EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

'Büyük Zuhur'a doğru dünya halları
Sayfaya git 1, 2  Sonraki
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Oca 17, 2011 5:44 pm    Mesaj konusu: 'Büyük Zuhur'a doğru dünya halları Alıntıyla Cevap Gönder



Büyük Zuhur
Necip Fazıl Kısakürek



Büyük zuhur, Büyük Doğu hisarının ova misali, geniş avlusunda milyonlar beklerken şimdiden içeriye alınan baş örneklik birkaç gencin sıhhatle tutmuş mayası içinden heykelleşecektir.

Radyum şuaı gibi pırıltılı bu birkaç genç, yine kendileri gibi ışıklı birkaç ağabeyleriyle bir tüpe doldurulsalar, sade Türke değil, bütün İslâm âlemine ve hatta topyekûn beşeriyete, muhtaç bulunduğu yeni insan ve ruh tohumunun ilk örnekleri diye gösterilebilir.

Benim 40 yıllık mücadelemde salonları ve meydanları taşıran alkışçılar karşısında «bu manzaraya güvenmeyin; biz gerçekte bir dolmuş arabası kadrosunu aşabilmiş değiliz!» demenin sırrı işte bu «birkaç»ların çerçevesinde tecelli etmektedir.

Satrancı icat eden adama, Acem Şahı, «dile benden ne dilersen!» deyince «satrancın ilk karesine tek bir buğday tanesi koy ve ondan sonra her kareye evvelkinin bir mislini ekleyerek devam et: yani 1, 2, 4, 8, 16, 32 vesaire.» Cevabı veriliyor ve bunun yüzlerce ülkenin yetiştiremeyeceği kadar buğday tuttuğu hayretle görülüyor.

İşte, tam 40 yıldır süze süze özleştirdiğimize şahit olduğumuz bu birkaç genç ve 3-5 ağabeyleri, satranç tahtasının ilk karesindeki ilk vâhid olmak mevkiindedir. Bu vâhidi elde edebilmek için 40 yıl çalıştık, ama sonunda «evreka-buldum!» diyebilmek saadetine ulaştık. Gerisi keyfiyetini bunlarla paylaşan basit bir kemiyet meselesidir ve cevher, kan oturmuş tırnaklarımızla 40 yıl kazdığımız kuyudan çıkarılmıştır.

Bu serinin altıncısı ve sonu, bu cevherin vasıf, vazife ve memuriyetinin ne olacağının göstermeye kalıyor.

Kervan, hazırlığını bitirmek ve yola çıkmak üzeredir.

Geliyorlar!

Gözleri kara, alınları fikir çizgili, kalbleri ceylân, iradeleri çelik, imanları volkan, irfanları tarla, idrakleri bıçak, edâları şiir, diyalektikleri ipekten örgü, geliyorlar!..

Mağrip’te Alevlenen İsyan Ateşi Yeni Bir Çağın Müjdecisi Mi? -1-
Murad Salih
23.02.2011



[bırak haksıza boyun eğeni

sıcak odalardan seyretsin

soğuktan ciğeri delinenleri

açları, çıplakları

unutsun ipe çekilenleri

kurşunlananları...

malı azalmasın onun

teni incinmesin tek.


bırak karışmayıp seyredeni

candan geçen gelsin safımıza

kavga kaçkını

fistan giysin dolaşsın...

gizli inançsız için değil

kılıçların gölgesindeki yer.]
(1)

Kendini ateşe veren bir Tunuslu gencin yanan bedeninden sıçrayan isyan kıvılcımları, çok kısa sürede Tunus sınırlarını aşarak önce komşu kuzey Afrika ülkelerine, sonra da Asya Kıtası’na sıçradı... Bu Gidişle bu alevler bütün dünyayı saracak gibi görünüyor...

Ne oluyor?

Bu soruya cevap vermeden önce bir TRT’de haberinden son durumu özetleyelim:

[Ortadoğu Ayaklandı
Tunus ve Mısır'ın ardından Ortadoğu'yu saran isyan ateşi büyüyor.
Yayına Giriş: 21.02.2011

Yemen’de Bahreyn’e, Irak’tan İran’a, Kuveyt’ten Fas’a birçok ülkede gösteriler hız kazandı.
Yemen
Ortadoğu’da en şiddetli gösteriler Yemen’de gerçekleştiriliyor.
Göstericiler gece yarısından itibaren Kahire’deki halk isyanının merkez üssünden esinlenerek, "Tahrir Meydanı" adını verdikleri meydana geldi.
32 yıldır iktidarda bulunan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in görevinden ayrılmasını isteyen protestocularla polis arasında çıkan çatışmalarda kan döküldü.
Aden’de 17 yaşındaki bir genç akşam saatlerinde devriye gezen askerlere taş attığı gerekçesiyle öldürüldü.
Böylece Yemen’de karışıklığın başladığı perşembe gününden beri ölenlerin sayısı 12’ye yükseldi.
Bu arada binlerce rejim karşıtı Sana Üniversitesi’nin önündeki meydanda oturma eylemi düzenliyor.
İran
İran’da Arap dünyasındaki hareketlenmeden cesaret alan muhalefet dün yine sokaktaydı.
İran’ın başkenti Tahran’da polisle kovalamaca yaşayan göstericiler Ayetullah Ali Hamaney karşıtı sloganlar attı.
Gösteriler sırasında gözaltına alınan eski Cumhurbaşkanlarından Haşimi Rafsancani’nin kızı da serbest bırakıldı.
Yabancı basının görüntü çekmesine izin verilmedi, bazı görüntüler Youtube üzerinden yayınlandı.
Tahran’da çıkan çatışmalarda 1 kişinin öldüğü iddia edildi.
Fas
Fas’ta hükümet karşıtı gösterilere katılan binlerce kişi, Kral Muhammed’den yetkilerinin bazılarını devretmesini ve yolsuzlukla mücadele yolunda harakete geçmesini istedi.
Fas’ta ayrıca Kazablanka, Marakeş ve bazı küçük kentlerde de hükümet karşıtı gösteriler vardı.
Bahreyn
İsyanın yayıldığı bir diğer ülke Bahreyn’de protestocular geceyi yine başkent Manama’da İnci Meydanı’nda geçirdi.
Protestolara katılan binlerce öğretmen hükümet düşene kadar eğitime ara verdiklerini duyurdu.
Bugüne kadar 7 göstericinin hayatını kaybettiği çatışmalarda yüzlerce kişi yaralandı.]
(2)

***
Tunuslu bir gencin yaklaşık bir ay önce kendi bedenini yakarak başlattığı isyanın sirayet gücü ve yayılma hızına bakarsak...

Yalnızca bu güç ve hız bile, ortada bugüne kadar gördüklerimizden farklı bir durum olduğunu gösteriyor...

Açlıksa açlık...

Yoksullukluksa yoksulluk...
İşsizlikse işsizlik...

Yolsuzluksa yolsuzluk...

Baskı ise baskı...

Haksızlıksa haksızlık...

Zulümse zulüm...

İşkence ise işkence...

Bütün bunların hepsi o ülkelerde uzun yıllardır varolan şeyler değil mi?..

Ne oldu da...

Üzerine benzin dökerek kendini ateşe veren Tunuslu bir delikanlının vücudundan sıçrayan isyan kıvılcımları önce kendi ülkesini, sonra da komşu ülkjeleri tutuşturarak Ortadoğu’ya kadar bu kadar kısa sürede ve bu kadar hızlı bir şekilde sireyet ettii...

Ve...

Bütün dünyayı yakıp kavurabilecek bir potansiyel güce erişti?

Bunun sırrı “Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken...” (3) başlıklı yazı dizimizde Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten yaptığımız bir kaç iktibasta gizli gibi...

***
Birincisi şu:

[Görülüyor ki, istikbalin büyük hareketleri, artık, parça ve ucuz ihtilâl sınırını
aşmış ve hem içeriye, hem dışanya doğru, kıt'a ihtilâl ve inkılâbı çapına
ulaşmıştır.]
(4)

Bu satırların sahibi merhum Üstad Necip Fazıl, son devir fikir ve san’at adamlarımız arasında Türkçeye en hakim olanlarından biridir. O’nun bu cümlesinde istikbale dair bir öngörüsünü adeta vuku bulmuş bir olaydan bahsediyormuşcasına kesin hüküm ifade edecek tarzda “ulaşmıştır" kelimesiyle bitirmesi ilginç değil mi?...

Daha ilginci kitapta bu cümlenin geçtiği bölümün başlığının “GELECEKTE İHTİLÂL” (5) olması...

Bundan da ilginç olanı ise; Üstad’ın “gelecek”teki, “kıt'a ihtilâl ve inkılâbı çapına Ulaş”acağını berlirttiği ihtilalller için çizdiği ve “zelzele/deprem fay hatttı”na benzettiği, “ihtilâl/devrim hattı”dır:

“Afrika'nın şimalinden başlayarak Asyanın Anadolu cenubu Akdeniz kıyılarını
yalayan ve oradan Basra Körfezi’ne doğru uzanıp Mezopotamya’yı içine alan ve
Pakistan'a kadar ulaşan, zelzele hattına benzer bir şerit üzerinde..”
(6)

İfade aynen bu...

Bugünün Türkçesiyle “deprem fay hatttı”na benzettiği, “ihtilâl/devrim
Hattı”
şöyle:

Afrika’nın kuzeyinden başlayarak...

Asya’da Anadolu hizasındaki güney Akdeniz (Mısır Vb) kıyılarını yalayan ve...

Oradan Basra Körfezi’ne doğru uzanıp Mezopotamya’yı içine alan...

Ve Pakistan'a kadar ulaşan, zelzele hattına benzer bir şerit üzerinde....

Olacaklar şöyle ifade edilmiş:

“Sadece, ellerine silâh emanet edilmiş olmanın imtiyazından faydalanarak
(monarşi)lerini deviren ve (oligarşi)lerini kuran bu tipler...”


Yani Bin Ali’sinden, Mübarek’ine..

Kaddafi’sinden, Fas Kralı Muhammed’ine...

Ürdün Kralı Abdullah’ından, Kuzey Irak Diktatörü Barzani’sine...

Körfez’de AB-D emperyalizminin bekçi köpekliğini yapan emirciklere...

Suud’daki Vahhabi zorbalardan, Yemen’deki çapulcuya...

Filistindeki Hain Mahmud Abbas’tan, Afganistandaki işbirlikçi kukla Karzai’ye...

Pakistan’daki rüşvetçi hırsızdan, Bangladeşteki kapıkullarına kadar..

“..bu tipler hakikatte, Doğu âlemini Batı kültür emperiyalizmasına ezdirmiş,
türlü ülkelerde türlü örnekleri yaşayan mücerret bir küfür modelinin aynı
kalıptan dökülme maketleridir ve istikbâlin ihtilâlleri bakımından başlıca hedefi
teşkil etmek mevkiindedir ”...
(7)

İşte bugün olanlar, 35 yıl önce nazarı keskin bir mütefekkir’in öngördükleriyle birer birer nasıl örtüşmekte ise...

Bundan sonra olacaklar için aynı kaynağa başvurmamak herhalde aptallık olurdu.

Dipnotlar:

1-Salih Mirzabeyoğlu, Moro Destanı, İbda Yayınları, İstanbul.
2-Bkz: http://www.trt.net.tr/anasayfa/anasayfa.aspx
3-Murad Salih, “Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken...”: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3573
4-Necip Fazıl Kısakürek, İHTİLÂL, b.d. yayınları Nisan 1976- İST.
5-Age.
6-Age.
7-Age.


(Devam edecek)

Bu yazı dizisinin devamı için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3629

Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken... -1-

Murad Salih
30.01.2011



[Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..

Adalar´dan mı? Tunus´dan mı, Cezayir´den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi

Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?]
(*)

Mağrip?..

Garp/Batı kelimesiyle ilişkisi aşikâr...

Lügatta “Batı taraf. Garb/Batı. Güneşin battığı cihet. Akşam vakti. Afrikanın kuzey tarafı. Türkiye'ye nisbetle garbda bulunan Fas, Tunus, Cezayir tarafı” yazıyor...

Bugünkü mağrip ülkeleri Osmanlı çökerken Batı’nın pençesine düştüler...

Trablusgarb’ın yakın tarhimizde önemli bir yeri var...

“Vikipedi, özgür ansiklopedi”ye göre bu bölgenin siyasî tarihi kısaca şöyle:

[Mağrip (Arapça: el Mağrib el Arabi), kuzeybatı Afrika bölgesi. Tarihte, Müslüman idaresi sırasında İber Yarımadası, Malta ve Sicilya'yı da içerirdi.
Günümüzde Mağrip, dar manada Tunus, Cezayir, Fas ve Batı Sahra'yı içerir. Libya ve Moritanya'nın da bunlara eklenmesiyle "Geniş Mağrip" diye adlandırılabilecek bölge ortaya çıkar.
Afrika'nın geri kalanından Atlas Dağları ve Sahra Çölü ile ayrılan Mağrip ülkeleri, Akdeniz coğrafi ve kültürel olarak Akdeniz havzasının bir parçası sayılabilir.
Bölge Araplar tarafından fethedilmesinin ardından 8. yy'da merkezi bir siyasi idareye kavuştu. Muvahhidler döneminde (1159-1229) tekrar birleşen bölge ardından tekrar birleşmemek üzere parçalandı. Osmanlı idaresi, doğu Mağrip ülkeleri olan Cezayir, Tunus ve Libya üzerinde hüküm sürdü. Bu dönemde, Türk kültürü ve etnik Türkler de bölgeye yerleştiler.
19.yy'dan itibaren Mağrip ülkelerinin büyük bölümü Fransız idaresine girdiler. Batı Sahra ve Fas'ın bazı şehirleri ise İspanyatarafından ilhak edildi. Buna karşılık Libya, İtalya kontrolüne girdi.
20. yy'da Fas'taki İspanyol şehirleri Ceuta ve Mellila hariç bu bölgeler bağımsızlıklarına kavuştular.]


Tunus (**) Mağrip/Kuzey Afrika ülkelerinin tam orta noktasında küçük bir ülke Batısında Cezayir, Doğusunda Libya...

Bütün Mağrip ülkeleri Batıcı Diktatörler tarafından yönetiliyor...

Bu diktatörlerin kimi kral kimi devlet başkanı, kimi cumhurbaşkanı sıfatını taşıyor olsalar da asıl ortak özellikleri başka :

Hepsi Batı emperyalizminin en sadık köpekleri...

Hepsi kendi halkına ve halkının değerlerine kuduz bir köpek gibi düşman ve saldırgan...

Hepsi kaatil, işkenceci ,hırsız, uğursuz, yağmacı, talancı, sefih, ahlâksız, ve Karun kadar zengin... Hem de bütün sülaleleriyle birlikte...

Tunus’un cesur yürekli gençlerinin bir tekmede devirdikleri Batıcı diktatör Bin Ali’nin Batı bankalarında yatan şahsî servetinin 5 Milyar dolardan fazla olduğu belirtiliyor...

10 milyonluk bir ülkenin gençleri işsizlikten, halkı yoksulluktan, kıvranırken gözü doymaz hırsızın bu halktan çalıp biriktirdiği servete bakınca...

O ülkede niçin açlık, yoksulluk ve işşsizliğin devasa boyutlarda olduğunu anlamak için başka bir parametraye başvurmaya ihtiyaç var mı?

Tunus’un nüfüsu 10 milyon civarında...

Batıcı diktatör’ün Batı bankalarında yatan şahsî parası 5 milyar dolardan fazla...

Bu yalnızca nakit serveti...

Gayrımenkulleri şusu busu bu hesaba dahil değil...

Karısının, çocuklarının, kemdi hısım akrabasının, karısının hısım akrabasının Tunus halkından çalıp çırparak biriktirdiği haram servet de yok bu hesabın içinde...

Karısı olacak aç gözlü orospu, kaçarken Merkez Bankası’nı açtırıyor ve oradaki 1,5 ton altını uçağa yüklettikten sonra uçağa biniyor.

Altının gramı 70 lira...

Kilosu 70.000 Lira...

Tonu 70.000.000 lira..

1,5 tonu 105.000.000 lira...

Yalnızca bu şerefsizlerin çaldıklarını geri alıp Tunus halkının yaralarını sarmaya kullansan... Ne açlık, ne işşzizlik, ne de yoksulluk kalır...

Batı, bu köpeğinin cinayetlerine, hırsızlıklarına, uğursuzluklarına 23 yıl göz yumdu...

O göz yumdukça köpeği zenginleşti...

Köpek zenginleştikçe halkına karşı daha pervasız, daha acımasız, daha saldırgan oldu...

Tunus halkı ise daha yoksul, daha mağdur, daha mazlum hale geldi...

Sonunda bardak taştı...

Tunus’un gençleri “Artık yeter” diye ayaklandı...

Batıcı Diktatör pezevenk, çoluğu çocuğu toplayıp kaçtı...

Ama yerine bıraktığı köpek ille de başbakan olacam diye tırmalıyor...

Onu da bir kaç gün içinde herhalde hallederler..

Böylece Devrim’in birinci aşaması tamamlanır...

Ama risk henüz ortadan kalkmış olmaz...

Diktatör bir daha dönemez ama...

Batı emperyalizmi şu sıralar, onun yerine daha ılımlı/yumuşak halkın ağzına bir parmak bal çalabilecek güvenilir bir eleman arıyor...

Turgut Özal, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen karışımı birini bulsa hemen buyur diyecek...

Batı emperyalizmi bunu ararken...

Hesapta olmayan işler de oluyor...

Tunus’un gençlerinin yaktığı devrim ateşi kıvılcım kıvılcım bütün Mağrib'i sararken, Mısır’ı da alevlendirdiği gibi Ürdün’den Yemen’e ve Arnavutluğa kadar vardı...

Mısır kilit ülke; bir tarafta Süveyş, diğer tarafta İsrail...

Bir düşerse...

Batı emperyalizminin hem kolu hem kanadı kırılmış olacak...

Düşer mi?

Batıcı diktatör Mübarek, çoluğu çocuğu Londra’ya postaladığına göre Mısır’ın Cesur Yürekli gençlerinden sağlam tırsmış demektir...

Mısır’ın cesur yürekli gençleri kurtıuluşa doğru attıkları adımı geri çekmezlerse İllâki düşer...

Mısır’ın Batcı diktatörü düşerse...

Yemen’deki de...

Ürdün’deki de...

Suudi Arabistandaki de...

Libya’daki de...

Fas’taki de...

Azerbeycan’daki de

Pakistan’daki de ve diğerleri de düşer...

Batı emperyalizmi bütün düşen Batıcı diktatörlerin yerine; “Turgut Özal, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen” karışımı birilerini nereden bulacak?

Baksanıza Turgut Özal’ın hesaplanmamış ölümünün doğurduğu krizi aşmak için Natocu generallere 28 Şubat’ı yaptırıp müslümanları bunlara yıllarca hırpalattıktan sonra Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’e ikna edebildi...

Zaten diktatörlerin elinden canı burnuna gelmiş hallkarın başına daha insafsızlarını getiremeyeceğine göre?

Her an siyasî bir krize dönme riskini taşıyan devasa bir iktisadî kriz ile boğuşan ve artık gücünün sınırlarına geldiğini gören Batı emperyalizmin gücü, alev alev devrim ateşinin sardığı ve saracağı ülkelere asla yetmiyecek ve yetişemeyecektir...

Yani Tunus’un cesur yürekli gençleri, umulmadık bir anda -göklerden bir ilham gelmişcesine- başlarında çöreklenmiş Batıcı diktatöre karşı isyan bayrağını çekip devrim ateşini yaktıklarında; bu ateşin önce bütün Mağrib’i sonra bütün bölgeyi, daha sonra da bütün dünyayı sarabileceğini ne hesaplamış, ne planlamış, ne kurgulamış ne de hayâl etmiş değillerdi...

Ama Allah onların bu cesaretine öyle bir rahmet ve bereket ihsan etti ki...

Önce kendi diktatörlerinden kurrtuldular...

Sonra da bütün Mağrib’in ve bütün dünyanın Batıcı diktatörlerinin zulmü altında inleyen mazlum halklarının gençlerine ilham verdiler, örnek oldular...

Ve dünya ilk defa örgütsüz, lidersiz, plansız, promramsız, spontane ve zincirleme gençlik devrimlerine şahitlik ediyor...

Kendini dünyanın efendisi zanneden ABD’nin Dışişleri Bakanı'nın Tumuslu gençlerin yaktığı devrim ateşinin ilk kıvılcımlarının düştüğü Mısır hakkında açıklama yaparken suratındaki şaşkın ve çaresiz ifadeyi farkedebildiniz mi?..

Bu devrimler zincirinin AB-D emperyalizminin kurgusu olduğuna dair komik iddilar öne sürenlere rastlarsanız -ki, rastlamanız kaçınılmazdır- bu iddilar; ya Mahir Kaynak ve saz arkadaşlarının yıllardır “görev” icabı ortaya attıkları komplo mavallarıdır. (Burada “görev”, Psikolojik savaş metodlarını kullanarak AB-D emperyalizminin her şeye kaadir yenilmez bir tanrı olduğunu zihinlere yerleştirerek, bu yolla insanları AB-D’ye itaat ve biata zorlamaktır ...)

Veya bu psikolojik savaş yoluyla hasara uğrayan zihinlerden kaynaklanan evham mahsulü iddilardır...

Bu iddilar 11 Eylül’de ABD’nin kendi kendini vurdurdurduğu iddiaları kadar deli saçması ve komiktir...

Bunlara gülüp geçiniz...

Gülüp geçiniz ki...

Batı emperyalizmini kasıp kavuracak bu spontane/kendiliğinden devrimler zincirinin finalini taçlandıracak olan “Büyük Devrim”e katılımcı olma şansını kaybetmeyin...

Dipnotlar:

* Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye´de Bayram Sabahı” başlıklı şirinden.

** Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis 1556’da Gafsa’yı, 1558’de Kayrevan’ı ele geçirdiler. Tunus’un doğu ve güney sahilleri Türklerin eline geçti. Cerbe Adası deniz üssü olarak kullanıldı. Barbaros Hayreddin Paşa, İspanya’daki Endülüslü Müslümanlardan 100.000 kadarını kurtararak Kuzey Arfika’ya getirdi. Nihayet 1574’te Uluç Ali Reis ile Sinan Paşa, Tunus şehrini (Halkul-Vad Kalesini), ele geçirmek suretiyle bütün Tunus, Osmanlı Devletinin bir eyaleti haline geldi.


(Devam edecek)
Bu yazı dizisinin diğer bölümleri için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3573

Merve Bildirici
Devrim olsaydı adı “Erguvan” olurdu
23 Ocak 2011



Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen zamanında halkın en büyük eğlencesi, şimdiki “at”, yani Sultanahmet Meydanı’ndaki hipodromda yapılan araba yarışlarıydı. Bu yarışlar aslında bir spor müsabakasından çok, sosyal hayatın dışa vurumunu temsil ediyor, siyaseti arenaya taşıyordu. Kostantinopolis (İstanbul) halkı; yeşiller, maviler, kırmızılar ve beyazlar olmak üzere renkler üzerinden sınıfını belirliyor, kentin kaderini değiştirmek için savaşını meydanda veriyordu. En çok taraftar, yeşiller ve mavilerdeydi. Renklerin politik anlamlarına gelecek olursak, maviler daha çok soylu yani aristokratları temsil ediyordu. Geri kalan tüccar, esnaf ve çiftçi gibi halkı temsil etme görevi ise yeşil renge düşüyordu. Bir hükümdarın iktidara geldiği zaman seçtiği renk, onun bundan sonra izleyeceği siyasetinin de bir göstergesiydi aynı zamanda.
Jüstinyen de rengini seçmişti ve seçtiği “mavi” rengin, akacak kanla kentin kaderini “siyaha” boyayacağı günler uzak değildi.
Eski Roma İmparatorluğunu canlandırmak ve kenti yeniden imar etmek isteyen Jüstinyen, yükselen vergiler ve işsizlikten şikayetçi olan halkın büyüyen nefretinden habersizdi. Ve nefret, 13 Ocak 532 senesinde, araba yarışlarının yapıldığı hipodromda kendini gösterdi. Yeşil ve mavi takımın taraftarlarının öfkesi, Jüstinyen ve soyluların da izlediği müsabakalar sırasında sloganlarla ağızlardan dökülmeye başladı. Ateş hazır, alevlere kendilerini gönüllü sunacak taraftarlar sabırsızdı. “Nika”, yani “Zafer” tezahüratları ile kentin sokaklarına dağılan isyancılar, aralarında II. Theodosius döneminde yapılan Ayasofya’nın da bulunduğu eserleri yakıp yıkarken, Jüstinyen kaçarak kendisini sarayına kapattı.
Ayaklanmanın ilk 5 gününde kent taş taş üstünde kalmayacak şekilde yıkıldı. Durumdan çıkar sağlamak isteyen zengin elitler ve meclis mensuplarının yeni bir imparator ilan etmeye çalıştıkları sırada Jüstinyen kentten kaçmak için tüm hazırlıklarını tamamlamıştı.
Jüstinyen’in planı karşısında duran kişi ise karısı Teodora oldu. Teodora’nın cesur ve bir o kadar da hüzünlü sözleri, Doğu Roma İmparatoru’nu hazin sona doğru atacağı adımdan vazgeçirmeye yetti.
“Yapmayın impatarorum. Kaçmayın. Kurtuluş için tek yol olsa bile bunu yapmayın. Kuşkusuz bir gün hepimiz öleceğiz. Önemli olan ölmek değil, şerefle anılmaktır. Kaçışınız, size ölüm kadar şeref getirmeyecektir. Lütfen gitmeyin. Bana gelince, bu erguvan renkli pelerinimden daha güzel bir kefen düşünemiyorum kendime.”
Karısının sergilediği davranış karşısında kaçmaktan vazgeçen Jüstinyen, en yetkili iki komutanı Belisarius ile Mundus’a isyancıların hepsini kılıçtan geçirmesini emretti. Taleplerini bildirmek için hipodromda toplanan 30 bin isyancı bir anda yok edildi. Nika ayaklanması “kanlı” bir şekilde bastırılmış, Bizans çiçeği olarak da bilinen Erguvanların kenti Kostantinopolis için yeniden yaratılma zamanı gelmişti.
Hipodromda safını seçmiş olan sınıfların öfkesi binlerce yıl hiç dinmedi. Başka ülkelerde başka halklar ve insanlarda ete kemiğe bürünerek devam etti.
Kenti terk etmeyen ve isyancıları kendi yaktıkları ateşlerinde küle döndüren, bugün olsa adı belki de “Erguvan” olacak olan devrimin önünü kesen Jüstinyen yerini; ilk fırsatta kendine sığınacak bir ülke arayan, yıllarca vergilerle sömürdüğü halkın paralarıyla bir gecede ortadan kaybolan, eşi ve çocuklarıyla birlikte sürdüğü sefahat hayattan asla vazgeçmeyen yeni diktatörlere bıraktı.
Bunlardan biri de Zeynel Abidin Bin Ali oldu. Üniversite mezunu seyyar satıcı Muhammed Bouzazi'nin arabasına el konulmasının ardından hayatını ortaya koyduğu protestosu, Tunus’ta içten içe biriken öfkeyi gün yüzüne çıkardı. Seyyar satıcının yaktığı ateş sonucu, ülkedeki infial çığ gibi büyüdü. Yıllarca laiklik adına despotik uygulamalarla canından bezen halkın tepkileri karşısında Zeynel Abidin Bin Ali, eşi Leyla Tarabelsi ve çocuğu ile birlikte sığınmak üzere Avrupa’da bir çok ülkenin kapısını çaldı. Sonunda O’na kapıyı, Kuzey Afrika’da 10 milyonluk nüfusu ile ‘radikal İslamcı’lara karşı bekçiliğini yaptığı Batı değil Suudi Arabistan açtı. Alçakça, ülkenin ekonomisine büyük bir darbe vurarak, Merkez Bankası’ndaki 1.5 ton altını da alarak kaçışın son durağı bir Arap ülkesi oldu.
Kader; Tunus devletinin kurucusu ve ilk Devlet Başkanı Habib Burgiba’dan devraldığı laik yönetimi korumak adına İslami hareketlerle karşı karşıya gelen ve liderlerini sürgüne gönderen Bin Ali’yi; teokratik monarşi ile yönetilen, vahabiliği devletin resmi ideolojisi haline getiren Suudi Arabistan ile buluşturmuştu.
İnşaattan eğitime, bankacılıktan otomotiv sektörüne hatta hava yollarına kadar ülke ekonomisinin can damarı sektörlerde aslan payını kendisine ayıran Bin Ali ailesi ve mağrur “First Lady”, ülkeden kaçarken bile geleceklerini garanti altına alma kaygısıyla gasptan kaçınmadı.
Hannibal’ın ülkesi Kartaca yani bugünkü Tunus, 23 yıllık Bin Ali iktidarının ardından “Yasemin Devrimi” ile dünyayı sallar oldu. İşsizlikten, özgürlüklerin siyasi baskılarla kıskaca alınmasından, yolsuzluklardan ve ayrımcılıktan bıkan halk (Tunus yıllarca başörtüsü yasağının uygulandığı ülkelerin başında geldi), yıktığı duvarlarla Tunus’un gülen yüzünün arkasındaki gerçekleri gözler önüne serdi. Çok sayıda göstericinin hayatını kaybettiği ve sokaklarda isyanın dinmediği Tunus’ta tansiyonu, kurulan geçici hükümet de düşüremedi. Bin Ali yanlısı Anayasal Demokratik Partili bakanların kabineden ayrılmasını isteyen göstericilerin protestoları devam etti. “Geçici hükümet, Bin Ali’nin partisi RCD’nin devamı değil” açıklamaları yeterli olmayınca, ülkenin başbakanlığını geçici olarak devralan Muhammed Gannuşi partiden istifa etti. Gannuşi’nin istifasını, Zeynelabidin Bin Ali'nin partisine mensup tüm bakanların istifası izledi.
Peki bundan sonra devrime adını veren Yasemin kokulu ülkede ne olacaktı? Devrim, sadece otoriter rejimin uygulayıcılarının ülkeden kaçmasıyla amacına ulaşmış mıydı? Ateş nasıl sönecek ve halk nasıl bir rejime ellerini kaldırarak destek verecekti?
Evet Tunus için aslında her şey yeni başlıyor. Ülkenin geleceğini belirleyecek ve yeniden istikrarını sağlayacak uygulamalara geçilmesi için sihirli değneği kimin kullanacağı ise belli değil. Gerek Tunus’un komşuları gerekse Batılı ülkelerin konuştuğu (belki de korku içinde takip ettiği) konu bu. Zira Tunus’ta sönmeyen ateş; Libya, Mısır, Ürdün, Cezayir, Fas gibi daha bir çok ülkede iktidarların uykularını kaçırmaya başladı bile. Mısır’da ve Cezayir’de Bouzazi’yi örnek alan göstericilerden bir çoğu kendini yaktı. Kahire’de sokaklara dökülen halk, Bin Ali’nin sonu üzerinden Hüsnü Mübarek’e mesajlar göndermekte gecikmedi. Bu ülkelerde her ne kadar rejimi tehlikeye sokacak girişimler baş göstermemiş olsa da korku tünelleri artık kapılarını açtı.
Avrupa Birliği, Ortadoğu ülkeleri ve dış politikasını “komşularla sıfır problem” düsturu üzerinden yürütmeye çalışan Türkiye hemen devreye girdi. Art arda devam eden görüşmelerle aranan bölgedeki istikrar ve huzurun yüzünü göstereceği zaman sabırsızlıkla beklenmeye başlandı.
Görev ise; Kostantinopolis’te Jüstinyen ve karısı Teodora’ya karşı “Nika (Zafer)” sloganları atmanın ve hürriyet aramanın bedelini hayatları ile ödeyen halkın devrim arzusunu, binlerce yıl sonra sokaklara “yeter” söylemi ile çıkarak gerçekleştiren Tunuslulara düşüyor. Tunus, kaotik bir ortamda yeni rejimini ve tabii ki yeni liderini arıyor.
Kaynak: Haber10

Tunus'taki kıvılcım Arap ülkelerine sıçrıyor
17 OCAK 2011

Mısır'da bir protestocu parlamento binası önünde üzerine benzin dökerek kendisini ateşe verdi. Tunus'taki protesto gösterileri de 17 Aralık tarihinde bir Tunuslunun kendisini yakma eylemiyle tetiklenmişti.
Kahire'deki görgü tanıkları, çevrediklerin yardımıyla kendisini yakmaya çalışan adamın üzerindeki alevlerin söndürülebildiğini ve ambulansla hastaneye götürüldüğünü söylüyor.

49 yaşında bir lokanta sahibi olduğu söylenen Abdu Abdülmunam Hamade, üzerine döktüğü benzini ateşe verdikten sonra işsizliğe karşı Mübarek hükümeti aleyhinde sloganlar attı.
Protestocunun yanıklarının ciddiyeti hakkında hastaneden bir açıklama yapılmadı. Kahire'deki BBC muhabiri, hastane önünde güvenlik güçlerinin sıkı önlemler aldığını bildiriyor.
Tunus'ta Cumhurbaşkanı Bin Ali'nin ülkeden kaçmasına yol açan sokak gösterilerinin diğer Arap ülkelerine de yayılması ihtimali bölgede dikkatle izleniyor.
Cezayir'de de bir kişi Tunus'taki protesto eylemini örnek alarak kendisini ateşe verdikten sonra hayatını kaybetti.
Muhabirler, Cezayir'de son birkaç gün içinde kendisini yakma eyleminde bulunan diğer üç kişinin ise hastanede tedavi altında olduğunu bildiriyor.
Ürdün'ün başkenti Amman'da düzenlenen gösteride ise bir muhalefet lideri, Tunus örneğine işaret ederek Tunuslularla aynı sıkıntıları çektiklerini söyledi ve Başbakan Samir Rifai hükümetinin devrilmesi çağrısı yaptı.
7 milyon nüfuslu Ürdün'de serbest piyasa reformları ve fiyatlardaki artışlar tepki çekiyor.
Öte yandan Yemen'in başkenti Sanaa'da da bir grup öğrenci, "Arap dünyasının hilekar liderlerine karşı" devrim çağrısıyla yürüyüş düzenledi. BBC

TUNUS’TA HALKIN ÖFKESİ
Prof. Dr. Nurullah AYDIN
17.01.2011

Daha önce de birçok ülkede aynısı yaşanmıştı. Tarih tekerrür ediyor. Yangın, yağma, kos!
Kırgızistan, İran ve Romanya’da da halk, aynı gerekçelerle isyan etmiş ve yıllardır halkı uyuşturarak uyutarak yönetenlere tepki göstermiş ve totaliter yönetimi benimseyen liderlerinin ülkeden kaçmalarına neden olunmuştu.

Şimdi ise; Tunus’ta benzeri yaşanıyor! Yasemin devrimi! Artık halka dayalı başkaldırılar isimlendiriliyor.

Bakın; Tunus'ta ülke karışıyor, olaylar çıkıyor, hükümet düşüyor ve ülkede sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor ve 24 yıllık Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali, ülkeyi terk ediyor.

Neden 24 yıllık lider ülkesini terk ediyor?.

Önce; Olağanüstü hal ilan ediliyor..Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini duyuruyor. Gösterilerin sona erdirilmesi amacıyla sokakta 3’den fazla kişinin bir araya gelmesi yasaklanırken, güvenlik güçlerinin uyarılarını yerine getirmeyenlere ateş açılacağı da duyuruluyor.

Sorun ne?
Tunus’ta diplomalı işsizler tarafından başlatılan ve kısa sürede isyana dönüşen protestolar…

23 yıldır görevde olan Bin Ali, artan protestolar üzerine dün yaptığı açıklamada, 2014 yılında tekrar aday olmayacağını söylerken, medya ve siyasette özgürlük, temel gıdalarda ise ucuzluk vaat ediyor ama isyan önlenemiyor.

Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'yi istifaya çağıran yaklaşık 8 bin protestocu, bakanlık binası dışında "Defol Bin Ali!" ve "Suikastçı Bin Ali" diye slogan atıyor.

Protestolara daha fazla dayanamayan Devlet Başkanı, hükümeti dağıtarak, 6 ay içinde erken seçime gidileceğini açıklıyor

İsyan ama niye?
Tunus'ta 26 yaşındaki seyyar satıcı Muhammed Buazizi'nin 17 Aralık'ta sebze tezgahının elinden alınmasını protesto için kendisi yakarak, hayatını kaybetmesinden bu yana aralarında diplomalı işsizlerin ve sendika üyelerinin de bulunduğu birçok kesim tarafından işsizlik ve sosyal adaletsizliği protesto gösterileri düzenleniyor.

Yüksek gıda fiyatlarını ve büyüyerek devam eden işsizlik sorununu protesto eden eylemciler, polisle çatışıyor. Onlarca kişi ölüyor.
Bu gösteriler kısa sürede polisle çatışmaya dönüştü.

Üniversite mezunlarının yüzde 55’inden fazlasının işsiz olduğu Tunus’ta, insanlar sosyal adaletsizliğe, rüşvet skandallarına ve genç nüfus içindeki işsizliğin yaygınlığına karşı tepkili.

Askeri darbeyle iktidara gelen Zeynel Abidin Bin Ali 23 yıldan beri ülkeyi demir yumrukla yönetiyor. Muhalifi hapseden ve medya üzerinde sıkı kontrol uygulayan ve yolsuzluklara karışan Bin Ali’nin 2014’te yeniden aday olmayı düşünmesi halkı çileden çıkarıyor.

Bin Ali rejiminde sivil polis sokaklarda herkesi dinliyor. Fransız gazeteleri bile sakıncalı sayfaları koparıldıktan sonra dağıtılıyor.

Medya sürekli Cumhurbaşkanı Bin Ali ve ailesini övüyor.

Tunus’taki karışıklığın gözden kaçan bir etkeni de Wikileaks belgeleri. 2008’de ABD’nin Tunus elçiliğinden çekilen mesajda Devlet Başkanı Bin Ali ve ailesinin mafya tarzı bir yolsuzluk ağı kurduğundan bahsediliyordu. Belgelerde Devlet Başkanı Bin Ali’nin eşi Leyla’ya devlet arazisi bahşettiği, damadına banka verdiği, bir başka damadına konak verdiği gibi iddialar yer alıyordu.

Anlaşılan; Zeynelabidin Bin Ali’nin yurt dışında yargılanmak durumunda kalmamak için Avrupa dışında bir Yerde yaşamayı tercih etmiş.

Aynen diğer ülke liderleri gibi!

İmparatorluğu batıran, dağıtan, yıkılmasına zemin hazırlayan İttihat Terakki liderleri Enver- Talat- Cemal üçlüsünün ülkeyi terk etmeleri gibi.

Peki ya Türkiye! Türkiye’de durum nasıl acaba!

Günün Sözü: İnsanın kendini en güçlü hissettiği an, en zayıf anıdır

ordu millet

Gerçek devrim
18 Ocak 2011
Hüsnü Mahalli

2011 ile ilgili ilk yazımda 1'lerin ilginç bir şekilde yan yana geleceği bu yıl içinde bazı sürprizler yaşayabileceğimizi belirtmiştim.

11-1- 11'de Tunus halkı büyük bir gösteri düzenleyerek ayaklanmayı sürdürmeye kararlı olduğunu kanıtladı.

Üç gün sonra yani 14-1-11'de Fransız-Amerikan kültürüyle yetiştirilen Cumhurbaşkanı Bin Ali ülkeden kaçtı.

Bin Ali kaçınca birdenbire dünya medyası Tunus ile ilgilenmeye başladı. Benzer şekilde olayların başlangıcında bu ülkeyle ilgili haberleri neredeyse hiç görmeyen Türk medyası aniden Tunus'u manşetlere taşımaya başladı. Ağzı olan da konuşmaya başladı.
Oysa Türk medyasının o süper zeka sosyologları, dış politika uzmanları, akademisyenleri ve emekli asker ve diplomatları fırsat buldukça ''Araplardan iş çıkmış bunlar zaten kabile toplumları ve ulusal bilinçleri bile yok'' türünden müthiş yorumlarda bulunuyor ve son dönem Arap ülkelerine açılan Başbakan Erdoğan'a 'Bırak şu Arapların peşini' diyerek politik fantezileriyle tatmin oluyorlardı.

Umarım Tunus halkının GERÇEK devrimi onlara yeteri kadar bir ders olmuştur. GERÇEK diyorum çünkü bu %100 yerli imalatı ve Soros ve benzeri karanlık güçlerle yabancı medya organlarının değil yalnızca ve yalnızca Tunus halkının ulusal irade ve bilinciyle gerçekleşmiştir. İşte bu nedenle Batılılar ve onların bizdeki yandaşları Ukrayna'daki Turuncu, Gürcistan'daki Mavi, Lübnan'daki Sedir ve benzeri diğer ülkelerdeki pembe, mor, leylak hatta yavruağzı devrimlerde olduğu gibi Tunus devrimine ilgi göstermemiştir. Çünkü Batılılar 30 yıl süreyle Bin Ali'nin gestapo karakterli iktidarına destek vermiş ama Bin Ali ülkeden kaçınca ona vize bile vermemiştir.
Boşuna bir temenni ama yine de umarım Batı hayranı, Batı işbirlikçisi ve ruhlarını Batı'ya satanlar Bin Ali'nin rezil olmasından ders alırlar.

Çünkü bana göre Tunus'ta olup bitenler Türkiye'yi yakından ilgilendirmektedir. Daha açık bir ifade ile Tunus halkının devriminde Türkiye izlerini bulabilirsiniz.
Osmanlı dönemini bir yana bıraksak bile Tunus'un ilk başkanı Burgiba Atatürk hayranıdır ve ülkesinin bayrağını bile Türk bayrağına benzetmiştir. Laik, Komünist, İslamcı, liberal, solcu ve diğer tüm katmanlarıyla Tunus halkı, Türkiye hayranı ve Türkiye'de olup biten her şeyi yakından izlemekte ve bilmektedir. Çünkü on binlerce üniversite mezunu Tunuslu genç, kendi ülkesinde iş bulamadığı için son 20-25 yıldır bavul ticareti için Türkiye'ye geliyor ve Türkiye'de yaşanan tüm tartışmaları yaşayarak kendine göre dersler çıkarıyor.

İşte bu nedenle ben farklı siyasal tercihleriyle Tunusluların son dönem bölgede yıldızı parlayan Türkiye'den etkilenerek umutlarını koruduğunu, bilinçlendiğini ve moralini yükselterek devrimini gerçekleştirdiğini düşünüyorum.

Batı destekli tüm karanlık güçlerin devrimi durdurma ve farklı yönlere çekme çabalarına rağmen Tunus halkı bu yolda devam edecek ve mutlaka kendi doğrularını yaşama geçirecektir.

Tunus halkının bu zaferi mutlaka diğer Arap ve Müslüman ülkeleri etkileyecektir. Şimdiden bazı Arap iktidarlar halklarının gönlünü almak amacıyla çok önemli ekonomik ve sosyal kararlar almaya başladı. Başkaları da korkudan kendi faşist iktidarlarını korumak amacıyla daha da gaddarlaşabilir.

Yoksa Batı işbirlikçisi Suudi Arabistan yönetimi Batılıların vize vermediği Bin Ali'ye 'Havada kalma gel bizde kal' der miydi?

Aynı Suudi yönetimi durduk yerde ABD ve Fransızların oyununa gelerek Lübnan'ı karıştırmalarına yeşil ışık yakar destek verir miydi?
Bunlar 'zengin köle' olmanın özellikleridir.

Ama gün gelecek bu coğrafyada herkes zenginliğin de işe yaramayacağını anlayacak.
Bin Ali de çok zengindi. İran şahı ise çok çok daha zengindi. Bu zenginlik ABD vizeleri almalarına bile yetmedi.

Çünkü onları iktidara getiren, koruyan ve onlarca yıl köle gibi kullananlar hep şunu unutuyor:

Tunuslu ünlü Şair Ebu El-Kasım El-Şabi'nin dediği gibi ''Eğer halk bir gün yaşamayı seçerse kendi kaderi bile onun bu isteğine mutlaka yanıt verecektir''.
Çünkü insanlar yalnızca ekmekle yaşamaz.

Katık olarak mutlaka sofralarında biraz da onur olsun isterler.
Onur ise Washington, Paris, Londra, Berlin ve benzeri batlı kentlerin caddelerinde hiç bulunmaz.

Akşam

Tunus Olayları ve Bölgesel Etkileri
18 Ocak 2011
Mustafa Kaya



Tunus’ta aylardır süren kitle gösterileri sonucunda 14 Ocak’ta Tunus Devlet Başkanı Zine el-Abidine Ben Ali (Zeynel Abidin Ben Ali) ülkesini terk etmiştir. Tunus’taki olaylar Ben Ali iktidarında ülkesindeki işsizlik ve ekonomik darboğazı protesto etmek için kendisini yakarak intihar girişiminde bulunan Muhammed Buaziz adlı gencin görüntülerinin yayılmasıyla iyice tırmanmıştır. Gösterilerin daha da artması ve Ordu Komutanı General Raşhit Ammar’ın göstericilere ateş etmeyi reddetmesi üzerine 23 yıldır iktidarda olan Ben Ali ülkesini terk etmiş ve Suudi Arabistan’a kaçmıştır.

Ben Ali devlet başkanlığına gelmeden önce askeri güvenlik kurumlarının yöneticiliğini yapmıştır. Daha sonra İçişleri Bakanlığı görevini yürütmüştür. 1 Ekim 1987’de Cumhurbaşkanı Habib Burgiba tarafından başbakanlığa atanmıştır. 1987’nin Kasım ayında Habib Burgiba bir grup tıp uzmanının verdiği sağlık raporu üzerine Tunus Anayasası’nın 57. Maddesine dayanılarak görevinden alınmış, Burgiba’nın yerine devlet başkanlığı görevini Zeynel Abidin Ben Ali üstlenmiştir. 1987’den son olaylara kadar Ben Ali iktidarını sürdürmüştür. En son Ekim 2009’da yapılan seçimlerde oyların %89.92’sini almıştır.

Ben Ali iktidarı boyunca Burgiba tarafından başlatılan ekonomik liberalleşme politikalarını daha da genişleterek devam ettirmiştir. 1987 ve 2009 yılları arasında 219 devlet işletmesi özelleştirilmiştir. Ülkenin en önemli gelir kaynağı olan turizm alanına yatırımlar yapılmış Avrupa Birliği ülkelerinin otomotiv alanında önemli üretim üslerinden biri olarak yabancı yatırım özendirilmiştir. Diğer yandan son küresel ekonomik krizin etkisiyle işsizlik oranı resmi olarak %14.2’ye yükselmiştir. Özellikle üniversite mezunları arasında işsizlik yaygındır.

Yaygın işsizlik ve Ben Ali iktidarına yönelik yolsuzluk iddiaları Tunus’ta kitlesel halk gösterilerini tetiklemiştir. Özellikle Trabelsi ailesi ile olan iş bağlantıları ve devlet kaynaklarının israf edilerek kullanılması halk nezdinde büyük tepki çekmiştir. Ben Ali’nin gösterileri bahane ederek olağanüstü hal ilan etmesi ve hükümeti feshetme kararı alması üzerine Başbakan Muhammed Gannuchi Tunus Anayasası’nın 56. Maddesine dayanarak iktidarı ele aldığını açıklamıştır. Fakat anayasa uzmanları Gannuchi’nin ancak Anayasanın 57. Maddesine dayanarak böyle bir eylemde bulunabileceğini açıklamışlardır. İlginçtir ki Ben Ali de Burgiba’yı yine aynı maddeye dayanarak iktidardan indirmiştir.

Ben Ali özellikle El-Kaide ve diğer köktendinci terör gruplarına karşı sert tutumu ve ABD ile işbirliği içinde olması dolayısıyla Batı ülkeleri tarafından güvenilir bir müttefik olarak görülmektedir. Diğer yandan Fransız Hükümeti Paris’e kaçan Ben Ali’nin ailesinin Fransa’dan bir an önce başka bir ülkeye geçmesini istemiştir. Başbakan Gnannuchi’nin görevini Meclis Başkanı Fuad Mebaza’ya devretmesiyle birlikte ülkenin 60 gün içinde seçime gitmesi ve yeni devlet başkanını belirlemesi beklenmektedir. Gelecek dönemin devlet başkanının kim olacağı ise gerek Ben Ali taraftarlarının öne çıkmak istememesi gerekse muhalif partilerin protestocular arasında kesin olarak öne çıkmamış olması dolayısıyla belirsizliğini korumaktadır.

Öte yandan Tunus’ta başlayan protesto hareketleri şimdiden bölgeye sıçramıştır. Zeynel Abidin Ben Ali’nin Ortadoğu’da halk tarafından devrilmiş ilk “diktatör” olduğu düşüncesi Mısır’dan Ürdün’e kadar muhalif hareketlere ilham kaynağı olmaktadır. Yakın zamanda Ürdün’de yüzlerce gösterici temel tüketim maddelerinin fiyatlarındaki artışı protesto eden gösterilerde bulunmuştur. Yine Cezayir’de artan yiyecek fiyatlarını protesto eden gençler ciddi olaylar çıkarmıştır. Bölgede yayılan gösteriler başta ekonomik sıkıntılardan kaynaklanıyor gibi gözükse de süreç içerisinde bu gösteriler politik mesajlar edinmeye başlamaktadırlar. Politik temsil olanaklarının darlığı ve yönetici elitlerin yolsuzluğa bulaşmış olmaları nedeniyle göstericilerin tepkisi mevcut iktidar yapısına doğru yönelmektedir.

Tunus’taki gösterilerin ortaya çıkış biçimi yeni tip muhalefet odaklarının habercisi gibidir. Pek çok gösterici kendi fotoğraf makineleri ve kameralarıyla eylemleri kayda almış ardından paylaşım siteleriyle yoluyla binlerce insana ulaştırmışlardır. Devletin yoğun denetimi ve sansürü altındaki Ortadoğu rejimleri bu anlamda gelenekseli aşan protesto hareketleriyle karşı karşıyadır.

Önümüzdeki dönemde ekonomik sıkıntıların artması ve mevcut hükümetlerin halkın geniş kesimleri nezdindeki meşruiyet eksikliği, Tunus olayların yayılma potansiyelini artırmaktadır. Diğer yandan Tunus özelinde ordunun ve polis gücünün istikrarı sağlamak üzere daha geniş tedbirler alacağı açıktır.

www.orsam.org.tr

Kendini Yakan Yakana!

Tunus'taki olaylar bölge ülkelerinde eylemleri tetikliyor. Kötü yaşam koşullarını protesto eden bir kişi daha kendini yaktı.
18.01.2011

Başkent Kahire’nin kent merkezinde kendini ateşe veren kişinin bir avukat olduğu bildirildi.
Tunus’ta, geçen ay sebze arabasına el konulmasının ardından kendini yakan bir seyyar satıcının ölmesi ülkede büyük infial yaratmış, gösteriler çığ gibi büyümüş ve tepkilere direnemeyen Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı.

Mısır’da dün de kötü yaşam koşullarını protesto etmek isteyen bir kişi, parlamento yakınlarında üzerine benzin dökerek kendini ateşe vermişti.

Cezayir’de de Kendilerini Yakıyorlar...
Mısır’dan sonra Cezayir’den de benzer bir haber geldi.

Tunus sınırı yakınlarındaki El Ued bölgesinde 36 yaşında bir işsiz kendini ateşe verdiği bildirildi.

Cezayir gazetelerinde yer alan habere göre, 6 çocuk babası işsiz, iş ve konut istemek için geldiği bölge meclisi binasında, üzerine benzini dökerek yaktı.

Bölge meclisi başkanı tarafından kurtarılan eylemcinin El Ued hastanesine kaldırıldığı belirtildi. TRT


Yemen'de de eylemler başladı...

Yemen'de değişim yanlısı üniversiteliler sokağa döküldü, polis havaya ateş açtı. Öğrenciler halkı ayaklanmaya çağıran sloganlar attı.

18 Ocak 2011
Anadolu Haber

Yemen'in başkenti Sana'da demokratik değişim isteyen bin kadar üniversite öğrencisi gösteri yaptı.

Bölgedeki AFP muhabirine göre, Sana Üniversitesi'nin kampüsünde öğrenciler Tunus'taki halk isyanını destekleyen ve Arap halkını liderlerine karşı ayaklanmaya çağıran sloganlar attı.

Polisin, üniversiteden kentin merkezindeki Tahrir meydanına yürümek isteyen göstericileri havaya ateş açarak dağıttığı belirtildi.

Yemen'de pazar günü de bin kadar üniversite öğrencisi başkent Sana'da gösteri yapmıştı.

32 yıldır iktidarda olan Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, 2006'da yeniden seçilmişti. Yemen'de parlamento, devlet başkanının arka arkaya iki defadan fazla seçilmesinin önünü açan anayasa değişikliği paketini ilke olarak onayladı. Salih'in görev süresi 2013'de sona eriyor.

Tunus Dünya Medyasında Nasıl Yer Aldı!
Tunusta gerçekleşen Halk Devrimi dünya medyasındada oldukça geniş yer alıyor

18 Ocak 2011
Anadolu Haber

Guardian gazetesi Orta Doğu editörü Ian Black, Tunus'taki gösterilerin Kuzey Afrika'da yeni dalgalanmalara yol açtığını, Cezayir'de bir kişinin, Tunus'taki olayları başlatan şekilde kendisini ateşe vererek hayatını kaybettiğini yazdı.

Tunus'ta geçen ay üniversite mezunu seyyar satıcı Muhammed Bouazizi, zabıtanın müdahalesinden sonra kendini yakmış, bu olaya tepkilerin büyümesi ülkede mevcut ortamı doğurmuştu.

Geçen hafta da bu kez Cezayir'de iş ve kalacak yer bulamayan Muhsin Buterfif, kendini ateşe verdi, ardından şiddet olayları yaşandı.

Cezayir'de bazı kasaba ve kentlerde son haftalarda işsizlik ve gıda fiyatlarındaki ani artış nedeniyle protesto gösterileri düzenleniyor.

Şimdiye dek yaşanan gerginliklerde iki kişi öldü.

Bölge uzmanlarına göre Tunusta şimdi asıl olarak, Cumhurbaşkanı Bin Ali'nin ayrılmasıyla, bölünmüş haldeki muhalefet partilerini iktidara taşıyacak, gerçek bir rejim değişikliği izleyecek mi? " sorusuna yanıt aranıyor.

Mısır, Ürdün, Cezayir ve Fas ise sosyal, politik ve ekonomik koşullar farklılık gösterse de işsizlik oranları, yolsuzluk vakaları ve umutsuzluk nedeniyle ciddi protestoların yaşanmasına kesin gözüyle bakılan ülkelerin başında geliyor.

Arap muhalefeti ise Bin Ali'nin düşüşünü olumlu karşılamaya devam ediyor.

Beyrut gazetesi el Akbar haberi "Tunuslulardan Araplara hediye: bir diktatörün sonu" başlığıyla verirken, Lübnan'da Hizbullah Arap liderleri, Tunus'taki protestolardan ders almaya çağırdı.

Filistin'de Hamas hareketi ise El Fetih liderlerini yolsuzlukla suçlayarak, "Bin Ali'yle benzer bir kaderi paylaşabilecekleri" yolunda uyardı.
Tunusta İslamcılar nerede?

Financial Times gazetesi ise Batı'daki 'İslamcılar dönecek' kaygısına dikkat çekiyor. Roula Khalaf, "İslamcılar nerede?" diye soruyor.

Tunus'taki isyan, sadece bir Arap otokratı defetmekte kaydettiği sürat değil, İslamcı muhalefetin yokluğu açısından da bir hayli şaşırtıcı.

Mevcut rejimlerin tek muhalifi olarak İslamcıların görüldüğü bölgede, bugüne dek bir değişim olacaksa bunu hep onların yöneteceği düşünülegelmişti.

Bir ay süren gösterilerde Allahu Ekber sesleri duyulsa da ayaklanmanın ardında bir İslamcı parti yoktu.

Siyasi sistem demokratikleşirse Batı başkentlerinde hangi İslamcıların ne zaman ve hangi boyutlarda dönüş yapacakları da kaygıyla takip edilecek.
İslamcılara sıfır tolerans politikası

Bin Ali'nin 1990'lı yıllarda dağıttığı İslamcı Nahda (Devrim) partisinin Londra'da sürgündeki 69 yaşındaki lideri Raşid Gannuşi, ülkeye dönüş hazırlığı yaptığını duyurdu.

Ancak Tunus siyasetini yakından takip eden bir gözlemci "İslamcılık, 15 yıl önce bildiğimiz Nahda değil, artık. Daha genç ve daha radikalleşmiş insanlar var." yorumunu yaptı.

Bin Ali, ülkede Fransa'dan bağımsızlığın mimarı olarak görülen Habib Burgiba'yı 23 yıl önce kansız darbeyle devirerek iktidara gelmişti.

Başta Nahda ile ilişkili bağımsız adayların seçimlere katılmasına izin veren Bin Ali, daha sonra İslamcıları rejime karşı darbe planları yapmakla suçlamış ve İslamcı partilere karşı diğer Arap ülkelerindekinden farklı olarak "sıfır tolerans" politikası benimsemişti.

Doksanlı yıllar, bir çok İslamcı liderin sürgüne gönderilmesiyle sonuçlandı. Ilımlı İslamcılar gözden kaybolurken, Bin Ali bu kez İslam'ın daha sert bir kesimi olan Selefilerle karşılaştı.

2002'de bir sinagog yönelik saldırının ardında Selefi cihad yanlılarının olduğu iddia edildi. Selefiler, 2007'de de başkentte güvenlik güçleriyle çıkan çatışmaların ardında olmakla suçlandı.
Tunus ile ilgili acımasız gerçek

Independent gazetesi ise deneyimli Orta Doğu yazarı Robert Fisk'in "Tunus ilgili acımasız gerçek" başlıklı makalesini manşete çekmiş.

"Tunus'ta kan ve gözyaşı aksa da demokrasi yok..." diyen Fisk'e göre kanlı siyasi çalkantılar, ülkede demokrasinin doğacağı anlamına gelmiyor.

Şöyle devam ediyor Fisk:

"Evet, Tunus'a demokrasi gelsin isteriz. Ama fazlasını değil. Doksanlı yılların başında Cezayir'e demokrasi gelmesini ne kadar çok istedik, hatırlayın.

"Sonra seçimlerin ikinci turunu İslamcılar kazanabilecek gibi olunca ordunun desteğini arkasına almış bir hükümetin seçimleri askıya almasına destek verdik. O hükümet, İslamcıları ezip geçti, 150 bin kişinin hayatını kaybedeceği bir iç savaşı ateşledi.

"Arap liderlerin görevi ise her zaman olduğu gibi halklarını idare etmek, kontrol altında tutmak, Batı'yı sevmek İran'dan nefret etmek olacaktır."

Bin Ali'nin kaçmasıyla daha uysal bir diktatör arayışının da başladığı söyleyen Robert Fisk'e göre Tunus'ta dün olduğu gibi "istikrar" sağlanana kadar" çatışmalar, adam vurmalar da sürecek.

Ancak Fisk, Arap diktatörler döneminin de henüz sona ermediği görüşünün altını çiziyor.

Yeniasya`dan çok tartışılacak manşet: Tunus'ta çöken Kemalist Model

Bugün Yeni Asya gazetesinin manşetinde yer alan Ömer Taşpınar imzalı haber bu sözlerle başlıyor.Tunus'ta 23 yıldır iktidarı elinde tutan ve son gelişmeler üzerine ülkeyi terk etmek zorunda kalan Zeynelabidin bin Ali, selefi Habib Burgiba'nın başlattığı baskıcı ve dayatmacı uygulamaları devam ettirmişti. Burgiba'nın örneği de Kemalizmdi.

18 Ocak 2011
Anadolu Haber

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞIYLA ANILIYOR

Türkiye'deki Kemalist inkılâpların benzerlerinin hayata geçirildiği ve bu çerçevede başörtüsü yasağının da en katı biçimde uygulamaya konulduğu Tunus'taki gelişmeler, bu durumun yol açtığı birikimin patlaması olarak da yorumlanıyor.

Arap rejimleri Tunus’ta olanlardan ders almalı

El Vatan gazetesinde yayınlanan makalede, ‘’Bu hiçbir Arap rejiminin inkâr edemeyeceği bir derstir, özellikle de Tunus gibi korunmak için dostlarına güvenen ülkelerle aynı siyaseti izleyenler için” denildi.


Tunus’ta devrimin baş sebebi bir nevi diktatörlük

Hayat pahalılığı ve işsizlikle boğuşan genç ve diplomalı Tunusluları öfkelendirenlerin başında, ayaklanmalarla ülke dışına kaçmak zorunda kalan devrik Devlet başkanı Zeynelabidin Bin Ali’nin ikinci eşi Leyla Bin Ali’nin geniş ailesinin ülke kaynaklarını kontrol altında tutarak kendi yararına kullanmasının bulunduğu söyleniyor.

Uzmanlar, Tunus’taki iş çevrelerinin yarısının, evlilik yoluyla Bin Ali ailesiyle bir akrabalığının bulunduğunu ve çoğunun da bu akrabalıktan geniş ölçüde faydalandığını belirtirken, Tunusluların asıl öfkesine Bin Ali’nin eşi Leyla Bin Ali ve kalabalık ailesi Trabelsiler’in yol açtığına dikkat çekiliyor. Trabelsi ailesinin elinde bulunanlar arasında büyük araziler, ithalat ve ihracat, gayrı menkul sektörü, bankalar, telefon şirketi, basın, internet hizmeti, gümrük sayılıyor.

‘’Tunus’ta baskının siyasi ekonomisi ve itaatin gücü’’ adlı kitabın yazarı Beatrice Hibou, bu geniş ailenin üyelerinin başkalarının sırtından geçinme durumunda olduğuna ve iktidardaki pozisyonlarını zenginlikten mümkün olan en fazla biçimde yararlanmak için kullandıklarını anlatıyor.

Tunusluların dediği gibi ‘’Aile’’ aslında öncelikle 1992’de Bin Ali ile evlenen Leyla Trabelsi’nin ailesini tanımlıyor. 10 kardeş ve onlarca yeğen.

Trabelsiler’in, 7 kardeşi olan devrik başkan Bin Ali’nin ailesinin de önüne geçen önlenemez yükselişi 90’lı yılların ortalarına rastlıyor.

‘’Kartaca Naib’’ kitabının yazarlarından Nicolas Beau, Leyla Bin Ali’nin ‘’mütevazi bir çevreden gelen ve entelektüel kapasitesi sınırlı’’ ailesini kilit görevlere yerleştirmeye başladığını belirtiyor. Hibou, farklı biçimlerde uygulamaya koyulan yöntemlerle paraların cebe indirildiğini anlatırken, ‘’özelleştirmeler sırasında sembolik rakamlara satın alınan kurumlar daha sonra sanayici ve işadamlarına satılıyor. Trabelsi çetesi yabancı yatırımlardan komisyon alıyor ve kimi kamu işlemlerinde arabuluculuk yapıyor, gümrüğü ve kaçakçılığı elinde bulunduruyor’’ ifadesini kullandı.

Bunu yapmak için patronların kızlarıyla ‘’çıkar evliliklerini’’ çoğaltan ailenin, işi kendisine rakip gibi görünenleri caydırmak, tehdit ya da taciz etmek için polis teşkilatından unsurları da kullanmaya kadar götürdüğünü belirten Beau, Leyla Bin Ali’nin kardeşi Belhassen Trabelsi’nin büyük çaplı yolsuzluklarıyla tanındığını anlattı.

Trabelsi ailesinin malları arasında havayolu şirketi, oteller, radyo istasyonu, otomobil montaj fabrikası, gayrımenkul şirketi sıralanırken, Nicolas Beau, yaşananları, ‘’Bu, Tunus halkını, burjuvazisini, sanayicilerini ve orta sınıfını çileden çıkaran şey, doymak bilmezlik, beceriksizlik ve tehdit idi’’ diyerek özetliyor.
Genç nüfusun yüzde 30’unun işsiz olduğu ülkede insanların bu noktaya gelmesinde burs ve iş verilirken de eş dost kayırıcılığı yapılmasının payı olduğu belirtiliyor.

“TUNUS’TA OLANLAR ARAP REJİMLERİ İÇİN BİR DERS”

Surİye’de yayımlanan El Vatan gazetesi, Tunus’ta olup bitenlerin, Arap rejimleri için bir ders olduğu yorumunda bulundu. İktidar çevrelerine yakın El Vatan gazetesinde dün yayımlanan makalede, ‘’Bu hiçbir Arap rejiminin inkâr edemeyeceği bir derstir, özellikle de Tunus gibi korunmak için dostlarına güvenen ülkelerle aynı siyaseti izleyenler için.

Batı hizmetindeki Arap liderler, Tunus dersini örnek almalı. Kararları, uzaktaki ülkelerin çıkarlarına değil Arap halklarının çıkarına uygun olmalı’’ ifadesi kullanıldı. Makalede, ciddî bir siyasî kriz içinde bulunan Lübnan’daki liderler de ‘’halkın iradesine uymaya ve ülke istikrarını sağlamlaştırmak için çalışmaya’’ çağrıldı ve ülkelerinin geleceğini Lübnanlılar’ın kendilerinin inşa edeceği belirtildi.

Tunus’un modeli Kemalizmdi

TUNUS’UN devlet sistemi birçok açıdan Türkiye’den esinlesen bir sistem. Arap dünyasının en laik, en eğitimli, kadın-erkek eşitliğine en çok önem veren sistemi Tunus’ta kurulmuştur. Ülkeyi Fransız sömürgesi olmaktan kurtaran Habib Burgiba için Atatürk hem asker, hem de siyasi lider olarak esin kaynağıydı. Atatürk ve Kemalizm Tunus için bir modeldi. (..)

Yeniasya

Tunus'taki olaylar Fransa'yı karıştırdı
18 Ocak
Fransa'da iktidar ve muhalefet, Tunus'un devrik lideri Zeynelabidin Bin Ali'ye verilen destek konusunda karşılıklı olarak birbirlerine sert suçlamalar yöneltiyor.

Muhalefetteki Sosyalist Parti yönetimi, Fransız hükümetini, eski yönetime uzun süre destek vermekle suçlarken, iktidar, devrik lider Bin Ali'nin partisinin Sosyalist Enternasyonalde Fransız Sosyalistlerin uzun süre desteğini gördüğünü iddia etti.

Sosyalist Parti Genel Sekreteri Martine Aubry'nin hükümeti suçlayan açıklamasına yanıt veren Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakan, ''Bin Ali'nin partisi, Sosyalist Enternasyonalden çok geç atıldı ve Fransız Sosyalistlerin sürekli desteğini gördü''ifadesini kullandı.

Başbakan Francois Fillon, basına yaptığı açıklamada, Tunus'taki isyanla ilgili olarak tepki vermekte geciktiği için eleştirilen Dışişleri Bakanı Michele Alliot Marie'ye sahip çıktı.

Başbakan, Alliot Marie'nin bu kriz sırasında izlediği politikalara tam destek verdiğini söyledi.

Eski bir Fransa kolonisi olan Tunus'ta 21 bin Fransız yaşıyor.

Fransa'dan her yıl yaklaşık 1.5 milyon kişi Tunus'u ziyaret ediyor. haber10

Tunus güncesi: Devrim sürüyor
Ebu Jahjah
19 Ocak 2011

Tunus yönünü önümüzdeki günlerde, belki de saatlerde belirleyecek: Bu sonuna kadar bir devrim mi olarak yoksa devrimle, çok yakın biz zamanda yeni bir çatışmaya yol açacak bir uzlaşma mı…

Tunus’ta rejim bugün (18 Ocak) son kartını oynuyor. Son kart, eski diktatörün partisi RCD. Dün sözüm ona bir “Ulusal Birlik Hükümeti” kuruldu. Ülkedeki en büyük sendika UGTT bu hükümeti destekleydi, hatta üç bakanla hükümete katıldı. Rejim içi muhalefetten üç isim de bakan olarak yeni hükümette yer aldı. Bunun üzerine pek çok kişi Tunus devriminin bir uzlaşmayla sona erdiğini düşündü. Tunus halkının ve özellikle bu devrimi başlatan ve anlaşıldığı kadarıyla kurban edilmesine karar verilen gençliğin ağzında acı bir tat bırakan bir uzlaşma…

Halk uzlaşmak istemiyor

Hükümetin bileşimini ve diğer suçlarının yanı sıra yaşanan ölümlerden de sorumlu tutulabilecek, rejimin iç işleri bakanının da bu hükümet içinde yer aldığını öğrendikten sonra devrimci duygular yeniden patlak verdi. Arap Milliyetçileri, İslamcılar ve radikal solcular ama tüm bunların yanında ayrı bir yeri olan, baskıcı geçmişten net bir kopuş yönündeki kararlılıklarından başka bir politik gündemi bulunmayan bütün sıradan Tunuslular bu hükümete meydan okumaya karar verdi ve Ben Ali’nin partisi RCD’nin lağvedilmesini ve bir kurtuluş hükümeti kurularak eski anayasayla bağları koparıp yeni bir anayasa yazmasını istediler.

"Birlik" hükümeti dağıldı

Bunlar her anlamıyla devrimci taleplerdir ve pek çok insanın daha dün böylesi bir kararı yoktu. Ne var ki, Tunus halkının sahip olduğu politik bilinçten haberdar olan insanlar hareketin süreceğini biliyordu. Bugün bütün ülkede patlak veren eylemler UGTT’yi hükümetten çekilmeye ve yukarıdaki devrimci talepleri sahiplenmeye zorladı. Pek çok yerde halk komiteleri polisle çatıştı ve silahlı çatışmalar kaydedildi.

Tunus yönünü önümüzdeki günlerde, belki de saatlerde belirleyecek: Bu sonuna kadar bir devrim mi olarak yoksa devrimle, içinde pek çok çelişkiyi koruyan bir rejimin daha sonra ve çok yakın biz zamanda yeni bir çatışmaya yol açacak bir uzlaşma mı…

• Diyab Ebu Jahjah, Arap Avrupa Ligi’nin kurucusu ve eski başkanıdır.

[Diyab Ebu Jahjah'ın kişisel internet sitesindeki İngilizce orijinalinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]

kaynak: sendika.org

Yemen'de muhalefetten ulusal birlik hükümetine ret
28 ŞUBAT 2011
Yemen'de muhalefet, Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in ulusal birlik hükümetine katılma çağrısını reddeti.

Ali Abdullah Salih, iki güçlü aşiret liderinin desteğini yitirmişti
Yemenli bir yetkili, muhalefetin aday göstermesi halinde Cumhurbaşkanı'nın birkaç saat içinde böyle bir hükümet kurmaya hazır olduğunu söylemişti.

Ancak önde gelen Yemenli muhalifler öneriyi, yeterli bulmadılar.
Muhalefet koalisyonunun sözcüsü Muhammed Essabri, Ali Abdullah Salih yönetiminin yıkılmasını isteyen halkın yanında olduklarını, bundan dönüş olmadığını belirtti.
Yemen'de muhalefet partileri dün, Ali Abdullah Salih'i devirmek için genç protestoculara katıldıklarını açıklamıştı.
Muhalefet partileri daha önce ise "Bekle gör" stratejisi izleyip, krotestoculara katılmakta isteksiz kalmışlardı.
Yemen'de muhalif liderler, protestocularla dayanışma içinde olduğunu göstermek için yarınki gösterilere katılacağını belirtmişti.
Ali Abdullah Salih'in bağlı bulunduğu aşiretin iki güçlü lideri de önceki gün, Salih'i desteklemekten vazgeçtiğini açıklamıştı.
Yemen Cumhurbaşkanı tam 32 yıldır iktidarda.
'Ali Abdullah Salih çaresiz'
Yemen'de yaklaşık bir buçuk aydır hükümet karşıtı gösteriler düzenleniyor.
Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih,önce gösterileri "Kabul edilemez" olarak nitelendirmiş, geçen hafta ise emniyet güçlerine, hükümet karşıtı ve hükümet yanlısı grupları ayrım gözetmeden koruma emri vermişti
Gözlemciler, Ali Abdullah Salih'in çaresizlik içinde protesto gösterilerinin büyümesini durdurmaya çalıştığını söylüyor.
İnsan hakları kuruluşlarından Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü), ülkede gösteriler sırasında çıkan çatışmalarda en 27 kişinin öldüğünü bildirmişti.
Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) de, polisin göstericilere acımasızca davrandığını ve şok tabancası kullandığını duyurmuştu. BBC

El Kaide'den isyana devam çağrısı
28 Şubat 2011

El Kaide'nin iki numarası Eymen El Zevahiri, Tunus ve Mısırlılara geçici hükümetlere karşı isyan ve ayaklanmalarını devam ettirmeleri çağrısında bulundu.

Zevahiri, Tunus ve Mısır'daki ayaklanmaların başlamasından beri yayımladığı üçüncü ses kaydında, ABD'nin uzun süre Tunus'taki gelişmeleri izlediğini, Washington'ın çıkarlarına daha fazla hizmet edemeyeceğinin farkına varmasının ardından, Tunus Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali'nin görevden uzaklaştırılmasına destek vermeye karar verdiğini ileri sürdü.

Zevahiri, bir internet sitesine dün gönderilen kayıtta, ABD'nin Mısır konusunda da kasıtlı olarak belirsiz açıklamalar yaptığını, aslında Washington'un, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'ten yönetime yönelik halk ayaklanmasını bastırmasını istediğini iddia etti. haber1001

Devrim için tanklar sokağa indi!
21 Mart 2011
Devlet başkanınn yardımcısı muhaliflere destek verdiğini açıkladı

Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in yardımcılarından General Ali Muhsin, muhaliflere destek verdiğini açıkladı.

Ali Muhsin'in açıklamasının ardından tanklar ve zırhlı araçlar sokaklara indi.
General Ali Muhsin'in emrindeki 1. Zırh Tümeni, protestoculara katıldıktan sonra emrindeki tankları başkente konuşlandırmaya başladı.

Devlet Başkanı Salih ise bazı askerlerin de muhalefet saflarına geçmesine rağmen, halkın büyük çoğunluğunun kendisini desteklediğini iddia etti, 'İstifa etmeyeceğim' diye konuştu.
dunyabulteni

Suriye'de gergin Cuma

25 MART 2011n

Suriye'nin birçok kent ve kasabasında binlerce kişi daha fazla özgürlük talebiyle gösteri yaptı.

Bir haftadır devam eden protestolarda en az 40 kişinin öldüğü Der'a kentinde askerlerin yine göstericilerin üzerine ateş açtığı haber veriliyor.
Ancak ölü ya da yaralı konusunda bilgi yok.
Kentte öfkeli kalabalığın Cumhurbaşkan Beşar Esad'ın babası Hafız Esad'ın heykelini yaktığı belirtiliyor.
Gazetecilerin kente girmesine izin verilmiyor.
Güneyde, Dera yakınlarındaki Sanameyn bölgesinde; Dera'ya ulaşmak isteyen 20 kadar göstericinin öldürüldüğü yolunda iddialar var.
Başkent Şam'daki gösteriye ise polisin müdahale ettiği bildirildi.
Ayrıca Hama ve Tall kentlerinde de gösteriler düzenlendiği ve gözaltına alınanlar olduğu açıklandı.
Hama'da yüzlerce kişi başkent sokaklarında toplanarak "özgürlük" sloganları attı.
1982 yılında Suriye ordusu Hama'da Müslüman Kardeşler'in liderliğindeki bir ayaklanmayı bastırmıştı.
İnsan hakları örgütleri, kentte bir çok yerin yıkıldığı operasyon sırasında onbinlerce kişinin öldürüldüğüne inanıyor.
Suriye'de muhalefet gruplarının önde gelenleri bugünkü Cuma namazı ardından ülke çapında gösteri çağrısında bulunmuşlardı.
Suriye hükümeti dün 1960'lardan beri yürürlükte olan olağanüstü halin kaldırılması dahil bir dizi siyasi reform yapabileceğini açıklamıştı.
Beşar el-Esad yönetiminin dün açıkladığı reform vaatleri çoğu muhalif tarafından reddedilirken, Der'a ile başkent Şam'da planlanan gösterileri düzenleyenler, bugünü "Şeref Günü" ilan ettiler. BBC

ABD'DE Kasırga gitti, enkazı kaldı: 337 ölü
30 Nisan 2011

ABD'nin yedi eyaleti vuran kasırga ve hortum felaketinde ölü sayısı 337 oldu.

Yetkililer, yedi eyalette ölü sayısının 337'ye çıktığını, felaketten en fazla etkilenen Alabama eyaletinde 246 kişinin öldüğünü söylediler. haber10

Lübnan'da Haçlı Askerlerine Bomba:1 İtalyan askeri öldü, dördü yaralandı
27.05.2011
Lübnan'ın güneyinde yol kenarına yerleştirilen bombayla düzenlenen eylemde 1 haçlı İtalyan askeri öldü.

Lübnanlı yetkililerin verdiği bilgiye göre, haçlı askerleerine ait bir araç Sayda yolunda seyir halindeyken yol kenarına yerleştirilen bombayla havaya uçuruldu.Patlamada, 1 İhaçlı talyan asker öldü, dördü de yaralandı.
Haber1001

Yemen'in Batıcı diktatörü Salih'ın sağlık durumu kötüleşti
11 Haziran 2011
Başkanlık sarayına geçen hafta yapılan baskın sonucunda yaralanan ve tedavi için Suudi Arabistan'a giden Yemen'in Batıcı diktatörü Ali Abdullah Salih'in sağlık durumunun tekrar kötüye gittiği öğrenildi.

Yemen'de yayımlanan Yemen Post gazetesinin haberine göre, geçirdiği bir dizi ameliyattan sonra hayati tehlikeyi atlattığı söylenen Salih'in durumunun bugün tekrar kötüleştiği ve ağrılarının arttığı ifade edildi.

Riyad'da tedavisi devam eden Salih geçen hafta sarayına yapılan baskında ağır yaralanmış ve bazı kaynaklara göre vücudunun yüzde kırkı yanmıştı.

Suudi bir yetkili, Salih'in göğüs ağrılarının arttığını ve solunumda güçlük çektiğini aktardı.

Haberde ayrıca başkanlık sarayına yapılan baskında ağır yaralanan diğer üst düzey devlet işbirlikçilerden Başbakan Ali Muhammed Mücaver ve Meclis Başkanı Abdülaziz Abdülgani'nin hayati tehlikelerinin devam ettiği bildirildi.

Bu arada Yemen'in güneyinde muhaliflerin kalesi durumundaki Abyan bölgesinde askeri konvoya düzenlenen pusuda ölen askerlerin sayısının 9'a çıktığı ve bu sayının artabileceği belirtildi.
h
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Tem 08, 2015 10:19 pm tarihinde değiştirildi, toplam 53 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Oca 20, 2011 1:20 am    Mesaj konusu: Tunus'ta devrim 'geliyorum' demedi Alıntıyla Cevap Gönder

Tunus'ta devrim 'geliyorum' demedi
19 Ocak 2011
Tunus halkının 23 yıllık diktatör Bin Ali'yi iktidardan indirmesinin yankıları sürüyor. Batı tarafından ekonomik ve siyasi anlamda diğer Arap ülkelerine "örnek" olarak gösterilen Tunus'ta ne IMF rakamları ne de Batı desteği halkın gönlünü yatıştırmadı. Yasemin Devrimi "kudretli" Tunus diktasını tepetaklak etti.

