini NATO’nun esiri değil bağımsız cumhurbaşkanı olarak hissetmek daha iyi” yorumunda bulundu.

‘YENİ BAŞKANLA BİRLİKTE RUS VE ABD’Lİ KOMUTANLAR ARASINDAKİ İŞBİRLİĞİ ARTACAK’

Brüksel’in şimdi Ortadoğu’da iflas ettiğini hissediyor olması gerektiğini yazan Rus gazeteci, “Suriye muhalefeti üniforma çıkararak ceket giyip kravat takarak Moskova’daki görüşmelere katılıyor. Rusya diplomatik geleneklere uyarak müzakere platformuna ABD’yi de davet ediyor. Muhtemelen yeni ABD başkanının göreve gelmesiyle bölgede Rus ve ABD’li komutanlar arasındaki güven ve işbirliği düzeyi yükselecek. Astana görüşmeleri öncesinde Körfez ülkeleri de duruşlarını bir kez daha gözden geçirmeli” dedi.
Sputnik

Jirinovski: Türkiye'nin İncirlik Üssü'nü bize vereceğine eminim
07.01.2017



Rusya Liberal Demokrat Partisi Başkanı Vladimir Jirinovski, Türkiye'nin İncirlik askeri hava üssünü Rusya'ya vereceğini iddia etti.

Bir Rus radyosunda katıldığı programda konuşan Jirinovski şu ifadeleri kullandı: "Bölgede bizim üslerimiz her zaman olacak. Biz her zaman orada olacağız. Ben eminim ki Türkiye, üslerimizin topraklarında olmasına izin verecek. Türkler yavaş yavaş bloke etmeye başladılar, ABD oradan çıkacak. Gelecekte Türkiye NATO’dan ayrılabilir, İncirlik Üssü boşaltılabilir. Bize kiralayacaklar. İncirlik, Ortadoğu’daki en güçlü askeri üs. İncirlik bizim olursa, bu durumda NATO’nun yüzüne iyi bir tokat atmış oluruz." '

YAKINDA TÜRKİYE’YE İÇ PASAPORTLA GİDECEĞİZ'

Jirinovski sözlerine şöyle devam etti: "Eminim ki Ankara, Moskova ile başlıca partner ve müttefik olmak için kuzeye yönelmeye hazır. Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üye olmalarına yardımcı olabiliriz. Daha sonra Gümrük Birliği üyeliği söz konusu olabilir. Ruble ve TL alışverişine geçebiliriz. Türkiye buna hazır. Türkiye’ye gittiğimizde ruble ile alışveriş yapacağız. Eminim ki yakında iç pasaportla Türkiye’ye gideceğiz."
Sputnik

Türkiye - Rusya - İran yakınlaşmasına suikast
20.12.2016



Çavuşoğlu’ndan Kerry’ye: Karlov suikastının arkasında FETÖ olduğunu hem Türkiye hem Rusya biliyor

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile bir telefon görüşmesi gerçekleştiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirmesiyle ilgili olarak, “Hem Türkiye hem de Rusya saldırının arkasında FETÖ'nün olduğunu biliyor” dediği belirtildi.

Moskova'da bulunan Çavuşoğlu, bugün ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Türk Dışişleri kaynaklarının verdiği bilgiye göre, telefon görüşmesinde Kerry, Rus Büyükelçi Andrey Karlov'un dün Ankara'da bir polis memuru tarafından gerçekleştirilen suikast sonucu hayatını kaybetmesinden dolayı büyük üzüntü duyduklarını ve Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile de bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini ifade ederek başsağlığı dileklerini iletti.

ÇAVUŞOĞLU, SALDIRGAN HAKKINDAKİ BİLGİLERİ PAYLAŞTI

Yaşanan elim olaydan Türkiye’nin de büyük üzüntü duyduğunu kaydeden Çavuşoğlu da Lavrov ile Büyükelçi Karlov'un cenazesinin Moskova'ya varışını beklemekte olduğunu Kerry’e aktardı. Dışişleri kaynaklarının verdiği bilgiye göre Çavuşoğlu, Kerry’ye ‘hem Türkiye'nin hem de Rusya'nın saldırının arkasında FETÖ'nün olduğunu bildiğini’ belirtti ve saldırgan hakkında bilgi paylaştı.

“Katil deli değildi, bu organize bir terör saldırısı”

Rusya Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Diplomasi Akademisi'nde görevli Türkolog Nina Belyakova, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un suikast sonucu öldürülmesinden derin üzüntü duyduğunu belirterek, “Katil deli değildi, bu organize bir terör saldırısı” dedi.

Rus uzman Sputnik’e yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Ben şahsen kendisini tanıyordum. Derin üzüntü duydum. Çok değerli bir diplomattı. Başımız sağ olsun. Karlov Rus-Türk ilişkilerinin düzelmesi için çok çaba gösterdi. Ben ve tüm Rusya halkı için büyük bir kayıp. Moskova’da Rus, Türk ve İran dışişleri bakanlarının üçlü toplantısı öncesi Ankara’da bölye bir terör saldırısının yapılması dikkat çekici. İki olay arasında doğrudan bir bağlantı var. Akıllara üçüncü bir tarafın bu saldırıya ilgi duyduğunu getiriyor. Bu üçüncü tarafın amacı, Suriye konusunda başlatılan diyaloğu başlatmamak ve bir şekilde bu süreci engellemek. Suriye krizinin çözümü bağlamında Rus-Türk ilişkilerine yönelik provakosyon amaçlı bir saldırı olasılığı da var. Ben şahsen inanmıyorum bu tetiği çeken katilin deli olduğuna. Bu organize bir terör saldırısı. Şu anda Suriye ve özellikle Halep’in durumu ile ilgili konular çok hassas. Saldırıyı düzenleyenler de bu faktörden yararlandı. Rus-Türk ilişkilerini baltalamak ve Suriye krizinin çözümüne engel olmak.”

'DUYGUSAL OLMAMAK LAZIM, RUS-TÜRK DİYALOĞU DEVAM ETMELİ'

Belyakova açıklamalarına şöyle devam etti: “Ankara, bu olayı çok titiz şekilde araştırmalı ve tüm detaylarını dikkatle incelemeli. Rus ve Türk güvenlik, istihbarat güçleri koordine bir şekilde olayı araştırmalı. Duygusal olmamalı, heyecanı bir kenara bırakmamız lazım. Rus-Türk diyaloğu devam etmeli. Şunu unutmamak gerek: Rus-Türk krizi Ortadoğu’daki durumu da olumsuz etkiledi. Rus-Türk ilişkilerindeki normalleşme süreci devam etmeli.”

Rafet Ballı: “Ankara suikastı bizi uyarıyor; belli ki, Amerika’daki kaos güçleri sıkıştı

Aydınlık gazetesi yazarı Rafet Ballı, bugünkü köşesinde Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Gennadiyeviç Karlov’a düzenlenen silahlı suikastı yazdı. Aydınlık yazarı Ballı, “Ankara suikastı bizi uyarıyor; belli ki, Amerika’daki kaos güçleri sıkıştı. Maalesef: Bu yüzden suikastlar mevsimine girdiğimiz anlaşılıyor. Devlet de, milli kuvvetler de teyakkuzda olmalı” ifadelerini kullandı

Ayrıntılar olayı netleştirecek.

Fakat: Asıl siyasi tabloya bakalım.

Bir Türk-Rus ittifakı kurulmuştu.

Bu sayede: TSK, Suriye’de Amerikan koridorunu kesti.

Yine bu sayede: Halep teröristlerden kurtarıldı.

***

Asıl önemlisi bundan sonrasıydı.

Ankara-Moskova ittifakı ilerleyecekti.

Bugün Moskova’da kritik bir toplantı vardı.

Üç dışişleri bakanı katılacaktı: Türkiye, Rusya ve İran’dan.

Bu: İttifaka İran’ın da katılacağı anlamına geliyordu.

Yani: Bölgesel ittifak büyüyordu.

***

Böylece: Ankara’daki kurşunların hedefi netleşiyor.

Bir: Türk-Rus ittifakı.

İki: Moskova’daki Türkiye-İran-Rusya toplantısı.

İranlı üst düzey bir kaynak, ikinci ihtimale vurgu yaptı.

***

Tetikçiyi belirlemek kolaydır.

Arkasındaki örgüt de ortaya çıkarılabilir.

Fakat asıl önemlisi: İpin ucu nereye çıkıyor?

Şimdilik siyasi tahlil yapabiliriz.

Temel sorular şöyle:

Bir: Türk-Rus ittifakı kimin çıkarlarını tehdit ediyor?

İki: Türkiye-Rusya-İran ittifakının da kurulması kimi ürkütür?

Soğukkanlı olalım. Adres tek: Parmaklar Washington’u gösteriyor.

***

Ankara suikastı bizi uyarıyor.

Bir: Belli ki, Amerika’daki kaos güçleri sıkıştı.

Maalesef: Bu yüzden suikastlar mevsimine girdiğimiz anlaşılıyor.

Devlet de, milli kuvvetler de teyakkuzda olmalı.

***

İki: Hedefleri belli. Türk-Rus ittifakını durdurmak istiyorlar.

Beklentileri: İki dost arasına şüphe, güvensizlik sokmak.

Demek ki: Ankara-Moskova dostluğunu özenle koruyacağız.

***

Üç: Zaman sıkıştı. Bölgesel ittifakı genişletmeliyiz.

İran’la ve özellikle Suriye ile açık koordinasyon acil ihtiyaç.

Hızlı adımlar atmalıyız. Kaosçu güçlere yeni tertipler için fırsat vermeden.

***

Dört: Bıkmadan dikkat çekelim. Her şeyin temeli iç cephe.

İç cephede güvensizlik yaratan adımlardan vazgeçeceğiz.

Kılıçdaroğlu, Karlov'un katilini sordu: Kimse yok, neden canlı yakalamıyorsun?

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi'nin hayatını kaybettiği suikastı değerlendirdi ve saldırganın polis olmasının ayrıca araştırılması gerektiğini belirtti. Kılıçdaroğlu, "O kişinin canlı yakalanmayıp öldürülmesi de ayrıca üzerinde durulması gereken bir noktadır. Kimse yok, neden canlı yakalamıyorsun?" diye sordu.

Alman politikacı Röttgen: Türkiye'nin Suriye'de Rusya'yla anlaşması Batı için diplomatik felaket olur

Suriye'de Halep kentinin ordunun kontrolüne geçmesiyle Alman hükümetinde ‘Türkiye ile Rusya'nın anlaşmakta olduğu yönündeki kaygıların arttığı' belirtildi. Hürriyet'in haberine göre, ‘buna gerekçe olarak Halep'in doğusunun ordu güçlerine teslim edilmesi konusunda ABD'nin ikna edemediği muhalifleri, Türkiye'nin ikna etmiş olması' gösteriliyor. Hükümetin dış politika sözcüleri, Türkiye'nin Suriye'de Rusya ile anlaşmasını, Batı için ‘çok tehlikeli bir gelişme' olarak niteledi. Frankfurter Allgemeine Sonntag gazetesine konuşan Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen, "Türkiye'nin Suriye'de Rusya'yla anlaşması çok tehlikeli bir gelişme ve bu, Batı için bir başka diplomatik felaket olur" dedi.

Hükümet ortağı olan Sosyal Demokrat Parti (SPD) dış politika sözcüsü Niels Annen de, ‘Türkiye'nin muhaliflere desteğini çekmesi karşılığında Rusya'nın da Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'nin varlığını kabul edeceğini' öne sürdü.

Kaynak: Sputnik-Aydınlık-Cumhuriyet

Büyükelçi cinayetini araştıran Rus heyetin tespitleri neler?
26 Aralık 2016



"Kaçmak için zamanı vardı, kaçmadı. Çatışıp ölmeyi tercih etti"

Milliyet yazarı Tolga Şardan, çevik kuvvet polisi Mevlüt Mete Altıntaş'ın suikastı sonucu hayatını kaybeden Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov cinayetini araştıran Rus heyetinin tespitlerini yazdı. Şardan'ın aktardığı tespilerde, "Katil, iki kez olay yerine geldi. Karlov’un yanında koruma olmaksızın gezdiği bilgisine sahipti. Çevik Kuvvet’in resmi kıyafeti ile ÇSM’ye girmek daha kolayken, yakasına taktığı rozetle 'koruma' gibi girmeyi tercih etti. Karlov’un arkasında daha rahat ve dikkat çekmeden yer alacaktı. Usulüne uygun biçimde hareket ediyordu. Kaçmak için zamanı vardı, kaçmadı. Çatışıp ölmeyi tercih etti. Herhangi bir atış eğitimi yok. Oysa silahlı duruşu, hareketleri, silahı tutuşu ve kullanışı dikkat çekiciydi. Polis Altıntaş’ın, 'sıradan' bir polis memurunun kapasitesinin üzerinde olduğu görülüyor" ifadesi kullanıldı.

Tolga Şardan'ın Milliyet gazetesinin bugünkü (26 Aralık 2016) nüshasında yayımlanan 'Karlov cinayeti' başlıklı yazısı şöyle:

Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikastla ilgili soruşturma devam ediyor.

Karlov’u sırtından vurduktan sonra meslektaşlarıyla girdiği silahlı çatışmada öldürülen katil Mevlüt Mert Altıntaş’ın hayatı didik didik ediliyor.

Eylemci Altıntaş’ın, FETÖ’yle bağı konusunda kuşku bırakmayan bilgiler mevcut.

Rusya’dan gelen özel ekibin de katkı yaptığı soruşturmada elde edilen tespitlerden bir bölümü şöyle:

Katil, iki kez olay yerine geldi. Önce, 14 Aralık günü, 15’inde otelde kalmak için yer ayırttı, 15’inde otelde kaldı, 16’sında ilk kez Çağdaş Sanatlar Merkezi’ne (ÇSM) gitti. Büyükelçi Karlov’un sergiye gelmeyeceğini öğrendikten sonra ayrıldı.

Hedefine aldığı Karlov’un 19’unda sergiye geleceği bilgisine ulaştı. 19’unda otelde kalmak için yer ayırttı.

19’un da öğle saatlerinde aynı otele giriş yaptı. Kot pantolon ile geldiği otelden yanında getirdiği takım elbise ve beyaz gömleği giyerek ayrıldı.

Karlov’un yanında koruma olmaksızın gezdiği bilgisine sahipti.

Çevik Kuvvet’in resmi kıyafeti ile ÇSM’ye girmek daha kolayken, yakasına taktığı rozetle “koruma” gibi girmeyi tercih etti. Karlov’un arkasında daha rahat ve dikkat çekmeden yer alacaktı. Usulüne uygun biçimde hareket ediyordu.

Karlov’un söz konusu aktiviyete katılacağı “2 saat öncesinde” belli oldu. Karlov’un geliş saatine uygun biçimde otelden ayrıldı. İkinci kez ÇSM’ye geçti.

Kaçmak için zamanı vardı, kaçmadı. Çatışıp ölmeyi tercih etti.

Dosyasına bakıldı; okulda verilenin dışında herhangi bir atış eğitimi yok. Oysa silahlı duruşu, hareketleri, silahı tutuşu ve kullanışı dikkat çekiciydi.

ÇSM’deki eylemciyi etkisiz hale getiren iki özel harekatçının dosyaları incelendi. Acaba katille aynı devre mi diye? Ancak, sadece 2 ay önce göreve başlayan polis memurları oldukları anlaşıldı.

Katilin 2.5 yıllık meslek hayatında 3 kez rapor aldığı anlaşıldı. Raporlarda yazılı hastalık ve sorunlarla ilgili ilaçlar üzerinde inceleme yapıldı. İncelemelerde, Altıntaş’ın psikolojik sorunu olduğuna dair herhangi bir delil veya ipucu elde edilemedi.

Katil, 22 yaşında. Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde çalışan “sıradan” polis memuru.

Polis Altıntaş’ın, “sıradan” bir polis memurunun kapasitesinin üzerinde olduğu görülüyor.

Yapılan tespitlerden, “konu” üzerinde çalışılmış olduğu anlaşılıyor.

Elbette, soruşturmada bir çok sorunun yanıtı aranıyor. En önemli sorulardan birisi, “Katil, Karlov’un hiç kimsenin - devletin bile - bilmediği programını nasıl biliyordu?”

Bu soruya sıraladığım tespitler ışığında yanıt aramak doğruyu bulmayı sağlayacaktır.

Madalyonun öbür yüzü

Rusya ile Türkiye arasındaki diplomatik soğukluk, yerini ılıman iklime bırakmıştı.

Ankara ve Moskova’nın, oluşan havadan memnun olduğu mesajları güçlenirken, Batı’nın, yılbaşından sonra daha da güçlenmesi beklenen bu duruma karşı “olumlu” bakmadığı sinyalleri geliyordu.

Bu ortamda Karlov cinayeti işlenince, büyükelçinin korunması tartışması başladı.

Yapılan araştırmalara göre Karlov ve Rusya’nın koruma için resmi bir başvurusu bulunmuyordu.

Ancak, Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin düzelmesi ve batının bu düzelen ilişkilere “sorunlu” yaklaşması sürecinde olası provokatif hareketlere yönelik devletin önlem alması kaçınılmazdır.

Hatırlayalım; Diyarbakır Valiliği, 2010’da o zamanki sürecin önemli isimlerinden Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e “olası bir provokasyona” yönelik koruma tahsis etmişti. Hem de Baydemir’in ısrarla koruma polisi istememesine, reddetmesine rağmen.

Peki ya şimdi?

Düzelen Türkiye - Rusya ilişkilerini bozmayı hedeflenen provokasyonlara karşı “talep edilmemesine rağmen” Büyükelçi Karlov’un korunması gerekmez miydi?

Hadi İçişleri Bakanlığı bu durumu atladı ancak, Ankara Valiliği’nin atlamaması lazımdı.

Başkentin, görev yaptığı kentlerde kamu güvenliği konusunda oldukça tecrübeli valisi Ercan Topaca’nın süreci okuyup, Karlov’u bir Türk koruma ekibi alması konusunda ikna etmesi gerekirdi.

Bu cinayet; sonucuyla neye veya kime hizmet eder henüz belli değil ama belli olan tek şey Türkiye ve Ankara için iyi olmadı.
T24

Selvi: Karlov'a suikast, uluslararası bir operasyonla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor
20.12.2016



Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un Ankara'da uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmesi üzerine kaleme aldığı yazıda, "Suriye konusunda Rusya, Türkiye, İran'ın toplantısından bir gün önce düzenlenen suikast, uluslararası bir operasyonla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor" ifadelerini kullandı.

Selvi'nin yazısı şöyle:

"Sadece Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'a suikast düzenlenmedi. O kurşunlar sadece Karlov'a sıkılmadı. Türk-Rus ilişkilerine suikast düzenlendi. 15 Temmuz'da Türkiye'yi darbeyle yıkamayanlar, şimdi de kaos senaryosunu sahneye sürdüler. Türkiye'yi kaosa sürüklemek için en önemli dış desteğimiz olan Rusya'ya karşı suikast düzenlediler. Karlov, 24 Kasım sürecinde Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin düzelmesi için çaba sarf eden bir büyükelçiydi. Ankara'da korumasız gezecek kadar ülkemize güvenen bir diplomattı. Bizim hem dostumuz, hem de misafirimizdi. Ne yazık ki, Karlov'u koruyamadık. Rus Büyükelçi'ye düzenlenen suikasttan sonra Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili dosyanın yeniden açılması gerekiyor. Çünkü bir parmak, ısrarla Türk-Rus ilişkilerinin bozulması için komplolar kuruyor."

'EN ÖNEMLİ MÜTTEFİK'

"Suriye dizayn edilirken en önemli müttefikimiz Rusya'ydı. Rusya'yla anlaşıp Büyük Cerablus Operasyonu'nu başlatacağımız 24 Kasım günü Rus uçağı düşürüldü. O tarihten sonra Suriye üzerinde uçak uçuramadık. Rusya'yla ilişkilerin ne denli önemli olduğunu 15 Temmuz gecesi yaşadıklarımızla bir kez daha öğrendik. Fırat Kalkanı operasyonu ve Halep'in tahliyesi bu dostluğun önemini bir kez daha ortaya koydu. Suriye konusunda Rusya, Türkiye, İran'ın toplantısından bir gün önce Rus Büyükelçisi'ne düzenlenen suikast, uluslararası bir operasyonla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor."

'UYUYAN HÜCRELER'

Darbe girişiminden sonra, FETÖ'cülerin bir daha 15 Temmuz türünde bir darbe yapma kabiliyetleri kalmadı. Ama 'Uyuyan hücrelerini harekete geçirip, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere stratejik hedeflere yönelik suikastlar düzenleyebilirler' deniliyordu. İntihar eylemlerinden endişe ediliyordu. Büyükelçi Karlov'a yönelik suikast bunu gösterdi. PKK bir süredir ikiz eylemler yapıyor. Aynı hedefe yönelmiş olan FETÖ ise ikiz senaryolarını hayata geçirmeye başladı.

'TODAY'S ZAMAN YAZARI 'BÜYÜKELÇİLERİN GÜVENLİĞİ YOK' DEMİŞTİ'

FETÖ'cü yayın organı Today's Zaman'ın Ankara Temsilcisi Abdullah Bozkurt, 16 Aralık tarihinde attığı tweet'te, "Büyükelçilerin bundan böyle güvenliği yok" demişti. Bunun ne anlama geldiğini Karlov suikastıyla öğrenmiş olduk. FETÖ'cü uyuyan hücreler harekete geçti. Yeni hedeflerinin kim ya da kimler olduğu ise meçhul.

'EL KAİDE İMAJI'

"Suikastı düzenleyen Mevlüt Mert Altıntaş'ın iyi yetiştirilmiş olduğu anlaşılıyor. Sadece Türk-Rus ilişkilerinin en kritik aşamasında suikast düzenlemekle kalmıyor. Arapça olarak El Kaide ya da El Nusra imajı oluşturmaya özen gösteriyor. Altıntaş, Ankara çevik kuvvette 2 yıllık polis memuru olarak görünüyor ama profesyonel bir suikastçı olduğu anlaşılıyor.

Mevlüt Mert Altıntaş'ın suikast talimatını kimlerden aldığı, hangi imama bağlı olduğu, emrin kendisine ne şekilde tebliğ edildiğini öğrenebilecek miyiz bilmem. Çünkü sağ olarak ele geçirilemedi. 15 Temmuz'da rapor alması, KPSS soruşturmasının şüphelisi ve Körfez Dershanesi çıkışlı olması suikastçının FETÖ bağlantısına yönelik ipuçları veriyor."

'24 KASIM'DAN SONRA RUSYA İLE SORUN YAŞAMANIN NEYE MAL OLDUĞUNU ANLADIK'

"Ankara'da Rus uçağının düşürülmesi sürecini yakından takip etmiştim. O gün Ankara nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğunun farkında değildi. Hamaset vardı. 24 Kasım'dan sonra Rusya ile sorun yaşamanın neye mal olduğunu anladık.
Bu kez herkesin yüreğini ağzına getiren ihtimal, 'Eyvah 24 Kasım sürecine mi dönüyoruz' oldu. Ancak hem Ankara, hem Moskova buna izin vermedi. Süreç büyük ülkelere yakışan bir soğukkanlılık ve vakarla yönetildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak Rusya Devlet Başkanı Putin'i aradı. Putin, 24 Kasım'dan sonra, 'Erdoğan'ın NATO'dan önce beni aramasını beklerdim' demişti. Bu kez o tür bir değerlendirmeye fırsat verilmedi. Ayrıca iki devlet başkanı, suikastın soruşturulması için Türk ve Rus polislerinin birlikte çalışması kararını aldılar.

15 Temmuz'da FETÖ'cülerin kanlı darbe girişimini yakından izleyen biri olarak Putin'in, kendi cumhurbaşkanını öldürmeye çalışan bir yapının Rus Büyükelçisi'ne suikast düzenleyebileceğini anlamakta zorlanmayacağını düşünüyorum."
Sputnik

Erdoğan'dan ilginç sözler: 'Şanghay 5'lisinde neden olmayalım?'
20 Kas 2016



AB’nin yıllardır Türkiye’yi oyaladığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bazıları eleştiriyor olabilir ama ben de kendi kanatimi söylüyorum. Mesela, ‘Şanghay 5’lisi içerisinde Türkiye niye olmasın?" dedi. Erdoğan konuyu Rus lider Putin ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev’e de ilettiğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Özbekistan dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Birliği (AB) süreciyle ilgili, "Mesela, ‘Şanghay 5’lisi içerisinde Türkiye niye olmasın?’ diyorum. Bunu Sayın Putin’e olsun, Nazarbayev’e olsun, şu anda Şanghay 5’lisinin içinde olanlara da söyledim.. Türkiye’nin Şanghay 5’lisi içerisinde yer alması, bu konuda çok daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum. AB, Türkiye olarak bizi tam 53 yıldır oyalıyor. Böyle bir şey olabilir mi?" diye tepki gösterdi.

Erdoğan, Pakistan’da bulunan Gülen okullarındaki yönetici ve öğretmenlere 20 Kasım’a kadar süre verildiğini de belirterek, "O tarihe kadar Pakistan’ı terk edecekler" dedi.

"ABD’deki yeni yönetimin işbaşına gelmesiyle birlikte burada olumlu bir gelişme olacağı kanaatindeyim. Çünkü, yeni yönetim faiz politikalarında bizimle aynı istikamette düşünüyor. Aralık ayı içerisinde belki ABD’ye gitmemiz söz konusu olabilir. Chicago’da Amerikalı Müslümanların yıllık buluşmasına katılma ihtimalim var. ABD’ye gidecek olursam, eğer ayarlanabilirse, Sayın Trump’la da bir görüşme yapabiliriz. Bu yeni süreçte döviz kurunun o baskıcı durumundan sıyrılmak mümkün olabilir; faizin bu acımasızlığı karşısında gelişmekte olan ülkelerin, az gelişmiş ülkelerin dolar kurundaki yüksek rakamlardan kurtulmuş olur diye düşünüyorum."

Şanghay 5'lisi çıkışı

"Brexit bana göre güzel bir tevafuk oldu. Yani, Avrupa’da diğer ülkelerde bu tür şeyler olabilir... Fransa’da da sesler geliyor, İtalya’dan geliyor. Geçenlerde bizimle ilgili Dışişleri Bakanları bir araya geldi. Önce hırsla bir araya geldiler. Daha sonra Avusturya’nın dışında hiçbirisi Türkiye ile müzakerenin dondurulması, şu olması, bu olması noktasında fikir beyan etmedi. Bu tabi önemli bir şey. Mesele şu: Türkiye bir defa kendini rahat hissetmeli. ‘Benim için varsa, yoksa Avrupa Birliği’ dememeli... Benim kanaatim bu. Yani, bazıları eleştiriyor olabilir ama kendi kanaatimi söylüyorum. Mesela, ‘Şanghay 5’lisi içerisinde Türkiye niye olmasın?’ diyorum. Bunu sayın Putin’e olsun, Nazarbayev’e olsun, şu anda Şanghay 5’lisinin içinde olanlara da söyledim. Başlangıçta 5 ülkenin kurduğu İşbirliği Örgütü’ne daha sonra Özbekistan, Pakistan, Hindistan gibi ülkeler de dâhil oldu. İran da girmek istiyor. Sayın Putin, ‘Bunu değerlendiriyoruz’ gibi bir ifade de kullandı. Temenni ederim ki orada olumlu bir gelişme olması halinde, yani Türkiye’nin Şanghay 5’lisi içerisinde yer alması, bu konuda çok daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır."

"Teröristler kol geziyor"

"Bunları anlamak mümkün değil. Öyle şeyler yapıyorlar, öyle şeyler söylüyorlar ki, anlamak mümkün değil. Bir bakıyorsunuz kuyruğu dik tutma derdindeler, bir bakıyorsun yelkenleri indirivermişler. Türkiye için hiçbir zaman hayırlı rüya görmediler. Pek görmeye de niyetleri yok. Zaman zaman şahsıma hakaretler, zaman zaman ülkemizde fikir özgürlüğü olmadığı, hak ihlâlleri iddiaları... Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da teröristler kol geziyor ama bu tür şeyleri umursamıyorlar. Ya da Belçika’nın, Ermenilerin soykırım iddiasını kabul etmedi diye bir milletvekiline partisinden atılmanın yolunu açacak kadar özgürlüklerden uzak olduğu unutuluyor. Mahinur Hanım’la ilgili yaptıkları işin izah edilir bir yanı var mı? Bunların özgürlük anlayışı bu kadar işte."

"AB 53 yıldır oyalıyor"

"AB, bizi tam 53 yıldır oyalıyor. Böyle bir şey olabilir mi? İlklerdeniz, ama 53 yıldır oyalanıyoruz. Mesela Başbakanlığımın ilk yıllarında liderler zirvesine çağrılırdık. Daha sonra çağırmamaya başladılar. Niye? Orada her şeyi açık, net söylüyorduk da ondan. O günden bugüne, bakın 28 üye var, Sarkozy’nin ilk göreve geldiğinden itibaren, mesela fasıllarda açma-kapama olayında, sadece açmak var, kapama yok. Kapama olmayacaksa, açmayı yapsan ne olur, yapmasan ne olur? Kapama olmadıktan sonra açmanın bizim için hiçbir faydası yok ki. Bize bunu da yaptılar. Hakeza vize noktasında da, Latin Amerika ülkelerine vize serbestisi var, ama Türkiye’yi hâlâ oyalayıp duruyorlar. Geçen gün arkadaşlarla da konuştuk. Yıl sonuna kadar sabredelim, yıl sonuna kadar oldu, oldu. Yoksa biz bu geri kabulü falan, bu dosyayı kapatalım. Şurada mülteciler konusunda 3 milyar Euro bu yıl için Haziran itibariyle vereceklerdi. Vermediler. Bunu da bize vermiyor zaten. Mülteciye veriyor. Dolaylı yoldan. Konuştuk konuştuk, en sonunda ‘Kızılay’a bu işi aktaralım, onun üzerinden mültecilere gelsin’ dedik. Güya bir protokol. Ama uygulama yok. Artık 11’inci aydayız. Yıl sonu geliyor. Güya ikinci bir 3 milyar Euro da söz konusuydu. Şimdi onu da ne yaptıklarını göreceğiz. Gördükten sonra bu konuda da kararlı bir şekilde adımımızı atmış olacağız."

"NATO terörist askeri istihdam edemez"

"Sığınma talebinde bulunanların sayısı o kadar yüksek değil. Ayrıca, NATO’nun o tür sığınmaları kabul etmek gibi bir anlayışı, yaklaşımı olamaz. Bahsedilenler, birer terör suçlusu. Bir teröristi, terörist askeri, darbeci askeri NATO’nun içinde nasıl istihdam edebilirler? Böyle bir şeyi yapamazlar.

Bunların peşindeyiz, iadelerini istiyoruz. Mesela Yunanistan’a kaçanların iadelerini istedik. Çipras, ‘15-20 gün içinde neticelendiririm’ demişti. Maalesef kaç 15-20 gün geçti. Halen bekliyoruz. Benzer bir durumda biz geciksek, böyle yapsak, kıyameti koparırlardı."

Rusya ile normalleşme

"Şu anda fena değil diyebilirim. Çünkü, bu bir normalleşme süreci. Her şey bir anda olmaz. Zaten 5-6 Aralık gibi Sayın Başbakanımız Rusya’ya resmi ziyaret yapacak. O ziyarette de bu konular gündeme gelecektir. Ardından 2017’nin ilk çeyreğinde Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısı yapılacak. Dolayısıyla bu gidiş gelişler tabii üst düzeyli olarak devam ediyor."

Kaynak: El Cezire, Milliyet, Hürriyet

Ankara-Moskova Hattında 'Genişletilmiş Avrasya İttifakı' ve Nazarbayev
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol
11.08.2016



Türk-Batı ilişkileri ne kadar krize doğru koşar adım gidiyorsa, Avrasya merkezli ve anti-Amerikancı bir mahiyet kazanmaya başlayan Türk-Rus ilişkileri de bir o kadar zirve yapmaya aday görünüyor. Liderlerin St. Petersburg'da verdiği mesajlar, eğer sözde kalmaz ve uygulama fırsatı/zemini bulabilir ise, uluslararası sistemde yeni bir güç merkezi ve dengeye işaret ediyor.