Ekonomik planda diğer Arap ülkelerine örnek olarak sunulan Tunus, IMF'nin de övgüsüne "mazhar" olmuştu. Tunus, IMF verilerine göre yıllık yüzde 5 büyüme oranına sahipti ama "geliyorum" demeyen Yasemin devrimi halkı ezen dikta rejimini bitirdi. Yoksullar kendilerine yaramayan büyüme rakamlarını adeta diktanın gözüne soktu. 2007'de Afrika için Dünya Ekonomik Forumu, Tunus'u kıtanın "rekabet gücü en yüksek" ekonomisi ilan etmişti. Sanattan siyasete, medyadan ülkeyi sarıp sarmayan reklam panolarına kadar her yerde "her şeyin yolunda gittiği" söyleniyordu.
7 milyon turiste karşı 10 milyon muhacır

Resmi rakamlara göre her yıl yaklaşık 7 milyon turist ülkeye geliyor ve bu "otantik" ülkenin tadını çıkarıyordu. Turizm potansiyelinde ciddi bir patlama yaşanıyordu ancak her yıl milyonlarca Tunuslu ülkeyi terk etmek zorunda kalıyordu. Yok olmaya yüz tutmuş orta sınıf ile daha "aşağı" kalabalıklar yakıcı bir yoksulluğun etkisi altında yaşam mücadelesi vermeye çalışıyordu. İşsizlik yüzde 18'lere yükselmiş, daha genç nüfus arasında yüzde 36 olmuştu.Öte yandan dikta yönetimi halkın başta ibadet olmak üzere örgütlenme ve düşünme özgürlüğünü de elinden almıştı. Bin Ali'nin 23 yıllık iktidarı sırasında tutuklanarak işkence edilen sendikacılar, polis kurşunuyla öldürülen veya gözaltında kaybedilen gazeteciler ve güçlü bir sansür büyük bir yekun tutuyordu.

Mazlumun ahı indirdi şahı

Yoksulluğun istibdat rejimiyle birleştiği Tunus halkının beklediği kıvılcım seyyar satıcılık yapan üniversite mezunu Muhammed Buazizi'nin kendini yakmasıyla çakıldı. Artık "yeter" diyen Tunus halkı IMF rakamlarını da, Tunus'u diğer Arap ülkelerine örnek olarak sunan batıyı da umursamayarak 23 yıldır kendilerine zulmeden Bin Ali'yi devirdi.

Tunus'ta yaşayan İspanyol yazar Santiago Alba Rico, "Avrupa'nın uslu, korkak, futbol ve Carrefour'la uyutulmuş olarak gördüğü bir halk harekete geçti. İki dolunay arasında, geçtiğimiz 14 Ocak günü, yüz ölü ve tüm ülkeyi saran onlarca isyanın ardından, dalga Tunus'un merkezini yıktı ve hedefine ulaştı" dedi. Tunus halkının artık ne ekmekten, ne işten, ne de Youtube'dan bahsettiğini söyleyen Rico, "Polisin son marifeti, diktatörün önceki gün verdiği vaatleri yerine getirirmiş gibi yaparak, pek çok ölüye ve yaralıya sebep olmak oldu. Ama çok güzeldi, bir ay önce kimsenin bir şey beklemediği bu gençlerin sokaklara döndüğünü görmek çok güzeldi" ifadelerini kullandı.
Tunus ayna tuttu

Rico şöyle konuştu: "Ama şimdi bu halk, devrimler mantığına apansız dahil olan bu umutsuz halk, yaseminlerle bezeli bal rengi Tunus, artık onurun ve kavganın ülkesi olan Tunus, hayal kırıklığı, bedbahtlık ve öfkede kardeş olduğu Fas'tan Yemen'e, Cezayir'den Mısır'a bütün komşularının içinde kendilerini aradığı bir aynaya dönüştü. Sebepler aramalarına gerek yoktu, sebepleri hiç eksik olmadı, ama doğru anı bulmaları gerekti. O an işte şimdi."
Ana Haber

“EKMEK DAVASI” KİTLELERİN AFYONU MU, DEVRİMİN DİNAMİĞİ Mİ?
Kenan Çamurcu
20 Ocak 2011



Başbakan Erdoğan'ın, Galatasaray'ın Arena stadında protesto edilmeye tepki göstermeyi sürdürmesine ve tepkinin Başbakan'dan ibaret kalmayıp kabinenin diğer üyelerinin de gergin açıklamalarla buna katılmasına anlam vermekte zorlananlara, Başbakan'ın tepkisini bölgedeki bazı ülkelerde yaşanan çok kritik gelişmelerle birlikte ele almaları önerilebilir.

Bu ülkelerde son günlerde patlak veren iktidar karşıtı tepkileri tercüme ettiğimizde, karşımıza, işsizlik, yoksulluk, ahlaki çözülme ve aniden zenginleşen sınıfların gözler önündeki şımarık tüketim teşhirlerinin toplumun geniş kesimleri tarafından artık haline rıza gösteren boyun eğmeyle kabullenilmediği gerçeği çıkıyor. Başbakan'ın Arena stadında protesto edilmeye bu kadar içerlemesi ve hatta olayı karanlık odakların organize işi olarak göstermesi, kendisini halka bu kadar yakın gören ve sevilmekten başka hiçbir seçeneğe tahammül edemeyen bir liderin, alkış ve takdir beklerken kitlesel protestoyla karşılaşmasından duyduğu derin hayal kırıklığı kadar, bu protestonun Türkiye geneline yayılacak bir yeni eğilimi tetiklemesinden duyduğu kaygıyı da yansıtıyor.

Nitekim Türkiye'nin dışpolitikadaki açılımıyla iç siyasetin gündeminde üst sıralarda yeralmaya başlayan bazı ülkelerde son günlerde yaşanan gelişmeler tam da bu türden protesto başlangıçlarıyla tetiklenmiş kitlesel toplumsal hareketlerin yaşandığı yerler haline geldi ve Türkiye, yakından takip etmeye başladığı bu ülkelerdeki gelişmelerden birinci derecede etkilenmeye hayli açık gözüküyor. Bir tür, Doğu Bloku'nda 80'lerin sonunda Polonya'da başlayan hareketin Doğu Avrupa'da hızla yayılarak güçlü iktidarları alaşağı edecek zincirleme etkiyi yaratması ve Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla sürecin tamamlanması gibi.

Türkiye'nin de temel sorunu olan işsizlik ve yoksulluk, bugünlerde Tunus, Cezayir, Mısır, Ürdün gibi ülkelerde birbiri ardınca ve birbirinden etkilenen halk ayaklanmalarına neden oluyor. Türkiye'de olduğu gibi bu ülkelerde de yoksulluğun yapısal tedbirlerle ortadan kaldırılması için politikalar üretmek yerine yoksulluğun yönetilmesi ve sosyal yardımlarla tepkilerin yatıştırılmaya çalışılması, yoksul halkı sakinleştirecek yöntem olarak artık iş görmüyor ve kitleler, kendilerine sadaka verilmesini değil, milli pastanın adil ve eşit paylaşımını talep ediyorlar. Bu talepleri karşılamayan hükümetlerin yükselen beklentiye karşı zorbaca ve caydırıcı tedbirlere başvurması ise kitlesel isyanların sokaklarda kendini ifade etmesine neden oluyor. Türkiye ile bu ülkeler arasındaki güçlü benzerliğin, bu ülkelerin tamamında iktidarın çevresine kümeleşmiş bir azınlığın hızla zenginleşmesine karşın halkın genelinin yoksullukla boğuşması; yönetimlerin ülkenin nasıl geliştiği, milli gelirin arttığı, nasıl modernleşildiği ve kalkınıldığı yönündeki propagandalarına rağmen geniş halk yığınlarının hala yoksulluk, hatta çoğu kere açlık sınırında hayatlarını sürdürmek zorunda kalmaları olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.

Politizasyondan hoşlanmayan bu yönetimler, halkın “ekmek davası”nda olmasını siyasi duyarlılığın gelişmemesi, hak ve özgürlük arayışının doğmaması, siyasi sorunlar üzerinden sorgulayıcı davranan kesimlere halkın ilgi göstermemesi ve iktidarlarının devamı bakımından güvence görüyorken şimdilerde “ekmek davası”nın politizasyonun kendisi haline gelmesi karşısında şaşkınlık içerisindedirler.

Tunus'taki halk ayaklanması, Mısır'daki gerilim, Ürdün'de yükselen tansiyon ve Cezayir'de halkın taleplerinin sokağa taşması, “ekmek davası”nın, sanıldığının aksine kitleleri apolitikleştirmek veya depolitizasyon için en elverişli araç olmaktan çıkıp devrimin dinamiği haline gelmesiyle açıklanabilir.

Görünüşlerini demokratik suretle süslemiş ama muhtevaları tam bir diktatötürlük olan bu ülkelerin tamamında siyasi özgürlükler de ekonomik özgürlükler de yıllardır askıdaydı, erteleniyor ve öteleniyordu. Buna mukabil, bu ülkeleri yöneten egemenler, ulusal kurtuluş savaşlarından sonra kurdukları cumhuriyetleri yeniden saltanata dönüştürerek yolsuzluklar, usülsüzlükler ve taraftar/yandaş/akraba/eş-dost kayırmacılığına dayalı yeni rejimlerini zorbalıkla sürdürmeye çalışmaktaydılar. Ta ki kitleler “ekmek davası” ile bu gidişe isyan edene dek.

Tunus, Mısır ve Cezayir 1988'de bir kez daha “ekmek davası” hareketiyle sarsılmış ve bu isyanlar diktatörlüklerin acımasız güç kullanımıyla bastırılmıştı. Cezayir'de bu sürecin ortaya çıkardığı İslami Kurtuluş Cephesi, 1991'de ülkenin ilk serbest (yerel) seçimlerinde oyların yüzde 60'a yakınını alınca ordu 1992'de askeri darbeyle duruma müdahale etti. Tunus'ta da 1989'da Zeynelabidin b. Ali halka reform vadederek devletin kurucusu Habib Burgiba'yı darbeyle devirmişti.

İki dünya savaşının politik sonucu olarak ortaya çıkan ve ulusal kurtuluş savaşlarıyla kurulan bu rejimler, Batıya rağmen Batılılaşma fikriyatının yerel temsilcileridir. Batı emperyalizmine karşı olmakla birlikte ülkenin kalkınmasını Batı tipi modernleşmeyle mümkün gördüklerinden modernleşmeyi hangi yöntemle olursa olsun uygulamaktan hiç vazgeçmemişlerdir. Bu ülkelerin, Batı emperyalizminden özgürleşmeye olan inançlarına karşın otoriter ve totaliter yönetimlere yönelmesinin temel nedeni, ülkenin kültürel gerçeğine uymayan Batılılaşmayı, kültürel gerçeğe ve onun sosyolojisine baskı uygulayarak hayata geçirmek istemeleridir. Hal böyle olunca kurulan siyasi rejim halka uzak, o rejimin kadroları da halktan kopuk kalmışlardır. Bugün isyan olarak kendisini gösteren tepkiler “ekmek davası” mecrasından kendisini ifade ediyor olsa da daha genel bir kimlik meselesinin tezahüründen başka bir şey değildir. Kitleler, kendilerini yoksullaştıran rejimlere aynı zamanda kendilerini yoksaydığı için de itiraz ediyor ve o rejimlerin kadrolarının kendilerinden kopuk, kendilerine tepeden bakan, haksız kazançlarla kendileri için ayrı bir dünya kurmuş olmalarına da tepki paketinin içinde vurguyla yer veriyorlar.

80'ler boyunca “ekmek davası”nın sözcüsü İslami hareketlerdi. Laik ve ulusalcı kurtuluş hareketlerinin adım adım halktan kopmasına neden olan modernleşme süreçleri ve bu hareketlerin iktidarda yıpranıp yozlaşmaları, onlarla birlikte rejimleri de yıprattı, eskitti, çürüttü ve köhneleştirdi. O dönemde hem Ortadoğu'da, hem de kuzey Afrika'da yozlaşmanın timsali haline gelmiş rejimlerin alternatiflerinin İslami hareketler olması, İslami hareketlerin yenilikçi, dürüst, temiz, özgürlükçü kimlikleriyle umut vadediyor olmalarındandı. Eski rejimler, radikal ve sarsıcı değişim hareketlerine bu nedenle sert tedbirlerle, askeri darbelerle ve güç kullanarak mukabelede bulunmak suretiyle değişim sürecini sekteye uğratmaya çalıştılar. Önümüzdeki örneklere bakınca bunun pek mümkün olamadığı görülüyor. Tunus, güç kullanımı yoluyla değişimin durdurulamayacağının canlı tanığıdır. Cezayir de bu listeye eklenmeye hazır gözüküyor. 1970'de İsrail namına Filistinli mültecileri katleden (Kara Eylül olayı) Ürdün ise çok daha kırılgan bir örnektir. Suudi krallığının, hanedan kavgasıyla boğuşuyor olması ve ülkenin Sünni ve Şii iki ayrı devletle bölünmesi planlarının ABD'nin “yeni Ortadoğu” nâzım planı kapsamında masadan hiç kalkmaması nedeniyle diken üstünde durduğu biliniyor. Mısır, Mübarek rejiminin daha fazla zaman kazanmasının imkansızlaştığı sona doğru hızla yaklaşıyor. Libya tam bir kapalı kutu olmasına rağmen Kaddafi'nin en yakın çevresine bile güvenmediği ve Saddamvari bir aile-hısım organizasyonuyla iktidarını sürdürmeye çalıştığını hatırlatmak gerekir.

Bütün bu saydığımız örnekler, “ekmek davası” kimliğinin her an patlamaya hazır yüksek potansiyelini yansıtan, ama o potansiyelin ne zaman ve hangi olayla alevleneceğinin kestirilemediği ülkelerdir. Tunus'ta bir seyyar satıcının kendini yakması veya 1978'de İran'da Ayetullah Humeyni'ye hakaret eden bir gazete köşe yazısı devrim hareketini tetikleyebildi. 1989'da Romanya'da Çavuşesku'yu dinlemeye gelmiş yüzbinlerce insan, yaşlı bir kadının “yalan söylüyorsun” haykırışı üzerine Çavuşesku rejiminin sonunu getirecek ayaklanmayı o meydanda başlatmıştı. 2001 yılında bir esnafın yazar kasayı başbakanlık önünde yere fırlatmasıyla Ecevit hükümetinin sona ereceği süreç başlamıştı.

Dilimizde “ekmek davası”; kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, siyasi duyarlılıktan uzak, özgürlük ve adalet arayışıyla alakası olmayan, gününü kurtarmaya gayret eden, edilgen, pasif, mücadele azmi bulunmayan insan profilini ifade etmek üzere kullanılıyor olsa da; yani “ekmek davası” bir tür kitlelerin afyonu sayılsa da onun nasıl bir devrim dinamiği olabileceğini günümüzün etkili örneklerinden anlıyoruz. Bu potansiyelin Türkiye'de bulunmadığını varsayanlar (aslında temenni edenler!) olsa olsa Tunus ve diğer iktidar örneklerindeki gibi herşeylerini iktidara sadakate borçlu olanlardır.

http://www.mizikacilar.com/

İslami Kuruluşlar Tunus Halkını Selamlayacak!

İslami kuruluşlar Tunus halkının direnişini selamlamak için 22 Ocak Cumartesi günü 14.00'te Galatasaray Lisesi önünde toplanıyorlar.

20 Ocak 2011
Anadolu Haber

Türkiyeli Müslümanlar, ceberut bir dikta rejiminin sistematik baskılarına, zulüm ve sindirme çabalarına karşı özgürlük ve adalet talebiyle ayağa kalkan ve diktatör Zeynel Abidin Bin Ali'yi ülkeden kaçmak zorunda bırakan Tunus halkını tebrik etmek için 22 Ocak Cumartesi günü 14.00'te Galatasaray Lisesi önünde kitlesel bir basın açıklaması yapacaklar.

Özgür-Der, İHH, Mazlumder, Medeniyet Derneği, Anadolu Platformu, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Araştırma Kültür Vakfı, Akabe Vakfı, Hikmet Derneği, Fatih Akıncıları Derneği gibi İslami kuruluşların ortak olarak düzenleyeceği eylemde Tunus halkının intifadası selamlanacak. Kanları pahasına tüm zalimlere ve onların efendilerine tarihî bir ders yaşatan Tunuslu kardeşlerimizle dayanışma içinde olunduğunun ifade edileceği eylemde, ayrıca Tunus'ta yaşananların tüm dikta yönetimlerinin alması gereken dersler içerdiğine dikkat çekilecek.

Tarih: 22 Ocak 2010 Cumartesi

Saat: 14.00

Yer: Galatasaray Lisesi önü (İstiklal Caddesi)

Tunus'ta Genel Af!
20 Ocak 2011

Tunus hükümetinin, bütün siyasi mahkumlar için genel af çıkarılmasını kabul ettiği bildirildi.
Yüksek Eğitim Bakanı Ahmed İbrahim, kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada, hükümetin genel af çıkarılmasını kararlaştırdığını söyledi.

Gençlik Bakanı Muhammed Alouluo da toplantıda affın yanı sıra tüm yasaklı siyasi partiler ve hareketlerin tanınmasının kararlaştırıldığını ifade etti.

Alouluo, "Hükümetin yasakları kaldırma kararının İslami Ennahda (Uyanış) hareketi gibi siyasi grupları kapsayıp kapsamadığı" yönündeki soru üzerine de "Bütün siyasi hareketleri tanıyoruz" dedi.

Hükümetin aldığı kararların, kanun teklifi olarak kısa sürede meclise sunulacağı belirtildi. aktifhaber

Halk ayaklanmasının kıvılcımı
21 OCAK 2011
Independent gazetesi yazarlarından Kim Sengupta, Tunus'ta Cumhurbaşkanı Bin Ali'nin 23 yıllık iktidarının devrilmesiyle sonuçlanan halk ayaklanmasının kıvılcımı, Muhammed Bouazizi'nin annesiyle mülakat yapmış.
26 yaşındaki üniversite mezunu, işportacı Bouazizi, hükümetin politikalarını ve içinde bulunduğu durumu protesto etmek amacıyla kendisini ateşe vererek hayatını kaybetmişti.
Gencin bu eylemini, Cezayir ve Mısır'da da benzerleri izlemiş, Bouazizi adaletsizlik ve baskının sembolü haline gelmişti.
Annesi ise oğlu için çok üzüldüğünü ama rejimin değişmesinde oynadığı rol nedeniyle oğluyla gurur duyduğunu anlatıyor. Şöyle diyor Mannoubia:
"Oğlumu bu noktaya getiren hükümettir, ona asla bir fırsat vermediler. Biz yoksuluz ve gücümüzün olmadığını düşündüler. Oğlum artık yok ama bakın yaşananlara, şimdi ne çok insan dahil olmaya başladı..."

İstanbuldan Tunus İntifadasına Selam!

İstanbul Taksimde bir araya gelen İslami kuruluşlar yaptıkları basın açıklamasıyla Tunus halkının intifadasını selamladılar.

22 Ocak 2011
Anadolu Haber

22 Ocak Cumartesi günü saat 14'te Taksim'deki Galatasaray Lisesi önünde buluşan kuruluşlar kitlesel bir basın açıklaması yaparak Tunus'ta Bin Ali diktatörlüğüne karşı yapılan ve başarıyla sonuçlanan halk ayaklanmasını selamladılar. Konuşmalarda Tunus'un devrik diktatörü Bin Ali'nin akıbetine dikkat çekilerek İslam coğrafyasına tebelleş olmuş zalim-dikta rejimlerin bundan ders çıkarılması istendi.

Orhan Demiral'ın yöneticiliğini yaptığı eylemde Ramazan Kayan, Rıdvan Kaya, Şemsettin Özdemir ve İdris Şekercioğlu birer konuşma yaptılar.

Tunus Bir Başlangıçtır



Tunus'ta 53 yıldır ilan edilen sözde bağımsızlığa rağmen halkın özgürleşemediğine dikkat çeken Ramazan Kayan, Tunus halkının diktaya karşı ayaklanmasıyla özgürlük ve bağımsızlığa yeni adım atıldığını söyledi.

Ayaklanmanın önemi ve etkileri üzerinde de duran Kayan, kimsenin Bin Ali diktasının böylesi bir akıbete maruz kalacağını beklemediğini belirterek Tunus halkının istikrarlı ayaklanmasıyla bütün dünyayı şaşırttığını ve Tunus'ta tutuşan kıvılcımın er ya da geç diktatörler tarafından idare edilen İslam coğrafyasının diğer bölgelerine de yayılacağını ifade etti.

Stratejistlerin, medyanın ve zalim egemenlerin Tunus halkının kıyamını anlamlandırmada bocaladığını belirten Kayan, intifadanın sosyal hareketlerin doğasına ilişkin Batılı akademik kürsülerde yapıla gelen tanımları ve kabulleri sarstığını söyledi.

Raşid el-Gannuşi Ülkeye Dönsün!

Son olarak iki talep dile getiren Kayan, öncelikli olarak hükümetten 1 aydır sürdürdüğü sessizliği bozması çağrısında bulunarak "Tavrınızı mazlumlardan yana bugün ortaya koymayacaksanız ne zaman koyacaksınız?" dedi.

İkinci olarak da ayaklanma sonrası Tunus'ta ortaya çıkan tabloya dikkat çeken Kayan, Tunus özgürlük mücadelesinin ağır yüklerini ve sorumluluklarını üzerinde taşıyan Raşid el-Gannuşi'nin ülkeye geri dönmesine yeşil ışık yakılmasını talep ederek inşallah Gannuşi'nin dönüşüne müteakip Müslümanların çabaları sonucunda devrimin olumlu bir seyir izleyerek taşlarını yerine oturtacağını dilediklerini söyledi.

Tunus'ta 23 Yıllık Değil, Yarım Asrı Aşan Bir Diktatörlük Var!

Tunus intifadası etrafında yapılan yorumların tutarsızlığına dikkat çeken Rıdvan Kaya, 23 yıllık diktatörlük vurgusunun sıkça düşülen bir yanlış olduğunu belirterek "Aslında söylendiği gibi Tunus'ta 23 yıllık bir diktatörlük yok, yarım asrı aşan kapsamlı bir zulüm sistemi var. Bin Ali, devraldığı zulüm zincirinin devamcısıydı." dedi.

Tunus'ta zulüm ve zorbalıkla sürdürülen sistemin niteliğine de dikkat çeken Kaya, sistemin başat özelliğinin laik, Batıcı ve despotizm olduğunu belirterek Tunus derken tıpkı Türkiye'de de görüldüğü gibi muhalefete tahammülsüzlük, çok partili görünümü adı altında tek parti dayatması, sokakların, camilerin, sivil toplum örgütlerinin kontrolü, emperyalist Batı ve Siyonist İsrail hayranlığını hatırlattığını söyledi.

Ayrıca Kaya, ülkeyi kuşatan ulu önder tabusu ve bunun her yerde dikilen heykellerinin ve İslam düşmanlığının bir tezahürü olarak vahşice icra edilen başörtüsü yasağının Türkiye'yi çağrıştırdığını söyledi.

Diktatör Yetmez, Diktatörlük Bitmeli!

Tunus'ta bundan sonra neler olacağı yönündeki tartışmalar üzerinde de duran Rıdvan Kaya şunları söyledi:

"Eski rejim artıkları bir biçimde iktidarlarını sürdürme formülleri geliştiriyorlar. Umuyoruz ki, Tunus halkı ağır bedel ödemeyi göze alarak başlattığı özgürlük yürüyüşünü ayak oyunlarına, kandırmacılara teslim etmeyecektir."

Kaya konuşmasını şu vurgularla tamamladı:

"Diktatör gitti ama diktatörlük kendini kamufle ederek sürdürebilir mi? Bu sorunun cevabını şimdiden vermek kolay değil ama şurası açık ki, özgürlük kapısı açılmıştır, Bin Ali gibi zalim bir diktatörü devirmeyi başaran Tunus halkı inşallah bundan sonra karşısına çıkartılacak başka diktatörlerle mücadelede daha deneyimli ve başarılı olacaktır."

Tunus, Korku Duvarları Aşıldığında Nelerin Olabileceğinin Göstergesidir!

Kaya'nın ardından söz alan İdris Şekercioğlu ise konuşmasında Tunus intifadasının önemi üzerinde durarak şunları söyledi:

"Tunus, halk istediğinde ve korku duvarlarını aştığında neler olabileceğini göstermektedir. Tüm diktatörlerin, hakikat düşmanı zalimlerin, hakka karşı kör ve sağır olanların ibret alması gereken bir aynadır Tunus."

Bin Ali diktatörünü yıkıma götüren başlıca nedenin halkı yerine emperyalistlere yaslanmak ve halkının inanç değerlerine düşmanlık olduğuna dikkat çeken Şekercioğlu, aynı akıbetin er ya da geç İslam coğrafyasının başına bela olmuş bütün diktatörleri de beklediğini ifade etti.

Şekercioğlu, konuşmasını Azerbaycan diktatörü Aliyev, Mısır diktatörü Mübarek ve adı bildik-bilinmedik İslam dünyasındaki zalim diktatörlere ibret alma çağrısı ve Tunus halkının kıyamını selamlamakla tamamladı.

"Tunuslu Kardeşlerimizin Hak ve Özgürlük Mücadelesini Destekliyoruz!"; "Tunus İntifadasına Bin Selam"; "İsrail Dostları Bin Ali'nin Akıbeti Sizi Bekliyor!"; "Diktatör Kaybetti! Başörtüsü Kazandı!"; "Raşid Gannuşi'nin Siyasi Yasağına Son!"; "Bütün Ülkelerin Başörtüsü Yasakçıları Bin Ali'nin Akıbetinden İbret Alın!"; "Diktatörün Gitmesi Yetmez; Diktatörlük Bitmeli!; "Not just dictator end the dictatorship!"; "Stop Rashid al-Ghannouchi's political ban!" pankartı ve dövizlerinin taşındığı eylemde sık sık "Yaşasın Küresel İntifada!", "İntifada Her Yerde, İntifada Tunus'ta!", "Yasakçılar Yenildi, Direnenler Kazandı!", "Tunus Halkının Kıyamına Bin Selam!", "Diktatör Yetmez, Diktatörlük Bitmeli!"; "Gannuşi'nin Dönüşü Engellenemez!" sloganları atıldı.

Eylem Şemsettin Özdemir'in Tunus halkının hak ve özgürlük mücadelesini takip etmeye devam edeceklerini vurgulayan konuşması ile sona erdi.

HAŞİM AY / HAKSÖZ-HABER


FOTOĞRAFLAR: SABİHA ÇİMEN

Ortak basın bildirisi:

TUNUS İNTİFADASINA SELAM OLSUN!

22 Ocak 2011
Ceberrut bir dikta rejiminin sistematik baskılarına, zulüm ve sindirme çabalarına karşı özgürlük ve adalet talebiyle ayağa kalkan ve diktatör Zeynel Abidin Bin Ali'yi ülkeden kaçmak zorunda bırakan Tunus halkını tebrik ediyoruz.

17 Aralık tarihinde Sidi Buzayd kentinde bir bilgisayar mühendisinin işsizliği ve devlet görevlilerinin kötü muamelesini protesto etmek için kendini yakmasıyla başlayan olayların 23 yıllık Bin Ali rejiminin bir ayda içinde sonunu getirmesi aslında tüm acımasızlığına ve gösterişine rağmen diktatörlük düzenlerinin ne kadar kof ve temelsiz olduklarını ortaya koymuştur.

Bin Ali diktası önce baskı ve şiddetle gösterileri engellemeye çalıştı ve yüzden fazla insanı katletti. Şiddet politikası işe yaramayınca bir takım tavizlerle iktidarının ömrünü uzatmayı denedi. Tutuklanan göstericilerin serbest bırakılmasını emretti ve bazı bakanlarını görevden aldı. Bunlar da yeterli olmayınca 2014 senesinde tekrar Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını ilan etti. Ne var ki, tüm bu taktik adımlar kitlesel protestoları yatıştırmaya yetmedi ve nihayet 14 Ocak tarihinde ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Şimdi Bin Ali rejiminin artıkları Tunus'ta Bin Ali'siz bir "Bin Ali rejimi" inşa etme çabasındalar ama Tunus halkının bu tuzağa düşmeyeceği görülüyor. Nitekim protestolar dikta rejiminin tüm unsurlarıyla tasfiye edilmesi talebiyle sürmekte.

Tunus'ta yaşananların tüm dikta yönetimlerinin alması gereken dersler içerdiğine kuşku yok. Selefi Burgiba'nın açtığı yoldan ilerleyen ve Tunus'ta Batıcı-laik bir devlet ve toplum inşa projesine girişen Zeynel Abidin Bin Ali ülkeyi tam 23 yıl boyunca Batı destekli tüm Arap rejimleri gibi demir yumrukla yönetti. Bu süre zarfında her türlü muhalefeti yasakladı. Bilhassa İslami harekete karşı vahşi bir savaş yürüttü. Binlerce Nahda Hareketi mensubunu işkencelerden geçirdi, katletti ve başta hareketin lideri Raşid el-Gannuşi olmak üzere önde gelen pek çok muhalifi sürgün etti.

Tunus'u kelimenin tam manasıyla bir polis devletine dönüştüren Bin Ali otokrasisi bir yandan da ülkeyi acımasızca yağmalıyordu. Ülkenin tüm kaynaklarına "Bin Ali Ailesi" tarafından el konulmuş, yolsuzluk, rüşvet ve avantacılık dizginsizleşmişti. Halk arasında mafya literatürünü yansıtır şekilde kullanılan "Aile" kavramı hırsızlığın, talanın adı olmuştu. Bir yandan özellikle genç nüfusu tehdit eden işsizlik olgusu hızla artarken, neredeyse tüm ihalelerin, kamu kaynaklarının, kârlı işlerin "Aile" mensupları elinde toplanması ülkede nasıl bir talan ekonomisi inşa edildiğinin özetidir.

Ve tüm bu çarpık sistem Batı'nın koşulsuz desteğine sahipti. Laik ve Batıcı kimliğiyle Tunus'u, aynen Kemalist Türkiye gibi, her zaman İslam Dünyası için bir örnek, bir model olarak algılayan Batı, gerek Burgiba diktatörlüğünün gerekse de onu takip eden Bin Ali rejiminin hep arkasında durdu. Tunus halkına yönelik vahşi bir zulüm ve baskı aracı kılınan başörtüsü yasağı Batılı çevrelerde laik Tunus rejiminin ilericiliğinin bir göstergesi ve modernleşme kararlılığının bir tezahürü olarak alkışlandı. Talan ekonomisine ve gelir dağılımındaki korkunç eşitsizliğe rağmen Tunus daha yakın zamanlara kadar gelişmekte olan ülkelere ekonomik model olarak sunuldu ve IMF başta olmak üzere Batılı kurumlarca sürekli pohpohlandı.

Aynen İran Devrimi öncesinde emperyalistlerin işbirlikçi Şahlık rejimini "Ortadoğu'da bir istikrar adası" şeklinde taltif etmelerine benzer şekilde, Tunus'ta süregelen laik zorbalık ve talan rejimi Batılı çevrelerce Arap dünyasında bir istikrar bölgesi olarak adlandırılmaktaydı.

Değil mi ki, İslami güçlere karşı sindirme-yok etme mantığı ile hareket ediyor, değil mi ki Siyonist işgalcilerle her türlü işbirliğine açık bir tutum takınıyor, polis devleti görüntüsü de, yağmacılık ve yolsuzluk gibi olgular da "küçük kusur"lar olarak görmezden gelinebilirdi! Kendisine hizmet eden rejimlerin zalimliği, çürümüşlüğü emperyalistler için sorun değildi. Bilakis halkına yabancılaştıkları oranda işbirlikçi iktidarların Batı'ya hizmet etme potansiyeli artıyordu!

Ne zamana kadar? İktidarlarını korudukları sürece! Nitekim iktidarlarını yitiren yöneticilerin Batı açısından hiçbir şey ifade etmedikleri ve anından ıskartaya çıkartıldıkları gerçeği Bin Ali'nin akıbetiyle bir kere daha tescil edildi. Başta Fransa olmak üzere, Bin Ali'nin her türlü zulmüne arka çıkan, destekleyen güçler Tunus'tan kaçmak zorunda kaldığında diktatöre kapılarını kapattılar. Aynen ABD uşağı Şah'ın İran'ı terk etmek zorunda kaldığında yüzüne Amerikan kapılarının kapatılması gibi!

Bu tablo halkına yabancılaşan, halkının inancına, kimliğine savaş açan, kitlelerin taleplerine kulak tıkayan tüm zalim, despotik iktidarlara ders olmalıdır! Asker-polis gücüne dayanarak iktidarını sürdüreceklerini zannedenler, halka sırtını dönüp, yüzünü emperyalist güçlere çevirenler sığınacak delik bulamayacak konuma düşmekten kurtulamazlar.

Ortadoğu'da emperyalistler adına İslami hareketleri sindirme politikaları izleyen tüm işbirlikçi despot rejimler Tunus aynasına iyi bakmalı ve zulüm politikalarıyla bir yere gelemeyeceklerini görmelidirler. Aynı şekilde Türkiye'de Kemalist resmi ideoloji dayatmasını on yıllardır ısrarla, inatla sürdürmeye çalışan rejim muhafızları İslami kimliğe düşmanlık politikalarının sadece zulüm ve mağduriyet getirdiğini ve bu zulümlerin, uygulayıcılarına da asla dünyada saygın ve muteber bir konum kazandırmadığını görmelidirler. Düne kadar Tunus'un laik dikta rejimini yere göğe konduramayan, İslam dünyasına modelliğinden dem vuranların bugün ağız birliği etmişçesine baskılarını, işkencelerini, yolsuzluk ve hırsızlığını sayıp dökmeleri herkes için ibret olmalıdır.

Tunus halkının intifadası halkın İslami kimliğine karşı emperyalistlerin çıkarları ve ideolojisi adına savaş yürütenlerin bu savaşı asla kazanamayacaklarını ortaya koymuş; büyük ahiret azabından önce bu dünyada da rezil ve zelil olacaklarını bir kere daha hatırlatmıştır. Kanları pahasına tüm zalimlere ve onların efendilerine bu tarihi dersi bir kere daha yaşatan Tunuslu kardeşlerimizi tebrik ediyor, onlarla dayanışma içinde olduğumuzu ilan ediyoruz.

AKABE VAKFI ● ANADOLU PLATFORMU ● ARAŞTIRMA KÜLTÜR VAKFI ● FATİH AKINCILARI DERNEĞİ ● HİKMET VAKFI ● İHH İNSANİ YARDIM VAKFI ● İNSAN VE MEDENİYET HAREKETİ ● MAZLUMDER ● MEDENİYET DERNEĞİ ● ÖZGÜR-DER


Suudi Arabistan'da bir işsiz kişi kendini yaktı

Suudi Arabistan'ın güneyinde işsiz bir kişinin kendini yaktığı bildirildi.

22 Ocak 2011
Anadolu Haber

Bir işsizin kendini yakmasının ardından halk ayaklanmasının çıktığı Tunus'un Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali'nin sığındığı Suudi Arabistan'da da benzer bir olay yaşandı.

Ülkenin güneybatısındaki Samta kentinde işsiz bir kişinin kendisini ateşe verdiği belirtildi. Tunus'taki olayların ardından Suudi Arabistan'da ilk kez böyle bir olay yaşandı.

Suudi gazetelerinde bugün yer alan haberde 60 yaşındaki kişinin dün kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği kaydedildi.

M.Muhtar Şankiti
Tunus'taki devrim heba olmamalı
20 Ocak 2011

Tunus’taki devrimin meyvelerinin heba olmaması için Bin Ali rejimle ve onun zümresiyle tüm ilişkiler keslimeli, eski rejimden iz bırakacak hiç bir pazarlık kabul edilmemelidir.

Despot rejimlerle dolu bölgemizde, Sudan’da General Abbud ve Mareşal en-Numayri’ye karşı Sudanlıların yaptığı devrimden bu yana nihayet bir Arap ülkesinde, bir halk ayaklanmasında diktatörlüğe karşı sel gibi kan aktı. Tunus halkı ölümden korkmadığını, eşsiz bir fedakârlığa hazır olduğunu ispatladı.

Hem tekbirin hem Che Guevara posterlerinin olduğu, halkın tüm kesimlerinin kaynaştığı şanlı bir halk devrimiydi. Zelil ve rezil bir şekilde kaçıncaya kadar diktatöre karşı efsanevi bir şekilde savaşan ve bu hususta diğer halklarımızın önünde yolu açan Tunus halkı, hürriyet, adalet ve demokrasi devletini kurarken şehitlerinin kanlarının heba olmaması noktasında da güzel bir örnek sunmalıdır.

Peki, Tunus halkı bugün, despotizm ve yolsuzluğa karşı verdiği onur savaşında akan bu temiz kanların meyvesini nasıl toplayacak, karanlık peşinde koşanlardan nasıl koruyacak?

Bin Ali rejimin artıkları, halk devrimine kolay kolay teslim olmayacaklar, halkların kaderleriyle oynamayı alışkanlık haline getiren batılı güçler kontrolu ellerinde bulundurmak ve gizli denetimi sağlamaya çalışmaktan asla geri durmayacaktır. Arapların modern tarihinin en vahşi siyasi rejimine karşı en soylu devrimini başarısız kılmak için çok iğrenç girişimlerin olduğunu gördük, görüyoruz. Doksanlı yılların başında Cezayir’deki demokratik devrimin nasıl başarısız kılındığının acı hatırasını yaşadık. Bir milyon şehit ülkesinin nasıl bir kan denizinde boğulduğunu, siyasi gelişiminin nasıl diri diri gömüldüğünü gördük.

Tunus anayasasında, yönetimdeki boşluğa karşı nasıl davranılacağına dair açık hüküm vardır. Anayasanın 57. maddesinde; “Cumhurbaşkanı ölüm, istifa ya da görevini tamamen yerine getirememesi nedeniyle Meclis başkanı en az kırk beş en çok altmış günlük bir süre için geçici olarak Cumhurbaşkanının yerine geçer. Cumhurbaşkanı yerine geçici sıfatıyla vekâlet eden kimse istifa etse dahi Cumhurbaşkanlığına aday olamaz. Bu geçici dönemde yeni cumhurbaşkanı beş yıllık bir süre için seçilir...” diyor.

Diktatörün rezil bir şekilde yurtdışına kaçmasından sonra anayasal olarak neler yapılması gerektiğini açıkça ifade eden bir metin bu. Ancak bazıları 57. maddenin gereklerinden kaçınmaya çalışıp “Cumhurbaşkanı yetkilerini, geçici olarak yerine getiremediği zaman yetkilerini başbakana devreder” diyen anayasanın 56. maddesine göre iktidarı devraldıklarını iddia ediyorlar. Halkın öfkesinden kaçan Bin Ali için geçici olarak görevini yapamama sıfatını kullanmamız mümkün değil. Zaten anayasa konseyi de son olarak bu yanlışından dönerek gerçeği itiraf etmiştir. Bu da saygı gösterilmesi gereken güzel bir adımdır. 56. maddeye sığınmak isteyenlerin hedeflerinden biri de açık bir anayasal netice olmadan zaman ve yürütme seçeneklerini terk etmektir, bu da onlara ileri de halkın iradesiyle oynama fırsatı verecektir.

Bana kalırsa bugün Tunus halkının önünde yalnızca iki seçenek vardır: Anayasal seçenek ve halk seçeneği

Anayasal seçenekten kastımız, meclis başkanının anayasada belirtilen sürede yani altmış günü geçmeyecek şekilde Cumhurbaşkanlığı’nı üstlenmesidir, bu süre zarfında siyasi elitler ve sivil toplum güçleri Cumhurbaşkanlığı ve yasama seçimlerine girmek için gerekli hazırlıklarını yaparlar. Bu seçenek, anayasa konseyinin çıplak gerçeği itiraf etmesiyle beraber başladı.Yani Bin Ali’nin geri dönmemek üzere Tunus’tan kaçtığını itiraf etmesiyle.

Halk seçeneği ise, ancak anayasal durum içinden çıkılmaz bir hal alınca başvurulabilir. Uluslararası gözlemcilerin gözetiminde acil Cumhurbaşkanlığı ve yasama seçimlerinin yapılıncaya kadar muhalefet partileri, sendikal güçler ve yurtiçindeki ve dışındaki Tunuslu vatansever şahsiyetler geçiş sürecinin kaideleri üzerinde, ülkenin güvenliği ve siyaseten tarafsız olması için ordunun da temsil edildiği ulusal kurtuluş hükümeti üzerinde uzlaşmalı.

Anayasa Konseyi, mevcut hükümetin - belki de diktatör gitmeden önce hükümeti fesh etmiştir- artık meşru olmadığı kararını verirse, işlerin geçici olarak yürümesi için bile olsa iki seçeneği birleştirmek mümkündür. Bu yol, Tunus’un bugün muhtaç olduğu milli birlik için en güvenli ve en garantili yoldur.

Durum ne olursa olsun tüm siyasi, sosyal güç bu dönüşüm sürecinde temsil edilmelidir. Böylece bütün bu güçler, temiz ve dürüst bir şekilde seçilmiş olan ve hile ve hurdanın olmadığı bir parlamentoda sesini ve rolünü bulabilsin. Tabii burada şunu söylemek lazım, sürgünde bulunan tüm muhalif Tunusluların – İslamcı, liberal ve diğerlerinin- halk devrimini verimli siyasi bir projeye tercüme etmek, eski despot ve çirkin rejimin tüm izlerini silmeyi amaçlayan sürece katkıda bulunmak için bir an önce ülkelerine dönmeleri gerekir.

Şanlı Tunus devriminin meyvelerini korumak için Tunusluların şu dört hususa dikkat etmeleri gerekir:

Birinci husus, Bin Ali’nin kaçıp ülkeyi terkmetmesinden sonra sanki amaç yalnızca onun gitmesi gibiymiş susmayı tercih etmek, Oysa nihai amaç fasit rejimin yıkılması değildir, nihai amaç adalet ve hürriyet rejimini kurmaktır. Tunuslular bugün kendilerini salıp Bin Ali’nin iktidardan düşmesini devrimin sonu olarak kabul ederlerse, başka bir despot gelip kendi bencil hedeflerini gerçekleştirmek için halkın verdiği mücadelenin meyvelerini toplar.

Tunusluların pirupak kanlarıyla suladıkları tohumlar boşa gitmemeli, bu tohumlar hürriyet ve onur meyvesi olarak bitmelidir. Ümmetimiz sömürgecilerle mücadele etmek ve despotizme karşı direnmek için deniz gibi şehit kanını akıttığı halde verdiği çabanın ve cihadın meyvesini toplayamadı. Öyleyse şehitlerin kanlarına vefalı olmanın, orta yollu çözümlere razı olmamanın ya da yolun ortasında durmamanın zamanı gelmiştir.

İkinci husus ise Fransa’ya bel bağlamaktır, 20 yıldan fazladır Bin Ali rejimini siyasi ve ekonomik olarak destekleyen böylece Bin Ali’nin bu süre zarfında halkına karşı işlediği suçlarına ortak olan Fransa’ya. Bugün bile halkın son destanın verdiği fedakârlıkları boşa çıkarmak için defalarca girişimlerde bulunan Fransa’ya. Fransa, Bin Ali’nin, sallanan koltuğunu korumak için sunduğu reformları desteklemiştir. Fransa, Tunus halkına hizmet yerine kendisine hizmet edebilecek Bin Ali haleflerine maddi manevi destek vermiştir. Rejimin başı yıkıldığında, hasadın harap olması için gayret sarf eden ve Tunus’ta “anayasal geçiş süreci” adı altında fasit zümrenin iktidarda kalması için çabalayan Fransa.

Fransa, sömürge dönümünden gümüze kadar Tunuslulara özgürlük ve onur istemediğini ispatlamıştır. Öyleyse Tunus halkının, kendi kaderini kendi elleriyle belirleme imkânı elde ettiği bu günlerde Fransa’ya güvenmesini gerektirecek bir durum yoktur. Fransa’nın Bin Ali’yi kendi topraklarına kabul etmemesiyle ABD’nin İran şahını kendi topraklarına kabul etmemesi arasında bir fark yoktur. Bu eski sömürgeci geleneklerinden tövbe ettiği anlamına gelmez

Üçüncü husus ise, muhalefet saflarında keskin bir ayrılığın olmasıdır, bu da Bin Ali rejimi artıklarına, hırslı askerlere ya da pusuda bekleyen Fransız güçlerine halk devrimini canlı canlı gömme imkânı verir. Bunu da anayasada ve mevcut siyasal düzende herhangi radikal bir değişiklik yapmadan iktidara yeni liderler getirmek suretiyle yapacaklar. Tunus’taki muhalefet liderleri ve sivil toplum kurumları bugün siyasi bencillikleri bir tarafa bırakmalı, Tunus’ta iktidarın el değiştirmesi kurallarını değiştirmeli, dolayısıyla ülke gerçek bir demokrasiye dönüşecekse içlerinden kimin ülkeyi yöneteceğinin önemi yoktur, ama despotizm tekrardan geri gelirse tümü despotizmin kurbanı olur.

Dördüncü husus ise bunların en kötüsüdür. O da kaos ortamının Tunus’u kasıp kavurmasını sağlamak, böylece insanları, her ne pahasına olursa olsun hatta yeni bir despotik iktidar da olsa yeterki güvenlik olsun temenni eder noktaya getirmek. Şu anda aradığımız şey sivil hissiyattır, disiplin ruhudur, dolayısıyla siyasi heeflere odaklanmak çok önemlidir. Her despotun istediği, halkı iki seçenek arasında bırakmaktır: Ya onun iktidarına razı olmak ya da kaos veya önlenemez bir aranrşi. Bu da “ya ben ya da tufan” mantığıdır, Tunuslular bu iki seçenekten birini bile kabul etmemelidir.

Belki de bu kritik dönemde en sağlam iş, dürüstlük, hürriyet, onur ve sosyal adalet sıfatlarını taşıyan vatansever birisinin Tunus’a Cumhurbaşkanı olmasıdır. Bu kişi, halkın hizmetkârı olduğunu, halkı köleleştirmek isteyen bir zorba olmadığını kabul etmeli. Farklı siyasi kesimler tarafından kabul görmeli. Tunus’un evlatları arasında bu sıfatları taşıyan birçok kimse vardır. Tunuslular içlerindeki cevherleri daha iyi bilirler.

Öyleyse Tunus’taki devrimin meyvelerinin heba olmaması için zaman, halkın uğruna ayağa kalktığı şanlı hedeflere sarılma, Bin Ali rejimi ve zümresiyle tüm ilişkileri koparma ve rejimden herhangi bir eser bırakacak hiç bir pazarlığı kabul etmeme zamanıdır.

Bu makale Mehmet S. Direk tarafından Timetürk için tercüme edilmiştir.

kaynak: timeturk.com

Renksiz kokusuz halk devrimi: Bir Tunus hikâyesi
NUH YILMAZ
George Mason Üniversitesi
nuhyilmaz@gmail.com
24 Ocak 2011


‘Cumhuriyet Türkiyesi’ni hedefleyip, 28 Şubat’ın hayal ettiği otoriter bir ülke yaratmayı başaran Zeynel Abidin bizim ulusalcıların en büyük kahramanı olmalıydı.

Zeynel Abidin bin Ali ismini 24 yıl önce ilk kez duyduğumda bilgi yarışmasına hazırlanan bir öğrenci olarak mutsuz olmuş, Atatürk hayranı Habip Burgiba ile birlikte çalışılacak konular listesine eklemiştim. O günden sonra bu isim fazla karşıma çıkmadı. Takip eden yıllarda Raşit Gannuşi adını daha fazla duymuş, Tunus’un sokaklarda da devam eden başörtüsü yasağını, devlet memurlarına uygulanan oruç yasağını işitir olmuştum. 28 Şubat sonrasında ise, Türkiye’de devam eden başörtüsü yasağının sokaklara inip inmeyeceği tedirginliğiydi Tunus’u önemli kılan. Son yılların favori tatil beldesi haline gelen Tunus ise benim hafızamda yer alan konulardan biri hiç olmadı. Şimdi ise artık ortak küresel hafızada devrim yapmış bir Tunus var. Tüm siyasi aktörler, bu hareketlenmeden kendisine pay çıkarmaya çalışıyor.

Tarihsizleştirilen Tunus

Tunus’ta Bin Ali’nin gitmesi ile birlikte tüm medya bir anda devrim analizleri ile doldu. Adeta tüm siyasi gözlemciler, analistler, gazeteciler, akademisyenler, ya da Facebook tabiriyle söylersek “yolu Tunus’tan geçmiş olanlar” bir anda devrim analizcileri haline geldiler (İlginç bir not: Neocon Daniel Pipes konuyla ilgili yazısının altına “1970’de Tunus’ta yaşadı” notunu eklettirmeyi unutmamış). Elbette dünyaya bir konuda uzman olma şartını, o ülkede turist, garson, barış gönüllüsü vs. de olsa bir süre kalma ya da o ülkeden bir arkadaşı olmanın yettiği anlayışını yerleştiren Washington’ın bunda büyük vebali var. İşte bu Tunus uzmanları bir anda Tunus örneğinden yola çıkılarak devrimin şartları, sürekliliği, ihracı, yerelliği ve evrenselliği konularını tartışır hale geldi. Bu sayede Troçki de Frida filminden beri ilk defa bu kadar popüler oldu. Tartışmaların en trajik yönü ise dünyanın Ortadoğusu’nda -her ne kadar bizim için mağrip de olsa- halk devriminin bile şipşak bir konu olarak ele alınması. Ne olabilir ki Tunus’ta? Olsa olsa bir kaç öfkeli Arap genç -ki Arap gençler tanım itibariyle öfkelidir!-, artık yaşlanmış bir diktatörü devirir işte! Devrimin ihracını tartışanlar Tunus’taki siyasi dengeleri, sosyal şartları, aylar süren protestoları, ülkenin bir tarihi olabileceğini akıllarına bile getirmediler. Sömürge döneminde tarihsizleştirilen, sömürge sonrası dönemde hafızasızlaştırılan Tunus, böylece yeniden tarihsizleştiriliyordu.

Renk mi koku mu?

Basitlik ve kötüsünden oryantalist Tunus analizleri elbette haddini bilmeyecek ve bu basitlik sınırında durmayacaktı. Nitekim bir sonraki aşama Tunus’un devrimine isim bulma tartışmasıydı. Tunus’ta olanları Bush Yönetimi’nin biraz hormonlu, biraz ittirmeli, renkli kokulu devrimlerine benzetme yarışı başladı bir anda. Herhalde Mağrip’in rengi biraz fazla kara kaçmış olacak ki “yasemin devrimi” öne çıkar gibi oldu. Renk-koku ikilemi sadece düşünce kısırlığını anlatmıyordu. Daha acısı, Tunus halkına, Tunus’un siyasi aktörlerine öznelik vermemek için direnen zihin kodları, “baldırı çıplak öfkeli Arap gençlerin” devrim yapamayacağına, Mağrip’ten kendi başına devrim çıkamayacağına o kadar ikna olmuşlar ki farkında olmadan, bunun kredisini Tunus’a vermek istemediler. Başka bir aktör olmalıydı bu devrime renk ya da koku veren. Yoksa Tunus kokmaz ki! Hani koksa da güzel kokmaz! Ya da koksa da devrim kokusu değil olsa olsa ter kokusu falan gelirdi. Bu nedenle renk-koku kavgası, Tunus’ta olanlara isim verme kavgası, biraz da postkolonyal toplumların öznelik talebi kavgasıydı. Burnuna yasemin kokusu gelenler maalesef bu kavgada sömürgeci toplumların tarafında kaldılar.

Twitter mı desem Wikileaks mi?

Basitlik duvarı maalesef bu konuda da aşıldı. Renkli kokulu devrim fantezilerinden daha da kötüsü bu sefer Twitter devrimi efsanesi ile yaşandı. Daha önce defalarca tüketilen bu tartışma tüm hızıyla kasıp kavurdu sanal âlemi. Tunus halkına vermedikleri siyasi özne olma hakkını Twitter’dan sakınmayan analizciler(!), yarı cahiller, turfa akademisyenler gönüllerince kutladılar Twitter’ı. Ama bu sefer Twitter da rakipsiz değildi: Twitter’ın karşısına alternatif olarak Facebook yerine Wikileaks çıkarıldı. Tunuslulara kredi vermemeye yeminli bu güruh, aynı krediyi internet sitelerine, bilgisayar programlarına vermekten bir an olsun çekinmedi. Bu da aslında oryantalizm sorunun öyle basitçe dağılmadığını, sadece Batı ile sınırlı kalmadığını, çoğu zaman bir dip akıntısı olarak küresel hafızayı nasıl da etkilediğini göstermesi açısından önemli bir andı.

Erken oldu erken!

Tüm bunlar olup biterken herkesin sürekli baktığı adreslerden biri Washington’dı. Bush’un iki işgallik “Özgürlük Gündemi”ni zor bela atlatan bölge halk ve yönetimleri, bir süredir Obama’nın bu konudaki tavrını anlamaya çalışıyordu. Ancak anlaşılamayan şeylerden biri şuydu: Washing

ton’da bir konunun gündeme gelmesi için ya Beyaz Saray’ın bu konuyu gündemine alması -ki alırsa genelde bu bilinir- ya güçlü bir çıkar grubu ya da lobinin bu işi sahiplenmesi, ya da konunun artık Washington için artık dayanılmaz maliyet üretmesi gerekir. Sair renkli, kokulu devrimlere bakarsak buralarda farklı grupların parmak izini görebiliriz: Rus düşmanları, petrol lobisi, İsrail Lobisi, Küba Lobisi vs. Ancak Tunus bu açıdan dikkat çekmeyen, olaylara rağmen “istikrarlı,” İsrail’e dost, bazen işbirliği yapmayan ama İslamcıları yönetimden uzak tutmak gibi önemli bir işi de yapan “çalışılabilir” bir ülkeydi. Bu nedenle olanlarda ABD’nin parmak izini aramak abartılı bir yorum olur. Washington Tunus’ta olanları kontrol altına almak, protestoların Mısır gibi ülkelere yayılmasını önlemek için harekete geçti. Ancak bu nokta da dikkatle izlenmeyi aslında hakkediyor. Zira Obama’nın önümüzdeki dönemde Tunus’taki gibi değişimleri destekleyecek bir noktaya evrilmesi kuvvetle muhtemel. Ancak şu an itibariyle ABD Tunus’ta olanlara biraz hazırlıksız yakalandı. Hatta karikatürize etmek gerekirse Washington sokaklarında Alis Harikalar Diyarı’ndaki beyaz tavşan gibi telaşla koşuştururken, kendi kendine “Erken oldu! Erken oldu!” diye konuşan uzman enflasyonu var diyebiliriz.

Genç Neoconlar rahatsız!

Bu süreçte en fazla kafası karışanların ise Neoconlar. Bir kaç farklı açıdan tereddüde düştü Neoconlar, özellikle de genç kuşak yavru şahinler. Her ne kadar FKÖ’ye zamanında kucak açmışsa da, Tunus İsrail’e gerektiğinde ülkede Filistinlilere operasyon yapma hakkını da tanımıştı. O nedenle İsrail’e dost bir ülkenin liderinin, diktatör de olsa, yönetimden uzaklaştırılması biraz keyfini kaçırdı neoconların. Ne de olsa dönem İsrail’e dost lider bulma sıkıntısı dönemi. İkinci problem neoconların klasik sorunu: “Yüzmeni istiyorum ama ıslanmanı istemiyorum paradoksu.” Bir başka deyişle “Özgürlük isteriz,

bunun için savaşırız da ama bizim istediğimizi seçmeniz şartıyla” durumu. ABD’yi, bölgeye özgürlük getirmek adına iki savaşa sokan, ancak özgür seçimlerde İslamcıların iktidara gelmesi üzerine “özgürlük gündemi”nden vazgeçen depresif Neocon hali. Neoconlar Tunus’ta demokratik seçim ihtimalini heyecanla karşılasalar da, sandıktan İslamcı bir yönetim çıkmasındansa Bin Ali’yi tercih etme noktasındalar. Bu nedenle de şu anda sürekli Tunus üzerinden İslamofobi pompalamakla meşguller. Bir yandan özgürlük gündemi ile genç yetenek kazanmaya çalışırken, böylesi bir tutarsızlıkla hareket edilmesi ise genç Neoconların ilkeci zihninde zaman zaman huzursuzluk yaratabiliyor. Kısacası genç Neoconlar rahatsız!

Bir ulusalcı ütopya...

Neocon paradoksun benzerini bizim ulusalcıların yaşıyor olması herhalde kimseye şaşırtıcı gelmemiştir. Ne de olsa ulusalcıların Neoconlarla dirsek teması, daha doğrusu koalisyonu artık sıradan bir bilgi haline geldi. Genç Neoconlar rahatsız olur da, bizim ulusalcılar durur mu? Biraz bilmediklerinden, biraz da hinlikten, ulusalcılar Tunus’ta olanları tamamen Neocon reflekslerle algılayıp, sundular. Yıllarca otoriter Batılılaşmayı yaşam tarzı pazarlamasıyla modernleşme diye Batı’ya satarak, ithal ikameci entelektüellik oyunu oynayan Zeynel Abidin’i aslında en iyi ulusalcılar anlar. Cumhuriyet Türkiye’sini hedefleyip, 28 Şubat’ın hayal ettiği otoriter bir ülke yaratmayı başaran Zeynel Abidin ulusalcıların en büyük kahramanı olmalıydı normalde. Zeynel Abidin’in Arap olmasının Türk Baasçılığı’nın ulusal duygularını rencide etmesinden mi, yoksa düşene dost olmak ulusalcılığa yakışmadığından mı bilinmez, tam tersi oluverdi bir anda. Ulusalcılığın hayallerini gerçekleştiren Zeynel Abidin’e bir anda düşman oluverdi bizim ulusalcılar. Hatta daha da ileri gidip “Bizde neden halk devrimi olmuyor” diye hayıflanıp, feryat figan edenleri oldu. Bunun nedeni yıllarca devrimcilik adına darbecilik yapanların dil sürçmesi de olabilir. Zira bu sorunun cevabı son derece basitti: Ulusalcıların sevmediği, şikâyet ettiği halk da ulusalcıları sevmiyordu. Ulusalcıların paylaştığı konum, halkın yanı değil, Zeynel Abidin’in pozisyonuydu. Böylece Tunus’ta yaşananlar ulusalcılar açısından “halksız halk devrimi” hayalinin adı oldu.

Tunus tartışması küresel hafızanın benim paylaştığım kısmında böyle kayda geçti. Ha bir de son dakika var eklenmesi gereken: Medyamızın güzide isimlerinin hijyenik devrim heyecanı. Gençliğinde devrimcilik yapamamış olma ezikliği de diyebiliriz belki. Masumane olduğu kadar naif, cahilane olduğu kadar çıkarcı bir yaklaşımla, Zeynel Abidin’in kaçtığı ülkeye, asayiş berkemal olduktan sonra gitme hasretiyle “Şimdi Tunus’ta olmak vardı!” diye iç geçiren bu sanal alem kahramanlarının, küresel hafızanın Hollywood civarlarındaki Matriks kasabasında yaşadığını da öğrenmiş olduk.

Kaynak: haber10

Mısır'da binlerce kişi Mübarek aleyhine yürüyüş yaptı

25 Ocak 2011
Tunus'ta Zeynel Abidin bin Ali rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan gösterilerden esinlenen binlerce kişi Mısır'ın farklı noktalarında Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek aleyhine yürüyüşler düzenledi. Zaman zaman çatışmaya dönüşen gösteriler sırasında polis tazyikli su, gözyaşartıcı bomba ve cop kullandı. Başkent Kahire'nin ana merkezi Tahrir Meydanı civarında yoğunlaşan gösterilere katılımın büyük olmasını engellemek için polisin olağanüstü önlem alması da dikkat çekti.

Facebook, Twitter ve internetteki diğer sosyal paylaşım siteleri üzerinden organize edilen gösteriler için açılan Facebook hesaplarına en az 90 bin kişi katılacağını belirtmişti.

Polis Günü dolayısıyla resmi tatil olmasını da fırsat bilen binlerce kişinin katıldığı gösteriler sırasında sık sık Mübarek aleyhine sloganlar atıldı.

Kifaye ve 6 Nisan Gençlik Hareketi gibi grupların organize ettiği gösterilere Müslüman Kardeşler örgüt olarak katılmazken, taraftarlarını ise serbest bıraktı.

Son yılların en büyük gösterisi olarak adlandırılan eylemde fakirlik, işsizlik ve yolsuzluklar da protesto edildi.

Tunus'taki devrimden sonra başta Mısır ve Cezayir olmak üzere pek çok Arap ülkesinde gösteriler yapılmış, pek çok kişi de kendini yakmıştı. Habertaraf

Tunus hükümetinden bin Ali'ye tutuklama kararı

26 OCAK 2011
Devrik cumhurbaşkanı Suudi Arabistan'a sığınmıştı
Tunus hükümeti, ülkenin eski cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali hakkında uluslararası tutuklama emri çıkardı.
Tutuklama emri, bin Ali'nin eşi Leyla Trabelsi'nin aralarında bulunduğu yakınlarını da içeriyor.

Bin Ali ve yakınları yasadışı emlak alımı ve yurtdışı para transferleri yapmakla suçlanıyor.
Bin Ali ve aile üyelerinin çoğu, ülkedeki kitlesel protestolar karşısında, ay başında Tunus'u terk edip Suudi Arabistan'a sığınmıştı.
Başkentte protestolar sürüyor
Tunus'un başkenti Tunus'ta geçici hükümeti protesto eden yaklaşık 200 göstericiye polis gözyaşartıcı gazla müdahale etti.
Polise taş atan göstericiler, eski iktidarın üyelerini de içeren geçici hükümetin istifasını istedi.
Göstericiler arasında başbakanlık binasının önünde kamp kuranlar da var.
Protestocuların çoğunun, Pazar günü başkent Tunus'a varan ve bugüne dek her gün gösteri düzenleyen, kırsal kesimden gelen genç erkekler olduğu söyleniyor.
Yeni hükümet, ülkedeki özgürlükler konusunda daha önce atılmamış adımlar attı ancak devam eden gösteriler karşısında zorlanıyor.
'Kurtuluş Kervanı'
Yönetimin devrilmesine yol açan eylemlerin başladığı kırsal kesimden bin kadar eylemcinin oluşturduğu "Kurtuluş Kervanı" haftasonu başkent Tunus'a ulaşmıştı.
Aralık ayında ilk eylemcinin öldüğü Menzel Buzeyni kasabasından yola çıkan göstericiler arasında yer alan Rabia Süleyman adlı bir öğretmen "Bu kervanın amacı hükümeti düşürmektir" dedi. BBC

Yemen'de halk, muhalefet ve iktidar sokakta
27 OCAK 2011

On binlerce Yemenli, yoksulluk ve siyasi baskıları protesto etmek ve son 30 yılın Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in istifasını istemek için sokağa döküldü.

Başkent Sanaa'nın farklı noktalarında toplanan protestocular, "değişim zamanı" sloganı attı.
Protestolara, muhalefet üyeleri de katıldı.
Muhalefet partileri bir süredir artan yoksulluk ve iktidarın siyasi reforma direnmesini protesto için gösteriler düzenlenmesi çağrısı yapıyordu.
AFP haber ajansına açıklama yapan, muhalefetteki Islah Partisi üyesi Abdülmelik el-Kasus, "bugün Devlet Başkanı Salih ve yolsuz hükümetinin çekilmesini istemek için toplandık" dedi.
Taşıdıkları pankartlardan, göstericilerinTunus'ta Zeynel Abidin bin Ali'yi deviren halk hareketini örnek aldıkları anlaşılıyor.
Aslında Tunus'taki olayların ardından Yemen'de de ufak tefek gösteriler düzenlenmişti.
Ancak gözlemciler bugünkü protestoların daha büyük ve örgütlü olduğuna dikkat çekiyor.
Karşı protestolar
Devlet Başkanı Salih'in partisi Genel Halk Kongresi, karşı protestolar düzenlemeye başladı.
Bu protestolara katılan ve hükümeti destekleyen Salih el-Mrani adlı gösterici, isyancıların ülkenin istikrarını tehdit ettiğini söyledi.
Mirani, "Ülke çıkarlarını tehlikeye atan herkese karşıyız. Tüm Yemen halkı böyle düşünüyor ve herhangi bir rahatsızlık yaşanmasına izin vermeyeceğiz" dedi.
Yoksulluk ve siyasi baskıların yanı sıra, güneydeki ayrılıkçı hareket ve kuzeydeki Şii Huti isyancıların eylemleri de Yemen'in büyük sorunları arasında.
Ayrıca ülkenin El Kaide için bir güvenlikli bölgeye dönüştüğü, örgütün işsiz gençler arasından kolayca taraftar bulduğu belirtiliyor.
Batı'ya yakın bir isim olan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih 1978'de Kuzey Yemen'in lideri oldu.
Kuzey ve Güney'in birleştiği 1990'dan beri de ülkeyi yönetiyor.
Parlamento bir süredir, son olarak 2006'da seçilen Ali Abdullah Salih'in yeniden aday olmasının önündeki engelleri kaldırmaya çalışıyordu.
Protestocuların en öfkeli olduğu siyasi gelişmenin bu olduğuna dikkat çekiliyor.
BBC

Tunus'un geçici hükümetinde istifa
27 OCAK 2011

Tunus devlet televizyonundan yapılan bir açıklamaya göre, geçici hükümetin dışişleri bakanı Kamil Morcane istifa etti.
Morcane'nin istifa haberi, hükümette içişleri ve savunma bakanlarını da içereceği düşünülen değişikliklerin beklendiği bir dönemde geldi.

Tunus'un başkenti Tunus'ta geçici hükümetin eski iktidarın üyelerini içermesi nedeniyle günlerce gösteriler düzenlenmişti.
Başkent Tunus'ta her gün gösteri düzenleyen eylemciler, ülkeyi terk eden eski cumhurbaşkanı Zeynel Abinin bin Ali'yle ilişkisi olan herkesin yeni hükümetten çekilmesini istemişti.
Protestocular, aynı zamanda Zeynel Abidin bin Ali döneminde de başbakan olan ve seçimlerden sonra görevinden ayrılma sözü veren Muhammed Gannuşi'nin istifasını istiyor. BBC

Büyük deprem: Tunus düştü, Mısır sarsılıyor!
27 Ocak 2011

ABD'nin arka bahçesi alev alev yanıyor.

"Dost ve müttefik rejimler" sarsılıyor. Onlarca yıl nefesleri kesilen kitleler sokaklara iniyor, yolsuz ve kirli yönetimleri sorguluyor, diktatörler yolcu ediyor. ABD endişeli, İsrail endişeli, Fransa endişeli, bölgedeki rejimleri korku sarmış. Şiddetli bir deprem bütün bölgeyi sarsıyor, ardı ardına şok dalgaları vuruyor.

"Tunus düştü, Lübnan düştü, Mısır test ediliyor" diyenler var. Bu dalga, bildiğimiz, rejim değişikliği projelerini içeren "kadife devrimlerden mi yoksa bölgenin kendi dinamikleri mi harekete geçti" şeklinde sorgulayanlar var. Moritanya'da, Yemen'de, Ürdün'de, Cezayir'de ve en şiddetlisi Mısır'da kitleleri sokağa döken coşku ve cesaretin hangi noktada duracağı bilinmiyor.

Bölgede rejimlerin ardı ardına yara almasının sadece Ortadoğu'nun değil, dünyanın güç dengesini altüst edeceğini herkes biliyor. Bu yüzden de, "sorun" sadece bölge ülkelerinin değil, bütün dünyanın "sorunu" olarak algılanıyor.

Tunus'ta günlerce devam eden isyana dikkat kesilmeyenler, gelişmelerin ne tür değişikliklere yol açabileceğini sorgulamayanlar, siyasi boyutuna asla değinmeyenler, "küçük bir huzursuzluk ve güvenlik birimleri nasılsa kontrol edecektir" basitliğine düşenler veya "tehlikeyi" özenli dünyanın gündeminden uzak tutanlar yine sessizlik içinde.

Başkentlerde, güvenlik merkezlerinde ne tür planlar yapıldığını, sessizliğin arkasından ne geleceğini kimse bilmiyor. Arkalarına dünyanın askeri ve siyasi gücünü alan, karşılığında kaynak sunan rejimlerle bu ortakları varolan statükonun sarsılmaması için ne tür sürprizlere hazırlanıyorlar, bilinmiyor. Batı medyası, Ortadoğu medyası, Türk medyası gelişmelerin vahametini, muhtemel sarsıcı etkilerini neden sorgulamaz, tartışmaz anlamak mümkün değil.

Oysa şu anki süreç dünyayı şok edecek boyutlara ulaşabilir. Olabilirlik konusunda yeterli işaretler henüz yok ama bu dalganın nasıl şekil alacağını kestirmek de zor görünüyor.

Tunus'ta bir rejim değişimi henüz söz konusu değil. İktidar elitleri, Zeynelabidin bin Ali ekibi hâlâ iktidarda ve sokaklar, muhalefet iktidar üzerinde söz sahibi değil. Üstelik bundan sonraki krizde ordunun ülke yönetimi üzerine sıkı denetim kurması "askeri yönetim"in bazı ülkelerle ilişkileri ile birlikte farklı bir soruna dönüşebilir. Geçici bazı demokratik iyileştirmeler yanıltıcı olabilir.

Tam bu dönemde Filistin yönetimiyle ilgili kamuoyunu ve Müslüman dünyayı şok edecek gizli bilgilerin servis edilmesi, benzer bir sürecin Filistin'de yaşanmasına sebep olabilir ve El Fetih iktidarının sonunu getirebilir. Ürdün'de, Cezayir'de, Yemen'de benzer hareketlenmeler söz konusu. Ancak en önemli haberler Mısır'dan geliyor.

Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek sonrasının belirsizliği birkaç yıldır en önemli tartışma ve istikrarsızlık sebebiydi. Tunus'tan sonra Mısır'da protestolar bu belirsizlikle daha da güç kazandı. Mısır Tunus değil, Cezayir değil, Ürdün değil. Mısır'da bir dönüşüm bütün Ortadoğu'yu, Kuzey Afrika'yı dalga dalga etkileyecektir. Sudan'dan Suriye'ye kadar uzanan bölgede en güçlü muhalefet Müslüman Kardeşler'in o ülkelerdeki uzantılarıdır. Mısır'da Müslüman Kardeşler'in etkin olacağı bir yönetim şeklinin aynı bölgede derin değişimleri davet edeceğini söylemek abartı olmayacaktır. Bir tür Müslüman Kardeşler Kuşağı, bugünkü dünyada nasıl etki uyandırır?

Birinci Dünya Savaşı sonrası bölgenin yeniden kuruluşu anlamına gelir bu. Dolayısıyla Mısır'ı dikkatle takip etmek gerekiyor. Gösterilerin yayılması, kanlı müdahalelere yol açabilir. Mübarek'ten sonra iktidara gelip gelmeyeceği tartışılan oğul Cemal Mübarek'in eşi ve çocuğuyla Londra'ya gitmesi, bazılarına göre ülkeyi terk etmesi bir tür "Tunus sendromu"nun Kahire'de etkili olduğu izlenimi veriyor. Ölümler artıyor, protestolar şiddetleniyor. Gösteriler yasaklanıyor, on binlerce kişi sokaklara dökülüyor.

Peki bu dalganın ardında ne var? Görünüşe göre, kitlelerin öfkesini büyüten bütün gerekçeler mevcut. Baskı, yolsuzluk, demokrasi ve özgürlük sorunları, ülkelerin kaynaklarının peşkeş çekilmesi, başkentlerin dışa bağımlılığı ve kitleleri umursamaması.

Ama birileri bu öfke üzerinden hesap yapmış olabilir mi? Bu her zaman mümkün. Tunus'ta da tartışılan bu... Gerçekten ülke dinamikleriyle sınırlı kitlesel bir tepki mi yoksa el altından yürütülen gizli bir operasyon mu? Henüz netleşmiş değil. Daha önceki Kadife devrimler gibi bir organizasyon açıktan kendini hissettirmiyor. Bazıları, Bin Ali'nin son yıllarda İsrail karşıtı politikalara girişmesinin bedelini ödediğini iddia ediyor. Bazıları ise Tunus'ta olanlardan en büyük zararı İsrail ve ABD'nin gördüğünü...

Her ne olursa olsun, bölge ülkelerinde demokrasinin güçlenmesi, özgürlük alanlarının genişlemesi, 20. yüz yıl boyunca devam eden sömürge politikalarını derinden etkileyecek, bazı güçlerin işlerini zorlaştıracak. Daha şimdiden gelinen sürecin ABD'nin Ortadoğu politikalarında bir "U" dönüşünü zorunlu kılacağı söyleniyor. Tartışmaları devam ettirmek, sorgulamak, gelişmeleri analiz edebilmek şu an için son derece öncelikli hatta zorunlu. Bölge ülkeleri için de, ABD ve Avrupa için de, Türkiye için de durum böyle.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, "ABD'nin sarsılmaz dostu olan Mısır hükümetinin istikrarını koruduğunu" açıkladı. ABD için öncelik "istikrar" görünüyor. Ama bu açıklama, istikrarın "korunamaması"nın da pek muhtemel ve yakın olduğu korkusunu ele veriyor.

Mısır'a dikkat. Mısır değişirse bütün bölge değişecek. Bölgenin değişmesi dünyanın değişmesi demektir.

Neler oluyor? ABD'nin arka bahçesi alevler içinde... Dost ve müttefik rejimler sarsılıyor? Fay hatları hareketlendi ve bu sefer depremin şiddeti çok yüksek olacak gibi....

Yenisafak

Ürdün'de de Halk Sokakta...

Amman'da muhalefet yanlısı binlerce kişi yüksek fiyatlar dolayısıyla Başbakanı istifaya davet etti.

28.01.2011

Pahalılık, enflasyon ve işsizlikten şikayet eden yaklaşık 3 bin 500 kişi, Başbakan Samir Rifai’nin politikalarını eleştirdi ve "Fiyatlar yanıyor, Ürdünlüler de öyle" diye slogan attı.
Irbid ve Karak kentlerinde toplanan yaklaşık 2 bin kişi de benzer bir protesto eyleminde bulundu. TRT

Yemen'de halk, muhalefet ve iktidar sokakta
27 OCAK 2011
On binlerce Yemenli, yoksulluk ve siyasi baskıları protesto etmek ve son 30 yılın Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in istifasını istemek için sokağa döküldü.
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/01/22/110122103204_yemen_hirak_304.jpg [/img]
Başkent Sanaa'nın farklı noktalarında toplanan protestocular, "değişim zamanı" sloganı attı.
Protestolara, muhalefet üyeleri de katıldı.
Muhalefet partileri bir süredir artan yoksulluk ve iktidarın siyasi reforma direnmesini protesto için gösteriler düzenlenmesi çağrısı yapıyordu.
AFP haber ajansına açıklama yapan, muhalefetteki Islah Partisi üyesi Abdülmelik el-Kasus, "bugün Devlet Başkanı Salih ve yolsuz hükümetinin çekilmesini istemek için toplandık" dedi.
Taşıdıkları pankartlardan, göstericilerinTunus'ta Zeynel Abidin bin Ali'yi deviren halk hareketini örnek aldıkları anlaşılıyor.
Aslında Tunus'taki olayların ardından Yemen'de de ufak tefek gösteriler düzenlenmişti.
Ancak gözlemciler bugünkü protestoların daha büyük ve örgütlü olduğuna dikkat çekiyor. BBC

Ürdün'de Başbakana büyük protesto
28 Ocak 2011 Ürdün'ün başkenti Amman'da muhalefet yanlısı binlerce kişi, Başbakanın istifa etmesi talebiyle bir protesto gösterisi düzenledi.

Pahalılık, enflasyon ve işsizlikten şikayet eden yaklaşık 3 bin 500 kişi, Başbakan Samir Rifai'nin politikalarını eleştirdi ve ''Fiyatlar yanıyor, Ürdünlüler de öyle'' diye slogan attı.

Irbid ve Karak kentlerinde toplanan yaklaşık 2 bin kişi de benzer bir protesto eyleminde bulundu. haber7

Tunus'ta geçici hükümete istifa baskısı
23 OCAK 2011

Tunus'ta, 23 yıllık Zeynel Abidin bin Ali rejiminin yıkılmasından sonra kurulan Muhammed Gannuşi başkanlığındaki geçici hükümetin istifası talebiyle yapılan protestolar büyüyor.
Yönetimin devrilmesine yol açan eylemlerin başladığı kırsal kesimden bin kadar eylemcinin oluşturduğu "Kurtuluş Kervanı" başkent Tunus'a ulaştı.

Eylemciler, Zeynel Abidin bin Ali döneminde de başbakan olan ve seçimlerden sonra görevinden ayrılma sözü veren Gannuşi'nin istifasını istiyor.
Geçici hükümet altı ay içinde seçim yapılacağını ilan etmişti. Ancak seçim tarihi henüz belirlenmiş değil.
Aralık ayında ilk eylemcinin öldüğü Menzel Buzeyni kasabasından Cumartesi günü yola çıkan göstericiler arasında yer alan Rabia Süleyman adlı bir öğretmen "Bu kervanın amacı hükümeti düşürmektir" dedi.
Eylem, ayaklanmada önemli rol oynayan Tunus Genel İşçiler Sendikası tarafından destekleniyor.
Olaylarda hayatını kaybedenler için ilan edilen üç günlük yas bugün sona eriyor.
Cezayir ve Yemen'de protestolar
Tunus'taki gerginlik, benzer sorunların yaşandığı diğer Arap ülkelerinde de yakından izleniyor.
Cezayir'de dün polis, daha fazla özgürlük talebiyle yapılan 300 kişilik bir protesto gösterisine müdahale etti.
Yemen'de de Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in istifası isteyen bir grup gösteri yaptı. BBC



Mali’de Libya’ya müdahaleye karşı protesto
25 Mart 2011
Batı Afrika ülkesi Mali’nin başkenti Bamako’da, binlerce kişi Batı destekli Libya’ya karşı yapı
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Nis 11, 2015 12:03 am tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Oca 30, 2011 12:27 am    Mesaj konusu: Yemen'de binler Tunus'un izinden sokakta Alıntıyla Cevap Gönder

Arap Dünyasında Yeni Bir Gerçek Doğuyor
Robert Fisk
30 Ocak 2011

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti.