Eğer bu "işareti" fazla iddialı buluyorsanız, o zaman daha mütevazı anlamda konjonktürün dayattığı bir menfaat ittifakı arayışından bahsedebiliriz. Bu da, Ortadoğu merkezli yangının Türkiye üzerinden Avrasya bölgesine sıçrama eğilimi göstermesi ve bundan bölge ülkelerinin duymaya başladığı derin endişeyle bire bir ilgili...

Bu bağlamda süreç, her ne kadar Rus derin devletinin önde gelen isimlerinden Aleksandr Dugin'in 14-15 Temmuz'da Ankara'da verdiği mesajlara ve çizdiği yol haritasına uygun bir şekilde işliyor gibi görünse de, aslında burada bir başka "stratejik akıl" ya da "derin aksakal"ın da varlığı dikkatlerden kaçmıyor.

Dolayısıyla, Türkiye ve Rusya burada yalnız değil. Güçlü ve gerçek manada ortak bir dosta sahipler.

Burada kimi kastettiğim üç aşağı beş yukarı anlaşılmış olmalı. Bu isim, hiç kuşkusuz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin ile iki gün önce gerçekleştirdiği zirve öncesi 4 Ağustos'ta Ankara'ya gelen ve "Türkiye'nin düşmanı bizim düşmanımızdır" mesajını çok net bir şekilde veren Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev.

Nazarbayev Hangi Düşmanı Kastetti

Nazarbayev'in 9 Ağustos öncesi gelişi bir kaç açıdan oldukça önemli. Öncelikle, Nazarbayev Türkiye-Rusya arasındaki normalleşme sürecinin çok da ön plana çıkmayan mimarlarından; ikincisi, Nazarbayev Türk Avrasyacılığının fikri bazda ve uygulama noktasında önde gelen isimlerinden; üçüncüsü, Türkiye'nin başta Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olmak üzere, Avrasya/Asya merkezli tüm bölgesel-uluslararası örgütlerde yer almasını isteyen ve buna destek veren bir lider; dördüncüsü "Avrasya Birliği"nin kurucu üç üyesinden (diğer ikisi Rusya ve Beyaz Rusya) birinin devlet başkanı ve Türkiye'nin bu örgüte dahil olmasını isteyen bir Türkiye dostu; ve son husus ise, elbette bu ziyaretin zamanlaması.

Her ne kadar ziyaretle ilgili olarak basında daha çok FETÖ'nün Kazakistan'daki okulları ön plana çıksa da, "Normalleşme Süreci"ni yakından takip edenler açısından bu ziyaretin tek ve esas gündeminin bu olmadığının hemen herkes farkında. Bu kapsamda Nazarbayev'in "Türkiye'nin düşmanı bizim düşmanımızdır" mesajının Pensilvanya'dan daha öte adres ya da adreslere işaret ettiği ortada; başta ABD, AB, NATO ve hatta şu an işbirliği sürecinde olunan bazı ülkeler de dahil olmak üzere...
Dolayısıyla bu "kararlılık" mesajı zamanlaması itibarıyla bundan sonraki süreçte Avrasya/Türk-İslam dünyası merkezli tüm oyunlarda oyun kurucular tarafından dikkate alınması gereken bir uyarı olarak karşımıza çıkıyor.

"Türkiye-Rusya-Kazakistan" Ekseni...

Süreci üç ülke bağlamında mevcut gelişmelere bağlı olarak değerlendirmeye devam ettiğimizde bu projede karşımıza şöyle bir sacayak çıkıyor: "Türkiye-Rusya-Kazakistan". Bunun daha özelde adı Avrasya coğrafyasında Türkler ve Slavlar'ın ön plana çıkacağı bir "konjonktürel menfaat ittifakı" olarak da belirtilebilir. (Her ne kadar bu ittifaka şu an için tüm Slavlar ve Türkler başlangıç itibarıyla dahil değil ise de, süreç içerisinde "mecburen" bir tercihe yönelecekler ve muhtemelen de bu çekirdeğe yöneleceklerdir.)
Diğer taraftan, burada Türkiye'ye destek bağlamında sadece Kazakistan'ın olmadığının da altını çizmekte fayda var. Orta Asya'da Kazakistan-Türkmenistan, Kafkasya'da Azerbaycan-Gürcistan, Güney Asya'ya doğru Afganistan-Pakistan ve Türkiye'nin güneyinde Ortadoğu'da Suudi Arabistan-Katar ikililerinin Ankara ile olan ilişkilerini, yakınlıklarını da belirtmek gerekiyor.

Bu ülkeler tüm taraflar açısından "Genişletilmiş Avrasya Projesi"nin vazgeçilmezleri ve aynı zamanda birer hedefi durumunda. Bazıları doğrudan operasyonlara/saldırılara maruz kalır iken, bazıları da sıranın kendine gelmeye başladığını görmüş durumda. Kazakistan da yakın zamanda bu listeye dâhil edilmeye çalışılanlardan. IŞİD vb. radikal terör örgütleri üzerinden "Türkistan Baharı"nın merkez ülkesi olmaya zorlanıyor.
Burada Kazakistan nokta atış yapılan bir hedef konumunda. Çünkü Kazakistan sahip olduğu jeopolitik ve stratejik konum itibarıyla sadece Orta Asya bölgesini değil, Rusya ve Çin'i de istikrarsızlaştırma kapasitesine sahip bir ülke. Bölgenin en önemli domino taşı.

Türkiye ve Rusya da bunun farkında. Dolayısıyla St. Petersburg Zirvesi'nin öncelikli hedefleri/sonucu olarak: 1. Türkiye-Rusya arasındaki krizin bitirilmesi, 2. Kendi bekalarını tehdit etmeye başlayan Anglo-Sakson ittifaka ve onların 100 yıllık projelerine karşı zoraki manevra alanlarını tekrar genişletme ihtiyacı; 3. Bölgeyi ortak koruma altına alma ihtiyacı; 4. Bu bağlamda çok hızlı bir şekilde yakın çevrelerde ortak işbirliğinin gerçekleştirilmesi; 5. "Bize rağmen Genişletilmiş Avrasya Projesini hayata geçiremezsiniz" mesajının bir kez daha verilmesi gerekliliği hususları karşımıza çıkıyor.

Diğer taraftan, burada taraflar açısından süreci doğru okumak ve çok da fazla hayal kurmamak gerekiyor. Çünkü başta Türkiye ve Rusya olmak üzere, ilgili ülkelerin önlerinde aşmaları gereken çok ciddi yapısal sorunlar var. Nitekim bunları aşamadıklarından dolayı son iki yüz yıldır hep aynı kısır döngüyü yaşıyorlar...
Millî Gazete

‘ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı Rusya-Türkiye stratejik ortaklığı’
25.10.2016



Rusya-Türkiye ilişkilerinin son aylardaki gelişme hızı, Türk dış politikasında ciddi değişiklikler meydana geldiğinin işaretlerinden biri olarak yorumlanıyor. Uzmanlara göre bugün Ankara’nın, Moskova ile olan işbirliğini çok daha ileri boyutlara taşıma hedefinin ve ikili ilişkilerini askeri alanlarda dahil yüksek düzeyli bir ortaklığa kadar götürme niyetinin olduğunu söylemek mümkün.

Rusya ile Türkiye arasında istihbarat bilgilerinin paylaşımına ilişkin anlaşmalar, Rusya’nın Türkiye’ye hava savunma sistemini sevk etmesi ihtimali ile ilgili görüşmeler, Açık Semalar Antlaşması (ASA) kapsamında Rusya’ya ait bir müfettiş takımının Türkiye üzerinde denetleme uçuşlarını gerçekleştirmesi ve buna benzer gelişmeler hiç kuşkusuz iki ülke arasındaki güvenin ciddi derecede artmış olduğunun göstergeleridir. Öte yandan ABD’nin, bütün tehlikeli sonuçlara rağmen “Büyük Ortadoğu Projesi”ni uygulamaya çalılşması, hem Rusya’yı hem de Türkiye’yi rahatsız etmekte. Uzmanlara göre bu projeye, ancak Rusya ve Türkiye’nin bölgedeki ortak çaba ve hareketleriyle son verilebilir. Bu koşullarda yakın dönemde Rusya ile Türkiye arasında artan işbirliği stratejik düzeye çıkabilir mi? Konuyla ilgili Sputnik’e konuşan Türkiye Emekli Subaylar Derneği Başkanı emekli Hava Korgenerali Dr. Erdoğan Karakuş şunları söyledi.

Açık Semalar Antlaşması’na Türkiye olarak biz çok büyük önem veriyoruz. Özellikle 1990’dan sonra dünyadaki gelişmeler dikkate alınarak bu antlaşmanın uygulanması tamamen barış ve ülkelerin birbirine güvenini sağlamak amaçlı olmuş. Malumunuz uçak krizi nedeniyle maalesef Rus uçağının uçuşu Şubat ayında gerçekleşememişti. Şimdi gerçekleşiyor. Bunun, birbirimize olan güvenin arttırılması açısından çok önemlidir.

Türkiye, kendisinde bulunan silah miktarını Rusya’ya bildiriyor. O bildirme üzerine Rusya da bunu bir yerde denetlemiş oluyor ve güven arttırıcı bir ortam yaratılmış oluyor. O nedenle bugün gerçekleşmekte olan bu olay Türkiye ile Rusya arasında çok büyük güvenin bir örneğini veriyor. Bundan dolayı her iki ülkenin halkları mutlu olması lazım. Bu güven gittikçe gelişecek. Biz ona inanıyoruz.

Çünkü çok iyi biliyoruz ki, Büyük Ortadoğu Projesi her iki ülkeyi de fevkalade büyük ölçüde rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlığın ortadan kalkması için Rusya ile Türkiye’nin çok iyi bir anlaşma ve güven içerisinde bulunması ve bu güvene dayalı olarak stratejik ortaklığın geliştirilmesi gerekmektedir. Daha önce özellikle S300, S400 gibi konularda Türkiye’nin ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda adım atıldığını biliyoruz. Bütün bunlar elbette ki stratejik ortaklığa götürecektir. İki ülkenin stratejik ortak olmaması için zaten hiçbir sebep yoktur.
Kaynak. Sputnik

Vladimir Jirinovski: Rus-Türk ilişkilerinin geliştirilmesi gerekir
13.10.2016



Sputnik'ten Aleksey Nikolski'nin haberi şöyle:

Rus devlet televizyonu Rossiya 1'de yayımlanan Veçer programında konuşan Rusya Liberal Demokrat Partisi Başkanı Vladimir Jirinovski, Rus-Türk ilişkilerinin geliştirilmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’de sayımız çok olmalı. Çok sayıda fabrika açmalıyız. Daha sonra İncirlik üssü de bizim olur” iddiasında bulundu.

Gazeteci Vladimir Solovyov’un sunduğu programda konuşan Jirinovski şu ifadeleri kullandı: “Türkiye ile dostluk derneği açalım. İlişkilerimiz düzeliyor artık. Türk dostlarımız olsun, sürekli fikir alışverişinde bulunalım. Rusya ve Türkiye dost olmalı. İki komşu ülke olarak anlaşmalıyız. Kavgaya gerek yok. Türkiye’ye tatile, özellikle sonbaharda gidelim. Ruble ile alışverişe geçelim, Rusça Türkiye’nin güneyinde konuşulan bir dil olsun artık. Milyonlarca Rus oraya gider. Geçmişte yaşananlara takılmayalım. Türkiye’yi sıcak şekilde kucaklamamız lazım.”

'TÜM TÜRKİYE RUSÇA KONUŞACAK'

Jirinovski açıklamalarına şöyle devam etti: “Tüm Türkiye Rusça konuşacak. Plajların hepsinde Rus turistler olacak. Bu iyi, çünkü orada herkes Rus turistlerin sayesinde ekmek kazanacak. Çok sayıda vatandaşımız Türkiye’de ucuz evler alacak. Moskova’daki evini kiraya verip yarı parasıyla Türkiye’de hem yaşayacak hem de tatilini yapacak. Biz SSCB döneminde Türkiye’de çok sayıda fabrika yaptık. Şimdi de orada fabrikalar açmamız lazım. Daha sonra orada üssümüz de olur. Örneğin İncirlik üssü bizim olabilir, sadece bayrak değişir ve yerine Rus bayrağımız dalgalanır. İki güç Moskova ve Ankara birlikte Suriye sorununu çözmeye çalışmalı. Sonra İran da bu sürece dahil olabilir.”

'TÜRKLER, RUSLARI SEVİYOR'

Rus-Türk savaşlarına da değinen Jirinovski, “Rus-Türk savaşlarını da Batı organize etti. Türkler hiçbir zaman bizimle savaşmak istemedi. Başkaları kışkırttı. Hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında bize karşı kışkırttmaya çalşıtılar. Moskova, silah, para yardımında bulunarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurtardı. Türklerin Ruslara bakış açısı çok iyi. Türkler Rusları seviyor, Rus dilini öğreniyor, Rusları her zaman bekliyor. Bu çok önemli. Başka ülkelerde Ruslara karşı saldırılar, hakaretler varken, Türkler Rusları ülkelerine davet ediyor” dedi.

Kaynak: Sputnik

Jirinovski: Rusya, Türkiye, İran, Suriye ve Irak ile 5'li koalisyon kurulmalı
16.09.2016



Rusya Liberal Demokrat Partisi lideri Vladimir Jirinovski, Rusya'nın dış politikada doğu-batı değil kuzey-güney vektörüne ağırlık vermesi gerektiğini ifade ederek, Rusya, Türkiye, İran, Suriye ve Irak'tan oluşacak beşli bir koalisyon kurulabileceğini ifade etti.

Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma'da AA muhabirinin sorularını cevaplandıran Jirinovski, Rusya, Türkiye, İran, Suriye ve Irak'tan oluşacak beşli bir koalisyonun yüzyıllardır çözülemeyen bölgesel problemlere son verebileceğini savunarak, "Bu birlik büyük bir nüfus ve kaynağa sahip olur. Türkiye NATO'dan çıkabilir, çünkü 5'li ittifak askeri olarak en güçlü olacaktır. Avrupa korkacaktır" ifadelerini kullandı. Jirinovksi, Türkiye-Rusya ilişkilerinin uzun vadeli ve kapsamlı şekilde geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Jirinovski, Rusya ve Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde bazı zorluklar yaşadığını, Moskova-Ankara yakınlaşmasının iki ülkeyi daha güçlü hale getireceğini söyledi.^'

'HER MUSİBETTE BİR HAYIR VARDIR'

Jirinovski, "Rusça'da güzel bir atasözü var, her musibette bir hayır vardır diye. Uçak krizi iki ülkeyi de ilişkilerinin geleceğini düşünmeye sevk etti. Neticesinde Ankara ve Moskova ilişkilerinin geliştirilmesi gerektiği sonucuna vardı. Bence bu bir süreliğine değil uzun yılları hatta yüzyılları kapsayacak şekilde yapılmalı" dedi. Türkiye-Rusya ekonomik ve ticari ilişkilerinin birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğuna dikkati çeken Jirinkovski, iki ülkenin ihtiyacı olan ürünleri birbirinden temin edebileceğini kaydetti.

'DAĞLIK KARABAĞ SORUNU, MOSKOVA VE ANKARA'NIN İŞBİRLİĞİYLE ÇÖZÜLEBİLİR'

Jirinovski, Türkiye-Rusya işbirliğinin bölgesel konuların çözülmesine katkı sağlayacağını ifade ederek, Dağlık Karabağ sorununun Moskova ve Ankara'nın işbirliğiyle çözülebileceğini savundu.

'RUSYA'NIN BAZI BÖLGELERİNDE TÜRKÇE İKİNCİ DİL, ANTALYA'DA DA RUSÇA İKİNCİ DİL OLABİLİR'

Türkiye ve Rusya arasında, kültürel ve insani alanlarda işbirliğinin çeşitlendirilebileceğini aktaran Jirinovski, Rusya'nın bazı bölgelerinde Türkçe'nin ikinci dil, Antalya'da ise Rusça'nın ikinci dil olabileceğini kaydetti.

'İKİ ÜLKE ARASINDA İŞBİRLİĞİ KONUSUNDA TEK BİR EKSİ BİLE GÖRMÜYORUM'

Jirinovski, iki ülke arasında ulaşım alanında da geniş işbirliği imkanları olduğunu aktarırken, "Yani baktığınızda her alanda artılar var, tek bir eksi bile görmüyorum" diye konuştu.

Jirinovksi, 15 Temmuz'daki darbe girişiminin arkasında ABD'nin olduğunu ileri sürerek, "Amerikalılar bir kez daha Türkiye'yi kendi çizgisine çekmeye çalıştı. Türk halkının çıkarları doğrultusunda kendi bağımsız politik çizgisine sahip olduğu için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ekibini devirmeye çalıştılar. Onlar, Türkiye'nin Amerikancı bir çizgide olmasını istiyor" dedi. Rusya'nın darbe girişiminin ardından Türkiye'ye dayanışma dileklerini ilettiğini anımsatan Jirinovski, "Amerikalılar küstah bir darbeyle Erdoğan'ı devirmeye çalıştı. Daha önceki 4 darbede böyle olmuştu. Ancak beşinci başarılı olamadı çünkü Erdoğan güçlü bir lider" ifadelerini kullandı.

Kaynak: Sputnik

Türk Akımı projesinin hızlandırılmasına ilişkin anlaşma imzalandı
10 Eki 2016



Türkiye ve Rusya arasında Türk Akımı projesinin hızlandırılmasına ilişkin anlaşma imzalandı. İki ülkenin liderleri, ortak basın toplantısında tüm alanlarda işbirliğinin geliştirilmesi konusunda mutabık olduklarını açıkladı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Başkanı Vladimir Putin, Mabeyn Köşkü'nde Rus gazını Türkiye'ye getirecek Türk Akımı projesinin hızlandırılması mutabakatı imza töreninde bulundu. İki ülkenin liderlerleri, 1 saat 40 dakika süren heyetler arası görüşmenin ardından ortak basın toplantısında tüm alanlarda işbirliğinin geliştirilmesi konusunda mutabık olduklarını açıkladı. Türkiye Enerji Bakanı Berat Albayrak ve Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak'ın Türk akımı projesini imzalamasının ardından Erdoğan şu açıklamayı yaptı;

"Sayın Başkan ile dolu dolu bir gün geçirdik. Sonunda bu anlaşmalar imzalanacak noktaya geldi ve imzalar konuldu. Birçok alanda, savunma sanayii ile ilgili olsun, ticari, kültür, bundan sonraki süreçte bu ilişkilerimizi geliştireceğiz. Üst düzey istişari konsey toplantısı ile ilgili talimatları verdik. Yıl sonu ya da önümüzdeki yıl bu görüşmelerimizi gerçekleştireceğiz. Bu arada karma ekonomik komisyon toplantısı da aciliyet gerektirmesi sebebiyle burada gerçekleştirilecek. Tabi çok da hassa bir konu, bölgedeki gelişmeler. Suriye konusunu etraflıca ele alma imkanımız oldu. Fırat Kalkanı operasyonunu kendileriyle görüştük. Fırat Kalkanı konusunda ne gibi işbirlikleri yapabileceğimizi görüştük. Özellikle Halep'te ne gibi insani adım atabiliriz ki oradaki insanlar bu durumdan kurtulsunlar. Bu konuda karşılıklı olarak görevlendirmelerimizi yaptık. Dışişleri Bakanalarımız, Genelkurmay Başkanlarımız ve İstihbarat Başkanlarımızın görüşmesiyle bu konuda bir noktaya varılacaktır. Türk akımı konusunda aramızda değerlendirme yaptık. Türk akımının hızlandırılması konusunda da imzayı attık. Bir diğer husus Akkuyu nükleer santrali. Burayla ilgili olarak da bundan sonraki sürecin hızla ilerlemesi için mutabakatımız net. Zaman kaybının önümüzdeki süreçte telafi edileceği inancındayım."

Putin ise şu sözleri sarfetti;

"Sayın Cumhurbaşkanı ve değerli meslektaşlarım.... Bana gönderdiği davetten dolayı şükranlarımı sunmak istiyorum. Bu çok büyük bir organizasyonun başarıyla gerçekleşmesinden dolayı Türk ortaklarımızı tebrik ederim. İki ülke için son derece güncel olan konularda görüşme yaptık. İkili ilişkilerde normalleşme için ilava çaba göstereceğimiz konusunda mutabık kalmıştık. Bugün Rusya hükümeti Türkiye'den alınan ve kısıtlanan bazı tarım ürünlerini Rus piyasasına açmış olduk. Bu karşılıklı bir menfaat. Çünkü özellikle turunçgiller Rusya'da üretilmiyor. Bunlar ihraç edildikten sonra Rusya'da bunların fiyatları düşecektir. Özellikle şuna dikkatinizi çekmek isterimki bu kalmelerin Rusya'ya ihracatı 500 milyon dolar civarındaydı. Dolayısiyle önemli karar alındı. Enerji alanındaki işbirliğimizi ele aldık. Akkuyu'd açalışmaların devam edilmesinden bahsediyoruz. Şuna dikkatinizi çekmek isterim, bu Türkiye açısından yeni bir sanayi dalının ortaya çıkması anlamına geliyor. Rusya'da halihazırda 200 genç öğrenci bu konuda ilgili konularda eğitim görmektedir. Daha önce imzalanmış olan Türk Akımı'ndan bahsediyoruz. Aynı zamanda bu proje çerçevesinde işbirlğimizi ilerletmek için doğalgaz indiriminde mutabık kalmıştık. Özellikle Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ülkeyi enerji merkezi haline getirme çabasında ilerliyoruz. Rusya Uzay şirketi Türkiye'nin uzay ihalesine katılmaya hazırdır. İnsani alanda işbirliğinden bahsettik görüşmede. Türk tarafı karşılıklı olarak iki ülkede Rusya ve Türkiye kültür yılları yapılmasını önerdi. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği gibi başta Suriye olmak üzere bölge konularına değinildi. Biz Rusya olarak akan kanın durmasından yanayız. Siyasi çözüme en kısa sürede geçi,lmesindenn yanayız. Suriye'de barışı isteyen herkes bunu desteklemeli. Halep'e insani yardımların götürülmesi konusunda her türlü çabaya açığız. Tek sorun bu insani yardımı ulaştıracakların güvenliğinin sağlanmasıdır. Kastalo yolundan muhalif ve Suriye güçlerinin uzaklaştırılması konusunda ABD'ye verdiğim öneri hakkında bilgi verdim. Ama Amerika bunu fiili olarak yapmak istemiyor ya da yapamıyor. İnanıyorum ki İsviçre'deki görüşmedeki en önemli konu bu olacaktır. Ve Halep'te akan kanın durdurulması için De Mistura'nın önerdiği silahı bırakmak istemeyen grupların uzaklaştırılması için Erdoğan ile birlikte çaba göstereceğiz. Savunma sanayi alanındaki işbirliğinden bahsetmek gerekirse, biz bu alanda işbirliğinin somut ve önemli yerlere evrilmesini arzu ediyoruz. Her iki taraftan bu konudaki eleştiriler araştırılmaktadır."

Basın toplantısına, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov, Kremlin Basın Sözcüsü Dmitriy Peskov ve diğer Rus yetkililer katıldı.

Bu arada, basın toplantısı öncesinde 1 saat 40 dakika süren Erdoğan-Putin görüşmesinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Kalın ile MİT Müsteşarı Fidan da yer aldı.
Kaynak: Al Jazeera

Rus senatör: ABD, FETÖ aracılığıyla Rus-Türk ilişkilerini bozmaya çalıştı
04 05.10.2016

Rusya Federasyon Konseyi Dış İlişkiler Komitesi üyesi İgor Morozov, ABD'nin Türk ordusundaki gizlenen FETÖ yapılanmasıyla Rus-Türk ilişkilerini bozmaya çalıştığını belirtti. Sputnik'e konuşan Rus senatör şu ifadeleri kullandı: "ABD, Rusya'nın çevresinde Moskova'ya karşı düşman ülkelerin oluşturulmasından yana. Daha önce Ukrayna'daki yaşanan olayları hatırlayalım. Ukrayna'da iktidara yönelik darbe organize ve finanse edildi. Böylece bu planlarla Avrupa Birliği (AB) ve Rusya'nın arasını bozdular. Şimdi Türkiye'de yaşanan gelişmelere göz atalım. Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki gizli FETÖ ağı üzerinden 24 Kasım'da Suriye arazisinde savaş uçağımıza yönelik provokasyon yapıldı. Savaş uçağımız düşürüldü ve paraşütle atlayan pilotumuz havada öldürüldü. Tüm bunlar şunu gösterdi: ABD gelişen Rus-Türk ilişkilerini bozmak için ellerinden gelen her şeyi yaptı."

‘TÜM BUNLAR WASHİNGTON'UN OYUNU'

Morozov açıklamalarına şöyle devam etti: "Bugün aylar sonra her şey ortaya çıktı. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da bunu itiraf etti. Uçağımızı düşüren pilotlara karşı soruşturma başlatıldı. Erdoğan bizzat kimlerin bu provokasyonun arkasında olabileceği konusunda açıklamalar yaptı. Dolayısıyla bu da Washington'un oyunuydu. Washington bugün Rusya'nın çevresinde düşman ülke ağı oluşturmak için elinden geleni yapıyor. Bu yüzden ABD'nin bu politikalarına karşı mücadeleye devam edeceğiz. Ülkelerimiz arasında siyasi, askeri, parlamentolar, sivil toplum örgütleri arası ve kültürel ilişkilerimizi artırarak bu bozucu oyunlara karşılık vermeliyiz."
Kaynak:Sputnik

İvaşov: Türkiye, Rusya, Çin, İran ve Suriye ile yakınlaşıyor
27 Eylül 2016

Şanghay İşbirliği Örgütü'nün kurucularından emekli Orgeneral Leonid Grigoryeviç İvaşov, "Türkiye; İran, Rusya ve Suriye ile yakınlaşıyor" dedi. İvaşov, Türkiye, Rusya, İran ve Çin'in Amerika'yı Ortadoğu'dan kovulacağını söyledi. Türkiye'nin geleceğinin Şanghay İşbirliği Örgütü'nde olduğunu söyleyen İvaşov, "Batı çöküyor, Doğu çağı başlıyor" dedi.

Şanghay İşbirliği Örgütü'nün kurucularından emekli
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Tem 12, 2017 10:24 pm tarihinde değiştirildi, toplam 7 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Arl 21, 2016 11:08 pm    Mesaj konusu: Uzmanlar: Putin’in Türkiye ziyareti Erdoğan’ın batıya sinyal Alıntıyla Cevap Gönder

Rus uçağının Moskova, Suriye, Tahran, Ankara turu!
İsmet Özçelik
30 Eki, 2017



Suriye ve Irak’taki gelişmeler ABD’nin kabusu. İşleri her geçen gün kötüye gidiyor. Bu durum Washington’dan yapılan açıklamalara da yansıdı. Rusya, Türkiye, İran, Irak, Suriye yönetimleri birlikte hareket edince ABD’nin eli ayağı dolaştı.
“2. İsrail” hesapları altüst. Kerkük hesapları duvara tosladı. Musul hesapları boşa çıktı. Sincar’da kara kara düşünüyor. Irak ordusu Suriye ve Türkiye sınırını denetim altına almak üzere. Şimdilerde “kara gücü” PKK’yı kurtarma derdinde.
Suriye’de de işler iyi değil. Deyr ez Zor’da Suriye ordusu ile Irak ordusu sırt sırta geldi. ABD güney koridoru planlarken tam tersi oluyor. Suriye ordusu Haseke’ye güneyden koridor açmak için hareket halinde.

ABD FİTNE PEŞİNDE

ABD bütün gücüyle Rusya, Türkiye, İran, Irak, Suriye işbirliğini bozmaya çalışıyor. Bütün ajanları faaliyette. Tehdit, şantaj, havuç, sopa her yolu deniyor.
“İktidar” vaadiyle içerdeki adamları da devrede. Rusya, İran, Irak, Suriye karşıtı hamleler yapıyorlar. Ama sonuç almaları zor. Bazıları umutlansa da Türkiye tercihini yapmış durumda. Geri dönüş de gözükmüyor. “Gemiler yakıldı” dersek pek de yanlış olmaz.
Anlayacağınız ABD zorda. Bölge ülkelerinin işbirliği her geçen gün pekişiyor.

RUSYA’NIN MEKİK DİPLOMASİSİ

Peki bu işbirliğinde hiç sorun yok mu? Elbette var. Önümüzdeki süreçte de olacak. Mücadele varsa sorunlar da yaşanır. Ama çözülüyor.
Geçtiğimiz günlerde önemli gelişmeler yaşandı. Kremlin’in envanterine kayıtlı “Tupolev Tu-154” tipi bir uçak sürekli havadaydı.
21 Ekim’de Moskova’dan Suriye’ye uçtu. 22 Ekim’de Suriye-Moskova’ya hareket etti. 24 Ekim’de Moskova-Tahran seferini yaptı. Aynı gün Ankara Esenboğa Havaalanı’na indi. 26 Ekim’de yeniden Moskova’ya döndü. Sonra tekrar Suriye…
İçinde kim vardı bilmiyorum Ama ne için tur attığını anlamak hiç de zor olmasa gerek. Başkentlerin havasına bakılırsa işler yolunda.

TAHRAN’DA DURUM

23. İran Basın Fuarı için 3 gündür Tahran’dayım. Konuştuğumuz İranlılar da gelişmelerden memnun. ABD’nin yeni ambargo girişimlerine karşı kendilerini daha güvende hissediyorlar.
Rusya, Türkiye, Irak, Katar, Lübnan, …
Başta Çin olmak üzere Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ülkeleri…
Dünyanın yarısından fazlasını yanlarında görüyorlar.
Bölge ülkelerinin bölge sorunlarına el koymasının, ABD’yi bölgeden kaçırtacağını düşünüyorlar.
Bunları söyleyen resmi yetkililer değil. Onlarla görüşmelerimizi yarından sonra yapacağız.
Sokaktaki halkın görüşleri böyle.

İRADE VAR

Bizler işin bu noktaya geleceğini sürekli anlattık. Bunun bir istek değil, zorunluluk olduğunu söyledik. Gelişmeler bizim için sürpriz değil. Ama bir yıl önce anlattıklarımıza “hayal” diyenler, şaşkın.
Türkiye’nin ezici bir çoğunluğu gelinen noktadan memnun. Rusya, İran, Irak, Suriye için de aynı şey geçerli. Karamsarlık yerini umuda bırakmış durumda. Irakta da, Suriye’de de zafer havası var.
“Bölgesel işbirliği iradesinin” hakim olmasından bütün bölge halkları sevinçli.

BUNLAR DAHA BAŞLANGIÇ

Konuştuğum hemen hemen herkes bu işbirliğinin üstünde titriyor. “Aman bu iş sekteye uğramasın, kimse ABD oyununa gelmesin” diyor.
İşin içinde olanlarda moraller yerinde. Önümüzdeki dönem için daha iyi gelişmeler olacağını, bölgenin huzura kavuşacağını vurguluyorlar.
“Bu daha başlangıç” ifadesini kullanıyorlar.
Haydi hayırlısı..!

Aydınlık

İran Cumhurbaşkanı Ruhani'den Türkiye açıklaması: İşbirliğini ilerletmeliyiz
02 Ekim 2017



"İran ve Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve uluslararası ilişkiler iyi bir konumdadır"

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ı ağırlayan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, "İran ve Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve uluslararası ilişkiler iyi bir konumdadır ancak diğer alanlarla tutarlı bir şekilde askeri ve savunma işbirliğini ilerletmek için gayret göstermeliyiz" dedi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, İranlı mevkidaşı Muhammed Bakıri'nin davetlisi olarak dün Tahran'a gitti.İran Genelkurmay Başkanı ile görüşmesinin ardından İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı kabul etti. Görüşmede Türkiye-İran ilişkileri ile ilgili açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Ruhani, iki ülkenin sınır bölgelerinde istikrar sağlanması gerektiğini ve terör tehdidinin bu şekilde önlenebileceğini vurguladı.