Wikileaks’de Filistin belgelerinin ifşasıyla bölgede devrimci bir hava hasıl oluyor.

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti.

Liderlerin sözleri -ki ne yazık ki bizim sözlerimizdir- kadüke çıktı. Onları bu sona taşıyan biziz. Onlara bu yalanları söyleyen biziz. Bundan böyle tekrarlayamayacağız.

Filistin belgeleri en az Balfour Deklarasyonu (*) kadar kabul edilemez. Filistin “Yönetimi” -insan bu terimi tırnak içinde kullanmalı- belki de yedi milyon sığınmacının “eve dönüş hakkı”nı Birleşik Krallık Filistin Mandası’nın en çok yüzde 10′u kadar yer tutan ve adı şimdi İsrail olan bir “devlet”e devretmeye hazırlanıyordu ve hazırlanıyor.

Ve bu tüyler ürpertici belgeler ifşa edilirken Mısır halkı Başkan Mübarek’in düşmesini talep ediyor, Lübnanlılar ise Hizbullah tarafından belirlenen bir başbakan atayacaklar. Arap dünyasında çok nadir görüldü böyle bir şey.

Filistin belgeleriyle başlarsak, Filistin Halkı temsilcilerinin sığınmacıların ülkelerine dönmek için besledikleri bütün umutları yıkmaya hemen hazır olduklarını çok açık gösteriyorlar.

Filistinliler için temsilcilerinin kendilerine nasıl sırt çevirdiklerini öğrenmek bir hakaret anlamına gelecek -ve geliyor da-. Filistin belgelerine bakılırsa, bu halkın kendi hakları olduğuna inanmasının bir yolu yok.

Filistinliler filmde de kağıtlarda da dönmeyeceklerini gördüler. Ama Arap dünyası sayesinde, -bu Müslüman dünyası demek değildir- oranın artık önceden olduğu gibi olmadığı gerçeği de anlaşılıyor.

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti. Liderlerin sözleri -ki ne yazık ki bizim sözlerimizdir- kadüke çıktı. Onları bu sona taşıyan biziz. Onlara bu yalanları söyleyen biziz. Bundan böyle tekrarlayamayacağız.

Mısır’da biz Britanyalılar demokrasiye aşıktık. Mısır’da demokrasiyi teşvik ettik, o kadar teşvik ettik ki sonunda Mısırlılar monarşide karar kıldılar. O zaman monarşi isteyenleri cezaevine attık. Sonra daha çok demokrasi istedik. Ve hep aynı eski hikaye. Tıpkı Filistinlilerden, doğru insanlara oy vermelerini sağlayarak, demokrasinin tadını çıkarmalarını istediğimiz gibi, Mısırlılardan da bizim demokratik yaşamımızı sevmelerini istiyorduk. Şimdi, Lübnan’da Lübnan demokrasisi kendi yatağını bulacakmış gibi görünüyor. Ama bu hiç hoşumuza gitmiyor.

İstiyoruz ki, pek tabii bir sonuç olarak, Lübnanlılar da bizim sevdiğimiz insanları, suikastı -gerçeğin sahipleri olarak inandığımız gibi- Suriye tarafından tezgâhlanan Refik Hariri’nin arkasındaki Sünni Müslümanları desteklesinler. Şimdi, Beyrut sokaklarında yakılan araçlar ve hükümet karşıtı şiddet eylemleri var.

Peki o halde, nereye gidiyoruz? Arap dünyasının kendi liderlerini seçmesi, gerçekten de, mümkün olacak mı? Batı tarafından kontrol edilmeyen yeni bir Arap dünyası görmek nasip olacak mı? Tunus bağımsızlığını ilan ettiğinde, Hillary Clinton sustu. Özgür bir ülke görmenin kendisini mutlu ettiğini söyleyen İran’ın tuhaf başkanı oldu. Neden böyleydi?

Mısır’da Hüsnü Mübarek’in geleceği gittikçe daha sıkıntılı görünüyor. Oğlu kendisi tarafından seçilmiş halefi olabilecekti. Ama Arap Dünyası’nda gerçek halifelik tek bir yerde var; o da Suriye. Hüseyin’in oğlu Mısırlıların sevdiği biri değil. Mısır’ı içinde bulunduğu çürümeden kurtarabilmek -ya da kurtarabilememek- için çok az becerisi olan bir işadamı.

Hüsnü Mübarek’in güvenlik komutanı, güvenilir adamı Süleyman, çok hasta, o da sahneye çıkamayabilir. Bilmiyoruz, ama bu esnada da biz, bütün Ortadoğu’da, ABD’nin dostlarının düşüşünü görmeyi bekleriz. Mısır’da Mübarek, şu anda, nereye kaçabileceğini soruyor olmalı. Lübnan’da ABD’nin dostları çöküş içinde. Bu, Ortadoğu Arap “demokrat”ları için dünyanın sonu demek. Arkasından ne geleceğini bilmiyoruz. Belki de yalnızca tarih verebilecek bu sorunun cevabını.
_________________________________________________________________
* Çevirmenin notu: Balfour Deklarasyonu Britanya Hükümeti tarafından 1917′de yayınlanan ve Büyük Britanya’nın Filistin Britanya Mandası’nda bir Yahudi ülkesi yaratılmasını desteklediğini söyleyen resmi açıklamadır.

Kaynak: www.bianet.org


Yemen'de binler Tunus'un izinden sokakta

Tunus halkının isyanı, Yemen'de ezilen halka yol gösterirken, egemenler de isyan korkusuyla bazı adımlar atmaya başladı. Yemen Devlet Başkanı, vergi indirimi yapıp güvenlik önlemlerini sıklaştırırken; dün sokağa çıkan halk Tunus'un devrik lideri Zeynel Abidin Bin Ali'ye işaret ederek, 'Ali, Bin Ali'nin yanına' dedi.

23 Ocak 2011
Anadolu Haber

Yemen'de Sanaa Üniversitesi'nde bir araya gelen binlerce öğrenci, 32 yıldır ülkeyi yöneten Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in istifasını istedi. Muhalefet partilerinin de destek verdiği gösteri, ülkede doğrudan iktidarı hedef alan ilk kitlesel gösteri oldu.

Eylemcilerin hedefinde, Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih ve yönetimi vardı. Öğrenciler ve muhalif güçler, 32 yıldır devlet başkanlığı koltuğunda oturan Ali Abdullah Salih'e, 20 yıllık saltanatı Tunus halkının isyanıyla devrilen Zeynel Abidin Bin Ali'yi örnek gösterdi. Göstericiler, Ali Abdullah Salih'e "Arkadaşın Bin Ali'ye katıl" diye seslendi.

Eylemde, devlet başkanlığı üzerindeki süre kısıtlamasını kaldıracak olan anayasal değişiklik de protesto edildi. Güvenlik güçleri ise göstericilere gaz bombalarıyla saldırdı; 30'a yakın öğrenci gözaltına alındı.

TUNUS KORKUSUYLA GELEN ÖNLEMLER

Tunus'ta devlet başkanı ile hükümeti deviren halk isyanı, Yemenli yetkilileri de harekete geçirmişti. Ali Abdullah Salih, gelir vergisinde yüzde 50'lik bir indirime gidilmesini isteyerek, hükümetten de fiyatları kontrol altında tutmasını istemişti.

Salih'in diğer bir uygulaması ise başkent ve çevresinde geniş güvenlik önlemleri alarak olası bir isyanın önüne geçmekti. Bu amaçla, Yemen'de başkent ve çevre illerde merkezi noktalara çok sayıda çevik kuvvet polisi ve askerin yerleştirildiği belirtiliyor.

'BU SADECE BAŞLANGIÇ'

Kent merkezinin güvenlik güçleri tarafından abluka alınması nedeniyle üniversitenin içinde düzenlenen eylemin, yönetimi hedef almasıyla Yemen'de bir ilk niteliği taşıdığı belirtiliyor.

Eylemin organizatörlerinden biri olan Fuad Dahaba, AP'ye verdiği demeçte, dün düzenlenen gösterinin sadece bir başlangıç olduğunu ve talepleri karşılanıncaya kadar eylemlerin süreceğini ifade ediyor. Aynı zamanda eğitim sendikası başkanı olan Dahaba, "Sanaa caddelerinde yürüyeceğiz; Sanaa'nın merkezine, başkanlık sarayına yürüyeceğiz. Hareketli günler göreceğiz" dedi.

POLİS HALKA ATEŞ AÇTI: 4 KİŞİ YARALI

Öte yandan, ülkenin güneyindeki liman kenti Aden'de de dün protestolar vardı. Güney'in ülke yönetiminden ayrılması talebiyle gerçekleştirilen gösteride dile getirilen taleplerden biri de Ali Abdullah Salih'in istifa etmesiydi.

Polis ile göstericiler arasında şiddetli çatışmaların yaşandığı olaylar sırasında, polisin göstericilere açtığı bildirildi. 4 kişinin yaralandığı, 22 kişinin ise gözaltına alındığı belirtiliyor.

Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada, muhalefet partileri olsun veya olmasın, parlamento seçimlerinin Nisan ayında gerçekleştirileceğini duyurmuştu. Ülkedeki bazı muhalif partiler seçimi boykot etmeye hazırlanıyor.

NÜFUSUN YARISI AÇLIK SINIRININ ALTINDA

Yemen'in 23 milyon nüfusunun neredeyse yarısı günlük 2 dolar olan açlık sınırının altında yaşıyor. On binlerce kişi, çatışmalar ve seller nedeniyle yerinden edilmiş durumda.

Hakkında çok sayıda yolsuzluk iddiası bulunan hükümetin başkent dışında ülkede kontrolü oldukça zayıf. Ülkenin ana gelir kaynağını oluşturan petrolün önümüzdeki on yıl içerisinde tükenebileceği belirtiliyor.

Devrik Tunus diktatörüne malvarlığı soruşturması

24 OCAK 2011

Devrik cumhurbaşkanının malvarlığı inceleme altında
Fransa, ülkenin eski cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali'nin malvarlığına dair soruşturma başlatıyor.

Soruşturma, üç insan hakları grubunun bin Ali hakkında suç duyurusunda bulunmasından sonra açıldı.

AFP haber ajansına göre, Sherpa, Uluslararası Şeffaflık Örgütü ve İnsan Hakları Arap Komisyonu bin Ali'yi yolsuzluk, kamu fonlarını kötüye kullanmak ve para aklamakla suçluyor.

İnsan hakları örgütleri, eski lider ve çevresindekilerin bu şekilde 5 milyar dolarlık servet elde ettiğini öne sürdü.

Tunuslu savcılar ise, geçen hafta yaptıkları açıklamada bin Ali ve ailesinin yurtdışında bulunan malvarlıklarına dair soruşturma başlatacaklarını, olası yasadışı para transferleri ve başka ülkelerdeki banka hesaplarını da inceleyeceklerini söylemişti.

Sarkozy'den Tunus kabulü

Kitlesel protestolar sonrasında Tunus'u ay başında terk eden ve Suudi Arabistan'a sığınan bin Ali, suçlamalara dair bir açıklama yapmadı.
Fransa başbakanı Nicolas Sarkozy ise yaptığı açıklamada, Fransa'nın Tunus'ta bin Ali'nin düşmesine yol açan protestolar konusunda yavaş davrandığını kabul etti.
Fransa, devrik lideri son ana kadar desteklediği için eleştirilmişti.
Basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Sarkozy "bir umutsuzluk, doğru adımı atmadığımıza dair kötü bir his içerisindeydik" dedi.
Ancak başbakan, Fransa'nın eski bir hamiliğine müdahale etmek konusunda tedirgin olduğunu, "özellikle de Tunus söz konusu olduğunda" bir karara varmadan "tarihin yükünü" göz önünde bulundurması gerektiğini vurguladı.
Sarkozy, Tunus için bir acil yardım paketi oluşturulacağını da sözlerine ekledi.
Yardım paketinin, geçici hükümete özellikle de ekonomik olarak yardımcı olması hedefleniyor. BBC

Tunus Ordusundan Devrimi Koruma Sözü
24 Ocak 2011

Devrik Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali'ye destek vermeyen Tunus ordusu, devrimi koruma sözü verdi.
Tunus Kara Kuvvetleri Komutanı Raşid Ammar, başbakanlık önünde toplanan kalabalığa yaptığı açıklamada, ülkede siyasi bir boşluğun diktatörlüğü geri getireceğini belirterek, devrimi koruma yemini etti.

Ammar, kalabalığa, "Bizim devrimimiz, sizin devriminiz. Gençliğin devrimi, boşluk çağrısı yapanlar tarafından istismar edilebilir ve yitebilir. Ordu, devrimi koruyacaktır" sözleriyle seslendi.

Tunuslu siyasi kaynaklar da, siyasilerin, geçici hükümette değişiklik yapması ve "devrimi koruması" için "akil adamlar"dan oluşacak bir komitenin kurulması konusunda müzakerelerde bulunduklarını bildirdi.

Kaynaklar, sözkonusu komitede yer alacak isimler arasında, muhalif siyasetçi Ahmet Mestiri'nin de bulunabileceğini söylediler. aktifhaber

Cezayir'de kendini yakan iki kişi öldü
24 Ocak 2011
Cezayir'de hükümeti protesto için kendini yakan bir kişinin daha hayatını kaybettiği bildirildi.

Hastane yetkilileri; 37 yaşındaki Muhsin Buterfif ve 35 yaşındaki Kerim Bendim'in vücutlarındaki yanıklar nedeniyle öldüğünü açıkladı.

Cezayir'de 12 Ocak'tan bu yana Tunus'taki eylemden ilham alan 8 kişi kendilerini ateşe verdi. haber10

Mısır polisinden 'eylem günü'ne müdahale

25 OCAK 2011

Mısır'ın başkenti Kahire'de polis hükümet karşıtı protestoculara göz yaşartıcı gaz ve tazzikli suyla müdahale etti.

Mısır'da hükümet karşıtı protestocular bugünü yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik ve işkenceye karşı 'eylem günü' ilan etmişti.

Protestolar, polis meclis binası önündeki bir gösteriyi dağıtmayı deneyince sokak çatışmalarına dönüştü.

AP haber ajansı, göstericilerin tazzikli su püskürten araçlardan birini ele geçirdiğini ve bu araçla polise saldırdığını bildiriyor.

AP, polisin göstericelere copla müdahale ettiğini de ekliyor.

İlham kaynağı Tunus

BBC'nin Kahire'deki muhabiri Jon Leyne, yaşananların Mısır'da son yıllarda görülen en kitlesel protestolar olduğunu söylüyor.

Sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden 'eylem günü'ne katılım çağrısı yapan organizatörler, protestoların işence, yoksulluk, yolsuzluk ve işsizliğe karşı olacağını söylemişti.

BBC muhabiri Leyne, gösterilerin organizatörlerin umduğundan çok daha yüksek katılımla gerçekleştiğini söylüyor.

Tunus'taki kitlesel ayaklanmadan ilham alan protestocular, gösteriler sırasında Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek aleyhinde sloganlar attı.

Tunus'ta halkı sokağa döken sosyal ve siyasi sıkıntıların benzerleri Mısır'da da yaşanıyor.

Ancak uzmanlar Tunus'takine benzer bir sonuç almalarının zor göründüğünü belirtiyor.

Öte yandan Mısır muhalefeti de bugün sokağa çıkan protestoculara karşı bölünmüş durumda.

Eski Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu başkanı Muhammed el Baradey protestocuları desteklerken, en güçlü muhalefet grubu konumundaki Müslüman Kardeşler ise açık destek vermekten imtina etti. BBC

Yemen'de halk devrim için sokaklarda

Tunus ve Mısır'ın ardından Yemen'in başkenti Sana'da muhalefetin çağrısıyla binlerce kişi 32 yıldır iktidardaki Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in görevini bırakması için gösteri yaptı.

27 Ocak 2011
Anadolu Haber

Basın mensupları, muhalif koalisyonun "ortak buluşma" çağrısı üzerine toplanan göstericilerin, "Tunus Devlet Başkanı 20 yıl sonra gitti, Yemen'de 30 yıl yeter" ve "Yeni göreve hayır, iktidarın babadan oğula geçmesine hayır" diye slogan attıklarını bildirdiler.

Yemen'de Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, Eylül 2006'da 7 yıllığına yeniden seçilmişti. Parlamentoda görüşülmekte olan anayasa değişikliğine göre, ülkede şu an iktidarda bulunan devlet başkanına ömür boyu görev yapma hakkı doğacak.

Tunus'taki İsyan İmdiden 3 Kıtaya Yayıldı

Tunuslu bir seyyar satıcı, tezgahı elinden alınınca kendini yakarak öldürdü. Takvimler 17 Aralık 2010'u gösteriyordu. Tunus'taki devrim domino etkisi yarattı ve isyan ateşi bir coğrafyayı sardı.

30 Ocak 2011
Anadolu Haber

İSYAN ATEŞİ İLK ÖNCE TUNUS'TA YAKILDI
Aslında ayaklanma 17 Aralık 201 tarihinde Sidi Buzid kentinde bir seyyar satıcının tezgahının elinden alınması üzerine kendini yakarak öldürmesiyle başlamıştı. 12 ocak tarihinde sokağa dökülen halkın karşısında tanklar dikildi ancak bu devrimi engellemedi. 23 yıldır ülkeyi demir yumrukla yöneten Zeynekl Abidin Bin Ali iki gün sonra ülkeyi terk etti, başkanın eşi de Tunus'tan kaçarken yanında 1,5 ton altın götürdü. Böylece 'Yasemin Devrimi' gerçekleşmiş oldu. Ülkede geçici hükümet kuruldu, yeni hükümette iktidar partisinden sadece Başbakan Muhammed Gannuşi yer alıyordu. Ancak Tunuslular bununla tatmin olmadı, yağmur altında yüzlerce kişi gece sokağa çıkma yasağına rağmen peş peşe beş geceyi başbakanlık ve hükümet binalarının yakınında geçirdi. Sabah saatlerinde göstericilerin sayısı çığ gibi büyüdü ve Sidi Buzid kentinde genel grev ilan edildi. Sidi Buzid'de binlerce kişi "Devrimin çalınmasına hayır", " Sütü bozuklar defolun" ve "Gannuşi hala anlamadın mı?" şeklinde sloganlar attılar.Hükümet göstericilerin sesine kulak verdi ve 12 bakan değiştirdi.

Bu arada tepkileri dindirmek isteyen hükümet Bin Ali'nin eşinin ailesinin gözaltına alınma görüntülerini de medyaya servis etti. Görüntülerde Tunus'tan ayrılmaya hazırlanan Bin Ali'nin 20 yakını, özel birliklerce gözaltına alınıp otobüslere bindiriliyordu. Bin ali ve ailesi için interpol yakalama emri çıkardı.

FAS
Ülkede 21 Ocak tarihinde 3 kişi kendini yakmaya çalıştı. İki gün sonra bir kişi daha aynı eylemi denedi. Fas hükümeti gerginliği azaltmak için önemli miktarda hububat alımı için ihale açtı.

CEZAYİR
İlk gösteriler 5 ocak tarihinde başladı ve 5 gün sürdü. Hayat pahalılığını protesto eden göstericilerden 5'i öldü, 800'den fazla kişi yaralandı. Gösteriler gıda maddelerine yapılan zammın ger çekildiğinin ilanından sonra durdu. 22 Ocak'ta sokaklar yine karıştı, polis "Cezayir için demokrasi" adlı gösteriyi yasakladı. Ana muhalefetteki RCD partisinin organize ettiği eylemde 32 kişi gözaltına alındı, yakalananlar arasında milletvekilleri de vardı. Ülkede 2 kişi kendini yakarak öldü, 6 kişi kendini yakmaya teşebbüs etti.

MORİTANYA
Ülkede rejime kerşı çıkan bir işadamı Nouakchott'ta 17 Ocak tarihinde kendini yaktı.

ARNAVUTLUK
Hükümetin yolsuzluklarına kızan muhalifler, Başbakanlık binasına doğru yürüdü. Molotof kokteyli ve gerçek mermilerin havada uçuştuğu çatışmada 3 kişi öldü, polis ve göstericilerden 55 kişi yaralandı. Muhalefet, “Provokasyon” suçlaması yaptı. Olayların başlangıç nedeniyse, Arnavutluk Başbakanı Sali Berişa'nın yardımcısı hakkındaki ciddi yolsuzluk iddiaları.

ÜRDÜN
Ürdün'de halk hayat pahalılığına isyan etti. Amman'da binlerce kişi sokaklara çıkarak hükümetin politikalarını protesto etti. Halk yükselen gıda fiyatlarını, işşizliği ve enflasyonu eleştirdi. Binlerce hükümet karşıtı, sendika ve sol görüşlü eylemci başbakan Samir Rifai'nin politikalarını lanetledi, “Rifai defol, aşımız ateş üstünde, Ürdünlüler de” sloganlarını haykırdı.

YEMEN
Yemenliler yoksulluk yüzünden tırmanan öfkeyle daha da çileden çıktı. Yemenliler tam 30 yıldır ülkeyi yöneten Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in istifasını istedi. Başkent Sana'da muhalefetin çağrısıyla toplanan yaklaşık 16 bin kişi 32 yıldır iktidardaki Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in görevini bırakması için gösteri yaptı. Onbinler sokaklarda, "Şimdi değişim zamanı" sloganları attı.

LÜBNAN
Sünni politikacı eski başbakan Necip Mikati'nin, Hizbullah önderliğindeki muhalefet tarafından yeni başbakan adayı olarak tercih edileceğinin öne çıkması üzerine, Hariri taraftarları sokaklara çıktı. Bu olay üzerine geçici hükümetin Başbakanı Saad Hariri taraftarları, başta Beyrut olmak üzere birçok şehirde lastik yakıp yol kesti.

MISIR
Mısır halkı da, 30 yıllık Hüsnü Mübarek rejimini devirmek ve oğlu Cemal'i yerine getirmesini engellemek için sokağa döküldü.30 yıldan beri ülkeyi demir yumrukla yöneten 82 yaşındaki Hüsnü Mübarek'e karşı ilk kez Mısır halkı ayaklandı. Kahire ve İskenderiye'de Mısır Devlet Başkanı'nın posterleri kendi vatandaşları tarafından yırtıldı. Halkının yüzde 60'ı genç olan 80 milyon nüfuslu ülkede, günde 2 doların altında yaşayan 30 milyonu aşkın insanın tepkisi sel olarak caddelere taştı.

Sudan protestosunda bir genç öldü

31 OCAK 2011
Sudan'da, komşu Mısır'daki ayaklanmayla benzer çizgide hükümet karşıtı protestolar düzenleniyor.
Eylemciler, pazar akşamı güvenlik güçleriyle çıkan çatışmada yaralanan bir öğrencinin kaldırıldığı hastanede öldüğünü açıkladı.

Muhammed Abdülrahman, yoğun çatışmaların yaşandığı Omdurman kentinde Ahaliya Üniversitesi'nde okuyordu.
Görgü tanıkları polisin başkent Hartum ve bir dizi diğer kentte üniversiteleri kordon altına aldığını söylüyor.
Çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu göstericiler, yüksekelen gıda fiyatlarını protesto ederek Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir'in istifasını istiyor.
Reuters haber ajansı, Facebook'ta oluşturulan 16 bin üyeli Değişim İçin Gençlik sayfasında Muhammed Abdülrahman'dan bir özgürlük şehidi olarak bahsedildiğini bildiriyor.
Önde gelen bir insan hakları savunucusu, gencin polis kurşunuyla öldüğünü söyledi.
Sudan'da konuyla ilgili herhangi bir resmi makamdan açıklama gelmedi.
Yetkililer, çıkan olaylarda yaklaşık 70 kişinin gözaltına alındıktan sonra çoğunun serbest bırakıldığını söylüyor.BBC

Araplarda ayaklanmayı tetikleyen neden
31 Ocak 2011
Arap ülkelerinde peş peşe başlayan isyanlar dünyanın yakın takibinde. Batının önde gelen kurumlarında görev alan Arap aydınlar kendi ülkelerinde yaşanan isyanlarla ilgili çarpıcı tespitlerde bulundular.

Uzmanlar, Tunus ve Mısır'daki olaylara ilişkin olarak, "ayaklanmaları Arap rejimlerinin açgözlülüğünün tetiklediği ve Arap halklarının, devleti kendi malı gibi görüp, mutlak iktidarlarını kullanmakla suçlanan rejimlere karşı kendi kaderlerini ellerine geçirdikleri" görüşünü savundu.

Paris'teki Sorbonne Üniversitesi Arap Etütleri Merkezinin Müdürü Burhan Haliun, ''Batılı ülkelerin desteklediği yolsuzluğa bulaşmış bir elit sınıfın'' ortaya çıktığını belirtirken, bu elit sınıfın tek motivasyonunun zenginliklerin biriktirilmesi olduğunu söyledi.

Suriye kökenli siyasi sosyoloji profesörü, bunun dışında ''30 yıldır iktidara yapışan'' yöneticilerin yerlerine evlatlarının gelmesini istediğini de kaydetti ve ''Tunus Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali'nin 23 yıllık iktidardan sonra devrilmesi ve Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik eşi benzeri görülmeyen protestoların, Ortaçağ despotizmiyle pazarın vahşice açılmasının kombine edilmiş modelinin iflası anlamına geldiğini'' ifade etti.

Paris'te siyaset bilim profesörü Hasan Salame de konuya ilişkin görüşlerini bildirirken, sömürge döneminden beri Arap dünyasının tiranlıkla aşina olduğunu, 30 yıldır ''belalı bir değişimin'' yer aldığını belirterek, ''Burgiba ve Bumedyen sıkı bir yaşam sürüyorlardı ve devleti kendi malları gibi görmüyorlardı'' ifadesini kullandı.

Tunus'ta bağımsızlığın mimarı Habib Burgiba, 1957'den itibaren 30 yıl, Cezayir'de de Huari Bumedyen 1965 ile 1978 arasında iktidardaydı.

Arap dünyası uzmanı Salame, ''1970'lı yıllardan itibaren bu rejimler, kendi çıkarlarını ön plana getirmek ve yolsuzluğa bulaşmış bir yönetim düzeni kurmak için neo-liberalizme atılmaya başladılar'' iddiasında bulundu.

Ayaklanmaların iktidardaki bir azınlığın zenginleştiğini, buna karşın çoğunluğun yoksullaştığını görmeyi reddetmekten doğduğu görüşü dile getirilirken, merkezi Beyrut'ta bulunan Carnegie Ortadoğu Merkezi Müdürü Paul Salem, ''Arap toplumları yıllardır patlamaya hazırdı, tesadüfen kıvılcım Tunus'tan çakıldı ve alevler Mısır'a yayıldı'' ifadesini kullandı.

Salem, "Bu liderlerin zenginliklerini tahmin etmek çok zor, çünkü yıllardır buralarda hanedan cumhuriyetleri belirmiş durumda. Örneğin Beşşar Esad, ölen babasının yerini aldı. Hüsnü Mübarek, oğlu Cemal'a iktidarı geçirmeyi arzu ediyor. Libya lideri Muammer Kaddafi de benzer bir hevese sahip" dedi. Salem, ''Bu son 30 yıl, otoriter rejimlere tek gerçek muhalefet İslami hareketti ama aslında Mısır ve Tunus'taki hareketler İslami partilerin on yıllarca yapmaya çalışıp başarısız olduğu şeyi birkaç hafta içinde yaptı'' ifadesini kullandı. haber10

Protestolar Ürdün kabinesinin sonunu getirdi

1 ŞUBAT 2011

Tunus ve Mısır'ın ardından protestolara sahne olan Ürdün'de Kral Abdullah, hükümeti feshettiğini açıkladı.
Kral Abdullah, varlıklı bir siyasetçi olarak bilinen başbakan Samir Rifai'yi görevden alarak eski askeri danışmanı Maruf Bakit'ten yeni kabineyi kurmasını istedi.

Kral, Bakit'ten gereken siyasi reformları uygulamaya sokmasını istedi.
Başkent Amman'da geçen hafta yoksulluk ve işsizliğe karşı binlerce kişi sokağa dökülmüş, ülkenin siyasi özgürlüklerden yoksun olduğu dile getirilmişti.
Ürdün'deki göstericiler, Mısır ve Tunus'taki protestolardan ilham alırken, artan petrol ve gıda fiyatlarından ve siyasi reformların yavaş ilerlemesinden sorumlu tuttukları Başbakan Samir Rifai'nin istifasını istiyorlardı.
Maruf Bakit, daha önce de başbakanlık ve İsrail büyükelçiliği görevlerinde bulunmuştu.
Londra'daki City Üniversitesi Orta Doğu çalışması profesörü Rosemary Hollis, "Bakit'in başbakanlığa atanmasının, siyasette özgürleşme olarak yorumlanamayacağını, zira Bakit'in önceki başbakanlık döneminde reformlardan bahsettiği halde fazla bir ilerleme sağlanamadığını" söyledi.
Esad: Hastalık gibi
Bölge muhabirleri Mısır'daki gelişmelerin, Orta Doğu ülkelerinde temkinli şekilde takip edildiğine dikkat çekiyor.
Ürdün'de İslamcı muhalefet hareketi, Mısır'daki protestoların bir tekrarını planlamadıklarını, ancak siyasi reform talep ettiklerini açıkladı.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da bir Amerikan gazetesine verdiği mülakatta, yaşananları, ülke liderlerinin bir şekilde ilgilenmeleri ve çözüm bulmalarının şart olduğu "bir tür hastalığa" benzetti.
Ancak Esad, Suriye yönetiminin halkın düşüncelerini yakından takip ettiğini de ekledi.
Libya, Cezayir, Yemen ve diğer Körfez ülkelerindeki yorumcular ise Mısır'da yaşananların tüm Orta Doğu'da domino etkisi yaratabileceği görüşünde. BBC

Tunus'ta 'devrim'in bilançosu 219 ölü
1 ŞUBAT 2011

Tunus'ta Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin devrilmesiyle sonuçlanan başkaldırı sırasında en az 219 kişinin öldüğü açıklandı.
Olaylarla ilgili incelemelerde bulunan Birleşmiş Milletler ekibinin lideri Bacre Waly Ndiaye, bu sayıya cezaevlerinde çıkan isyan sırasında ölen 72 kişinin de dahil olduğunu söyledi.

Hükümet daha önce Aralık ayında başgösteren ve bir ay süren olaylar sırasında 78 kişinin öldüğünü açıklamıştı.
Muhalefet ise bu sayının daha yüksek olduğunu savunuyordu.
Ndiaye'nin sekiz kişilik ekibi, protestolar konusunda bir haftadır incelemelerde bulunuyordu.
Yetkililer, açıkladıkları sayının nihai olmadığını, BM'nin araştırmalarını sürdüreceğini bildirdi.
Tam olarak bitmedi
Bir ay süren ve giderek yayılıp şiddetlenen gösteriler ardından Bin Ali Suudi Arabistan'a kaçmıştı.
Muhalefeti de kapsayan bir ulusal birlik hükümeti kurulmasına rağmen ülkede protestolar hala dinmiş değil. Eylemciler, Bin Ali'nin 23 yıllık rejiminin parçası olan herkesin hükümetten ayrılmasını istiyor.
Bunlardan biri olan Başbakan Muhammed Gannuşi ise ülkenin altı ay içinde yeni bir hükümet kurmak üzere seçime gideceğini söylüyor.
Geçici hükümet ayrıca ölüm ve yaralanmaları soruşturma ve ailelere tazminat ödeme vaadinde bulundu.
Yoksulluk, yolsuzluk ve siyasi baskıya karşı değişim talebiyle başlayan Tunus'taki eylemler, bölgede on yıllardır iktidarlarını sürdüren diğer liderlere karşı da benzer tepkilerin sokağa taşmasına yol açmıştı.
Mısır'da süregiden eylemler de bunun bir yansıması olarak görülüyor.
Bin Ali'nin malvarlığı donduruldu
Bu arada Bin Ali'nin mal varlıkları da mercek altında. Avrupa Birliği dün devrik lider ve eşinin mal varlığını Tunus hükümetinin dondurma kararı almıştı.
Aile ve yakın çevresi, iktidarları süresince şahsi kazança elde etmekle suçlanıyor.
Fransız yetkililer bu kapsamda Paris'te bir hangarda, Bin Ali'nin damadının mensubu olduğu aileye ait bir uçağa el koydu. BBC

“TUNUS VE MISIR OLAYLARI ABD’NİN PLANIDIR” DİYENLER BU YAZIYI OKUSUN
Mehmet Ali Güller
30.01.2011



Bazı Türk aydınlarında tuhaf bir bakış açısı hakimdir. Her şeyi ABD’den bilirler. ABD’nin gücü ve bilgisi dışında hiçbir şey cereyan edemez onlara göre. ABD’nin çöktüğünü görseler bile, “ABD bilerek çöktü, bu bir oyun, altından Atlantis çıkacak” derler!

İşte bu Türk aydınları, şimdi de, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini, Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi Sorosçu darbeler olarak değerlendirmektedirler. Hatta bir kısmı, düğmeye İsrail’in bastığını bile iddia etmektedirler.

Wikileaks belgeleri ortaya çıktığında da, diplomatik mektupların, ABD ve İsrail tarafından bilerek sızdırıldığını, hedefin de Erdoğan olduğunu dile getirmişlerdi…

Tunus ve Mısır’daki olayların ABD planı olduğunu iddia etmelerine dayanak oluşturan olgu ise olaylarda yer alan kimi NGO’ların, ABD’den fonlanmış olmaları… Tunus’taki NGO’lar da, tıpkı başka ülkelerdeki NGO’lar gibi ABD ve AB’den fonlanıyorlar elbette. “Sivil toplumculuk” anlayışının 1980’lerde piyasa sürülmesinin nedeni de, batıdan beslenen “sivil toplum kuruluşları”nın, yerel olan “demokratik kitle örgütleri”nin yerini almasıydı zaten.

Bir halk hareketini, içinde yer alan bazı unsurların NGO olması nedeniyle, toptan ABD planı içinde görmek, aslında gerçeği görememektir. Tunus halk hareketi, içinde yer alan NGO’lar nedeniyle Amerikancı olunca, halk hareketinin yıktığı Tunus lideri Bin Ali de doğal olarak anti-Amerikancı oluyor kuşkusuz. Nasılsa, kimse Bin Ali’nin nasıl iktidara geldiğini hatırlamaz, bilmez diyorlar herhalde…

BİN ALİ CIA GÖREVLİSİDİR

Anımsatalım: Bin Ali Tunus’un, Habib Burgiba’ya karşı 1987 yılında ABD darbesiyle iş başına getirilmiş 23 yıllık diktatörüdür. ABD’nin istihbarat okulu olan “The Senior Intellegence School at Fort Holabird”de eğitilmiştir. CIA görevlisidir. ABD’nin Tunus’taki bir numaralı müttefikidir.

İşte Tunus’da ABD’nin beslediği NGO’lar da, Bin Ali sonrasının kontrolü için Washington’un olaylar başladıktan sonra devreye soktuğu, diğer alt müttefikleridir. Görevleri, tepkilerin salt Bin Ali’yle sınırlı kalmasını sağlayarak, ABD’nin çıkarlarını koruyacak bir ara süreci yaratmaktır.

Mısır’da da Nobel ödüllü Baradey’in “halk hareketinin lideri” olarak devreye sokulması, aynı anlayışın sonucudur. Müslüman Kardeşler ya da “antiemperyalist” bir örgüt iktidarı devralacağına, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanlığı yapmış, Nobel ödülüyle taçlandırılmış, “laik” görünümlü Muhammed El Baradey’in Mısır’da iş başına gelmesi, Washington’un çıkarınadır.

ABD PLANLAMADIĞI BİR SÜREÇTEN YARARLANMA PEŞİNDE

ABD’nin Mısır’da, göstericilere destek veren açıklamalarını, iddialarına ikinci dayanak yapan bu aydınların görmediği bir başka gerçek ise Amerikan pragmatizmidir. ABD, hem göstericileri desteklemiş, hem de Mübarek’ten halkın değişim beklentilerini yerine getirmesini istemiştir. ABD, çok açıkça, iddiaların aksine, planlamadığı bir süreçten yararlanmanın peşindedir. Ki Bin Ali gibi Mübarek de, ABD’nin müttefikidir. Hatta Hüsnü Mübarek, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefikidir! İsrail boşuna telaşa düşmemiştir!

İran Dışişleri Bakanlığı’nın durumu “Mısırlıların gösterileri bir adalet arayışıdır” şeklinde değerlendirmesi de, Mübarek’in ABD’ye “yardım edin, yoksa çökeriz” diye yalvarması da en önemli olgulardır!

HALK HAREKETLERİ GÜCÜNÜ NEREDEN ALIYOR

Peki Tunus’ta başlayan ve Yemen ile Mısır’da süren halk hareketleri, gücünü nereden almaktadır?

ABD’nin BOP yenilgisinden, Ortadoğu’da güç kaybından ve geri çekilmesinden! Çöken kuvvetin önce safraları ortaya serilir, sonra müttefikleri dökülür. Wikileaks’le safraları ortaya serilen ABD’nin, şimdi bölgedeki müttefikleri iktidardan düşüyor.

Aslında ABD, 2.5 savaş konsepti olarak bilinen askeri doktrininden vazgeçtiğini ve yeni bir strateji belgesi kabul ettiğini açıkladığında, bu gidişatı ortaya koymuştu. Biz de o günlerde ABD’nin 13 cephede kaybettiğini göstererek, ABD’nin çöküşe başladığını belirtmiştik. Kısaca anımsamak gerekirse; ABD, Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesine yanıt veremedi; Karadeniz’e giremedi; Doğu Avrupa’ya füze kalkanı kuramadı; Irak’ta batağa saplandı, güney ve orta Irak’tan çekildi, kuzey Irak’a yerleşiyor; Irak’tan sonraki hedefleri olan Suriye, Kore ve İran’a saldıramadı; Orta Asya’daki askeri üslerinden çekilmek zorunda kaldı; Afganistan’dan çıkışın peşinde; Pasifikteki müttefiki Japonya’yı Çin’e kaptırdı; AB’yle arasında mesafe oluştu; arka bahçesi olan Latin Amerika’da Bolivarcı iktidarlara teslim oldu; üstelik ekonomisi batakta!

En yenisi ise ABD’nin Lübnan’da yenilmesidir!

Bu yenilgiler, bölge halklarının elini güçlendirdi.

Peki Tunus’ta Bin Ali devrildi ama iktidar boşluğunu kim dolduracak? Mısır’da Mübarek yıkılacak mı? Yıkılırsa yerini kim alacak?

Bu soruların yanıtları ise halk hareketi unsurlarının örgütlü gücüne bağlı artık… Yeni iktidarın batı karşıtı mı yoksa batı yanlısı mı olacağı, laik mi yoksa İslamcı mı olacağı, hatta daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağı bile, bundan sonraki kuvvet mücadelesine göre belirlenecek.

Odatv.com

Cezayir'de Cumhurbaşkanı'ndan yumuşama adımları

3 ŞUBAT 2011

Cezayir'in resmi haber ajansı Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika'nın yakın zaman içinde olağanüstü hal yasalarının kaldırılacağını söylediğini bildiriyor.
Ajansın aktardığına göre Cumhurbaşkanı Buteflika, bundan böyle başkent Cezayir haricinde, protesto yürüyüşlerine her yerde izin verileceğini açıkladı.

Buteflika ayrıca, hükümetinden yeni istihdam sahaları açacak adımlar atılmasını istedi ve Cezayir medyasının bütün siyasi partilere görüşlerini belirtebilecekleri platform sağlaması gerektiğini kaydetti.
Tunus'ta başlayan protestolar ardından Cezayir'de muhalif gruplar olağanüstü hal yasalarının kaldırılması çağrısını yapmıştı.
Muhalefet, önümüzdeki hafta hükümet karşıtı protesto gösterileri düzenlemeyi planlıyor.
Cumhurbaşkanı Buteflika'nın ''yakın zaman içinde'' kaldıracağını söylediği olağanüstü hal yasaları Cezayir'de 1992 yılında İslamcı güçler ile hükümet birlikleri arasında iç savaşa dönüşen çatışmaların başladığı dönemden bu yana yürürlükte.
Cezayir'deki iç savaş, 200 bin kişinin hayatına mal olmuştu. BBC


18 MADDEDE TUNUS-MISIR OLAYLARI
Mehmet Ali Güller



Bölgenin geleceği açısından çok önemli olan bu olayları 18 maddede inceledik
03.02.2011

Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren, siyasal etkileri Ürdün ve Suriye’de de hissedilen halk hareketleri, bölge açısından önemli bir dönemin işaretidir. Yaşananların ne anlama geldiği; sürecin nasıl bir yöne doğru gelişeceğini anlamak bakımından önem kazanmaktadır. Bölgenin geleceği açısından çok önemli olan bu olayları, 18 maddede inceledik:

HALK DEVRİMİ DEĞİL, HALK HAREKETİ

1..) Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren olaylar, halk ayaklanmasıdır, halk hareketidir. Bunlara “halk devrimi” demek yanlıştır. Bu yanlış nitelemeyi de, kendi tezlerine destek olsun diye, daha ziyade Tunus-Mısır olaylarını ABD planı olarak görenler, dile getirmektedir. Böylece “halk devrimi mi, Soroscu darbe mi” diye sorulduğunda, okur nezdinde, “devrim olmadığına göre, o zaman kesin Soroscu darbedir” yanıtı oluşacaktır!

Tunuslu akademisyen Dr. Muhammed Adil’in de vurguladığı gibi, yaşananlar, Soroscu bir kalkışma değil, bir halk hareketidir! (www.odatv.com, 31 Ocak 2011)

HALK HAREKETİ SOROSCU DEĞİL

2..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan Doğu’nun (Rusya) nüfuz alanıyken, Tunus ve Mısır, Batı’nın nüfuz alanıdır!

Üstelik, Rusya’nın nüfuz alanı altındaki ülkelerde yapılan bu Soroscu darbeler tersine çevrilmiştir. Ukrayna’da ABD’nin iş başına getirdiği turuncu lider yenilmiş, Kırgızistan’daki de, çıkan ayaklanma neticesinde kaçmak zorunda kalmıştır. Gürcistan’daki Soroscu lider de, Rusya’nın 2008’deki savaş ilanından beri sesini çıkaramamaktadır!

3..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, Tunus’un 23 yıllık diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali ABD istihbarat okulunda eğitilmiş bir CIA ajanıdır, iktidara ABD darbesiyle gelmiştir ve ABD’nin en has müttefikidir. Keza 30 yıllık diktatör olan Hüsnü Mübarek de ABD’nin en önemli bölgesel müttefikidir. Üstelik Mübarek, ABD’nin İsrail-Arap dünyası ilişkilerindeki en kilit müttefikidir!

4..) Halk hareketini bastırmak üzere kullanılan atlı-develi-kılıçlı milis yapısı bile halk hareketinin karakterini göstermesi bakımından bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir. Halk hareketini Soroscu diye karalayanlara, onların mantığıyla sorarsak eğer: Halk hareketi Soroscuysa, halkın “baltacı” adını verdiği bu milis kuvvet anti-Soroscu mu olacak, devrimci mi olacak? Ya da halk hareketi Soroscu, Amerikancı ise Mübarek Mısırcı, hatta devrimci mi olacak?

5..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, halk ayaklanması içinde yer alan kimi örgütlerin, Soros’dan, Batı’dan fonlanması, o ayaklanmayı toptan Soroscu yapmaz! Dahası, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerinde yer alan bazı gençlerin, ayrılıkçı Sırp örgütü Otpor’un işaretini taşımaları da, halk hareketini toptan Otporcu, Soroscu, Amerikancı yapmaz!

Bu bakış açısının yanlışlığını ortaya koyan en tipik örnek, 2007’deki Cumhuriyet mitingleridir. Milyonların Ankara, İstanbul ve İzmir’de alanları dolduğu o mitingleri, kim “Soroscu mitinglerdi” diye karalayabilir? Aklı başında hiç kimse o mitinglere elbette Soroscu demez. Ama o mitinglerde yer alan en az elli örgütün Soros’dan, ABD’den, AB’den fonlandığı da bir başka gerçekti! Ancak o gerçek, Cumhuriyet mitinglerini Soroscu yapmaz, sadece mitinglerin “siyasi sonuç” almasının önünde duran engellerden biri haline geitirir! (Cumhuriyet mitinglerinin yanlış önderlikle yanlış yönlendirilmesi ve parlamenterizmle uzlaştırılmasının tarihi sonucu, bir başka yazının konusudur)

6..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının Soroscu olduğuna kanıt diye sunulan “Mısır bayrağı taşımıyorlar, Nasır posteri taşımıyorlar” gibi tezler yanlıştır, yüzeysel bir bakış açısının sonucudur, masa başı değerlendirmesidir! Faik Bulut’un, El Quds el Arabi gazetesinde yazan Muhammed Sadık El Hüseyni’den aktardığı şu cümle bu tezi çürütmektedir:

“Birçok gösteride, ülkenin tarihi ulusal lideri Cemal Abdülnasır’ın posterleri taşınıyor; sömürgeci işgaline direnen simge isimlerden Saad Zağlul ile Abdülnasır hakkındaki kitaplar yeniden okunuyor…”

Kaldı ki, Nasır posteri taşınıp taşınmaması, bir toplumsal hareketin karakterini tek başına tayin etmeye yetmez. Bizler de “Nasır posteri” taşınıyor diye halk ayaklanmasını milli-sosyalistçi ilan edemeyiz!

7..) Mısır’daki olayların ABD planı olduğuna kanıt diye sundukları bir başka olgu ise halk hareketi başladığı sırada Mısır Genelkurmay Başkanı’nın Amerika’da bulunması ve Mısır ordusunun halka müdahale etmemesidir. Oldukça yüzeysel olan bu değerlendirmeyi çürütecek en önemli gelişme, Tahrir Maydanı’nda 2 milyon Mısırlının toplanmasından sonra Ordu’nun yaptığı “evlerinize dönün” çağrısıdır!

HALK HAREKETİ, ABD’NİN ÇÖKÜŞ SÜRECİNİN ESERİDİR

8..) Mısır ve Tunus’daki halk ayaklanmaları, halk hareketleri, ABD’nin dünya çapındaki güç kaybıyla doğrudan ilgilidir. ABD, 2001 yılında başlattığı dünya çapındaki saldırısını sürdürememiştir. ABD Irak’tan sonra sırayla işgal etmeyi planladığı Suriye ve İran’a girememiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’ni ilerletememiş, Obama ile revize etme yoluna mecbur kalmıştır. Daha önce dünyaya tek başına kafa tutabileceğini düşünen Washington, geleneksel müttefikine, yani Avrupa’ya yeniden sarılmış, dahası NATO’yu yeniden kullanma ihtiyacı görmüştür. Rusya-Çin bloğunun Orta Asya’ya girmesini engellediği ABD, bölgedeki en önemli askeri üslerini de boşaltmak zorunda kalmıştır. Dahası, ABD en önemli ekonomik ortağı olan Japonya’yı da Çin’e kaptırmıştır. Arka bahçesi saydığı Güney Amerika’da, sıra sıra Bolivarcı iktidarlar oluşmasına engel olmadığı gibi, 2008’den beri krizde olan ekonomisini düzlüğe çıkaramamıştır.

Genel bir değerlendirme yaparsak eğer, 1991’de “tek güç” olan ABD, bu durumu ancak 17 yıl sürdürebilmiş ve 2008 yılından itibaren inişe geçmiştir. Üstelik “tek kutuplu dünya” hedefinin de hayal olduğu bu süreçte ortaya çıkmış, dünya “çok kutuplu” bir hal almıştır.

Wikileaks belgelerinin ortaya çıkması bile ABD’nin çöküşe geçen durumuyla doğrudan ilgilidir. Ancak çöken bir kuvvetin safraları böyle ortaya saçılır!

9..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini ABD’nin planı olarak görmek, ABD’nin “değişmez muktedir güç olduğu” yanılsamasından kaynaklanmaktadır. Ama tarih göstermiştir ki, tüm süper güçler, er geç çökeceklerdir. Kaldı ki, ABD’nin dünya siyaset tarihinde başa güreştiği dönem topu topu, 65 yıldır! 65 yıl, insanlık tarihinde çok küçük bir zaman parçasıdır!

ABD’nin çökmediğini, tam tersine bütün hedeflerine ilerlediğini düşünenlerin yanılgı nedenlerinden biri de “çöküş” kavramını doğru algılamamasındandır. Çöküş, bugünden yarına, toptan durum değişikliği değildir. Çöküş, yıllar alan bir süreçtir. Roma’nın, Osmanlı’nın, İngiltere’nin çöküşleri bunun en önemli göstergesidir. Bu süper güçlerin çöküş süreleri, ABD’nin başa güreştiği toplam sürenin bile iki-üç katıdır!

10..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin planı olduğunu savunanların yanılgısının bir diğer kaynağı da, “devlet” aygıtına dair kavramsal yanlışlılarıdır. Meseleleri “devlet” kavramı ile değil, CFR ile, Yahudi Lobisi’yle, Rothschild ve Rockafeller aileleriyle hatta şeytana tapan masonik örgütlerle açıklamaktadırlar. Onlara göre dünyayı bu yapılar dizayn etmektedir! Çok basit bir şekilde söylersek, bu anlayışa göre, bu gizli örgütleri ya da aileleri ortadan kaldırırsak, ABD emperyalizmi yenilecektir!

Onlara göre ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün uçan kuştan haberi vardır, her şey onların kontrolündedir! Dünyada her ne oluyor ise ABD istediği için oluyordur!

ABD’NİN ‘MÜBAREK’İ VERİP, MISIR’I KURTARMA’ ÇİZGİSİ

11..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin düğmeye basmasıyla ortaya çıkmadığının en önemli kanıtı, ABD’nin Mısır olayları boyunca izlediği çizgidir. ABD önce Mübarek yönetimini istikrar unsuru olarak nitelendirmiş; gelişmeler sürünce, Mübarek’e “reform yap” çağrısında bulunmuş; durum kötüye gidince de “geçiş dönemi” vurgusu yapmaya başlamıştır!

12..) ABD çok açık biçimde, kendi planlamadığı ve başlatmadığı süreçte yer almaya çalışmaktadır. ABD’nin mecburiyet çizgisini “Mübarek’i verip, Mısır’ı kurtarmak” diye de formüle edebiliriz. BBC’nin yorumu da dikkat çekicidir: “ABD Mısır’daki devrimi, evrime yöneltmeye çalışıyor”.

Kaldı ki ABD, gidişat karşısında eski Kahire Büyükelçisi Frank Wisner’i Kahire’ye göndermiş ve süreci etkilemeye dönük bir karargâh kurmuştur. Bu ABD karargâhı, bir yandan ayaklanmanın yönünü istediği noktaya çevirmeye çalışmakta, bir yandan da ayaklanmanın içinde yer alan unsurların birbirleriyle çelişmelerinden yararlanıp, halk hareketini bölmeye çalışmaktadır.

Nobel ödüllü Muhammed El Baradey’in “muhalefet lideri” olarak ortaya sürülmesi “geçiş dönemi” pazarlığının bir sonucudur. İstihbaratın başı Ömer Süleyman’ın Mübarek’in yardımcılığına getirilmesi de, yine bu pazarlıkların bir sonucu olup, batı adına “kontrollü bir geçiş dönemi” sağlamak hedefiyledir.

13..) ABD’nin Mısır’da ayaklanma olacağına dair bir öngörüsü olduğu, aslında Wikileaks belgelerinde görülmektedir. Ancak, ABD çaresizdir! İnişe geçen bir kuvvet olarak duruma el koyamamıştır, ayaklanmayı engelleyememiştir. Obama’nın geçen yılki Kahire konuşması ile Müslüman Kardeşlerin yine geçen yıl iki kanatlı bir yapı haline getirilmesini, duruma el koyma hamlesinin bir parçası olarak okuyabiliriz.

MÜBAREK, İSRAİL MÜTTEFİKİDİR

14..) İsrail’in, ABD ve AB ülkelerini, bölgedeki istikrarın muhafaza edilmesi amacıyla Mübarek’e yönelik eleştirilerini frenlemeye çağırması da dikkat çekicidir! İsrail devleti, Dışişlerinden tüm dünyadaki büyükelçiliklerine yazı göndermiş ve elçilerinden, bulundukları ülke yönetimlerini Mübarek lehinde etkilemelerini istemiştir. (www.gazetevatan.com, 31 Ocak 2011) Çünkü Mübarek, Filistin sorunu konusunda, İsrail’in en önemli müttefikidir!

15..) Halk ayaklanmalarını Soroscu ilan edenlerin kendilerine dayanak yaptığı bir başka durum da, ayaklanmaların Tunus, Yemen, Mısır diye birbirini izlemiş olmasıdır. Onlara göre bu ayaklanmaların arkasında ABD olmasa, aynı anda bu ayaklanmalar başlamazmış… Soğuk savaş döneminden kalma bir bakış açısının eseri olan bu yaklaşım, dünyadaki gelişmelerin, 50 yıl hatta 20 önce olduğu gibi kitleler tarafından haftalar sonra öğrenilebildiği esasına dayanıyor!

Halk hareketlerinin ve her türden sosyal hareketin büyütülmesinde hatta ortaya çıkarılmasında, “sosyal iletişim ağlarının” nasıl bir etkiye sahip olduğunun en önemli göstergesi, 2007 yılındaki Cumhuriyet mitingleridir. Daha yakın bir örnek vermek gerekirse, geçen ay Facebook üzerinden örgütlenen, “taraftar Taksim’e, ıslık çalmaya” eylemidir!

16..) Mısır’daki halk hareketinin en önemli sorunu, harekete önderlik edecek “devrimci bir örgüt”ün, dolayısıyla “devrimci bir programın” olmamasıdır. Aslında ayaklanmanın “herhangi” bir lider örgütü de yoktur. Sırf bu gerçek bile, yaşananların tam bir halk ayaklanması, halk hareketi olduğunu göstermektedir.

Halk hareketinin hangi yöne ilerleyeceği, harekete önderlik edecek kuvvete bağlıdır. “Devrimci bir örgütün” liderliğinden yoksun bir ayaklanmanın, devrime gitmeyeceği aşikârdır. Üstelik, Mısır’daki sınıfsal durum, sosyo-ekonomik karakter, “devrime gebe” bir durum teşkil etmemektedir. Ancak bu türden ayaklanmalar, ileride, devrimci halk hareketlerine önderlik edecek devrimci örgütlerin kurulmasına, gelişmesine zemin oluşturur.

Mevcut halk ayaklanması, ideolojik bir hedefi olmayan, kitlelerin yaşam standartlarına tepkisinden doğmuş ve esas hedefi “Mübarek karşıtlığı” olan bir ayaklanmadır.

Bu durum, yukarıda da belirttiğimiz gibi ABD’nin elini güçlendirmektedir. Ayaklanmaya önderlik edecek kuvvetler arasında şimdiden başlayan pazarlıklar gidişatın yönünü belirleyecektir.

GELİŞMELER, İRAN’IN LEHİNE

17..) Durumdan vazife çıkaran Ürdün Kralı’nın hükümeti görevden alması ve Suriye lideri Beşar Esad’ın “reform zamanı” açıklaması yapması, halk ayaklanmalarının gücünün ne olduğunu da daha şimdiden göstermiştir!

18..) ABD’nin etrafında Sünni hilal oluşturmaya çalıştığı İran, Tunus’la başlayan ve bölgeyi etkileyen bu gelişmelerden en çok siyasi yarar sağlayan ülkedir! İran, ABD’ye karşı daha önce de –Hizbullah’ın hükümetten çektirilmesiyle- Lübnan’da başarı kazanmıştı!

Odatv.com

Tahran'da Mısır'a destek gösterisinde çatışma
14 ŞUBAT 2011

İran'ın başkenti Tahran'da polis, Mısır'daki hükümet karşıtı protestocularla dayanışma eylemi yapan göstericilere gözyaşartıcı gazla müdahale etti.
Tahran'daki BBC muhabiri Muhsin Asgari, göstericilerle polis arasında şiddetli çatışmalar yaşandığını, Tahran'da büyük bir kargaşanın hakim olduğunu söylüyor.
Muhalefet liderleri ev hapsinde

Bu arada, muhalif lider Mir Hüseyin Musavi'nin, bu gösteriye katılmasını engellemek için ev hapsine alındığı bildiriliyor.
Bir başka muhalif lider olan Mehdi Kerrubi de geçtiğimiz günlerde gözaltına alınmıştı.
Muhabirimiz, hükümetin yasak kararına meydan okuyan çok sayıda kişinin gösteriye katılarak "Diktatörlere Ölüm" sloganları attığını aktarıyor. Çatışmalar sonrasında bazı göstericilerin gözaltına alındığı bildirildi.
Tahnan yönetimi aslında Mısır'daki halk hareketini destekliyor. Ancak bunlara destek amacıyla İran'da düzenlenen gösterilerin, Musavi ve Kerrubi'nin bir siyasi manevrası olduğunu savunuyor.
Rejime göre muhalefet bu gösterileri, 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra görülen protestoları tekrar başlatmak için kullanmak istiyor.
Mahmud Ahmedinejad'ın tekrar göreve geldiği seçimin ardından, hile iddialarıyla sokağa dökülen muhalefet protesto gösterileri yapmış ancak sonuç alamamıştı.
Gösteriler öncesinde başkentte internet erişimi kesilirken, uydu üzerinden yayın yapan haber kanallarının sinyalleri de bozuldu.
Musavi'nin evine giden yolun da trafiğe kapatıldığı, muhalif liderin ev ve cep telefonunun iletişime kapatıldığı öğrenildi. BBC

Yemen'de protestolar büyüyor

14 ŞUBAT 2011
Yemen'in başkenti Sana'da hükümetin istifasını isteyen göstericilerle güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı.

Polis, 32 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in istifası talebiyle Sana Üniversitesi'nden, kent merkezine yürüyen göstericilere müdahale etti.

Çatışmalar sırasında BBC muhabiri ve kameramanı da yaralandı.

Güneydeki sanayi kenti Taiz'de ise polis, hükümet karşıtı göstericilerle, Salih yanlılarını ayırmak için havaya ateş açtı.

Gece boyunca eylem yapan protestocularla, hükümet yanlıları arasındaki çatışmalarda 12 kişinin yaralandığı bildirildi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Human Rights Watch, polisin göstericilere acımasızca davrandığını ve şok tabancası kullandığını belirtti.
Salih Washington ziyaretini erteledi
Gösteriler nedeniyle Devlet Başkanı Salih, bu ay sonunda Washington'a yapmayı planladığı ziyareti erteledi.

Ali Abdulah Salih, bu ayın başlarında, 2013'te görevini bırakma sözü vermişti.

Ancak protestocular, Salih'in hemen istifa etmesini istiyor.

Geniş kapsamlı reformlar yapması için ABD'nin de baskısı altında olan Ali Abdullah Salih, muhalefetle masaya oturmaya hazırlanıyor.

Tunus'ta Zeynel Abidin bin Ali ve ardından Mısır'da Hüsnü Mübarek'in devrilmesini sağlayan protestolar, Yemen ve Cezayir'deki hükümet karşıtlarını da cesaretlendirmişti. BBC

"Komünizmin Yıkılışına Benziyor"

Son Sovyet lideri Gorbaçov, Ortadoğu'daki ayaklanmaları bu sözlerle değerlendirdi.

21.02.2011

Ortadoğu’daki ayaklanma dalgası, uluslararası siyasi çevrelerce de yakından izleniyor.

Dağılan Sovyetler Birliği’nin son devlet başkanı Mikhail Gorbaçov, son olayları komünizmin yıkılmasına benzetti.

Gelecek hafta 80 yaşına basacak olan Gorbaçov, düzenlediği basın toplantısında, Tunus ve Cezayir’de başlayan ve bölge ülkelerine yayılan ayaklanmalarla komünizmin yıkılması arasında büyük benzerlikler bulunduğunu söyledi.

"...Kaybedecek Bir Şeyleri Yok"

Gorbaçov, "Halklar daha iyi bir yaşam istiyor, kaybedecek bir şeyleri yok" dedi.

"Geçmişte Doğu Avrupa’da da rejim değişikliklerinin başlayabileceği konusunda şüpheler vardı." diyen Gorbaçov şöyle konuştu:
"Başladıktan sonra da yavaş ilerlemesi bekleniyordu. Ama değişim birden geldi. Aynı şey Ortadoğu’da da oluyor. Dünya değişiyor." TRT

Kerkük'te Kürt-Arap Çatışması
26/02/2011
Kerkük'te Kürtlerin yoğun yaşadığı Hewice ve Celewle ilçelerinde dün cuma namazından sonra silahlı yaklaşık 300 Arap, resmi binaları ateşe vererek Kerkük kent merkezine doğru hareket etti. Bunun üzerine Erbil'deki 4 alaydan oluşan özel eğitimli Zerevani peşmergeleri Kerkük'e kuşatma altına aldı.

Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde 17 Şubat’ta başlayan protesto gösterileri bugün de devam etti. Değişimm Hareketi’nin öncülük ettiği Bölgesel Kürt Hükümetini protesto gösterilerinin bugünkü bölümünde, kim tarafından bırakıldığı henüz belirlenemeyen bombanın patlaması sonucu 2 gösterici yaşamını yitirdi.

Kerkük’te ise dün Kürtler ve Araplar arasında başlayan gerginlik ise devam ediyor. Kerkük’e bağlı Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Hewice İlçesi’nde dün cuma namazı çıkışı yaklaşık 300 kişilik Baas Partisi yanlısı silahlı grup, ellerinde idam edilen Saddam Hüseyin fotoğraflarıyla gösteri düzenledikten sonra Kürtlerin evlerine ve resmi dairelere saldırdı, bazı binaları ateşe verdi.

Güvenlik güçlerinin açtığı ateşte 3 kişinin öldüğü 20 kişinin yaralandığı Hewice İlçesi’nin yanısıra Arap Şehwa aşiretine mensup oldukları öğrenilen silahlı bazı gruplar da ayrıca Celewla bölgesinde Kürt karşıtı sloganlar atarak KDP binasına saldırdı, Kürt ailelerin ilçeyi terk etmesi için tehditlerde bulundu. Kerkük’te konuşlu bulunan peşmerge güçleri Celewle ilçesine sevk edilirken, yaklaşık 30 araçtan oluşan silahlı grupların Kerkük’e doğru geldiği ihbarı üzerine Kürt hükümetinin talimatıyla Erbil’den 4 alay özel eğitimli Zerevani peşmergeleri Kerkük’e sevk edildi.

Kerkük güvenlik güçleri tarafından silahlı Arap gruplar kontrol noktalarında durdurulurken, Erbil’den hareket eden ve Kerkük’e ulaşan yaklaşık 10 bin kişilik peşmerge gücü de kenti dört koldan kuşatma altına aldı.

Kerkük’teki Kürtlerin yoğunlukta yaşadıkları semtleri ve mahalleleri koruma altına alan Peşmergeler olası bir çatışma için tam techizatlı silahlarla donatıldı. Kerkük’te bir araya gelen silahlı bazı Arapların ise Kürtlerin azınlıkta bulunduğu bölgeleri kontrol altına almaya çalıştığı ve Kürtlerin Kerkük’ten gitmesi için baskı uyguladığı ileri sürüldü.

Kerkük ve ilçelerinde meydana gelebilecek çatışmalara karşı Germiyan bölgesindeki Kürtlerden oluşan Irak ordusuna bağlı güçlerin de Kerkük’ün Celewla, Sadiye ve Karatepe kasabalarına doğru harekete geçtiği öğrenildi.
Dün gece ani olarak Kerkük’e giden Kürt Bölgesi Peşmerge Bakanı Şeyh Mustafa, peşmerge güçlerinin Kerkük Valiliği’nin talebi üzerine kente geldiğini ve sadece şehir dışında konuşlandıklarını dile getirdi.

KERKÜK KÜRTLERİ SİLAHLANDI Yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre, Kerkük ve bağlı bazı ilçelerindeki Arapların silahlanması ve gösterilerde bulunması üzerine Kerkük kent merkezinde yaşayan Kürtlerinde hızla silahlanarak ev ve işyerlerini koruma altına aldıkları ve olası bir çatışmaya hazırlandıkları kaydedildi.

Yerel kaynaklar, Kuzey Irak bölgesinde gösterilerin yayılması ve peşmerge birliklerinin bu bölgelere sevk edilmesinin dikkate alınarak Araplar tarafından böylesi bir harekete geçildiği dile getirildi Radikal

Suriye'nin Sanameyn kenti karıştı: 13 ölü
25 Mart 2011
Suriye'nin güneyindeki Sanameyn kentinde en az 10 kişinin öldüğü belirtildi. Değişik görgü tanıklarının ifadelerine göre kentte ölü sayısının daha fazla olduğu yönünde...

AFP'nin haberine göre, adının açıklanmasını istemeyen Suriyeli üst düzey yetkili, rejim karşıtı gösterilerin merkezi Dera kentinin 120 kilometre güneyindeki Sanameyn'de güvenlik güçleriyle çıkan çatışmada 10 kişinin öldüğünü söyledi.

Bölgedeki bir insan hakları savunucusu, Dera'ya gittikleri sırada göstericilere ateş açıldığını ve 17 göstericinin öldüğünü belirtirken, bu bilgi hastane ya da bağımsız kaynaklar tarafından doğrulanmadı.

Bir görgü tanığı ise göstericilerin kentteki askeri karargaha taşla saldırdığını, askerlerin ateşle karşılık verdiğini ve 13 kişinin öldüğünü öne sürdü. haber10

Mali’de Libya’ya müdahaleye karşı protesto
25 Mart 2011
Batı Afrika ülkesi Mali’nin başkenti Bamako’da, binlerce kişi Batı destekli Libya’ya karşı yapılan askeri müdahaleyi protesto etmek ve Libya’ya destek vermek için yürüdü.

Kalabalık daha sonra Fransız ve Amerikan elçilikleri önünde ülke liderleri Nicolas Sarkozy ve Barack Obama aleyhinde sloganlar attı.

Mali ile Libya arasında yakın ilişkiler bulunuyor. Libya lideri Muammer Kaddafi’nin Mali’de çeşitli yatırımları bulunuyor. Ayrıca Kaddafi, bölgede birçok caminin yapımını üstlenmişti.

Öte yandan Afrika Birliği, Mali Devlet Başkanı Amadou Toumani Toure’yi Libya krizi için görevlendirdi. Komşu ülke Moritanya Devlet Başkanı Mohammed Ould Abdelaziz ise Afrika Birliği panelinde, birliğin başından beri Libya’ya yapılan her türlü müdaheleye karşı olduğunu söyledi. haber10

Korsanlar yüz binlerce internet sitesini vurdu
1 NİSAN 2011



29 Mart'tan bu yana yüz binlerce internet sitesinin bilgisayar korsanlarının büyük bir saldırısına uğradığı anlaşıldı.
İlgili Haberler
Mastercard ve Visa'ya 'Wikileaks misillemesi'
Yüksek teknolojiye dayalı yöntemler kullanan kişiler, iyi bilinen bir 'taşıyıcı' aracılığıyla, başka sitelerdeki güvenlik açıklarından yararlanarak bu sitelerin program kodlarına sahte bir yazılım sunan kendi sayfalarının linklerini yerleştirdiler.
Bu linkleri kullanarak bilgisayar korsanlarının sitelerine girenler ise, bilgisayarlarına çok sayıda virüsün bulaştığı mesajıyla karşılaştı.
Güvenlik uzmanlarının hızla devreye girmesiyle sahte yazılımı öneren siteler etkisiz hale getirilebildi.
Bilgisayar güvenlik şirketi Websense, 29 Mart'ta başlatılan sanal saldırıyı izlemekteydi. İlk aşamada 28 bin site saldırıdan etkilendi ama saldırı yayıldıkça bu sayı da arttı.
Bilgisayar kullanıcılarının sahte linkle yönlendirildikleri alan adı Lizamoon olduğu için, Websense, bu son saldırıyı 'Lizamoon' olarak adlandırdı.
Sahte yazılımın adı Windows Stability Center.
Yeniden yönlendirilme işlemi, SQL saldırısı olarak bilinen yolla gerçekleştirildi. Bu saldırı başarılı oldu, çünkü, internet sitelerini barındıran birçok sunucu, kendilerine gönderilen mesajlarda metin kodlarını filtreden geçirmiyor.
Sahte güvenlik yazılımı, hedef aldığı bilgisayarda aslında olmayan virüsler konusunda uyarı veriyor.
Bilgisayar korsanlarının Microsoft SQL Server 2003 ve 2005'i kullanan siteleri hedef aldığı belirtiliyor ve bu yazılımların, saldırıya açık bir güvenlik zaafı oduğu düşünülüyor.
Saldırıyla ilgili olarak süregiden incelemelere göre, bilgisayar korsanları, kendi program kodlarını 21 ayrı alan adına yerleştirmeyi başardılar.
Saldırıdan etkilenen site sayısını kestirmek güç. Ancak Google'da yapılan arama, korsanların linklerinin, 3 milyonu aşkın internet sitesinde yer aldığını gösteriyor.
Alınan önlemlerle sahte yazılımın çalışmasının durdurulması ardından, yönlendirmeyi yapan program kodları şu anda aktif değil. BBC

Afganistan'da 'Kur'an yakmaya harşı protestoları' yayılıyor

3 NİSAN 2011

Afganistan'ın Kandahar ve Celelabad kentlerindebinlerce kişi, Amerika Birleşik Devletleri'nde geçen ay bir kilisede Kur'an yakılmasını protesto için yine sokaklara döküldü.
Cuma gününden beri devam eden protestolarda aralarında Birleşmiş Milletler çalışanlarıının da bulunduğu en az 24 kişi ölmüş, onlarca kişi yaralanmıştı.

ABD Başkanı Barack Obama, Kuran yakma eylemini 'hoşgörüsüzlük ve bağnazlık' olarak niteledi.

Taliban'ın kalesi olarak bilinen Kandahar'da eylemciler, Birleşmiş Milletler binasına yürüdü. Vilayetin başka bölgelerinde de benzer eylemler düzenlendiği haber veriliyor.

Celalabad'da ise protestocular, bir anayolu üç saat süreyle trafiğe kapadılar.

Associated Press ajansına göre, göstericiler Amerikan askerlerinin Afganistan'dan çekilmesine yönelik sloganlar attı ve Obama'nın maketini yaktı.

'Suçlu Afganlar değil, Kur'an yakanlar'



Birleşmiş Milletler'in Afganistan temsilcisi Staffan de Mistura, Cuma günü Mezar-ı Şerif'te, Kuran protestoları sırasında örgüt binasına düzenlenen baskından Kuran yakan Amerikalı vaizi sorumlu tuttu.

BM temsilcisi, "Herhangi bir Afgan'ı suçlamamalıyız. Bu haberin kaynağını; Kur'an yakan kişiyi suçlamalıyız. İfade özgürlüğü, başka kültür, din ve geleneklere saldırmak değildir" diye konuştu.

20 Mart'ta Florida'daki Gainesville kasabasında Wayne Sapp adlı bir vaiz bir kilisede yapılan temsili duruşmada, Kuran'ın insanlığa karşı suç işlediğine hükmetti.

Vaiz, Kuran'ı daha sonra gazyağına batırarak tutuşturdu.

Kuran yakma 'törenine' katılanlar arasında geçen yıl 11 Eylül'de benzer bir eylem planlayan ancak tepkiler ardından bundan vazgeçen vaiz Terry Jones da vardı.

Kilisenin lideri olan ve Kur'an-ı Kerim'i yakan papaz Jones, Afganistan'da Birleşmiş Milletler binasına düzenlenen ve 14 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırıyla ilgili olarak kendilerini sorumlu hissetmediklerini söyledi. Haber1001

Bolu Gün Boyu Depremlerle Sallandı
14.05.2011
Bolu, gece saatlerinden itibaren aralıklarla devam eden orta ve hafif şiddette depremlerle sallandı.

Bolu’da dün gece saatlerinde 3,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Bu depremin ardından kentte, gün boyu hafif şiddette sarsıntılar yaşandı.
TRT
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt May 14, 2011 8:04 pm tarihinde değiştirildi, toplam 9 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Şub 05, 2011 12:12 am    Mesaj konusu: "KAPİTALİZM KAOS İSYAN DÜZENLİLİKTİR"[ Alıntıyla Cevap Gönder

"KAPİTALİZM KAOS İSYAN DÜZENLİLİKTİR"
04 Şubat 2011



Tunus, Cezayir, Mısır, Yemen... Bir isyan dalgası yayılıyor. Dünyada özellikle de Türkiye'de kafalar oldukça karışık. Televizyonlarda adlarının altında "uzman" yazanlar, isyan bölgelerinden izlenim aktaran gazeteciler hatta konu hakkında aslında fikri olmayanlar dahil herkes kendince bir analiz yapıyor. Karışık olan zihinler her konuda "uzman" olan bu ekran analistlerince daha da fazla dağıtılıyor. Türkiye toplumu ise bu şekilde, yanı başında gelişen devasa isyan dalgasını anlamakta zorlanıyor ve zorlandıkça da anlamak için çaba harcamakatan vazgeçiyor. Bu dağınıklığı toplamak için, Mağrip'te aslında neler oluyor sorusunu sizler için araştırmacı-yazar Suat Parlar'a sorduk. O da bizi kırmadı ve yorumlarını da içeren detaylı bir analizi bizimle paylaştı.

Şimdi okuyacağınız geniş kapsamlı analiz için Eren Eğilmez ve Yiğit Tuncay araştırmacı-yazar Suat Parlar ile biraraya geldi. Analizin bütünlüklü akışını bozmamak için sorulara değil, Parlar'ın analizlerine bir bütün olarak yer verilmiştir. Söyleşinin kaydedilmesi ve deşifre edilmesi süreçlerinin tamamını üstlenen halksahnesi.org internet sitesine teşekkür ederiz.


SUAT PARLAR
02.02 .2011

Mağrip’de Anti – Emperyalist Damar

Memlûk kompradorluğu, tarihinin en ciddi bunalımıyla karşı karşıya. Hattâ “çöküyor” demek bile mümkün. Mağrip'i sallayan isyan dalgası, aslında, en net tarifini, Memlûkleşen komprador rejimlerin çürüyüşünün dayanılmaz hâle gelişinde kendini ortaya koyuyor. Biz bunun adına “isyan” diyoruz. Ne kadar doğrudur bu tarif? Ne kadar yeterlidir? Bunu zaman gösterecek. Ama görünen o ki, isyanın ötesinde sonuçlar ortaya çıkacak. “Nasıl başladığı” sorusuna muhtelif cevaplar üretmek mümkündür. O muhtelif cevaplar çok geniş bir alana yayılıyor. Tarihsel, entellektüel, politik, ideolojik, ekonomik alanlarda Arap solunun krizi, İslâmi alanda yaşanan kriz ve bunların hepsinin üstüste binmesi bu dalgayı getirmiştir. Ama, elbette buna isyandan öte anlamlar yüklemek ve tarihselliği içerisine oturtmakta da yarar vardır.

Fakat hafızalar o kadar sakatlanmış vaziyette ki, 1998 yılının grevlerini bile anımsayamıyoruz. 1998'de Mısır'da 70 büyük sanayi kuruluşunda işçi grevleri gündeme geldi. Aynı yıl içerisinde, kiraların üç kat artması neticesinde bunu toprak isyanları izledi. Ki bu aynı zamanda, yoksul köylülüğün Mısır'daki önemli isyan anlarından biriydi. Ama, kimlikçiliğin batağına saplanmış, kimlikçi ideolojiden ötesini göremeyen hem Türkiye muhalif hareketi açısından, hem de Ortadoğu'nun diğer muhalif hareketleri açısından bu meseleler yeterince değerlendirilemedi. Tunus'ta, Fas'ta, Cezayir'de yine büyük sınıf hareketleri ortaya çıktı ve bunlar da yerli yerine oturtulamadı. Elbette boşluğa doğmamışlardı. Temellerini belki çok daha gerilere götürmek mümkündür. Ama açıklayıcı olması açısından Nasır'la başlamak bile yeterlidir. Nasır 3. Dünya lideri olarak milliyetçi politika izlemiş olsa da, elbette bununla yetinmemiştir. Milliyetçiliği pan-Arap düşüncesiyle birleştirdi ama, sistematize edemedi. Sistematize edememekle birlikte, yine de İsrail'in varlığını kabul etmemiştir. Sömürgeciliğin tasfiyesinde önemli roller oynadı. Bunları da aşan ölçekte Arap, Mısır işçi sınıfının örgütlenmesinde önemli adımlar atmıştır. 23 Sendikada toplanmış olan 4-5 milyon işçi ve binlercesi kamu sektöründe örgütlüydü. 10 Binlerce yerel komite, işyeri yönetimine katılma, kendi hayat koşullarının iyileştirilmesi gibi pek çok alanda örgütlü gücü ortaya koydu. 1998'deki isyanlara damgasını vuran önemli niteliklerden biri budur.

Yeniden Sömürgeleştirme: Neo - Liberalizm

Müslüman Kardeşler'in nüfuz edemediği tek alan Mısır işçi sınıfıdır. Bu son derece önemlidir. Müslüman Kardeşler açıkçası komünizmin etkisi altında olan Mısır işçi sınıfının militanlığını denetleyememişlerdir. Bunu kontrol altına alamamışlardır. Bu potansiyel son derece değerlidir. Bugünkü isyanın önemli ve ihmal edilen noktalarından biri budur. Diğeri yoksul köylülüğün durumudur. Çünkü 1998'deki isyan, Nâsır tarafından örgütlenen bir tarihselliğe ve çok güçlü bir kooperatif örgütlenmesine dayanan, , sonra da bu örgütlenmenin çözülmesi adına her türlü komplonun düzenlendiği bir gerçekliktir. Özellikle de intifah, yani serbestleştirme politikası yoksul köylülüğü ezip geçmiştir. Bu anlamda orta-köylülük de ciddi zarar görmüştür. Orta-köylülük, Müslüman Kardeşler ile kendi politik görüşlerini cepheleştirirken, yoksul köylülük büyük bir boşluk içerisinde kalmıştır. Ama onun da 1998'de net bir çizgi halinde ortaya çıkan isyanı önemlidir.

Bu isyanların üzeri Batı tarafından özellikle örtülmüştür. Çünkü, güçlü bir sınıf dinamiğinin Arap dünyasının en önemli ülkesinde sergilenmiş olması, tedirginlik yaratmıştır. Bu tedirginliğin başlıcası da, Mağrip ülkeleri ile Avrupa arasındaki çok önemli iktisadi sömürü ilişkileridir. Çünkü, küreselleşmenin Amerika dışında bu bölgedeki kapsamlı yayılışında, Barcelona sürecinden itibaren Avrupa'nın burayı yeniden sömürgeleştirilmesi son derece önemlidir. Bu yeniden sömürgeleştirme öyle ölçeklere varmıştır ki, Tunus, Mısır, Cezayir söz konusu olduğunda ihracat ve ithalatta Avrupa'ya bağımlılık % 70'leri bulan nispetlerdedir. Ekonomilerin dışa açıklığı, ancak Türkiye ile mukayese edilebilecek ölçekte bir felaket tablosu sergilemektedir. Bunlar yüksek oranda borçlu ülkelerdir ve özelleştirmeye Türkiye'den bile erken geçiş yapmışlardır. Ne yazık ki, 1967 yılında İsrail'in iplerinin Amerika tarafından serbest bırakılmasıyla birlikte, aslında, 3. Dünya’yı hedefleyen saldırının Mısır'dan başlatılması çok ciddi kırılmalar yaratmıştır.

Arap felsefesinde, entellektüel yaşamında, düşünce yapısında, politik hareketlerinde ve en önemlisi de, bu noktadan itibaren “kamuculuk” tasfiye sürecine sokulmuştur. Daha Nasır'ın sağlığında başlatılan intifah, yani serbestleştirme ve açılma süreci, Enver Sedat döneminde Nasır'dan da kalan tüm politikaların tasfiyesinde neredeyse köpeksi bir kompradorluğa dönüşmüştür. İçeride din adamlarından, komprador burjuvaziden ve savaş ağalarından oluşan bir blok, utanmaz bir biçimde Mısır'ın kaynaklarını yağmalamak ve bu yağmalanan kaynakları aktarmak üzerine bir sistem oluşturmuşlardır. Bu sisteme sadece yolsuzluk cephesinden bakmak, hiç bir anlam taşımaz. Bu Mısır'da kapitalizmin genişlemesinin ve bu genişlemenin hem Amerika ile, hem de Batı ile bağlantılarının yarattığı bir durumdur. Netice itibariyle çok büyük kamusal varlıklar yağmalanırken ve bunlara utanmazca el konulurken, Mısır emekçilerinin, mücadeleci militan işçilerin payına da Körfez'de petro-İslam oligarşilerinin ücretli kölesi olmak düşmüştür.

Kapitalizmin Sürgünleri

Büyük bir göç süreci yaşanmıştır. Hepimiz Filistin göçünü biliriz ama, kimse Mağrip işçi sınıfının Körfez ülkelerine göçü üzerinde veya Batı'ya göçü üzerinde durmaz. Burada muazzam ölçekte ucuza çalışan emek rezervleri oluşmuştur. Bu emek rezervleri, bölgede küreselleşmenin en önemli dayanaklarıdır. Emperyalizm bu bölgede işçi sınıfının direngenliğini kırmada, ulusal kurtuluşçuluğun sosyalizmle buluşmasını engellemede bir yanıyla siyonist yayılmacılığı kullanırken, diğer yanıyla da bu işçi sınıfı direninişinin önünü de emeği kuralsızlaştırmaya tâbi tutarak, esnek çalışma yöntemleriyle budamıştır. Bugün Mısır'ın, Tunus'un, Cezayir'in işçi sınıfının en önde gelen, gerçekten yetişmiş insanları köleci ücretlerle ya Batı'da ya da Körfez ülkelerinde çalışmaktadırlar. Buna beyin göçü deniliyor. Elbette bundan daha ötesi de var. Bu bir politikaya işaret ediyor.

İşgücünün esnekleştirilmesi politikasının orada nasıl ustaca kurgulandığını görüyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinin, ticaretlerinde çok büyük fazlalar verdikleri nadir bölgelerden biridir Mağrip. Makas o kadar açılmış vaziyettedir ki, bu ülkelerin ihracatlarının, ithalatlarını karşılama oranları son derece düşüktür. Ne ilginçtir ki, 1990'ların sonu itibariyle Tunus, Mısır ekonomileri, AB tarafından parlayan yıldız olarak gösteriliyordu. Bu nasıl bir parlama ise, Cezayir'in, Tunus'un yaklaşık %40'ı işsiz kalmıştır. Mısır'da bu saçma sapan “2 Dolar” kavramı üzerinde duruluyor ama, mutlak sömürü oranları ve korkunç ölçüde emekçi göçü üzerinde durulmuyor. Halen daha Dünya Bankası'nın yoksulluk ölçütleri üzerinden mesele tartışılmaya çalışılıyor. Bu sözkonusu bulanıklık, yani neo-liberalizme ve emperyalizme direnişin aynı zamanda kapitalizmi kapsaması konusundaki teorik zorunluluk ilişkisi kafalardan çıkarıldığı için, halen daha yoksulluk kıstası üzerinden mesele değerlendirilmeye çalışılıyor. Bu son derece yanlıştır.

“Gizli El”in Şirketleri ve Sivil Toplum Kuruluşları

Bu yanlışlığı en azından şurada görüyoruz: Mısır'da, Tunus'ta ve Cezayir'de bir “Sivil Toplum Kuruluşları” patlaması yaşandı. Tabi bu intifah, yani serbestleştirmeyle birlikte yaşandı. Hepsinde pıtrak gibi STK'lar ortaya çıktı. Bunlar dışarıdan fonlandılar. STK'lar geliştikçe, şirketler dünyası da gelişti. Cezayir'de 1995'ten sonar 40 bin civarında şirket ile 36 bin STK kuruldu. Bu STK'lar ağırlıklı olarak Batı'nın himayesinde ve onlar tarafından fonlanan kuruluşlardı. Aynı süreç Mısır ve Tunus'ta da yaşandı. Bu işçi sınıfının bütün politik sözlüğünü ve gerçekliğini neredeyse görünmez hale getirdi. İşçi sınıfının militanlığının yerini, saçma sapan, bulanık “activist”lik kavramı aldı. Yoksullukla mücadele ise, sınıf mücadelesinin yerine ikâme edildi ve bu bulanıklığın sürdürülmesi noktasında da, açıkçası, İslamcılar'ın önde gelen popüler kanadı, kapitalistlerle Mağrip ülkelerinde işbirliği yaptılar. Onlar açısından önemli olan, özellikle Mısır söz konusu olduğunda; eğer Amerika ile komprador rejimin bekaası adına, diplomatik bir takım alanlarda rolleri olursa, kendileri açısından bu yeterlidir. Ne yazık ki, bu uzun zamandır böyledir. Özellikle Müslüman Kardeşler söz konusu olduğunda, Hasan el-Benna döneminin, İslam'ın “eşitlikçi”, “sosyal adaletçi” yönlerini ön plâna çıkartan ve kapitalizm eleştirisini de baraberinde getiren özelliklerinin artık söz konusu olmadığını görürüz. Müslüman Kardeşler’in bugüne kadar liberal kapitalizme en ufak itirazlarının Mısır'da yükselmediğini görüyoruz. Tıpkı Türkiye'deki İslamcıların kapitalizme karşı en ufak bir eleştirisi -bazı istisnaları, bazı grup inisiyatiflerini, bazı namuslu duran İslâmi şahsiyetleri bir yana bırakarak söylüyorum- nasıl mümkün değilse, aynı durum Mısır, Tunus ve Cezayir açısından da söz konusudur.

Elbette ki, böyle bir tablo beraberinde politik krizi de getirecekti. O politik kriz Memlûk otokrasisinin, Batı tarafından Siyonist sömürgeciliğin askerî stratejik güvencesi biçiminde, o bölgede bir vazgeçilmez dayanak haline getirilmesi ile daha ağdalı yönler kazandı. 1967'de Amerika'nın, İsrail'in ipini çözmesini, 3. Dünya'nın bir bütün olarak emperyalizmin hedefine gelme sürecinin başlangıcı şeklinde değerlendirmek mümkündür. Bugün de öyle bir sürecin içerisindeyiz. 3. Dünya'nın yeniden sömürgeleştirilmesi dalgasında kilit olan alan Mağrip'dir. Çünkü Mağrip'de çok başarılı olduklarını düşünüyorlardı. Bunu hem AB ülkelerinin bu konudaki açıklamalarından, hem de Amerika'nın bu bölgedeki otokratların İsrail'le uyuşmaları noktasındaki teşvikinden ve memnuniyetinden biliyoruz.

Sürecin en karmaşık tarafı, sınıf sözlüğünün bu bölgeden kovulmuş olmasıdır. Son derece kafası karışık bir gençliğin, anti-İsrail söyleminin dışında bugüne kadar liberal kapitalizme net bir eleştirisini görmek mümkün olmamıştır. Sosyalistler ve komünistlerin önde gelenleri, çoğunlukla gönüllü bir sürgünlüğü tercih etmişlerdir. Büyük bir bölümü Batı'ya yerleşmiştir. O noktada iyi örgütlenmiş ve kalıcı bir entellektüel hareket varlığını duyuramamıştır. Mısır söz konusu olduğunda, güçlü bir edebiyat akımı ve bunu destekleyen ticari bir sinemanın varlığına rağmen, yine bu alanda da halkın ızdıraplarına yanıt verecek herhangi bir çıkışla karşılaşmak mümkün olmamıştır.

Oligarşinin Garantörü “Su katılmış” İslam

Çok övündükleri El- Ezher üniversitesine gelince; El-Ezher uleması uzun zamandan beri Memlûk komprador oligarşisinin destekçisi halinde varlığını sürdürmüş ve onlar tarafından modernleştirilmiştir. Yalnız bu öyle bir modernleşme olmuştur ki, aynen kendilerinden önceki Osmanlı ve Memlûk düzenlerinde, o düzeni sürdüren egemen güçlerin adeta dinî kesiminle dindarlık yarışına girmesi gibi bir tablo ortaya çıkmıştır. Otokrat rejimin önde gelenleri ve komprador burjuvazi, meşruiyetini sağlamak için resmi egemen ulemaya, El-Ezher'e sığınmıştır.

Mısır, Tunus, Cezayir ve hattâ Fas dahil olmak üzere tüm İslam ülkeleri bu dramı yaşamıştır. Egemen güçlerle işbirliği içerisinde, onların meşruiyet problemlerini çözmeye yönelik bir programa ve bunun sağladığı imtiyazların bilincine sahip ulema ya da orta seviyede din adamları topluluğu oluşmuştur. Bu topluluklar, burjuvalaşan İslamcı dindarlar kesiminin örgütlülüğüdür. Fakat bunun en yoğun yaşandığı yerlerden biri Mısır’dır tabi. Buna yönelik itirazlar, resmi ulema söylemiyle çatışma anlamında bazen İslâmî hareketlerden gelmiştir. İhvan'dan, Cemaat-i İslamiye'den kısmen bu itirazlar olmuştur ama, sınırlı ölçeklerde kalmıştır. Fakat burada da bir samimiyet bulmak mümkün değildir. Müslüman Kardeşler “radikal İslam'ın tehlikelerini Batı adına ancak biz önleriz ve sistemin meşruiyet krizinin aşılması noktasında bizimle masaya oturmak zorundasınız” gibi bir poltikayı yürütmüşlerdir. Bu pazarlıkçı İslam imgesi, liberal kapitalizmle çatışmaya girmediği ölçüde Batı tarafından desteklenecektir. Fakat bu bölgede isyan ateşinin şu anda bir programa bağlandığı ve bu programın mutlak şekilde Müslüman Kardeşler iktidarıyla sonuçlanacağı anlamına da gelmiyor. Bu son derece düz bir bakış olur.

Çözülen “Ulus-Devlet” Değil Memluk Kompradorluğudur

Her isyanda olduğu gibi bu isyanda da son derece karmaşık, içiçe geçmiş olgular, gerekçeler, nedensellikler bütünlüğü var. Nihayetinde bunu içinden parçalanmış, ayrışmış, atomize olmuş, müthiş ölçekte sınıfsal uçurumların büyüdüğü Arap dünyasının sağlık işareti şeklinde değerlendirmek gerekiyor. Sonuçları büyük olacaktır. Birincisi; artık çok rahat bir biçimde, Körfez'in petro-İslam gerçekliğinde gedikler açılacağını şimdiden sonra tespit etmek mümkündür. Çünkü bu petro-İslam, İslam'ın en büyük düşmanıdır. İslam'ın toplumsal vicdanının ve toplumsal hareket mantığının, emperyalizmin çıkarları adına denetim altına alınmasına içeriden güvence sağlamaktır. Bu noktada sadece soyut bir emperyalizm suçlaması anlam taşımaz. Yerel işbirlikçiler bundan son derece memnunlardır. Kendilerini sanki bir “ulus-devlet”mişler gibi göstermekten de, Mübarek gibileri, Tunus seçkinleri veya Cezayirdekiler çok hoşnutturlar. Fakat bunlarda bağımsızlıkçılığın kırıntısını bile bulmak mümkün değildir. Kurtuluştan sonra ilk yaptıkları iş, işadamları topluluğu olarak kurdukları bankaların başına geçen ulusal kahraman müsveddelerine dönüşmektir. Bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde, burada çözülmekte olan bir “ulus-devlet değil”, Memlûk kompradorluğudur.

Memlûk kompradorluğuna, utanmaz bir biçimde “ulus-devlet” diyerek sahip çıkanları ve CIA'nin 3. sınıf teknisyeni Soros'un elini arayanları tarih bilincine davet ediyorum. “İsyanlardan isyan beğendirme” gibi bir zorunluluğun Türkiye'de ortaya çıkmış olması çok büyük bir problemdir. Türkiye'nin entellektüel krizinin de, aslında, bir bakıma Ortadoğu'daki entellektüel ve politik krizden bağımsız olmadığının temel göstergelerinden biridir bu durum. Sadece bu durum dahi, Türkiye'deki karışık kafalara oradan yansıyanların yeni bir politik, düşünsel alan açtığının göstergesidir. Burası Ortadoğu'dur. Ortadoğu'yu icat etmişlerdir. Aslında, “Ortadoğu” diye bir bölge, coğrafya, medeniyet alanı yoktur. Ortadoğu emperyalizmin stratejik kavramıdır. İşe bunu reddederek başlamakta yarar var. Ama reddiye de ancak tarih bilinciyle olur.

“Karşı Ayaklanma Doktrini”nin Askeri Medya

Bu noktada medyanın kirli bir sözlük kullanmasına ve bu sözlüğü neo-liberalizmden devşirdiği kavramlara dayandırmasına dikkat çekmekte yarar vardır. Mülksüzleştirilenlerin büyük lüks mağazalarda bir takım mallara el koymasını “yağma” olarak kabul edenleri ve bu “yağma” dilini televizyonlarda her gün bir psikolojik savaş adına kullananları uyarmak gerekiyor. Eğer bu şekilde devam ederlerse, Türkiye'deki medya patronlarının, nasıl büyük ölçekli bir kriminal yapının, kapitalist bir suç örgütünün parçaları olduğuna dair her gün açıklamalarda bulunuruz. “Yağma” kavramını kullananlar, önce dönüp kendi patronlarına bakma yürekliliğini gösterecekler.

İkinci bir nokta ise, Türkiye'de stratejinin kirletilmiş diliyle, açıkçası yoğun bir özenti içerisinde Batı'da kurumlaştırılmış ve adına “beyinsizliğin propagandası”, “beyinsizlik fırtınası” diyebileceğimiz, ne idüğü belirsiz, tarih bilincinden yoksun ve hiç bir değer taşımayan stratejinin sözlüğüyle isyan çözümlenemez. “İnsan hakları doktrini”ne büyük sadakat gösterenlere şunu söylemek istiyorum; isyan en olması gereken insan hakkıdır. Eğer “insan hakları” diye bir kavramlaştırma yapılacaksa, en başa “isyan hakkı”nı yazmakla başlamak gerekiyor. Dolayısıyla, isyanın kendi sözlüğü vardır. İsyana kimse sözlük yakıştırmaya kalkmamalıdır.

Halklarının isyanlarını beğenip, beğenmeme konusunda henüz bir hak da icat edilmiş değildir. Bunun için Soros'u beklesinler. Karşıtlıklarını veya taraftarlıklarını Soros'un o cüceleşmiş varlığı üzerine kuranlar, biraz akıllarını başlarına toplasınlar ve yine tarihe baksınlar. Soros'a bağlı olan ve Soros'un fonladığı “Otpor Gençlik Grubu” bir dönem Lübnan'da isyan çıkarmak üzere gitti. Lübnan'dan canlarını zor kurtararak döndüler. Soros Arap dünyasına giremez. Soros'un hükmedeceği bir alan değil burası. Soroscuların da hükmedeceği bir alan değil. Ne burasının sınıf mücadelelerinin yetkinliğini bilirler, ne ulusal kurtuluşçuluğun buradaki anlamını bilirler, ne de pan-Arapçılığın halen daha orada büyük bir umut olduğunu ve pan-Arapçılığın sosyalizm temelinde bütün bölge ve dünya için umut olduğunu bilirler. Dolayısıyla bu alanda çok fazla kendilerince şüpheler üretmemelerinde fayda vardır.

İsyan Kendi Öznesini Yaratır

Pan-Arapçılığı da bilerek kullanıyorum. Sosyalizm temelinde bütünleşmiş pan-Arapçılığı, sosyalizmle bütünleşmiş pan-Asyacılığın özü olarak, çekirdeği olarak değerlendiriyorum. Bunu emperyalizmin yenilgisinde çok önemli bir aşama olarak değerlendiriyorum. 22 Devlete ayrılmış olan Arap dünyasının bu parçalanmışlıkla varlığını sürdürmesi; petro-İslamın, gerici rejimlerin, İsrail'in varlığının ve dünya para sisteminin garantisidir.

Dolayısıyla, kapitalizmin bir sistem olarak çöküşü, bu 22 Arap devletinin sosyalizm temelinde pan-Arapçı bütünleşmesiyle mümkün olabilecektir. Bu konuda Mısır bir başlangıç noktasıdır. Bu isyan çok küçük görülse dahi, bazıları tarafından en azından pan-Arapçılık anlamında bir mevzilenmedir. Çünkü ilk kez saçma sapan bir kavramla, bir oyuna benzetilme çabaları içinde olanlar var. Son zamanlarda hep oyun teorilerinin kavramlarıyla bir takım yersiz yakıştırmalar yapılıyor. Burada bir domino etkisi yoktur. Burada pan-Arapçılığın yükselişi vardır. Çünkü halklar birbirleriyle, o unuttukları kardeşleşmeyi isyan sözlüğü, isyan ortaklığı ve isyan ruhuyla sağlıyorlar. Benzeri dönemler daha önce de yaşandı. İlk kez yaşanmıyor bu durum. Bunu böyle bilmekte yarar vardır.

Halkların Düşmanı Siyonizm

Türkiye'den belki çok cüretkâr bir biçimde Arap kardeşlerimize naçizhane bir öneride bulunabiliriz. En azından kendi ortak tarihimiz var. Bu tarih Türkiye'deki anti-siyonist mücadelenin 1970'lerde çok köklü mevziler kazanmış olmasıdır. Bu konuda çok özverili mevziler kazanılmış olması ve bunun özellikle Türkiye devrimci hareketi tarafından vuruşarak kazanılmış olması bize bu hakkı sağlıyor. Sosyalizm temelinde bir pan-Arapçılığı ve Arap bölünmüşlüğünün ortadan kaldırılmasını, Körfez'deki petro-İslam oligarşilerine son verilmesini, bunların tüm mülklerine Arap emekçi halkları tarafından el konulmasını bir program netliği içerisinde savunmalıyız.

Çünkü burada İsrail tek başına değildir. İsrail burada ittifak zeminine oturuyor. İsrail’in en büyük müttefikleri; Suudi Arabistan, Körfez'de bulunan petro-İslam oligarşileri ve düne kadar Mağrip'deki Memlûk kompradorları ile Türkiye’nin “Birleşik Devlet” olma dinamiğidir. Bu tablo, İsrail’e bu imkânları sağlıyordu. Bu noktada halkların isyanı önemli bir gedik açmıştır ama, bu daha ileriye götürülmelidir. Şu mantıkla götürülmelidir: kapitalizmin en uç noktadaki ideolojilerinden başlıcası siyonizmdir. Siyonizm’in, kapitalizm içerisine yerleşik olduğunu değerlendirmek ve anti-siyonist bir mücadelenin, ancak, anti-kapitalist bir nitelik taşırsa sonuca ulaşabileceğini görmek gerekiyor. Bu bakımdan, sahte anti-siyonizm oyunlarını tespit etmek gerekiyor. Bu hem Türkiye'deki, hem bütün Arap dünyasındaki ülkelerdeki ve özellikle de müslüman hareketler açısından geçerlilik taşıyor.

Dünya para sistemi, hammadde kaynaklarına el koyma, hammadde kaynakları üzerinden yapılan finansal spekülasyonu küreselleşme ideolojisinin mutlaklığıyla yutturmanın araçları vardır. Bu anlamda ideolojik mevzi kazanma, bu muazzam ölçekteki kaynaklara el koymanın getirdiği sosyal rantı, emperyalist ülkelerin kendi merkezlerindeki sınıfları yatıştırmada bir araç olarak kullanmasının da araçları vardır. Amerika'nın açık finansmanını petrol ve doğalgaz yatakları üzerindeki askerî şiddetine dayandırması, bu anlamda Ortadoğu'da yardımcı güçler bulması bu araçların varlığıyla ilgilidir. Bu araçların bütünlüğü İsrail’dir. Bunların hepsi, siyonist varlığın o bölgedeki askerî hakimiyetiyle ve gücüyle mümkündür. Kapitalizmin emperyalist bir sistem olarak yaşayabilmesini sağlayan ana kaynaklar üzerindeki denetimi, Arap dünyasının parçalanmışlığıyla mümkün olmuştur.

“Öteki”leştirme Sınıfsaldır

Bu parçalanmışlık, dünya ölçeğinin faaliyetleriyle mümkündür. Ancak bu konuda henüz daha İslâmi kesimlerde siyonizm ile kapitalizm arasındaki bu kopmaz ilişkiye dair bir açıklığı görmek mümkün olmuyor. Üstelik de kapitalizm dışlayıcıdır. Özü itibariyle bu dışlayıcılık, kâr temelinde müthiş bir totalitarizmi getirir. Bu içsel mantık, yani bu dışlayıcı mantık, yani bu temeldeki müthiş kâr ölçütü, bunun kapitalizmin özü olmasının beraberinde getirdiği totalitarizm olgusu, asla ve katiyyen sistematik bir biçimde kendi dışında yer alan hiç bir kültürel kimliğe, hiçbir politik akıma, hiç bir dine, hiç bir metafizik düşünceye yaşam hakkı tanımaz. Bir biçimde onu ehlileştirmeye, değiştirmeye, içine sızmaya, dönüştürmeye ve bu kâr değirmenlerinde öğütmeye yönelik muazzam ölçekte baskıcı bir strateji uygular. Bunun adı “öteki”leştirmedir. Kapitalizm “öteki”leştiricidir. Kapitalizmin “öteki”leştiriciliğinin en önemli sembolü emekçi sınıfların varlığıdır. Yoksa burada sözü edildiği gibi, kültürel kimliklerin kendi iç dinamiklerine dayalı bir dışlayıcılık da yoktur.

Peki bu dışlayıcılık ve kapitalizmin totaliter niteliği konusunda bugüne kadar Mağrib aydınları, yani İslamcı kesimler ya da Türkiye'den veya Maşrık'tan herhangi bir ses çıkmış mıdır? Bu konuya dair nasıl bir açıklık gördük? Hiç bir açıklık görmedik. Görülüyor ki, serbest pazar tanrısına ve bu şeytani kâr değirmenlerine biat etmiş bir yapıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bunun ağırlığını hafifletmek ve kendi meşruiyetlerini korumak adına, sahte anti-siyonizm üzerinden kendilerince bir ideoloji geliştiriyorlar. Ama neo-liberal yeni sömürgecilik söz konusu olduğunda, net bir duruş sergilemiyorlar. Bu duruşu kendi ülkelerinde de sergilemiyorlar. Şimdi bir muazzam isyan hareketi var ve bu isyan hareketinin içinde, dışında gözlemci olarak veya aktif mücadele hattında da sergilemiyorlar. Bu bir eksiklik olmaktan öte, giderek bir ideolojik reddiyeye dönüşür ve bu reddiyeden de, açıkçası, İslam'ın öz nitelikleri payını almış oluyor. Burada dışlanan doğrudan doğruya İslam oluyor. Özellikle de teolojik yönüyle İslam oluyor. Ön plana çıkartılan ve Batı tarafından etiketlenen “politik-islam” yaklaşımı ise egemenlik sistemlerinin ekonomik yönünün ve o ekonomik yönün “gizli el”inin örtülmesini beraberinde getiriyor.

Çözülen Direnme Odakları

Egemenlik ilahiyatlarına biat etmiş bir yapılanma içerisinde olan Müslüman Kardeşler'in önemli bir kesiminin veya diğer İslami hareketlerin duruşlarında çok ciddi bir çarpıklık var. Ben burada istisnaları bir kenara koyarak ana akımdan söz ediyorum. Buna Türkiye'dekileri de dâhil etmek gerekiyor. Mesele bu çarpıklık temelinde değerlendirilirse, bu isyanın hangi mecralara saptırılabileceğine dair öngörüler ortaya konulabilir. Ama, yine de şu anda yapılmaması gereken bir şey bu. Biz elbette ki burada medya diliyle meseleyi değerlendiremeyiz. İsyanın kendi sözlüğü vardır. O çerçeve içerisinde kalmak durumundayız.

Tarihsel İslam üzerinde çok büyük bir birikim ve medeniyet olarak elbette devrimciler tartışmaya da girerler. Bu konuda onların bazı önermelerde bulunmaları en meşru haklarıdır. Özellikle de Ortadoğu söz konusu olduğunda. Bu ayrım da önemlidir. Bu ayrımı da açıkçası bize dayattılar. Teolojik-İslam söz konusu olduğunda, elbette dindar insanların inançlarına bir saygısızlık yapılması söz konusu değildir. Ama, politik-islam, neo-liberal ideolojiyi meşrulaştırdıkça, kapitalizmle bütünleştikçe, serbest piyasacılığı hiç bir şekilde karşısına almadıkça ve bunu bir temel insan hakkının parçası olarak gördükçe mücadele edilecektir.

Nasıl bir mücadeledir bu? Koordinatı bellidir. Açıkçası sistemin kanalları içerisinde akıp gitmekte olan bir politik-İslam ile bazı çelişkilerin olması doğaldır. Buradaki temel ölçüt, politikleşmiş İslam'ın dünya egemenlik sistemiyle bağlantısı üzerinden değerlendirilmesidir. Yoksa ezilenlerin müstekbirinin, yoksulların inançlarına saygısızlığın, devrimcilerin tavrı olması mümkün değildir. Bu sadece Mısır'ın önümüze getirdiği bir problematik değildir. Genelde Ortadoğu açısından böyle değerlendirilmelidir.

Kapitalizmin Kaosuna Karşı Düzenli İsyan

İsyanın Mısır'da ortaya çıkan kaos olarak değerlendirilmesi, açıkçası, tarihe karşı en büyük ahlaksızlıklardan birisidir. Bunu böyle yorumlamak, kapitalizmin anarşik yapısı ve dışlayıcılığı içerisinde, mutlak totalitarizminin getirdiği yabancılaşma ve parçalanma içerisinde anarşik olan ve bir kaosu sürekli hale getiren kapitalizmdir. Kapitalizmin bu kaosu, insanı koparılmışlığa (yabancılaşmaya) dönüştürmesiyle belirsizliğe sürüklemiştir. İsyan düzenliliktir. İsyan insan ruhunun, toplumsal vicdanın, toplumsal harekete bağlanan beşeri gücün ve bu potansiyelin kendini yeniden varetmesi anlamında bir tavır alışıdır. Kapitalizmin dayattığı yabancılaşmaya ve parçalanmaya getirdiği bir meydan okuyuştur. Bu meydan okuyuşun illaki şu ya da bu ideoloji çerçevesinde değerlendirilmesi çok fazla anlam taşımaz. Aslolan isyanın ve hareketin “kendiliğinden özne” niteliğidir ve tarihin akışı içerisindeki konumudur. Böyle bakıldığında isyan ve devrim en büyük düzenliliktir. İnsan aklının, insan ruhunun en büyük düzenliliğidir.

Sokağa çıkan insanlara kılık durumundan dolayı “baldırı çıplaklar” diyenler, aslında, bir aşağılamadan söz etmiyorlar, bir tespitten yola çıkıyorlar. Doğrusu da budur. Evet, Fransız İhtilali'nin donsuzları ve tüm ihtilallerin, isyanların, devrimlerin temel bölümü “baldırı çıplak” denilenlerdir. Dünyada birleşik, mücadeleci, örgütlü bir halk kadar büyük bir güzellik yoktur. Bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde, kapitalizmin anarşik yapısını ve kaosunu gizleme adına, medyanın psikolojik savaşıyla bir kaos tanımlamasının yapılması, açıkçası, tarihe karşı saygısız olmanın ötesinde gayri ahlâki, kapitalizmin gönüllü savunuculuğudur.

“Küresel Köy”de Yöresel Çılgınlık

Dünya küresel bir köy değildir. Dünya, kapitalizmin insanları atomize ettiği, parçaladığı, küçük kimlik kompartımanlarına tıktığı bir toplu delirme çağı içerisindedir. Küreselleşme, küresel bir köy yaratmamıştır. Küreselleşme, İslamiyet başta olmak üzere bütün önemli dinlerin, metafiziklerin vicdanlardan kovulmasını, o vicdanların içerisine tefeciliğin, faizin, paranın, serbest piyasanın, tüketim canavarlığının girmesini sağlamıştır. Bu Mağrip'de de böyledir, Maşrık'ta da böyledir, Türkiye'de de böyledir.

“Yeni Sömürgecilik”in Yeniden Sömürgeleştirmesi

Bu çerçeveden bakıldığında, iflas etmekte olan neo-liberalizmin yapısal uyum programlarıdır. Yapısal uyum programları, insanın uyumsuzluğu anlamına gelir. Cezayir, Tunus, Fas, Mısır'da ve Türkiye'de de Kemal Derviş'in etiketiyle uygulanan model, 30 yıldan beridir gündemdedir. Buralarda paralel devletler oluşmuştur. Yapısal uyum programları buralara dayatılmıştır. Bu yeni sömürgeciliğin yeniden sömürgeleştirmesidir. Net bir biçimde Mağrip'in ikinci defa sömürgeleştirilme dalgasıdır. Açıkçası, bu bölge bir tüketim pazarı haline getirilmiştir ve insanlar tüketim canavarına dönüştürülmüştür. Medya aynen Türkiye'de olduğu gibi mülk sahibi sınıfların elinde bir oyuncağa dönüştürülmüştür.

Mısır özelinde de bu geçerlidir. Özelleştirme tam bir yağma şeklinde uygulanmıştır. Yapısal uyum programları neticesinde buralara IMF'den, Dünya Bankası'ndan büyük övgüler gelmiştir. Bu Türkiye'de de böyle olmuştur. Kalkıp da, bu ülkelerin başlarında bulunan otokratlardan dolayı, “küresel köy”ün dışında kaldıklarını iddia etmek, sadece mizah olabilir. Hiç bir politik ve anlamlı bir değer taşımaz. Türkiye'ye dönüp baktığımız zaman da bu politikanın ve ideolojinin saçılmış bir vaziyette uygulandığını, ama fazladan burada bir sandık demokrasisi olduğunu görüyoruz. Sandık demokrasisinin içine tıkılan kitleler, aslında, neo-liberal tek bir programın çok partili bir görüntüsüyle sermaye diktatörlüğünün ökçesindedirler Buna bir bakıma aynı mal, farklı markalar demokrasisi de diyebiliriz. Bu bakımdan Mısır'dan, Tunus'tan, Cezayir'den veya Mağrip'den, Maşrık'dan, Körfez'deki sahtekâr petro-İslam finans oligarşilerinden Türkiye'yi ayıran ölçüt, sandık ve seçim demokrasisinin olmasıdır. Türkiye'de halk her 4 yılda bir sandığa gider.

“Yeni Sömürgecilik”in Katedrallerindeki “Demokrasi” Tacirleri

Finans, sermaye diktatörlüğünün uygun gördüğü neo-liberal programı sadakatle uygulayacak kadroların hangileri olduğuna karar verir. Böyle değerlendirildiğinde de bundan başka demokrasi dünya üzerinde bulunmamaktadır. Halklar kâr değirmenlerinde öğütülmektedir. Bu çerçeve içerisinde “öz demokrasi”, “hakiki demokrasi” gibi saçma sapan kavramlar üzerinden ölçütler icat etmenin de çok fazla anlamı yoktur. Bu isyan elbette ki, dipte büyük bir dalgayı beslemiştir. Elbette halklara büyük mevzi kazandırmıştır. Burada yapılması gereken, Türkiye'deki sistem tarafından etiketlenmiş ve bir mübadele değerine dönüştürülmüş, o mübadele değeri çerçevesi içerisine alınıp, satılan mal haline getirilmiş akademik topluluğun ortaya sürdüğü görüşlerin hiç bir kıymeti yoktur. Çünkü onların devrimi, isyanı ve bunun temellerini algılamaları düşünülemez. Kendileri uzun yıllardan beridir akademik çerçeve içerisinde sermayenin kendilerine sunduğu olanaklardan yararlanan ayrıcalıklı bir zümreye dönüşmüşlerdir. Bunlar yeni sömürgeciliğin katedralleridir. Bu katedraller, Türkiye'de olduğu gibi Mısır ve diğerlerinde de mevcutturlar.

Mısır'ın en büyük kanayan yaralarından birisi eğitimin özelleştirilmesidir. Kamusal eğitimin sonunun getirilmesidir. Böyle bakıldığında pek çok ortak noktayı görmek mümkün oluyor. En önemli ortak noktalardan biri, Türkiye'de hakkını arayan gençliğin, emekçilerin, sermaye diktatörlüğünün ökçesinin altında ezilmesidir. Bunun aracının kimler olduğu konusu ayrıdır. Ama, bu araçlar kullanıldığı zaman, kendini İslamcı sayanların herhangi bir vicdani sorumluluk duymadıkları da bir gerçekliktir. Çünkü bu vicdani sorumluluk, onları kapitalizmin totaliter dışlayıcılığıyla karşı karşıya getirir. Fakat, ne yazık ki, onlar kapitalizmi “insan hakları”, demokrasi ve serbest piyasa koordinatına yerleştirmişlerdir. İslam'ı da bu koordinat içine dahil etmişlerdir. Böyle değerlendirildiğinde, Türkiye'deki bir takım İslamcı cenahlardan gelen abuk subuk çağrıların veya bu anlamdaki tariflerin çok da fazla değeri yoktur. Ama bir kez daha istisna olan grupları ayırarak söylüyorum.

Yeni Bir Sivil Toplum Modeli: Amerikan Cemaatçiliği

Amerikan cemaatçiliği, “demokrasi” adı altında şu anda bütün İslam ülkelerinde bir ideal halinde yayılmaktadır. Cemaatçilik bir kimlikçiliğe dönüşmüş vaziyettedir. Amerikan cemaatçiliği dünyanın en gerici, dinci ve kapitalizme en fazla biat etmiş olan yapılanmasıdır. Bunun model olarak alındığını ve özellikle de Mısır’da iyice oturtulduğunu görebilmekteyiz. Türkiye, Mısır'dan daha önce ve daha yoğun bir şekilde bu yapıya dahil olmuştur. “1. Soğuk Savaş İslamı”nı, “2. Soğuk Savaş İslamı”na dönüştürme başarısını göstermiş ve hatta bunu sıcak savaşa da dönüştürerek, NATO operasyonlarıyla beğenmediği “radikal İslam”ı ezmek üzere harekete de geçmiştir. Bu ülkelerdeki tatlı su islamcıları, emperyalizmin çizdiği doğrultuda radikal olarak görülen ve özellikle de yoksul sınıflara dayalı olan İslami hareketleri, nasıl ehlileştireceklerini ve nasıl ezeceklerini göstermek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Mısır'da bir süre sonra böyle bir hesaplaşma da olacaktır.

İsyanla Örülen Duvarlar

Bu isyan dalgası, petrol kaynaklarının muazzam ölçekte bulunduğu ve Amerika'nın dev bir askerî sığınak yaptığı Körfez'deki etkileridir. Adına devlet denilemeyecek Körfez'deki petro-İslam yapılanmaları, gangaster şebekeleri halinde örgütlenmiş finans oligarşileridir. Bunların burada etkileri derin olacaktır. Bunun dünya para sistemi açısından da bir takım sonuçlarını değerlendireceğiz. Kuveyt ve Suudi Arabistan başta olmak üzere, Amerika'nın açık işgali altında bulunan ülkeler, daha sonra bu sarsıntıyı hissedeceklerdir. Çünkü, orada aynı zamanda “göçmen işçi” adı altında, yüzbinlerce müslüman, köle koşullarında yaşamaya çalışmaktadır. Bu dalga mutlak surette Fransa'da, Almanya'da ve milyonlarca müslümanın yaşadığı Avrupa'nın çeşitli yerlerinde, dipten gelen bir dalga şeklinde açığa çıkacaktır. Doğu'nun ayağa kalkması yavaş yavaş ve çok hızlı olmadan zaman içinde varlığını hissettirecektir. İsyan ve devrim Doğu'dan gelecektir. Bunu akılda tutmak gerekiyor.

Doğu'yu onlar yarattılar. Doğu kendi kendini varetmedi. Sömürgeleştirmeyle ve onu takip eden “yeni sömürgecilik” ile Doğu'yu yarattılar. Ardından da oryantalist etiketlerle meşrulaştırdılar. Bu oryantalist etiketlere, ne yazık ki, soldan da itiraz görülmüyor. İlk anda büyük şaşkınlıklar oldu. Kâdir-i mutlak olan Amerika'nın veya emperyalizmin her zamanki gibi bir oyunu, komplosu olduğu söylendi bu halk isyanının. Hiç bir biçimde tarihsel, politik, ekonomik, ideolojik gerçeklikler tarafından doğrulanmıyor. Burada iflas eden, aynı zamanda, Avrupa Birliği'nin muazzam ölçekte sömürüsü ve neo-liberal kuşatmasıdır. Bunu tekrar tekrar vurgulamakta yarar var. Bu sinsi Avrupa emperyalizmi, şu anda sahnede görülmüyor ama, tekrar rakamlara bakmakta, aritmetiğe dönmekte yarar var. İsyanın aynı zamanda kendi aritmetiği de var. İnsanlar zahmet edip bu rakamlara bakmalıdırlar. 400 milyonluk Arap dünyası -ki giderek 500 milyona ulaşıyor- nüfusunun büyük bir bölümü, yani %70'i 15-24 yaş arasındadır. Müthiş bir gençlikten söz ediyoruz. Bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Sahneye Şiddet Çıkacak

Önümüzdeki süreçte, dünyada malî oligarşinin sıkışması, kapitalist genişlemenin ve kapitalizmin kâr düşüşü yasasının demir cenderesi, bu malî genişlemenin artık yavaş yavaş kendi mezarını kazacak boyutlara gelmesi, bir takım askerî harekatlerı gündeme getirecektir. Çok yoğun bir askerî hareketlenme orta vadede başımıza gelecek. Yine burada söz konusu olan Ortadoğu'dur. Sahne Ortadoğu'dur. Bu konuda hazırlıklı olmak gerekiyor. İç savaşlar ve bunu takip eden bölgesel savaşlar gündemdedir. Çünkü, kaynakların askerî şiddetle kontrolü konusunda emperyalistler arasında bir takım çelişkiler yavaş yavaş uç vermeye başlayacaktır. Malî genişlemelerin sonu her zaman için hammadde kaynakları üzerinde kontrol ve bu kontrolün giderek spekülasyona dönüşüm mekanizmalarını kurmak için şiddet uygulanmasından geçer. Şiddet, iç ve dış savaşlarla mümkündür. Ortadoğu'da zaten bir yığınak var ve Amerika özellikle Körfez'e bu yığınağı daha da güçlendirerek yerleştirecektir. Ama, Mısır'dan, Tunus'tan, diğerlerinden ders çıkardılar. “Karşı Ayaklanma Doktrini”ni, özellikle Türkiye başta olmak üzere bu bölgede çok daha donanımlı biçimde uygulamaya koyacaklar. Bu anlamda, Türk ordusunun Mısır'a örnek gösterilmesini çok iyi kavramak gerekiyor. Türkiye'de yaşanan dönüşümlerin “Karşı Ayaklanma Doktrini” ile bağlantısını çok iyi algılamak gerekiyor. Aksi takdirde “Karşı Ayaklanma Doktrini” bizi çok hazırlıksız yakalayacak. Tıpkı bugün Tahrir Meydanı'ndaki insanları, rejime bağlı kontrgerilla birliklerinin kuşatması ve büyük bir şiddetle saldırmaları gibi. Bunlara çok dikkat etmek gerekiyor. Mısır'da “Karşı Ayaklanma Doktrini” bu ölçekler içerisinde uygulanıyor. 8 Gün süren müthiş bir halk isyanını bu şekilde yıpratabiliyorlarsa, burada bizim açımızdan çok ciddi çıkartılacak dersler var demektir.

İsyan Bir Okuldur

İsyan önümüze muazzam ölçekte bir alan açtı. Özellikle internette yayılan görüşlerden Türkiye'de toplumsal muhalefetin entellektüel krizi, psişik sefaleti, zihinsel yorgunluğu ortaya çıkmış oldu. Hiç bir yararı olmasa bile bu bizim açımızdan önemlidir. Herhangi bir tarihsel olguyu, sınıfsal, ekonomik, politik, kültürel, ideolojik yönleriyle değerlendirmek konusundaki tembellik ve acizliğin ortaya çıkardığı tablo bile kendi başına bir kazanımdır. Çünkü, en azından gündemde Ortadoğu var. Bunun bize açtığı muazzam ölçekte entellektüel ve politik tartışma, bu tartışmalardan sonuç çıkarma, bunları teorize etme, bunları pratiğe geçirme olanağı var.

Emperyalizm, Ortadoğu'yu, Latin Amerikalılaştırmak için muazzam ölçeklerde güç uyguladı. Ama, bunun sökmediğini gördük. Büyük sosyal devrimler ve patlamalar beraberinde Ortadoğu'nun dipdiri, canlı olduğunu gösterdi. Demek ki, rüzgâr Latin Amerika'da esmiyor sadece. Aynı zamanda buradan da esiyor. Bunu önemsemek, buradaki kitleselliğe dikkat etmek gerekiyor. Bu aynı zamanda, neo-liberal ideolojinin, Latin Amerikalılaştırılmış şiddetinin, Memlûk kompradorluğuyla buluşmasının bölgede sökmediğini gösteriyor.

Bizim açımızdan problem olacak noktalardan biri de, aynı Memlûkleşmenin giderek Türkiye açısından da, egemenlik sistemi içerisindeki her politik grup bakımından genel geçer bir doğruya dönüşmesidir. İsyan hepimizi hazırlıksız yakalamıştır. Ortadoğu konusunda hepimizde oryantalist kibirin izleri bulunmaktadır. Meseleleri hep Batı merkezli bir yaklaşımla ele almak, oryantalistliği, devrimciliğin içerisine taşıyarak “eğer burada bir devrim veya isyan olacaksa, bunu ancak kâdir-i mutlak Amerika veya emperyalizm yapar” sapkınlığına kadar bizi sürüklemiştir. Hatta burada Soros'un elini bile arayanlar olmuştur. Soros onlara hayırlı olsun. Dünyayı Soros’suz algılayamıyorlar. Bütün halk isyanları için, neredeyse devrim ve isyan noterliği kuracaklar. Buradan temiz kâğıdı dağıtacaklar. Globaliter Türkiye’nin yeni ihraç metaası olan “Karşı Ayaklanmacı” ve Soros etiketli demokrasiyi, Arap halklarının şiddetle reddetmesi, kurtuluşlarının başlangıcıdır.

Kaynak: http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=716

Cezayir polisi göstericileri dağıttı
12 ŞUBAT 2011

Cezayir'de gösteri yasağına rağmen yönetimi protesto eylemi yapılıyor
Cezayir'in başkentinde, gösteri yasağına rağmen yapılan, yönetim karşıtı protesto polis tarafından dağıtıldı.
Günün erken saatlerinde kent merkezini zırhlı araçlarla kordon altına alan ve barikatlar kuran polis, kent meydanına otobüslerle gösterici taşınmasını önledi.
Polisle göstericiler arasında yer yer çatışma çıktığı, bir dizi göstericinin tutuklandığı bildiriliyor.
Ülkenin ikinci büyük kenti olan Oran'da da gösteri yapıldığı bildiriliyor.
Cezayir'de 1992 yılında ilan edilen olağanüstü hal uyarınca toplu gösteriler yasaklanmış durumda.
Buna rağmen, başkent Cezayir'de rejim değişimi çağrısıyla bugün düzenlenen yürüyüşe binlerce göstericinin katıldığı bildiriliyor.
Başkentin 1 Mayıs Meydanı'nda toplanan göstericiler Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika'nın istifasını isteyen sloganlar attı.
Bazı göstericiler de, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in istifasını duyuran bir gazetenin ön sayfasını taşıyordu.
Buteflika destekçilerinin de sokaklarda olduğu söyleniyor.
Başkent ve çevresinde gösteri nedeniyle 30 bin civarında polisin görevlendirildiği söyleniyor.
Polis kordonu altında yürüyen göstericiler arasında, kapatılan İslami Selamet Cephesi liderlerinden Ali Belhac'ın da bulunduğu kaydediliyor.
Cuma günü, Mübarek'in istifasını kutlamak için toplanmak isteyen kişilerin bir araya gelmesi polis tarafından engellendi.
BBC Cezayir muhabiri Chloe Arnold yönetimin Tunus ve Mısır türü bir halk ayaklanması yaşanmamasına çalıştığını kaydediyor.
Mısır, Tunus ve bölgedeki diğer ülkeler gibi Cezayir'de de yakınlarda özgürlükler alanının genişletilmesini talep eden gösteriler yapıldı.

Cezayir polisi göstericileri dağıttı
12 ŞUBAT 2011
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/02/12/110212121023_algeria_304x171_afp_nocredit.jpg [/img]
Cezayir'de gösteri yasağına rağmen yönetimi protesto eylemi yapılıyor
Cezayir'in başkentinde, gösteri yasağına rağmen yapılan, yönetim karşıtı protesto polis tarafından dağıtıldı.
Günün erken saatlerinde kent merkezini zırhlı araçlarla kordon altına alan ve barikatlar kuran polis, kent meydanına otobüslerle gösterici taşınmasını önledi.
Polisle göstericiler arasında yer yer çatışma çıktığı, bir dizi göstericinin tutuklandığı bildiriliyor.
Ülkenin ikinci büyük kenti olan Oran'da da gösteri yapıldığı bildiriliyor.
Cezayir'de 1992 yılında ilan edilen olağanüstü hal uyarınca toplu gösteriler yasaklanmış durumda.
Buna rağmen, başkent Cezayir'de rejim değişimi çağrısıyla bugün düzenlenen yürüyüşe binlerce göstericinin katıldığı bildiriliyor.
Başkentin 1 Mayıs Meydanı'nda toplanan göstericiler Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika'nın istifasını isteyen sloganlar attı.
Bazı göstericiler de, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in istifasını duyuran bir gazetenin ön sayfasını taşıyordu.
Buteflika destekçilerinin de sokaklarda olduğu söyleniyor.
Başkent ve çevresinde gösteri nedeniyle 30 bin civarında polisin görevlendirildiği söyleniyor.
Polis kordonu altında yürüyen göstericiler arasında, kapatılan İslami Selamet Cephesi liderlerinden Ali Belhac'ın da bulunduğu kaydediliyor.
Cuma günü, Mübarek'in istifasını kutlamak için toplanmak isteyen kişilerin bir araya gelmesi polis tarafından engellendi.
BBC Cezayir muhabiri Chloe Arnold yönetimin Tunus ve Mısır türü bir halk ayaklanması yaşanmamasına çalıştığını kaydediyor.
Mısır, Tunus ve bölgedeki diğer ülkeler gibi Cezayir'de de yakınlarda özgürlükler alanının genişletilmesini talep eden gösteriler yapıldı.
BBC

Mübarek‘le Batum’un ‘kartondan kaplanları’
17 Şubat 2011
Ekrem Eraslan

Yaşadıklarımıza kendi gözlerimizle bakmıyor ve kendi kelimelerimizle anlam katmıyorsak gerçeklik algımız başkaları tarafından şekillendirilerek bir halüsinasyon ya da en azından illüzyon tuzağına düşürülebiliriz.

Tunus’tan başlayan süreci yaklaşık iki aydır izliyoruz. Eski zamanlara göre çok daha hızlı ve değişik kaynaklardan izlediğimiz süreçte yaşananlarla ilgili ister istemez birtakım şüphelere düşüyoruz. Özellikle de iki soruya cevap vermekte güçlük çekiyoruz. Birincisi, bütün bu olanlar ortak bir hedef etrafında birleşmiş “ekmek ve özgürlük” mücadelesi veren insanların toplu başkaldırısı mı? Diğer soru da bu olayların sonuçları gerçekten iyi oldu mu? Olacak mı?

Modern zamanlarda toplumsal hayatın birileri tarafından kurgulanmış olduğu inancına teslim olmuş kitleler olarak, artık hiçbir şeyin kendiliğinden olmayacağına imani bir prensip gibi sahiplenmişiz. Öyle ki, bir uçtan diğer uca savruluşlarda bile her iki ucunda kurgu olduğunu iddia etme paradoksu hepimizin ruhuna zaman zaman bir hafakan gibi çöküyor. Hayatın birçok alanında kurgular veya kurgu denemeleri var. Ama her şeyi mutlak bir kurgu gibi algılamak kanaatimce Allah’ın mutlak olan iradesini göz ardı etmektir. Her şeyi fani birilerinin kurduğu dünyada baki olan Allah’ın varlığı ve mutlak iradesi nasıl izah edilebilir ki…

Aslında bu yaklaşım biçimimiz kendi durduğumuz yerden kolaycılığa teslim olmaktır. Meselelerin karmaşıklığı ve iç içe geçmişliği karşısında, derin -doğru bir algı ve ifade oluşturmak çabasını gösterme cesaret ve becerimiz olmadığı için, bu dar-kolaycı mantalite ile hareket etmekteyiz. Kurgu ile kendi mecrasında yol alan gerçeklik karışabilir, iç içe geçebilir, birisi diğerini tetikleyebilir veya önüne set çekebilir. Bu nedenle artık kurgulardan ziyade sürecin güdülenmesi ve kontrolü daha büyük önem göstermektedir ve buna daha çok dikkat edilmelidir.

Bu nokta da; Tunus’tan başlayan ve birçok İslam ülkesinde artçı depremler gibi devam eden başkaldırıyı çok organize, yerleşik statüko ve küresel sömürüye karşı özgün bir tavır gibi okumak veya bunu küresel aktörlerin dönüşüm projesi gibi görmek de doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Burada kanaatimce süreci tetikleyen zeminin ve bu durumu sahiplenen kitlelerin mücadeleleri -duruşları manipülatif olmaktan uzak oldukça samimi ve özverilidir. Bunun tersini iddia edenlerin hangisi bu Allah’sız müslüman despotik rejimlerin namluları ucunda bir gece geçirebilirler…

Kendiliğinden iç dinamiklerle meydana gelen kitlesel başkaldırının gerçekliğine en büyük delil ise (maalesef) bu kitlelerin stratejik yaklaşımlarının ve ileri görüşlülüklerinin olmamasıdır. Nihayetinde hem Tunus’ta hem Mısır’da süreç “ekmek ve özgürlük” mücadelesi verenler tarafından kontrol edilememiş, işletilememiştir. İki coğrafyada da her ne kadar kitleleri rahatlatacak gelişmeler olsa da, idari kadroları ve rejimleri değiştiren keskin bir sonuç ortaya çıkmadığı gibi geleceği tahmin edilemeyen yarım yamalak karmaşık bir tablo arz-ı endam eylemiştir. Muhtemeldir ki, bundan sonra sistemlerin şekillenmesi başkaldıranların iradesinden ziyade süreci kontrol eden aktörlerin istediği şekilde olacaktır.

Gelelim Mübarek ve Batum’un kartondan kaplanlarına…

Mao’nun Batı emperyalizmine karşı kullandığı bu kavramı Anamuhalefet partisinin vitrindeki en önemli ismi Süheyl Batum Türk Silahlı Kuvvetleri için kullandı. Altında derin bir kışkırtmacılık ve bilinçaltındaki despotizmin yansıması olan bu ifadeler kamuoyunda hayli dikkat çekti. CHP gibi Cumhuriyet tarihi boyunca askerle elele iktidarlar kurup iktidarlar gönderen, gerektiğinde kendi ikbal ve iktidarı için toplumun belli kesimlerine ve bazı kadrolara karşı Türk Silahlı Kuvvetleri eliyle ceza kesen CHP’nin içinden siyasi sürece müdahil olmadı diye Silahlı Kuvvetleri tahkir edici ifadeleri birinden duymak oldukça şaşırtıcı oldu. Ardından durumu kurtarmak adına Batum’un “parti politikasını bilmiyordum” demesiyle Türk siyasetinde parti politikalarından bihaber genel başkan yardımcılarını da görmüş olduk.

Batum’un ifadesinden anlaşılan o ki; CHP için siyasi sürece dahli olan, kendisine iktidar yolunu açan ordunun kutsallığı ve saygınlığı var. Aksi takdirde CHP açısından bu ordunun kutsiyeti ve saygınlığı bir anlam ifade etmemektedir. Türkiye’de millet iradesi ve milletin değerleriyle barışmayı tercih eden, bu nedenle siyasi sürece müdahil olmayan Türk Silahlı Kuvvetleri iktidar umudunu kendinde bulamayan CHP tarafından “Kartondan Kaplan” olarak tanımlanırken, Mısır’da kendi iktidarını sonuna kadar korumasını beklediği ordusu tarafından terk edilen diktatör Mübarek de halka karşı darbe yapamayan ordusunu muhtemelen “Kartondan Kaplan” olarak görüyordur. Bu noktada asker eliyle iktidar olan ve bunu asker eliyle korumaya çalışan CHP’nin paydaşları iktidarlardan halk eliyle uzaklaştırılırken, CHP’nin taşıdığı zihniyetin Türkiye’de iktidar olması mümkün değildir.

Kısaca ; baskıcı, toplumun iradesine ve değerlerine saygı duymayan zihniyet, kadro ve şahısların, (Tunus’ta ve Mısır’da görüldüğü üzere) orduların kendi iktidarlarının ve özlemlerinin ordusu değil milletin ordusu olduğunu görerek “Zulümle abad olunmaz” gerçekliğine (halklar kendilerini teslim almadan) teslim olmaları kaçınılmazdır.
haber10

Ermenistan da, Mısır gibi devrim istedi
20 Şubat 2011

Erivan'da önceki gün protesto gösterisi için toplanan 10 binin üzerindeki muhalif grup kısa sürede seçimlere gidilmesini talep etti

Ermenistan'ın başkenti Erivan'da önceki gün protesto gösterisi için toplanan 10 binin üzerindeki muhalif grup kısa sürede seçimlere gidilmesini talep etti. "Ermenistan Ulusal Kongresi"nin düzenlediği gösteride konuşan muhalif lider ve eski Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan Mısır ve Tunus tarzı devrim için harekete geçecekleri uyarısında bulundu.
Mısır ve Tunus'ta gerçekleşen devrimlerin halkın hoşnutsuzluğundan kaynaklandığını ifade eden Ter-Petrosyan, "Mevcut durumdan Ermeni yönetimi gerekli dersi çıkarmazsa, benzer senaryolar Ermenistan'da da tekrarlanabilir" dedi.

Rus basınına yansıyan bilgilere göre eski Cumhurbaşkanı Ermenistan'da durumun sadece erken bir Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderek çözülebileceğini kaydetti.

Eylemde bir konuşma yapan "Ermenistan Ulusal Kongresi" koordinatörü Levon Zurabyan da yaptığı konuşmada erken seçim kararı alınması için bir dizi adım atacaklarını belirtti. 1 Mart'ta dev gösteri için meydanlarda toplanacakları uyarısında bulunan Zurabyan, halkın çok ciddi olaylar için hazırlıklı olmasını istedi.

1 Mart 2009'da Erivan'da yaşanan muhalefet gösterisine polis müdahalede bulunmuş ve 10 gösterici yaşamını yitirmişti. 1 Mart'ın yıl dönümünde gerçekleşecek gösterilerin aralıksız eyleme dönüşebileceği kaydediliyor. Gözlemciler ilk kez muhalefetin iki yıldan bu yana bu kadar kalabalık katılımla bir gösteri yapabildiğine dikkat çekiyor.

"Ermenistan yönetimi Mısır ya da Tunus'tan daha az diktatör değil" eleştirisi getiren Ter-Petrosyan, Ermeni halkının içinde bulunduğu durumun Ortadoğu ülkelerindeki halkların durumlarından daha iyi olmadığını iddia etti. Muhalif lidere göre herhangi bir sorun yaşanması durumunda sorumluluk tamamı ile Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ve onun ayrıcalıklı kadrosunda olacak.

Ermeni muhalif lidere göre Sarkisyan yönetimi Yukarı Karabağ ve Azerbaycan'la devam eden sorunları iktidarda kalmak için kullanıyor. Ter-Petrosyan, "Yönetim Yukarı Karabağ sorunun sınırsız bir şekilde sömürmeye devam edemez. Tüm bunlar ülkenin iç sorunlarının üzerinin kapatılması için kullanılıyor" şeklinde konuştu.

Binlerce kişinin yer aldığı meydanda iktidar aleyhine sloganlar atan protestoculara hitap eden Ter-Petrosyan, Mısır ve Tunus'ta da yönetimlerin kendi ülkelerinde herhangi bir ayaklanma beklemediklerini hatırlattı.

Sosyal ayaklanmaların ortaya çıktıktan sonra görülebilir olduğuna işaret eden Ter-Petrosyan, "Sosyal patlamalar aynen 'Kıyamet Günü' gibi gizli ve bir anda gerçekleşir. Sarkisyan'ın Mübarekleşmesi an meselesidir" eleştirisi getirdi.

TIMETURK

Batı'nın Bahreyn'deki ikinci yüzü
20 Şubat 2011

Washington yönetimi, Mısır’da Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’i deviren halk ayaklanması karşısında beceriksiz davranmakla eleştirildi.

Bahreyn’de de aynı manzarayla karşılaşmak mümkün olabilir mi acaba? İşte The Telegraph Gazetesi'nde yer alan batının ikinci yüzü anlatan başmakale...
Paylaş | 20 Şubat 2011 Pazar - 15:06

Washington yönetimi, Mısır’da Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’i deviren halk ayaklanması karşısında beceriksiz davranmakla eleştirildi. Bahreyn’de de aynı manzarayla karşılaşmak mümkün olabilir mi acaba? Bahreyn rejimi, demokrasi yanlısı protestoculara acımasızca karşılık veriyor; şu ana kadar üç protestocu öldürüldü, çok sayıda protestocu da yaralandı. Görünüşe bakılırsa Bahreyn, Suriye, Pakistan ve Hindistan’dan işe aldığı güvenlik güçlerini kullanıyor. Bu arada ordu da başkent Manama’yı adeta abluka altında tutmakla meşgul.

Şu ana kadar Beyaz Saray’ın Bahreyn’deki gelişmelere tepkisi tereddütlüydü. ABD Başkanı Barack Obama’nın sözcüsü, Bahreyn ve bölgedeki bütün ülkelere itidal çağrısında bulunarak, ‘vatandaşların temel haklarına saygı’ göstermelerini istedi; Britanya Dışişleri Bakanı William Hague’dan da benzer bir açıklama geldi. Fakat protestoculara en ufak bir destek iması yok –halbuki çarpıcı bir tezat şeklinde Obama, İran’daki göstericileri ayan beyan teşvik etmişti. Şu an verilen cılız tepki anlaşılabilir. Bahreyn, ABD’nin kilit önem taşıyan stratejik müttefiki; 60 yılı aşkın süredir Amerikan Beşinci Filosu’nun operasyon üssü ve burada 4 binden fazla ABD askeri konuşlanmış durumda. Ülkeye iki asırdır hükmeden El-Halife ailesiyse, Washington için vazgeçilmez olduğunun farkında.

Sonuçları iyi düşünün

Durum ABD için bilhassa karışık bir ikilem teşkil ediyor; keza Bahreyn’le yakın ve tarihi ilişkileri olan Britanya için de. Bu huzursuz ve tehlikeli bölgedeki Batı çıkarları, İran’ın ve nükleer programının dizginlenmesini, yanı sıra hayati önem taşıyan deniz rotalarının korunmasını gerektiriyor. Bahreyn, her iki ülke için de kritik rol oynuyor. Amerika’dan demokrasi yanlısı göstericilere daha fazla moral ve destek vermesini isteyenlerse, Batı’nın İran’a karşı kalesi olan bir ülkenin istikrarsızlığa sürüklenmesinin sonuçlarını iyi düşünmeli.

(The Telegraph-Başyazı, 17 Şubat 2011)

"Artık Geriye Dönüş Yok"

Tunus ve Mısır'da yönetimleri deviren halk isyanı çığ gibi büyüyor. Çoğu düşünüre göre "Geriye dönüşü olmayan nokta" çoktan geçildi.

18.02.2011

ABD’nin tanınmış akademisyen - yazarlarından Farid Zakaria, TIME dergisi için oldukça dikkat çekici bir makaleyi kaleme aldı.
"Orta Doğu’da Devrimler yılı" olarak tarihe geçecek 2011, küçük bir ülkede başladı. Daha sonra bölgenin en büyük ve en önemli ülkelerinden birinde çok köklü olduğu düşünülen bir rejimi devirdi.

Bu olayın etkileri çok geniş oldu. Ortalığı bir anda özgürlük ve bağımsızlık konuşmaları sardı. Çok sayıda ülkede otokratların ve mutlak hükümdarların iktidarını sorgulayan sokak protestoları düzenleniyor.

1848 Devrimi’nin Ruhu
Aslında bakılırsa her şey 162 yıl önce Sicilya ve Fransa’da başladı. 1848 Devrimi’nin ruhu bugün Arap ülkelerinde yaşananlara çok benziyordu. O zamanlar da ekonomik durgunluk ve yükselen gıda fiyatları halkın sabrını taşırmıştı.

Ancak o hikaye o kadar da iyi sonuçlanmadı. Protestocular ilk önce güç kazandı, daha sonra kendi aralarında bölündü. Birbirleriyle savaşarak kendi kendilerini zayıflattılar. Ordu da eski düzene sadık kaldı ve protestocular üzerinde baskı kurdu. Mutlak hükümdarlar işlerin düzene girmesini bekledi ve birkaç yıl içinde eski rejimler yeniden güç kazandı.

Gençlik ve Teknoloji
Ya tarih Orta Doğu’da dönemezse? Ya Yemen, Bahreyn, Ürdün ve bölge ülkelerdeki bu protestolar etkisini kaybeder ve biz birkaç yıl sonra geriye dönüp baktığımızda aslında pek bir şeyin değişmediğini görürsek? Bu, elbette ki mümkün, ancak son birkaç haftada Ortadoğu’yu etkisi altına alan bu tansiyonun düşmesini önleyen iki temel sebep var: Gençlik ve teknoloji...

Ortadoğu’daki krizin merkezinde büyük bir gençlik hareketi yatıyor. Bölge nüfusunun yüzde 60’ı 30 yaşın altında. Bu milyonlarca genç insanın tatmin edilmesi gereken arzuları var ve şu an iktidarda olan rejimlerin bunu yerine getirmesi çok zor görünüyor.

Protestocuların talepleri geçmişte kökten İslamcı oldukları ya da fazla Batı yanlısı oldukları gerekçesiyle reddedilmişti. Ancak aslına bakılırsa protestolar Batı’yı geçmişte kurdukları ittifakların sarsıldığı duygusuyla rahatsız etti. Protestocuların birincil isteği ise tebaa gibi değil vatandaş gibi muamele görmekti.

Genç insanlar her zaman şiddetin kaynağı olmadı. Hem Batı’da hem de Çin ve Hindistan gibi ülkelerde hızlı nüfus artışı ekonomik büyümeyi de beraberinde getirdi. Ancak büyümenin ve istihdamın olmadığı durumlarda genç insanların, özellikle de genç erkeklerin rahatsızlığı kitle hareketine dönüşebilir. Ortadoğu’da olan da buydu.

Gazeteciler, siyasetçiler ve akademisyenler Ortadoğu’daki gençlik sorununu defalarca dile getirdi. Ancak bölgedeki devletler bu soruna bir çözüm bulma konusunda çok fazla girişimde bulunmadı. İşsizlik oranları hala çok yüksek. Petrol zenginliği Körfez ülkelerinin yöneticilerinin elini güçlendirdi, ancak Ortadoğu halklarının yarısı petrol üretmeyen ülkelerde yaşıyor.

Dahası, ayaklanmalar sadece fakir ülkeleri etkilemedi. Son olaylardan etkilenen Kuveyt ve Bahreyn gibi petrol zenginleri bu yıl bütün vatandaşlarına büyük ikramiyeler ödemeye karar verdi.

Bu ödemeler Ortadoğu’da iki kontrol sistemi olduğuna işaret ediyor: Kitlesel baskı ve kitlesel rüşvet. Muhtemelen Körfez ülkelerinde yaygın olan ikinci stratejinin daha etkili olduğu ortaya çıkacak.

1930’ların Radyolarından Günümüze...
Bu tür gelişmeler devletleri zayıflatır, bireyleri güçlendirir. Eski günlerde bilgi teknolojileri iktidardakilerin avantajınaydı, çünkü sınırlı sayıdaydı. Bu yüzden 1930’lu yıllarda devrimciler radyo istasyonlarını kontrol altına almaya çalışırdı. Böylece kitlelere ulaşabilirlerdi. Bugün teknolojiler o kadar çok ki kimse kontrol edemiyor. Bilginin yayılmasını önlemek isteyenlere kötü haber…

Elbette devletler karşılık verebilir. Örneğin Mısır hükümeti vatandaşların internet erişimini 5 gün boyunca kesmeyi başardı. İran rejimi 2009’da Yeşil hareketin protestoları sırasında cep telefonu bağlantılarını tamamen kapattı. Ama bu adımların sonuçlarını düşünün. Bankalar internet olmadan işleyebilir mi? Cep telefonları olmadan ticaret yapılabilir mi? Halklarının taleplerine yanıt verme ihtiyacı duyan ve bunu isteyen rejimler için açıklık ekonomik ve siyasi bir ihtiyaç.

Gençlik devrimleriyle ilgili bu kadar iyimser düşünmemin sebebi toplumların modernleşme ihtiyacı içinde olması. Ortadoğu’nun yakın geçmişteki üzücü durumuna bakınca hayal kırıklığına uğramak kolay, ancak bölgede bir şeyler değişiyor gibi görünüyor. Bu sefer farklı olacak..."
TRT

ABD'de Dev Protesto

Amerika Birleşik Devletleri, şimdiye kadarki en büyük protesto gösterilerinden birine sahne oldu.

20.02.2011

Amerika Birleşik Devletleri de protestolarla çalkalanıyor.
Arap dünyasındaki protestolar konuşula dursun, ABD de şimdiye kadarki en büyük protesto gösterilerinden birine sahne oldu.

Wisconsin eyaletinde sokaklara dökülen yaklaşık 60 bin kişi, Cumhuriyetçi vali Scott Walker’în sendikal hakları baltalayacak yasa tasarısını meclisten geçirmek istemesini protesto etti.

Vali Walker, eyaletin yaklaşık 4 milyar dolarlık bütçe açığını kapatmak için, çalışanlarının ücretlerinde kesinti öngören ve sendikal hakların çoğunu rafa kaldıran kanun teklifi hazırladı. Kanun teklifi, büyük protestolara neden oldu.

Eyalet meclisinde tasarıyı engellemek için yeterli çoğunluğa sahip olmayan Demokrat üyeler, oylamaya katılmamak için eyalet dışına çıktı. Demokratlar, en azından sendikal hakların korunmasını istiyor.

Aşırı sağcı Çay Partisi’nin organize ettiği destek eylemine katılanlar ise hazırlanan tasarının işten çıkarmaları engellemek için zorunlu olduğunu savunuyor. TRT

Çin de 'yasemin devrimi' korkusu
21 ŞUBAT 2011

Çin polisi gösterici olduğunu düşündüğü bir küçük bir kalabalığın etrafını sardı
Orta Doğu devrimlerle sarsılırken, Çin'in iç güvenlikten sorumlu en üst düzey yetkilisi Zhou Yongkang, ülkede toplumsal huzursuzluğu kontrol etmek için yeni yollar bulunması gerektiğini söyledi.
Zhou'nun yorumları, Çinli liderlerin ülke içindeki eşitsiz ekonomik gelişmenin yarattığı huzursuzluğun rejimin geleceğini tehlikeye atabileceği yolundaki kaygılarını ifade etmelerinin sonrasına rastlıyor.
İlgili Konular
Çin
Resmi Xinhua haber ajansına göre Zhou "çatışma olasılıklarının ve sorunların önceden tespit edilmesi" gerektiğini de kaydetti.
Çin Komünist Partisi'nin 9 kişilik politbürosunun üyesi olan Zhou, ülke içinde kanun ve nizamın tesisinden sorumlu yetkili.
Ülkede internet üzerinden yürütülen kampanyalarda halka devrim çağrıları yapılıyor.
Çin polisi Pazar günü, bu çağrıya yanıt vermek için gösteri yapmaya hazırlandığı düşünülen küçük bir kalabalığı dağıttı.
Protesto gösterisinin başlaması planlanan zamandan birkaç saat önce önde gelen insan hakları savunucuları ve avukatlar da gözaltına alındı.
Internet üzerinden yapılan çağrılara şimdilik fazla rağbet olmadı.

Önde gelen bir düşünce kuruluşu, Çin'de 2007 yılından bu yana her yıl 90 bin kitlesel eylem olduğunu belirtiyor.
BBC

Tunus ve Mısır'ın ardından Ortadoğu'yu saran isyan ateşi büyüyor
21.02.2011

Yemen’de Bahreyn’e, Irak’tan İran’a, Kuveyt’ten Fas’a birçok ülkede gösteriler hız kazandı.
Yemen
Ortadoğu’da en şiddetli gösteriler Yemen’de gerçekleştiriliyor.

Göstericiler gece yarısından itibaren Kahire’deki halk isyanının merkez üssünden esinlenerek, "Tahrir Meydanı" adını verdikleri meydana geldi.

32 yıldır iktidarda bulunan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in görevinden ayrılmasını isteyen protestocularla polis arasında çıkan çatışmalarda kan döküldü.

Aden’de 17 yaşındaki bir genç akşam saatlerinde devriye gezen askerlere taş attığı gerekçesiyle öldürüldü.

Böylece Yemen’de karışıklığın başladığı perşembe gününden beri ölenlerin sayısı 12’ye yükseldi.

Bu arada binlerce rejim karşıtı Sana Üniversitesi’nin önündeki meydanda oturma eylemi düzenliyor.

İran
İran’da Arap dünyasındaki hareketlenmeden cesaret alan muhalefet dün yine sokaktaydı.

İran’ın başkenti Tahran’da polisle kovalamaca yaşayan göstericiler Ayetullah Ali Hamaney karşıtı sloganlar attı.

Gösteriler sırasında gözaltına alınan eski Cumhurbaşkanlarından Haşimi Rafsancani’nin kızı da serbest bırakıldı.

Yabancı basının görüntü çekmesine izin verilmedi, bazı görüntüler Youtube üzerinden yayınlandı.

Tahran’da çıkan çatışmalarda 1 kişinin öldüğü iddia edildi.

Fas
Fas’ta hükümet karşıtı gösterilere katılan binlerce kişi, Kral Muhammed’den yetkilerinin bazılarını devretmesini ve yolsuzlukla mücadele yolunda harakete geçmesini istedi.

Fas’ta ayrıca Kazablanka, Marakeş ve bazı küçük kentlerde de hükümet karşıtı gösteriler vardı.

Bahreyn
İsyanın yayıldığı bir diğer ülke Bahreyn’de protestocular geceyi yine başkent Manama’da İnci Meydanı’nda geçirdi.

Protestolara katılan binlerce öğretmen hükümet düşene kadar eğitime ara verdiklerini duyurdu.

Bugüne kadar 7 göstericinin hayatını kaybettiği çatışmalarda yüzlerce kişi yaralandı. TRT

Frankfurt Havaalanı'nda ABD askerlerine saldırı: 2 ölü
2 MART 2011

Almanya'nın Frankfurt Havaalanı'nda Amerikan askerlerini taşıyan bir otobüse düzenlenen saldırı sonucu iki kişi öldü.

Frankfurt, Avrupa'nın en işlek ikinci havaalanına sahip
Saldırıda iki kişi de yaralandı.

Alman polisinin olayda zanlı olarak belirlediği 21 yaşındaki bir Kosovalıyı gözaltına aldığı bildiriliyor.
Yetkililer, Alman medyasına yaptıkları açıklamada, olayın bir terör saldırısı olup olmadığının netleşmediğini söyledi.
Polis sözcüsü Jürgen Linker, Alman Die Welt gazetesine yaptığı açıklamada, saldırının otobüsün içinde düzenlenmiş göründüğünü belirtti.
Avrupa'nın en işlek ikinci havaalanı Frankfurt'ta.
Frankfurt çevresinde ABD üsleri var
Saldırıda ölenlerin ya da yaralananların kimlikleri bilinmiyor.
Amerikan ordusu ise olay hakkında henüz bilgisi olmadığını, haberlerin incelendiğini açıkladı.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Frankfurt ve çevresinde birkaç askeri üssü bulunuyor.
Bu üsler Afganistan ve Irak'ta yürütülen operasyonlar için de lojistik bir merkez konumunda.
BBC Berlin muhabiri Stephen Evans da, Frankfurt Havaalanı'nın, Amerikan Hava Kuvvetleri'nin Avrupa'daki karargahı olan Ramstein Üssü'nden fazla uzak olmadığını söylüyor.
Almanya'da geçen yıl dört kişi, Ramstein Üssü dahil çeşitli hedeflere bombalı saldırılar düzenlemek için komplo kurmaktan hüküm giymişt
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Mar 02, 2011 6:09 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Şub 23, 2011 12:45 am    Mesaj konusu: Kaddafi bitti, sırada ne var? Alıntıyla Cevap Gönder

İbrahim Karagül
ikaragul@yenisafak.com.tr
22 Şubat 2011
Kaddafi bitti, sırada ne var?

Basra Körfezi'nden Atlas Okyanusu'na kadar bütün bölgede fay hatları hareketlendi, zemin sarsılıyor. Hiç kimse, hiçbir güç bu dalgayı kontrol edemez. İsyan hareketlerinde eli olanlar bile bunu başaramaz. Rejimlerin niteliği, gücü ne olursa olsun, dayandıkları güçler kimler olursa olsun fırtınayı kimse dindiremez.

Hiçbir rejim, otorite bu depremden sağ kurtulamayacak. Artık boş vaatlerin, umut ticaretinin kitleler üzerinde bir karşılığı yok. Silahına güvenenler için son çok daha erken gelecek. Çünkü kurşun sıkmak, intihar etmektir bu dönemde. Parasına güvenen rejimler yanlarına sadece kefenlerini alıp gidecekler.

Tunus ve Mısır devrildi. Ama kabus yeni başlıyor. Bu ülkelerin geleceğinin ne olacağı kitlelerin talepleriyle uluslararası güçler arasındaki pazarlıkların sonucuna göre şekillenecek. Bu yüzden askeri yönetimler dönemi pazarlıklarla kitlesel talepler arasında ağırlık tartma dönemi olacak.

Şimdi Libya'da yer yerinden oynuyor. Albay Muammer Kaddafi'nin katı denetiminin nasıl etkisiz kaldığını, kitlelerin kentleri nasıl ele geçirdiğini, kurşunlara karşı nasıl göğüs gerdiğini, aslında Libya'da güçlü bir muhalefet olduğunu, tek adamın 42 yıllık şöhretinin yanılsama olduğunu görüyoruz. Batı'ya meydan okuyan, bu yüzden saldırıya uğrayan ancak gücünü koruyan, Afrika'yı doyuran, milyar dolarlar saçan Kaddafi yönetiminin para ve silahla bile ayakta kalmasının ne kadar zor olduğunu görüyoruz.

Bingazi ve bir çok şehir, bölge, köy, kasaba isyancıların eline geçti. Devlet televizyonu dahil, önemli kurumlar, havaalanları devletin elinden çıktı. Binalar ateşe veriliyor, devlete ait ne varsa denetim altına alınıyor, karakollar yakılıyor, başbakanlık binası ateşe veriliyor.

İç savaş ve silahla korkutulan kitlelerin bunu pek önemsemediği, ısrarlı, kararlı bir şekilde etkinliklerini artırdıkları görülüyor. Arap dünyasından çok Afrika'ya yönelen Kaddafi yalnız kalmış görünüyor. Afrikalı dostlarının kendini ayakta tutacak iradesi ve gücü yok. Arap dünyasında kendine sahip çıkacak bir ülke çıkmayacaktır.

Şu anki görüntü, Kaddafi yönetiminin kontrolü hızla elinden kaçırdığı yönünde. Bu da çok kısa zaman içinde rejimin çökeceğine işaret ediyor. Silahla her şey geri alınabilir mi, ülke iç savaşa sürüklenir mi, bölünür mü? Üçü de pek ihtimal ahilinde görünmüyor.

Askerlerin bir bölümü Kaddafi otoritesine karşı halkın yanında yer aldı. Hatta elindeki silahları halka dağıttığı, Afrika'dan getirilen silahlı güçlerle askerler ve siviller arasında çatışmalar çıktığı söyleniyor.

Müslüman liderler, kanaat önderleri askerleri ve devlet iktidarını elinde tutanları halkın yanına çağırdı. Senüsi geleneğinden gelen, çok güçlü direniş tecrübesi bulunan, İtalya'ya karşı destansı mücadelelerin tarihine tanık olunan bu topraklarda, aynı ruhun tekrar canlandığı görülüyor. Kimse, isyan edenleri horlayıp suçlamasın. O halkın 42 yıllık uykudan uyandığını düşünmek lazım.

Geçtiğimiz hafta Bahreyn'de isyan patlak verdiğinde, Libya'da kıpırdanmalar başladığında aldığımız haberler sıradaki ülkenin Libya olacağı yönündeydi. Şaşırtıcıydı çünkü Libya'dan öncelikli ülkeler vardı. Mesela Yemen! Ama bu süreç son derece şaşırtıcı gelişmeleri barındırıyor. Tunus'tan sonra Yemen dururken, Mısır'ın harekete geçmesi ve Ortadoğu'nun en güçlü ülkesinde bu kadar kolay sonuç alınması hepsinden şaşırtıcıydı. Bütün ülkeler sarsılsa da Mısır ve Suudi Arabistan gibi iki güçlü rejime çok daha uzun ömür biçiliyordu.

Bir süre sonra bütün bölge rejimler mezarlığına dönecek. Emekli diktatörler, eli kanlı istihbaratçılar, kara para trafiğinden arta kalanların çöle gömüldüğünü göreceğiz belki. Tunus ve Mısır'da olduğu gibi Libya'da da ordu ile pazarlıklar başlamış olmalı.