Ruhani, "İran ve Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve uluslararası ilişkiler iyi bir konumdadır ancak diğer alanlarla tutarlı bir şekilde askeri ve savunma işbirliğini ilerletmek için gayret göstermeliyiz" diye konuştu.

T24
ETİKETLER
iran cumhurbaşkanı ziyaret türkiye genelkurmay başkanı hulusi akar

Türkiye, Rusya ve İran'ın ortaklık sürecinde ipler ABD'nin zannettiği gibi elinde mi?
21.09.2017
Elif Sudagezer



Türkiye'nin Rusya ve İran'la birlikte hareket edip bölge ülkelerinin sınırlarını koruyan bir politika izlemesinin gereğine değinen Uzman Bartu Soral "Erdoğan hala ABD ile pazarlık peşinde. Ancak Kürdistan planından ülkenin ne kadar zarar görebileceği anlaşıldığında Türkiye; ABD ve İsrail'le köprüleri atacak ve bu iki ülkeye cephe alacak" dedi.

Eski ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Dov S. Zakheim, Amerikan Foreign Policy dergisinde yayınlanan yazısında "Suriye'deki iç savaş sırasında meydana gelen en dikkat çekici ve endişe verici gelişmelerden birisi, Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerinin normalleştirilmesi ve onun İran ile iş birliğini geliştirmesidir. Türkiye ve İran'ın Suriye krizinin çözümü sürecinde birlikte çalışmasının nedeni ‘karşılıklı sevgi duygusunun' artmasından bu durumun ABD'nin zayıf noktası olarak değerlendirmiş olmalarından kaynaklı" ifadelerine yer verdi. Zakheim'in yazısı ABD ile Türkiye arasında uzun yıllara dayanan iş birliğinin, bölge ülkeleri arasında gelişmekte olan stratejik ortaklığa engel olma ihtimaline değiniyor. Eski bakan yazısında Rusya, İran ve Türkiye'nin Suriye krizi çözüldükten sonra başka sorunların çözümü için birlikte çalışmaya devam edeceklerine ise şüpheyle yaklaşıyor.
Peki gerçekten bu mutabakat Zakheim'in iddia ettiği gibi geçici ve bağlamsal mı; yoksa ABD'nin YPG'ye verdiği ağır silah desteği, Türkiye'nin 15 Temmuz darbe girişiminin sorumlusu olarak gördüğü Fethullah Gülen'in iade süreci ve Rıza Sarraf davasındaki çözümsüz görünen ihtilaflar, ABD'nin bölgesel entegrasyonu etkileyen bir değişken bile olamayacağına mı işaret ediyor?

‘ASTANA GÖRÜŞMELERİ KİLİT ROLDE'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın ABD'nin New York kentinde gerçekleştirecekleri görüşme öncesi Rusya'nın öncülüğündeki Avrasya bloku, Türkiye ve ABD'nin rolü çerçevesinde bölgesel gelişmeleri ve ikili ilişkileri Sputnik'e değerlendiren Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı eski Müdürü ve Ekonomist Bartu Soral'a göre Türkiye'nin bölge ülkeleriyle uzun vadeli stratejik ortaklığa adım atması öncelikle kendi açısından isabetli olacak:

"Astana'daki görüşmeler, bölge ülkeleri olan Rusya, İran ve Türkiye'nin bölgede bir hakimiyet kurma ve söz sahibi olma pozisyonuna geldiğini ortaya koyuyor. Bu görüşmelerin Astana'da yapılıyor olmasının bile başlı başına bir önemi var. Bu bizim hep söyleyedurduğumuz Avrasya Birliği'nin önemine işaret ediyor."

‘ABD VE İSRAİL EMPERYALİST EMELLER PEŞİNDE'

ABD ve İsrail iş birliğine karşı bölge ülkelerinin iş birliğinin hayati derecede önemli olduğuna işaret eden Soral "İsrail ve ABD, bölgenin mevcut haritalarının parçalanmasını, buradan bir Kürdistan yani kendilerinin kontrolünde ikinci bir İsrail doğmasını istiyor. Fiili duruma bakıldığında, 1991'den beri 36'ncı paralelde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı olmadan ABD tarafından işgali yavaş yavaş bir Kürdistan embriyosunun doğurulması yani Kürdistan kurulması için çaba sarf ediliyor. Ama artık Rusya ve Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri buna itiraz ediyor" dedi.

Bölge üzerinde güç savaşının devam ettiğine işaret den Soral "Türkiye Cumhuriyeti, umuyorum ki, bölgenin toprak bütünlüğünün ve mevcut sınırların korunması noktasında hassasiyet gösterir. Şayet Türkiye, ABD'yle bir paylaşım savaşına girip bölge güçlerinden faydalanarak bir rol kapmaya çalışırsa büyük hata yapar. Çünkü bu tipik bir emperyalist tutumdur. Ve Türkiye, emperyalizm zeminine değil emperyalizmle mücadele temelinde kurulmuş bir ülkedir" ifadelerini kullandı.

‘ERDOĞAN HALA PAZARLIK PEŞİNDE AMA YAKIN GELECEKTE ABD VE İSRAİL'E CEPHE ALACAKTIr'

Türkiye'nin bölge ülkenin haritalarının değişmemesi, bağımsızlıklarına halel gelmemesine odaklı bir politika izlemesi gerektiğini söyleyen Soral "Astana görüşmeleri sonrasındaki açıklamalar, bu hususta bir fikir birliği olduğuna işaret ediyor. Tam bu noktada önemli olan Türkiye'nin ikili oynamaması. Artık Türkiye, 1991'de işlevini tamamen kaybeden NATO'dan bir fayda görüp görmediğini; PKK'ya verilen silahların NATO üyesi devletlerden gelip gelmediğini sorgulaması ve kendi çıkarlarına uygun bir politika takip etmesi şart" diye konuştu.

Türkiye'nin terörle mücadele stratejisinin Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlaması gerektiğini ifade eden Soral "Ancak ben Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Trump karşısında bu kararlılığı göstereceğini sanmıyorum. ABD'nin halen Türkiye'de üssünü olması, IKBY referandumunda Türkiye'nin gerekli kozlarını oynamaması ve daha üç yıl önce Türkiye'de (IKBY Başkanı Mesud) Barzani'nin ‘Türkiye seninle gurur duyuyor' şeklinde alkışlanmış olması bana bunları düşündürüyor" dedi ve ekledi.

"Kısacası, Türkiye, ABD ve İsrail'e henüz tam anlamıyla cephe almadı. İsrail ve ABD'nin Kürdistan planının Türkiye'nin güvenliği ve toprak bütünlüğünü ne denli etkileyeceğini anladıktan sonra Türkiye bu iki ülkeye tam anlamıyla cephe alacak ve onlara yönelik tutumunu sertleştirecek."
Sputnik

‘S-400 alımı Türkiye'yi Ortadoğu'yu kaosa sürükleyen Batı'dan uzaklaştıracak'
29.06.2017



Rusya ve Türkiye'nin S-400 füze savunma sisteminde mutabakata varmasını "sevindirici" bulan uzmanlara göre söz konusu satın alım Türkiye'yi, Avrasya'ya bir adım daha yaklaşırken; Ortadoğu'yu kaosa sürükleyen Batı'dan bir adım daha uzaklaştıracak.

Putin'in yardımcısı Kojin: Rusya ve Türkiye S-400 sözleşmesi üzerinde anlaştı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in askeri ve teknik iş birliğinden sorumlu yardımcısı Vladimir Kojin, Rusya ve Türkiye'nin S-400 füze savunma sistemleri sevkiyatını öngören sözleşme üzerinde mutabakat sağladığını açıkladı. Süreçle ilgili henüz halledilmeyen tek pürüz, Türkiye'nin Rusya'dan istediği kredinin miktarı. Ancak Sputnik'e konuşan Korgeneral Erdoğan Karakuş'a kredi tutarı konusu taraflar arasında çözülmeyecek bir mesele değil.
Türkiye ve Rusya arasında, Türkiye'nin ilki olacak Akkuyu Nükleer Güç Santrali de dahil olmak üzere enerjiden tarıma çok çeşitli iş birlikleri ve anlaşmaların olduğunu hatırlatan Karakuş "Alınacak füze savunma sistemleri, NATO'nun 60'lardan bu yana elinde bulunan Nike füzelerinin yerini alacak. Söz konusu bataryalar bugünün ülkenin ihtiyaçlarını karşılayamadığı için bu yenileme önemli" dedi.

Rusya'dan alınacak füze savunma sistemlerinin Türkiye'nin ihtiyacının tamamını karşılamaya yeterli olmadığına vurgu yapan Karakuş "Türkiye'nin NATO üyesi olması bu alımlara engel değil ancak bu bataryalar yeterli de değil. İhtiyacın geri kalanı ise yeni yapılacak anlaşmalar ve siyasi gelişmelere bağlı olarak karşılanacaktır" diye ekledi.

‘NATO S-400'LERDEN RAHATSIZ OLMAMALI, MEMNUN OLMALI'

Sputnik'e konuşan bir diğer isim TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Toğrul İsmayıl'e göre ise Türkiye ve Rusya'nın mutabakata vardığı S-400 füze bataryası anlaşması NATO'yu rahatsız değil memnun etmeli.

Milli Savunma Bakanı Fikri Işık'ın kısa bir süre önce yaptığı Rusya ile S-400 füzeleri için nihai noktaya gelindiği yönündeki açıklamayı hatırlatan İsmayıl "NATO üyesi Türkiye ile Rusya arasında bir süredir devam eden bir süreç söz konusu. Sürecin, Türkiye'nin NATO üyeliği sebebiyle başta ABD olmak üzere hiç bir tarafın rahatsızlığıyla sonuçlanmadan olumlu bir şekilde neticelendirilmesi oldukça önemli" dedi.

Türkiye ve Rusya'nın ilişkilerinin NATO üyelerinde rahatsızlık uyandırdığına işaret eden Ismayil " Türkiye uzun süredir yüksek irtifa hava savunma sistemi olmayan bir ülke haline geldi. Bu büyük bir tehlike. Bölgede, Azerbaycan ve Ermenistan dahil pek çok ülke S-400'lere sahip. Ayrıca Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan gibi NATO üyeleri de S-400'ün önceki versiyonlarını ellerinde bulunduruyor. Rusya'nın NATO'nun istihbarat bilgisini kullanacağı yönündeki suçlamalar bana göre uydurma. Çünkü başka NATO ülkeleri de bu sistemleri kullanıyorsa —ki kullanıyor- Türkiye'nin bu satın almayı yapması NATO'yu rahatsız etmemeli. Zira böyle bir satın alma öncelikle Türkiye'yi ve dolayısıyla örgütü güçlendirir" ifadelerini kullandı.

İsmayıl, NATO'nun rahatsızlığının arkasındaki asıl sebebin ABD'nin Türkiye'ye Patriot füze satma isteğinin olduğunu sözlerini ekledi.

‘TÜRKİYE BÜYÜK TEHDİTLERLE KARŞILAŞTI'

Güvenlik Uzmanı ve eski asker Abdullah Ağar ise, Sputnik'e yaptığı açıklamada, S-400 anlaşmalarının Türkiye ve Rusya arasındaki bir askeri anlaşmadan ibaret olmadığına işaret etti.

Ağar "Türkiye'nin uzun süredir hava savunma sistemine sahip olmaması gerekçesiyle ciddi güvenlik tehditleriyle karşı karşıyaydı. Bir dönem Türkiye'nin Çin'den füze savunma sistemi alması gündeme gelmiş ancak o dönem Türkiye'nin NATO üyesi olması sebebiyle karşı karşıya kaldığı baskılar ve füzelerin NATO'nun savunma sistemine entegre olamayacağı gerekçe gösterilmesi sebebiyle alım gerçekleşmemişti. O dönemden sonra Türkiye çok büyük güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kaldı. Güneydoğu Anadolu'daki Meskun Mahal çatışmaları, 15 Temmuz'da gerçekleşen darbe girişimi ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Fırat Kalkanı operasyonu esnasında doğrusal asimetrik saldırılar bunun en önemli örnekleri" dedi.

NATO'nun S-400 anlaşmasını engelleyecek yeni bir bahane üretemediğini söyleyen Ağar "Çünkü Yunanistan'da da bu savunma istemi var" diye konuştu.

‘ORTADOĞU'YU DİZAYN ETMEYİ HEDEFLEYEN BATI'DAN UZAKLAŞILIYOR'

Türkiye-Rusya arasındaki iş birliğinin askeri bir anlaşma olmanın ötesinde önemli bir anlamı olduğuna işaret eden Ağar "Türkiye yakın dönemde yaşadığı tehditler üzerinden başka bir fotoğraf oluşturdu. Bu fotoğrafın içerisinde Rusya'nın üstlendiği vizyon ve misyon coğrafyanın geleceği açısından büyük önem taşıyor. Türkiye artık bekası ve toprak bütünlüğü yönelik tehditlerin arkasında kimlerin olduğunu değerlendiriyor. 15 Temmuz darbe girişimi, Fırat Kalkanı operasyonundaki zorluklar ve YPG/PKK'nın Batı tarafından doğrudan desteklenmesi bu tehditlere en büyük örnek" dedi.

Dünyanın ağırlık merkezinin Avrupa ve ABD'den Asya'ya kaydığına işaret eden Ağar "Bu durumda Rusya ve Türkiye arasında başka güvenlik anlaşmaları olmak üzere, doğal gaz hattı anlaşmaları ve diğer enerji alanındaki projeler çok önemli bir süreci başlamış. durumda. Bu süreç zaman içerisinde gelişirse dünya jeopolitiğiyle ilgili çok önemli eksen değişimi ve ağırlık merkezi kayması olacak. Bu ağırlık merkezinin Avrupa ve ABD'den Asya'ya kayma olasılığı güçleniyor" dedi.

Türkiye yakın dönemde karşı karıya kaldığı riskleri çok iyi değerlendiriyor. Bugün YPG/PKK'ya Batı desteği ortada. Kendi ülkelerinde bile himaye ediyorlar. Batı'nın bu rolü FETÖ'nün darbe girişimiyle daha da belirgin hale geldi. Bir diğer örnek DEAŞ ise yine Batı dünyasının diplomasiye yaptığı intihal ve müdahaleleler ortaya koyduğu doğrudan ve asimetrik etkilerle ortaya çıktığı ve bölge ülkelerinin başına bela olduğu yönünde fotoğraf var. Batı DEAŞ'ı gerekçe göstererek bölgede bir dizayna girişti. Tüm coğrafyayı tehlikeye sokan bu tehdit karşısında Türkiye-Rusya arasındaki anlaşma önemli" diye ekledi.
Sputnik

‘Türkiye'nin varacağı yer Şanghay İşbirliği Örgütü'
19.06.2017

Sputnik'e konuşan tarihçi Dr. Mehmet Perinçek, Türkiye'nin Rusya'yla stratejik iş birliğine ve Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üyeliğine doğru ilerlediğine işaret ederek "Aleksey Yerhov'un Rusya'nın yeni Ankara Büyükelçisi olarak atanması da Türkiye'nin bu sürecinde önemli rol oynayacak" dedi.

Yaklaşık 18 yıldır Rus arşivlerinde araştırma yapan ve dünyaca ünlü Türk şair Nazım Hikmet'in Sovyet yılları üzerine bir araştırma kitabı yazmakta olan İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü araştırma görevlisi Dr. Mehmet Perinçek, Sputnik'e yaptığı açıklamada Aleksey Yerhov'un Rusya'nın yeni Ankara Büyükelçisi olarak atanmasının Türkiye-Rusya ilişkilerine yönelik olumlu etkisine değindi.