Yüz milyarlarca dolarlık silah alımları bile bu rejimleri koruyamıyor. Tıpkı İsrail'in Mübarek ailesi üzerinden kazandığı milyar dolarların kurtarmadığı gibi. Basra Körfezi'nde dün açılan silah pazarının koruyamayacağı gibi. Tanklar ve füzeler, ellerinde sadece taş olanların önünde çaresiz kalıyor. Bu büyük bir depremdir. Etkisi sadece bu ülkeleri ve bölgeyi değil dünyayı sarsacak kadar güçlü bir deprem...

Türkiye, bundan sonra bölgedeki yeni yapılarla arasını güçlü tutmalı. Varolanlardan çok daha iyi iletişim sağlayacağı, ortaklıklar yapacağı yapılar oluşuyor, bu boşluk iyi doldurulmalı. Tam bugünlerde İran savaş gemilerinin Süveyş'ten geçip Akdeniz'e ilerlemesi sadece İsrail'e meydan okuma gibi gözükmüyor. İran, yıllardır rekabet içinde olduğu bölgedeki rejimlere de meydan okuyor.

Libya şaşırttı herkesi. Bahreyn'de Şii çoğunluğun Sünni azınlık yönetimine isyanı gibi, S. Arabistan'ın petrol bölgelerinde yaşayan Şiiler de harekete geçerse kimse şaşırmasın..

Kaddafi'nin ülkeden çıktığı söyleniyor. Oğul Seyf-ul İslam'ın ise "Libya'yı İtalyanlara ve Türklere bırakmayacağız" sözü, İtalya için ne kadar doğruysa Türkiye için de o kadar yanlış.

Hepimiz Libya'nın aslında Libyalılara kalacağını, kurşun sıkanların bunu engellemeye çalıştığını biliyoruz. Faşist İtalya'ya karşı destansı mücadele veren Ömer Muhtar'ın torunları bunlar, yabancı değil! Kaddafi'nin gittiği söyleniyor ve yüzbinler ayakta. Sonuç? Bu rejim bitti..
Yeni Şafak

Petrol sevkiyatı durdu, dünya şokta!

Libya'dan petrol sevkiyatının durması dünyayı alarma geçirdi! Borsalar kırmızıya boyandı, fırsatçı altın ve petrol zirvede!
22 Şubat 2011

HABERTURK.COM EKONOMİ SERVİSİ

İtalyan hükümet kaynakları, Libya limanlarından petrol sevkiyatının durdurulduğunu açıkladı. Söz konusu durumun petrol fiyatları üzerinde ciddi baskı yapacağı belirtiliyor.
Libya'nın günlük petrol üretimi 1.6 milyon varili buluyor. Gelişmeler üzerine ABD ve Avrupa'dan acil önlem açıklamaları gelmeye başladı!

Reuters'ın haberine göre, petrol üreticileri şu sıralar resmi olmayan bilgilendirme toplantısında bir araya gelerek son durumu değerlendiriyor. İtalyan hükümet kaynakları ayrıca, OPEC'in petrol fiyatlarındaki hızlı yükselişin de etkisiyle olağanüstü toplanabileceğini aktardı. Bu kapsamda OPEC'in petrol üretimini artırabileceği konuşuluyor. Petrol spekülatörlerinin fiyatlar üzerindeki etkilerinin petrol üreticilerini kaygılandırdığı da belirtiliyor.

Diğer yandan, söz konusu durum İtalya kanadında kaygıyla izleniyor. Çünkü Libya, İtalya'nın petrol ihtiyacının yüzde 25'ini karşılıyor. Ayrıca gaz ihtiyacının da yüzde 10'unu...

Bu arada İtalya'nın 90 gün yetecek kadar petrolü, 30 gün yetecek kadar gazı kaldı.

ABD'DEN 'ÜRETİMİ ARTIRIN' ÇAĞRISI
ABD Enerji Bakan Yardımcısı Daniel Poneman da dünyanın 87 ülkesinden enerji bakanları ve üst düzey yetkililerin katıldığı Olağanüstü Uluslararası Enerji Forumunda yaptığı konuşmada, petrol üreticilerinin yüksek talebe cevap vermesi ve piyasaya daha fazla arzda bulunmaları gerektiğini belirterek, aralarında OPEC ülkelerinin de bulunduğu petrol üreticisi ülkelere üretimlerini artırmaları çağrısında bulundu. Poneman, geçtiğimiz aylarda ekonomik toparlanma temelinde piyasalarda petrole ilişkin büyüyen bir talep görüldüğüne dikkat çekerek, petrol tüketicisi ülkelerin ekonomik toparlanmasını olumsuz yönde etkileyecek düzeyde fiyatların yükselmesi olasılığından endişe ettiklerini vurguladı. Poneman ayrıca, piyasalarda fiziki bir arz sıkıntısı olduğuna dair bir işaret görünmediğini de ifade etti.

LİMANLAR KAPATILDI!
Libya'daki şiddet olayları nedeniyle kargo limanlarının kapatıldığı bildirildi. İtalyan deniz taşımacılığı şirketi Tarros Spa'nın İngiliz acentası direktörü John Bader, Libya'nın Bingazi, Trablus ve Misurata kargo limanlarında operasyonların durdurulduğunu söyledi. Bader, ''İtalya'daki yönetimimiz bu sabah bize Trablus, Bingazi ve Misurata limanlarının kapatıldığını bildirdi. Durumun normale döndüğü bilgisini alana kadar gemilerin bu limanlara gönderilmesini önermiyoruz'' dedi.

BORSALAR DARBE ALDI!
Libya'daki yönetim karşıtı gösteriler nedeniyle dün yüzde 3.59 oranında değer kaybeden Milano Borsası, bu sabah ''teknik nedenlerle'' açılamadı. İtalyan Borsasından yapılan açıklamada, Milano Borsası'nın ''teknik problemler'' nedeniyle bu sabah borsanın açılış saati olan 08.00'de açılamadığını duyurdu. Yönetim karşıtı gösterilerin yaşandığı Libya ile güçlü ekonomik bağlantıları olan Milano Borsası'nın temel göstergesi FTSE Mib endeksi, dün yüzde 3,59 oranında değer kaybederek 22.230 puandan kapanmış, borsada işlem gören Libya ile ekonomik bağlantıları olan İtalyan şirketlerinin hisseleri de önemli oranda değer kaybetmişti.
Libya'daki yönetim karşıtı gösteriler nedeniyle dün yüzde 3,59 oranında değer kaybeden Milano Borsası, teknik arızanın giderilmesiyle işlemlere başladı.

Yerel saatle 14.30'da açılan Milano Borsası'nda teknik problemler nedeniyle bugün altı saatten fazla işlem yapılamadı. Tekrar işlemlerin yapıldığı borsada sert satışlar dikkat çekiyor. TSİ 16:50 itibariyle kayıplar yüzde 2'ye ulaştı. Ayrıca Avrupa ve ABD borsalarının hemen hemen hepsi ekside bulunuyor.

İSPANYOL PETROL ŞİRKETİ DE ÇALIŞMALARINI DURDURDU!
İspanyol petrol şirketi Repsol YPF, Libya'daki çalışmalarını durdurduğunu açıkladı.
İspanyol haber ajansı EFE'ye açıklama yapan REPSOL YPF sözcüsü, "Libya'daki belirsizlik ve şiddet olaylarından dolayı, çalışanlarının güvenliğini garanti altına almak amacıyla bu ülkedeki çalışmalarını durdurduklarını" söyledi.
1970'li yıllardan bu yana Libya'da bulunan Repsol YPF, günde 34 bin 777 varil petrol ile ülkedeki toplam petrol üretiminin yüzde 3.8'ini karşılıyor.

ALMAN ŞİRKET ÜRETİMİ AZALTTI
Alman kimya şirketi BASF'a bağlı petrol ve doğalgaz arama şirketi Wintershall, Libya'daki petrol üretimini günlük 100 bin varil azaltma kararı aldı.

NOT KIRILDI!
Uluslararası kredi derecelendirme Fitch'den sonra Standard & Poor's (S&P) da Libya'nın kredi notunu düşürdü. S&P yaptığı açıklamada, Libya'nın uzun vadeli kredi notunu ''A-'' seviyesinden ''BBB '' seviyesine çektiğini ve not görünümünü ''negatif'' izlemeye aldığını bildirdi. S&P, Libya'nın kredi notunda yeni indirimler olabileceği uyarısında da bulundu.
Bu ülkenin kredi notunun düşürülmesinin Libya'daki siyasi risklerin yeniden değerlendirmesini yansıttığını ve ayaklanmaların devam etmesini beklediğini bildiren S&P, Libya'nın sosyal harcamaları artırmak için ''önemli esnekliğe'' sahip olduğunu, ancak şu andaki krize hızlı çözüm bulunamazsa ekonomik istikrar için risklerin artacağı uyarısında bulundu.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch de dün Libya'nın kredi notunu ''BBB+''dan ''BBB''ye indirmişti.

PETROL 2.5 YILIN ZİRVESİNDE!
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyesi Libya'da tırmanan olayların, bu ülkenin petrol arzını tehlikeye atacağı ve benzer bir durumun Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki önemli petrol üreticilerinde de ortaya çıkabileceği endişeleri, uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarının rekor üstüne rekor kırmasın neden olmuştu.
Bu arada ABD ham petrolünü varil fiyatı ve Londra Brent tipi ham petrolün varil fiyatı 2,5 yılın en yüksek seviyelerini gördü. ABD ham petrolünün varil fiyatı mart ayı teslimi 6,73 dolar (yüzde 7) artışla 92 dolar oldu. ABD ham petrolünün varil fiyatı mart ayı teslimi bugünkü işlemlerde 94,49 dolarla Ekim 2008'den bu yana en yüksek seviyesini gördü. ABD ham petrolünün varil fiyatı nisan ayı teslimi de 5,90 dolar (yüzde 5,9) yükselerek 95,59 dolardan işlem gördü.

Londra Brent tipi ham petrolün varil fiyatı nisan ayı teslimi de 1,50 dolar değer kazanarak 107,24 dolara çıktı. Londra Brent tipi ham petrolün varil fiyatı nisan ayı teslimi gün içindeki işlemlerde 108,57 dolara kadar çıkarak 4 Eylül 2008'den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı.
Asya'daki işlemlerde bugün, ABD ham petrolünün varil fiyatı, mart ayı teslimi 94.49 dolara kadar çıkarak Ekim 2008'den bu yanaki en yüksek seviyesini gördü.

Geçen hafta cuma günü haftayı 86,20 dolardan kapatan ABD ham petrolünün mart ayı teslimi varil fiyatı, şu ana kadar 8,06 dolar değer kazandı.

Londra Brent tipi ham petrolün varil fiyatı, nisan ayı teslimi de 2.19 dolar artışla 107.93 dolardan işlem görüyor. Londra Brent tipi ham petrolün varil fiyatı nisan ayı teslimi dün 108,70 dolarla son 2.5 yılın en yüksek seviyesini görmüştü. Londra Brent tipi ham petrolü yılbaşından bu yana yüzde 13'den fazla değer kazandı.

ABD ham petrolünün varil fiyatı Temmuz 2008'de 147.27 dolar, Brent tipi ham petrolün varil fiyatı da 147.50 dolarla tüm zamanların en yüksek değerini almıştı.

ALTIN DA COŞTU!
Altın tekrar bin 400 dolar/ons'a kadar çıkarken gün içinde bin 412 dolar seviyeleri test edildi. Şu sıralar ise altın ABD vadeli işlemlerde 1.401 dolardan işlem görüyor.
Habertürk

Çin'de ikinci 'yasemin devrimi' çağrısı
23 ŞUBAT 2011

Çin'de vatandaşlara Çin hükümetine şeffaflık ve ifade özgürlüğü konusunda baskı yapmaları için yeni bir çağrı yapıldı.
Merkezi yurtdışında bulunan ve Çince yayın yapan boxun.com internet sitesinde yayımlanan mesajda, halk her pazar önceden belirlenmiş yerlerde akşamüstü yürüyüşü yapmaya çağrıldı.

Çağrının kimler tarafından organize edildiği ise bilinmiyor.
Geçtiğimiz haftasonu ise aktivistlerin Çin'in 'yasemin devrimi' için yaptığı çağrı polis tarafından bastırılmıştı.
Çin polisi, internet üzerinden yapılan çağrıya yanıt vermek için gösteri yapmaya hazırlandığı düşünülen küçük bir kalabalığı dağıtmış, insan hakları savunucuları ve avukatlar gözaltına alınmıştı.
Ülkenin iç güvenlikten sorumlu en üst düzey yetkilisi Zhou Yongkang, ülkede toplumsal huzursuzluğu kontrol etmek için yeni yollar bulunması gerektiğini söylemişti.
Uzmanlar, Çin'de kitlesel bir hareketin güç kazanması için gerekli koşulların mevcut olmadığını, hem internet hem de sokaktaki kontrolün çok sıkı olduğunu düşünüyor.
Önde gelen bir düşünce kuruluşu, Çin'de 2007 yılından bu yana her yıl 90 bin kitlesel eylem olduğunu belirtiyor. BBC

"Domino Etkisi" Afrikayı Sarsar mı?

Kuzey Afrika'da yaşananların Sahra altı Afrika'ya etkisi tartışılıyor. Demir yumrukla yönetilen bazı ülkelerde hareketlenmeler çoktan başladı.

23.02.2011

Tunus’ta başlayıp Mısır, Libya, Yemen ve Bahreyn’e yayılan protesto gösterilerinin önemli bir sebebi, halkın yoksulluk ve yolsuzluktan bıkması...
Hem de ülkeyi yöneten yaşlı otokratlarla ailelerinin serveti, dünyanın en zenginleriyle boy ölçüşecek düzeye ulaşırken...

Yoksulluk, açlık, iç savaş ve istikrarsızlıkla özdeşleşen Afrika kıtasında da genel olarak durum farklı değil.

Kıtanın kuzeyinde, bir zamanlar "Kralların Kralı" olarak anılan Libya lideri Muammmer Kaddafi’nin koltuğunu sarsan olayların Afrika ülkelerini etkileyip etkilemeyeceği şimdilerde merak ediliyor.

Uzmanlara göre, Sahra altı Afrika ülkelerinin dinamikleri Akdeniz kıyısından oldukça farklı...

Derin etnik bölünmeler söz konusu... Kentleşmenin zayıf durumda olması ve iletişim sistemlerinin yaygın olarak kullanılmaması toplu bir eylem düzenlemeyi güçleştiriyor.

Ancak yine de bazı ülkelerde liderler endişeli...

Zimbabve’de 30 yılı aşkın süredir devlet başkanlığı koltuğunda oturan Mugabe, muhalif gösteri planladıkları gerekçesiyle 46 kişiyi gözaltına aldırdı.

Museveni’nin dördüncü kez devlet başkanı seçildiği Uganda’da ise telefon şirketlerine "Mısır" ve "Halkın gücü" yazılı iletilerin gönderilmesinin engellenmesi talimatı verildi.

Kamerun’da 25 yıldır yönetimdeki Paul Biya’nin tekrar seçilmemesi için muhalifler harekete geçti.

Senegal’de ise, aynen Tunus’ta olduğu gibi bir kişi kendine ateşe verdi.

Hem de devlet başkanlığı sarayının önünde...

Çoğu uzmana göre, Libya lideri Kaddafi’nin koltuğunu sarsan ve Mübarek’i deviren rüzgarlar yaşlı kıtanın geri kalanını da kaçınılmaz olarak etkileyecek.

Yaşanan olaylar, halklara en azından şöyle bir mesaj verdi: "30 yıl boyunca bir otokrat tarafından yönetilmek zorunda değilsiniz" TRT

Sudi Kral Korktu Kesenin Ağzını Açtı
23 Şubat 2011

Bölgedeki ülkelerde yaşanan kargaşa ve gösteriler Suudi Kralını harekete geçirdi...
Suudi Arabistan Kralı Abdullah, halkın refahını artırmak için konut yapımını destekleme, evlenme ve yeni işe başlama gibi sosyal konularda milyarlarca dolar kaynak aktarılması talimatı verdi.

Uzmanlar, aktarılan kaynakla, özellikle düşük gelir grupları ile çoğunluğu kamu sektöründeki aktif işgücü üzerindeki hayat pahalılığının azaltılmasının hedeflendiğini belirtiyor.

Kral Abdullah’ın talimatını verdiği yeni önlemler listesinin başında, kalkınma fonuna aktarılan 40 milyar riyal (10,7 milyar dolar) yer alıyor. Fon, konut yapmak isteyenlere, evlenmek veya küçük işletme kurmak isteyenlere faizsiz kredi olanağı sağlıyor.

Alınan diğer önlemler arasında kamu çalışanları üzerindeki geçim sıkıntısının azaltılması, gençler için bir yıllık işsizlik yardımı ile kalkınma fonuna borçlanmış, ancak sonra hayatını kaybetmiş kişilerin borçlarının silinmesi de yer alıyor.

Kral Abdullah’ın kalkınma fonuna kaynak aktarmasında, yoksulluk ve daha fazla politik özgürlük talebiyle bölgedeki ülkelerde yaşanan kargaşa ve gösterilerin Suudi Arabistan’ın komşusu Bahreyn’e sıçramasının yarattığı endişenin etkili olduğu belirtiliyor.

Suudi Arabistan’da genç işsizliği en temel sorunlar arasında yer alıyor.

Ülkede genel işsizlik oranı yüzde 10 iken 15 ile 24 yaş arası işsizlerin oranı ise yüzde 40 seviyesinde bulunuyor.

Suudi hükümeti, ağustos ayında açıkladığı 385 milyar dolarlık 5 yıllık harcama planıyla işsizliği azaltmayı hedefliyor. aktifhaber

Arap aleminde insanlar kendilerini yakıyor

Tunuslu üniversite mezunu işsiz gencin yaktığı isyan ateşinin kıvılcımları, Arap coğrafyasında domino etkisi yarattı. Kuzey Afrika'nın her yerinde insanların kendini yakma haberleri geliyor.

19 Ocak 2011
Anadolu Haber

Tunus hükümetini deviren isyan ateşinin kıvılcımları diğer Arap ülkelerine de sıçradı. Mısır, Cezayir ve Moritanya gibi diğer Arap ülkelerinden de benzer haberler geliyor.

Mısır'da fırıncılık yapan Abdu Abdal Moneym, Pazartesi günü başkent Kahire'de bulunan İçişleri Bakanlığı önünde kendisini yaktı. Abdu Abdal Moneym'in ardından başkent Kahire, bugün yine 2 kişinin kendilerini yakma eylemine tanık oldu.

Yetkililerin verdiği bilgiye göre Başbakanlık Ofisi'nin önüne gelen 40 yaşındaki Avukat Muhammed Faruk Hasan, elindeki yanıcı maddeyi üstüne dökerek kendisini yaktı. Güvenlik güçlerinin hemen yangın söndürücüleriyle müdahale ettiği eylemci avukat Hasan, basit yanıklarla hastaneye kaldırıldı. Hasan'ın kendisini yakmadan önce aşırı fiyat artışı karşıtı slogan attığı belirtildi.

Parlamento yakınlarında kendini yakan ikinci eylemci Said Ali Said de güvenlik tarafından müdahale edilerek hastaneye kaldırıldı. Said'in bu eylemi neden yaptığı henüz bilinmiyor.

Moneym'in yüzünün yandığı ama hayatta olduğunu açıklayan Mısır İçişleri Bakanlığı, yanıkların kötü durumda olmadığı belirtti.

CEZAYİR'DE BEŞ KİŞİ KENDİNİ YAKTI

Cezayir’de son bir hafta içinde 5 kişi bedenini ateşe vererek intihar girişiminde bulundu. 12 Ocak günü, kimliği açıklanmayan 36 yaşındaki işsiz bir Cezayirli, Tunus’ta 17 Aralık’ta bedenini ateşe vererek 23 yıllık iktidarı sonlandıra isyanı ateşleyen Muhammed Buazizi gibi bedenini ateşe verdi. Altı çocuk babası olan işsiz Cezayirli, Tunus sınırına yakın El Oued bölgesindeki İl Meclisi binasında üzerine benzin dökerek ateşe verdi. İş ve konut isteyen şahıs Meclis Başkanı tarafından kurtarıldı. Ağır yaralanan aile babası El Oued hastanesine kaldırıldı.

Son günlerde dört Cezayirli daha bedenini ateşe vermek suretiyle intihar girişiminde bulundu. Bunlardan biri olan Muhsin Buterfif’in önce öldüğü bildirildi ancak daha sonra durumunun kritik olduğu açıklandı.

Cezayir’de temel gıdalarda fiyat artışlarını protesto etmek için 6-9 Ocak tarihleri arasında yaşanan şiddetli protesto olaylarında 5 kişi hayatını kaybetmiş, 800 kişi yaralanmıştı. Eylemlerin ardından hükümet gıda fiyatlarının düşürülmesi talimatını vermişti.

MORİTANYA'DA DA BİR KİŞİ KENDİNİ YAKTI

Moritanya'da ise pazartesi günü bir kişinin kendisini Başkanlık Sarayı önünde yaktığı bildirildi. Kendisini yakan Yakup Davud, Facebook'ta yayımladığı mesajda Tunus'ta kendisini yakan Bouazizi için "Seni asla unutmayacağız" diye yazdı.

Arap dünyasında devrimci canlanış

Arap Avrupa Ligi’nin kurucusu ve eski başkanı Diyab Ebu Jahjah konuyla ilgili yaptığı yorumda şunlara yer verdi; "Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi yerlerde dahi Arap rejimleri titriyor ve Arap halkı kabına sığmayan bir hareketlilik içinde. Twitter’da, Suudi gençliği de Tunus devrimine destek gösteriyor ve tiranı hoş gören kendi ülkelerinden utançlarını ifade ediyor.

Mısır rejimi bazı temel ihtiyaçlardaki devlet sübvansiyonunu kaldırma planlarını erteledi ve Kaddafi üzüntüsünü dile getirerek Tunusluların Ben Ali’ye ömür boyu itaat etmiş olmaları gerektiğini söyledi. Kaddafi net olarak, Libya sınırında kendisinin sahte devrimiyle alakası olmayan geçek bir devrim olmasından korkuyor. Diğer bir yandan, Mısır muhalefeti şimdi gerçek yanıtın sokaktan başka bir şey olmadığı fikrine daha da ikna olmuş durumda. Bu devrimci canlanma bütün Arap dünyasında geçerli. Cezayir’de üç yurttaşın kendini yaktığı ve bunlardan birinin öldüğünün kaydedildiği bildiriliyor. Mısır ve Cezayir Tunus’ta yaşananların yankısını en çok bulacağı iki Arap ülkesi olarak görülüyor.

Hizbullah, Tunus devrimini selamladı ve bütün Arap liderlerini yaşananlardan ders çıkarmaya çağırdı.

Bu devrim herkesin hoşuna gitmez

Uluslararası düzlemde, Fransızlar ve Amerikalılar üst düzey bir ikiyüzlülüğü açığa vuran açıklamalar yayınladılar. Eski rejimi daima desteklediler, Wikileaks’in açığa çıkardığı gibi onun nasıl bir şey olduğunu biliyorlardı ve şimdi gelip de bize sözüm ona halkın tercihlerine destek çıktıkları mavallarını satamazlar. Onlar Ukrayna, Gürcistan ve Lübnan’dakiler gibi CIA-destekli STK’lar ve CIA tarafından yönetilmeyen devrimleri görmekten hoşlanmazlar. Bu gerçek bir devrim ve bu yüzden de bu konuda kararsızlık duyuyorlar. "

Cezayir'de sular durulmuyor

Cezayir'de bir kadın kendini yakma girişiminde bulundu. Bu girişimle, Cezayir'de kendini yakmaya çalışanların sayısı 6'ya çıktı

20 Ocak 2011
Anadolu Haber

Yerel kaynaklar, Sidi Ali Binyub bölgesinde bir kadının, üzerine yanıcı bir madde dökerek belediye meclis binasının avlusunda kendini yakmaya çalıştığını belirtti.

Meclisteki bir görevli tarafından engellenen ve yalnızca elinden yaralanan kadının, kırsal kesimde yaşayanlara yapılan yardım için başvurduğu, ancak bu talebinin reddedildiği kaydedildi.

Tunus'ta, geçen ay sebze arabasına el konulmasının ardından kendini yakan diplomalı bir seyyar satıcının ölmesi ülkede büyük infial yaratmıştı. Gösteriler çığ gibi büyümüş ve tepkilere direnemeyen Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Tunus'taki olaylar bölge ülkelerinde de eylemleri tetikledi.

Bu eylemler arasında ilk kez bir kadın kendini yakma girişiminde bulundu.

Nahda Hareketi:Bu bir devrimdir

Tunus'ta meydana gelen halk hareketinin önemli aktörlerinden En-nahda hareketinin sözcüsü Dünya Bülteni'ne konuştu.

19 Ocak 2011
Anadolu Haber

Tunus'taki ayaklanmalardan sonra tekrar gündeme gelen islamcı muhalefet hareketi En-nahda'nın sözcüsüne Dünya Bülteni ulaştı; önemli açıklamalar yaptı.

İslamcı düşünür Raşid El-Gannuşi’nin liderliğini yaptığı En-nahda hareketinin Tunus'taki resmi sözcüsü Hamadi Cebali ülkede yaşananları "bir devrim süreci" olarak tanımladı.

Olayların arka planıyla ilgili Metin Ünlü'nin sorularını cevaplayan Cebali, doğru değerlendirme yapmaya engel olan bir enformatik karışıklığın yaşandığını söyledi.

Bu bir devrimdir

Yaşananların bir devrim olduğunun altını çizen sözcü Cebali, Tunus halkının mesajını sisteme ulaştırdığını ve sonuç alıncaya kadar da devam edeceğini vurguladı.

Gösterilerde ne kadar etkin oldukalrına ilişkin soru üzerine Cebali, kendilerinin Tunus toplumunun bir parçası olduğunu belirterek, gösterilerde aktif oşdukalrını; iştirak edip inisiyatif aldıklarını söyledi: “ Biz halkımızla gurur duyuyoruz. Çünkü inanç ve büyük bir bilinçle çok yönlü bir diktatörlüğe karşı durdu ve duruşunu devam ettiriyor. Biz işçisiyle öğrencisiyle, eğitimlisi - eğitimsiziyle ayağa kalkan bu halkın parçasıyız.”

Cebali, Tunus rejiminin Batılılarca ‘terörle mücadele’de örnek gösterilen bir sistem olduğunun da altını çizdi. Hareketin lideri Raşid el-Gannuşi’nin yakında döneceğini açıklayan sözcü, diktatörlük altında uzaklaştırılan her vatandaşın ülkeye dönüş hakkı olduğunu ve bunun için sistemden izin beklenmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Hükümet eski rejimin devamı

Gecici hükümetten de umutsuz oldukalrı açıklayan sözcü, “Ülkede meydana gelmekte olan değişimi engellemek ve ortadaki aktörleri kötülemek ve gelişmeleri tersine çevirmek için eski sistemin unsurlarının yoğun çabaları var” şeklinde yorum yaptı. Hükümetin eski rejimin deavmı olduğunun altını çizdi; "Yeni kurulan geçici hükümetle ilgili kanaatlerimiz olumsuz. Hükümet ilk adımında başarısız oldu. Çünkü önemli bir kaideyi ihlal etti. O da bütün kesimlerin katılmasıydı. Halkın iktisadi sosyal ve siyasal taleplerinin karşılanması için bu gerekliydi. Hükümeti eski sistemin esasları üzerine kuruldu.”
Metin Ünlü / Dünya Bülteni

Bin Ali'nin milyonları
20 OCAK 2011

Tunus'ta Bin Ali rejimin yıkılmasıyla kurulan ulusal birlik hükümeti daha ilk gününde fire verirken, başkent sokaklarındaki gösteriler de durulmuş değil.

Tunus'un devrik lideri Zeynel Abidin Bin Ali'nin yurtdışında bulunan malvarlığı da mercek altına alınmış görünüyor. Guardian gazetesi, İsviçre hükümetinin dün, Bin Ali'ye ait malvarlığını dondurma sözü verdiğini yazıyor.

"Kayıp milyarların izini sürme yarışı başladı." yorumunu yapıyor Guardian.
Habere göre Tunus'taki insan hakları örgütleri ve muhalefet üyeleri, Kanada'dan Güney Amerika'ya ve Körfez ülkelerine uzanan malvarlığı ağının dökümünü yapmaya ve zimmete geçirilen fon ve emlakların "kara listesini" çıkarmaya çalışıyor.

Aynı zamanda Tunus savcılığı da, devrik lider ve ailesine yönelik 23 yıllık iktidarı süresince topladığı malvarlıklarına ilişkin bağımsız bir soruşturma başlattı.

Amerikan medya kuruluşu Forbes'un tahminlerine göre, başkanın serveti 2008 yılında 5 milyar doları buluyordu. Ancak eşi Leyla'nın geldiği Trabelsi ailesinin yüz milyonlarca euroluk serveti olduğuna inanıyor. Eski 'first lady'nin, geçen hafta 50 milyon euro değerinde bir buçuk ton altınla, Suudi Arabistan'a kaçtığı yolunda haberler bulunuyor. BBC

RCD işgal edildi

Tunus'ta Bakanların Bin Ali'nin partisinden istifa etmeleri olayları yatıştırmaya yetmedi. En az bin Tunuslu, RCD merkez binasını işgal etti.

20 Ocak 2011
Anadolu Haber

Tunuslu Bakanların devrik Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin RDC partisinden istifa etmesinin ardından başkent Tunus'ta bulunan parti merkez binası işgal edildi.

Eylem yapan Tunuslular ile polis arasında çatışma yaşandı. Polislerin, halka ateş açtığı bildirildi.

En az bin kişilik bir grubun parti binasının önüne gelmesinin ardından olay yerine asker ve polis gönderildiği bildirildi. Eylemciler duvarlardan tırmanarak binaya girdiler

Bu konuda daha fzla bilgi için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3505

Ocak 21st, 2011
Yemen’de hükümet, göstericilere reform sözü verdi

Yemen’de geçen hafta sonunda, Tunus halkına destek amacıyla başlatılan gösteriler devam ederken, iktidarın çekilmesini isteyen protestocular hükümetin gündeme getirdiği reformları da reddetti.
Ülkenin güneyindeki Taiz kentinde toplanan binlerce protestocu, cumhurbaşkanının görev süresinin kısaltılmasını da içeren reform paketinin yetersiz olduğu yönünde sloganlar attı.
Ülkedeki muhalefet partileri, cumartesi günü bir toplantı yaparak reform önerisini tartışacak. İslami eğilimli parti olan “Islah”ın başkanı ve aynı zamanda muhalefet partilerinin koalisyonunun da başında bulunan Muhammed el Sabri, anayasal reformlar istediklerini, ancak bugünkü yöneticilerin de gitmesi gerektiğini söyledi. Bugünkü yöneticilerin, görevlerini çocuklarına devrederek çekilmeleri gibi yöntemlerle ancak varolan yolsuzluk düzenlerini sürdürmelerinin sağlanabileceğini belirten El Sabri, “Ülkemizin geleceği için, özgürlük için gösterileri devam ettirmeye, gerekirse sokaklarda uyumaya hazırız” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, 32 yıldır görevde. Uzmanlara göre, ülkedeki aşiret yapısı nedeniyle gösterilerin ülke çapında topyekün ayaklanmaya dönüşmesi mümkün görünmüyor.
ZAMAN

Tunus'ta protestolar sürüyoryor
22 OCAK 2011

Geçici hükümet altı ay içinde seçime gidileceğini açıkladı

Tunus başbakanının seçimler ardından siyasetten ayrılma sözü vermesine karşın, binlerce Tunuslu bugün başkentte geçici hükümetin hemen istifasını isteyen bir gösteri yaptı.

Televizyonda yayınlanan mülakatında Başbakan Muhammed Ganuçi "mümkün olan en kısa zamana siyaseti bırakacağını" söyledi.

Ancak aralarında polislerin de bulunduğu göstericilerin dile getirdiği talepler arasında hükümetin istifası da vardı.
Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali'nin devrilmesi ardından seçime gidileceği ilan edilmişti.
Ganuçi liderliğindeki geçici hükümet altı ay içinde seçime gidileceğini açıkladı ancak henüz bir tarih belirlenmiş değil.
Tunus'ta devlet başkanı Bin Ali'yi deviren olaylarda ölenler için dün üç günlük yas ilan edildi.
Geçici hükümet, Aralık ayında başlayan çatışmalarda yetmiş sekiz kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.
Birleşmiş Milletler ise en az yüz kişinin öldüğünü söylüyor.
Tunus'ta geçici hükümet, siyasi çıkmazın aşılması için tüm yasaklı siyasi grupları ve hareketleri tanıyacaklarını açıkladı.
Bunlar arasında İslamcı Ennahda - Uyanış hareketi de var.
Hükümet ayrıca tüm siyasi mahkumlar için genel af çıkardı.
Açıklama, devlet başkanı Bin Ali'nin ülkeden kaçmasından bir hafta sonra yapılan ilk yeni kabine toplantısında geldi.
Hükümetin aldığı kararların, kanun teklifi olarak kısa sürede meclise sunulacağı belirtildi.
Tunus'ta isyancıların eski rejimin tüm kalıntılarının silinmesi talepleri altında, geçici hükümetin ilk toplantısı önceki gün yapıldı.
Geçici hükümetin bir önceki günkü toplantısı, dört bakanın hükümetten çekilmesi ve yeni hükümete yönelik eleştiriler sebebiyle bir gün ertelenmişti.
Eleştirilerin yoğunlaştığı isyan öncesi iktidar partisi RCD'li bakanların, partiden istifa etmeleriyle gerilim düşürülmeye çalışıldı. BBC

Fas'ta 3 kişi kendi yakmaya kalktı!
22 Ocak 2011

Bölgede son dönemlerde protesto simgesi olarak kendini yakma eylemleri çoğaldı...

Fas'ta üç kişinin kendini yakma girişiminde bulunduğu bildirildi.
Essabah gazetesinin haberinde, dün Batı Sahra bölgesinde kendini yakma girişiminde bulunan bir kişiye görevlilerin müdahale ettiği ve ardından hastaneye kaldırıldığı belirtildi.

Ülkenin orta kesimindeki Beni Mellal'da da kendini yakma girişiminde bulunan bir kişinin elinden hafif yaralandığı kaydedildi.

Fas haber ajansı MAP, yine dün Casablanca'da bir kişinin "miras"la ilgili bir sorun yüzünden kendini yakma girişiminde bulunduğunu bildirdi.

Bölgede son dönemlerde protesto simgesi olarak kendini yakma eylemleri çoğaldı. haber10

Cezayir yarın büyük greve hazırlanıyor
31 Ocak 2011

Cezayir Paramedikal Sendikası (SNAP), maaşlarına zam talebiyle eğitim ve medikal sektörü çalışanlarının yarın sabah bir dizi grevi başlatacağını belirtirken, muhalifler de ''sistemin değişmesi talebiyle'' yürüyüş başlatılacağını duyurdu.

SNAP açıklamasında, hastanelerde minimum personelle hizmet verileceğini kaydetti.

Eğitim Bakanlığı personelinin de 14 Şubatta başkentte bakanlık binası önünde toplanacağı bildirildi.

İşsizlerin de 6 Şubatta Çalışma Bakanlığı önünde toplanacağı ve protesto gösterisi düzenleyeceği belirtildi.

Öte yandan, Faslı yetkililer, Mısır ve Tunus'taki olaylarla bir paralellik kurulması girişimlerine karşı uyarıda bulundu.

İktidara yakın gazeteler, olası bir ''yayılma'' fikrine karşı çıkarken, çok sayıda Faslının başta El Cezire olmak üzere televizyon kanallarından Mısır'da Mübarek karşıtı protesto gösterilerini an be an takip ettiği belirtildi. haber10

Suriye'de de eylemler başlıyor

Anayasal reform yapılmasını, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluğa çözüm bulunmasını isteyen Suriyeli sivil toplum örgütleri cumartesi sokağa inecek.

01 ubat 2011
Anadolu Haber

Suriye'de sivil toplum örgüteri Cumartesi günü gösteri düzenlemeyi planlıyor. Şam yönetimi alarma geçti.

Tunus ve Mısır'ın arıdndan Suriye'de de sivil toplum örgütleri, siyasi reform isteğiyle sokağa inmeye hazırlanıyor.

Bu amaçla cumartesi günü için halka çağrı yapıldı.

Eylemciler anayasal reform yapılmasını, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluğa çözüm bulunmasını istiyor.

Gelişmeleri yakından takip eden Devlet Başkanı Beşar Esad, alınabilecek önlemleri görüşmek için güvenlik birimleriyle yoğun toplantılar gerçekleştiriyor.

TUTUKLAMALAR BAŞLADI

Bu çerçevede bazı muhalif gruplar yakın takip altına alındı.

Olası olayların önüne geçmek için geniş çaplı tutuklamaların yapıldığı söyleniyor.

Kaynak: NTV

İbrahim Karagül
ikaragul@yenisafak.com.tr
24 Şubat 2011
Petro-dolarlar ve silahlar sizi nasıl kurtarsın şimdi!

Bu nasıl bir hız? Bu nasıl bir fırtına? Her iki haftada bir ülkede rejim devriliyor. Asla gücünü kaybetmez denilen liderler bir bir ortadan kayboluyor. Tunus'a bakın, Mısır'a bakın, şimdi Libya'ya bakın.

Kim derdi Mısır kadar güçlü bir ülkede Cemal Abdünnasır'dan Mübarek'e demir yumrukla yönetilen kitleler iki haftada sonuç alacak, rejimi böylesine sarsacak diye. Kim derdi Muammer Kaddafi, bir haftada ülkenin önemli bir bölümünün kontrolünü elinden kaçıracak, Trablus'a sıkışıp kalacak diye.

Bu ülkelerin hepsi halkın tepkisini kırmada son derece mahir, tecrübeli. Ama artık eski yöntemler, tedbirler işe yaramıyor. Bir konuda yanıldılar; ülke ülke bütün bölgeyi vuran kasırgayı daha öncekilerle bir tuttular. Yine üstesinden geliriz sandılar. Ordumuz güçlü, paramız çok, entrikalarımız fazla dediler. Fena yanıldılar.

Semboller üzerinden nutuklar çektiler, kitlelerin hassasiyetlerini kullandılar, olmadı. Tehdit ettiler, silah kullandılar, olmadı. Şimdi Kaddafi örneğinde olduğu gibi idam ve iç savaş kartını kullanıyorlar. Yine olmayacak.

Kaddafi Filistinlilere "ayaklanın, sınırlara yığılın" çağrısı yaptığı gün, "sırada Kaddafi var" dedik. En iyi cevabı Gazzeliler verdi. "Bizler bombalanırken, öldürülürken sen nerdeydin, uçakların, silahların nerdeydi" dedi.

Sadece Kaddafi için değil, Filistin davası üzerinden iktidar süren, kitlelerin bu hassasiyetini sömürülen bütün liderler artık bu kartı kaybetti. Çünkü onlar gidiyor, Filistin ayakta, Gazze ayakta. Bir taraftan bu kartı kullanırken diğer tarafta İsrailli gizli anlaşmalar yapıp Filistin halkını vuruyorlardı. Bu oyun da bitti...

Devrilen her lider İslam tehdidinden dem vurdu. Bin Ali "İslamcılar gelir" dedi. Mübarek; İslamcılar iktidar olur" dedi. Şimdi Kaddafi ve oğul Seyf-ül İslam aynı cümleyi kullanıyor. Kim inanır! On yıl önce, yirmi yıl önce bu tehdit işe yarıyordu, ama artık rejimler ABD'ye sattıkları en güçlü argümanı da kaybetti.

Şimdi bazıları göstermelik reformlar yapıyor, reform vaadinde bulunuyor. Bazıları para musluklarını açmış, yıllardır Batı bankalarına biriktirdikleri yüz milyarlarca doların çok az bir kısmını halka dağıtmaya hazırlanıyor.

Şunu anlamıyorlar: Eski sözler, eski vaatler, eski tehditler ve korkular dönemi bitti. Onlarca yıl kullandıkları bu söylemin artık bir karşılığı yok. Her seferinde kazıklanan insanlar artık bunları duymuyor.

ABD, İngiltere, Çin ve Hindistan, kendilerini besleyen enerji damarlarının tehlikeye gireceği korkusuyla "Ya Suudi Arabistan'da da olursa" korkusuna kapıldılar. Bu korkuyu iyi bilen Kaddafi şimdi dünyaya petrol şantajı yapıyor.

Kabul edelim ya da etmeyelim, doğru algılayalım ya da algılamayalım, yeni bir Arap yüzyılı şekilleniyor. Medya devrimi ile başlayan, küresel terör fırtınası içinde damgalanıp bir köşeye sıkıştırılan Arap inisiyatifi, baskı altına alınan sokaklar dünyayı derinden etkileyecek?

Bir zamanlar "fay hattı", "kaos kuşağı" olarak tanımlanan kuşakta yeni şeyler oluyor. İster "Arap devrimi" diyelim istersek demokrasi hareketleri, bu ülkeler eskisi gibi olmayacak. Sokağa çıkanlar, yirmi yıl önce olduğu gibi İslamcı örgütler değil sadece. Örgütsel bir meydan okuma yok burada. Toplumlar, bütün unsurlarıyla harekete geçmiş durumda. Sonrasında ne olur, kimler iktidara gelir? Elbette bu Müslüman ülkelerde Müslümanlar iktidara gelecek. Ama çoğulcu, özgürlükçü, kendi değerleriyle barışık, yerli iktidarlar olacak.

Şimdine bazı çevreler "ABD müdahale etmeli, Birleşmiş Milletler müdahale etmeli, NATO müdahale etmeli" diye kamuoyu oluşturmaya başladı. İngiltere savaş gemilerini Libya açıklarına gönderdi. Kızıldeniz ve Akdeniz savaş gemileriyle dolu. Buna kesinlikle karşı durmak gerekiyor. Bir müdahale, işgale kapı aralamak demektir. Irak işgalinde BM'nin nasıl istismar edildiğini hangimiz unuttu? Başka faktörler devreye sokulabilir. Kaddafi'ye baskı artırılabilir, tam anlamıyla yalnız bırakılabilir, sokağın sesi güçlendirilebilir.

İstediği kadar çılgınlık denesin. İstediği kadar tehdit etsin, adamlarını ve paralı askerlerini sokağa salsın. Kaddafi için oyun bitti. Artık geri dönüş yok, olmayacak.

Tarihin en büyük tahliye operasyonlarından biri yapan Türkiye, artık bölgede en güçlü ülke, en dinamik güç. Siyasi olarak başkentlerde etkiliydi. Arap sokaklarındaki Türkiye sempatisi hiç bir kadar yaygın olmamıştı. Raşid Gannuşi, Tunus'ta deneyecekleri yönetimin Türkiye'yi örnek alacağını söylüyor. Fırtınanın dinmesinden sonra göreceğiz; Türkiye bölge ülkeleri arasındaki ilişki şaşırtıcı biçimde güçlü olacak. Bu yüzden, binlerce insanını bölgeden tahliye edebilen, başka ülkelerin vatandaşlarını tahliye edebilen Türkiye ile bölge arasında kırılması zor bağlar şekillenecektir.

Tarihin çok önemli bir bölümüne tanık oluyoruz. Her şey baş döndürücü biçimde gelişiyor. Fırtınanın dinmesine daha çok var çünkü yeni başladı. İstedikleri kadar dışarıdan müdahale etsinler bölge hiçbir zaman 20. yüzyılda olduğu kadar aşağılanmayacak, sömürülmeyecek, kolay yönetilemeyecek. Artık küresel iktidar mücadelelerine yeni bir ortak geliyor. 21. yüzyıl hesaplarında yer verilmeyen bu coğrafya dünyanın hesaplarını bozuyor.

Yeni Şafak

'Suudi rejimi düşerse, dünya değişir'
25 ŞUBAT 2011



İngiltere'nin önde gelen üniversitelerinden London School of Economics'in Orta Doğu Programı Direktörü Fawaz Gerges Independent'taki yazısında, Suudi Arabistan'daki gelişmeleri değerlendirdi.

Fawaz Gerges, Suudi Arabistan'da rejimin muhtemelen düşmeyeceğini ancak düşmesi halinde dünyanın değişeceğini söylüyor.

"Orta Doğu'da bir devrim yaşanmakta. Genç insanlar hiçbir zaman olmadıkları kadar güvenliler ve Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn ve Libya'da gördüklerimiz bölgedeki diğer ülkelere de erişebilir.

"Ama devrim bir yerde duracaksa bunun Suudilerin kapısı önündeki çölde olması muhtemel. Burası dünyanın en büyük petrol arzı."

Gerges'e göre Suudi Arabistan'da yaşanabilecek bir devrim, dünya ekonomisinde deprem etkisi yaratır.

Fawaz Gerges bunu açıklarken Batı ülkelerinde geçmişte enflasyonda gözlenen iki büyük artışın, 1973'te Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC'in Amerika'nın İsrail'i silahlandırmasını protesto edip petrol arzını sınırlandırmasını ve 1979'da İran'daki devrimi izlediğini hatırlatıyor.

Guardian da "Değişme ihtiyacı" başlıklı başyazısında Suudi egemen sınıfının, komşu ülkeler Bahreyn'le Yemen'deki gelişmeleri kaygıyla izlediğini belirtiyor.

Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın, memur maaşlarının yüzde 15 artırılacağını, öğrencilere ve işsizlere daha fazla yardım yapılacağını, ev kredisi olanaklarının artırılacağını açıklamasının nedeni de bu Guardian'a göre.

Gazete Bahreyn'deki Şiilerin güç kazanmasının Suudi Arabistan'daki Şiilere de cesaret vereceğini, içişlerine sürekli karıştığı Yemen'deki bir değişimin de Suudi Arabistan için tam bir kabus olduğunu vurguluyor.

Yazı şöyle noktalanmış:

"Bazen öyle bir noktaya gelinir ki, ne kadar cömert olursa olsun, bir hükümetin halkına, hediyelerden daha anlamlı birşey vermesi gerekir.

"Çöldeki aşiret liderlerinin himayeye dayalı tarzı, dünyanın en büyük petrol üretim kapasitesine sahip modern bir devletle örtüşmüyor.

"Kraliyet Ailesi'nin reformcu üyelerinden Talal bin Abdül Aziz'in geçen hafta BBC'ye konuşurken söylediği gibi, sıradan Suudiler sadece iktidardan faydalanmayı talep etmiyor, iktidardan da pay istiyor." BBC

El Kaide'den çağrı: Kral'ı devirin!
26 Şubat 2011
El Kaide bağlantılı bir grup, kraliyet ailesinin devrilmesi çağrısında bulundu...

El Kaide ile bağlantılı Abdullah Azzam Tugayları adlı grup, Suudilerden ülkeyi yöneten kraliyet ailesini devirmelerini istedi.
Grubun bir internet sitesinde yayımlanan açıklamasında, ''halkın ihtiyaçlarını dikkate almayan ve savurgan harcamalar yapan kraliyet ailesinin devrilmeyi hakkettiği, kraliyetin ABD ile gizli anlaşma yaparak ülkenin petrol gelirlerinden Suudilerin yararlanmasına izin vermediği'' öne sürüldü.

Krallığa karşı saldırı düzenleyecekleri tehdidinde de bulunan grubun açıklamasında, Tunus ve Mısır devlet başkanlarının devrilmesinden duyulan memnuniyet de dile getirildi. haber10


Ahmedinejad'tan ABD'ye Salvo
28 Şubat 2011

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad sert konuştu...

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, "bölgedeki diktatör rejimlerin, ABD ve müttefiklerinden aldığı silahlarla kendi halkını öldürdüğünü" söyledi.

Ahmedinejad, bölgedeki son gelişmelere ilişkin yaptığı değerlendirmede, kendi halklarını öldüren diktatörlerin ABD ve müttefikleri tarafından desteklendiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, "Dünyada diktatörülüğün temelini atanlar, bugün hesap vereceklerine, alacaklıymış gibi davranıp halktan ve demokrasiden yana olduklarını iddia ediyorlar" diye konuştu.

"Diktatörler, ABD ve müttefiklerinden aldıkları silahlarla kendi halklarını öldürüyor" diyen Ahmedinejad, "30-40 yıldır bu ülkelere diktatörlüğü dayatan sultacı rejimler, Amerika ve onun müttefiklerinin hesap vermesi gerektiğini" söyledi. Tahran yönetimi, Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Ürdün ve diğer bazı ülkelerdeki halk hareketlerini açıkça desteklediğini ilan etmişti. Haber10

Devrimlerin kaderi Suud'da belirlenecek
İngiliz The Independent gazetesi yazarı Robert Fisk, Arap isyanlarını değerlendirdiği son yazısında, 'Bu temsili törenin kaderi Petrol Krallığı’nda belirlenecek' dedi.

27 Şubat 2011

Robert Fisk* / TİMETURK

Son beş haftanın Ortadoğu depremi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden beri bölge tarihindeki en patırtılı, en yıkıcı ve en zihin-uyuşturucu olaydı. Bir kereliğine de olsa, “Şaşırt ve dehşete düşür” doğru tanımlamaydı.

Uysal, miskin, inatçı, dalkavuk Oryantalist Araplar, biz Batılıların dünyada her zaman bize özgü bir rol olarak varsaydığımız özgürlük, bağımsızlık ve haysiyet savaşçılarına dönüştü. Birbiri ardına sömürge valililerimiz düşüyordu ve para vererek kontrol ettirdiğimiz halk kendi tarihini yazıyordu. İşlerine burnumuzu sokma hakkımız (elbet, yapmayı sürdüreceğiz) sonsuza dek yok oluyordu.

Tektonik tabakalar, trajik, cesur ve hatta kara mizahi sonuçlarla hareket etmeyi sürdürüyor. Orta Doğu’da demokrasi istediğini öne süren Arap hükümdarları saymakla bitmiyor. Suriye Kralı Beşir, memurların maaşlarını iyileştiriyor. Cezayir Kralı Buteflika, birdenbire sıkıyönetimi kaldırıyor. Bahreyn Kralı Hamad, hapishanelerin kapılarını açıyor. Sudan Kralı Beşir, tekrar başkanlığa aday olmuyor. Ürdün Kralı Abdullah, meşruti (anayasal) monarşi fikrine kafa yoruyor. Bu arada el-Kaide’nin sesi çıkmıyor.

Kim inanırdı, yaşlı adam dışarı adımını atsın, alıştığı Mani karanlığı yerine özgürlük güneşi ile gözü kamaşsın, kör olsun. Müslüman dünyada şehitler boldur- fakat görülecek bir İslamcı bayrağı değildir. Diktatörlerinin işkencelerine son veren genç erkek ve kadınların ekserisi Müslüman’dır fakat insan ruhu ölüm arzusundan daha ziyadedir. Evet, onlar İnananlardır. Fakat onlar daha önce Mübarek’i devirdi. Bin Ladin’in yandaşları tarihi geçmiş videokasetlerde devrilmesini isteyip durmaya devam ede dursun.

Ancak şimdi bir uyarı. Henüz bitmedi. Şu an yaşadığımız şimşek ve yıldırımdan önceki ılık, hafif rahatlatıcı bir his. Orta Doğu’da alışık olduğumuz kan ve maskaralığın korkunç karışımına rağmen Kaddafi’nin korku filminin sonuna daha var. Söylemeye gerek yok, onun eli kulağında sonu, bizim kendi yetkililerimizin rezil yalakalığını daha-keskin perspektif içine sokuyor. Birçok yönden Kaddafi’nin beti-benzi-atmış maskarası olan Berlusconi, Sarkozy ve İsfehan’ın Lord Blair’i, sanıldığından çok daha fazla pejmürde görünmeye başlıyor. Bu güvene-dayalı gözler katil Kaddafi’yi kutsadı. Blair ve Straw’un “hoppala” faktörünü unuttukları o zaman yazdım. Bu ucube ampulün mutlak surette kafadan kontak olduğu ve efendilerimizi utandıracak çok kötü edimler yapacağı şüphesizdi. Gerçekten de, her gazeteci dizüstü bilgisayarı klavyesine artık “Blair’in ofisi geri dönmedi”yi eklemek zorunda.

Herkes Mısır’a, demokrasinin ve dikkatlice kontrol edilen İslam’ın hoş bir kokteyli “Türkiye modelini” izlemesini söylüyor. Fakat eğer bu doğruysa, Mısır ordusu gelecek on yıllar boyunca kendi halkı üzerinde istenmeyen, demokrasi dışı bir göz olacak. Avukat Ali Ezzatyar’ın işaret ettiği gibi: “Mısır ordu liderleri “Mısır tarzı hayatın” tehlikelerinden bahsediyor”… İhvan tehdidine çok da nazik olmayan göndermelerle. Bu Türk oyunkitabından alınan bir sayfada görülebilir”. Modern Türk tarihinde Türk ordusu dört kez kral atayıcısı oldu. Nasır’ın yapıcısı, Sedat’ın kurucusu, oyun bittiğinde eski-ordu generali Mübarek’ten kurtulan kimdi, Mısır ordusu.

Ve demokrasi- gerçek, kısıtlamasız, kusurlu fakat biz Batıdakilerin şimdiye dek severek (ve haklı olarak) kendimiz için geliştirdiğimiz parlak çeşidi-, Arap dünyasında yürümüyor. İsrail’in Filistinlilere ölümcül davranışları ve Batı Şeria’da toprak hırsızlığıyla uyuşmuyor. Artık “Ortadoğu’daki tek demokrasi” olmayan İsrail, Suudi Arabistan’la birlikte, can havliyle Mübarek’in tiranlığını sürdürmek zorunda olduğunu, Tanrı aşkına, öne sürüyor.

Washington’daki Müslüman Kardeşler düğmesine basıyor ve her zamanki İsrail lobisi Obama ve La Clinton’u bir kez daha yoldan çıkarmak için korkuyu besliyor. Zulmün topraklarındaki demokrasi-yanlısı göstericilerle yüzleştiğinde, çok geç olana dek zalimleri layıkıyla desteklemeyi sürdürdüler. Sadece tek bir İsrailli gazeteci Gideon Levy hakkını verdi: “Hepimiz ‘Mebruk Mısır” demeliyiz. Tebrikler, Mısır!

Yine de Bahreyn’de hüzünlü bir deneyim yaşadım. Kral Hamad ve Veliaht Prens Salman, yüzde 70 (yüzde 80?) Şii nüfusa boyun eğip, hapishane kapılarını açtılar, anayasal reform sözü verdiler. Manama’daki bir hükümet yetkilisine bunun mümkün olup olmadığını sordum. Halife kraliyet ailesi üyesi yerine seçilmiş bir başbakan neden olamıyordu? Cıkladı, “İmkânsız” dedi: “GCC asla buna izin vermez”. GCC yani, Körfez İşbirliği Konseyi için Suudi Arabistan’ı okuyun. Burada, korkarım, hikâyemiz karanlıklaşıyor.

Bu dikta hırsız prensler takımına çok az dikkat ediyoruz. Onların arkaik, modern siyaset cahili, zengin (evet, “Karun’un rüyalarından bile fazla ) sanıyoruz. Kral Abdullah Washington’un Mübarek rejimine vereceği kefalet için telafi sözü verdiğinde hepimiz güldük.
Yine eski kral vatandaşlarına ağızlarını kapatması için 36 milyar verdiğinde de gülüyoruz. Fakat gülünecek bir şey değil bu. Arap dünyasından Osmanlıları atan Arap devrimi, Arabistan çöllerinde başladı. Kabile üyeleri Lawrence, McMahon ve çetenin diğer üyelerine güveniyordu. Arabistan’dan Vehhabilik geldi. Derin ve baş döndürücü bir iksir. Siyah üzerindeki beyaz köpük. Sararmış basitliği, Sünni Müslüman dünyada herkesi intihar bombacısı ve İslamcı olmaya çağırdı. Suudiler, Usame bin Ladin, el-Kaide’yi ve Taliban’ı besledi. Ekseri 9/11 bombacılarını temin ettiklerinden hiç bahsetmeyelim. Ve Suudiler şimdi aydınlanan dünyada tek silahlı Müslümanlar olduklarına inanıyor. Önümüzde gerçekleşen Orta Doğu tarihinin temsili töreninin kaderinin petrol, kutsal yerler ve yozlaşma krallığında belli olacağına dair keyifsiz bir şüphem var. Aman dikkat!

Fakat küçük, hafif bir not. Arap devriminden en ezberlenebilir alıntıları topluyorum. Mübarek-karşıtı göstericiden, “Geri gel Başkan, şaka yapıyorduk” var elimde. Saif el-İslam el-Kaddafi’nin Goebbels tarzı konuşması “Petrolü unutun, Gazı da. İç savaş olacak”. En favori, en bencil ve kişisel alıntım eski dostum The New York Times’tan Tom Friedman Kahire’de müsekkin gülümsemesiyle kahvaltıya iştirak ettiğinde geldi. “Fisky” dedi, “Bu Mısırlı bana dün Tahrir Meydanı’nda geldi ve bana Robert Fisk olup olmadığımı sordu”. Hah şimdi ben buna devrim derim işte.

*The Independent Köşe Yazarı ve Orta Doğu Muhabiri

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

İsyan sırası Umman'da mı?

2 MART 2011
Hafta sonunda eşi görülmemiş protesto gösterilerine sahne olan Umman'daki gelişmeler, gözlemcilerce dikkatle izleniyor.

Kabus Bin Said, babasını devirip iktidarı ele geçirmişti
Umman'ın sanayi merkezi Sohar'daki gösterilerde ölenler olmuştu.

Nüfusunun çoğunu gençlerin teşkil ettiği ve daha önce istikrarlı bir ülke olarak bilinen Umman'ın, Tunus ya da Mısır'a mı benzeyeceği, ülkedeki isyanın Suudi Arabistan'a da yayılıp yayılmayacağı herkesin cevabını merakla beklediği sorular.
Umman'la diğer Arap ülkeleri arasındaki en büyük fark ise bu ülkede halkın şu ana kadar rejimin değişmesini istememesi.
Dile getirilen talepler; iş imkanları yaratılması, devletin artan gıda fiyatlarını kontrol altına alması, üyelerinin yarısı seçimle işbaşına gelen meclisin alt kanadına daha fazla yetki verilmesi ve yolsuzluk yaptıkları düşünülen bazı bakanların görevden alınmaları.
Geçen yıl iktidarda 40. yılını kutlayan Umman Sultanı Kabus Bin Said ise henüz doğrudan eleştirilmiş değil.
Umman'da sivil toplum zayıf, Kral ise popüler.
El Said ailesi'nin yönettiği ülke
Umman, 1744'ten beri El Said ailesince yönetiliyor.
İngiltere'de eğitim görmüş Kabus Bin Said 1970'de bir saray darbesiyle babasının yerine geçmişti.
Bin Said 1975'te, sol eğilimli Umman Halk Kurtuluş Cephesi'nin Dofar bölgesindek isyanını bastırduktan sonra, yönetimini sağlamlaştırmış, ve geniş çaplı birt modernleştirme programını uygulamaya başlamıştı.
Nüfusu 3 milyona yakın olan Umman'ın en büyük gelir kaynağı petrol.
ABD için önemli bir müttefik
Umman uzun süredir Amerika Birleşik Devletleri için önemli bir müttefik.
Zira İran'la da düzenli ilişkileri var.
İran'da casuslukla suçlanan ve bir yılı aşkın süre tutuklu olan Amerikalı Sarah Shroud'un Eylül ayında serbest bırakılmasında, Umman'ın da katkısı olmuştu.
BBC

PANDORA
SERDAR AKİNAN
02 Mart 2011

Prof. Albert Wohlstetter kim bilir misiniz? Çok mühim adamdır.

Daha Sovyetler çökmeden şu cümleyi söylemiştir:

'Sovyetler Birliği'nin günleri sayılı. Moskova merkezli komünist rejim yakın gelecekte parçalanacak, Kafkaslar'da özgürlüğe kavuşacak toplumlar yeni devlet kurarken, Türkiye'yi örnek alacaklar. Ama Ankara'nın akılcı bir politika izlemesi gerekir. Türkiye, Kore savaşından bu yana Amerika'nın idealler ortağı. Demokrasi ve özgürlükler peşinde Türk-Amerikan dostluğu hep sürecek.''

'Güneybatı Asya Doktrini''nin babası bu adamdır. BOP'un temeli de aslında bu doktrindir...

1998 yılında ABD'de hazırlanan 'Stratejik Değerlendirme Raporu''nda; Kuzey Afrika'dan Afganistan'a kadar uzanan ve dünyanın en önemli petrol ve doğalgaz kaynaklarını kapsayan bölge 'Geniş Ortadoğu Bölgesi'' olarak tanımlandı. Prof. Wohlstetter bu dev planda Türkiye'ye daima büyük önem atfetti. 80 Darbesi'nden önce İstanbul'daydı ve muhtemeldir ki darbe ve Özal'lı yıllar onun planına entegre bir süreçti.

Başbakan Necmettin Erbakan 1996 Ekim'inde nereyi ziyaret etti?

Mısır ve Libya...

Kasım 1996'da ise Susurluk'ta kaza oldu.

Refahyol Hükümeti'nin sonunu getiren neydi? 28 Şubat...

O 28 Şubat ki AKP iktidarının görünen temelidir.

11 Eylül saldırıları ardından Afganistan ve Irak işgal edildi.

ABD'nin bu coğrafyadaki temel hedefi neydi?

'Ortadoğu coğrafyasındaki zengin petrol ve doğalgaz yataklarını denetim altına almak ve Avrupa'yı Çin'i, Japonya'yı ve Rusya'yı petrol ve doğalgazdan uzak tutmak.''

Türkiye ise 'model ülke'' projesi olarak tuttu.

AKP; tarihsel, sosyal, siyasal ve ekonomik nedenlerden ötürü başarı kazandı. Ancak tam da bu günlerde sözüm ona öngörül-e-meyen bir gelişme peyda oldu.

Merkezinde yer aldığımız bölge (BOP coğrafyası) alev alev...

Bir yanda tasfiye olan Cumhuriyet. Bir yanda 'kullanılıp atılan'' TSK...

Hüsnü Mahalli'nin analiziyle, 'bir yanda ekonomik anlamda bireyci, egoist ve inanç itibarıyla kaderci vatandaş...'' Yani? Kafa yapısı itibarıyla kapitalist, ama ideolojik olarak kaderci yani uyumlu...

Lafı çok dolandırdım biliyorum. Ama...

İran'da muhaliflerin tutuklanmasına, PKK'nın eylemsizliği bitirmesine, Kuzey Irak'ın fokurdamasına ve Akdeniz'deki askeri hareketliliğe bakarak demem o ki...
Piyasa, kartları bir kez daha karıyor.

Prof. Albert Wohlstetter veya meşhur öğrencileri bunu öngördü mü bilemiyorum...

Ancak tahminim o ki bu topraklar bir büyük yangına gebe...

Hoca'nın cenazesini izlerken bu satırları yazıyorum. 'Milli Görüş gömleği, 28 Şubat, TSK, millet, İslam...'' kelimeleri uçuşuyor zihnimde ve buraya yazmak istemediğim duygulara savruluyorum.

http://www.mizikacilar.com/Makale.aspx?ID=179

İsyan Ateşi Dinmiyor

Tunus'ta başlayan gösteriler Yemen, Bahreyn ve İran'da devam ediyor. Tunus'ta halk, somut adım atılmadan sokaktan çekilmeyeceğini söylüyor.

02.03.2011

Tunus’ta başlayıp birçok Ortadoğu ülkesine sıçrayan isyan ateşi devam ediyor.
Yemen’de hükümet siyasi tutukluların tamamını serbest bıraktı ancak göstericiler yine meydanlardaydı.

Bahreyn’deki gösterilere ise İlköğretim öğrencileri de katıldı.

Tunus’da ise halk demokrasi için somut adım atılmadan sokaklardan çekilmeyeceklerini söylüyor.

Yemen
Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifasını isteyen binlerce muhalif yine Başkent Sanaa meydanlarındaydı.

Daha önce protestolara katılmaktan kaçınan İslam Hareketi adlı grubun da katıldığı meydandaki muhaliflerin sayısı hızla arttı. 3 Mart’ta muhalif grupların birleşimiyle büyük bir gösteri düzenlenmesi bekleniyor.

Zaman zaman hükümet yanlısı grupların da karşı gösteriler düzenlediği ülkede, güvenlik güçleri her iki tarafa da müdahale etmemeye özen gösteriyor.

İki haftadır protestoların devam ettiği ülkede çıkan çatışmalarda bugüne kadar 27 kişinin öldüğü bildiriliyor.

Devlet Başkanı Salih ise Sana Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, olayların sorumlusu olarak Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’i göstermişti.

Bahreyn
Bahreyn’de de bazen sayıları binleri bulan göstericiler, zaman zaman slogan atarak, zaman zaman pankart açarak, protestolarına devam ediyor.

Yüzlerce çadırın kurulduğu İnci Meydanı’nda hükümeti protesto etmek ve isteklerini anlatmak için resim ve karikatür sergisi açıldı. Göstericilere destek için gelen ilköğretim öğrencileri ise Eğitim Bakanının istifasını istedi.

Tunus
Özgürlük fitilinin ilk ateşlendiği ülke olan Tunus’da ise demokrasi isteyen halkın gösterileri bitmiş değil.

Kasbah Meydanını dolduran halk ülkedeki fakirlik bitmeden ve gelir dağılımında eşitlik sağlanmadan gösterilere son vermeyeceklerini söylüyor.

Meydanların ateşini söndürmeye çalışan hükümet ise ülkedeki tüm siyasi mahkumları serbest bıraktı.

İran
İran’ın başkenti Tahran’da ise gösteri yapmak üzere toplanan ikiyüz kişilik grubun güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındığı iddia ediliyor.

İran’daki muhalefet grupları, hapsedildiğini iddia ettikleri muhalif liderler Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi’nin serbest bırakılması için protesto gösterileri düzenlenmesi çağrısında bulunmuşlardı. TRT

Liberya-Fildişi Sahili sınırında çatışma çıktı
6 Mart 2011
Liberya-Fildişi Sahili sınırında şiddetli bir çatışmanın çıktığı bildirildi.

Liberya Mültecilerin Ülkelerine Geri Gönderilmesi ve Yeniden Yerleştirilmesi Komisyonu başkan yardımcısı, sınırda Filidişi Sahili tarafından patlama seslerinin yükseldiğini, Liberya tarafına en az bir havan topu düştüğünü söyledi.

Eski bir Liberyalı savaşçı, Associated Press ajansına telefonla yaptığı açıklamada, kendisinin, Fildişi Sahili'nde Alassane Outtara'nın devlet başkanlığına getirilmesi için sınır bölgesinde çatışan güçlerin alan komutanı olduğunu belirterek, çatışmanın, sınır yakınındaki Toulepleu köyünde meydana geldiğini bildirdi.

Bu arada, Filidişi Sahili'ndeki isyancılar, ülkenin batısındaki Toulepleu köyünü, Devlet Başkanı Laurent Gbagbo'ya bağlı güçlerden aldıklarını söylerken, Gbagbo'nun ordusu bölgede çatışmanın sürdüğünü açıkladı.

Fildişi Sahili'nde bugün ayrıca başkent Abidjan'da Gbagbo yandaşı olan gençlerle askerlerin, 28 Kasımda yapılan ihtilaflı cumhurbaşkanlığı seçiminin uluslararası alanda galibi olarak kabul edilen Alassane Quattara'ya bağlı yetkililerinin evlerini yağmaladığı kaydedildi.
haber10

Fas'ta Protesto

Binlerce gösterici, 5 dakika boyunca hareketsiz kalarak hükümeti protesto etti. Gösteriye polisin müdahele etmesiyle gergin dakikalar yaşandı.

Yayına Giriş: 06.03.2011
Fas’ta 20 Şubat’tan bu yana her hafta sonu toplanan hükümet karşıtı göstericiler bir kez daha sokaklardaydı. Başkent Rabat’ta toplanan göstericiler önce 5 dakika boyunca hareketsiz kalma eylemi yaptı daha sonra hükümet karşıtı sloganlar attı.

Bir süre barışçıl havada devam eden gösterilere polisin müdahele etmesiyle gergin dakikalar yaşandı.

Fas’ta, Usama El Khlifi adlı genç tarafından oluşturulan "20 Şubat Hareketi" adlı grup, sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla haberleşiyor ve her haftasonu ülke çapında gösteriler düzenliyor.

Rabat’ın merkezinde toplanan 500’den fazla kişi Parlamento binasının önünde donma eylemi yaparak 5 dakika boyunca hareketsiz kaldı.

Bu tür bir gösterinin ilk kez düzenlendiği Fas’ta göstericiler, hükümetin değişmesini, anayasada reformlar yapılmasını ve düşünce suçundan cezaevinde yatan gazetecilerin serbest bırakılmasını talep ediyor.

Yüzlerce kişi daha sonra özgürlük ve bağımsızlığın simgesi olduğu için "beyaz ev" diye adlandırdıkları binanın önüne yürürdü. Göstericiler istediklerini elde edene kadar protestolarını sürdüreceklerini belirtiyor.

Beyaz evin önünde barışçıl havada devam eden gösteriler, polislerin göstericilerin jeneratörünü sökmesiyle yerini gerginliğe bıraktı. Göstericilerin lideri Usame El khlifi ile güvenlik güçleri arasında da arbede yaşandı.

Bir süre devam eden gerginlik güvenlik güçlerinin dağılmasının ardından sona erdi. TRT

Umman'da kabinede revizyona gidildi
7 Mart 2011
Körfez ülkelerinden Umman'da kabinede bazı değişikler yapıldığı bildirildi.

Devlet televizyonu, Umman Sultanı Kabus'un aralarında ekonomi bakanlığının da bulunduğu önemli bakanlıklarda değişiklik yaptığını duyurdu.

Umman'daki son kabine değişikliği, siyasi reform ve iş talebinde bulunan protestocuları yatıştırmak için verilen bir ödün olarak değerlendiriliyor. haber10

Yemen cezaevinde devlet başkanına karşı gösteri

Güvenlik güçlerinin açtığı ateşte ölenler ve yaralananlar olduğu bildiriliyor
08 Mart 2011
Yemen'in en büyük cezaevlerinden birindeki mahkum ve tutukluların, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'e karşı gösteri düzenlediği bildirildi.

El Cezire'nin haberine göre, güvenlik güçlerinin göstericilere müdahalesinde ölenler ve yaralananlar var.

Haberde, başkent Sana'daki cezaevinin iç bahçesinde toplanan tutukluların, yönetim karşıtı göstericilere destek verdiklerini belirterek, Devlet Başkanı'nın istifasını istediği ifade edildi.

Güvenlik güçlerinin mahkumlara göz yaşartıcı gazla müdahale ederek gerçek mermilerle ateş açtığı bildirildi.

Bir mahkum, El Cezire'ye telefonla yaptığı açıklamada, en az 3 tutuklunun öldüğünü, 4'ünün yaralandığını söyledi.
habertürk

Umman'da gazeteciler gösteri yaptı
8 Mart 2011

Umman'ın başkenti Muskat'taki devlet televizyonunun merkezi önünde gazeteciler, basın özgürlüğü talebiyle gösteri düzenledi. 150'yi aşkın gazeteci barışçı bir gösteri yaptı.

Körfez ülkelerinden, Arap Yarımadasının güneydoğu kıyısındaki Umman'da geçen haftalarda siyasi reform ve iş talebiyle düzenlenen gösterilerin ardından Umman Sultanı Kabus Bin Said dün, aralarında ekonomi bakanlığının da bulunduğu önemli bakanlıklarda değişiklik yapmıştı.

Sultan Kabus bin Said hafta sonunda da göstericilerin yolsuzlukla suçladığı ve görevden alınmalarını istediği kabine ile saray işleri bakanlarının görevlerine son vermiş, ayrıca 50 bin kişinin istihdam edileceğini, işsizlere yardım yapılacağını ve danışma meclisine daha çok yetki vermek için tavsiyelerde bulunmak üzere bir kurul oluşturulacağını açıklamıştı.

Umman'daki son kabine değişikliği ile atılan diğer adımlar, protestocuları yatıştırmak için verilen ödünler olarak değerlendirilmişti.
İran ile birlikte Hürmüz Boğazı'nın kontrolünü paylaşan Umman'ın stratejik önemine dikkat çekiliyor. Hürmüz Boğazı, dünya petrol tankeri trafiğinin yüzde 40'ının geçiş noktasında bulunuyor. haber10

Meksika'da halk 'adalet' için ayaklandı

11 Mart 2011Meksika'da iki öğrenci okul çıkışı ikisi kadın silahlı dört kişi tarafından kaçırılmak istendi. Mexico City'in dış kesimlerindeki Tepexpan'da meydana gelen çocuk kaçırma girişiminin ardından halk ayaklandı. Polisin, dört zanlıdan üçünü yakaladığını açıklanmasının ardından bölge sakinleri ayaklandı. Ülke genelinde çok sayıda suç işlendiğini v
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Mar 11, 2011 10:40 pm tarihinde değiştirildi, toplam 8 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Mar 04, 2011 1:44 am    Mesaj konusu: Libya'yı işgal: Yeni bir Ömer Muhtar çıkacak.. Alıntıyla Cevap Gönder

İbrahim Karagül
ikaragul@yenisafak.com.tr
08 Mart 2011
Suudi Arabistan'da şehir savaşları mı başlayacak?

Libya'da keskin iç savaşla devam eden deprem, Bahreyn ve Yemen'de mezhep çatışmasına dönüşüyor. Bazı ülkelerde ekonomik sorunlarla şekilleniyor bazı ülkelerde etnik krize hatta çatışma şeklinde kendini göstermeye başlıyor.

ABD Başkanı Barack Obama'nın "acil müdahale" isteğini, Fransa'nın hava sahasının kapatılması çabalarını, Kaddafi karşıtlarının İngiliz/Hollandalı askerleri esir almasını, Trablus güçlerinin karşı saldırıya geçip ağır hava saldırılarını izlerken, Kuzey Afrika'nın çok uzağındaki Basra Körfezi'nde belki de en çetin mücadele başlamak üzere.

Günlerdir Bahreyn'de Şii çoğunluk ile yönetici Sünniler arasında çatışmalar yaşanıyor, karşılıklı güç gösterisi yapılıyor. Yemen'de birkaç yıldır Şiiler'le Yemen hükümeti arasında çatışmalar devam ediyor. Hem Bahreyn'de hem de Yemen'deki ayaklanma, reform çağrıları ve çatışmalarda Suudi Arabistan da bu ülkeler kadar taraf durumunda.

Daha birkaç gün önce S. Arabistan Bahreyn'e tank ve zırhlı araçlar gönderdi, krize doğrudan müdahil oldu. Yemen'deki gerilim ise, bir süredir S. Arabistan ile Yemen yönetimine isyan eden güçler arasında şiddetli çatışmalara dönüştü. Hatta isyancı birlikler Suudi köylerine girdi, Suudi hava kuvvetleri bu grupların yaşadığı Yemen'e ait bölgeleri bombaladı.

Tunus ve Mısır'dan sonra Libya'da ABD müdahalesine kapı aralayan iç savaş tartışılırken aslında bir süredir gözler Suudi Arabistan'daydı. Sadece ABD ve Avrupa ülkeleri değil, Rusya, Çin ve Hindistan gibi dünyanın dev ekonomik güçleri de bu ülkede olabilecekleri öngörmeye çalışıyor. Dünyanın önde gelen petrol üreticisi, uluslararası petrol fiyatları üzerinde belirleyici ve bölgesel siyasi denklemin ağrılık merkezi ülkelerden biri olan S. Arabistan'da başlayacak bir istikrarsızlık hem bölgeyi hem de küresel siyasi ve ekonomik ilişkileri sarsacak büyüklükte olacaktır.

Bölgede yaşanan depreme karşı tartışmasız tavır alan Suudi yönetimi, birkaç gündür tutuklamalar yapıyor. Son haliyle Şiilerin önde gelen isimlerinden 26 kişi gözaltına alındı. Gösteriler yasaklandı, sıkı tedbir uygulanıyor. Ancak ülke içinden bir grup aydın ve ilim adamı adeta bir muhtıra yayınladı, reform çağrısı yaptı. Çağrının ana konusu ise hukuk devleti için gerekli önlemlerin alınması konusunda monarşiyi uyarmak.

S. Arabistan ABD ve İngiltere'nin bölgedeki en güçlü müttefiki. Yüz milyarlarca dolarlık silah pazarına sahip. Irak işgali ve diğer operasyonlar dahil her zaman tartışmasız ve güvenilir ortak...

Ancak bu ülkede, mezhep eksenli bir krizi beklemek artık ihtimal dışı değil. Alınan güvenlik önlemleri, ekonomik şartların iyileştirilmesi, hemen yanı başında harekete geçen dalganın Suudi sınırlarını zorlamasını önler mi? Önleyemeyeceği son gelişmelerle iyice ortaya belirginleşti.

Son yıllarda Şii yayılmasına karşı uykuları kaçan, Irak iç savaşında etkin bir taraf olan Suudi yönetimi, yayılmayı önlemek için Doğu sınırına yüzlerce kilometrelik güvenlik duvarı inşa etmeye bile girişti. Ancak kadere bakın ki, bu sefer, Kuzey Afrika'dan Basra Körfezi'ne uzanan kuşağı sarsan deprem Suudi yönetimi için bugüne kadarki en tehlikeli güvenlik sorununu ortaya çıkardı. Bu ülkede sorunlar aslında çok daha önce başlamıştı. Bir çoğumuzun hatırlamadığı bazı çok önemli ayrıntıları aktaralım.

12 Mayıs 2003'te Riyad'da çok büyük bir saldırı gerçekleşti. Elli kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı El Kaide'nin yaptığı açıklandı. Hemen ardından 17 kişinin öldüğü bir başka saldırı gerçekleşti. Her ne kadar El Kaide yapmış olsa da saldırılarda "devlet izi" kendini belli ediyordu. Çünkü ordu malı patlayıcılar kullanılmıştı. Yine bu saldırılardan sonra ülkede yoğun çatışmalar yaşandı, günlerce operasyonlar yapıldı. Bazı çevreler S. Arabistan'da "şehir savaşları"nın başlayabileceğini öne sürüyordu.

Çok iyi planlanmış saldırıların ilki ABD'nin Vinell şirketinin merkezini havaya uçurmuştu. Diğer saldırı yabancıların, diplomatik misyon çevresinin kaldığı 200 villadan oluşan bir yerleşim kompleksine patlayıcı yüklü araçlarla girilmesi şeklinde gerçekleşti. Petrol şirketlerinin yönetim merkezleri vuruldu. Suudi-Amerika ilişkilerinin kemik kadroları, ABD askeri istihbarat görevlileri ve CIA mensuplarının kaldığı yerleşim birimi vuruluyordu. Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile bütünleşen Halliburton da hedefler arasındaydı.