Perinçek "Sayın Yerhov, daha önce Rusya'nın İstanbul Başkonsolosu olarak da görev yapmıştı. O dönemde kendisinin önemli başarılar elde ettiğini bizzat gözlemlemiştik. Şimdi de Büyükelçi olarak göreve başlaması, Türkiye ve Rusya'nın kuracağı stratejik iş birliğinde önemli rol oynayacak" dedi.

İki ülke arasında her saniyenin önemli olduğuna değinen Perinçek "Dünya, üçüncü bir dünya savaşı ihtimalini bile tartışıyor. Bir yandan Körfez gerilimi, bir yandan Suriye'deki savaş… ABD ile Rusya neredeyse sıcak bir çatışmanın eşiğinde. Benzer şekilde, Türkiye ve ABD de, Suriye ve Kuzey Irak konularında karşı karşıya gelmiş durumda. Söz konusu koşullara bakıldığında, daha önce Rusya ve Türkiye'nin birbirine hiç bu denli ihtiyacı olan bir dönemin yaşanmadığını söylemek zor değil" dedi.

Türkiye ve Rusya'nın ilişkisinin stratejik ortaklığa evrildiğine ve bunun bir zorunluluk olduğuna işaret eden Perinçek "Türkiye, Rusya ile ilişki kurmadan ekonomisini ve toprak bütünlüğünü ayakta tutamaz. Rusya içinse ABD'ye karşı Türkiye'yle iş birliği yapması son derece önemli. Bu sebeple var olan iş birliğinin stratejik ortaklığa gitmesi kaçınılmaz" diye konuştu.

Gidişatın Türkiye'nin yakın bir zamanda Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olmasıyla sonuçlanacağı öngörüsünde bulunan Tarihçi Perinçek "ABD Başkanı Donald Trump'ın vaat ettikleriyle icraatları çok farklı. Bir şekilde Amerikan derin devleti Trump'ın içe dönme politikasına izin vermedi.

Ancak ABD için kaybediş süreci başladı. Zira artık ne Kuzey Kore'ye diş geçirebiliyor, ne Suriye'de istediği sonucu elde edebiliyor. Hatta Katar konusunda bile çuvallamaya başladı" ifadelerini kullandı.

Dünyanın geleceğinin ‘çok kutupluluk' olacağını söyleyen Perinçek "Görünen o ki beş yıl içerisinde ABD, dünyanın hakimi olduğu iddialarını tamamen bir kenara bırakacak. Dünyada çok kutupluluk egemen olacak. Ancak bu çok kutupluluğun oturması tabii ki zaman alacak" dedi.
Sputnik

Dugin, Suriye’nin toprak bütünlüğü korunamazsa Türkiye ve Rusya’nın toprak bütünlüğü de sağlanamaz
15 Temmuz 2016

Aleksandr Dugin, Kürt devletinin Rusya’nın stratejik hedeflerine ters olduğunu söyledi. Dugin, ‘Düşmanla mücadelede birbirimize yardım etmeliyiz’ diye konuştu

Putin’in özel yetkili temsilcisi, Aleksandr Dugin Rusya ile Türkiye’nin arasını açmaya çalışan gücün ABD olduğunu söyledi. Suriye’de ve bölgede kurulması planlanan Kürt Devleti’nin Rusya’nın stratejik hedeflerine ters olduğunu vurgulayan Dugin, Suriye’nin toprak bütünlüğü korunamazsa Türkiye ve Rusya’nın toprak bütünlüğünün de sağlanamayacağını bildirdi.
Aleksandr Dugin çeşitli temaslarda bulunmak ve Avrasya Yerel Yönetimler Birliği’nin davetine katılmak için Ankara’ya geldi. Dün Ankara’da hükümet temsilcileri, AKP yöneticileri ve 15 AKP milletvekili ile bir araya gelen Dugin iki ülke arasında yaşanan sorunlar ve şu anda gelinen noktayı görüştü. Yaklaşık 1,5 saat süren görüşme sonrası Avrasya Yerel Yönetimler Birliği yöneticileriyle bir araya gelen Dugin gazetecilerin sorularını yanıtladı.
İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmeye döndüğü bu zamanda Türkiye’de olmaktan mutluluk duyduğunu kaydeden Dugin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus pilotuyla ilgili başsağlığı dilemesinin, Rusya’da olan kaygıları minimum seviyeye indirdiğini bildirdi. Dugin, “Önemli olan ilişkilerin normalleşmesiydi. Rusya ve Türkiye arasında Ortadoğu’yla ilgili köklü değişikliklerin olacağını izliyoruz. İlişkilerimizi uçak olayının öncesinden daha üst seviyeye çıkarmak istiyoruz. Aramızda esen soğuk rüzgarlar döneminde Moskova ve Ankara bir şeyi çok iyi anladılar. Aramızın bozulmasını isteyen odaklar iki ülkenin kötülüğünü istiyor, iki ülkenin halklarını savaşa sürüklemek istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuları iyi anladı” dedi.
İki ülkenin de dostluğu pekiştirmek için karşılıklı çaba içinde olması gerektiğini vurgulayan Dugin, “İster Rusya ister Türkiye’nin toprak bütünlüğüne aynı düşman tehdittir. İlk olarak bu ABD’nin Ortadoğu’daki hegemonya politikasıdır. Buna alet olarak kullandığı radikal İslam da var. İstanbul’daki terör saldırısını gördük. Bu terör saldırısı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ile ilişkileri iyileştirmek için sergilediği çabaların ardından geldi” ifadelerini kullandı.

ABD KÜRT DEVLETİ PEŞİNDE
ABD’nin bölgede bir Kürt Devleti peşinde olduğunu belirten Dugin, “ABD’nin Suriye’deki Kürtler üzerinden Kürt devleti oluşturmak istendiği görülüyor. Bu proje Rusya’nın stratejik düşüncelerine ters düşüyor” diye konuştu.

ÖNEMLİ OLAN STRATEJİK YAKINLAŞMA
Rus turistlerinin Türkiye’ye gelişinin ve Türk ürünlerinin Rusya’ya gidişinin hızlanacağını belirten Dugin şunları söyledi:
“Bunlar ikinci derecede önemli konulardır, önemli olan stratejik yakınlaşma. Rusya ve Türkiye tüm Ortadoğu’nun kaderinin kurtarılması için stratejik ortaklık yapmalı. Biz Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik hangi odaklar tarafından tehditler olduğunu biliyoruz. Bu tehditler bölücülük ve radikal İslam’dır. Biz Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayamazsak Türkiye ve Rusya’nın toprak bütünlüğünü sağlayamayız. Beşar Esad’a karşı farklı yaklaşımda olabiliriz. Ancak ortak politikamız Suriye devletinin çöküşüne yol açmayacak siyaset uygulamak.”

TÜRKİYE ATATÜRK’ÜN POLİTİKASINA DÖNMELİ
Rus pilotunun vurulmasının, Türk-Rus ilişkilerinin bozulmasını amaçlayan odaklar tarafından yapıldığını ifade eden Dugin şu görüşleri savundu:
“Amerika kendi müttefiklerinden hiçbirinin toprak bütünlüğünü temin etme noktasında değil. Aksine kaos, ülkelerin bölünmesi ve faciaları görüyoruz. Bu senaryo Türkiye için de yazılmıştır. Türkiye’nin bu zor durumdan kurtarılması Atatürk’ün politikasına dönmekle mümkündür. Bu durumda da Rusya ile stratejik işbirliğinin sağlanması gerekir. Suriye’de yaşananların tekrarlanmaması için ortak hareket etmeliyiz. Birbirimize düşmanla mücadelede yardım etmek zorundayız. Bu, iç düşman olsa bile.”

İLİŞKİLERİMİZE VATAN PARTİSİ’NİN KATKISI
Türkiye’de Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi için Vatan Partisi’nin önemli görevler yaptığını kaydeden Dugin, Avrasya Yerel Yönetimler Birliği’nin de bu konuda katkı sağlayacağını vurguladı.

KUZEY SURİYE’DE KÜRT KORİDORU SORUNU
Dugin bir gazetecinin sözde Kürt Koridoru ile ilgili sorusuna, “Stratejik ortaklık sonrası bu konuyu daha derinden ele alacağız. Karşılıklı görüşmelerde ortak yol bulacağımıza inanıyorum. Biz olaylara ilk olarak Türkiye’nin toprak bütünlüğü prensibinde bakıyoruz. Suriye’deki Kürtlere ilişkin olarak Rusya’da bazı farklı bakışlar var. Ama Suriye’deki Kürtleri ABD’nin desteklediği biliniyor” yanıtını verdi.
Türkiye’nin Rusya’ya İncirlik Üssü’nü ortak kullanma teklifine çok sıcak baktıklarını da kaydeden Dugin şöyle dedi:
Bu konuda Türkiye’nin stratejik karar alabilen insanlarıyla görüşerek konuşma niyetim var. Suriye’nin kuzeyinde bulunan farklı gruplarla ortak mücadelemizin boyutlarını konuşabiliriz. Eğer Ankara ve Moskova arasında Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda fikir birliği oluşursa, Türkiye Esad’a karşı düşüncelerinde değişikliğe giderse bu bizim de orada Kürtlere bakışımızı değiştirebilir. Türkiye ve Rusya’nın oradaki milli menfaatlerini aydınlatmak zorundayız. Türkiye’nin Kürt sorununa duyarlılığını çok iyi anlıyoruz. Bu konuda da karşılıklı görüşmeler sonrasında ortak yol alacağımızı düşünüyorum.”
Kaynak: Aydınlık

Hüseyin Vodinalı'nın yazdıkları doğruysa bu güzel haber: “Türkiye, ABD’ye cephe alıyor”
15.06.2016



ODATV'nin haberi:

Hüseyin Vodinalı yazdı: Hakan Fidan yakında tek kişilik bir kararname ile gönderilecek
13.06.2016

Aldığım kulis bilgilerine göre, MİT Müsteşarı Hakan Fidan da pek yakında, tek kişilik bir kararname ile “uzak” bir ülkeye sefir olarak atanacak. Bu atamalar, Türkiye’nin ABD’ye cephe almaya başladığının bir kanıtıdır.

Sırtında yumurta küfesi olmayanlar için ne kolaydır atıp tutmak…

Bir hobi olarak muhalif olmak da eğlenceli bir şeydir.

Ateist de olursun, komünist de.

Sonra diğer solcu ve gerçek muhaliflere atıp tutarsın klavyenin başından.

Bunları şunun için yazdım; geçen yazımda, “Türkiye, ABD’ye cephe alıyor” diye başlık atınca, bazı yorumcular hemen, yandaş/candaş suçlaması getirdi.

E, hayat onlara güzel.

Onlar için gri yoktur, hayatın doğal akışındaki çelişkiyi sevmezler, gerçekleri hayat görüşlerine uydurmaktır çabaları.

Ama biz gazeteciler için işler bu kadar kolay değildir.

Olayları ve gelişmeleri izledikçe, perde arkalarını öğrendikçe şaşırır kalırız, bu kadar da saçmalık olmaz deriz.

Ama somut olguları takip ederiz, haber dilinde yorum yasaktır.

Olguları, eylem ve söylemleriyle net bir şekilde aktarmaktır görevimiz.

Burada yorum yazısı yazarken bile, olguların dışına çıkarsak, olanı biteni net görmezsek, o yaptığımız halk tabiriyle “goygoy” olur.

Rahmetli Tanju Okan’ın ünlü şarkısını şöyle değiştirdim: “Goy, Goy, Goy, Goy…”

SİNİRLİOĞLU NEW YORK’A

Diplomasi muhabirleri iyi bilir, Dışişleri Bakanlığı’nda bir müsteşar beklenenden uzun süre görev yaparsa eğer, bu o kişinin “etkisini ve derinliğini” gösterir.

Mesela Uğur Ziyal vardı bir zamanlar.

Dış politikanın “kara kutusu” denirdi onun için.

2001 – 2004 arası müsteşarlık yaptı ama Irak’ın işgali ve çalkantılı iç dış politik dönemde çok kritik bir görev yaptı. Asker ve hükümet ona sormadan hiçbir iş yapmazdı. Fosur fosur sigara içerdi, bir soru sorduğunuzda gülerek cevap verirdi.

1995 – 1997 arası müsteşarlık yapan Onur Öymen de kısa süre sayılsa da 28 Şubat döneminde bu görevi yaptı.Tansu Çiller’i de, Deniz Baykal’ı da, Erbakan’ı da idare etti.

Kardak Krizi’nde de ustalıkla yönetmişti o sıcak anları.

Ama onların hiçbirisi Feridun Sinirlioğlu kadar, uzun ve etkili olamadı.

1956 Giresun Görele doğumlu Sinirlioğlu, 2009’dan düne (11 Haziran 2016) kadar, tam tamına 7 yıl bu işi yaptı.

O yedi yılın 3 ayında bakanlık da yaptı.

Feridun beyin en önemli özelliklerinden birisi ABD ve İsrail’e yakın olması ise, diğer önemli özelliği Gürcü kökenli olmasıydı.

Rivayetlere göre, Gürcü kökenli olduğu için Tayyip Erdoğan’ın yanında rakı bile içebiliyordu.

Sadece kökeninden de değil, ABD ve özellikle de İsrail ile (Barzani ve Suudileri de katın) ilişkilere olan hakimiyeti de bunu sağlıyordu.

O, bir Hakan Fidan kadar etkili bir isimdi.

İsrail ve ABD tarafından Erbakan’a alternatif olarak desteklenen AKP iktidara geldiğinde Tel Aviv Büyükelçisi idi.

Tam 5 sene bu kritik görevi sürdürdü.

2007’de ise Müsteşar yardımcısı oldu.

“One Minute” krizinde İsrail ile ilişkileri tek başına o yürüttü.

Sonuçları tüm bölge ve bizim için tam bir felaket olan Suriye operasyonunda yine Ahmet Davutoğlu ve Hakan Fidan ile o da vardı.

Açılım sürecinde, Barzani ile petrol ve doğalgaz pazarlığında, ABD ile tüm muhalif güçler pazarlıklarında, Suudi Arabistan ile “gelişen” ilişkilerde hep o vardı.
(..)
OdaTv

İvaşov: Türkiye, Rusya, Çin, İran ve Suriye ile yakınlaşıyor
27 Eylül 2016

Şanghay İşbirliği Örgütü'nün kurucularından emekli Orgeneral Leonid Grigoryeviç İvaşov, "Türkiye; İran, Rusya ve Suriye ile yakınlaşıyor" dedi. İvaşov, Türkiye, Rusya, İran ve Çin'in Amerika'yı Ortadoğu'dan kovulacağını söyledi. Türkiye'nin geleceğinin Şanghay İşbirliği Örgütü'nde olduğunu söyleyen İvaşov, "Batı çöküyor, Doğu çağı başlıyor" dedi.

Şanghay İşbirliği Örgütü'nün kurucularından emekli Orgeneral Leonid Grigoryeviç İvaşov, Suriye ve bölgedeki güç mücadelesi hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Ulusal Kanal'a konuşan İvaşov, Fırat Kalkanı Harekâtı ile ilgili önemli tespitlerde bulundu.

Türkiye'nin Rusya, Çin, İran ve Suriye yakınlaştığını söyleyen emekli Orgeneral, Suriye'deki terörü Türkiye, Rusya ve Suriye birlikteliğinin bitireceğini vurguladı. İvaşov, yükselen Asya güçlerinin Amerika'yı Ortadoğu'dan kovacağını söyledi.

Türkiye dış politikasındaki değişime dikkat çeken İvaşov; "Türkiye, Rusya ve İran ile beraber olmazsa bölüneceğini anladı" dedi.

Türkiye'nin Batı sisteminde geleceği olmadığını ifade eden Rus general, Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne katılacağını söyledi.

Batı sisteminin bütün unsurlarıyla çökmekte olduğunu ifade eden İvaşov, BRİCS gibi kuruluşların önemine dikkat çekerek Doğu çağının başladığını söyledi.

İvaşov, aynı zamanda Rusya Savunma Bakanlığı Uluslararası Askeri İşbirliği Daire başkanlığı eski şefi. Şanghay İşbirliği Örgütü'nün kurucu üyelerinden olan İvaşov, Sovyetler Birliği Savunma Bakanı Dimitriy Ustinov'un yardımcılığını görevinde bulundu.
ulusalkanal.com.tr

Putin: Ticarette Lira ve Ruble kullanmalıyız
13 Ağu, 2016



putinnRusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Türkiye Rusya arasındaki dış ticarette Lira ve Ruble kullanılmalı” dedi.
Milliyet’in haberine göre, son olarak Rusya ve Çin, ülkelerinin dolar karşısında bağımsız olması için ticarette ulusal para kullanımını arttırmak için düğmeye basmıştı.

Öte yandan Kasım 2015’te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleriyle ticarette Dolar ve Euro’yu ‘oyun dışı bırakacak’ bir yasa tasarısı hazırladığı belirtilmişti.
Kaynak: İlk Kurşun

Erdoğan ve Putin'den ortak basın toplantısı
09.08.2016



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le St. Petersburg'daki Konstantin Sarayı'nda basın toplantısı düzenliyor.

Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

"Sayın Devlet Başkanı, değerli dostum, saygıdeğer bakanlar, sizleri en kalbi duygularla selamlıyorum. Bildiğiniz gibi malum hadiseden sonra ilk yüz yüze görüşmemiz. Aynı zamanda 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilk yurt dışı ziyaretimi de Rusya Federasyonu’na gerçekleştirmiş oldum. İlişkilerimizin yeniden eski seviyelere getirilmesi konusunda iki taraf son derece kararlıdır. Kamuoylarının beklentisi de bu yöndedir. Siyasi, iktisadi ve beşeri alanlarda Türkiye-Rusya ilişkilerini olması gereken seviyelere taşıyacak kararları almış bulunuyoruz. Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin tekrar canlandırılması, charter uçuşların tekrar başlaması, tarım ürünlerine yönelik kısıtlamaların kaldırılması, vizesiz rejimin tam teşekküllü ortaya konmasında adımları inşallah peyderpey ve müştereken atacağız.

Akkuyu Nükleer Santrali’ne stratejik proje statüsü vereceğiz. Savunma sanayinde ortaklığımızı artıracağız. Dev işbirliği projelerimizi süratlendirmek suretiyle burada alacağımız mesafe önem arz ediyor. Ankara Moskova hattını yeniden bir güven ve dostluk hattı haline getireceğiz.

Bütün bunlara rağmen bizler çalışmalarımıza el birliğiyle devam edeceğiz. Türk akımı projesi hızlı bir şekilde hayata geçirilecek. Bu girişim çağrımız üzerine daha da etraflıca ele alınacak ve böylece Türk akımı projesinin Avrupa’ya geçmesi noktasında ilgili bakanlarımız görüşmeleri sürdürecek. Özellikle darbe girişiminin ertesinde hemen Sayın Başkan’ın bizi araması psikolojik noktada bize yardım etmiştir. Türkiye – Rusya ilişkisi sadece ikili anlamda önem taşımıyor. Bölgesel barış, huzurun tesisi açısından da önemli. Birazdan ikili, dar kapsamlı bir görüşmemiz olacak ve bunları ele alacağız.

Kıymetli dostum Sayın Putin’le birlikte ikili temaslarımızı yoğun bir şekilde sürdüreceğiz. Biz Türkiye – Rusya ilişkilerinin geçmişe göre çok daha güçlendiğini düşünüyoruz. Değerli dostum Putin’e teşekkür ediyorum."

Putin: Yapıcı bir görüşme yaptık

Putin'in açıklamasından satırbaşları şöyle: "Yapıcı bir görüşme yaptık. Bölgesel ve ulusal konular ele alındı. Bizim ilişkimiz dahilinde çok farklı dönemler var. Trajik dönemler var ama strateji ve mantık öne çıkıyor. Türkiye’nin zor siyasi durumuna rağmen ziyaret fırsatı buldu. Bu gösteriyor ki Türk ortaklarımız ilişkileri yeniden inşa etmekten yana olduklarını gösterdi.

"İlişkimizi eski seviyeye çekmeyi planlıyoruz"

Türkiye heyetini bugün ağırlıyoruz. Yatırımların artırılması, projelerin değerlendirilmesi, iki ülkenin de iş dünyasının desteğiyle, büyük şirketlerinin yöneticileriyle görüşerek ilişkimizi eski seviyesine çekmeyi planlıyoruz.

Sayın Erdoğan’la bu tür konuları görüştük. Karma komisyonlar çeşitli toplantılar gerçekleştirecek. Şunun altını çizmek isterim, ticari işbirliğinde Rusya ve Türkiye’nin en önemli kilit noktası enerji ve enerji projeleri. Somut politik adımlar atmamız gerekiyor. Türk tarafı birçok büyük projede mesela nükleer santral gibi, Türk akımı gibi projelerde üzerine düşen bazı adımları zaten atmıştı. Rus turistlerin Türkiye’ye gelmesi konusunda bazı yasaklamalar, kısıtlamalar getirmiştik. Kriz öncesi döneme dönebilmemiz için zamana ihtiyaç olacak. Turistlerimizin güvenliğinin maksimum sağlanması durumunda biz de elimizden geleni yapacağız. Türkiyeli inşaat firmalarında Türk işçilerin çalışması en kısa zamanda tekrar görüşülecek.

"Suriye, ayrı bir toplantıda değerlendirilecek"

Suriye konusunun ayrı bir toplantıda değerlendirilmesine karar verdik. Terörle mücadelede işbirliğini ayrıca görüşeceğiz. Bugünkü açıkça görüşme için teşekkür ediyorum."
Kaynak: BirGün

Hüseyin Vodinalı: 30 Ağustos bugün Avrasya demektir
26 Ağustos 2017



Deyrezzor kapılarına dayanan Suriye’yi de ekleyin.

ABD, İngiltere, İsrail ve Suudi Arabistan’ın 25 Eylül’deki “Barzanistan” kumpasına karşı birleştiler.

Batı Asya ve Şanghay ile NATO karşı karşıya.

Afrin’e top atışları başladı.

PKK teröristleri darbe üzerine darbe yiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Genelkurmay Başkanı ile görüştü ve Ankara ile Tahran’ın ortak harekat mesajı tüm dünyaya duyuruldu.

Ankara’ya gelen ABD Savunma Bakanı’na da hem PKK’ya yardımlar, hem de Barzanistan referandumu konusunda net mesajlar verildi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise Irak’a gitti.

Bağdat’ın da Barzanistan tutumu kesin bir reddiye oldu.

Telafer’e giren Irak birlikleri buradan Barzani’ye de net mesaj gönderdi.

Rusya ise Suriye’ye hallenen İsrail’in üç silahlı İHA’sını düşürdü.

Sırada Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Ankara ziyareti var.

Rusya’dan S-400’leri alıyoruz, Mİ28 yeni nesil saldırı helikopterleri de sırada.

AKP yönetimi 25 Eylül 2017 referandumunu söylemde hafife alsa da, eylem farklı.

Evet Başbakan Binali Yıldırım, bunu savaş sebebi saymayız diyor, Habur’u kapatırız gibi bir şey de söylemiyor ama, işin eylemsellik boyutu farklı.

Herkes biliyor ki, Barzanistan demek BOP Haritası demektir. BOP haritasının ya karşısındasınızdır, ya hizmetinde. Ortası yok bunun.

İşte bugün Türkiye artık BOP haritasının hizmetinde değil, fakat karşısındadır.

İran’ın sert tutumuna bunun için destek veriliyor. Bunun için

İran ile ilişkilere bir parantez açmak gerekirse, Türk-İran dostluğu, aslında dostluktan öte bir akrabalıktır.

Atatürk, Türksoy operasını İran Şahı’nın gelişi için özel olarak yaptırtmıştı.

Türksoy, yani Turan, İran ile Türkiye’nin ortak kültür ve tarihini anlatır.

İran-Türkiye işbirliği Yeni İpekyolu’nun olmazsa olmazıdır.

ABD ve İsrail’in bu gelişmeden ne kadar mutsuz olduğunu söylememize gerek yok. Serdar Turgut’un Waşington’un Loş Koridorlarında konuşulanları anlattığı son yazısından alıntı yapalım:

“Birimler, İran ile Türkiye arasındaki ilişkinin gelişiminin hızına şaşırdıklarını belirtiyorlar. 2015 yılında Türkiye’de sınıra yakın iki müşterek operasyon merkezinden koordine edilen eğit-donat programındaki güçlerin Şam’a doğru hareketlendiği ve o dönemde CIA’da Esad’ın düşmesine neden olabilecek bir “katastrofik zafer”den bahsedilmeye başlandığını söylüyorlar. CIA’da “katastrofik zafer” analizi, 2015 yılının haziran ayında yapılmış, ancak temmuz ayında Kasım Süleymani’nin Moskova’ya gidip durumun vahametini anlatmasıyla Rusya devreye girince o süreç durmuştu. Şimdi İran ile Türkiye’nin işbirliğinden bahsediliyor. Birimlerde bu konuda rahatsızlık var; özellikle İsrail’le bağlantılı olan ekipte bu daha belirgin. Ama şu anda sadece izlediklerini söylüyorlar.”

Parantezi kapatalım.

ÇARE: MİLLİ HÜKÜMET VE ATATÜRK DIŞ POLİTİKASI

1998’deki Adana Mutabakatı’nda Türkiye ile Suriye çok büyük bir anlaşmaya imza atmıştı.

Suriye, Hatay talebinden vaz geçiyordu ve Türk ordusunun sınırdan 15 kilometre içeri girerek terör mücadelesi yapmasına izin veriyordu. Bu gizli anlaşmanın maddeleri, Wikileaks sızıntılarında Stratfor belgelerinde ortaya çıktı.

1998’de ayrıca, Türkiye, Suriye, İran ve Irak, terörle ortak mücadele anlaşması da yapmıştı.

1999’da Apo yakalandı, 2000’de PKK bitme, terör sıfırlanma noktasındaydı.

Yani Türkiye o dönem Büyük Atatürk’ün politikalarını, yani Doğu cephesinde düşman bırakmama ve bölge merkezli dış politika yapma siyasetini uyguladı ve başardı.

Son iki yıldır (24 Temmuz 2015) buna geri dönüldü ve sonuçlar ortada.

FETÖ hainleri temizlendi, temizleniyor.

Türkiye’nin, NATO ve AB kapısında Batı sömürgesi tablosu değişiyor.

Ancak bunun nihai bir zafere, yani Atatürk’ün “fikri hür irfanı hür, bağımsız ve başı dik, çağdaş uygarlık seviyesine” ulaşma idealine yürümesi için bir Milli Hükümet şarttır.

Son 15 yıldır, adeta BOP projesi olan mevcut siyaset, iktidarıyla muhalefetiyle, bu ihtiyaca cevap vermekten çok uzak.

Çok net bir örnek vereyim…

Bugün 26 Ağustos yani Büyük Taarruzun başladığı gün.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP, “Türk” demeden Malazgirt Zaferi’nin 946. yılı kutlaması için Muş’ta.

Ana muhalefet lideri de HDP ile birlikte, adeta hapislerdeki FETÖ’cüler ima edilir gibi, “Adalet” sloganıyla Çanakkale’de.

Oysa bugün herkesin, Yunan işgalini bitiren Büyük Taarruz’u kutlamak için Afyon Kocatepe’de olması lazımdı.

Eğer daha yeni, Fırat Kalkanı gibi muhteşem bir taarruza imza atmışsan, yerin Kocatepe’dir.

Bakın Serdar Turgut’un yine aynı yazısında ABD derin devleti bu konuda ne diyor?

“(Amerikalı) Askerler ve diplomatlar, Türkiye’nin Fırat Kalkanı bölgesinde yaptığı sivil hayatı düzenleyici atılımı stratejik açıdan çok zeki buluyor. Bu durumun bölgede planlanan oyunu değiştirici olduğu (game changer) tüm birimlerdeki kaynaklar tarafından ifade ediliyor.”

Rusya Suriye’de İsrail İHA’larını düşürüyor, Suriye Deyrezzor’a giriyor, Irak Telafer’i geri alıyor, Türkiye Afrin kapılarına dayanıyor.

Türkiye’nin yeni 30 Ağustosları bölgeye emperyalist hançeri olarak sokulacak 2. İsrail’in önlenmesidir.

İngilizin uşağı Yunan ordusunu denize döken bu Türk milleti, ABD’nin uşağı Barzani’yi haydi haydi susta durdurur.

Aydınlık

Avrasya’da özgürleşmek ya da Batı’da köleleşmek
Ferhan Bayır
13 Eki, 2017



Ataol Behramoğlu, ülkemizin değerli bir şairi ve Rus edebiyatının başyapıtlarını dilimize kazandırmış, yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir çevirmenidir. Ne yazık ki son günlerde kendisini, Meral Akşener’e açık destek veren sözlerinden dolayı tartışmaktayız. Eleştirilere karşı Behramoğlu 7 Ekim tarihli Cumhuriyet’teki yazısında yer alan “Ben herhangi bir ülkeyi, devleti değil, bütünüyle Batı’yı, aydınlanma düşüncesini savunuyorum. Ülkemizin Batı blokundan koparılarak belirsiz bir Avrasya’ya sürüklenmesini, dağılıp yok olmasına gidecek yolun başlangıcı olarak görüyorum. Cumhuriyet devrimlerinin temelini Batıcı, aydınlanmacı değerler oluşturur” sözleriyle bu duruşunu savundu.

Bu noktada Sayın Behramoğlu’na itiraz edilmesi gereken birçok nokta vardır. Bunları, Behramoğlu’nun iyi bildiği, Rusya tarihine ve Rus edebiyatına bakarak tartışmak, iki taraf içinde de verimli olabilir.

Rus edebiyatının karakteri: Batı Karşıtlığı

Rus edebiyatının en özgün yanı, Batı karşıtı bir dünya görüşüdür. Rus edebiyatının insanı sarsan, karşı konulamaz güçlü etkisi bu Batı karşıtı estetik değerlerinden gelir. Puşkin’den Gorki’ye bir yüzyıl boyunca kaleme alınan başyapıtların tartışmasız ortak noktası, Batı’nın “evrensel değerlerinin” reddedilmesidir.

Rus edebiyatının kurucusu Puşkin, 1836 tarihinde kaleme aldığı “Pindemonte” şiiriyle Batı’nın demokratik haklarından farklı, yeni bir özgürlük anlayışını dile getirir:

“Şu günlerde onca kişinin başını döndüren
O meşhur haklara pek değer vermiyorum.
…..
Bambaşka, daha iyi haklar var gönlümde yatan;
Bir başka, daha iyi bir özgürlük isteğim.”

Puşkin’in şair önsezileriyle ifade ettiği duygulara, Herzen fikirsel biçim vermiştir. Herzen, Batı karşıtı estetik eğilimleri, erken bir tarihte, siyasal temelle oturtan ilk düşünürdür. Rusya’nın hem tarihsel hem de toplumsal olarak Batı’dan farkı olduğunun altını çizip, ‘Rus Sosyalizmi’ kavramı ilk kez ortaya atar. Bu kavram, Rus düşünce tarihi açısından çok önemli kavşaktır. Devrimciler, Halkçılar, Slavcılar aralarındaki tüm siyasi farklılıklara rağmen bu temel üzerinde birleşir. Çernişevski gibi radikal devrimci ile Dostoyevski gibi muhafazakar düşünürü bir araya getiren bu temeldir.

Rus yazarların Batı karşıtlığı soyut bir fikir değildi, bu karşıtlık kişiliklerinin ayrılmaz parçasıydı. Rusya’nın en “Batılı” kültürüyle yetişmiş bu insanlar Avrupa’ya gittiklerinde hissettikleri duygular aynıdır. Herzen, Avrupa’ya ilk gittiğinden Batı’nın toplumsal yozlaşmasından yakınır. Tolstoy, Paris’te Opera binasına ayak bastığında derin bir tiksinme duyar. Cezaevinden çıktıktan sonra Avrupa’ya seyahate eden Dostoyevski bile küfürler savurarak Rusya’ya döner. 3 kuşak boyunca, farklı siyasi eğilimleri olan yazarların tümünün, Avrupa’ya karşı aynı tiksinmeyi ruhlarının derinliklerinde hissetmeleri çarpıcıdır.