Aynı yılın Kasım ayında Mekke sokaklarında El Kaide üyeleri ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Yine Mekke'de El Kaide üyeli olduğu bildirilen iki kişinin yakalanacaklarını anlayınca kendilerini havaya uçurdukları duyuruldu. Bu olaylardan sonra yönetim camileri sıkı denetim altına aldı. Medya üzerindeki denetim daha da katılaştırıldı. Okul kitaplarında Hristiyan ve Yahudilerin aleyhine olan ifadeler çıkarıldı. Çok sayıda din adamı eğitime tâbi tutuldu. İslami yardım kuruluşları kontrol altına alındı.

Vinell, CIA ve ABD askeri istihbaratının öncü gücü olarak çalışan, Latin Amerika'da, Ortadoğu'da ve Vietnam'da karanlık işler çeviren, binlerce insanın ölümüne yol açan ABD "örtülü operasyonlar"ında rol alan, darbelerde ve iç savaşlarda adı geçen, Pentagon'un askeri müdahalelerinde yasal engellerle karşılaştığı kirli işlerde kullanılan, Türkiye dahil, bir çok ülkede faaliyet gösteren, Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak'ta "Kürtlere yardım" adı altında çalışan bir şirket ya da örgüt. Şirketin S. Arabistan'daki en meşhur görevi, 21 Kasım 1979'da Suudi yönetimini devirmek için çıkan ayaklanmayı bastırması olmuştu.

Vinell'in "ölüm timleri"nden oluşan üç bin paralı asker Kâbe'ye saldırdı. Kabe top ve mermi yağmuruna tutuldu. Açılan kapılardan tanklar içeri girdi. Kabe'deki kişileri öldürmek için zehirli gazlar kullandılar. Bodruma sığınan kişiler zehirli sularla öldürüldü. 400 kişi yakıldı. Tutuklananlar da Vinell'in adamları tarafından sorgulandı. İğrenç işkencelere tâbi tutuldular. Elleri, ayakları ve parmakları kesildi. 243 kişi idam edildi.

Geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistan'da yerel seçimler yapıldı. Sünnilerin ilgi göstermediği seçimlere Şii nüfus son derece örgütlü girdi. Ülkenin Doğu bölgesinde yaşayan Şiiler'in aynı zamanda petrol bölgelerinin sakinleri olduğu unutulmamalı. Öyleyse, bir taraftan Kuzey Afrika'da yükselen reform ve değişim dalgası diğer taraftan Körfez'de hareketlenen Şii dalgası S. Arabistan'ı baskı altına alacak demektir.

Bunlara bir de ülkede yıllardır devam eden, El Kaide görüntüsü verilen ama sistem içinde, özellikle asker ve istihbarat içinde kök saldığı düşünülen öfkenin de eklenmesi, S. Arabistan dosyasını aciliyetini gözler önüne seriyor.

Yıllardır mezhep kaygısından hareketle kapsamlı çalışmalar yapan ve tehlikeyi ülke sınırlarının ötesine taşımaya çalışan Suudi yönetimi, artık tehlikeyle kendi içinde yüzleşecek gibi. Eğer bu deprem, hangi gerekçeyle olursa olsun, S. Arabistan'ı vurursa, çok kanlı bir gelecek Ortadoğu'yu bekliyor demektir. O zaman ABD müdahaleleri de, iç savaşlar da, mezhep savaşları da ortaya saçılacak. Sadece bölgenin değil dünyanın siyasi ve ekonomik dengesi de çok ağır bir sarsıntı geçirecek...

Yeni Şafak

Suudi Arabistanda Son Durum
Mart 6, 2011


Suudi Kralı Abdullah’a reform ültimatomu veren 20 bin Suudi, 11 Mart’ta gövde gösterisi yapacak.

Kral, onbinlerce askere ‘hazır ol’ emri verdi, 36 milyar dolarlık yardım paketine kadınlara oy hakkını da eklemeyi planlıyor

Kurulduğu yıldan bu yana Suudi Arabistan’ı Mutlak Monarşi ile yöneten Suud Hanedanı ilk kez iktidarlarına karşı ciddi bir tehditle karşı karşıya. Hem de bu tehdit ne düşman bir ülkeden ne de bir ekonomik sıkıntıdan kaynaklanıyor. Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olan ülkede Suudi Kralı Abdullah’ı endişelendiren talepler bizzat Suudi halkından geliyor. Tunus, Mısır, Libya, Yemen gibi ülkelerdeki isyanlardan etkilenen 20 bin Suudi, kendi ülkelerinde de demokratik reformlar yapılması için aynı o ülkelerde olduğu gibi internet üzerinden organize olarak 11 Mart’ta Suudi rejimine karşı ültimatom verme kararı aldı. Reformcular hiç de yalnız değil. Sayıları 300’ü bulan akademisyen, aktivist, din adamı ve kanaat önderleri de reform taleplerine destek veren bir bildiri yayınladılar.

ARABA KULLANMAK YASAK

Suudi Kralı Abdullah 11 ve 20 Mart’ta gerçekleşecek eylemlere karşı onbinlerce Suudi askeri özellikle Şii azınlığın yaşadığı bölgelere gönderdi. Daha şimdiden “Suudi Arabistan’ın en büyük kâbusu gerçek mi oluyor?” sorusu sorulmaya başladı. Suudi El Vatan gazetesine göre isyanı engellemek için daha önce 36 milyar dolarlık sosyal yardım paketi açan 87 yaşındaki Kral Abdullah, şimdi devrim niteliğinde bir karar alarak ülkede araba kullanmaları bile yasak olan kadınlara seçme hakkı verecek. Suudi Arabistan’da yerel yönetimler için seçimler ilk kez 2005’te yapılmış, ancak sadece erkeklerin oy kullanmasına izin verilmişti.

KRAL’DAN 12 TALEP

1) Kralın yanında bir hükümetin de yer aldığı bir anayasal monarşi yönetimi.

2) Halkın onaylayacağı bir anayasa.

3) Yolsuzlukla mücadele.

4) Halka hizmet eden bir hükümet.

5) Genel seçimler.

6) İnsan hakları ve özgürlükler.

7) Sivil toplum kuruluşları.

8 ) Ayrımcılığa son.

9) Kadınlara
özgürlük.

10) Bağımsız
yargı.

11) Adil gelir dağılımı.

12) İşsizlikle mücadele.

Gösterileri yasakladı

Kral Abdullah gelişmelerin ardından dün ülkede tüm protesto gösterileri ve yürüyüşleri yasakladı. İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ülkenin doğusunda petrol bölgesinde azınlıktaki Şiiler’in küçük protesto gösterileri düzenlemesinin ardından bu kararın alındığı belirtildi. Güvenlik güçlerinin, ülke genelinde kamu huzurunu bozacak herhangi bir eylemi önlemek için tüm önlemleri alacağı bildirildi.

Vatan

Yorumlar
CahitMart 6, 2011 --- 16:23
Suudi Arabistan halkı 11 Mart’taki meydanda olacak mı?

T24 – Arap devrimlerine sahne olan dönemde, Suudiler Facebook üzerinde yapılan 11 Mart’taki gösteri çağrılarına cevap verecek mi? Cidde’nin önemli noktalarından birinde protesto gösterisi düzenleyecekler mi? Yoksa protestolar, protestolara tanık olmuş, Şiilerin çoğunlukta olduğu güneydeki Katif eyaletinde mi baş gösterecek? Büyük kumdan kaleleriyle toplumun gözlerinden saklanan Riyad, güç ve görkem kozası içinde beklemeye devam mı edecek? Şimdi tüm Ortadoğu uzmanları bu soruları düşünüyor…

Suudi Arabistan, değişim için gereken olgunlukta. Sükunet ve politikadan uzak nüfusuyla son derece zengin olan imajına rağmen, Suudi Arabistan komşusu Arap ülkelerine benzeyen ekonomik, demografik, sosyal ve politik şatlara sahip. Suudilerin bölgeyi etkisi altına alan protesto hareketine karşı bağışıklığı oluğunu söylemek için bir sebep yok. Hürriyet gazetesinde yer alan haber şöyle:

Suudi Arabistan zengin bir ülke olmasına rağmen gençleri kamu veya özel sektörde iş bulamıyor. 430 milyar dolarlık ekonomisinin genişlemesi girişimci elit sınıfın önemli bir bölümüne fayda sağlarken, her yıl üniversiteden mezun binlerce gence bir getiri sağlamadı.

KOMŞULARINDAN FARKLI DEĞİL

Tıpkı komşuları gibi, Suudiler iş, ev, eğitim istiyor. Ancak, istedikleri başka bir şey daha var. Irak işgalinin yaşandığı 2003 yılından bu yana politik isteklerini kendi yöntemleriyle ifade eden Suudiler, yüzlerce akivist, uzman, erkek ve kadın ile Sünni, Şii ve İslamcılar tarafından imzalanan dilekçeler kullandı. Artan işsizlik, geçleri anti sosyal davranışlara itti, evlilikle çöktü, bekar erkeklerin sayısı arttı, yoksulluk sınırının altındaki insan sayısı çoğaldı. Bugün, yaşları 20 ile 24 arasında değişen Suudilerin yüzde 40’ı işsiz.

Aynı zamanda, ardı ardına yaşanan skandallar devlet kurumlarındaki yolsuzluk ve adam kayırmanın derecesini gözler önüne serdi. Siyasi suçlular Suudi hapishaneleri doldurdu. Teröre karşı savaş kozunu kullanan Suudi rejimi ise hareket özgürlüğünden faydalandı.

Suudilerin fakir olduğu ve eğitimde ve altyapıda dünyanın gerisinde kaldıkları dönemde, petrol tüm sosyal yaraların kremiydi. 1950 ve 60’lı yıllarda Arap dünyasını saran hükümet darbeleri, Suudiler üzerinde çok fazla etki yapmadı.

O dönemlerde Suudilerin çoğu hükümetlerini sorgulayacak eğitim seviyesine veya eğilime sahip değildi. 1970’lerde, petrol zenginliği Suudilerin tüketici ekonomisini canlandırdı. Ancak politikaya katılım bu paketin içine dahil değildi.

Bugün, petrol hala çok fazla ancak Suudiler geçmişe kıyasla farklı. Suudiler artık farklı bir şey istiyor. Genç, eğitimli, birbirlerine bağlı bir haldeler ve kendilerini ifade edebiliyorlar. Hepsinden öte, Ocak ayından bu yana Arap ülkelerinde patlak veren ve dünyanın konuştuğu demokrasi, özgürlük, şeffaflık, sorumluluk ve insan haklarını tartışıyorlar. El Cezire gibi uydu kanallarını izliyor, bölgeden gelen haberleri merakla takip ediyor.

REFORM İŞARETİ BİR KANDIRMACA

23 Şubat günü, yurt dışında geçirdiği üç aylık süreçte iki ameliyat geçirdikten sonra ülkesine dönen 87 yaşındaki Kral Abdullah, 36 milyar dolarlık bir sosyal yardım paketi açıkladı. Kamuda maaşların artırılması, işsizlik primleri, konut yardımları, eğitim ve kültür alanındaki reformlar, ağırlıklı olarak genç nüfusu teskin etmek ve bir devrim hareketinden uzak tutmak için yapılmış şeffaf girişimlerdi.

Geçmişte, bu tür yardımlar kraliyet ailesinin cömertliğine alışık olarak büyütülen nüfus tarafından hoş karşılanırdı. Ancak bugün, ekonominin karşılanmayan ihtiyaçları, çıtayı daha yükseklere koydu. Çok yaşlı ve zayıf olan kral, şikayetlerini internet üzerinden ifade eden Suudilerin hayal kırıklığını anlayamamış olabilir. Suudi Arabistan’daki tüm işaretler, nüfusun politik değişim talep etmek için bugüne dek eşi benzeri görülmemiş bir fırsat yakalamaya meyilli olduğunu gösteriyor.

GENÇLER AYAĞA KALKIYOR

Eğer Suudiler, protesto gösterileri için yapılan çağrılara cevap verir ve geçmişte kalan dilekçe sendromunun ötesine geçmeyi başarabilirlerse, öne çıkan çoğunluk, Suudi Arabistan’ın liberal ve İslami kutuplara çekilmesinden bıkıp usanmış olan özgür düşünceli kişiler olacak. Bu kişiler, politik alanda temsil edilmek ve ekonomik fırsatlar elde etmeyi istiyor. Suudilerin tümünün istediği ise seçilerek göreve gelen bir parlamento.

Tıpkı devrilen diğer Arap rejimleri gibi, Suud ailesi kaçınılmaz olarak El Kaide tehdidi ve aşiretsel, bölgesel, mezhepsel bölünme tehditleriyle nüfusu korkutmaya çalışacak. Politik değişimi, başlamadan önlemeye çalışacaklar. Suudiler panik yaratanlara inanmayabilir. Onlar genç, bütünlük içinde, bilgili ancak öfkeli bir nesil. Bu nesil, illüzyon ve kontrol amacıyla bireyleri ezen, kamu ve özel sektörün otoriter ailelerine karşı ayağa kalkıyor. Mart 6, 2011
uyanışhaber

İbrahim Karagül
ikaragul@yenisafak.com.tr
03 Mart 2011
Libya'yı işgal: Yeni bir Ömer Muhtar çıkacak..

Libya'yı işgale hazırlanıyorlar. Irak'ı işgal ettikleri gibi, Afganistan'ı korkunç bir kaosa sürükledikleri gibi. Yemen'i, Sudan'ı, İran'ı vurmak istedikleri gibi. Bir ülkeyi daha belirsizliğe, sonu gelmez çatışmalara sürüklemek istiyorlar. On yıldır işgal, rejim değişikliği, demokrasi projeleri, iç savaş, etnik ve mezhep eksenli çatışmalar üzerinden yürüttükleri kontrol stratejilerini uygulamaya çalışıyorlar.

ABD savaş gemileri Süveyş Kanalı'ndan geçip Libya açıklarına demirliyor. İnsani yardım taşıdığı söylenen savaş gemileri Libya'ya yöneliyor. Helikopter gemileri zaten hazır. Bir de uçak gemisi gönderiyorlar. Göndermelerine gerek yok, zaten oradaydılar. Basra Körfezi dünyanın en büyük askeri yığınaklarından birine ev sahipliği yapıyor. Kızıldeniz, özellikle de Cibuti ABD ve müttefiklerinin donanma üssüne dönmüş durumda. Yeni takviyeye ihtiyaçları bile yok.

Dünya kamuoyunu müdahale için hazırlamaya çalışıyorlar. "Nasıl müdahale edelim? Irak'ta olduğu gibi Birleşmiş Milletler üzerinden zorlama kararlar mı çıkaralım? Doğrudan ABD, İngiliz, Fransız müdahalesi mi olsun? Yoksa NATO gibi dünyanın en büyük askeri örgütü üzerinden mi harekete geçelim?" gibi seçenekleri değerlendiriyorlar?

Hava sahasını kapatma görüşü ilk adım olarak ağrılık kazandı. Libya semaları denetim altına alınacak. Uçaklar uçamayacak. Zaten ülkeye ambargo kararları da alındı. Bu adımdan sonra ikinci adım gelecek? O da doğrudan askeri müdahale olacaktır.

Uçuş yasağını çok iyi biliyoruz biz. Yıllarca Irak'a uygulandı. Kuzey Irak'ta uçan her uçak vuruldu. Canları istedikleri anda Irak'ın her yerini bombaladılar. Ambargo ve uçuş yasağı yüzünden on binlerce insan hayatını kaybetti. Bir nevi Çekiç Güç operasyonu şimdi Libya için hazırlanıyor.

Bu coğrafyanın beyinsizleri yüzünden halkları çok acı çekti. Yönettikleri dönemde acı çekti. Baskının ve acımasızlığın her türünü gördü. Özgürlüklerin yok edilişini, kaynakların israf edilişini, fakirliğe mahkum edilişi gördü. Sahte bir onur, şaşaalı meydan okumalarla uyutulan, kontrol altına alınan kitleler nefes alamaz hale getirildi. Şimdi aynı kadrolar, giderken ülkelerinin, toplumlarının başına yeni belalar açıyor.

Albay Muammer Kaddafi'ye bakın. İktidarını korumak için, kendini ölümsüz gördüğü için, ülkesinin işgaline zemin hazırlıyor. Halkını yeni yokluklara, acılara mahkum ediyor. Bir taraftan kendi şehirlerini, kasabalarını, petrol kuyularını bombalarken, ayakta kalmak için on binlerce insanın ölümünü göze alırken diğer taraftan Libya'nın kaynakları için ülkenin tamamını ateşe atabilecek açgözlülükle bekleyenlere kapı aralıyor.

Kaddafi'nin milyarlarca dolarlık hesaplarına el koyanların, onu sürgüne göndermek ya da yargılamak için kararlar alanların, ayağa kalkan Libya halkına yardım ediyor görüntüsü pazarlayanların yalanlarına kim inanır artık. Onların derdi Kaddafi'yi cezalandırmak mı sizce?

On yıldır bu coğrafyada söylemedikleri yalan, kullanmadıkları zaaf alanı kaldı mı? Bu senaryolara, ikna edici gerekçelere artık inanacak mıyız? Irak'ı Saddam yüzünden, Afganistan'ı Taliban yüzünden mi işgal ettiler sanıyorsunuz? Sudan'ı adalet için mi böldüler, Yemen'i El Kaide yüzünden mi iç savaşa sürüklediler?

Yeni özgürleştirme operasyonlarına karnımız tok. Libya halkı ABD'yi de, NATO'yu da istemiyor. Askeri müdahale istemiyor. Ambargo ya da uçuş yasağı istemiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın görüşme taliplerini bile reddettikleri söyleniyor. İnsan hakları sözcüsü Abdulhafız Ghoga, "Yabancı müdahalesine, askeri müdahaleye karşıyız. Libya halkı kendi başına bu işi bitirecek" diyor.

Libya halkı çok güçlü bir direniş geleneğine sahip. Ülkelerini özgürleştirmek için verdikleri mücadeleyi biliyoruz. Bu insanlar aynı gelenek üzerinden yeni bir direniş hattı kuruyorlar. Kaddafi ne kadar ülkesini bombalasa, şehirlerini yakıp yıksa da artık geri dönemeyecek. Attığı her adım, kendisini çok daha kötü bir sonuca hazırlıyor. Saldırıları direnişçilerin azmini kuramayacak, onları geri adım attıramayacak.

Böyle bir dönemde "nasılsa çaresiz kaldılar" diyerek bu ülkeye yönelik kirli hesaplar içine girenler, bir süre sonra aynı direniş hattıyla karşı karşıya kalacak. Direniş Kaddafi gittikten sonra yabancı müdahaleye karşı olacak ve Libya toprakları coğrafyanın tamamını desteğini alan keskin bir mücadeleye sahne olacak.

İşte o zaman, bütün bu kuşaktaki değişime bir de direniş dalgası eklenecek. O zaman büyük depremi, değişimi yönetmeye kalkışanların çaresizliğini göreceğiz. Libya'nın petrolüne, Mısır'ın Süveyş'ine, Yemen'in stratejik değerine, Basra Körfezi ve Doğu Akdeniz'in jeopolitik önemine yatırım yapanlara, bu yatırımı kâra dönüştürmek için kanlı senaryolar uygulayanlara karşı gerçek bir özgürlük mücadelesi dalga dalga yayılacak.

Bu coğrafyayı kanla dize getirmeye, terbiye etmeye çalıştılar, başaramadılar. Yeni yöntemler denediler, başaramadılar. Şimdi yine askeri seçeneğe dönüyorlar, yine başaramayacaklar. Her girişimleri kendilerini bu bölgeden daha da uzaklaştırıyor. Dostları giderken, yıllardır talimatlar yağdırdıkları iktidar yapıları dağılırken, yeni siyasi çevrelerle flört etmeye başladıkları bir dönemde Libya'ya müdahale hesaplarını tamamen bozacak.

Evet, Kaddafi gidecek. Gidişini boşluk görüp bu ülkenin geniş topraklarına, zengin kaynaklarına çöreklenmek isteyen akbabalar umduklarına ulaşamayacak.

Böyle giderse yeni Ömer Muhtarlar ortaya çıkacak. Bütün Türkiye'yi bu yeni işgal hazırlığına karşı duyarlı olmaya, kesin tavır koymaya çağırıyoruz...

Ortadoğu Kaynıyor

Ortadoğu'daki protesto gösterileri sürüyor. Başta Yemen olmak üzere, Bahreyn ve Umman'da gösteriler düzenlendi.

06.03.2011

Ortadoğu kaynamaya devam ediyor.

Yemen

Amerika Birleşik Devletleri, Yemen’deki vatandaşlarına can güvenliği riskinin son derece yüksek olduğu gerekçesiyle ülkeden ayrılmaları uyarısında bulundu.

Yemen’in büyük kentlerinde on binlerce gösterici kamp kurmuş durumda.

Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifasını isteyen gösterilerin söylemi gitgide sertleşirken, İb kentinde protestocular ile hükümet taraftarları arasında çatışmalar çıktı.

Bahreyn

Bahreyn’de ise hükümetin 20 bin kişiye iş imkanı sağlanacağı açıklaması, özellikle Şii protestoculara yönelik açılım olarak yorumlandı.

Başkent Manama’daki İnci Meydanı’nda kamp kuran eylemciler, kralın amcası olan Başbakan Halife bin Salman El Halife’nin istifasını ve yeni anayasa istiyor.

Yüzlerce protestocu, Başbakanlık binası önünde oturma eylemi yaptı, girişleri engelledi.

Umman

Umman’da ise protestolara son olarak ulusal havayollarının 100 kadar çalışanı da katıldı.

Başkent Muskat’ta ve Sohar kentinde oturma eylemleri düzenledi.

Suudi Arabistan
Suudi Arabistan ise protestolara yasak getirdi.

İçişleri Bakanlığı, huzur bozacak bütün girişimleri engellemek için her türlü tedbire başvurulacağını duyurdu.

Cuma günü gösteri yapan 22 Şiinin göz altına alındığı bildirildi.

Suudi Arabistan’ın doğusundaki bazı kentlerde, siyasi tutukluların serbest bırakılması için geçen hafta gösteriler düzenlenmişti. TRT

Afganistan'da NATO Protestosu

Afganistan'da düzenlenen saldırılarda yaşanan sivil can kayıpları, başkent Kabil'te düzenlenen gösteri ile kınandı.

06.03.2011

Kabil’de yüzlerce kişi, NATO ve Amerikan saldırıları sırasında öldürülen ve yaralanan sivillerin fotoğraflarını taşıdı.

Amerika ve NATO karşıtı sloganlar atan, Amerikan Başkanı Barack Obama’nın bir kuklasını yakan göstericiler, bütün yabancı askerlerin Afganistan’dan çekilmesini istedi. Sıradışı

Protestocuların Üzerine Roket!

Yemen'de yönetimine protesto eden kalabalığa roket atıldı, en az 4 kişi öldü.

04.03.2011

Yemenlilerin büyük tepkisine yol açan olay başkente 170 kilometre uzaklıktaki Semla köyünde meydana geldi.
Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifası için gösteri yapan kalabalığın üzerine roket atıldığı ve 4 kişinin öldüğü bildirildi.

İsyancıların açıklamasında, "Rejimin değişmesi ve yolsuzlukların son bulması için düzenlenen barışçı gösteriler sırasında askerler, protestocuların üzerine roket attı, onlarca insanı vurdu" denildi.

Geçiş Planını Reddetti
Yemen’de muhalifler, 32 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifa etmesi talebiyle haftalardır gösteriler düzenliyor.

Salih ise görev süresinin dolacağı 2013’e kadar koltuğu bırakmaya yanaşmıyor.

Abdullah Salih’in, kendisinin 2011’de koltuğu bırakmasını sağlayacak geçiş planını da reddettiği bildirildi. TRT

Kosovalı akıncı Arif, ABD askerlerini Afgan halkı için cezalandırmış

Almanya'da Havalimanında Afganistan'a sevk edilmeyi bekleyen ABD askerlerinden ikisini öldüren Arif Uka, saldırıyı Afganistan halkı adına yaptığını söyledi

06 Mart 2011
Anadolu Haber

Frankfurt’ta iki Amerikalı askeri öldüren Kosovalı Arif, ABD askerlerini Afganistan savaşına katıldıkları için cezalandırdığını açıkladı.

Alman polisi, havaalanında askerlerin bulunduğu otobüse ateş açan kişinin, Arif Uka adında 21 yaşında bir Kosovalı olduğunu açıklamıştı.

Saldırıyı soruşturan savcıya göre, zanlı, olaydan bir gün önce, internette, Amerikan askerlerini Afganistan’da bir evi basarken gösteren bir film izledikten sonra intikam almaya karar vermiş.

Savcıya göre, sigara isteme bahanesiyle otobüse giren zanlı, askerlere Afganistan‘a gidip gitmediklerini sormuş ve “evet” diyen ilk askeri başından, şoförü ise ensesinden vurmuş.

“Allahü ekber” diyerek ikinci bir askerin yüzüne ateş eden zanlı, tabancasının tutukluk yapması üzerine otobüsten kaçmış. Uka daha sonra meydan görevlileri ve polisler tarafından yakalnmıştı.

PANDORA
SERDAR AKİNAN
02 Mart 2011

Prof. Albert Wohlstetter kim bilir misiniz? Çok mühim adamdır.

Daha Sovyetler çökmeden şu cümleyi söylemiştir:

'Sovyetler Birliği'nin günleri sayılı. Moskova merkezli komünist rejim yakın gelecekte parçalanacak, Kafkaslar'da özgürlüğe kavuşacak toplumlar yeni devlet kurarken, Türkiye'yi örnek alacaklar. Ama Ankara'nın akılcı bir politika izlemesi gerekir. Türkiye, Kore savaşından bu yana Amerika'nın idealler ortağı. Demokrasi ve özgürlükler peşinde Türk-Amerikan dostluğu hep sürecek.''

'Güneybatı Asya Doktrini''nin babası bu adamdır. BOP'un temeli de aslında bu doktrindir...

1998 yılında ABD'de hazırlanan 'Stratejik Değerlendirme Raporu''nda; Kuzey Afrika'dan Afganistan'a kadar uzanan ve dünyanın en önemli petrol ve doğalgaz kaynaklarını kapsayan bölge 'Geniş Ortadoğu Bölgesi'' olarak tanımlandı. Prof. Wohlstetter bu dev planda Türkiye'ye daima büyük önem atfetti. 80 Darbesi'nden önce İstanbul'daydı ve muhtemeldir ki darbe ve Özal'lı yıllar onun planına entegre bir süreçti.

Başbakan Necmettin Erbakan 1996 Ekim'inde nereyi ziyaret etti?

Mısır ve Libya...

Kasım 1996'da ise Susurluk'ta kaza oldu.

Refahyol Hükümeti'nin sonunu getiren neydi? 28 Şubat...

O 28 Şubat ki AKP iktidarının görünen temelidir.

11 Eylül saldırıları ardından Afganistan ve Irak işgal edildi.

ABD'nin bu coğrafyadaki temel hedefi neydi?

'Ortadoğu coğrafyasındaki zengin petrol ve doğalgaz yataklarını denetim altına almak ve Avrupa'yı Çin'i, Japonya'yı ve Rusya'yı petrol ve doğalgazdan uzak tutmak.''

Türkiye ise 'model ülke'' projesi olarak tuttu.

AKP; tarihsel, sosyal, siyasal ve ekonomik nedenlerden ötürü başarı kazandı. Ancak tam da bu günlerde sözüm ona öngörül-e-meyen bir gelişme peyda oldu.

Merkezinde yer aldığımız bölge (BOP coğrafyası) alev alev...

Bir yanda tasfiye olan Cumhuriyet. Bir yanda 'kullanılıp atılan'' TSK...

Hüsnü Mahalli'nin analiziyle, 'bir yanda ekonomik anlamda bireyci, egoist ve inanç itibarıyla kaderci vatandaş...'' Yani? Kafa yapısı itibarıyla kapitalist, ama ideolojik olarak kaderci yani uyumlu...

Lafı çok dolandırdım biliyorum. Ama...

İran'da muhaliflerin tutuklanmasına, PKK'nın eylemsizliği bitirmesine, Kuzey Irak'ın fokurdamasına ve Akdeniz'deki askeri hareketliliğe bakarak demem o ki...

Piyasa, kartları bir kez daha karıyor.

Prof. Albert Wohlstetter veya meşhur öğrencileri bunu öngördü mü bilemiyorum...

Ancak tahminim o ki bu topraklar bir büyük yangına gebe...

Hoca'nın cenazesini izlerken bu satırları yazıyorum. 'Milli Görüş gömleği, 28 Şubat, TSK, millet, İslam...'' kelimeleri uçuşuyor zihnimde ve buraya yazmak istemediğim duygulara savruluyorum.

Okuyucu Yorumu:

Cavitabi

"Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır ..." derler ya...

Bu anlar öyle anlar...

Sevgili peygamberimizin, O'nun meşalesini taşıyan kıdemli bilgelerimizin ve onların yazdıkları Kadim kitapların 1400 küsur yıldır bize anlatageldikleri ve şerrinden Allah'a sığındıkları "Ahir zaman/zamanın son dilimi"nde gibiyiz...

Merhum Necip Fazıl'ın dediği gibi:

"Aman efendim aman/Galiba ahir zaman/Manzarası yurdumun/Tufan gününden yaman."

"Zamanın son dilimi"nde isek; kaçınılmaz olarak her şey altüst olacak, her yer alev alev yanacak... İnsanların sağlam zannettiği her yapı çökecek... Kötülerin her hesabı akim kalacak... Attıkları her pusuya kendileri düşecek... Evdeki hiçbir hesap çarşıya uymayacak...

Bu kıyamet yıkıntılarının arasından yepyeni bir dünya doğacak...

Bu yeni dünyanın merkezinde para, pul, alavere dalavere, yalan dolan değil sadece insan,erdemli insan yer alacak...

Yani aşk, yani ahlâk, yani fikir, yani eylem, yani alınteri, yani göznuru, yani dostluk, yani yiğitlik, yani fedakârlık, yani cömertlik, yani ahde vefa, tani adaletin kıymetinin bilindiği yeni bir dünya düzeni ortaya çıkacak (büyüklerimiz buna "büyük zuhur" diyor)...

Kısacası: "Denizler durulmaz dalgalanmadan"...

http://www.mizikacilar.com/Makale.aspx?ID=179

Cezayir'de eylem yasağını muhafızlar deldi
7 MART 2011

Cezayir'de halk muhafızı olarak nitelenen kolluk kuvvetleri, başkentte uygulanan gösteri yasağına meydan okuyarak protesto gösterisi düzenledi.
Muhafızlar, ücretlerine zam ve çalışma koşullarında iyileştirme talep etti.

Sayılarının on bini bulabileceği belirtilen eylemciler, önlerindeki bir kaç polis kordonunu birden aşarak parlamentoya dek yürüyüşlerini sürdürdü.
Son haftalarda başkentte Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika aleyhine gösteri düzenleme girişimleri olmuş, ancak polis bunları şimdiye dek engellemişti.
Misyonunu tamamladı mı?
Hükümetin yasağına doğrudan meydan okuyan muhafızlar, hükümetin İslamcı militanlara karşı mücadelesinin ön saflarında yer alıyordu.
Ancak Cezayir'in olağanüstü hal uygulamasını kaldırmasının da etkisiyle, İçişleri Bakanlığı muhafız birimlerini yavaş yavaş feshetmekten söz ediyordu.
Meclis önünde eylem yapan grup ise, yetkilileri 'nankörlük' ile suçladı.
Muhafızlardan biri, kararın "ateş altında ölen silah arkadaşlarının anısının çiğnenmesi" olduğunu savundu.
Eylemciler Cumhurbaşkanı'ndan seslerini duymasını isteyerek 'çözüm Buteflika" sloganları attı.

Hükümet muhafız birimlerini feshetme fikrini değerlendiriyordu
1994 yılından itibaren oluşturulmaya başlanan muhafız birliklerinin mevcut sayısı 94 bini buluyor.
Eylemciler aradan geçen sürede 4.400 muhafızın öldüğünü söylüyor.
Eylemcilerden bazıları yılda 21 günlük izin süresini yetersiz bulurken, bazıları kask ve kurşun geçirmez yelek istiyor.
Eylemcileri temsil eden bir heyet daha sonra meclis başkanı Abdülaziz Ziyari ile görüştü.
Komşu ülkelerde birbiri ardına isyan hareketleri patlak verirken dikkatle izleyen 73 yaşındaki Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika, geçen ay yolsuzlukla mücadelenin hükümetin en öncelikli hedeflerinden olacağını duyurmuş, ayrıca ekonomi, istihdam ve konut alanlarında yeni adımlar vaadetmişti.
Cumartesi günü Buteflika aleyhindeki son eylem girişimi polisin müdahalesi ile önlenmiş; karşıt görüşlü gruplarsa protestoculara "Buteflika Mübarek değil" sloganları attı.
200 bin kişinin öldüğü bir iç savaşa sahne olan Cezayir'de 1992'den bu yana uygulanan olağanüstü hal, geçtiğimiz günlerde son bulmuştu. BBC

Petrol fiyatları son 2,5 yılın zirvesinde
7 MART 2011

Libya'da ayaklanmanın iç savaşa dönüşebileceği kaygıları, uluslararası piyasalarda petrolün fiyatını son iki buçuk yılın en yüksek seviyesine çıkardı.

Amerikan hafif ham petrolünün Nisan ayın varil teslim fiyatı, Eylül 2008'den bu yana görülen en yüksek seviyeye çıkarak 106,44 dolar oldu.

Londra Brent türü ham petrolün varili ise 1,53 dolar artarak 117,40 dolara çıktı.
Asya borsalarında düşüş
Bu arada, artan enerji fiyatlarının küresel resesyon sonrası toparlanma sürecine sekte vurabileceği yolundaki kaygılar Asya borsalarında düşüşlere neden oldu.

Japon Nikkei endeksi 1,8 oranında düştü.

Hong Kong, Sydney ve Bombay borsalarında da hisselerin ortalama değeri azaldı.

Şanghay'da ise endeks günü 1,8 artışla kapadı. Ancak uzmanlar bunun enerji şirketlerinin hisselerinin önemli oranda değer kazanmasından kaynaklandığını söylüyor. Çin Şenhua enerji şirketinin hisseleri yüzde 10 oranında değer kazandı.

Amerika Birleşik Devletleri, petrol fiyatlarındaki baskıyı hafifletmek için kendi rezervlerine yönelebileceğinin işaretlerini verdi.

Ancak, bu açıklama, yatırımcıların Arap dünyasındaki krizin, petrol üreticisi diğer ülkere de yayılması endişesi nedeniyle piyasaları rahatlatmaya yetmedi.
BBC

Yemen'de dört devrim muhafızı öldürüldü

6 MART 2011
Yemen'de elit Devrim Muhafızları'ndan dört asker, kimliği belirsiz silahlı kişilerce öldürüldü.

Yemen'de Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih karşıtı gösteriler haftalardır sürüyor
Saldırı, başkent Sanaa'nın yaklaşık 170 kilometre doğusundaki Marib kasabası yakınlarında düzenlendi.

Kontrol noktalarındaki birliklere gıda taşıyan askerler, araçlarında pusuya düşürüldü.
Saldırganlar ise olay yerinden kaçtı.
Bir yetkili, saldırının El Kaide'nin eylemlerinin izini taşıdığını söyledi.
El Kaide iki hafta önce de Marib'de benzer bir saldırı düzenlemişti.
Yemen'de, örgüt militanı olduklarından şüphelenilen kişiler, geçtiğimiz yıl boyunca askeri yetkililerle istihbarat yetkililerine saldırılar düzenlemekle suçlanmışlardı.
ABD'den vatandaşlarına uyarı
Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri, vatandaşlarını Yemen'e seyahatten kaçınmaları yolunda uyardı.
ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Yemen'deki Amerikan vatandaşlarının da, bu ülkeden ayrılmayı değrlendirmesi gerektiği belirtildi.
Açıklamada, Yemen'de güvenlik tehdidi düzeyinin "terör faaliyetleri ve kargaşa ortamı yüzünden çok yüksek olduğuna" dikkat çekildi.
Amerika Birleşik Devletleri'nden önce İngiltere de vatandaşlarına benzer bir uyarıda bulunmuştu.
Yemen'de haftalardır, 1978'den beri iktidarda olan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in istifası talebiyle gösteriler düzenleniyor.
BBC

Ortadoğu Diken Üstünde

Arap dünyasında gerginlik devam ediyor. Suudi Arabistan ve Kuveyt'te protesto hazırlıkları yapılırken, Yemen, Mısır ve Bahreyn'de protestolar sürüyor.

08.03.2011

Suudi Arabistan

Suudi Arabistan’da hükümetin kamu düzenini korumak gerekçesiyle her türlü gösteriyi yasaklamasına rağmen küçük çaplı da olsa protestolar devam ediyor.
Rejim aleyhtarları, sosyal iletişim siteleri aracılığıyla "Öfke günü" ilan ettikleri 11 ve 20 Mart’ta hükümet karşıtı gösteriler planlıyor. Protestoları yasaklayan Suudi hükümeti ise önlemlerini artırdı ve protesto günü için binlerce polisi görevlendirdi.

Kuveyt

Dünya’nın dördüncü büyük petrol ihracatçısı Kuveyt’te de protesto hazırlıkları yapılıyor.

Kuveytli gençler Emirin ailesine mensup Başbakan Şeyh Nasır el Muhammed Es Sabah’ın görevi bırakması ve daha fazla siyasi özgürlük talebiyle gösteriler düzenlemeyi planlıyor.

Yemen

Yemen’in başkenti Sana’da hükümet karşıtları Sana Üniversitesi yakınında kamp kurdu. Bu kez ateşli gösterilerin yerine daha sakin bir protesto vardı.

Göstericiler, kurdukları çadırlara astıkları pankart ve karikatürlerle Başbakan Ali Abdullah Salih’i görevden ayrılmaya davet etti.

Ülkenin güneyinde göstericilerin, öğretmenler ve öğrencilerin gösterilere katılmamaları halinde bölgedeki okulları yakmakla tehdit ettiği de gelen haberler arasında...

Öte yandan, Yemen’in en büyük cezaevlerinden birindeki mahkum ve tutukluların, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’e aleyhinde gösteri düzenlediği, güvenlik güçlerinin göstericilere müdahalesinde ölen ve yaralananlar olduğu bildirildi.

Tunus

Tunus- Libya arasında binlerce göçmeni ağırlayan kamplar da şiddet olaylarına sahne oluyor.

Kamptaki Bangladeşli göçmenlerle Nijeryalı göçmenler arasında çıkan taşlı sopalı kavga güvenlik güçlerinin müdahalesiyle son buldu.

Bahreyn

Protestoların bir diğer adresi Bahreyn’in başkenti Manama’da bir araya gelen yüzlerce gösterici Halife Bin Salman’a destek veriyor.

Ellerinde zincirler, beyzbol sopaları, kılıçlar ve bıçaklarla yüzlerce kişi artan mezhep geriliminin sona ermesini istedi.

Şii muhalifler ise, ülkede kraliyet rejiminden cumhuriyete geçilmesi için, "Hak" adı altında yeni bir hareket başlattıklarını duyurdu.

Mısır

Mısır’da ise bir grup Kıpti, kiliselere yönelik saldırıları protesto etti.

Başkent Kahire’de yüzlerce Hristiyan Kıpti, Mısır Yüksek Askeri Konsey Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi karşıtı slogan attı, araç ve dükkanlara zarar verdi. TRT

Arap devrimleri bir Ortadoğu rönesansıdır

Ürdün Senatosu üyelerinden eski Dışişleri Bakanı Dr. Salahaddin el Beşir, 'Arap devrimleri, bir Ortadoğu senaryosu değil, bir Ortadoğu rönesansıdır' dedi.
|
08 Mart 2011
Süleyman Şahin / TİMETURK

Ürdün Senatosu üyelerinden eski Dışişleri Bakanı Dr. Salahaddin el Beşir’e göre,” Arap coğrafyasında meydana gelen olaylar, Arap toplumu nezdinde modern iletişim araçlarının kullanımıyla gelişen bir Arap rönesansının, bir olgunlaşmanın tezahürüdür.” El Beşir’e göre, Arap sokaklarının değişim talebi, politik katılım iradesinden mahrum bırakılmışlığın, sorumluluklara endeksli ve hakları yok sayan bir sisteme duyulan hoşnutsuzluğun birikimidir.

Ürdün dahilinde meydana gelen yürüyüşler, oturma eylemleri, yolsuzluklara karşı mücadele ve reform çağrıları üzerine Londra mahreçli el İlaf’a verdiği röportajda el Beşir, “bu bir furyadır geçer, zira Ürdün’ün konumu özeldir” derken şöyle devam ediyor. “ Bu olaylar, Ürdün tahtına, iktidara ve sokağa duyulan güveni gösterir. Ürdün toplumunda halihazırdaki politik güçlerin çoğu köklüdür ve devletin temel unsuru olan sosyo-politik bileşimin bir parçasıdır. Politik reformun ana kapısı, Ürdünlü vatandaşın seçim sandığı yoluyla politik ve ekonomik isteklerini dile getirebileceği modern bir seçim kanunudur.”

Amerikan rötüşlü yeni bir Ortadoğu oluşuyor yorumlarına katılmayan. El Beşir’e göre, Bizzat Arap coğrafyasındaki iç dinamiklerin harekete geçirdiği reform ve değişim taleplerini dillendiren bir Arap Rönesansı’yla karşı karşıyayız. İsrail ve Batı devletleriyle barışık olma kararı artık devletlerin değil halkın iradesinde.

Röportaja geçelim…

Araplar açısından bakarsak olaylar gittikçe tırmanıyor. Görünen o ki, 2011 yılı Arap rejimlerinin peşpeşe yıkıldığı bir yıl olacak. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Arap aleminde bugün meydana gelenler, topraklarımızda doğru dürüst bir iç politik hayatın olmayışından, politik gelişim programlarının yavaş işleyişinden, bu programlar üzerinde bir konsensüs eksikliğinden ve belli bir standarda sahip olmayıp ülkeden ülkeye değişen formatından kaynaklanan doğal bir sonuçtur. Bir diğer önemli etken ise normal bir Arap vatandaşın, ülkesindeki iç politik mekanizmalara duyduğu güvensizlik ve beklentilerin sürekli boşa çıkmasından yaşadığı hayal kırıklığıdır. Arap vatandaşı, karar sürecine ortak olmadığının bilincinde, sonuçlardan kendisine bir sorumluluk payı düşmediğini düşünüyor. Aktif politik katılımın yokluğu veya mevcut katılım çerçevesine duyulan güven eksikliği nedeniyle kendisiyle mevcut düzen arasında bir uçurum olduğu kanısında. Bu uçurumu kapamaya dönük her türlü değişim çabası, gerekli politik altyapının olmayışına ve bu değişime öncülük yapacak kurumsal mekanizma boşluğuna takılıp kalıyor. Ortada güven telkin eden ne bir basın, ne de taleplerini yansıtacak, inanç duyulası bir politik mekanizma var. Bu konuda iki önemli katalizör etkenden bahsetmek gerekir.

Birincisi, büyük küresel ekonomik krizin, Arap vatandaşı derinden etkilemesi.

İkincisi, büyük teknolojik gelişimin, sanal Arap sokağı olarak tanımladığım, sessiz yığınlara iktidarların sunamadığı sesini duyurma ve örgütlenme imkanı bahşeden karşılıklı diyalog ortamı sağlaması.

Arap sokaklarının isteklerini rejimlerin üzerinde etkin kılan devrim virüsünün salgın halinde ülkeden ülkeye yayılmasına ne diyorsunuz?

Salgın hali, devrime muhatap Arap devletlerindeki politik mekanizmanın büyük ve köklü değişimle birlikte hareketlenmesiyle doğru orantılı. Devrimlerle birlikte politik kurumların yeniden kımıldanmaya başlaması ve halkın sorumluluk alarak karar mekanizmalarına katılımı bize doğrudan sirayet noktasında yeterli oldu. Muhalif güçler, sokağa inme seçeneğinde tıkanmadan seçmenleri ikna ederek de başarabilir algısı oluşmaya başladı. Öncesine bakarsak, genel Arap hissiyatı, politikası ve ekonomisindeki başarısızlıklar, gerek objektif bir gerçeklik gerekse subjektif kanaatler olsun, tek bir hastalığın belirtisiydi. Bu da, vatandaşın kendini mevcut düzenin bir parçası olarak görmekten geri durmasıydı. Aslında şu yaşananlar, değerlendirilmesi gereken bir fırsat sunuyor bize. Zira talepler açısından kitlesel bir görüntü ortaya çıksa da, her bireyin aynı zamanda yaşam kalitesini yükseltme ve hanesini garantiye alma eğilimi inkar edilemez. Aslında ortak olan, bulaşıcı olan, bireylerin geleceğe dair ümitlerinin boşa çıkması ve hayal kırıklığıdır. Bu ortak negatif algıyı pozitife çevirmenin yolu, Araplararası ilişkileri ortak bir kalkınma hamlesi ve ekonomik gelişim için üretim esasına göre yeniden formüle etmek olacaktır. Her şeyden önce Arap gençliğinin hayata dair beklentilerini karşılayacak istihdam alanları oluşturmaya yoğunlaşmalıyız. Diğer yandan her anlamda işgücünün lehine çalışma koşullarında iyileştirmeler yapmak durumundayız.

Ürdün örneğine baktığımızda hemen her hafta yürüyüşler, oturma eylemleri ve kamuoyu açıklamaları şeklinde çeşitli protesto gösterilerinin yapıldığını görüyoruz. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Bu olaylar hakkında söylenecek şey, daha öncekilerle benzerlik taşıdığı… Ürdün’de olan biteni dikkatle izleyenleri, öncelikle ülkenin jeopolitiği, toplumsal değerleri ve ekonomisine ilişkin iç dinamiklerin belirlediği kendine özgü koşulları hesaba katarak derinliğine analiz etmeye davet ediyorum. Sonrasında bu durumun geçici bir furya olduğunu, kalıcılığının ancak kargaşa ve iç karışıklığa bağlı olduğunu, bu nedenle yanı başımızda gelişen hadiselerin sorumluluk duygusunun gelişimiyle üstesinden gelinebileceğini düşünüyorum. Toz duman çekilip ortalık tekrar seçilir olunca Ürdün olaylarını mercek altında tutanlar, bir ulusal reform haritasının işaret taşlarını daha net görmeye başlayacaklardır. Bu bağlamda Ürdün’de meydana gelen gelişmeler, Kraliyet ailesine, iktidara ve sokağın gücüne duyulan güvenin ve olgun bir tavrın göstergesi olacaktır. Bunun böyle olması doğaldır. Zira Ürdün toplumunun bünyesindeki mevcut politik temayüllerin çoğu köklüdür ve devletin temel payandası olan sosyo-poliitik güçlerin bileşkesi bunlardan oluşur. Bir de tabii, belli bir zaman dilimine özgü politik mesajın netliği ölçü sayılmaz. Önemli olan bu mesajın anlık bir tezahür değil, bir yaşam pratiği olarak uygulamada karşılığını bulmasıdır.

Geçmiş Ürdün hükümetlerinin özelleştirme gibi bazı ekonomik icraatlarına bakıldığında – tabii bu arada başlatılan yolsuzluk soruşturmalarını da hesaba katarsak - görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Özelleştirmeyle birlikte anılan yolsuzluk iddiaları, konuyu basite indirgediği gibi mantıksal bir paradoksa da yol açıyor. Yolsuzluk, her nerede rast gelinirse gelinsin, kesintisiz bir şekilde mücadele edilmesi gereken bir olgudur. Fakat şunu bilmek gerek: Yolsuzluk, özel sektöre ya da kamu sektörüne özgü bir durum değildir. Toplum yararına çalışan sivil toplum kuruluşlarında bile görülmesi muhtemeldir. Yolsuzluğu, doğrudan özelleştirmeye bağlamak bu açıdan doğru olmasa gerek. Bu algı, aynı zamanda yolsuzlukla mücadelede hedef saptırmaya da neden olur. İstatistik verileriyle desteklenmiş bilimsel bir çalışma gerektiren bir konuda, devletin ekonomi politikalarını üstünkörü bir üslupla görmezden gelmek de başka bir yolsuzluk türüdür. Şahsen ben, ekonomik kalkınma ve istihdam oluşturma modeli olarak özelleştirmeyi savunan birisiyimdir ve bu görüşe bilimsel verilerden yola çıkarak varmışımdır. Toplumsal mutabakata dayalı yasal seçim sistemine ve değişik programlar arasından tercih yapmaya imkan sağlayan politika pratiğine güvenim tamdır. Halk da zaten en doğrusunu seçecek ve özelleşmeyi destekleyecektir. Zira devletin zenginliği, vatandaşın zenginliğiyle bir anlamda paraleldir. Seçmenlerin istediği ekonomik programı belirleyecek olan, nihayetinde seçim sandığıdır. Her halükarda özelleştirme kararı, 1989 yılındaki ekonomik krizde çözüm yollarından birisi olarak düşünülmüş ve kanaatimce ekonomi, istihdam ve özel sektörün gelişim parametreleri dikkate alındığında başarılı da olmuştur. Bu söylediklerimden yerli ya da yabancı yatırımların mercek altına alınmasından rahatsızlık duyduğum gibi bir anlam çıkmasın. Ancak bu mercek altına alma sürecinde izlenecek yöntemlerin bilimsel olmasını, bir planlama dahilinde yürümesini, faydayı çoğaltmasını ve negatif etkilere yol açmamasını beklemek de hakkımdır sanırım. Toptan kabul ne derece sağlıksız bir yöntemse, toptan red de aynı oranda sağlıksızdır.

Seçim sandığı yoluyla politik ve ekonomik reformun temel dayanağı vatandaştır diyorsunuz. Bu bağlamda genel bir mutabakatı içeren özelleştirme yasasına ilişkin görüşleriniz…

Vatandaşların kendi kararlarını verip gereken sorumluluğu doğrudan yükleneceği, politik, sosyal ve ekonomik dengesizlikleri giderecek diğer yasaların yanında seçim yasasının çıkmasına Ürdün’ün ihtiyacı var. Zira diyalog zemininden geçerek genel kabule mazhar olan bir seçim kanunu ortaya çıktığında, kendi ekonomik durumunu netleştirecek bir ekonomi politikasının oluşumuna vatandaş kendisi karar verebilecek. Bu, reform ekseninde geçmesi düşünülen gelecek seçimlerde oy sandıkları yoluyla gerçekleşecek. Böylelikle sadece iktidar eleştirisi yapmakla yönetime katılmak arasındaki fark da görülmüş olacak.

Ürdün açısından baktığımızda Hüsnü Mübarek yönetimindeki müttefik Mısır rejiminin çöküşü, barış görüşmelerini ve mevcut anlaşmaları sizce nasıl etkiler?

Herhangi bir Arap devletiyle yapılan anlaşmayı sadece iktidarların yaptığı anlaşma olarak görmekten ziyade, halkların anlaşması olarak görmek gerekir düşüncesindeyim.

Arap devletlerinde meydana gelen hadiseler ve rejimlerin çöküşü, Amerika’nın alışılmadık şekilde Arap liderlerini by-pass edip doğrudan değişim talebini dillendiren halkların yanında görüntü vermesi göz önüne alındığında, yeni bir Ortadoğu senaryosu olarak değerlendirilebilir mi?

Batı cihetinden bakıldığında ortada yeni bir Ortadoğu senaryosu gözükmüyor. Mevcut durum, yirmi birinci yüzyılda gerçekleşen ve Arap toplumunun iç dinamiklerinden doğan bir Arap reformu, bir Arap rönesansıdır.

http://www.timeturk.com/

Chomsky: Demokrasinin Batı ülkelerindeki versiyonu da bir yanılsamadan ibaret...
9 MART 2011



Libya lideri Muammer Kaddafi'nin isyan eden halkına karşı tank, roket ve uçaklar ile savaş açması farklı siyasi sistem ve duruşa sahip pek çok ülke ve kuruluşu yapılabilecekler üzerine düşünmeye zorladı.

Chomsky, demokrasiler izin verdiğimiz sürece yanılsamadır diyor
Orta Doğu ve Kuzey Afrika devrimleri, seçenekleri diktatörlük ve siyasi İslamla sınırlı, itaat eden, edilgen Arap halkı algısını yıktı.

Batıyı doğudaki diktatörlerle el ele verip halkları sömürmekle suçlayan sol da, ayaklanan halklarla nasıl hareket edilmesi gerektiğini tartışıyor.

Dünya solunun en önemli entellektüel isimlerinden dilbilimci Profesör Noam Chomsky, Amerika Birleşik Devletleri'nin kendisinin terörist olduğunu, totaliter bir rejimle yönetildiğini ve diktatörlükleri desteklediğini söyledi.

BBC: O halde, ABD ve Batı bugün nasıl olup da isyan eden halkları desteklemeye başladı?

NOAM CHOMSKY: Bence olan şu: defalarca denenmiş standart bir planı uyguluyorlar. Filipinler'de Marcos'a, Haiti'de Duvalier'e, Güney Kore'de Çun'a, Endonezya'da Suharto'ya yaptıkları gibi, asıl gözdeleri olan diktatörü daha fazla destekleyemedikleri bir döneme girdiklerinde - ki bu isyan ya da başka nedenlerle olabilir - ortaya çıkıp demokrasiye olan aşklarını ilan ederler ve rejimi korumaya çalışırlar.

'Türkiye ve Brezilya saygı duyulan devletler'

Chomsky'e göre, demokrasinin Batı ülkelerindeki versiyonu da bir yanılsamadan ibaret... Bu ülkelerde medya, toplumun hükümet politikalarına onay vermesini sağlayan bir mekanizma gibi işliyor.
Arap dünyasında ise devrimlerini kısmen internet ile örgütleyen gençler yine medya yoluyla rıza imalatı mekanizmasını kırmayı başardı.
Aynı mekanizmayı ABD'nin Wisconsin eyaletindeki Madison kentinde sendikal haklarını savunan çalışanlar da kırıyor.

BBC: Peki, Arap halklarını sokağa çıkaran taleplerin başında gelen demokrasi solun yanılsama dediği Batı demokrasileri ise, bu sol için ne kadar anlamlı?

NOAM CHOMSKY: Bu demokrasiler biz onların yanılsama olmalarına izin verdiğimiz sürece yanılsamadırlar. Mısır'daki ayaklanmanın en kritik anlarından birinde, önemli Mısırlı sendika liderlerinden Kemal Abbas, Madison Wisconsin'deki protestoculara selam göndererek, desteklerini sunmuştu. Wisconsin'deki kamu çalışanları, demokrasinin saldırı altındaki unsurlarını korumak için sokaktalar. Mısır'da ise halk bu tür bir demokrasi kendilerine sunulmadığı için ayaklandı. Farklı yönlerde ilerliyor olsalar da, birbiriyle çakışan iki mücadele bunlar.

BBC: Batı toplumları ve yönetimlerinin, örneğin Libya'daki iç savaş karşısında ne gibi bir sorumluluğu var?

NOAM CHOMSKY: Öncelikle bizden bir şey yapmamız istenmedi. Bizden asıl istedikleri uzak durmamız. Bize söylenen "uzak durun, elinize yeterince kan bulaşmış durumda". Ne yapılması gerektiği sorusunu yanıtlayacak olan biz değiliz. Dünya'da yalnızca bir yokuz. Örneğin Brezilya ve Türkiye gibi saygı duyulan devletler de var.
BBC

Suudi polisi göstericilere ateş açtı
10 Mart 2011
Suudi Arabistan'da polisin, ülkenin doğusunda gösteri yapan protestoculara ateş açtığı bildirildi.

Adının açıklanmasını istemeyen bir görgü tanığı, Suudi polisinin, Katif kentinde gösteri yapan yüzlerce kişinin üzerine ateş açtığını söyledi.

Görgü tanığı, olayda en az bir kişinin yaralandığını kaydetti. haber10

İsyan Ateşi Suudi Arabistan'a Sıçradı

Göstericilerle güvenlik güçleri arasındaki çatışmada 15 kişi yaralandı. Polisin göstericileri dağıtmak için gerçek mermi kullandığı haber veriliyor.

Yayına Giriş: 11.03.2011

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı sarsan isyan dalgası Suudi Arabistan’a da ulaştı.
Hükümet yetkililerinin gösteriler yapılması halinde sert müdahale uyarısına aldırmayan göstericiler, dün gece Katif şehrinde biraraya geldi.

Gösteride, polisin kalabalığı dağıtmak için açtığı ateşte en az 3 kişi yaralandı.

Ülkede şimdiye kadar gösteriler genellikle, tutukluların serbest bırakılmasını isteyen Şiiler tarafından düzenleniyor.

Kuveyt’te de, daha fazla siyasi özgürlük isteyen yüzlerce kişi sokaklardaydı. Polis yaklaşık 200 kişilik bir gruba göz yaşartıcı gazla müdahale etti.

Yemen, Bahreyn, Ürdün ve Mısır’da da, gösteriler sürüyor. Yemen’de on binler Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifası için protesto gösterileri düzenledi.

Kalabalık, bu yıl içinde yeni bir anayasa hazırlama ve parlamenter sisteme geçiş sözü veren Salih’e hiçbir seçeneği kabul etmediklerini sadece gitmesini istedikleri haykırdı.

Ürdün’ün başkenti Amman’da göstereciler cuma namazı sonrası sokakları doldurdu.

Yaklaşık 150 kişilik bir grup anayasanın değişmesi ve reform talebinde bulundu.
TRT

Yemen'de en büyük gösteri
11 Mart 2011
Yemen'de onbinlerce kişi, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in istifası talebiyle gösteri düzenledi. Bugüne kadar yapılan en büyük gösteride güvenlik güçleri eylemcilere ateş açtı. 1'i ağır 6 kişi yaralandı.

Gösterilerin başladığı ocak ayından bu yana en kalabalığı yapılan bugünkü protestoda, onbinlerce kişi Tahrir Meydanı'nı doldururken, Sana Üniversitesi etrafındaki sokaklar da insan seliyle kaplandı.

Reuters muhabirleri başkentteki protestocu sayısını 40 bin verirken, başkentin güneyindeki Taiz ve İbb'de de onbinlerin yürüdüğü belirtildi.

Görgü tanıkları, ülkede yapılan gösterilerde güvenlik güçlerinin göstericilere ateş açtığını söylediler.

Güneydeki liman kenti Aden'de de polisin gösteriyi dağıtmaya çalışırken güç kullandığı belirtildi. Görgü tanıkları, Devlet Başkanı Salih'in resimlerini yırtmaya çalışan göstericilere ateş açıldığını, biri ağır 6 kişinin yaralandığını söylediler.

Protestocular "geri dönüşsüz cuma" adını verdikleri bugünkü protestolarda, Salih'in verdiği yeni anayasa ve seçim reformu yapma sözüne pek itibar etmediklerini gösterdiler.

Bir gösterici, "Biz girişim istemiyoruz, kendisinin gitmesini istiyoruz" dedi. Bir aşiret mensubu da "Tüm aşiretler olarak burada bu adamların gitmesini istiyoruz. Onlardan bıktık" ifadesini kullandı.

Adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir hükümet yetkilisi de "Kitle sivil itaatsizliğiyle karşılaşmamız an meselesi. Salih muhtemelen olağanüstü hal ilan edecek, ancak kendisinin ayakta kalacağını zannetmiyorum" dedi.

Güneydoğudaki Hacerayn'da da kimliği belirsiz kişilerin devriye gezen 4 askeri öldürdüğü bildirildi. haber10

Meksika'da halk 'adalet' için ayaklandı

11 Mart 2011Meksika'da iki öğrenci okul çıkışı ikisi kadın silahlı dört kişi tarafından kaçırılmak istendi. Mexico City'in dış kesimlerindeki Tepexpan'da meydana gelen çocuk kaçırma girişiminin ardından halk ayaklandı. Polisin, dört zanlıdan üçünü yakaladığını açıklanmasının ardından bölge sakinleri ayaklandı. Ülke genelinde çok sayıda suç işlendiğini ve suçluların adalete teslim edilmediğini ileri süren halk, polisle çatışmaya girdi. Sokaklarda lastik yakarak polisle çatışan halk, çok sayıda aracı ateşe verdi. netgazete

Bahreyn'de on binler, kraliyet sarayına yürüdü
Bahreyn'de, polisle çatışan göstericilerin bazılarının yaralanması üzerine on binlerce kişinin kraliyet sarayına doğru yürüyüşe geçtiği haber verildi. ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şii göstericilerle Sünni hanedan arasında diyaloğun teşviki amacıyla Bahreyn'de bulunduğu sırada on binlerce kişi protesto gösterisine başladı. 12.03.2011 MANAMA netgazete

Yemen’de çatışma, 3 ölü!

12/03/2011
Yemen’de göstericilerle güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı.Çıkan çatışmanın şimdiye kadar olanların en şiddetlisi olduğu belirtildi.
Çıkan çatışmalarda 3 lişi hayatını kaybetti.Polisin, göstericilere tazyikli su ve göz yaşartıcı gazla müdahale ettiği, kalabalığın taşlarla karşılık verdiği, çıkan çatışmada gerçek mermilerin de kullanıldığı belirtildi. Ayrıca 161 polisin de yaralandığı bildirildi internethavadis.c
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Mar 13, 2011 8:41 pm    Mesaj konusu: Arap Dünyasında İsyan Dalgası büyüyor Alıntıyla Cevap Gönder

Arap Dünyasında İsyan Dalgası

Yemen'de keskin nişancılar göstericilere mermi yağdırdı. Bahreyn ve Suudi Arabistan'da da tansiyon yükseliyor

13.03.2011

Arap dünyasında isyan dalgası büyüyor.

Yemen



Arap dünyasının en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen’de, 32 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Ali Abdullah’ın istifasını isteyen göstericiler polis engeliyle karşılaştı.

Güvenlik güçleri, başkent Sana’da üniversitenin önünde toplanan kalabalıktan dağılmasını istedi. Göstericilerin dağılmaması ve devlet başkanı aleyhinde sloganlar atması üzerine polisin müdahalesi çok sert oldu.

Göstericilerin üzerine önce göz yaşartıcı gaz sıkıldı ardından da binaların terasına konuşlanan keskin nişancılar mermi yağdırdı.

Olaylarda 100’den fazla kişinin yaralandığı ve 20 kadarının durumunun ağır olduğu haber veriliyor.

Yemen’in Aden kentinde ise bir polis karakolunu basan göstericilerin çok sayıda silah ve mühimmat ele geçirdiği bildiriliyor.

Bahreyn


Bahreyn’in başkenti Manama’da da, İnci Meydanı’nda haftalardır çadırlarla kamp kuran göstericilere polis göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerle müdahale etti. Olaylar sırasında 350’den fazla kişi gözaltına alındı.

Gelişmelerin ardından Bahreyn veliaht prensi Şeyh Salman el Halife bir açıklama yaparak, ulusal diyalog çağrısını yineledi ve bu çerçevede yapılacak görüşmelerin temel taleplere yanıt vereceğini taahhüt etti.

Suudi Arabistan


Son günlerde sık sık monarşi karşıtı gösterilere sahne olan Suudi Arabistan’da da, 200’den fazla gösterici başkent Riyad’da İçişleri Bakanlığı binasının önünde gösteri düzenledi.

Göstericiler, yargılanmadıkları halde yıllardır cezaevinde bulunan siyasi mahkumların serbest bırakılmasını istedi.

Riyad yönetimi, geçen hafta Arap dünyasında yaşanan halk ayaklanmalarının bir benzerinin yaşanmaması için toplu gösteri yapılmasını yasaklamıştı.

Ancak İçişleri Bakanlığı önündeki gösteriye güvenlik güçleri müdahale etmedi.

Riyad’da Cuma günü demokrasi talebiyle geniş katılımlı bir gösteri düzenlenmesi bekleniyor.

Fas

Fas’ta da Kral 6. Muhammed’in anayasada reform yapılacağını açıklamasına rağmen ülke çapında gösteriler devam etti.

Casablanca kentinde siyasi reform talebiyle toplanan "Adalet ve Yardımseverlik" adlı örgüt üyesi yüzlerce kişi polis tarafından dağıtıldı.

Müdahale sırasında 10’dan fazla kişi yaralandı, 50 gösterici gözaltına alındı.

20 Şubat’tan bu yana her haftasonu ülke çapında hükümet karşıtı gösteriler düzenleyen "20 Şubat Hareketi" adlı grup ise gösterilerine ara verdi.

Grup üyelerinden bazıları Kralın açıklamasını tatmin edici bulurken bir çoğu, açıklamanın, bazı önemli talepleri karşılamadığını savunuyor.

"20 Şubat Hareketi", gelecek hafta sonu ülke çapında büyük bir gösteriye hazırlanıyor. TRT

Bakü'de Protesto Girişimi
12.03.2011
Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de hükümet karşıtı bir grup eylem yapmak istedi.

Azerbaycan İçişleri Bakanlığı, ülkedeki huzuru bozmak isteyen bir grup gencin bazı güçlerin etkisiyle vatandaşları sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla eylem yapmaya çağırdığını açıkladı.

Açıklamada, küçük gruplar halinde şehrin çeşitli yerlerinde toplanmaya çalışanlardan 43’ünün gözaltına alındığı belirtildi.

İçişleri Bakanlığının açıklamasında ülke çıkarları ile vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla bu tür eylemere asla izin verilmeyeceği vurgulandı. TRT

Tikrit'te cezaevinde çıkan isyanda, 2 mahkumun öldü, 14 kişi yaralandı.
14 Mart 2011

İşgal altındaki Irak'ın şehid lideri Saddam Hüseyin'in doğum yeri Tikrit kentindeki cezaevinde çıkan isyanda, 2 mahkumun öldü, 14 kişinin yaralandı.

Yaralan 14 kişiden 7'si polis, 7'si de mahkum.
Sıradışı

Suudi askerler Bahreyn'e girdi

14 MART 2011

Bahreyn hükümetinin çağrısı üzerine komşu ülkelerden askeri birliklerin ülkeye giriş yaptığı açıklandı.

Suudi Arabistanlı bir yetkilinin yaptığı açıklamaya göre, 1000 Suudi asker Pazartesi gündüz saatlerinde Bahreyn'e ulaştı.

Birlikler, Bahreyn, Suudi Arabistan, Kuveyt, Oman, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin bölgesel birliği olan Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi'nin bir parçası.
Birliklerin ülkedeki petrol ve gaz tesisatları ile finans kurumlarını koruyacağı düşünülüyor.

Pazar günü ülkenin başkenti Manama'da polis ile göstericiler arasında çıkan çatışmalarda çok sayıda kişi yaralanmıştı.

'Askerlerin girişi işgal demek'

Bahreyn muhalefeti, Bahreyn'e başka ülkelerden askerlerin giriş yapmasının işgal anlamına geldiğini söyledi.

Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi'nin birliklerinin Bahreyn'e giriş yapmasından önce yaptığı bir açıklamada, Şii muhalefet, "Bahreyn sınırlarına giren herhangi bir asker ya da askeri aracı Bahreyn Krallığı'nın açık işgali ve ülkenin sivillerine karşı bir komplo olarak değerlendiriyoruz" demişti.
Pazar günü gerçekleşen çatışmalarda güvenlik güçleri, şehrin ticaret merkezine giden ana yollara barikat kuran protestocuları dağıtmak için göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanmıştı.
Yolu kapatan göstericilere göz yaşartıcı gazla müdahale eden polis daha sonra İnci Meydanı'nda toplananları dağıtmaya çalıştı.
Bir aydır büyük ölçüde göstericilerin işgali altında olan İnci Meydanı'nda polis gözyaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandı.
Ancak görgü tanıkları binlerce göstericinin meydana geldiğini ve polisi geri çekilmek zorunda bıraktığını söylüyor.
Bahreyn Üniversitesi'nde de hükümet yanlısı ve karşıtı göstericiler çatıştı.
Geçen ay ayaklanmaların en yoğun olduğu noktada, polis yedi göstericiyi öldürmüştü, ancak o zamandan beri güvenlik güçleriyle çatışmalar nadiren yaşanıyordu.

Diyalog çağrısı

Bahreyn'deki göstericiler ağırlıklı olarak, Sünni monarşinin değişmesini isteyen ve Mısır ile Tunus'taki ayaklanmalardan ilham alan Şii vatandaşlar.
Göstericiler, eğer talepleri kabul edilmezse, saraya yürüyeceklerini açıkladı.
Bahreyn kralı Hamad bin İsa El Halife göstericilere diyalog çağrısı yapmış, ancak muhalefet hükümetin fesh edilmesi talebini yinelemiş ve diyalog çağrısını cevapsız bırakmıştı.
Bahreyn, Arap coğrafyasındaki ayaklanmalardan etkilenen ilk Körfez ülkesi.
Amerika Birleşik Devletleri, Bahreyn hükümetine "güç kullanmak yerine muhalefet ile barışçıl ve anlamlı bir diyalog süreci" başlatılması çağrısı yaptı.
Amerikan Donanması'nın beşinci filosu bu ülkede konumlanış durumda.
Vatandaşlarına Bahreyn'e seyahat etmeme çağrısı yapan İngiltere hükümeti ise, Suudi askerlerin ülkeye giriş yapmak üzere olduğuna bilgisinin kendilerine ulaştığını söyledi. BBC

'Avrupa ve Amerika için en büyük kaygı Bahreyn'
23 ŞUBAT 2011

Pakistan asıllı İngiliz yazar Tarık Ali,Guardian gazetesindeki yazısında Arap ülkelerindeki isyan hareketlerini, Avrupa'da 1848'deki devrimlere benzetmiş.

Tarık Ali, Batı'nın desteklediği despotların kapı dışarı edilmesiyle, bölgede siyasetin sonsuza dek değiştiğini söylüyor.

Bununla birlikte Arap devrimlerinin gerçekleştiği ülkelerde yeni siyasi partilerin kurulmadığına dikkat çekiyor yazar.

Ali'ye göre ilk göstergeler, seçim mücadelelerinin, Arap liberalizmiyle Muhafazakarlık arasında geçeceğini gösteriyor.

Yazar, muhafazakarlığın da, Amerika Birleşik Devletleri'nin desteklediği ve Türkiye'yle Endonezya'da iktidardaki İslamcıları model alan Müslüman Kardeşler'ın şekline bürüneceğini belirtiyor.

Bu noktada, "Acaba devrim ne kadar yayılabilir?" sorusunu soran Tarık Ali, Amerika Birleşik Devletleri'nin hegemonyasının sadece bir nebze de olsa çöktüğü, ancak tamamen yok olmadığını vurguluyor.

"Despotlar sonrası rejimlerin sosyal ve politik ihtiyaçlara cevap veren yeni anayasalarla daha bağımsız olmaları muhtemel."

"Ama Mısır ve Tunus'taki ordular, hiçbir şeyin aceleye getirilmemesini sağlama alacaklardır."

Yazara göre Avrupa ülkeleri ve Amerika için en büyük kaygı, Bahreyn'deki gelişmeler.

"Eğer bu ülkeyi yönetenler iktidardan uzaklaştırılırsa, Suudi Arabistan'da bir devrimi durdurmak zor olacaktır" diyor Tarık Ali...
BBC

Tokyo borsası yüzde 10'un üzerinde düştü
15 MART 2011

Deprem ve tsunami felaketleri ardından Tokyo borsasındaki ikinci işlem günü gene keskin düşüşlere sahne oldu.
Ana gösterge Nikkei endeksi günü yüzde 10'un üzerinde değer kaybıyla kapattı.

2008'deki küresel mali krizden bu yana Tokyo borsasında ilk kez tek bir günde bu kadar keskin bir düşüş meydana geliyor.
Dün de Tokyo borsasında hisse senedi fiyatları ortalama yüzde 6'ın üzerinde değer kaybetmişti.
Asya'nın diğer borsalarında da düşüşler yaşanırken, Avrupa borsaları da güne kayıplarla başladı.
Hong Kong ve Tayvan borsaları yaklaşık yüzde 3 oranında düştü.
Almanya'da borsa güne yüzde 2,5 oranında değer kaybıyla başladı.
Japonya'da Merkez Bankası ülkenin yaşadığı doğal afetin bankacılık sektöründe bir felakete dönüşmesini engellemek için piyasalara rekor miktara para pompalıyor.
Merkez Bankası dünkü rekor müdahalesi ardından bugün de piyasalara yaklaşık 100 milyar dolar pompaladı.

Depremin ardından dünyada 'parça paniği'

Deprem ve tsunaminin Japon fabrikalarında üretimi ciddi biçimde aksatması, dünya borsalarında büyük kayıplara yol açıyor.
Küresel ekonomideki korkulardan biri, Japonya'nın birçok farklı alandaki sanayi ürününün aniden piyasadan çekilmesinin yaratacağı sorunlarla ilgili.

Japonya'nın otomotiv sektörüne parça üreten fabrikalarında üretimin durması, sektörde ciddi kaygıların odağına yerleşti.
Japon otomobil şirketleri, hisseleri en keskin düşüş yaşayan şirketler arasında.
Deprem ve tsunami felaketinin merkezinde olan Japonya'nın kuzey doğu bölgesi, otomobil parçası sağlayan büyük Japon fabrikalarının çoğunun bulunduğu bölge.
Şu an çalışmayan bu fabrikalar sadece Japon arabalarına değil, dünya çapında diğer otomobil üreticilerine de parça sağlıyor.
Deprem, doğrudan üretimi etkilemekle kalmadı, Japonya'da kara yollarıyla ulaşımı ve limanlarda trafiği de olumsuz etkiledi.
Dolayısıyla otomobil parçası üretimine yeniden başlansa dahi, küresel piyasalara dağıtımında yakın gelecekte sorunlar yaşanabilir.
Otomotiv sanayiini yakından takip eden uzmanlar, tamamlanmış bir otomobilin yaklaşık 20 bin ayrı parçadan oluştuğunu söylüyor.
Japonya'nın ürettiği parçaların eksikliğinin otomotiv sektöründe küresel anlamda ne zaman ciddi biçimde hissedilmeye başlanacağı konusunda görüşler muhtelif.
Renault-Samsung'un Güney Kore'deki bir yetkilisi, ''Elimizde iki-üç hafta yetecek kadar stok var.'' diyor. Bu tesis, kullandığı parçaların yaklaşık onda birini Japonya'dan temin ediyor.
Uluslararası piyasalarda yatırımcılar, parça sıkıntısına ellerindeki otomotiv hisselerini satarak tepki veriyorlar.
Bu nedenle Toyota hisseleri depremin ardından yüzde 8, Nissan'ın hisseleri ise yüzde 10 dolayında değer kaybetti.

BBC

Japonya gerçekleri gizliyor mu?
15 MART 2011

İngiltere basınından Guardian gazetesinde yer alan bir habere göre, bazı bağımsız nükleer uzmanları Japon yetkililerin açıklamasına şüpheyle yaklaştıklarını belirtiyorlar.
Greenpeace çevre örgütü tarafından, deprem ve tsunami felaketleri ardından patlama yaşanan nükleer tesisle ilgili rapor hazırlamakla görevlendirilen John Large adlı uzman, radyasyon ölçümlerine ulaşamadıklarını belirtiyor.

Large, "Japon hükümetinin eylemleri, açıklamalarıyla çelişiyor. 180 bin kişiyi tahliye ettiler ama hiç radyasyon yok diyorlar. Radyasyon sızıntısı olabilir. Ama bunu şimdilik bilemiyoruz. Çernobil'de de öyle olmuştu. Önce ilk başta biraz problem var demişlerdi, sonra facianın gerçek boyutları ortaya çıktı" diyor.
Guardian, Wikileaks'in sızdırdığı belgelere dayanarak, Japon hükümetinin geçmişte nükleer kazaları gizlemekle suçlandığını aktarıyor.
İngiltere'den Times gazetesi de, santraldaki patlamaların söylendiğinden daha ciddi olabileceği endişesini manşetine taşıyor. Haberde şöyle deniyor:
"Japon yetkililer, bunun yedi dereceli uluslararası ölçeğe göre dördüncü derecede bir kaza olduğunda ısrar ediyor. Ama Fransa Nükleer Enerji Kurumu Başkanı bu kazanın Çernobil'dekinin bir derece altında olduğunu söylüyor. Çernobil'in derecesi yediydi."
BBC

Filistin'de birlik eylemine binlerce kişi katıldı
15 MART 2011

Filistin'in Ramallah kenti yakın dönemin en büyük eylemine sahne oldu.

Göstericiler, Filistin'de Hamas ve el Fetih arasındaki bölünmenin sona ermesi çağrısında bulunuyor.

Protestolar ise, Orta Doğu'da son aylarda yaşanan halk hareketlerinden etkilenen gençler tarafından örgütlendi.

Ramallah'daki Mana meydanını dolduran binlerce eylemcinin hem sloganlarında hem de taşıdıkları pankartlarda ise birlik mesajları var.

Bulundukları coğrafyada, yakınlarındaki Mısır, Tunus gibi komşularında halkın gücünü de gördüler. Harekete geçilmesini istiyorlar.

Eylem, gençler tarafından büyük ölçüde de sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden örgütlendi.

Filistin siyasetinde beş yıldır yaşanan, zaman zaman da silahlı çatışmaya dönüşen açmazın aşılmasını istiyorlar.

El Fetih ile Hamas arasındaki gerilim, Filistin'in hem siyasi hem de coğrafi olarak bölünmesine neden olmuştu.

Hamas Gazze'yi, el Fetih de Batı Şeria'yı yönetiyor. Taraflar arasındaki bölünmeyi aşmayı hedefleyen çabaların tamamı sonuçsuz kalmıştı.

Halkı bıktıran bölünmenin dikkatlerin Filistinlilerin asıl sorunlarından, İsrail işgalinden kaymasına neden olduğu görüşü yaygın.

El Fetih ve Hamas da mitinge katıldı.

Bu ise, çoğu Filistinli tarafından eylemi kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirme çabalarının bir uzantısı olarak görülüyor.

Filistin Özerk Yönetimi geçen ay başkanlık seçimleriyle genel seçimlerin Eylül ayına kadar yapılmasının planlandığını açıklamıştı.

Gazze'de yönetimi elinde bulunduran Hamas ise seçimlerin yapılmasına yönelik planı reddetmiş, Filistin Özerk Yönetimi lideri Mahmud Abbas'ın meşruiyeti olmadığını bildirmişti.

Hamas yetkilileri, seçimlere katılmayacakalarını, seçimlerin sonuçlarını da tanımayacaklarını söylüyor.

Geçen ay yapılması planlanan seçimler de, rakip Filistinli gruplar El Fetih ve Hamas arasındaki görüş ayrılıkları yüzünden ertelenmişti.
BBC

Vali boynundan hançerlendi
15 Mart 2011
Yemen'de çıkan arbedede vali boynundan hançerlendi...

Yemen'in doğusundaki Mağrib vilayetinde bir petrol boru hattına saldırı düzenlendi.

Güvenlik kaynakları, saldırının bir aşirete mensup silahlı kişiler tarafından sabaha karşı düzenlendiğini, Kızıldeniz'e petrol taşıyan boru hattından alevler yükseldiğini açıkladı.

Aşiret üyelerinin bu sabah Safer bölgesini başkent Sana'ya bağlayan yolu da kestiği, kamyonların geçişine izin vermediği, bu durumun Sana'ya petrol sevkıyatını etkileyebileceği bildirildi. Aşiret üyelerinin hükümete baskı yapmak için saldırıyı düzenlediği belirtiliyor.

Öte yandan yine Mağrib vilayetinde, yerel hükümet binasının önünde dün düzenlenen yönetim karşıtı protesto gösterileri sırasında çıkan arbedede Vali Naci El Zeydi'nin boynundan hançerlendiği bildirildi.

İçişleri Bakanlığının açıklamasında, valiyle birlikte 4 korumasının da yaralandığı belirtildi. haber10

Suriye'de de gösteriler başladı
15 Mart 2011
Suriye'nin birçok şehrinde gösteriler bugün başladı. Başkent Şam'ın yanı sıra Kamışlo ve Halep'te biraraya gelen binlerce Suriyeli ülkede değişim istedi.

Arap ülkelerindeki halk ayaklanmaları Suriye'ye de ulaştı. Suriye'nin birçok şehrinde sokaklara çıkan binlerce kişi ülkede değişim istedi. Başkent Şam'da ve Kamışlo'da yapılan gösterilerde halk, ülkede özgürlüklerin kapılarının açılmasını talep etti. Gösterilerde birçok kişinin gözaltına alındığı belirtiliyor.

TİMETURK

Bahreyn'de protestoculara karşı büyük operasyon

16 MART 2011

Bahreyn'de hükümet karşıtı gösterilerin merkezindeki İnci Meydanı'nda protestoculara karşı tank, gözyaşartıcı gaz, tazyikli su ve helikopterlerle operasyon düzenlendi.
Protestocular başkent Manama'nın göbeğindeki meydanda haftalardır kamp kurmuştu.

Güvenlik güçlerinin göstericilere karşı canlı mermi de kullandığı haberleri geliyor.
Muhalif hareketin bir lideri BBC'ye yüzlerce kişinin yaralandığını ve en az beş kişinin öldüğünü söyledi; ancak bu rakam henüz bağımsız kaynaklarca doğrulanmadı.
Bahreyn'deki Sünni iktidar, çoğunlukla Şiilerden oluşan protestoculara karşı olağanüstü hal ilan etmiş ve Suudi Arabistan ordusundan yardım istemişti.
Bahreyn muhalefetinin sözcüsü, İnci Meydanı'nın savaş alanına döndüğünü söyledi.
Muhalif milletvekili Abdül Celil Halil, Reuters haber ajansının aktardığına göre, ''Yapılan, savaşlarda bile meydana gelmez. Kabul edilemez bir durum.'' diyerek tepki verdi.
İnci Meydanı'ndaki operasyonda Bahreyn güvenlik güçlerinin yanında Suudi askerlerin de yer alıp almadığı açıklık kazanmadı.
BBC'ye konuşan doktorlar, Manama'nın ana hastanesine giriş çıkışların güvenlik güçlerince yasaklandığını ve hastane personelinin tehdit edildiğini söylediler.
Gelen haberlere göre yaralılar ev ve camilerde tedavi edilmeye çalışılıyor.
Kral Halife, Bahreyn'de üç ay süreli olağanüstü hal ilan ettiğini dün açıklamıştı.
Başkent Manama'daki BBC muhabiri, İnci Meydanı'na barikatlar kurarak kendilerini korumak isteyen protestocuların güvenlik güçlerinin karşısında direnemediğini bildiriyor.
AFP haber ajansı, Bahreyn borsasında işlemlerin geçici süre durdurulduğunu haber veriyor.
BBC

Orta Doğu'da adım adım yayılan deprem
25 ŞUBAT 2011



Orta Doğu ülkeleri birbiri ardına yönetim aleyhinde kitlesel eylemlere hedef oluyor.
Yoksulluk, işsizlik, geçim sıkıntısı gibi şikayetlerin tetiklediği protestolar onyıllardır iktidarda olan liderleri hedef alıp, siyasi düzende değişim taleplerine dönüşüyor.

Bu nedenle bölge ülkelerinin paylaştığı temel sosyo-ekonomik veriler, halkın tepkisini değerlendirmek için bir ölçüt sunuyor.



Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika'nın yönetimi aleyhinde Ocak ayından bu yana tek tük de olsa protesto eylemleri düzenleniyor.
Başkent Cezayir'in merkezinde yürüyüş düzenleme girişimleri çok sayıda çevik kuvvet polisinin engelemesi ve eylemcilerin dağıtılmasıyla son buldu.
Hükümete muhalefet zemininde birleşen protestocu gruplar arasında küçük sendikalar ve bazı küçük siyasi partiler var.
Huzursuzluğun fitilini ateşleyen, büyük oranda ekonomik meseleler; özellikle de gıda fiyatlarındaki ani yükselişler gibi görünüyor.
Hükümet 22 Şubat'ta 1992'den bu yana yürürlükte olan olağanüstü hal uygulamalasını kaldırmayı kararlaştırdı, karar 24'ünde yürürlüğe girdi.
Cezayir hükümeti petrol ve doğal gaz ihracatından sağlanan gelirler sayesinde toplumsal ve ekonomik sıkıntıları gidermek üzere dev bütçeli bir kamu harcama programı yürütüyor.



Tunus'ta yaklaşık iki aya yayılan eylemler Zeynel Abidin Bin Ali'nin Ocak ayında iktidardan ayrılmayı kabul etmesine rağmen sürdü.
Bin Ali eylemler güvenlik kuvvetleri ve göstericiler arasındaki çatışmalar sonrası ülkeden kaçtı.
Protestoların fitilini ateşleyen 17 Aralık'ta Sidi Buzid kentinde seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi adlı işsiz bir gencin, zabıtanın el arabasında sattığı sebzelere el koyması üzerine kendini yakmasıydı.
Geçim sıkıntısı karşısında duyulan çaresizlik, ülkenin özellikle yoksul güney bölgelerinde halkı sokağa döktü ve kısa sürede ülkenin geneline yayıldı.
Haberlere bakılırsa Bin Ali, şimdi geçirdiği bir beyin kanaması ardından bir Suudi hastanesinde komada.
Tunus, devrik liderin cinayeti teşvik etmenin de aralarında olduğu ağır suçlamalarla yüzleşmesi için iade edilmesini resmen talep etti.
Meclis Başkanı Fuad Mebaza, geçici cumhurbaşkanı sıfatıyla yemin etti ve 1999'dan bu yana hükümete liderlik eden Başbakan Muhammed Gannuşi'den bir ulusal birlik hükümeti kurmasını istedi.
Başbakan, yaklaşık altı ay içinde yapılacak seçimlerden sonra görevden ayrılma sözü verdi.
Bazı uzmanlar İslamcıların ülkede örgütlenmeye giriştiğine dikkat çekiyor; buna 18 Şubat'ta Tunus içişleri bakanlığı önünde bir genelevin kapatılması talebiyle yapılan gösteriyi örnek veriyorlar.



Albay Muammer Kaddafi'nin iktidarını hedef alan eylemler sonucu 16 Şubat'tan bu yana ülkede kan dökülüyor. Ancak ölü ve yaralı sayısını kestirmek güç.
Ülkenin ikinci büyük kenti olan Bingazi şiddetten en olumsuz etkilenen kent oldu. Güvenlik kuvvetlerinin burada kalabalıklar karşısında makinalı tüfek ve ağır silahlar kullandığı bildirildi.
Gerilim 20 Şubat'ta Trablus'a sıçrarken, Albay kaddafi'nin oğlu Şeyfülislam televizyondan yaptığı konuşmada ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceği uyarısında bulundu.
Hükümet interneti kısıtlıyor ve yabancı medyaya getirilen sıkı önlemler de başkaldırı hareketinin gerçek büyüklüğünü tam anlamıyla kavramayı güçleştiriyor.
Libya'da protesto eylemlerinin her türlüsü yasak. Ancak son olaylar hükümete karşı dobra eleştirilerde bulunan bir avukatın tutuklanması üzerine başladı.
Afrika ve Orta Doğu'da Albay Kaddafi kadar uzun süredir iktidarda olan başka kimse yok; o aynı zamanda da en otokrat liderlerden biri.



Hüsnü Mübarek'in yaklaşık 30 yıldır süren iktidarı ardından haftalar süren eylemler sonucu 11 Şubat'ta görevden istifa etmesinden bu yana, ülkeyi ordu yönetiyor.
Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi yeni seçimler yapılana dek, altı ay süreyle geçiş döneminden sorumlu olacak.
18 Şubat'ta Kahire'nin merkezindeki Tahrir Meydanı'nda toplanan yaklaşık iki milyon kişi Mübarek'in görevden ayrılması üzerinden bir hafta geçmesini kutladı.
Bu eylem aynı zamanda da orduya, demokrasiye bir an önce geçiş sözünü hatırlatmayı amaçlayan bir gövde gösterisiydi.
İslamcı ve muhafazakar Müslüman Kardeşler hareketinin adil ve serbest bir seçim ortamında başarılı olması bekleniyor. Ülkenin İslami bir yönetime doğru sapması fikri ise, Batılı kuvvetler ve İsrail'i endişelendiren noktaların başında geliyor.
Ülkedeki eylemlerin temelinde yatan en önemli unsur yoksulluk, zamlanan fiyatlar, toplumdan dışlanmışlık duygusu, yolsuzluklara ve yönetim kademelerindekilerin kendi ceplerini doldurmasına duyulan tepki ve özellikle iş bulamayan genç nüfusun önemli bir demografik kitle oluşturur hale gelmesi yatıyor.
Yönetimi devralan yetkililer yolsuzluk suçlamaları konusunda üç eski bakanı tutukladı. Bunlar arasında İçişleri Bakanı Habib el Adli de bulunuyor. Ayrıca parti yöneticilerinden çelik milyoneri Ahmed Ez ile televizyon yöneticisi Usame el Şeyh de var.
Askeri yönetim bundan böyle ülkenin ekonomisini sekteye uğratacak grev eylemlerine de müsamaha göstermeyeceklerini söyledi.



18 Şubat'ta hükümet aleyhtarı eylemciler Kral Abdullah'a sadık bir grupla karşı karşıya gelince Ürdün'ün başkenti Amman'da çatışmalar yaşandı.
Taşların havada uçuştuğu çatışmalarda sekiz kişi yaralandı.
Binlerce Ürdünlü son beş haftada daha iyi iş olanakları sağlanması, gıda ve yakıt maliyetlerinin düşürülmesi talebiyle sokaklara döküldü.
Bu çağrılar karşısında Kral 2. Abdullah Başbakan Samir Rifai'yi görevden alarak, eski bir general ve geçmişte İsrail nezdinde büyükelçi olan Maruf el Bahit'i görevlendirdi.
26 üyeli yeni bakanlar kurulu, 10 Şubat'ta yemin etti.
Ürdün'ün Haşimi Krallığı doğal kaynakları yönünden çok zengin olmayan küçük bir ülke; ancak Orta Doğu'daki iktidar mücadelesinde kilit bir rol oynuyor.
Kral Hüseyin'in 46 yıllık iktidarı sonrası ölümü ardından; Ürdün'ün ekonomik ve sosyal bekaya ve bölgesel barışa kavuşma arayışı sürüyor.



Ülkede 18 Şubat'ta düzenlenen ve pek çok kente yayılan hükümet aleyhtarı gösteriler sırasında en az beş kişi yaşamını yitirdi.
Bunlardan dördü, Aden'de eylemcileri dağıtmak için polisin açtığı ateşe hedef olanlardı.
Taiz kentinde de bir araçtan eylemciler üzerine el bombası atılması sonucu bir kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı.
Başkent Sanaa'da Yemen'in 1990'de birleşmesinden bu yana Cumhurbaşkanı olan Ali Abdullah Salih'in yandaşları ve muhalifleri sokaklarda birbirleri ile çatıştı.
Yemen cumhurbaşkanı 2 Şubat'ta, iktidarda geçirdiği 30 yıl ardından (Salih 1978-1990 arasında Kuzeydeki Yemen Arap Cumhuriyeti'nin lideriydi) seçimlerde bir daha aday olmayacağını açıklamıştı.
Salih mecliste yaptığı konuşmada da görevi oğluna bırakmaya düşünmediğini belirtti ve "Uzatma yok, veraset yok, mühleti yeniden başlatmak yok" dedi.
Yemen Arap dünyasının en yoksul ülkesi. Halkın neredeyse yarısı günde iki doların altında bir ücretle geçinmeye çalışıyor.



Mısır'da Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'i istifaya zorlayan eylemlerle örtüşecek şekilde bir "öfke günü" düzenlenmesi çağrıları şimdiye dek somut bir sonuç yaratmadı ve Suriye'de rutin düzen devam etti.
Cumhurbaşkanı Beşar Esad, iktidarı eski bir ordu komutanı olan babası Hafız'ın 30 yıllık yönetimi sonrası, 2000 yılında devraldığında siyasi reform vaadinde bulunmuştu.
Ancak ülke 1963'te Baas Partisi'nce düzenlenen darbeden bu yana hala olağanüstü hâl yasaları doğrultusunda yönetiliyor.
Hafız Esad'ın ölümü ardından Suriye'de bir nebze rahatlama kaydedildi. Yüzlerce siyasi mahkum serbest bırakıldı.
Ancak hakiki, köklü siyasi reform, özgürlük ve devlet denetimindeki ekonominin elden geçirilmesi beklentileri hayata geçirilemedi.



Orta Doğu'daki en tutucu, dindar ve dışa kapalı ülkelerden biri olan Suudi Arabistan muazzam petrol kaynakları sayesinde bölgenin en zengin ülkelerinden biri haline geldi.
Ancak liderlerinin reform baskılarına yanıt verebilmekle giderek büyüyen İslamcı militanlık sorununa karşı mücadele edebilmek arasında hassas bir çizgi gözetmesi gerekiyor.
Bölgede istikrarı korumak ve radikal İslami unsurları bastırmak daima iktidardaki El Suud hanedanının amaçlarından biri oldu.
Ülkede muhalefet hareketleri de sınırlamalara tabi. Bölgesel olarak ülke, Kral Abdulaziz el Suud Arap çıkarlarının dünya önünde etkili bir savunucusu olarak görülmesi dolayısıyla Arap aleminde ağırlık sahibi.
Tunus'tan kaçan devrik lider Zeynel Abidin Bin Ali de Suudi Arabistan'a gitti.



2009 yılındaki tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimini izleyen ve uzun süre içten içe kaynayan öfke bu yıl 14 Şubat'ta yeniden su yüzüne çıktı.
İki muhalefet liderinin çağrısıyla başkent Tahran'da düzenlenen ve Orta Doğu'da demokrasi yanlısı hareketlerle dayanışma amacı taşıyan eyleme binlerce kişi katıldı.
Güvenlik kuvvetleri eylemcileri bastırmak üzere devreye girince iki kişi öldü.
Hükümetin yandaşları ise muhalif liderler Mehdi Kerrubi ve Mir Hüseyin Musavi'nin idam edilmesi çağrısında bulunuyor.
İran'ın karmaşık ve sıradışı siyasi sistemi şeriat yönetimi ile demokrasinin bir birleşimi olarak tanımlanabilir.
Ruhani lider Ayetullah Ali Hameney, ülkedeki en kıdemli yetkili.
Yargı başkanının, askeri liderlerin, radyo televizyon kurumu başkanlarının ve hutbe veren hatiplerin atamasını da o yapıyor.
Ruhani lider ayrıca yeni seçilen liderlerin seçimi kazandığını teyit ediyor.
2005 yılında iktidara gelen Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, protesto girişimlerini bastırmaya kararlı olduğunu söylüyor.



Başkent Manama'daki ana meydanın günler boyu eylemcilerin işgali altında kalması ardından Sünni monarşi, ikincil konumda kaldıklarından şikayetçi olan Şii çoğunluğun temsilcileri ile görüşmeler düzenlemeyi önerdi.
17 Şubat'ta protestocuları İnci Meydanı'ndan çıkarmak için askerleri devreye sokan yönetim, olaylarda dört kişinin ölümü ardından geri adım attı ve polisin bir süre devam eden direnişi ardından eylemcilerin yeniden meydana yerleşmesine izin verdi.
ABD Başkanı Barack Obama, stratejik açıdan Washington için büyük önem taşıyan ülkeye soğukkanlılık ve itidal çağrısı yaptı.
Kral Hamad, gerilimi dindirmek için büyük oğlu Veliaht Salman'ın bir 'ulusal diyalog' başlatmasını istedi.
En büyük Şii siyasi partisi olan Vefak hükümete istifa çağrısında bulundu. Ayrıca siyasi mahkumların serbest bırakılması ve yeni bir anayasa hazırlanması için görüşmeler yapılması da gündeme gelen talepler arasında.

Kaynak: BBC

20 bin ABD'li Japonya'dan tahilye ediliyor
17 Mart 2011

Japonya'daki Amerikan askerlerinin ailelerinin oluşturduğu yaklaşık 20.000 kişi, ABD Savunma Bakanlığı tarafından bu ülkeden tahliye ediliyor.

Bakanlık, ilk grubun bugün hava yoluyla ülkeden ayrıldığını duyurdu.

Gönüllü olarak tahliye edilecek aileler, satın alacakları biletlerle bu ülkeden ayrılacakları gibi, ABD ordusunun uçakları da gerekirse tahliye amaçlı seferler yapacak.

ABD'nin Japonya'da 10'dan fazla askeri üs ve tesisi bulunuyor. haber10

Suriyeliler Esad’a karşı sokakta
18 Mart 2011
Suriye'nin başkenti Şam'da yüzlerce kişi demokratik reformlar yapılması ve siyasi tutsakların serbest bırakılması talebiyle gösteri yaptı.

Arap ülkelerindeki gösteriler devam ederken, dün Suriye'de de başlayan gösteriler devam ediyor. Suriye'nin başkenti Şam'da yüzlerce kişi demokratik reformlar yapılması ve siyasi tutsakların serbest bırakılması talebiyle gösteri yaptı. Gösterilerde birçok kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Bir görgü tanığı, çok sayıda güvenlik gücünün göstericilere copla müdahale ettiğini ve en az bir kişinin başından yaralandığını söyledi. Görgü tanığı, 5 göstericinin de gözaltına alındığını gördüğünü belirtti.

Associated Press ajansı hükümet taraftarlarının göstericilere saldırdığınu duyurdu. Gösterinin Facebook'ta örgütlenen "Beşar Esad'a Karşı Suriye Devrimi 2011" adlı bir grubun çağrısıyla düzenlendiği belirtiliyor.

Ülkenin baskıcı polis gücü ve yasalarından dolayı sokağa çıkmanın hayli zor olduğu ülkede, rejim karşıtları Eski Şam’daki Hamidiye pazarı içinde yürüdüler.

11 yıl önce babasının yerine geçen Esad, Arap Dünyasını sarsan ayaklanmaların Suriye’ye yayılma ihtimalinin olmadığını savundu. Esad aynı zamanda muhalefet partilerini yasaklayan ve 1963’ten beri sıkıyönetim kararnamesini yürürlükte tutan Baas Partisinin de yöneticisi.

Eylemcilerin “Suriye’ye özgürlük”, “Artık yeter” sloganları attığı belirtildi. Reuters’a konuşan protestoculardan birisi “Sayıca azdık ama eylem önemliydi. Çünkü güvenlik güçleri daha önceki tüm gösterileri engellemişti. Şimdiki eylemi da beklemiyorlardı” diye belirtti.

Baskıcı yönetim gösterileri engellemek için Salı günü Şam Üniversitesi’ni kapalı tuttu. Hollanda Akademik Çalışmalar Enstitisünde organize edilen bir eylem de iptal edildi.

Geçen ay yine Facebook üzerinden benzer bir gösteri düzenleme girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış, eylemciler, girişimlerinden ağır güvenlik önlemleri nedeniyle sonuç alamadıklarını söylemişti.

Görgü tanığına göre gösteri dün eski şehirde bir caminin önünde öğle namazından sonra başladı. Göstericiler daha sonra ara sokaklara yöneldiler. Güvenlik güçleri altı eylemciyi gözaltına aldı ama diğer göstericilere müdahale etmedi.

YouTube'a konan bir video kaydına göre, yüzlerce eylemci "özgürlük" sloganları attı ve olağanüstü hal yasalarına son verilmesini istedi. Mısır'da Hüsnü Mübarek'i deviren halk ayaklanması diğer bölge ülkelerinde de yönetim karşıtlarını cesaretlendirmişti.

Olağanüstü halSuriye de Mısır gibi olağanüstü hal yasalarıyla yönetiliyor. Ülkede yoksulluk ve işsizlik yüksek boyutlarda. Muhalifler, ülkede yolsuzluk ve adam kayırmacılığın yaygın olduğunu söylüyor.

Ülkeyi 30 yıl yöneten babası Hafız Esad'ın yerine 2000 yılında iktidara gelen Beşar Esad, ekonomik açılımlara rağmen muhalefete müsamaha göstermiyor.

Suriye hapishanelerinde binlerce siyasi tutsak var. Başlıca muhalefet grupları yasaklı. Hükümet bazı internet sitelerine de izin vermiyor ve medyayı sıkı bir şekilde denetim altında tutuyor.

SURİYE'DE OLAĞAN ÜSTÜ HAL DEVAM EDİYOR

Suriye de Mısır gibi olağanüstü hal yasalarıyla yönetiliyor. Ülkede yoksulluk ve işsizlik yüksek boyutlarda. Muhalifler, ülkede yolsuzluk ve adam kayırmacılığın yaygın olduğunu söylüyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Suriye’nin 2010 yılında insan haklarını en çok ihlal eden ülkelerden olduğunu açıklamıştı. Esad yönetimi özellikle, etnik haklarını talep eden Kürtlere karşı baskıcı uygulamalara imza atıyor.

Ülkeyi 30 yıl yöneten babası Hafız Esad'ın yerine 2000 yılında iktidara gelen Beşar Esad, ekonomik açılımlara rağmen muhalefete müsamaha göstermiyor.

Suriye hapishanelerinde binlerce siyasi tutsak var. Başlıca muhalefet grupları yasaklı. Hükümet bazı internet sitelerine de izin vermiyor ve medyayı sıkı bir şekilde denetim altında tutuyor.

Esad Ocak ayında Wall Street Journal gazetesine verdiği mülakatta Suriye'nin Tunus ve Mısır'dan daha istikrarlı bir ülke olduğunu söylemişti. Ülkesinde halk ayaklanmasını olası görmediğini belirten Esad, bir dizi reform vaadinde bulunmuştu.

TÜRKİYE'DE GÖSTERİLER

Bu arada, bugün İstanbul'daki Suriye konsolosluğu önünde gösteri yapıldığı bildirildi. Protestoya katılan yüzlerce kişi Suriye'de değişim istedi.

Kaynak: Haber10 Ajanslar ve TİMETURK

Bingazi bombardıman altında
18 Mart 2011

Libya'da lider Muammer Kaddafi'ye bağlı güçler, isyancıların kontrolündeki en önemli kent olan Bingazi'ye yönelik ilk bombardımanı başlattı.

Bir milyon nüfuslu kentteki BBC muhabirleri alçaktan uçan helikopterlerin ve patlamaların sesini duyduklarını bildiriyorlar.

Vurulan hedefler arasında kentin Benina'daki havaalanının da bulunduğu yolunda haberler alınıyor.

Fransız haber ajansı AFP, isyancıların sözcüsünün, Bingazi'ye saldıran iki uçağın düşürüldüğünü söylediğini duyurdu.

Hükümet kuvvetlerinin Bingazi'ye 160 km uzaklıktaki Ecdebiye kenti civarında bazı mevzileri ele geçirdikleri bildiriliyor.

Libya devlet televizyonu Misrata kentinin de neredeyse tamamen hükümet güçlerinin kontrolunda olduğunu kaydetti, ancak isyancılar ve kent sakinleri bu haberi yalanladı.

Kızılhaç ise durumun kötüleşmesi nedeniyle Bingazi'den çekileceğini açıkladı.

'Her şey 48 saatte sona erecek'

Libya liderinin oğullarından Seyfülislam Kaddafi ise, Libya hava sahası uçuşa kapatılsa bile, Bingazi'nin kontrolünü çok yakında geri alacaklarını söyledi.

Kaddafi, Euronews'a çarşamba günü yaptığı açıklamada "48 saat içerisinde her şey sona ermiş olacak" dedi.

Kaddafi rejimiyle ilişkilerini kesen ülkenin eski Birleşmiş Milletler elçisi İbrahim Dabbaşi de durumun hızla kötüleşebileceği uyarısını yaptı.

Dabbaşi, "Eğer uluslararası toplum hızlı hareket etmezse, önümüzdeki günlerde gerçek bir soykırımla karşı karşıya kalabiliriz" dedi.

Reuters haber ajansının verdiği bilgilere göre, Libya devlet televizyonundan Çarşamba akşamı yapılan açıklamada, Bingazi sakinlerine isyancı grupların olduğu bölgeleri terk etmeleri için geceyarısına kadar vakit verildi.

Libya haber ajansı Jana da, 'isyancılara silahlarını teslim etmek ve genel aftan yararlanmak fırsatı tanımak için' Libya hükümet güçlerinin Pazar günü geceyarısından itibaren askeri operasyonları durduracaklarını bildirdi.

bbc

Filistin'de bir milyon kişilik yürüyüş
Müslüman ve Hıristiyanların katılımıyla Toprak Gününde Kudüse bir milyon kişilik yürüyüş için hazırlıklar yapılıyor

18 Mart 2011
Anadolu Haber

Bir grup Filistinli genç 30 Mart “Toprak Günü” münasebetiyle Beytlaham ile Ramallah şehirlerinden Kudüs’e doğru bir milyon kişilik yürüyüş yapma kararı alındığını duyurdu.

Filistin Haber merkezi'nin aktardığı habere göre, Facebook ve diğer paylaşım sitelerinde bildiri yayınlayan Filistinli gençler özetle şunları ifade etti: “Mescidi Aksa ile Kıyamet Kilisesi’nde ibadet etmek için işgal altındaki Kudüs’e doğru düşündüğümüz yürüyüşe Müslümanların yanında Hıristiyanlar da katılacak. Yürüyüş işgal altındaki Kudüs’ün kuzeyinde bulunan Ramallah şehriyle güneyinde bulunan Beytlaham şehirlerinden başlayacak. Katılımcılar, özgürlük sloganları atarak işgalin son bulması talebini haykıracaklar.”

Yürüyüşü düzenleyenler yayınladıkları bildiride, Filistin halkının Mescidi Aksa ve Kıyamet Kilisesi’nde ibadet etmesini engelleyen işgalcinin tavrını kınamak için düzenleyecekleri yürüyüşe bütün Filistin halkı yanında basın yayın organlarıyla insan hakları örgütlerinin de iştirak etmelerini ve yürüyüşü gündeme taşımalarını istediler.

Yemen'de olağanüstü hal ilan edildi
18 MART 2011

[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/03/18/110318133916_yemen_304x171_1_nocredit.jpg [/img]

Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, ülkede olağanüstü hal ilan etti.
Salih, vatandaşların silah taşımasını da yasakladı.

Başkent Sana'da günün erken saatlerinde güvenlik güçleri hükümet karşıtı göstericilerin üzerine ateş açması sonucu en az 30 kişi ölmüştü.
Olaylarda, yüzü aşkın kişinin de yaralandığı bildiriliyor.
Ölü sayısının artabileceğinden endişe ediliyor.
'Bu bir katliam'
Muhalefet, saldırılarla ilgili yaptığı açıklamada yaşananın bir katliam olduğunu ve artık hükümetle 'diyalog ve anlaşma' sağlanmasının imkansız olduğunu söyledi.
Gelen haberlere göre gösterici gruba, yakınlardaki yüksek binaların tepesine mevzilenmiş silahlı adamlar tarafından ateş açıldı.
Protestocular, Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'i istifaya çağıran sloganlar atıyordu.
Tunus ve Mısır'da rejim değişikliğine yol açan halk ayaklanmaları ardından protestolara sahne olan bölge ülkelerinden biri durumundaki Yemen'de başkent Sana'nın yanısıra Aden ve Taiz kentlerinde de son haftalarda gösteriler düzenleniyor.
Yolsuzluk ve işsizlik sorunlarıyla başa çıkılmasını talep eden muhalif göstericiler Cumhurbaşkanı Salih'in görevini bırakmasını istiyor.
Bundan önceki gösteriler esnasında Cumhurbaşkanı'nın sopa ve bıçak taşıyan yandaşları ile protestocular arasında çatışmalar yaşanmış, protestolar polis tarafından dağıtılmıştı.
Cumhurbaşkanı Salih, Yemen'de 32 yıldır iktidarda.
2013 yılında tekrar cumhurbaşkanlığı için aday olmayacağını söyleyen Ali Abdullah Salih, bu süre zarfında iktidarını ''kanının son damlasına kadar koruyacağını'' söyledi. BBC


İstanbul’da Libya ve Bahreyn yönetimlerine karşı protesto gösterileri düzenlendi
[img]http://www.haber10.com/images/news/300x225/235843.jpg [/img]
Çeşitli sivil toplum kuruluşu üyeleri, Cuma namazı sonrası Fatih Camiinde Libya ve Bahreyn'deki olayları protesto etti. Sivil halkın taleplerini şiddet kullanarak bastırmaya çalışan Libya ve Bahreyn yönetimlerini kınadı. Bölgeye yapılacak emperyalist müdahalelere karşı çıkıldı.


HH İnsani Yardım Vakfı, Mazlumder, Özgürder, Araştırma Kültür Vakfı, AK-DAV, Hikmet Vakfı, Akabe Vakfı, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Medeniyet Derneği, Dünya Yayınları ve Fatih Akıncılar Derneği’nin aralarında bulunduğu sivil toplum kuruluşları sivil halkın taleplerini şiddet kullanarak bastırmaya çalışan Libya ve Bahreyn yönetimlerini protesto etti.

Cuma namazı sonrası Fatih Camiinde bir araya gelen grup, pankart ve sloganlarla Libya ve Bahreyn’deki baskıcı yönetimleri kınadı, tepkisini dile getirdi. Eylemciler “Kardeş kanı dökülmesine hayır” dediler. Eyleme Suriye ve başka Arap ülkelerinden de katılım oldu.

Grup adına basın açıklamasını yapan Mazlumder İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı Avukat Cüneyt Sarıyaşar, "Yeryüzünde ve özellikle İslam coğrafyasında, Ortadoğu bölgesinde emperyalist güçlerin ve işbirlikçi rejimlerin mazlum ve Müslüman halklara yönelik baskı ve oyunları devam etmektedir. Yıllarca Siyonistler tarafından desteklenen, babadan oğla devam eden diktatörlerin ve kralların Tunus'la başlayan süreçte özgürlük ve onur isteyen halkların direniş ve hesaplaşma iradesiyle karşı karşıya kaldıkları görülmektedir" dedi.

Sarıyaşar, “Libya halkı diktatör ve despot Kaddafi yönetiminin eline tek edilmemeli. Bu konuda İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) başta olmak üzere uluslar arası İslami kuruluşlar e Müslüman ülkelerin ortak oluşturacağı bir adalet mekanizması harekete geçirilerek derhal ateşkes sağlanmalı. Katliamların önüne geçilmesi noktasında ortak irade ortaya konulmalıdır. Saddam örneğinde olduğu gibi Kaddafi bahane edilerek hiçbir askeri gücün Libya’yı işgal etmesine göz yumulmamalıdır” diye konuştu.



Sarıyaşar, Cezayir ve Suriye halklarına da seslenerek, "Zulme karşı yanınızdayız. Sesiniz sesimiz olacaktır. Siz zulmün zincirini oradan kıracaksınız, biz de buradan kıracağız" dedi.
haber10-timeturk

Suriye'de Halk Sokağa Döküldü

Cuma günkü gösteride 4 kişinin öldüğü Suriye'nin Deraa kentinde binlerce kişi yine sokaklara döküldü. Bir kişi öldü.

20.03.2011 17:10:47

Ortadoğu’daki yönetim karşıtı gösteriler, 3 gündür Suriye’ye de sıçradı.
Binlerce Suriyeli, Deraa’da düzenledikleri gösteride, 48 yıldır yürürlükte olan olağanüstü hal uygulamasının kaldırılmasını istedi.

Önceki gün hayatını kaybedenlerden 2’sinin cenaze törenine katılan göstericiler, özgürlük sloganları attı.

Güvenlik kuvvetlerinin müdahale etmesiyle çıkan çatışmada 1 kişi hayatını kaybetti.

Suriye yönetimi, protestocuların isteklerini öğrenmek için Deraa’ya bir heyet gönderdi. Kentin ileri gelenleri tarafından heyete iletilen listede, siyasi tutukluların serbest bırakılması, gizli polis merkezinin lağvedilmesi, valinin görevden alınması, mülk alım satımlarında gizli polis onayı şartının kaldırılması, cuma günü göstericilerin üzerine ateş açanların yargılanması gibi istekler bulunuyor.

Bu arada Şam yönetimi, duvarlara özgürlük sloganları yazdığı gerekçesiyle tutuklanan 15 öğrencinin serbest bırakılacağını açıkladı.

Bu tutuklamalar, cuma günü güneydeki Deraa kentindeki gösterileri de ateşlemiş, 4 gösterici ölmüştü.

Yemen’deki Gösteriler de Sürüyor

Aynı gün Yemen’deki gösteriler de, keskin nişancıların atkeş açması yüzünden kana bulanmış, 52 kişi hayatını kaybetmişti.

Yemen’de ülke çapında düzenlenen protestolara onbinlerce kişi katıldı, devlet başkanının iktidarı bırakmasını istedi. Yemen İnsan Hakları Bakanı istifa etti.

Din adamları askerleri, "göstericileri vurun" emrine itaat etmemeye çağırdı. Ali Abdullah Salih’in mensup olduğu kabilenin ileri gelenleri de, devlet başkanını halkın sesine kulak vermeye çağırdı. TRT

Suudi Arabistan'da protesto gösterileri
20 Mart 2011

Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da İçişleri Bakanlığı önünde toplanan yüzlerce kişi, yıllardan beri mahkemeye çıkarılmadan gözaltında tutulan binlerce kişinin serbest bırakılması talebiyle protesto gösterisi düzenledi.

Suudi Arabistan'dan İran'a protesto
20 Mart 2011
Suudi Arabistan, İran'ın Meşhed kentindeki konsolosluğuna saldırıyı protesto etti.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, İran'ın kuzeybatısındaki Meşhed kentinde göstericilerin Suudi Arabistan'ın Bahreyn'e asker göndermesini protesto için konsolosluğuna saldırıda bulunduğu belirtildi.

Açıklamada, Suudi diplomatik misyonlarının güvenliğinin sağlanmasında İran yönetiminin sorumlu olduğu kaydedildi.

İran yönetimine resmi protestosunu ilettiğini bildiren Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, "İran hükümetinin cevabı ışığında uygun önlemleri alacağını" belirtti.

Meşhed'de 700 kadar göstericinin Suudi Arabistan'ın Bahreyn'e asker göndermesini protesto için Cuma akşamı bu kentteki Suudi Arabistan konsolosluğuna taşlı saldırıda bulunduğu bildirildi. haber10

Görgü tanıkları, 2000 kadar özel polis ve 200 kadar polis aracıyla korunan bakanlık binasına girmeye çalışan göstericilerden bazılarının polis tarafından gözaltına alındığını belirtti.

Bakanlık binası önündeki gözaltılar konusunda resmi makamlarca henüz bir açıklamada bulunulmadı.

Riyad'daki gösteri, ülkede, güvenlik ve terörizmle ilgili suçlar nedeniyle yıllardır mahkemeye çıkarılmadan gözaltına tutulan kişilerin yakınlarınca bu ay içinde düzenlenen üçüncü gösteri oldu. haber10

Yemenli komutanlar muhalefet saflarına geçiyor

21 MART 2011

Yemen'de Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in iktidarı, yönetimin etkili isimlerinin birbiri ardına muhalefet saflarına geçmesiyle zora giriyor.

Bu sabah ordunun en kıdemli askeri yetkililerinden Tümgeneral Ali Muhsin el Ahmer, Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'i hedef alan protestolara destek verdiğini duyurdu.

Orta Doğu'da adım adım yayılan deprem

Fransız haber ajansı AFP, komutan Nasır Ali Şuaybi'nin de Hadramaut bölgesinde 60 subay ve 50 polisle birlikte muhalif saflara geçtiklerini söyledi.
Ayrıca ülkenin en büyük aşiretlerinden Haşidilerin lideri Sadık el Ahmer de El Cezire televizyonuna açıklamasına cumhurbaşkanının 'hızlı bir şekilde ayrılmasının' vaktinin geldiğini söyledi.

Bu aşiret, Salih'in iktidarı için kilit dayanaklardan biri olarak tanımlanıyor.
Ahmer açıklamasında "Aşiretim adına devrime katıldığımızı ilan ediyorum." dedi ve Salih'e "Yemen'i kan dökülmesinden esirgeme ve kısa sürede görevden ayrılma" çağrısı yaptı.

Aden valisi Ahmed Katibi'nin de istifa ettiği öne sürülüyor.

Başkentte tanklar

Bu sabah muhalefet safına geçtiğini açıklayan birinci zırhlı piyade tümeninin komutanı Muhsin el Ahmer, "Sana'daki Üniversite Meydanı'nda protestolar düzenleyen gençleri desteklediğimizi ve koruyacağımızı ilan ederiz" diye konuştu.

Muhalefete desteğini duyurmakla birlikte, Ahmer'in görevinden istifa etmemesi dikkat çekici.

Ahmer'in açıklaması ardından tank ve diğer zırhlı birliklerin başkentte konuşlanmaya başlandığı haber veriliyor.

Görgü tanıkları cumhurbaşkanlığı sarayı, merkez bankası ve savunma bakanlığı önüne tanklar yerleştiğini aktarıyor.

Ahmer, El Cezire televizyonunca yayınlanan açıklamasında, "Kriz giderek büyüyor ve ülkeyi şiddet ve iç savaşa doğru sürüklüyor. Ben, komutan arkadaşlarım ve askerlerimizin düşünceleri doğrulatusunda gençlik devrimine destek verdiğimizi ve barışçı şekilde arka çıkacağımızı duyururuz" dedi.

Eylemcilere yaylım ateşi krizi tırmandırdı

Yemen'deki hükümet aleyhtarı eylemler Ocak ayından bu yana aralıklarla devam ediyordu.

Ancak Cuma günü düzenlenen gösteriler sırasında protestocular üzerine ateş açılması ülkedeki gerginliği yeni bir boyuta taşıdı.

Çatılardan gerçek kurşun kullanılarak açılan ateş sonucu en az 45 kişi öldü; 150 kadar kişi yaralandı.

Ölenlerin dün düzenlenen cenaze törenlerine de binlerce kişi katılmıştı.

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon da Yemenli sivillere gerçek kurşunlarla müdahale edilmesine tepki gösterdi.

Kahire'de Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ile görüşen Ban, bu müdahaleyi şiddetle kınadığını belirtti.

32 yıldır cumhurbaşkanlığını sürdüren Ali Abdullah Salih'in dün de bakanlar kurulunun tamamını görevden aldığı açıklanmıştı.

Bununla birlikte Salih'in bakanlardan yeni bir kabine kurulana dek görevde kalmasını istediği bildiriliyor.

İstifalar Salih'i zayıflatıyor

Görevden alma kararının toplu bir istifanın önüne geçmeyi hedeflediği yolunda spekülasyonlar yapılıyor.
Yemen'in BM nezdenideki büyükelçisi dün, protestocuların sivil giyimli keskin nişancılarca öldürülmesine tepki olarak istifa etmişti.
İnsan hakları ve turizm bakanları ile iktidar partisine mensup bazı yetkililer; Yemen haber ajansının genel müdürü ve Yemen'in Lübnan büyükelçisi de istifa eden isimler arasındaydı.

Cumhurbaşkanı Salih, Cuma günkü olaylar ardından olağanüstü hal ilan etti.
Cumhurbaşkanı kalabalığın üzerine ateş açılmasıyla ilgisi olmadığını savunuyor; bu kişilerin güvenlik kuvvetlerinden olmadığını belirtiyor.
Ancak muhalefet Salih'i katliam yapmakla suçladı.
Dünkü cenaze törenlerine katılan muhalefet temsilcileri olaylar ışığında taleplerinin değiştiğini; artık sadece siyasi reform değil; Salih'in görevden ayrılmasını istediklerini söyledi.

Yemen'in künyesi

Cumhurbaşkanı Salih 1978'den bu yana görevde
Nüfus 24,3 milyon; yüzölçümü 536.869 km2
Ortalama yaş 17,9
Gençler arasında işsizlik % 15; okuryazarlık %61
Kişi başına gelir 1.060 $ (Dünya Bankası, 2009)

BBC

Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani karşıtı büyük gösteri
21 Mart 2011
Kürt gençleri de haftalardır yolsuzluğa bulaştıkları ve baslıcı tavırlarından dolayı Barzani ve Talabani'yi protesto etti. Süleymaniye'de toplanan onbinlerce genç, Kürt liderleri istifa çağırdı.



Arap gençlerinden sonra Kürt gençleri de ayaklandı.

Süleymaniye Meydanı’nda toplanan onbinlerce kişi yozlaştığı ve baskıcı olduğu gerekçesiyle Kuzey Irak bölgesel yönetimini istifaya çağırdı.

Ortadoğu’daki ayaklanmalardan ilham alan binlerce kişi 20 Mart 2011 Pazar günü, Irak’ın yarı-özerk Kürt bölgesindeki en büyük protesto için sokaklara döküldü.

Protestocular, Irak’ın petrol zenginliğinden payla finanse edilen bölgesel hükümetin yozlaştığını ve anti-demokratik olduğunu söyledi.

Göstericiler, geçtiğimiz aydan bu yana Kürt bölgesinden en büyük ikinci şehir olan Süleymaniye meydanında kamp kurup bölgesel hükümeti istifaya çağırdı.

Irak’ın Kürt bölgesi neredeyse tamamen özerk bir konuma sahip ve peşmergeleri bölgenin şu anki güvenlik kuvvetleri olan iki siyasi parti tarafından yönetiliyor.

Ellerinde Kürt bayrakları ile reform isteyen ve yönetimdeki yozlaşmanın son bulması çağrısı yapan kalabalıklar ile Nevruz kutlaması bir protestoya dönüştü.

Süleymaniye’deki göstericilerin sözcüsü Nazik Kadir, “Bugün burada Nevruz Bayramı’nı kutlamak için toplandık vama reform taleplerimizin acilen yerine getirilmesi istediğimizi de vurguluyoruz” diye konuştu.

Kuzey Iraklı Kürt gençler, bölgedeki ayaklanmalardan ilham alarak, yozlaşmaya ve temel hizmet eksikliklerine karşı haftalardır protesto yapıyor. Irak'ta Kürt bölgesi dışındaki gösteriler, geçtiğimiz haftaki şiddetli protestolarda en az 10 kişinin ölmesi ile durmuştu.

Neredeyse her gün gösteri olan Süleymaniye’de, kitlesel öfke Bölgesel Başkan Mesut Barzani’nin KDP’sine, Irak ulusal Başkanı Celal Talabani’nin PUK’una ve Kürt Bölgesel Başbakanı Berham Salih’e yönelmiş durumda.

Süleymaniye Meydanı’nda göstericiler arasında yer alan 28 yaşındaki ev hanımı Şiraz Mahmut öfkesini şöyle anlattı: “Her zaman geldim. Benim sesim tüm genç insanların sesi. Babam PUK şehidi. Fakat ben PUK'un tamamen yozlaşmış olduğuna inanıyorum. Hiçbir şey yapmadı. Sadece görüntüyü kurtarıyolar. Başbakanı istemiyorum, başkanı istemiyorum”
Sıradışı

Filistinlilerden Kısas Eylemi: Kudüste Patlama
23 Mart 2011

Kudüs'te bir otobüs terminali yakınlarında şiddetli bir patlama meydana geldi. Patlamada çok sayıda ölü ve yaralının olduğu bildirildi.

İsrailli kaynaklardan alınan bilgiye göre, patlama kentin Yahudi mahallesinin girişinde bir otobüs terminalinin yakınlarında meydana geldi. Patlama yerine onlarca ambulans sevk edildi.

Görgü tanıkları patlama esnasında otobüsün havaya uçtuğunu söyledi.

Polis, onlarca ölü veya yaralı olduğunu açıkladı. Patlamanın Yahudi mahallesinde bir otobüste meydana geldiği belirtildi.

Eylemin işgalci İstail'in Gazze'deki kanlı saldırısına misilleme olarak yapıldığı tahmin ediliyor.

Sıaradışı

AFP: Dera'da ölenlerin sayısı 15'e çıktı
23 Mart 2011

Hükümet karşıtı gösterilere sahne olan Suriye'nin güneyindeki Dera kentinde ölenlerin sayısı 15'e çıktı.

AFP'ye konuşan bölgedeki bir insan hakları savunucusu, sabaha karşı güvenlik güçleriyle göstericiler arasında çıkan çatışmalarda, biri kadın, biri çocuk, biri doktor 9 kişinin öldüğünü belirtti.

Aynı kaynak, gece ölenlerin Ömer Camisindeki cenaze törenine katılan 6 kişinin de güvenlik güçlerinin tören sırasında açtığı ateşte öldüğünü söyledi.

Suriye devlet televizyonu, "silahlı bir çetenin" bugün ambulansa saldırarak doktor, sağlık görevlisi, ambulans şoförü ve bir polisi öldürdüğünü duyurmuştu.

haber10

Suriye'de gerilim tırmanıyor... Der'a kentindeki cenazeler protestoya dönüştü

24 MART 2011
Suriye'nin Der'a kentinde dün öldürülen protestocuların cenazeleri kaldırılırken, dünkü olayları kınayanlar sokaklarda yürüdü ve hükümet aleyhtarı sloganlar attı.

Bazı kaynaklar 20 bin kişinin kentte gösteri yaptığını belirtiyor ama bu sayıyı doğrulatmak mümkün olmadı.
Dün güvenlik güçleriyle protestocular arasındaki çatışmalarda en az 15 kişinin öldüğü kesinleşmiş görünüyor.
Güvenlik güçleri kentteki huzursuzlukları kontrol altında tutmak için Der'a'yı kuşattı.
Eylemciler sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla yarınki Cuma namazı sonrasında ülke çapında protesto gösterilerine gidilmesi çağrısında bulunuyor.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar el-Esad ve yönetimi, ülkedeki durumu sakinleştirmeye çalışırken, toplu tutuklamalara gidildiği haber alınıyor.
Bölge uzmanları, Suriye'de yaşanan olayların, el-Esad'ın 2000 yılında Cumhurbaşkanlığını babasından devralmasından bu yana karşılaştığı en büyük sınav olduğunu belirtiyor.
Birbirini tetikleyen gösteriler ve çatışmalar
Reuter haber ajansı, görgü tanıklarına dayanarak, bugünkü cenaze törenlerinde, "Allah, Suriye, Özgürlük! Şehitlerin kanı boşuna akmayacak!" şeklinde sloganlar atıldığını bildirdi.
Der'a kentindeki bir eylemci, AFP ajansına verdiği bilgide, cenazeye katılanların protestoların odağı olan ve en büyük şiddet olaylarının yaşandığı el-Ömeri camisinden yola çıktıklarını anlattı.
Bugün herhangi bir yeni şiddet olayı haberi alınmadı.
Dünkü olaylar, günün erken saatlerinde güvenlik güçlerinin el-Ömeri camisine baskın düzenlemeye çalışmasıyla patlak vermişti.
Yetkililer, camide silah ve cephane stoklayan ve insan kalkanı olarak kaçırdıkları çocukları kullanan çetelerin hedef alındığını açıkladılar.
Güvenlik güçlerinin camiye girmesini engellemek için yüzlerce kişi camide toplandı. Daha sonra çıkan çatışmalarda çok sayıda ölen olduğu; bunlar arasında bir yaralı göstericiyi tedavi etmekte olan sağlık görevlisinin de bulunduğu belirtildi.
Eylemciler, camide ölen kişiler için dün düzenlenen cenazeler sırasında, güvenlik güçlerinin kalabalığa ateş açması sırasında da başka ölenler olduğunu belirtiyorlar.
Görgü tanıkları, 10 kişinin öldüğünü, onlarca kişinin yaralandığını söylerken, bir hastane yetkilisi Reuters ajansına, kendilerine 25 cesedin getirildiğini anlattı.
Bu yetkili, cesetlerin hepsinde mermi izleri bulunduğunu aktardı.
Bir insan hakları eylemcisi ise BBC'ye en az 37 kişinin öldüğünü söyledi, "Kendilerini savunmak için ellerinde bir taş bile bulunmayan masum, savunmasız ve barışçı insanlar katledildi" dedi. BBC

HAÇLILARA DESTEK TEZKERESİNE KARŞI EYLEM
24 Mart 2011
TBMM Genel Kurulu'nda AKP hükümetinin Libya halkına uygulanan haçlı ambargosuna destek tezkeresi görüşülürken, Meclis önünde ise çeşitli sivil toplum örgütü üyeleri eylem yaptı. Meclis'ten tezkerenin geçmemesini isteyen eylemciler, "Türkiye-Libya kardeştir, ABD kalleştir" sloganları attı.

Görüşmeler sürerken BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'tan, "Libya tezkeresini desteklemeyeceğiz" açıklaması geldi. haber1001

Yemen'de on binlerce kişi sokakta
25 MART 2011

Yemen'in başkenti Sana'da iktidar ve muhalefet yanlılarının aynı anda düzenlediği gösterilere on binlerce kişi katıldı.
Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in istifasını isteyen muhalefet, bugünkü eylemin şimdiye kadar düzenlenen en büyük protesto gösterisi olduğunu söylüyor.

Geçen hafta göstericilere ateş açılması sonucu yaklaşık 50 kişi hayatını kaybetmişti.
Askerler, muhalif göstericilerin üzerine yürümek isteyen Salih taraftarlarını havaya ateş açarak durdurdu.
'İktidarı ancak emin ellere bırakırım'
Mitingde taraftarlarına hitap eden Salih, gösterilerde kan dökülmesi nedeniyle üzgün olduğunu söyledi. Salih bununla birlikte taraftarlarına "sıkı durmaları" çağrısında bulundu.
Salih daha önce, ölümlerde hükümetin sorumluluğu olmadığını savunmuştu.
Yemen Cumhurbaşkanı konuşmasında "İktidarı bırakmaya hazırım. Ama güvenli ellere" dedi.
Gösteride bazı Salih taraftarlarının silah taşıdıkları görüldü.
Salih'e istifa çağrısı
Kentin başka bir noktasında ise muhalefetin protesto gösterisi vardı. Eylem sırasında Salih istifaya çağrıldı.
1978'den beri iktidarda olan Salih, görev süresi 2013'te dolmasına karşın bir yıl içinde istifa etmeyi önermişti. Ancak muhalefet Salih'in derhal istifa etmesini istiyor.
Muhalefet ayrıca, anayasal değişiklikler yapılmasını, hükümetin istifasını ve iç güvenlik teşkilatının feshedilmesini talep ediyor.
Reuters ajansına göre, Abdullah Cebali adlı bir gösterici, "Arkadaşlarımızı öldüren bu caniden kurtulmak için buradayım" dedi. Cebali, Salih'in bir yıl içinde istifa edeceğine inanmadığını söyledi.
Mehdi Muhammed adlı başka bir eylemci ise, "Ben Cumhurbaşkanı ve ailesinin sessizce ayrılmasını istiyorum. Ülkeyi terk etmesi gerekmiyor istifa etsin yeter" diye konuştu.
Sana'da bulunan BBC muhabiri, hem güvenlik güçleri hem de muhalefetin barikatlar kurduğunu, sokaklarda çok sayıda silahlı kişinin olduğunu ve çatışma çıkmasından endişe edildiğini aktarıyor.
Muhabirimiz, büyükelçiliklerin personelini tahliye etmesi nedeniyle, Yemen uçaklarında yer bulunamadığını söylüyor.
Yemen Parlamentosu Çarşamba günü bir dizi olağanüstü hal yasası geçirerek polisin yetkilerini artırdı.
Ali Abdullah Salih, ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceğini söylüyor.
Hafta başında zırhlı birlik komutanı Tümgeneral Ali Muhsin Ahmer, muhalefet saflarına geçmiş ve birliklerini göstericileri koruması için başkent Sana'ya göndermişti.
Hükümetten bazı üst düzey yetkililer de, göstericilere ateş açılmasını protesto için istifa etmişti. BBC

Suriye'de isyan: Esad'ın heykeli yıkıldı

Suriye'nin Dera kentinde göstericiler Hafiz Esad'ın heykelini yakıyor. Kentte yoğun silah sesleri duyulduğu ve çatışmalarn sürdüğü haberleri geliyor.

26 Mart 2011
Anadolu Haber

Orta Doğu'da isyan dalgası Suriye'ye sıçradı. Kentte son günlerdeki gösterilerde yüzlerce kişi öldü. İktidar reform vaadinde bulundu.

Esad, 48 yıllık sıkı yönetimi kaldırma vaadinde de bulunmasına rağmen ülkenin Dera kentinde muhalifler gösteri düzenliyor. Kentte silah sesleri gelirken, Esad'ın heykelinin yakıldığı ve askerlerin göstericiler üzerine ateş açtığı haberleri geliyor...
El cezire televizyonun haberine göre Dera yakınlarındaki Sanameyn'de askerin göstericiler üzerine ateş açması sonrası en az 20 ölü var. El Arabia televizyonu ise en az 30 ölünün olduğunu duyuruyor..

Suriye savaş alanına döndü

Suriye'de hükümetin olayları bastırmak üzere Lazkiye kentine asker göndermesinin ardından çıkan çatışmalarda, aralarında sivillerin de bulunduğu 12 kişi öldü.

27 Mart 2011
Anadolu Haber

Ülkenin güneyindeki Dera kentinde geçen Cuma başlayan gösteriler önceki gün başkent Şam'a ve diğer kentlere sıçrarken, Lazkiye'de keskin nişancıların 4 kişiyi öldürmesi sonrasında askerler ve silahlı kişiler arasında şiddetli çatışmalar yaşandığı belirtiliyor.

Resmi kaynaklara göre son iki günde kentte çoğu asker 200'den fazla kişi yaralandı.

Devlet Başkanı Beşar Esad'ın basın danışmanı Butayna Şaban, önceki gün ve dünkü çatışmalarda aralarında asker ve sivillerin bulunduğu 10 kişinin öldüğünü, iki silahlı kişinin de öldürüldüğünü bildirdi.

Hıristiyanların, Sünnilerin ve Alevilerin yaşadığı kentteki olaylardan, etnik gerginliği kışkırtmakla suçladığı Filistinli mültecileri sorumlu tutan Şaban, bazı Filistinli grupların askerlere ve hükümet karşıtı göstericilere ateş açtığını savundu.

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nden bir yetkili ise, "Şam'da yaşayan Filistinlilerin Lazkiye'deki olaylara karışmadığını ve iddiaların resmi kaynaklarca netleştirilmesi gerektiğini" söyledi.

ESAD HALKA SESLENECEK

Esad'ın kısa bir süre içinde halka sesleneceğini söyleyen Butayna Şaban, hükümetin 1983'ten beri yürülükte olan olağanüstü hali kesinlikle kaldıracağını, ancak tarihin henüz belli olmadığını belirtti.

Devlet Başkanı Esad'ın reform sözü vermesine, bazı tutukluları serbest bırakmasına ve 48 yıllık olağanüstü hali kaldırmak üzere çalışmalara başlayacaklarını açıklamasına rağmen, ülkede hükümet karşıtı gösteriler dinmek bilmiyor.

Suriye'de Hükümet İstifa Etti
29.03.2011
Onlarca kişinin öldüğü Beşşar Esad karşıtı gösterilerin ardından yönetim bir taviz daha verdi. Tepkilerin odağındaki hükümet istifa etti.

Suriye Devlet Televizyonu, Devlet Başk
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Mar 29, 2011 4:36 pm tarihinde değiştirildi, toplam 13 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Mar 19, 2011 11:34 pm    Mesaj konusu: Haçlı sürülerinin Irak'ı işgali 8 yıl önce bugün başlamıştı Alıntıyla Cevap Gönder

Haçlı sürülerinin Irak'ı işgali de 8 yıl önce bugün başlamıştı
Oğuz Gürses
20 Mart 2011



ABD komutasındaki haçlı sürülerinin Libya'ya düzenledikleri hava saldırısının tarihi çok dikkat çekici .

Çünkü, ABD komutasındaki aynı haçlı sürüleri 8 yıl önce bugün (20 Mart 2003) Irak işgalini başlatmışlardı.

Libya'da yaşanan olaylar karşısında yapılan en önemli uyarı bu ülkenin de Irak'a dönüşmemesi yönünde.

Ancak, bugün, yani 20 Mart tarihi, her iki ülke açısından da büyük önem taşıyor. Çünkü bugün, yani 19/20 Mart 2011'de ABD komutasındakl haçlı sürüleri Libya'ya havadan ve denizden büyük bir askerî saldırı başlattı.

Şimdi tam 8 yıl geriye gidelim...

2003 yılında bugün (20 Mart 2003), ABD komutasındaki haçlı sürüleri Irak'ı işgale başlamıştı.

Milyonlarca Iraklı Müslüman bu vahşî haçlı sürüleri tarafından katledildi, yaralandı, esir alındı, yurtlarından edildi...

Ama yüzbinlerce haçlı saldırgan, Iraklı direnişçiler tarafından ödürüldü, yaralandı, kalıcı sakatlıklara maruz bırakıldı, kafayı yedi/balataları sıyırdı, korkudan intihar etti...

Ve ABD ekonomisi büyük bir krize girerek çöküşün eşiğine kadar geldi ve halen o eşikte duruyor...

8 yıl sonra aynı gün aynı haçlı sürülerinin Libya halkının üzerine havadan bombalar yağdırmaya başlamasının sonucunun nasıl olacağını Libya halkının ve dünya Müslümanlarının bu saldırı karşısındaki tavırları belirleyecek...

Umarız Irak'taki ve Afganistan'daki şanlı direnişler gibi bir direniş Libya'dan başlayarak dalga dalga bütün dünyaya yayılır da...

Batı emperyalizminin kanlı leşi Akdeniz'in mavi sularına gömülür gider...

Dünya kurtulur...

İnsanlık kurtulur...

Hepimiz kurtuluruz...

Kaynak: http://www.millibirlikruhu.blogspot.com/


Fırsatçı AB-D Emperyalizmi Gözünü Libya’ya Dikti
Ertuğrul Horasanlı
19.03.2011

Fransız ve İtalyan savaş uçakları Libya hava sahasına girdi. Sarkozy,“Gerekli müdahaleyi yapmak için hazırız” diye konuştu.

Son dakika haberleri böyle…

Yani...

BM Güvenlik Konseyi kararından sonra fırsat bu fırsat diyen AB-D emperyalizmi Libya’yı işgal etmek için harekete geçti.

Fransız ve İtalyan savaş uçakları, Libya hava sahasına girdi. Uçakların keşif uçuşu yaptıkları belirtilirken Libya’yı işgal konusunda ise kritik bir süreç yaşanıyor.

Amerika Birleşik Devletleri, Almanya hariç AB'nin bütün büyük ülkeleri ve işbirlikçi Arap liderler, Libya’nın işgali konusunda hemfikirler.

İşgalin öncülüğünü Fransa ve İtalya üstlendi.

Sarkozy, ülkesinin Libya üzerinde keşif uçuşları yaptığını da açıkladı..

Toplantıya katılan İngiltere Başbakanı Cameron da, “Libya için acil harekete geçme zamanı geldi” dedi.

ABD desen bütün aç gözlülüğüyle aç kurt gibi işgale dünden hazır…

Almanya Başbakanı Angela Merkel ülkesinin böyle bir operasyona katılmayacağını açıkladı.

Müslümanlar ise Libya’nın hem hükümetinden hem de isyancı muhalefetinden aç gözlü emperyalistlere karşı Ömer Muhtar tavrı bekliyor ve Libya’nın yeni Ömer Muhtar'larının işgalci emperyalistlere Libya’yı mezar haline getirmeleri için dua ediyor…

Libya’nın iç işi olan iç çatışmalar Liibya halkının tercihiydi..

Emperyalizmle işbirliği yapmadıkları takdirde bu çatışmadan kim galip çıkarsa ona saygı gösterilmeliydi…

Ancak şu anda tablo değişti…

İş Libya’nın iç işi olmaktan çıktı, bütün Müslümanların meselesi haline geldi…
Bu yeni durum karşısınds Libya’da işgalci emperyalistlere kim karşı durursa biz onun yanındayız…

Çünkü “Müslümanlar kardeştir.”

Ve “küfür tek bir millettir.”

Bu konuda son sözümüz AKP hükümetine ve özellikle de sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu'na:

- Libya'nın AB-D emperyalizmi tarafından işgali karşısında lâfı eveleyip gevelemeyi, orta sahada top çevirmeyi bir kenara bırakın ve en az Almanya Başbakanı Angela Merkel kadar net olun... Bu haksız işgale karşı çıkın... Kıbrıs harekâtı sırasında bize bütün imkânlarını cömertçe açarak, emperyalist ABD ambargosunu kıran Albay Muammer Kaddafi'ye olan vefa borcumuzu ödemenin tam sırası bugündür...

Kaynak: http://millibirlikruhu.wordpress.com/2011/03/19/firsatci-ab-d-emperyalizmi-gozunu-libya%E2%80%99ya-dikti/


Yeni Devir Hukukçular Derneği: Libya Halkının ve Lider KadrosununYanındayız!



Kamuoyuna;

1- Sadece Irak'ta 5 milyondan fazla insanı öldürüp, yüzbinlerce kadına tecavüz eden bir uzak batı ülkesi Amerika ve kuyrukçuları; şimdi de Libya'yı işgale yeltenmiş durumdadır.

2- Batı'nın yaptığı işgallerin sadece bir unsuru ve (güya) meşrulaştırıcısı olan Birleşmiş Milletler de 17 Mart 2011 tarihli oturumunda “Libya'ya müdahale kararı” aldığınıaçıklamıştır.

3- Amerika ve dolayısıyla İsrail'in direktifleri doğrultusunda hareket eden ve bizzat Batılı yazarlar tarafından da "Domuzlar Diktatoryası" olarak ifade edilen BirleşmişMilletler'in

şimdiye kadar aldığı kararların ideal hukuk ve ahlâkla ne kadar bağdaştığını görmek için; tam yirmi yıldır destansı birİstiklâl Savaşı veren Irak'a bakmak kâfidir.

4- Cehaletini gururla taşıyan ve Batıcı/hedonist değerlerin mücessem ifadesi olan ahlâksız liderlerin rejimlerince yönetilen, insanlığa kan, nefret ve gözyaşından başka sunacak hiçbir

şeyi olmayan Amerika ve kuyrukçularının; halkının ve bölgesinin refah ve huzurunu düşünen, yer altı ve yer üstü kaynaklarını halkının ve bölge insanının menfaatidoğrultusunda

kullanan, eğitimden sağlığa kadar birçok alanda çok ciddi başarıların altına imza atan, anti-emperyal karakterli her türlümücadeleye destek veren, tam bağımsız ve millî olmaya

çalışan bir lideri “deli” diye sunması, bildik “deli diktatör” fıkralarıyla onu tahkir ve tezyif etmeye çalışarak “kurtarıcı”misyonuyla bir ülkeyi işgale soyunması, insanlık, ahlâk, vicdan

ve namus gibi ulvî değerlerle arasına ciddi mesafe koyan Batı medeniyetinin mensubu olmaları açısından son derecetabiîdir.

5- S. Zizek; I. Irak Saldırısı'na verilen bir cevap olan 11 Eylül Hâdisesi'nden hemen sonra, vakıayı gayet güzel özetlemişti: “Gerçeğin çölü! ”

6- Tek gerçeği kan ve nefret olup, bu gerçekliğinin içinde boğulan ve hâlini “Ortadoğu'nun kaderi benim elimdedir”propagandasıyla perdelemeye çalışan Batı'nın ve Batıcıların

anlaması gereken en önemli gerçek şudur: “Batı'nın kaderi Ortadoğu'nun elindedir.”

7- Batı; Ortadoğu'ya mahkûmdur ve bu mahkûmiyet; sadece petrol vd. enerji kaynaklarına olan ihtiyaçlarından kaynaklanmamaktadır.

8- Varoluş tarzı; saldırmak, yakmak, yıkmak, kan akıtmak, tecazvüz etmek esaslı olan Batı; sömürüp, semiremediği bir yer olarak şimdi de Libya'ya gözünü dikiyor, varolmak için

saldırıya, tecavüze, işgale hazırlanıyor.

9- Herşeyi kontrol ettiğini zanneden, vehmettiği bu sahte güçle sarhoş olan ve fakat en ufak bir hâdisede bile bütün insicamı bozulan Batı, özellikle son aylarda yaşanan

hâdiselerden sonra, Salih Mirzabeyoğlu'nun ifade ettiği şu gerçeği artık iyice anlamış olmalı: “Gerçek bir Büyük Doğu siyasetinde İsrail diye bir devlete Ortadoğu'da yer yoktur!”

10- İsrail'e ve kendisini yöneten Amerikancı liderlere karşı verilen mücadeleyle birlikte gerçek bir Büyük Doğu siyasetinin hükmünün yavaş yavaş câri hâle gelmeye başladığı şu

günlerde; “Bütün İstiklâl Savaşları Kutsal ve Kardeştir!” diyen herkes gibi, Yeni Devir Hukukçular Derneği olarak biz de Libya halkının ve lider kadrosunun yanında yer

aldığımızı bildiriyor, 21 Mart 2011, saat 12.00'de İstanbul'da, İstiklâl Caddesi'nde, Fransa Başkonsolosluğu'nun önünde yapılacak basın açıklamasına herkesi bekliyoruz.

Saygıyla duyurulur. 18/ 03/ 2011.

Av. Ali Rıza YAMAN

Yeni Devir Hukukçular Derneği Genel Başkanı


MEYDANLARA İNERKEN (3)
19.03.2011



1- Hem o vaktin Genel Sekreterince yasa dışı olduğunu resmen tespit ederek onay vermediği Irak'a yönelik rejim değiştirme maksatlı 20 Mart 2003 Saldırısının sonuçlarını tanıyarak; hem de saldırı gerçekleşirken teşkilata üye ülkelere "Saldırgan ülke ABD'nin durdurulması için" çağrıda bulunma görevini yerine getirmeyip, sessiz kalarak suça ortak olan BM adlı paravan örgüt, insanlığın nazarında vicdani ve hukuki meşruiyetini çoktan yitirmiştir.

Adı geçen örgütün ortaya serilmiş paravan niteliği nedeniyle, aynı rejim değiştirme suçunu, "sivilleri koruma" bahanesiyle şimdi de Libya'da işlemeye çalıştığı hususu, Fransa Devlet Başkanı Sarkozy, İngiltere Başbakanı Cameron, İngiltere Dışişleri Bakanı Hague ve ABD Dışişleri Bakanı Clinton gibi sözcülerinin kameralar önünde defalarca yaptıkları itiraflarla sabit bulunan uluslararası eşkiyaya hizmet edecek kararlar almaya vicdanen hakkı olmadığı gibi, almış olduğu "Libya üzerinde uçuşa yasak bölge" benzeri gayri ahlaki kararların hukuken hiç bir bağlayıcılığı yoktur.

Öbür açıdan bakılacak olursa, "örgüt"ün güvenlik konseyinde yapılan oylamada, Rusya, Çin, Almanya, Brezilya, Hindistan tarafından verilen beş çekimser oy, sıcak savaşın belli bir dönemi olan soğuk savaş sonrası mücadele şartlarında, "Bu kararın gerekçesine katılmıyorum, kararı kabul etmiyorum" şeklinde, kararı veto anlamı yüklüdür.

Millici rejimleri "sivilleri koruma... demokratikleşme... açık toplum kurma" benzeri adlar altında kukla idareciklere parçalama şablonu, Türkiye-Irak ve kısmen Libya misalleri üzerinde üç başlık halinde şöyle;

a- Evvela AB-D Propaganda Makinesinin uzun yıllara yayılan hurafelerle örülü yoğun psikolojik bombardımanıyla kavramların anlamları ters yüz edilip, hedef ülkenin zihin kurgusu yavaş yavaş değiştirilir.

Kurgulanarak değiştirilmiş yeni zihinlere ezberletilen sapık dilde, taşeron işbirlikçi"nin adı, özgürlük savaşçısıdır. Bozgunculuğu bastırmaya, soykırım; bastıran merkezi devlete, baskıcı devlet/baskıcı rejim denir. "Baskı" yapmayıp, evin/kapısını ardına kadar düşman yağmasına açan rejimler, ileri demokrasi; karşı-devrimin adıysa renkli devrimdir.

b- Böylece, zaman içersinde, Türkiye'nin güneydoğusunda, Irak'ın kuzeyinde, esasen sahip oldukları cesaret seviyesi bir tarla faresinden daha yüksek olmadığı halde, ülkenin devletine, ordusuna efelenerek şahsiyet bulan, ev hissinden yoksun yaltakçı şovmen takımının da desteğiyle, içi bozgunculuk kaynayan enfeksiyon yuvaları ortaya çıkar. Hedef ülkenin rejimi, "demokratikleşme süreci" denilen bir süreçle santim santim hadım edilip iktidarsızlaştırılarak teslim alınır.

c- Eğer hedef alınan ülke yönetimi, 1991'de Irak'ta, bugün Libya'da olduğu gibi, bozgunculuğu bastıracak olursa, 1820'lerde "Hıristiyan sivilleri baskıcı Osmanlı rejiminin soykırımından koruma bahanesiyle" hemen işe karışıp, Osmanlı Devleti'ne, "Yunan bozgunculuğunu bastırdığı halde yenilmiş sayılmayı" dayatan aynı sömürgeci güçler, yine "sivilleri koruma" bahanesiyle işe karışarak, hedef ülke yönetimi "demokratikleşerek" teslim olmayı kabul edene veya yıkılıp yerine kukla bir rejim kurulana kadar sürdürmek üzere, hem BM, ICC gibi paravan örgütleri kullanarak, hem de kendi adlarına bir dizi karar alırlar.


2- İnsanlığın, "ülke rejimlerini dışardan zorla değiştiren batılı rejimlerden" kurtulma zamanı gelmiştir.

Irak'a yönelik 91 Saldırısının "savaş semptomları göstermediğini...çünkü ortada bir savaş ilanı olmadığını...savaş ilan etmeden gerçek bir savaş olamayacağını, dolayısıyla ortada bir savaş olmadığını" yazabilmiş Baudrillard ile Chomsky, Fisk gibi, "batılı güçlerin doğu ülkelerine saldırı düzenlemesine güya şiddetle karşı çıkan, fakat bu saldırılara direnen millici yönetimlere, güçlü liderlere çok daha şiddetle karşı olan" altın kalpli kalpsizlerin en merhametlilerinin sandığının aksine, bir an evvel değiştirilmesi gereken rejimler, batının şeklen demokratik "insani kolonyalist" rejimleridir.

Madem ki var, meydanlara çıkarak rejim değiştirme demokratik hakkı, sadece doğu ülkelerinde, Tahrir Meydanında uygulanmaya mahsus bir hak olarak anlaşılmamalı. Batılı aydınlar, gözleri Libya'da, Yemen'de, Mısır'da "doğulu canavar diktatör, gayrı medeni aptal diktatör" edebiyatı yapma aptallığını bırakmalı, hakiki demokrasiyi rehin tutan rejimlerini değiştirmek için meydanlara çıkma hakkını kullanmaya başlamalıdır.


3- Ülke rejimlerini dışardan zorla değiştiren batılı rejimler, rejim değiştirmekten vazgeçtiklerini fiiliyatta göstermedikleri takdirde ortaya çıkacak gelişmeler, İnternet'te değil, zihinlerde dolaşan şu belgede görülen kehanetlerden anlaşılacağı üzere, o rejimlerinin bazı zihinlerince şimdiden hissolunmaktadır:

"...Irak'a düzenlediğimiz saldırının yasa dışı olduğunu insanlığa unutturamadık. Şimdi de sivilleri koruma bahanesiyle, Libya halkına vahşice saldırıyoruz.

Türkiye'deki mevcut iktidar, sonucun iki saatte alındığı bilgisayar yöntemiyle, seçimlerden yüzde yirmi, yirmi beş mi, yoksa yüzde elli, ellisekiz mi, hangi oy oranıyla çıkarsa bu sonuç "millici dalga "yı daha da tetikleyecek bilinmez fakat, millici dalga, Libya halkına "uluslararası koalisyon gücü" adı altına gizlenip, saldırdığımız şu günlerde kabarmaya başlayacak.

Bu dalga;

a- Başta Silivri Toplama kampı olmak üzere, her kesimden millicilerin bulunduğu hapishanelere yönelecek.

b- Sahillerde kurduğumuz İngiliz - Fransız - Amerikan kolonileri, "Kuduz Fransız sömürgeciliğine, İngiliz sömürgeciliğine, Amerikan sömürgeciliğine bu topraklarda yer yok!" diye sloganlar atan insan dalgalarıyla teker teker zaptedilecek.

c- Giderek tüm vatan sathı "No British Zone, No French Zone, No American Zone" (İngilize Yasak bölge, Fransıza Yasak Bölge, Amerikalıya yasak bölge) ilan olunacak"
...

Batının inananlarına:

a- Başta yasa dışı Irak ve Libya Saldırıları olmak üzere, benzeri bütün saldırıların kararını veren failler, en ağır cezaya çarptırılmak üzere adil bir yargılamadan geçirilecek.

b- Irak'ın yasa dışı saldırıyla görev yapması 8 yıldır engellenen meşru yönetimi göreve dönecek, Irak ve Libya'ya savaş tazminatı ödenecek.

c- Bu haksızlıkların ortadan kaldırılmasıyla beraber, Birleşmiş Milletler hiç bir sömürgeci saldırgan güce paravan olmayacak şekilde yeniden düzenlenecek.

O'nun hangi sebeple geleceğini, "bin yıllık barış"ı hangi şartlarda tesis edeceğini sanıyordunuz ki?

OrduMillet

Bu yazı dizisinin dşğer bölümleri için: http://www.ordumillet.com/

Suriye'de yüzlerce protestocu sokaklarda
22 MART 2011

Suriye'nin güneyindeki Der'a kentinde altı kişinin ölümüyle sonuçlanan hükümet aleyhtarı gösteriler beşinci gününde de sürüyor.

Der'a ve yakınlarındaki Nava'da yüzlerce protestocu daha fazla özgürlük talebiyle sokaklara döküldü.

Göstericiler, Der'a'daki gösterilerin başlıca merkezi haline gelen Eski Ömeri Camii önünde toplanarak özgürlük çağrısı içeren sloganlar attı.
Ajanslar, camii çevresinde sıkı güvenlik önlemleri alındığına, göstericilerin ise insan kalkanı oluşturarak güvenlik güçlerinin yaklaşmasını engellediklerine dikkat çekiyor.

AFP ajansı da Der'a'da bir foto muhabirinin güvenlik güçlerince aracından indirilerek dövüldüğünü, elindeki kameralara el konduğunu aktardı.

Foto muhabirin sorgusu ardından serbest bırakıldığını ve yetkililerin özür dilediğini aktaran ajans, ancak ekipmanın teslim edilmediğini bildirdi.

Büyük aşiretlerin güçlü olduğu Der'a, başkent Şam'ın 100 kilometre kadar güneyinde bulunuyor.

BM'den Suriye'ye soruşturma çağrısı

Öte yandan Der'a kentinde, Vali Faysal Kaltum'un görevden alındığı açıklandı.
Kaltum'un istifası yolsuzluğa son verilmesini ve siyasi reform yapılmasını isteyen protestocuların talepleri arasında yer alıyordu.

BM İnsan Hakları Temsilciliğinin başkanı Navi Pillay da Suriye'ye ölümler konusunda şeffaf ve bağımsız bir soruşturma yürütmesi çağrısında bulundu.
Birleşmiş Milletler göstericilere karşı aşırı güç kullanılmamasını istiyor.

Merkezi New York'ta bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü Human Rights Watch da dün, Suriye'nin güneyindeki Der'a kentinde cuma gününden pazar gününe kadar düzenlenen gösterilerde hükümeti aşırı güce başvurmakla suçlamıştı.

48 yıllık olağanüstü hal

Tunus ve Mısır'da yönetimleri deviren halk ayaklanmaları, Suriye'de demokratik reform yapılmasını ve olağanüstü hal yasalarının kaldırılmasını isteyenleri cesaretlendirmişti.

Suriye 48 yıldır olağanüstü hal yasalarıyla yönetiliyor.

Ülkede yoksulluk ve işsizlik yüksek boyutlarda.

Muhalifler, yolsuzluk ve adam kayırma vakalarının yaygın olduğunu söylüyor.

Ülkeyi 30 yıl yöneten babası Hafız Esad'ın yerine 2000 yılında iktidara gelen Beşar Esad, ekonomik açılımlara rağmen muhalefete müsamaha göstermiyor.

Suriye hapishanelerinde binlerce siyasi tutsak var. Başlıca muhalefet grupları yasaklı. Hükümet bazı internet sitelerine de izin vermiyor ve medyayı sıkı bir şekilde denetim altında tutuyor.

Esad Ocak ayında Wall Street Journal gazetesine verdiği mülakatta Suriye'nin Tunus ve Mısır'dan daha istikrarlı bir ülke olduğunu söylemişti.

Ülkesinde halk ayaklanmasını olası görmediğini belirten Esad, bir dizi reform vaadinde bulunmuştu.
BBC

KUDUR BODUR TOPAÇ SARKOZY, KUDUR DA KUDUZUNU ATEŞİN SÖNDÜRSÜN! BEKLE, "BİR GÜN VAR YA BU MAĞRİPLİ ÇOCUKLAR BİR GÜN (TEKRAR) YAKACAKLAR PARİS'İ..."
21 MART 2011


.
Ömer Muhtar'ın torunları Roma'yı, Paris'i, Londra'yı; Sütçü İmam'ın torunları Berlin'i, Viyana'yı, Brüksel'i; Malcolm X'in torunları New York'u, Washington'u; Selahaddin Eyyubi'nin torunları Tel Aviv'i; Tarik Bin Ziyad'ın torunları Madrid'i, Lizbon'u; Şeyh Şamil'in torunları Moskova'yı; İsa Yusuf Alptekin'in torunları Pekin'i yakacaklar mutlaka!
.
Siz hırlaya hırlaya kudurun, biz ateşi harlaya harlaya bekleyenlerdeniz...
.

.
"her şey bir rüzgâra bakıyor ağabey
bakma esrar çekip mayıştıklarına
bir gün var ya bu mağribli çocuklar
bir gün yakacaklar paris'i"

.
mehdi'yi bekleyen çocuklar - hakan albayrak

http://odatvninatladigihaberler.blogspot.com/

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ, AFGANİSTAN VE IRAK'TA DAĞILMA SÜRECİNE GİRMİŞTİ, LİBYA'DAYSA AB, AVRUPA BİRLEŞİK DEVLETLERİ OLAMADAN DAĞILACAKTIR!