Behramoğlu’nun emperyalizm çağında Batı’da aradığı demokrasiye ve özgürlüğe, Rus düşünürleri iki yüzyıl önce arkasını dönmüştü. Yakasında Rousseau’nun resmini taşıyan Tolstoy’un Batı karşıtlığı çok şey anlatır. Tolstoy, Aydınlanma’yı Paris’te değil Asya’nın steplerinde aramıştı.

Avrasya’nın ‘Diriliş’i

Diğer önemli konu Avrasya tartışmasıdır. Rus yazarlar, Batı’nın değerlerini yadsırken yerine Avrasya’nın değerlerini koymuştu. Avrasya’yı belirsiz olarak tanımlayan Behramoğlu’na kendisinin çevirdiği ‘Yüzbaşının Kızı’ eserini hatırlatmak gerekmektedir. Avrasya’nın “belirsiz” coğrafyasında yaşayan Kazaklar, Tatarlar gibi ‘vahşi soylular’, Rus edebiyatında özgürlüğün gerçek temsilcileri olarak işlenmiştir. Rus yazarlar Batı’nın estetik kalıplarını bu halkların değerlerine dayanarak aşmışlardı. Puşkin’in ‘Kafkas Tutsağı’ şiirinden Tolstoy’un ‘Kazaklar’ romanına, Ilya Repin’in Volga kıyında resmettiği insanlara kadar Asya insanı yüceltilmiştir. Modern Avrupa sanatını derinden etkileyen Kandisky bile “Cengizhan’ın torunlarıyız” demişti.

Dostoyevski, ‘Bir Yazarın Günlüğü’nde, “Rusya sadece Avrupa’da değil, aynı zamanda Asya’da da…Avrupa’nın bize Asyalı barbarlar diyeceğine dair aşağılık korkumuzu bir tarafa bırakmalı ve Avrupalıdan daha çok Asyalıyız demeliyiz…Bizim için Asya hala keşfetmediğimiz Amerikamız. Asya’ya doğru giderek, yenilenmiş bir ruh ve güç artışına sahip olacağız…Avrupa’da asalak ve köleydik ama Asya’da efendi olacağız” sözleriyle bu gelenekte yerini almıştı.

Slavcı eğilimlerinden dolayı Behramoğlu, Dostoyevski’yi pek sevmez, bu sözleri belki görmezden gelebilir. Ancak radikal demokrat Herzen de aynı düşünceyi dile getirmişti. Kendisini, Roma’yı yıkan barbarlar olarak tanımlayan Herzen’e göre Rus Sosyalizmi, sadece yeni bir dünya kurmayacak, var olan Avrupa’yı da yıkarak ona yeni ve devrimci bir ruh üfleyecekti. Proudhon’a yazdığı mektupta: “Gerçek bir İskitli, bu eski dünya kendi kendisini yok ederken keyifle izliyorum ve sizin için içimde en ufak acıma duygusu bile yok” diyerek Asyalı kimliğine vurgulamıştı. Asıl kışkırtıcı olan İskitli imgesiyle Avrupa’nın yıkımı arasında kurulan bağdır.

1918’de şair Aleksandr Blok, ‘İskitler’ şiirinde, Avrupa, Rus Devrimi’ne katılmayı kabul etmezse, ona meydan okuyacağını bildirir: “Gelin savaşın! Evet, biz İskitleriz,/ Asyalı, çekik gözlü, hırslı kavim”. Rus düşüncesine karakterini veren işte bu Batı karşıtlığı ve Avrasyacı kimliğidir. Aşılması imkânsız başyapıtların arkasında bu güçlü gelenek vardır.

Savaş ve Barış

Napolyon, Moskova önlerine geldiğinde, Tolstoy ‘Savaş ve Barış’ romanında, liberal görüşlü, Batı’nın değerlerini benimseyen insanların yaşadığı trajik açmazı çarpıcı biçimde betimlemişti. Roman boyunca iki kutup karşılaştırılır: Bir tarafta vatan savaşı veren İskitli General Kutuzov diğer tarafta Napolyon’un ordularına rağmen Batı’dan şefkat bekleyen aydınlar. İki yüzyıl sonra Türk aydını, aynı çelişkinin içinde bulunmaktadır.

Bugün Amerika ile savaşırken ‘normalleşmeyi’ beklemek büyük bir hatadır. Türkiye Batı’dan kopacak endişesiyle Akşener’e kefil olmak, en muhafazakâr çizgide konumlanmak, iki yüzyıl sonra Slavcı Dostoyevski’nin bile gerisine düşmektir. Neo liberalizm Avrupa’nın başkentlerinde çökerken, emperyalizm bölgemizde yenilirken bu ılımlılık, barış çağrısı ne için, kimin için? Herzen gibi Avrupa’nın yıkılışından neden keyif alamıyorsunuz! Biz sizi savaşmaya çağırıyoruz Sayın Behramoğlu, Avrasya’da barış içinde yaşayacağımız, yeni bir uygarlık kurmak için, tıpkı Puşkin gibi: “Ilımlılık artık uygun değil/Vahşi bir İskitli gibi içmek istiyorum.”

Rus düşünürleri, Avrasya’nın uçsuz bucaksız coğrafyasında bilinmezlik, belirsizlik görmediler. Rusya’nın geleceğini Avrasya’da gördüler. Bundan dolayı Batı ile bağlarını korkusuzca koparıp attılar. Kararınızı vermelisiniz! Avrasya’nın özgürlük rüzgârı tüm coşkusuyla eserken, kendinizi bu özgürlük duygusundan mahrum bırakmayın. Özgürlük; Olenin’in başına geldiği gibi, ellerinizin arasından kaçıp gitmesin.

Aydınlık

Putin’in danışmanı: Liberal Dünya Düzeni çöküyor, Büyük Avrasya Ortaklığı şart
21 Eki, 2017



Putin danışmanı Karaganov, Liberal Dünya Düzeni’nin çöktüğünü yerini ‘Büyük Avrasya Ortaklığı’nın alması gerektiğini belirtti
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dış politika danışmanı Sergey Karaganov, Batı’nın askeri üstünlüğü ile kurulan Liberal Dünya Düzeni’nin çökmekte olduğunu ve “Büyük Avrasya Ortaklığı” temelinde yeni bir düzenin kurulması gerektiğini savundu.
Karaganov, MEMRI internet sitesinde yayınlanan “Gelecekteki Dünya Düzeni” başlıklı yazısında, Batılı ülkelerin askeri üstünlüğünü kullanarak diğer uluslar adına söz söyleme hakkını kendinde gördüğü “liberal düzenin” artık sürdürülemez duruma geldiğini kaydetti.
Yeni Şafak’ın aktardığına göre, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile Batılı ülkelerin tek taraflı pek çok müdahaleye giriştiği, Irak ve Libya örneklerinde olduğu gibi, bu müdahalelerin daha büyük kaosa sebep olduğunun altını çizen Karaganov, Batı’nın “özgürlük” iddiasının içinin ise tamamen boş olduğunu belirtiyor.
Nükleer silah sahibi ülkelerin sayısındaki artışın güç dengelerini derinden sarstığını değerlendiren Karaganov, askeri güçle rakip devletlere diş geçiremeyen Batılı ülkelerin elinde tek silah olarak “yaptırımlar” kaldığını kaydediyor. Kremlin’in etkili danışmanlarından Karaganov önümüzdeki 15 yılla ilgili tahminde de bulunarak, nükleer ve siber silahların yeni küresel düzenin belirlenmesinde etkin rol oynayacağını dile getiriyor.

ATLANTİK İTTİFAKI’NIN YERİNİ ALACAK

Sergey Karaganov, Avrupa ile birlikte Rusya, Çin ve diğer yükselen Avrasya güçlerinin birlikte oluşturacağı Büyük Avrasya Ortaklığı’nın, Atlantik İttifakı’nın yerini alarak yeni küresel düzeni belirlemesi gerektiğini savunuyor. Batı’nın askeri üstünlüğünün sona ermesi ile Liberal Dünya Düzeni’nin de çöküşe geçtiğini belirten Karaganov, yeni güçlerin, öncelikle de Avrasyalı güçlerin, yeni düzende söz sahibi olması gerektiğini belirtiyor. Çin’in “Tek Yol Tek Kuşak” projesinin yeni ittifakın şekillenmesinde önemli rol oynayacağını belirten Kremlin Danışmanı, ABD’nin yeni düzene katkısının önemli olduğunu ama öncelikle içinde bulunduğu “toplu çılgınlık” durumundan çıkması gerektiğini vurguluyor.

LİBERALİZM ÇIKMAZA GİRDİ

Yazıda, Batılı ülkelerin her geçen gün kendi gündemlerini, kültürel ve siyasi değerlerini diğer ülkelere dayatmakta zorlandığına da dikkat çekiliyor. Diğer ülkelerden gelen direnişin, Batı’da derin bir hayal kırıklığına sebep olduğunun da altı çiziliyor.
Putin’in danışmanlık görevinde bulunan Karaganov, Avrupa’nın küresel rekabet gücünü kaybettiğini ve bunun ABD’yi de etkilediğini belirterek, söz konusu durumun “Trump fenomenini” de açıkladığını iddia ediyor. Karaganov, ABD’nin, Liberal Dünya Düzeni’nin çıkmaza girdiğini farkederek, Donald Trump’ın başkanlığa yükselişi ile bu çıkmazdan bir çıkış arayışı içinde olduğunu savunuyor.

15 YILI SİBER SİLAHLAR BELİRLEYECEK

“Gelecekteki Dünya Düzeni” adlı yazıda, önümüzdeki 15 yılı nükleer ve siber silah gücündeki yükselişin belirleyeceği de iddia ediliyor. Yeni düzenin üzerine kurulacağı askeri-siyasi yapıda da değişiklikler olacağı değerlendirilen yazıda, Kuzey Kore’nin nükleer güç olmasından sonra, Güney Kore ve Japonya’nın da hızla bu teknolojiyi elde etmek isteyeceğinin altı çiziliyor. İran’ın da üzerindeki baskı devam ederse, kısa sürede nükleer silah teknolojisini geliştireceği de yazıda iddia ediliyor. Karaganov, siber silahların da en az nükleer silahlar kadar etki oluşturma kabiliyetine ulaşacağını vurguluyor. Kremlin danışmanı, siber silahların etkisinin çok taraflı caydırıcılığın kurulmasını sağlayarak, yeni düzenin doğuşunu destekleyebileceğini iddia ediyor.
İlk Kurşun

‘Amerikan rüyasından uyanıp, Avrasya gerçeğiyle tanışma zamanı'
24.10.2017
Elif Sudagezer



Rusya'nın Soçi kentinde 180 ülkeden on binlerce genci bir araya getiren 19. Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali'ni Sputnik'e değerlendiren Vatan Partisi'nin Öncü Gençlik Genel Başkanı Aykut Diş, etkinliğin Avrasya'nın yükseldiği ve ABD dış politikasının pek çok coğrafyanın kaybedeni olduğu bir dönemde büyük önem teşkil ettiğine işaret ediyor.

Rusya'nın Soçi kenti, 19. Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali kapsamında 180 ülkeden 30 binin üzerinde katılımcıyı bir araya getirdi. Etkinliğin ev sahipliğini yapan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "daha iyi bir gelecek inşa etme yolunda önemli bir kilometre taşı" nitelediği etkinliğe Türkiye'den Vatan Partisi'nin gençlik kolu Öncü Gençlik katıldı.
Festivalle ilgili Sputnik'e değerlendirmelerde bulunan Gençlik Genel Başkanı Aykut Diş, etkinliğin Rusya'yı ve öne çıkan Asya ülkelerini dünya gençliğine tanıtması bakımından büyük önem arz ettiğine işaret ederek "Zamansal olarak da Batı Asya'da birliğin yükseldiği ve Amerikancılığın yenildiği bir döneme denk gelmesi bakımından çok anlamlıydı. 19. Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali ile beraber dünya gençliği Amerikan rüyasından uyanacak ve Avrasya gerçekliğiyle tanışacaktır. Hep birlikte göreceğiz festivalin etkisiyle dünya gençliğinin Avrasya'ya olan merak ve ilgisi artacaktır. Avrasya'ya diyorum çünkü Rusya Avrasya'nın ikinci ön kapısıdır. Festivale gelen gençlerin bir daha gelme düşüncesiyle Rusya'dan ayrıldığını düşünüyorum" ifadelerini kullandı.

‘ASYA ÜLKELERİNE YÖNELİK YOĞUN İLGİ TESADÜF OLAMAZ'

Festivaldeki ülke tanıtım alanlarında Asya ülkelerinin büyük ilgi görmesini, Avrasya'nın hızla güç kazanma süreciyle ilişkilendiren Diş "Örneğin, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti masasının kalabalığı hiç bitmiyordu. Sosyal açıdan da çok kıymetli bir kültürü geleceğe taşıma fırsatı elde etti katılımcılar. 30 bini aşkın insan birlikte eğlendi, birlikte öğrendi, birlikte dinlendi ve tek bir taşkınlık yaşanmadı. 30 bini aşkın insan aynı alanda yemek yiyordu fakat tek bir düzensizlik ve huzursuzluk yoktu. Çünkü herkese yetecek kadar yemek vardı ve herkes ihtiyacı kadar edinebiliyordu. Etkinliğin adil bir paylaşım ya da gelir dağılımı yapıldığı takdirde dünyanın daha iyi bir yer olacağını göstermesi de önemliydi" diye konuştu.

‘AB ADAYLIĞI ÇEKİLMELİ, ABD ÜSLERİ KAPATILMALI, NATO'YLA İLİŞKİLERİ ASKIYA ALINMALI'

Türkiye'nin Avrasya ülkeleriyle iş birliğinin hayati önemine değinen Diş "Avrupa Birliği (AB) ve NATO sistemi içinde Türkiye'ye hayat yok. Ülkemizin siyasi ve ekonomik olarak yaşadığı tüm sorunlar oradan geliyor. Türkiye'de darbe yapmaya Rusya kalkışmadı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) kalkıştı. Darbecilere ve şehirlerimizin göbeğinde bombalar patlatan teröristler için özgürlük isteyen Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) değil, AB… Türk gençliği de bunun farkında. Türk gençliği ve halkı içinde Rusya ya da İran karşıtlığı yok. ABD ve AB karşıtlığı var. Türk gençliği de Türk halkı da Türkiye'nin komşularıyla iyi geçinen tam bağımsız ve üreten bir ülke olmasından yana. 19. Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivaline de bu gözle bakmakta fayda var. Türkiye yakın gelecekte AB aday üyelik başvurusunu geri çekmeli, NATO'yla ilişkileri askıya almalı ve ülke topraklarındaki ABD üslerini kapatmalıdır" dedi.


‘ABD VENEZUELA'DAN SURİYE'YE PEK ÇOK NOKTADA YENİK DÜŞÜYOR'

Siyasi toplantı, konferansla ve forumlarda ABD'nin savaş kışkırtıcılığına karşı dayanışma ön plandaydı. Dünyanın tek kutuplu olmaktan çıktığı ve çok kutupluluğa doğru ilerlediği sık sık tespit edildi. Bu tespite biz de katılıyoruz. ABD Venezuela'dan Suriye'ye çok geniş bir coğrafyada yeniliyor. Kurduğumuz tüm temaslarda gördük bunu. Bu ABD hegemonyasından rahatsız ülkelerin birliği ile oluyor. Burnumuzun ucunda Türkiye, Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmeler bunun en sıcak örneğidir. Türkiye'nin FETÖ'cü darbe teşebbüsünü bastırması, bölücü terör örgütü PKK'nın ayaklanma girişimini ezmesi ve Suriye'nin kuzeyinde yaratılmak istenen sözde Kürt koridorunu parçalaması bunlar hep Türkiye-Rusya-İran-Suriye birliğiyle yapılan iş birliğinin eseri. Festivalin siyasi oturumlarında en çok atılan sloganın ‘Yankee Go Home' olması da dikkat çekiciydi" diye ekledi.
Sputnik
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com