.
(Essabır) Zafer zafer büyüyen bir yenilgi, (Gayretullah) yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır!

http://odatvninatladigihaberler.blogspot.com/

ECELİ GELEN KUDUZ İT, (TAM 100 YIL SONRA) TRABLUSGARB DUVARINA İŞERMİŞ!


.


Binbaşı Mustafa Kemal, Trablusgarb cephesi, 1911

http://odatvninatladigihaberler.blogspot.com/

Yemenli Muhalif Lider: Türkler’den çok şey öğrendik
22 Mart 2011



Yemen’de kanlı bir ayaklanma yaşanıyor. Ntvmsnbc’ye konuşan muhalif liderlerden Abdullah Zindani birkaç gün içinde devlet başkanının devrileceğini iddia etti ve ekledi: Libya gibi olmayız çünkü Türklerden çok şey öğrendik.

Tunus'ta başlayıp Mısır’a sıçrayan isyan dalgasının son durağı olarak Libya gösteriliyor. Kaddafi yönetimine karşı başlatılan operasyon nedeniyle tüm gözler bu ülkenin üzerinde Oysa, Libya’ya düzenlenen harekatın gölgesinde kalan bir başka isyan ateşi de Arap Yarımadası’nın en güneyinde haftalardır yanıyor, hem de son günlerde kanlı çatışmaların gölgesinde.

Henüz Mısır’da Mübarek iktidarını korumaya çalıştığı günlerde Yemen’de üniversite öğrencilerinin başlattığı gösteriler 30 yıldan fazladır ülkenin başında bulunan Ali Abdullah Salih’in koltuğunu sallıyor. Geçtiğimiz Cuma günü başlayan çatışmalarsa artık Yemen’de kritik viraja girildiği yorumlarına neden oluyor. ntvmsnbc, Libya’nın gölgesinde kalmış Yemen’deki isyanını, muhalif liderlerden Abdullah Zidani’yle konuştu.

Abdullah Salih’in günlerinin sayılı olduğunu iddia eden Zidani, Yemen’in yeni bir Libya olmayacağında ısrarlı. “Çünkü” diyor Zidani, “biz Türkler’den çokşey öğrendik.

ŞİİLER’İN DEĞİL TÜM HALKIN ‘DEVRİMİ’

ntvmsnbc: Haber jansları Yemen’le ilgili geçtikleri haberlerinde Şii muhalefetten bahsediyor. Ülkede yaşanan ayaklanmanın sebebi sadece yolsuzluk ve yoksulluk muydu? Yoksa Yemen içindeki mezhepsel ve etnik farklılıklar da yaşananlarda rol oynadı mı?

Abdullah Zindani: Öncelikle şunun altına çizmeliyim. Islah Partisi, parlamentoda 60 milleetvekiliyle ülkedeki en güçlü muhalif partisidir. Bunun dışında da çeşitli muhakllif partiler var. Parlamentoda ise sadece bir Şii milletvekili var. Yani ülkedeki muhalefeti Şiiler’e indirgemek doğru olmaz. Şu an yaşanan devrim bir parti, mezhep ya da siyasi görüş devrimi değildir. Tüm halkın katıldığı bir devrimdir.

Ayrıca mezhep ayrılığını Yemen’de kışkırtan Devlet Başkanı Salih’in kendisidir. Salih,iktidardakalabilmekiçin bir taraftan bazı Şii grupları destekledi, bir taraftan da Selefiler’i ve ayrılıkçıları destekledi. Örneğin ülkenin kuzy batısındaki Şii Husiler’i Suudiler’i korkutmak ve desteklerini almak için kullandı, onlarla çatışma yaşandı ama el altından destekledi.

İSYAN ÜNİVERİSTEDE BAŞLADI

ntvmsnbc: Yemen’deki ayaklanmanın başlangıcına gelirsek, bugüne kadar Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan isyan hareketlerinde genellilkle başkentteki ana meydan gösterilerin merkezini teşkil etti. Yemen’de ise Sana Üniversitesi merkezdi, ve en azından başlangıçta öğrenciler gösterilerin ön saflarındaydı. Ayaklanma nasıl başladı ve Yemen’in farkı neydi?

Abdullah Zindani:Tunus’ta yaşananlardan ve olayların Mısır’a sıçramasından sonra Salih kent merkezinde bazı tedbirler aldı. Sivil giysiler giymiş ordu mensuplarını Özgürlük Meydanı’na yolladı ve buraya çadırlar kurarak göstericilerin meydana gelmelerini engelledi. Göstericiler de bu durumda Sana Üniversitesi’nin bulunduğu alana yöneldiler.

Önceleri gösteriler sadece üniversite meydanında yapılıyordu. Ancak zamanla göstericilerin sayısı arttı ve meydanın çevresindeki cadde ve sokaklara taştılar. Bu durum Salih’i daha fazlasıyla kızdırdı ve Cuma günü çevre binalardan göstericilere ateş açmaya başladılar.

‘ORDU YANIMIZDA’

ntvmsnbc: Son duruma gelirsek. Ayaklanmanın başladığı günlerden itibaren zaman zaman çatışmalar hatta ölümler yaşanmıştı. Ancak Cuma günü adeta işin boyutu değişti ve 50’den fazla insan çatışmalarda hayatını yitirdi. Hafta sonu boyunca da ölümlere sebep olan çatışmalar devam etti. Son olarak da tankların kent merkezine girdiği haberleri geldi.Yemen’de son durum ne?

Abdullah Zindani: Cuma günü öldürülen 56 kişi ya kafalarından, ya boyunlarından ya da göğüslerinden vuruldular. Bunları vuranlar da çatılara yerleştirlen keskin nişancılardı. İşte bu görüntüler çok şeyi değiştirdi. Ordu mensuplarının vicdanlarını titretti ve tavırlarının değişmesine neden oldu. Aynı şekilde tüm kabile reisleri, aydınlar ve yurt dışındaki Yemen büyükelçilerinin tavrı kesin olarak değişti.

Burada bir şeyi açıklamak istiyorum. Yemen’de ordunun durumu farklıdır, ordu savunma bakanlığına bağlı değildir ve komutanlar eskiden beri toplumda ağırlığı olan insanlardan seçilir.

Bu komutanların başında da Ali Muhsin ve El Ahmar geliyor. Devlet Başkanı Abdullah Salih ordudaki bu durumu değiştirmelk için çok çalıştı. Başında kendi oğlunun ve yeğenlerinin bulunduğu ayrı birlikler kurmaya çalıştı. Ama orduyu ve başındaki komutanları pasifize etmeyi başaramadı. Bu iki komutan ülkenin hemen tamamını kontrol ediyor ve ikisi de muhalif saflara geçti.

‘SALİH’İN GÜNLERİ SAYILI’

ntvmsnbc: Devlet başkanı nereyi kontrol ediyor öyleyse?

Abdullah Zindani: Salih’in kontrol ettiği bir bölge yok. Sadece cumhuriyet muhafızları onun denetiminde. Bugün gelen haberlere göre onlar arasında da görüş ayrılıkları başladı. Zaten öteden beri Abdullah Salih’in yönetimde sadece şehir merkezleri vardı.

Taşrada kabilelerin kuralları geçer. Ve şu an şehirler de onun kontrolünden çıktı. Bugün sadece başkanlık sarayı denetiminde. Yemen halkı çıkmasına izin vermiyor. Bir kaç gün içinde Yemen’de kesin bir değişim olacak. Ordu kuvvetlerinin isyancılara katıldıklarını açıklaması Yemen’de değişimin yüzde yüz olduğunu delilidir.

YA SUUDİ ARABİSTAN MÜDAHALE EDERSE?

ntvmsnbc: Salih’in köşeye sıkıştığını söylüyorsunuz. Gösterilerin yaşandığı bir başka ülke olan Bahreyn’de geçtiğimiz hafta yönetim Suudi Arabistan’da destek istedi ve Suudi askerler de Bahreyn’e girdi. Son çare olarak Salih’in de benzer şekilde Suudi askerlerini ülkeye çağırması mümkün mü? Ve böyle bir durumda neler yaşanır?

Abdullah Zindani: Kesinlike Suudi Arabistan, böyle bir talebi kabul etmez çünlü Salih’in yalancının biri olduğunu çok iyi biliyorlar. Ben hiç bir ülkenin Salih’e yardım edeceğini düşünmüyorum. Çünkü Yemen’in coğrafiözelliği bir dış müdahaleye izin vermez.

Coğrafya son derece sarp ve Yemen’in insanları da Türkler’den çok şey öğrendiler. Osmanlı zamanında onları Türk kuvvetleri eğitmişti. Dağ savaşlarının nasıl yapıldığını çok iyi biliyorlar. İngilizler Yemen’i ele geçirmeye çelıştılar ancak sadece kıyıdaki Aden’i ele geçirebildiler, iç bölgelerde tutunamadılar. Ayrıca Yemen halkı silahlı bir halktır.

Suudi Arabistan ordusu geçmişte küçük bir grup olan Husiler’i bastırmaya çalıştı ama ordu hezimete uğradı. Suudiler Abdullah Salih için bir kez daha bu duruma düşmek istemez.

NTVSNBC

Netanyahu: Depremler bizi de vuruyor
24 Mart 2011

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Kudüs'te meydana gelen saldırı nedeni ile bir kaç saat gecikmeli geldiği Moskova temaslarına başladı.

Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev'le bir araya gelen İsrail Başbakanı, Ortadoğu'da yaşanan ayaklanmaların İslami aşırılıkçı grupların yükselmesine neden olacağından endişe duyduğunu söyledi.

"Depremler sadece Japonya ya da Yeni Zelanda'yı vurmadı. Ortadoğu ve Afrika da bundan etkileniyor" değerlendirmesinde bulunan Netanyahu, bölgede ulaşması muhtemel radikal rejimlerin sadece İsrail ya da Rusya'yı değil tüm dünyayı tehdit edebileceği uyarısı yaptı. haber10

İstanbul'da Suriye protesto edildi
25 Mart 2011
İstanbul'da Suriye Başkonsolosluğu önünde toplanan grup, son günlerde bu ülkede yaşanan olayları protesto etti.

İstanbul'da Suriye Başkonsolosluğu önünde toplanan grup, son günlerde bu ülkede yaşanan olayları protesto etti.

Teşvikiye Camisi'nde kılınan cuma namazının ardından Türk ve Suriye bayraklarıyla başkonsolosluk binası önüne gelen bazı sivil toplum örgütleri üyeleri, ''Deraa, Hama Olmasın'' yazılı pankart açtı.

İstanbul'da Suriye Başkonsolosluğu önünde toplanan grup, son günlerde bu ülkede yaşanan olayları protesto etti.

Teşvikiye Camisi'nde kılınan cuma namazının ardından Türk ve Suriye bayraklarıyla başkonsolosluk binası önüne gelen bazı sivil toplum örgütleri üyeleri, ''Deraa, Hama Olmasın'' yazılı pankart açtı.


Burada grup adına açıklama yapan İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar, son birkaç günde özellikle Deraa kentinde öldürülen insanların sayısının 100'ü geçtiğini ileri sürerek, olaylarda çok sayıda yaralı ve ne durumda olduğundan haber alınamayan binlerce tutukludan söz edildiğini iddia etti. Sarıyaşar, Beşar Esad'ın demokrasi ve özgürlük vaatleriyle babasının yerine geçtiğini öne sürerek, ''Toplumun talepleri yönünde bir iki küçük makyaj dışında sosyal ve siyasal hayatta hiçbir yenilik ve değişiklik olmadı. Devlet, muhalif hareketlerin oluşmasına, en küçük eleştiri ve hak taleplerinin ifade edilmesine bile izin vermedi'' diye konuştu.


ESAD MUALİFLERİ CEZALANDIRDI

Suriye halkının muhalif gösterilerin en acımasız şekilde cezalandırıldığını kaydeden Sarıyaşar, şunları kaydetti:

''Suriye halkı, ülkenin her yanında bu zulüm makinesine 'dur' demeye başladılar. Artık ölüm onları korkutmuyor. Ölümü ve zindanı göze alarak, ekonomik, sosyal ve siyasal haklarını istiyorlar. Türkiye ile kardeş olduğunu söyleyen Suriye hükümetinin, Deraa'daki askeri kuşatmayı kaldırmasını ve kentin sivil toplum kuruluşlarının ve basının denetime açılmasını ve tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz.''

İstanbul'da yaşayan Suriye vatandaşlarının da katıldığı protesto gösterisi, Türkçe ve Arapça sloganların atılmasının ardından sona erdi.

TIMETURK

Kaddafi zafer vadetti
23 MART 2011

Libya lideri Muammer Kaddafi, ABD, İngiltere ve Fransa öncülüğündeki koalisyonun saldırılarının başlamasından bu yana ilk kez televizyondan halka seslendi ve meydan okudu.

Afrika, Orta Doğu, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler
Zaferin sonunda kendilerinin olacağını söyleyen Kaddafi, tüm "İslam ordularını" da kendilerine katılmaya çağırdı.

Operasyonu yeni bir Haçlı Seferi olarak niteleyen Kaddafi, bu nedenle tüm İslam ülkelerinin bir araya gelmesi gerektiğini söyledi.
Kaddafi'nin Libya televizyonunca yayınlanan konuşmayı, pazar günü uçaklarca bombalanan Bab-ül Aziziye karargahında yaptığı düşünülüyor.

BBC

Bahreyn'de Siyasi Gerginlik Büyüyor
28.03.2011
Sıkıyönetime rağmen,protestolar sürüyor.Sünni muhalif gruplar,iktidarın, anayasal monarşiye geçilmesi için gereken siyasi reformları yapmaya çağırıyor

Bahreyn’deki muhalif gruplar, ülkede yaşanan siyasi gerginliğin mezhep çatışmasına dönüşmesinden endişe ediyor.

Bahreyn’in iç savaş tehdidiyle karşı karşıya olduğunun altını çizen Sünni muhalif gruplar, iktidardaki El Halife hanedanını, anayasal monarşiye geçilmesi için gereken siyasi reformları yapmaya çağırıyor.

Yönetimin aldığı üç aylık sıkıyönetim kararına rağmen protesto gösterileri sürüyor. Kral Hamad El Halife’nin istifasını isteyen radikal Şii hareketlerinin dışındaki ılımlı Şii muhalefete, Sünni muhalif gruplar da destek veriyor. Her iki grup da anayasal monarşiyi savunuyor.

Sünni muhalefetinin önde gelen isimlerinden olan Doktor Munira Fakro’nun evi, yönetime yakın gruplarca iki kez kundaklanmış.

Fakro, polisi defalarla arayıp güvenliğinin sağlanmasını istemiş ancak polis, Fakro’nun taleplerini duymamazlıktan gelmiş. TRT

Suriye'de Hükümet İstifa Etti
29.03.2011
Onlarca kişinin öldüğü Beşşar Esad karşıtı gösterilerin ardından yönetim bir taviz daha verdi. Tepkilerin odağındaki hükümet istifa etti.

Suriye Devlet Televizyonu, Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın, kabinenin istifasını kabul ettiğini duyurdu.
Hükümetin istifası, Esad’ın, yönetim karşıtı gösterileri yatıştırmak amacıyla yeni bir tavizi olarak yorumlandı.

Beşşar Esad geçen hafta, çok partili seçim, daha fazla özgürlük ve olağanüstü halin kaldırılması gibi önlemleri içeren bir reform paketi açıklamış ancak bu da gösterileri sona erdirmemişti.

Devlet Başkanı Esad’ın 24 saat içinde halka hitap edeceği ve olağanüstü hal uygulamasını kaldırdığını açıklaması bekleniyor.

Dera kentinde patlak veren ve Lazkiye ile diğer kentlere yayılan olayların başlangıcından bu yana çoğunluğu muhalif en az 60 kişi yaşamını yitirdi. TRT

Yemen'de Yüzbinlerce Kişi Yürüdü
30.03.2011
Yemen'de yüzbinlerce kişi hükümet karşıtı protesto gösterisi düzenledi.


Saana, Saada ve Maribi kentlerde toplanan yüzbinlerce gösterici, hükümeti ve Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’i protesto etti.

Göstericiler, Yemen’in güneyinde hafta başında bir mühimmat fabrikasında meydana gelen patlamada 100’den fazla kişi ölmesinin bölgedeki askeri birliklerin geri çekilmesi ilgili olduğunu öne sürüyor.

Yemenli yetkililer, patlamaların sorumlusunun el Kaide olduğuna ilişkin açıklamalarda bulunmuştu. Fabrika patlama öncesinde El Kaide üyeleri tarafından yağmalanmıştı.

Yemen’de muhalefet, anayasada değişiklikler yapılmasını, hükümetin istifasını ve iç güvenlik teşkilatının feshedilmesini de talep ediyor.

Yemen parlamentosu ise geçtiğimiz hafta bir dizi olağanüstü hal yasasını onaylayıp, polisin yetkilerini artırmıştı.

Yemen’de siyasi krizin son bulması amacıyla hükümet ve muhalif temsilciler arasında yapılan görüşmeler bir süre önce kesilmişti. TRT

ABD'de Bir Kilisede Kuran-ı Kerim Yakılmasına Misilleme Olarak Afgan Halkı BM Merkezini Bastı: En az 20 Ölü

1 NİSAN 2011

Afganistan'ın kuzeyindeki Mezar-ı Şerif bölgesinde bir Birleşmiş Milletler merkezine düzenlenen baskında en az 20 BM çalışanı hayatını kaybetti.

Olayların geçen ay ABD'de bir kilisede Kuran-ı Kerim yakılması ile ilgil bir protesto eylemi ile başladığı, ancak daha sonra kontrolden çıktığı ve bir grup öfkeli göstericinin BM merkezini bastığı bildiriliyor.

Birleşmiş Milletler ölenler arasında çalışanları olduğunu doğruladı.

Polis, baskında İsveç, Norveç ve Romen uyruklularında aralarında bulunduğu 20 BM görevlisinin öldürüldüğünü ve bunlardan 2 sinin başının kesildiğini belirtti.

'Fitili yakılan Kur'an ateşledi'

Reuters haber ajansı BM'nin Afganistan'daki temsilcisi Staffan De Mistura, durumu yerinde incelemek üzere bölgeye gittiğini duyurdu.

Görgü tanıkları toplanan yüzlerce temsilcinin içinden bir grubun koparak girişe yöneldiğini anlatıyor.

Belh bölgesi yetkililerinden Münir Ahmed Ferhad, bu grubun kapıdaki muhafızların silahlarını ele geçirip çevreye ateş açtığını, ardından da binayı bastığını söyledi.

Ferhad Associated Press'e "Merkezin bulunduğu alanın dumanla kaplı olduğunu görüyorum" dedi.

Ulaşan ilk bilgilere göre ölenlerden beşi kapıdaki Nepalli güvenlik görevlileri.

20 Mart tarihinde ABD'nin Florida eyaletindeki bir kilisede Wayne Sapp adlı bir vaiz bir Kuran-ı Kerimi ateşe vermişti.

Bu sırada kilisede bulunanlar arasında geçen yıl 11 Eylül'de aynı şekilde bir eylem tehdidi ile şimşekleri üzerine çeken vaiz Terry Jones da vardı.

Afganistan'da pek çok kentte bugün bu olayın protesto edildiği eylemler düzenlendi. Haaber1001

Şam'da keskin nişancılar protestoculara ateş açtı

1 NİSAN 2011

Suriye'nin başkenti Şam'da hükümet karşıtı protestocuların üzerine ateş açılması sonucu en az 10 kişi öldü.
Görgü tanıklarına göre, Duma semtindeki göstericilere, çatılardaki sivil giyimli keskin nişancılar ateş açtı.

Der'a kentindeki protestolarda da çatışma çıktığı haber veriliyor.
'Şehitler Günü'
Binlerce kişinin katıldığı gösterilerde askerlerin eylemcilere göz yaşartıcı gazla müdahale ettiği ve yaralananlar olduğu bildirildi.
Eylemciler, iki haftadır devam eden eylemlerde ölen onlarca kişinin anısına bugünü "Şehitler Günü" ilan etmişti.
Ülkenin en büyük kentlerinden Humus ile Lazkiye, Haseki ve Kamışlı'da da eylemler düzenlendiği belirtliyor.
Kamışlı ve Haseki'de eylemcilerin etnik gerilim suçlamalarına karşı "Ne Arap ne Kürt, birlik istiyoruz" diye sloganlar attığı bildirildi.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Çarşamba günü yaptığı açıklamada gösterileri, İsrail'e karşı direnişlerini zayıflatmaya yönelik bir komplo olarak nitelemişti.
Esad bununla birlikte, eylemcilerin zarar görmemesi için güvenlik güçlerine kesin talimatlar verildiğini öne sürmüştü. BBC

Afganistan halkı ayakta: ABD'de bir Kuran yakılmasını protesto gösterisi sırasında on kişi daha öldü

2 NİSAN 2011

Kandahar'da bugün yapılan gösteriye onbinlerce kişi katıldı.

Afganistan'ın Kandahar kentinde, silah sesleri duyulduğu ve bazı araçların ateşe verildiği bildiriliyor.

Dün de ülkenin kuzeyindeki Mezar-ı Şerif bölgesinde halk bir Birleşmiş Milletler merkezini basmış veen az 20 BM çalışanı öldürülmüştü. haber1001

Abidjan Havaalanı Fransızların denetiminde

3 NİSAN 2011

Fildişi Sahili'ndeki iç savaş şiddetlenirken, Fransız birliklerinin Abidjan havaalanının denetimini ele geçirdikleri bildirildi.
Fransa'nın ayrıca bu ülkeye 300 takviye asker göndereceği açıklandı.

Abidjan'da, Birleşmiş Milletler'in tanıdığı Cumhurbaşkanı Alassane Ouattara'ya bağlı birlikler, geçen yılki seçimlerin ardından cumhurbaşkanlığından ayrılmayı reddeden Laurent Gbagbo'ya bağlı güçlere karşı geniş kapsamlı bir saldırı başlatmıştı.
Kentte 1500 kadar yabancının Fransız ordusuna ait tesise sığındığı belirtiliyor.
'Son darbe hazırlığı'
Alassane Ouattara'nın bir danışmanı Gbagbo güçlerine son darbeyi indirmek için Abidjan önlerinde son hazırlıkların yapıldığını söyledi.
Tarafların, cumhurbaşkanlığı sarayı, devlet televizyonu ve Agban kışlasını ele geçirmek için savaştığı kentte dün ağır topçu ateşi duyuldu.
Nobel Barış Ödülü sahibi Güney Afrikalı rahip Desmond Tutu, iki tarafa da silah bırakma çağrısında bulundu.
Duekoue kentinde katliam
Ülkenin batısında, bir süredir şidetli çarpışmalar yaşanıyordu.
Caritas adlı yardım örgütü, personelinin Duekoue kenti sokaklarda yüzlerce ceset bulduğunu, bin kişinin ölmüş olabileceğini açıkladı.
Örgüte göre, bu kişiler, uzun zamandan beri Ouattara'ya bağlı birliklerin denetiminde olan Carrefour semtinde 27 ve 29 Mart tarihleri arasında öldürüldü.
Uluslararası Kızılhaç Örgütü ise ölü sayısının 800 olduğunu duyurdu.
Ülkede aylardır devam eden çatışmalar nedeniyle binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
1960'da Fransa'dan bağımsızlığını kazanan Batı Afrika ülkesi Fildişi Sahili, 2003 yılından beri fiilen bölünmüş durumda.
Geçen yıl Kasım ayında yapılan seçimlerin ülkeyi birleştirmesi umuluyordu. Ancak Bağımsız Seçim Komisyonu'nun açıkladığı sonuçları kabul etmeyen Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo görevi bırakmayı reddedince, ülke yönetilemez hale gelmişti.
Fildişi Sahili, kakao üretiminde dünya lideri. Ancak çatışmalar, üretimi sekteye uğrattı.
BBC

Yemen'de Göstericilere Ateş Açıldı

Güvenlik kuvvetleri Taez kentinde göstericilerin üzerine ateş açtı. 2 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı.

03.04.2011

Yemen’de yönetim aleyhtarı protestolar devam ediyor.
Taiz kentinde, güvenlik güçleri göstericilere ateş açtı, 2 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı.

Aden kentinde muhalefetin sivil itaatsizlik eylemi yüzünden hayat durma noktasına geldi.

Başkent Sana’da da üniversite işgal eylemleri yapılıyor. TRT

Chavez: Sıra Suriye'de...

Venezuela lideri, "emperyalist güçlerin" Libya'dan sonraki hedefinin Suriye olduğunu savundu.
01.04.2011

Libya’ya askeri müdahaleyi "emperyalist saldırı" olarak niteleyen Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, aynı güçlerin şimdi de Suriye halkına karşı benzer bir saldırı içinde olduğunu iddia etti.
Chavez Bolivya ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, "Yabancı güçler, nasıl ki Bolivya’nın, Venezuela’nın yeraltı zenginliklerini ele geçirmek istiyorlarsa, aynı nedenlerden dolayı da şu an Libya’ya saldırıyorlar" ifadesini kullandı.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a destek veren Chavez, Libya’da sahneye konulan senaryonun bir benzerinin Suriye’de sahneye konulmaya çalışıldığını belirtti. TRT

Yemen'de aşiret üyeleri askerlerle çatıştı
5 NİSAN 2011

Yemen'de Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e sadık aşiret üyeleriyle, hükümet karşıtı protestoculara destek veren askerler arasında yeniden çatışma çıktı.

Yemen'de Cumhurbaşkanı Salih karşıtı gösteriler Şubat ayında başlamıştı
Aşiret üyelerinin, isyancı askerlerin işgal ettikleri bir koğuşa gitmeleri sonucu çıkan çatışmada en az üç kişi öldü, 15 kişi de yaralandı.

Kentteki bir BBC muhabiri, başkent Sana'da göstericilerin sayısının arttığını ve göstericilerin Ali Abdullah Salih'in başkanlık konutuna yaklaşık 13 kilometre uzakta yola çadırlar kurduklarını söylüyor.

Yemen'de dün de Taiz kentinde çıkan çatışmalarda en az 15 kişi ölmüştü.
Taiz'de bugün de yeniden çatışma çıktığı bildiriliyor.

Görgü tanıkları, güvenlik güçlerinin Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'i protesto eden halka ateş açtığını, göstericilerin güvenlik güçlerini taşladığını, açılan ateş sonucu yaralanan bazı kişilerin tedavi gördüğünü söylüyor.

Gösterilerde 100'den fazla kişi öldü

Yemen'de Cumhurbaşkanı aleyhtarı protesto gösterileri Şubat ayında başlamıştı.
Ülkedeki gösterilerde şu ana kadar 100'den fazla kişi öldü, çok sayıda kişi de yaralandı.
Göstericilerin taleplerinin başında 32 yıldır iktidarda olan Ali Abdullah Salih'in istifası geliyor.
Ancak Salih kısa süre içinde görevden ayrılmayı planlamadığının sinyalini veriyor.
Ali Abdullah Salih, bugüne dek Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olmuştu.
Ancak uzmanlar, Salih'in son dönemde Washington'un da sabrını taşırmış göründüğünü belirtiyor.
Son olarak Körfez İşbirliği Konseyi, Salih'le Yemenli muhalifler arasında arabuluculuk yapmayı önermişti.
Ancak göstericilere karşı tavrını sertleştiren Yemen Cumhurbaşkanı, bu teklife kamuoyu önünde yanıt vermiş değil. BBC
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Nis 05, 2011 6:58 pm tarihinde değiştirildi, toplam 15 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Mar 23, 2011 7:39 pm    Mesaj konusu: Çekin kanlı ellerinizi topraklarımızdan ve kapatmayın göğümü Alıntıyla Cevap Gönder

Ayşe Doğu
Çekin kanlı ellerinizi topraklarımızdan ve kapatmayın göğümüzü..
23 Mart 2011



Yeni bir dille beraber inşa edilecek ‘yeni dünya’..

Artık bırakalım katile katil dememe inceliğini, naifliğini.. Yeni bir dil gerek bize artık kötüye kötü, iyiye iyi diyebileceğimiz.. kaypak olmayan bir dil.. korkak olmayan, üstünü örtmeyen çirkefliklerin ve koruyup kollamayan haini ve gözü dönmüşü.. Yeni bir dil, çocukları yanlışlıkla öldürmeyen ve taş kalpli olmayan bir dil gerek bize ve bütün dünyaya.. Sözün ve dilin haysiyeti iade edilmeli yeniden ve acilen.. Hatta bu dil ‘meli’, ‘malı’ dememeli.. yapalım hemen demeli, yapmalıyız derhal demeli..

Neyin koalisyonu bu?

Neymiş bu koalisyon? Var mı bunun hukuki bir dayanağı.. Bunlar ev basan, yol kesen eşkıya değil de nedir? Var mı bu çetenin insani bir açıklaması.. Ne işiniz var sizin, mülkünüz olmayan bir yerde (bir vatanda), tapusu sizin olmayan bir evde.. Kim çağırdı sizi oraya?.. Nedir sizin bu petrol ve doğalgaz manyaklığınız.. Neden sizde olmayan şeylere sahip olanlara karşı bu husumetiniz, nedir bu kıskançlık? İş bu davranışların derininde ya da daha doğru bir ifadeyle yüzeyindeki freudyen güdüler nelerdir? İlim ve bilim adamlarının genetik biliminin sırlarını keşfetmeyi bırakıp, bunlar üzerine bilimsel deney ve araştırmalar yapması dünya için, dünyanın selameti için daha elzemdir. Biz ( biz derken biz doğulular, biz Afrikalılar, biz Ortadoğulular, biz Osmanlı torunları) kendi tiranlarımızla nasıl baş edeceğimizi biliriz. Onları tarihin çöplüklerine nasıl gömeceğimizi.. Musalar ve Firavunlar yabancı değiller bize..

Ne zaman akıllanacak bu Avrupa?

Söyler misiniz Belçika’nın ne işi var Libya’da?.. Ne çıkarı var demek daha doğru aslında.. Almanya üslerini ABD’ye açarak destek verdi.. Niçin; çıkar için tabi.. 1. Dünya Savaşı sendromu yine nüksetti Avrupa’nın ama bu sefer aynı argümanlar geçerli değil, hele bir uzatın bakalım Libya saldırılarınıi nasıl karışacak Avrupa’nın kendi evi.. Binlerce göçmen var ve milyonlarca halinden şikayetçi insan yaşıyor Avrupa’da-..Daha dün; Irak’ta da aynı tiyatro sergilenmedi mi, seyircisiz? Bu ‘saldırgan koalisyon’u sadece çıkarla ifade etmek ve bilimsel terimlerle süslemek hata olur. Çünkü dünyada girilmeyen ülke, mal satılmayan bölge yok. Bu anlamda gerçekten dünya global artık.. Çıkar, dünyaya barış getirmek, demokrasi havariliği gibi kelime ve kavramların ardına sığınarak açıklamak bu koalisyonu çok basite indirgeme ve zihinleri bulandırma olur zannımca.. Delilik en hafif tabir bence bunlar için.. Ve dünyada aklı başında herkesin birinci görevi bunu tescil ve teşhir etmek olmalı ve ellerini kırmak, bir daha silahlarını doğrultamayacak kadar! Belki de sizinle yeterince mücadele etmediğimiz için kanser bu kadar yaygın! Sizi ancak ‘dervişin zikriyle’ ve ‘aç tavuk kendini buğday ambarında’ deyimleri en güzel ifade eder. Kim alıştırdı sizi terlemeden kazanmaya, paylaşmadan kapkaça, kim müsebbibi bunun? Anneleriniz mi yoksa fikir babalarınız mı böyle eğitti.. Gidin, işgal edin Filistin topraklarını, sürün asıl sahiplerini yurdundan, ben yaptım oldu; olur mu, olmaz tabi! O Akdeniz’in tuzlu sularını yutacaksınız ki aklınız başınıza gelsin!.. Kirasını ödemeden başkasının evine yerleşemeyeceğinizi, izin almadan bahçesine bağına giremeyeceğinizi, hele hele karşı tarafın rızasını almadan kimseyi birlikte yaşamaya ikna edemeyeceğinizi, güçsüz diye, kendini savunamıyor diye kimsenin kimseyi inanmadığı, kabul etmediği bir şeye zorlayamayacağını öğreneceksiniz, gerekirse kafanıza vura vura ya da kafanızı duvarlara vura vura!.. Bu dünya halklarından özür dilemek için gereken adımları atmadan kendinizi aklayamayacağınızı, uluslararası toplumda ciddiye alınmayacağınızı öğreneceksiniz! Afrika’daki halkların bile size acaba’larla yaklaşacağını ve sizinle herhangi bir ilişkiye girerken, ekonomik, sosyal hatta gezi amaçlı bile olsa sizden kefil isteneceğini aklınızdan çıkarmayın.. Erken davranan mı, laf kalabalığı yapan mı, abra kadabra diyen mi, ülkelere, şirketlere ve insanlara şantaj yapan mı rüşvet teklif edenler mi, halkını kandırıp tağut’la iş tutan mı kazanırmış; yoksa özü sözü doğru olanlar mı yoksa haklı ama dilsiz olanlar mı, denize itilip sonra yılana sarılanlar mı, Allahın kılıcı, kelimesi , gölgesi ve ruhundan üflediklerinden olmaya çalışanlar mı göreceksiniz!

Kendi altınızı oyuyorsunuz!?

Bush’u ve farklıyım diye gelerek İsrail ve İngiliz çetesine teslim olan Obama’yı cezalandıracak elbet boş ve inanmadıkları bir gelecek ülküsüyle kandırdıkları için, ABD halkı .. AB ülkeleri de alaşağı edecek; ahlaksız Berlüsconi’yi ve çapulcu Sarkozy’yi.. Yoksa sonları 2. Dünya Savaşında ölen ve yerinden olan 1 milyon Avrupalıyla aynı kaderi paylaşacak!

Bosna kasabı Miloşeviç’i sallandıramadılar, besliyorlara ma kimyasal silahları eline verdikleri Saddam asıldı niyeyse.. ABD’nin maşası korsan İsrail için caydırıcı bir yaptırım çıktığını göremezken Libya’ya bir günde saldırı kararı alınabiliyor.. Gözlerimiz yaşarıyor bu ‘tarafsız’ ve ‘ilkeli’ tutumlarınıza..

Vatandaşlarınızın boğazını her geçen gün biraz daha sıkarken (emeklilik yasası) meşruiyetsiz iktidarlarınız; hırsızlıkla, namluların gölgesinde güçlendirmeye çalışırken Saddam gibi Kaddafi gibi uşaklarınızı –zaten onlar sizin sadık uşaklarınız değil mi, siz ellerine verip uzun namluları memur etmediniz mi onları, musallat etmediniz mi halklarımıza, ağzımızdaki lokmaları -sizin için- alsınlar diye görevlendirmediniz mi? - bahane edip sırtlan yüzlerinizi göstermekten vazgeçin artık komik duruma düşersiniz! Onların el koyduğunuz servetleri hatta, bizim halklarımızın öz ve helal servetimizdir..

Korkuyorsunuz halklarınızdan, iki yüz yıldır tabi tutuldukları herkese malum kişilik ezici yöntemlerinizden ve kurallarınızdan, cezalarınızdan ve el altından sopa göstermelerinizden bıktı ve onlar da bir çıkış yolu arıyor çünkü.. Korkuyorsunuz onların da ayaklanmasından ve emperyal hırslarınızdan hesap sormasından.. Tarihte defalarca denediniz haçlı zihniyetini ama akıllanmadınız: bizden önce İstanbul’un bütün kiliselerini, manastırlarını söküp götürdünüz. Ne gözünüz doydu ne de akıllandınız! göçmenler, fakirler ve kaybedenlerden yana tiksinti ve horlamalarınızdan, insanlığı para hesabına tahvil etmenizden ve taşeron firmalarla kölelik sistemini devam ettirmenizden ve vatandaşlarınızın işlerini kaybetme endişelerinden, hafta boyu bir makine gibi çalışıp hafta sonları sızıncaya kadar içerek gün doldurmanın yaşamak olmadığını, kaygıyla sahip olunan hiçbir şeyin zenginlik olmadığını anlayacaklar ve yakanıza yapışacaklar diye, işgaller için ve iktidar için yalanlar uydurmanızın hesabını soracaklar diye korkuyor ve izansızca saldırıyorsunuz, düzmece ithamlar uyduruyorsunuz ve vicdanlarda asla aklanamıyorsunuz..

Korsanlığa mı başlasak hesap sormak için korsanlardan!?

Bu mavalları dinleyecek mecal yok bizde.. Bu masalları onaylayacak kadar izanımızı yitirmedik. Kaybetsek de teslim etmeyiz kendimizi göz göre yalana-dolana..Hani nerde kaldı Bush’tan hesap sorma, hani nerde yeni bir döneme giren ABD?.. Kapandı mı Guantanamo hapishanesi, suçlular cezalandırıldı mı, çekildi mi işgalci ABD askerleri Irak’tan ve Afganistan’dan, hani babası müslümandı- Charles gibi- Obama’nın da.. Öyleyse niye Müslümanlara bomba yağdırıyor?.. (Bunları bir temenni gibi değil, suçlama amaçlı söylüyorum) Gazze ve Mavi Marmara baskınından dolayı niye İsrail’den hesap soramıyor BM.. Hani temiz eller, hani hukuk ve adalet, nerede vicdan? Ülkelerin sınırlarına saygı nerede ve yaşama hakkına saygı? Değişen sadece solaryumda karatılmış çakma bir başkan, kara derililerle alay eder gibi ve çapulculara çanak tutan BM..

Yeni bir kurum lazım bize..

Dünyaya, bağımsız çalışan ve ilkeleri olan yeni bir kurum lazım.. Arap Birliği niye varsın ki lağvet kendini.. Kendi topraklarına sahip çıkamayacaksanız, olmasanız halklar için daha iyi, kendini savunurlar layığıyla.. Bari gölge etmeyin, zarar vermeyin insanınıza.. Çok beğeniyorsanız gidin, yerleşin Avrupa’ya da, görün gerçek yüzlerini, sizi ne kadar çok sevdiklerini.

Bu defa intikam sırası bizde..

Asla bırakmayacağız bu davanın peşini.. Sabah akşam öğreteceğiz çocuklarımıza Amentü gibi..Yakında 2. Dünya savaşındaki gibi yemeye başlayacaksınız birbirinizi ve bizler seyredeceğiz.. Nasıl da kanını akıttıklarınızın ah’ı tuttu sizi ve Allah kahr sıfatını gösterdi, diye imanımız perçinlenecek! Allah bizim ellerimizle kahredecek sizi ve çocuklarımızın elleriyle.. İbret olarak okutacağız okullarda çocuklarımıza fos çıkan medeniyet mavallarınızı: Duyarsız olmayın, haksızlıklara, acılara; velev ki binlerce km uzakta olsun, kulak kabartın ve taraf olun; doğrudan taraf olun, temizden ve garipten taraf, diyeceğiz!

Dövüşür, barışır, sarılır, koklaşırız biz, hiç olmazsa kan parası öderiz birinin canına kasd edince.. Yan yana yaşamaya devam ederiz, -en azından- kalu beladan beri süregelen bir hukuka iman etmişizdir –ne kadar önemli bir hukuka bağlı olmak-. Eşkıya değiliz bir bütünün parçasıyızdır her halükarda ve bu bilince eremeyenleri dışlarız, adam yerine koymayız gerçekte. Yoldan çıksak, hata yapsak bile, biliriz bu gelenektir bizi toprağa koyacak -aynı kadim ritüellerle-..

Bunca zayiatın ve yıkımın faturasını kim ödeyecek?

Ülkelerinizi bağışlasanız yetmez öyleyse sizi seçenler ve sessiz kalanlar ödeyecek bunun faturasını; çocuklarınız ve torunlarınız ödeyecek. Adım atarken topraklarımıza, didik didik aranacaklar ve sakıncalı damgası yiyecekler sizin saldırganlıklarınızdan dolayı çünkü sütle ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer diye bir deyiş var buralarda.. Kudüs duvarlarında eskiden ‘köpekler ve Yahudi giremez’ yazarmış, gerçekten feraset bu işte!

Dönün çöplüklerinize..

Çıkın, gidin topraklarımızdan, kendi çöplüklerinizden yükselen kötü kokuları giderin önce.. Onurlu muhalefetlere imkan tanıyın.. Tanıyın da onurlu yöneticiler çıksın içinizden. Komşu hakkını öğrenin, İncil’den Tevrat’tan ve Kuran’dan. İsterseniz gelin Doğu’dan öğrenin binlerce yıllık gelenekten, binlerce yıldır yan yana yaşayan halklardan.. Çekin kanlı ellerinizi topraklarımızdan, pazar yerlerinde, düğünlerde patlattığınız bombalarınızı da alın, sorry’lerinizi de; defolun gidin topraklarımızdan.. Batı halkları, bedelini ödeyecek yöneticilerinin ortak olduğu insanlık suçlarının?.. (Bakınız: 2. Dünya Savaşı) Bunun muhasebesini yapın borsadan , AB’den önce.. Siz kimi sallandıracaksınız bakalım; Bush’u mu, Obama’yı mı, yoksa Sarkozy’i mi?

Kaynak: Haber10

Bu öfke Fransa'yı çok kötü çarpacak!
İbrahim Karagül
23 Mart 2011

Peki biz ne diyelim şimdi? Fransız savaş uçakları Libya'yı bombalarken susalım mı? Birleşmiş Milletler'in kararını uyguluyor mu diyelim?

Hava kontrolü beklerken, dünyayı, olup bittiye getirip, Libya'ya saldırı pozisyonuna sokan Nicolas Sarkozy, BM kararı için mi yoksa Marcel Dassault'nun bir zamanlar Türkiye'ye de satmak istediği Mirage ve Rafale uçaklarını pazarlamak için mi, petrol için mi, Afrika'ya yeniden dönüş için mi, Avrupa'ya liderlik için mi saldırıya geçti?

Amacı ne olursa olsun her haliyle kirli bir hesap bu. Fransa yeni saldırgan güç olarak bölgeye dönüyor. Belki ABD'nin yerini alacak. Ama bu çıkış ona çok pahalıya malolacak. Çıkış, yükselen doğunun ve bizim coğrafyanın öfkesini Fransa'nın üzerine çekecek. Bunun bedelini çok iyi biliyor olmalılar.

Ne oluyor? Bölgeyi yeniden mi paylaşıyorlar? Irak ve Basra Körfezi İngiliz-ABD denetimine, Kuzey Afrika Fransa-İtalya denetimine mi veriliyor? Birkaç gün sonra büyük değişikliklerin yaşanacağı iddia edilen Yemen yine İngiltere-ABD safına mı düşecek? Oraya da onlar mı saldıracak? Peki Ya Suriye? Suriye ve Lübnan'da da Fransa mı olacak? Almanya'ya neresi kalıyor, Afrika'nın derinlikleri mi?

Bize düşen söz ne? Bölgedeki her hareketi fırsat bilip silaha sarılanlara, kendi özel hesaplarını uluslararası irade olarak satanlara, göz göre göre ülkeleri işgal edenlere karşı bizim sözümüz ne olmalı?

Şunu mu demeliyiz: Ey Fransa'da yaşayan Mağripliler! Bugün Libya'ya saldırıyorlarsa yarın Cezayir'e de saldıracaklar. Belki bütün Kuzey Afrika'ya... O zaman siz de Fransa'dan bunun hesabını sorun! Paris'te ve diğer şehirlerde ayağa kalkın. Atılan her bombanın öfkesini sokaklara yansıtın. Yakıp yıkın... Öyle mi diyelim. Sarkozy'nin uçaklarının, Akdeniz'deki savaş gemilerinin, füzelerin yaptıkları bundan daha mı meşru, daha mı insani!

Bir duruş belirlemeliyiz. Neresi olursa olsun, durduğumuz yeri belirlemeliyiz. Bugün Libya'da gördüğümüz, yarın Yemen'de göreceğimiz, dün Irak'ta yaşadığımız şeyler bizi buna zorluyor. Hepsi aynı hesabın birer parçası. O zaman durduğumuz yeri, söyleyeceğimiz sözü, soracağımız hesabı iyi bilmeliyiz.

Bize yeniden 20 yüzyılı yaşatmak isteyenlerin hesaplarını bozacak bir duruş olmalı bu. Yeni bir yüzyılın, ayağa kalkmanın yolunu gösterecek bir duruş... Bu coğrafyanın beyinsizlerine göre değil, tarihimize, birikimlerimize, kimliğimize göre bir duruş olmalı.

Batı, inisiyatif kaybetti. Hırçınlık ve kontrolsüzlük bundan. Dünyanın ağrılık merkezini kaybetti. Artık hiçbir zaman yerküreye hakim olamayacak. Ne yaparlarsa yapsınlar, olamayacaklar. Bu şuursuzluk, bencillik, gözü dönmüşlük bu kayıptan besleniyor.

Bu coğrafyanın insanlarını yok saymanın bedelini bir gün ödeyecekler. Atlantik'ten Pasifik kıyılarına uzanan dalga işte bunun habercisi. Bu yüzden, artık öfke Fransa'yı vuracak. Sadece Sarkozy değil, Fransa bunun bedelini ödeyecek.

Geçtiğimiz günlerde burada "kimlik savaşları" adı altında bir öngörüden söz ettim. Gelişmelere bakınca insan "neden olmasın" diyor. Neydi o, hatırlatalım:

"Avrupalılar için 20. yüzyılın sonları 2. Dünya Savaşı ile yakın zamanda çıkacak kimlik savaşının arasındaki dönem olacak. Bu savaş, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu olan bölgeyi tamamıyla yutup Avrupa'ya yayılacak. Devletler veya süper güç blokları ya da imparatorluklar arası bir savaş olmayacak. Bir iç savaşa benzeyecek. Yaklaşan çatışma çerçevesinde ordular, kıtalar veya ülkeler arasındaki jeo-stratejik fay hatlarında mevzilenmeyecek, savaşanlar daha ziyade siviller, siyasetçiler, polisler olacak. Kentler mahallelere, devletler internet ve örgütlü suç üzerinden başka yerlerdeki müttefiklerine bağlı etnik ve mezhepsel gruplara bölünecek. İhtilaflar kimlik üzerinden yaşanacak. Leeds, Kopenhag, Marsilya, Halepçe, El Halil, Kerkük ve İskenderiye varoşlarında çatışma belli zamanlarda kanlı bir hal alacak. Avrupa devletleri ayakta kalacak ama liberal demokrasi pahasına. Ortadoğu'da bazı devletler çözülecek ve savaşın başladığı nokta bu olacak...."

Neden olmasın! Bugün Libya, yarın Yemen ya da bir başka ülke. Peki ya sonra? Sarkozy ve Berlusconi mi Avrupa'nın öncüsü oldu. Böyle bir Avrupa nereye gider sizce?

Yenişafak

Suriye'de gerilim tırmanıyor... Der'a kentindeki cenazeler protestoya dönüştü

24 MART 2011

Suriye'nin Der'a kentinde dün öldürülen protestocuların cenazeleri kaldırılırken, dünkü olayları kınayanlar sokaklarda yürüdü ve hükümet aleyhtarı sloganlar attı.

Bazı kaynaklar 20 bin kişinin kentte gösteri yaptığını belirtiyor ama bu sayıyı doğrulatmak mümkün olmadı.
Dün güvenlik güçleriyle protestocular arasındaki çatışmalarda en az 15 kişinin öldüğü kesinleşmiş görünüyor.
Güvenlik güçleri kentteki huzursuzlukları kontrol altında tutmak için Der'a'yı kuşattı.
Eylemciler sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla yarınki Cuma namazı sonrasında ülke çapında protesto gösterilerine gidilmesi çağrısında bulunuyor.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar el-Esad ve yönetimi, ülkedeki durumu sakinleştirmeye çalışırken, toplu tutuklamalara gidildiği haber alınıyor.
Bölge uzmanları, Suriye'de yaşanan olayların, el-Esad'ın 2000 yılında Cumhurbaşkanlığını babasından devralmasından bu yana karşılaştığı en büyük sınav olduğunu belirtiyor.
Birbirini tetikleyen gösteriler ve çatışmalar
Reuter haber ajansı, görgü tanıklarına dayanarak, bugünkü cenaze törenlerinde, "Allah, Suriye, Özgürlük! Şehitlerin kanı boşuna akmayacak!" şeklinde sloganlar atıldığını bildirdi.
Der'a kentindeki bir eylemci, AFP ajansına verdiği bilgide, cenazeye katılanların protestoların odağı olan ve en büyük şiddet olaylarının yaşandığı el-Ömeri camisinden yola çıktıklarını anlattı.
Bugün herhangi bir yeni şiddet olayı haberi alınmadı.
Dünkü olaylar, günün erken saatlerinde güvenlik güçlerinin el-Ömeri camisine baskın düzenlemeye çalışmasıyla patlak vermişti.
Yetkililer, camide silah ve cephane stoklayan ve insan kalkanı olarak kaçırdıkları çocukları kullanan çetelerin hedef alındığını açıkladılar.
Güvenlik güçlerinin camiye girmesini engellemek için yüzlerce kişi camide toplandı. Daha sonra çıkan çatışmalarda çok sayıda ölen olduğu; bunlar arasında bir yaralı göstericiyi tedavi etmekte olan sağlık görevlisinin de bulunduğu belirtildi.
Eylemciler, camide ölen kişiler için dün düzenlenen cenazeler sırasında, güvenlik güçlerinin kalabalığa ateş açması sırasında da başka ölenler olduğunu belirtiyorlar.
Görgü tanıkları, 10 kişinin öldüğünü, onlarca kişinin yaralandığını söylerken, bir hastane yetkilisi Reuters ajansına, kendilerine 25 cesedin getirildiğini anlattı.
Bu yetkili, cesetlerin hepsinde mermi izleri bulunduğunu aktardı.
Bir insan hakları eylemcisi ise BBC'ye en az 37 kişinin öldüğünü söyledi, "Kendilerini savunmak için ellerinde bir taş bile bulunmayan masum, savunmasız ve barışçı insanlar katledildi" dedi.

Tutunamayan Hegemonyanın Şiddeti
27 Mart 2011

Mızıkacıar Sitesi ( http://www.mizikacilar.com/ ) Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da meydana gelen halk isyanlarından sonra Eren Eğilmez ve Yiğit Tuncay Suat Parlar ile "Kapitalizm Kaos İsyan Düzenliliktir" başlıklı bir söyleşi gerçekleştirmişti. Şimdi son ayaklanmanın yaşandığı Libya'ya NATO saldırısı başladı. Yiğit Tuncay ise halksahnesi.org internet sitesi için Suat Parlar ile bu sefer NATO'nun saldırganlığını konuştu. Yiğit Tuncay'ın Suat Parlar ile gerçekleştirdiği çok kapsamlı o söyleşinin geniş bir özetini aşağıda okuyabilirsiniz. Bazı arabaşlıklar metine sadık kalarak tarafımızdan eklenmiştir. Bu kıymetli söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

Entellektüel Forum


"Artık Amerikan hegemonyası çökmüştür"

Adına Birleşmiş Milletler denilen “birleşmiş mafya örgütlenmesi”, yani dünyanın en büyük hırsız mutfağı, Libya’ya karşı emperyalist saldırının uluslararası hukuka uygunluğunun onay merkezi olarak işlevini yerine getirdi. Bu meşruiyet, aslında, emperyalizmin içine sürüklendiği büyük krizin yansımalarından başlıcasını oluşturuyor. Artık Amerikan hegemonyası çökmüştür. Amerika’nın, Arap halkları karşısındaki ürkek tutumu, yanına soykırımcı Fransa’yı, ahlaksız paryası haydut Britanya’yı almadan herhangi bir iş yapamaz hale gelmesi son derece önemlidir.

"Emperyalizm en zayıf anlarında saldırıya geçer"

Arap halklarının 21. yüzyılın başlangıç dönemecindeki verdikleri tepkiler, kapitalist sistemin koruyucu sınıfları ile görünür bir cepheleşmeyi gündeme getirmiştir. Bu cepheleşmenin tarafı olan halkların, kendi geçmişlerinden getirdikleri büyük birikime de oturan mücadelelerinin ilk aşamasını kazandıklarını ve önemli bir mesafe kaydettiklerini de söyleyebiliriz. Emperyalizm en zayıf anlarında, hegemonyanın gerek kollektif biçimiyle, gerek ise ulusal emperyalizmler düzeyinde iç ve dış anlamda sorgulandığı dönemeçlerde saldırıya geçer. Askerî güç gösterisi zayıflığın belirtisidir. Rızanın, mutabakatın olduğu yerde, tıpkı “Roma Barışı” veya “Britanya Barışı” dönemecinde olduğu gibi askerî güç gösterilerine ihtiyaç kalmaz. Eğer bir ülkeye bu kadar büyük askerî güçle saldırı gerçekleştiriliyorsa, orada emperyalizmin krizinden söz etmek mümkündür.

“Büyük Ortadoğu Projesi”nin bir kez daha tarihin çöplüğüne

Böyle değerlendirildiğinde, daha çıkış noktasında ölü doğmuş olan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin bir kez daha tarihin çöplüğünde yerini aldığını söylemek hiç de abartılı olmayacaktır. Çünkü, bu bir “organik egemenlik projesi” olarak halkların rızasına dayalı bir biçimde hedefleniyordu. Amerika’nın bu ülkelerin bir “dış unsuru” değil, bir “yerli unsuru” gibi kabul edilmesine dayanıyordu. Ortadoğu’da, Amerikan işgalleri ve siyonist sömürgecilik anlamında varolan bu yapıların şiddetiyle tanışmış olan Arap halklarının onurlu karşı koyuşu, emperyalizmi “yerli unsur” olmaktan çıkarmıştır. Türkiye gibi “yerli Amerikalılar”ın organik bir bütünlükle kurumsallaştıkları ülkelerde bile, artık inandırıcılığını yitirmiştir Amerika.

"Amerika şu anda sefil bir durumda, düşük bir profil sergilemektedir"

Dolayısıyla, “bu organik egemenlik projesi” daha başlamadan bitmiştir. Fakat, geriye bunun propagandasını yapan küçük burjuva radikalleri kalmıştır. Onlar açısından; saplanıp kaldıkları pozitivist dünya görüşünün temel ölçütleri Batı’nın kâdir-i mutlaklığı ve o Batı’nın uç noktasında yer alan teknolojisiyle, askerî gücüyle Amerikan emperyalizminin kâdir-i mutlaklığıdır. Onlara gore Amerika düzenler ve dizayn eder. Hep Amerika’nın planları vardır. Amerika şu anda sefil bir durumda, düşük bir profil sergilemektedir. Arap halklarının isyanı karşısında ön plana çıkamamıştır. Çünkü öyle açmazlara düşmüş, bünyesindeki çelişkiler öyle bir noktaya getirmiştir ki, soykırımcı Fransa ve paryası olan haydut Britanya ile elele vererek, onları ön plana sürerek bir savaşa kalkışmıştır. Gölgelerin arkasında, şu anda türünün ne olduğu belirsiz bir savaşı üstlenmek, yürütmek mecburiyetinde kalmıştır. Emperyalizmin ideolojik, politik, askerî, hukukî krizine denk düşen bir olgudur bu durum. Bunu sağlayan en önemli unsur da, son dönemdeki isyanlar değil, neredeyse yarım yüzyıldan beridir bu bölgelerde Arap halklarının müthiş mücadelesi ve bu mücadelenin hep kitlesel hürriyet çerçevesinde yürümesidir.

“Anti-Amerikancı” Amerikancılık

İnsanlar şaşırıyorlar. Ama şaşıracak bir durum yok. 1958’de ABD, Lübnan’ı işgale kalkıştığında neydi durum? Kısa bir süre önce işbirlikçi Kamil Sem’un* yönetimine karşı müthiş bir kitlesel isyan vardı. Ki bu isyan Cemal Abdül Nasır’ın önderliğinde yürütülen o güçlü, uzun soluklu anti-emperyalist mücadelenin Lübnan’daki yansımalarıydı. Sadece Lübnan değil, aynı durum Irak açısından da söz konusuydu. 1950’lerin ilk yarısında Arap dünyası ayaktaydı. Arap sokağı isyan ediyordu. O zaman hangi yönlendirme vardı? O zamanlar da “komünistler buralarda isyan çıkartıyorlar” deniliyordu. Şimdi de utanmazca Türkiye’deki küçük burjuva radikalleri, “piyasa milliyetçileri” aynı söylemi kullanarak, orada bu kez de emperyalistlerin yönlendiriciliğini arıyorlar. Bu da halkların suçlanması, onların eylemlerinin yargılanması konusunda, ideolojik savaşta emperyalist cepheye bir katkı sunmaktan öteye değer taşımıyor.

“Piyasa milliyetçiği”nin asla “toplumsal kurtuluş”çu bir nitelik taşıyamaz

“Piyasa milliyetçiği”nin asla “toplumsal kurtuluş”çu bir nitelik taşıyamaz. Her türlü küçük burjuva radikalizmi, “ulusal kurtuluş”çuluğu başarsa bile, bunu “toplumsal kurtuluş”a dönüştüremediği ölçekte dünya kapitalist sisteminin organik bir parçası haline gelecektir. Bugün Kaddafi’nin de içinde bulunduğu bataklık budur. Kaddafi, bu anlamda üzerinde durulması gereken bir örnektir. Kendisi büyük bir devrim hareketinin öncülüğünü yapmıştır. Ülkesini “ulusal kurtuluş”çu bir çerçeve içerisine, o programla, anti-emperyalist bir hatta oturtmuştur. Ama küçük burjuva radikalizmi, bir “toplumsal kurtuluş” programına dönüşmediği için, neticede kapitalizmle uzlaşma ortaya çıkmıştır. Kapitalizmin mülkiyet rejimiyle, kapitalizmin meta anlayışıyla bir kez uzlaştığınız zaman, o zehirli bir olgu gibi her yanınızı sarar.

Kapitalizm bir dünya sistemi olduğu için, organik bir biçimde, ister “bürokratik kapitalizm” deyin, ister “devlet burjuvazisi” deyin, mutlaka eklemlenirsiniz. Dolayısıyla küçük burjuva radikalizminin varabileceği son nokta; “sermaye milliyetçiliği”dir. “Sermaye milliyetçiliği” sizi en aşağılık uzlaşmaların, komprador bir kapitalizmin kuruluşunun eşiğine getirip bırakır. Siz bütün hammadde kaynaklarınızı emperyalizme peşkeş çekersiniz, onların silahlarını alırsınız, onların yaşam biçimini alırsınız ve netice itibariyle bir “rantiye devlet” kurarsınız. O “rantiye devlet” birikimiyle halkın öz gücünü harekete geçirmezseniz, bu temelde bir endüstrileşme gerçekleştirmezseniz, halka bir takım kırıntılar sunarsınız ama, dünya sermayesinin organik parçası olarak sürekli silah endüstrisini beslersiniz.

Kaddafi’nin temsil ettiği türden programlar, anlayışlar, ideolojiler netice itibariyle emperyalist gericiliğin çarkının dişlilerini yağlayan bir düzeneğe dönüşmüştür. Çünkü oradan silah aldıkça, oralarda yatırım yaptıkça, bu anlamda büyük bir gericiliği beslersiniz. Daha sonra o gericilik, ister adına “neo-con”luk deyin, ister “neo-liberalizm” deyin, hangi ideolojik etiketle yaklaşırsanız yaklaşın, kafanıza bomba olarak düşecektir. (..)

"Dışarıya hammadde, kaynak akışını garanti altına alan bir garabet devlet"

Ufuksuzluk, gelecek yoksunluğu, perspektifsizlik işbirlikçi bir iktidar tembelliği ortaya çıkarmıştır. İçine düştükleri o abartılmış polis devleti rejimiyle varoluşlarını sağlamışlardır. Siyonist sömürgeciliği ve saldırıyı bahane ederek “milli güvenlik” aygıtını sürekli beslemişlerdir. İstikrar adına içeride büyük bir baskı aygıtı kurmuşlardır. Bu baskı aygıtını Batı’dan aldıkları doktrin, teknoloji, istihbarat yardımıyla güçlendirmişlerdir. Bunu da halka “milli”cilik olarak yutturmaya çalışmışlardır. Bu süreç içerisinde, aslında Batı’nın ve oradaki siyonist sömürgeciliğin bir parçası haline gelmişlerdir. Bunu yaparken, bir müddet sonra da bu güvenlik aygıtına bir “milli” etiketi yapıştırarak emekçi halkın çıkarlarına karşı kullanmışlardır. Dışarıya hammadde, kaynak akışını garanti altına alan bir garabet devlet modelini bilinçli araçlaştırma haline getirmişlerdir. Bu anlamda da yeni bir burjuvazi yaratmaya kalkışmışlardır. Son derece karikatürize bir “devlet burjuvazisi”dir bu.

(..)

Yağmacı Burjuvazinin Barbar Akınları

Türkiye gibi komprador kapitalizm modeliyle alt emperyal işlevlere soyunmuş bir güce, kendi ülkesinde yer yer kendi emekçilerini sömürme, kendi kaynaklarından elde edilenleri dışarıya hortumlamada araç olarak kullanma olanakları da sunmuşlardır. Türkiye burada aracı rolünü oynamıştır. Türkiye, ulus ötesi şirketlerin işbirlikçisi olan yerli sermaye gruplarının Tunus’a, Mısır’a, Libya’ya taarruzlar düzenlediği bir üs bölgesi niteliğindedir. Binlerce Türk işçisi oraya götürülüp adeta esir koşullarında çalıştırılmaktadır. Bu gurbet esirlerine sözde “yüksek ücret” vaatlerinde bulunulmaktadır. Gangasterleşmiş Libya “devlet burjuvazisi” kriminal unsurlardan oluşmaktadır. Bu burjuvazi ve Türkiye’nin aracı rolündeki burjuvazisi içiçe geçmiştir. Aracılık rolünü onların karanlık malî işlerini ve hatta bizim bilmediğimiz kriminal işlerini de yerine getirerek sürdürmektedirler. Ve hatta abarttığı aracılık rolünü zevk turizmine, Türkiye’de kibar deyimiyle hizmet haline dönüştürmesi de, aynı zamanda Libya’daki bu yağmadan kimlerin pay aldığını göstermektedir. Buradan yola çıktığımızda Türkiye’nin ikili oynadığı da netleşecektir.

Bugün, orada ayağa kalkmış Arap halklarına gözdağı vermek için, onlara başlarına neyin geleceğini öğretmek, göstermek için, onları nasıl büyük bir çıplak zorbalığın, askerî şiddetin beklediğini göstermek için saldırıyorlar. Bu “birleşmiş mafyalar örgütü”nün gangasterliği de, Türkiye’deki bu kriminalleşmiş kapitalizmin Libya üzerinden ürettiği ikiyüzlülükle örtüşmektedir.

“Türkiye-İsrail Birleşik Devletleri”

Çok kısa bir süre önce “Mavi Marmara”da 9 insanımız Siyonist sömürgeciliğin askerleri tarafından şehit edildiler. O gün bugündür sadece sessizlik üzerinden yürüyen bir diplomasi var ama, diğer taraftan tirübün çığırtkanlığı da her zaman gündemde. Arap dünyasının bu bölünmüşlüğünü, ufuksuzluğunu, geleceksizliğini tutmaya çalışan güçlerle ortak hareket etmek, İsrail’in stratejik pozisyonunu güçlendiren bir unsurdur. İsrail’e hizmet eder. Bu İsrail’in NATO’laşmasının başlangıcıdır. Bu, İsrail’in bölgede kendine yeni bir manevra alanı açmasının başlangıcıdır. Türkiye’nin bu sürece onay vermesi, “Türkiye-İsrail Birleşik Devletleri” denilen sarsılmaz olgunun temel göstergelerinden biridir. Bu olgu, söylemlerden ve bir takım çığırtkanca parolalardan bağımsızdır. Bunu net olarak görmek gerekiyor.

Türkiye’nin, İsrail ile bir birleşik devlet oluşturmasının gerekçesi, iyi ya da kötü ilişkiler bağlamında değil, Türkiye’nin buradaki ekonomik, stratejik, ideolojik mevzilenmesiyle ilgilidir. Bu dönem, bu çağ itibari ile neo-liberal ideolojinin Türkiye’de sarsılmaz bir yapı taşı oluşuyla ve bunun dış politikaya damgasını vurmasıyla ilgilidir. Ekonomide “Washington mütabakatı”nın Türkiye’de sarsılmaz bir sütun olmasıyla ilgilidir. Türkiye’de ister Müslüman, ister Budist, ister Taocu, ister Ateist bir yönetim olsun, bu mevzilenme ekonomik, politik, ideolojik, askerî yapılanma çerçevesinde İsrail’e ne söylenirse söylensin, temel ideolojik hatta bir değişiklik olmaz. Bir “Türkiye-İsrail Birleşik Devletleri” vardır. Türkiye’nin önce NATO operasyonuna karşı çıkar gibi görünüp daha sonra NATO’dan yana ağırlık koyması ve “birleşmiş mafyalar örgütü”nü meşru kabul etmesi, bu operasyona onay vermesi, açıkçası İsrail’in bu bölgedeki stratejik konumunu bir kez daha onaylamasıyla emperyalist güçlere en önemli desteği vermiştir. Çünkü biz bu ülkenin halen Müslüman olduğu iddiasındayız ve hâlâ Müslüman bir ülke NATO üyesi olarak bu desteği sunmaktadır.

Emperyalizmin El Dorado’su** Körfez

Körfeze baktığımızda ise, NATO üyesi olmayan aşiret menşeili monarşilerle karşılaşırız. Bunlara bir devlet tanımı içerisinde yaklaşmamak gerekir. Çünkü Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri adı verilen gangaster toplulukları, “Bahreyn’in kendilerinden talebi üzerine oraya güç yığdıklarını” söylemektedirler. Bu da gözlerden uzak tutulan bir olgudur. Aslında oraya giren A.B.D.’dir. A.B.D. Bahreyn’i işgal etmiştir. A.B.D.’nin desteğini çekmesi durumunda 24 saat bile yaşaması mümkün olmayan çürümüş, soysuzlaşmış bir yapıdan söz ediyoruz. Bunun adına “monarşi diyorlar” ama, Suudi Arabistan bir gangasterler topluluğudur. Çünkü o alınan rüşvetler, o kirli, o kriminalleşmiş olan unsurlar, bir hanedâna, bir geleneğe, bir köke işaret etmemektedir. Hangi gelenek, hangi kök, hangi monarşi?

"A.B.D. her ne pahasına olursa olsun Körfez’den vazgeçemez"

Gözlerden saklanan unsurlardan başlıcası da, aslında, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri kılığıyla Bahreyn’e giren Amerika’dır. Bu son derece önemlidir. A.B.D. her ne pahasına olursa olsun Körfez’den vazgeçemez. Bu anlamda Körfez’de en kanlı, en vahşi bir takım askerî operasyonlara bile girişebilir.

"Amerika Yemen'e girdikten sonra çıkmamıştır"

Diğer yandan “El Kaide” bahanesiyle Aden Körfezi üzerindeki emperyalist hakimiyet varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. En önemlisi de buradaki yoksul halkın “su katılmış İslam”a isyanıdır. Bu halk kendince bir radikalizmi benimsemiştir. Batı’nın o bölgedeki en büyük müttefiki olan Yemen Devlet Başkanı Salih’e desteği de şimdilik devam etmektedir. Daha 2 gün önce onlarca insan kontrgerilla metodlarıyla, keskin nişancılar tarafından öldürüldü. İyice araştırıldığında burada da gene Amerikan istihbarat operasyonlarından birinin parmak izlerini bulmak mümkündür. Amerika bunu hep yapar. Amerika Yemen'e girdikten sonra zaten hiç çıkmamıştır. (..)

Kapitalist Spekülasyonun Ruhu: Petro-Para

Bunu basitçe petrolün ele geçirilmesi veya benzeri mantıkla değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü petrolü dünya para sistemiyle bağlantılı ele almak gerekiyor. Bu çerçevede Amerikan dolarıyla petrol arasındaki ilişki önemlidir. Euro zaten krizde olan bir para değeridir. Japonya’nın kısa vadede, Asya bloku içerisinde kendi para birimi üzerinden hükümranlık tesis etmesi zor görünüyor. Çin zaten buna aday değildir. Petrolün vadeli işlemler piyasasında önemli bir spekülasyon aracına dönüştüğü aşikardır. Borsalaşmış çerçevelere oturduğu bir vakıadır. Fiyat mekanizmasının, hammaddenin üretimi ve o çerçeve içerisindeki faaliyetler dışında belirlendiği iyice açığa çıkmıştır. bu anlamda ülkelerin vergi sistemleri ve o vergi sistemlerinin sosyal rant anlamında yeni bir takım mekanizmalar ürettiği bir gerçektir. Bütün bunlarla birlikte ele alındığında, Libya petrolünün fiyat mekanizmasındaki ve dünya para sistemindeki rolü dikkate değer bir etkinlikte değildir.

"Emperyalizm ideolojik, politik, ekonomik, askerî, hukukî yönleriyle bir bütündür"

Kaldı ki, Libya kendi petrolünü dünya kapitalizmine teslim etmiştir zaten. Ulus ötesi petrol şirketleri zaten Libya’dadır. Shell şirketinin oradaki operasyonunu da biliyoruz. Libya silahını da batıdan alıyor, petrolünü de batıya satıyor. “Libya petrolünün ele geçirilmesi” söylemi abesle iştigaldir. O petrol zaten şu anda ulus ötesi petrol şirketlerinin elindedir. Ayrıca Libya’nın kasaları da şu anda zaten Batı’dadır. Libya kasalarını ve yatırımlarını Batı’ya teslim etmiştir. Bütün işlemlerini Amerikan doları veya Euro üzerinden yürütmekte olan bir ülkeden söz ediyoruz. Libya parası dünya piyasasına hapsolmuştur. Libya petrol de dünya piyasasına hapsolmuştur. Emperyalizm bu kadar basit değerlendirilemez. Emperyalizm ideolojik, politik, ekonomik, askerî, hukukî yönleriyle bir bütündür. Bir organik bütünlük içinde değerlendirilmelidir.

“Petrolde kârın asıl kaynağı nedir”

Dolayısıyla, orada neyi ele geçirecekler ve hangi rezervlere el koyacaklar? O rezervlerin zaten teknolojik donanımını sağlayan Batı’nın kendisidir. Diğer bir nokta ise, “petrolde kârın asıl kaynağı nedir” sorusunun sorulmasıdır. Kârın asıl kaynağı, petrolün bir yerden fışkırması, rezervin ortaya çıkardığı toprak rantı üzerinden elde edilmesi değildir. Petrolün işlenmesinden elde edilen kârdır. Petrolün işlenme süreci zaten Batı’nın elindedir. Rafineriler, petro-kimya tesisleri, dağıtım ağları ve finansal şebekeler Batı’dadır. Finansal şebekeler üzerinde etkinliğiniz olmadan o petrolü oradan nasıl çıkartacaksınız? Hangi krediyle sondaj yapacaksınız? Hangi krediyle sondajın bekleme sürelerini dağıtıma geçireceksiniz? Hangi malî araçlara dayanarak petrolünüzü işleyeceksiniz ve satacaksınız? En son olarak da, hangi imkânlara dayanarak nakledeceksiniz? Bunlar son derece içiçe geçmiş bir süreçler bileşkesidir. Ulus ötesi şirketlerin burada kesin hakimiyeti vardır. Ulus ötesi şirketler, ülkelerinin askerî, politik, diplomatik gücünü arkalarına alırlar ama, süreç bu kadar basit işlemez tabi. Bunu petrolün “arz güvenliği” açısından değerlendirmek doğru değildir.

Şu anda dünya petrolünde bir arz sıkıntısı yaşanmamaktadır. Yani bu arzla ilgili bir durum değildir. Petrolün üzerindeki esrarlı perdenin halkların gözünden kalkması, ister istemez beraberinde bu tip askerî vuruşları da yanında getiriyor. Böylelikle tekrar gözümüze o esrarlı perdeyi örtüyorlar.

Dünyada bir arz problemi olmamasına rağmen petrol fiyatları çılgınca yükseldi. Çünkü üretim ile fiyatlandırma arasındaki bağ çoktan koptu. Borsalaşmış, vadeli piyasalara teslim edilmiş bir süreçten söz ediyoruz. Petrol fiyatlarını belirleyen güç mekanizmalarının çok iyi incelenmesi lazım. Burada ne Arap yöneticilerinin, ne de Arap halklarının herhangi bir dahli yoktur. OPEC’in bile bu fiyat mekanizmasının oluşumundaki etkinliği ancak belli konjonktürlerde söz konusu olur. Ayrıca sanıldığı kadar da önemli değildir. Sadece mütevazı bir etkisi vardır. Çünkü isteseler de arzı kısamazlar.

Bu ülkeler aynı zamanda sadece petrol geliriyle yaşayan ülkelerdir. Endüstrilerini veya tarımsal imkânlarını çeşitlendirebilmiş değillerdir. Tümüyle dışa bağımlılardır. Ekmeklerini bile dışarıdan alır vaziyettedirler. Dolayısıyla, bir arz kısıntısının ortaya çıkması o kadar kolay değildir. “Libya dünya petrol üretiminin ne kadarlık bir bölümünü gerçekleştiriyor” sorusunun cevabı, bu olguları destekler. Dünyada petrol fiyatları ve petrol arzı üzerinde tek başına etkili olabilecek ülke Suudi Arabistan’dır. Suudi Arabistan’ın ne olduğu da ortadadır zaten.

Bu bir “bayrak gösterisi”dir

Meseleyi “petrol kaynaklarının ele geçirilmesi” üzerinden değerlendirmek, doğrusu bizi bir yere götürmez. Ayrıca bu tarz bir değerlendirme, o bölgede Arap halklarının şimdilik “isyan” kavramı içerisinde ele aldığımız başkaldırışlarını ve önemli bir dönemece girmiş olmalarını zedeler. Kendi yazgılarını ele alma konusunda irade belirtmiş bu halkları, bu şekilde değerlendirmelerle gölgelemiş oluruz. Çünkü “emperyalist üsler” ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. Bu eskilerin tabiriyle bir “bayrak gösterisi”dir. Aynı zamanda bu yönü de vardır. Başka bir açıdan da büyük bir silah sergisidir. Ellerinde neler olduğunu ortaya koyuyorlar. Böylelikle de ne kadar kararlı olduklarını gösteriyorlar.

Batı Despotizminin “Pygmalion”u***

Tunus’ta sopa yiyen Fransız emperyalizmi, rövanşı Libya’dan almak istiyor. Çünkü Libya’yı çok daha zayıf gördü ve bu anlamda bir meşruiyet kazanacağını düşündü. Bu meşruiyet olanağını veren de, “çılgın” denilen Kaddafi oldu. Oysa “çılgın”lık konusunda Kaddafi, Bush’un eline su dökemez. Bush, “Beyaz Saray’da Tanrı’nın sesini duyduğunu” söyleyip gezerdi. Kaddafi, kendini “peygamber” ilan eden rezillikteki üstad Tony Blair’in eline su dökemez. Kaddafi, çılgınlıkta ve seksopatlıkta sınır tanımayan Berlusconi’nin eline su dökemez. Kaddafi, ikiyüzlülüğü meslek haline getirmiş, hilekâr, tüccar, insan kasabı Sarkozy’nin eline su dökemez. Eğer “çılgın” aranıyorsa, Suudi ailesine baksınlar. Eğer “çılgın” arıyorlarsa, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Bahreyn’in “kirli şeyhleri”nin kumar hesaplarına baksınlar. Kaddafi bunların hiç birinin eline su dökemez.

Ama Kaddafi nedir? Kaddafi, küçük burjuva radikalizminin kısırlığı içerisinde ve mülkiyet rejiminin gerekleriyle yüzünü kapitalizme, Batı’ya dönmüştür. Peşine takıldığı 3. yol arayışlarıyla kendi yolunu tıkamış ve kendini giderek büyüyen bir devlet burjuvazisiyle ortak hareket eder bir halde bulmuştur. Bu anlamda ufuksuzlaşan, daralan, kendine çıkış yolu arayan ve sonunda da halkıyla karşı karşıya kalmış bir liderdir.

Bu tip liderlerin halklarını emperyalizmden medet umar hale getirmeleri üzerinde düşünmek lazımdır. (..)

Ulusal Kurtuluş ve Toplumsal Kurtuluş

“İsyan okuldur” derken kastettiğimiz olgulardan biri de buydu. İsyan elbette okuldur. Kaddafi'nin kişiliğinde küçük burjuva radikalizmiyle başlayıp “sermaye milliyetçiliği”ne, ve oradan da kendi halkını emperyalizmden medet umacak noktalara düşüren çizgi, bu okulun derslerinden biridir. “Organik kapitalizm” ile bütünleşmeye ulaşan bu çizginin yarattığı müthiş çözümsüzlüğün sonuçları iyi görülmelidir. Buradan bir parola ortaya çıkmıştır. Ulusal kurtuluşçuluk bir başlangıçtır ama, toplumsal kurtuluşçulukla tamamlanmadıktan sonra tek başına hiç bir şey ifade etmez. Bu deneyimlerden ders çıkarmayanlar, bir komprador kapitalizm ve onunla bütünleşmiş silahlı bürokrasisiyle dünya kapitalist egemenlik biçimlerinin hepsiyle içiçe geçmiş halksız, haksız bir rejim yapısı ortaya çıkarırlar.

Çok Partili “Yeni Türkiye”de Programatik Birlik

Türkiye'deki kompradorlaşmış rejim, emperyalizmin kuyruğuna takılıyor. Kendini sağ, sol veya Müslüman ilan edenler arasında hiç bir fark görülmüyor. Söz konusu olan emperyalizmin, dünya kapitalizminin çıkarlarıysa ve onların Türkiye'deki işbirlikçilerinin çıkarlarıysa “gerisi teferruattır” deniliyor.

"Çok partili, tek programlı bir Türkiye"

C.H.P.'nin genel başkanı “birleşmiş mafyalar örgütü”nü taçlandırıyor. Kendisini, Libya halkına karşı bu bağışlanamaz emperyalist saldırı suçunu över duruma düşürüyor. Bu noktadan itibaren de, herhangi bir dış politika üzerinden ayrım söz konusu olamıyor. Ayrımlar, sadece halka verilecek kırıntılar üzerinden ortaya konulmaya çalışılıyor. Oysa ki, politikanın en temel kurallarından biri de, dış politika üzerindeki ayrımların ortaya konulmasıdır. Bu da beraberinde çok partili, tek programlı bir Türkiye tablosu ortaya çıkarıyor. O tek programın partisi de, neo-liberalizm partisi oluyor. Partilerde ortaya çıkan sahte ayrımlar, neo-liberalizm programının etrafında sağlanan mutabakatla siliniyor.

“Sermaye milliyetçileri”nin payına ise, Türkiye için kaygılanmak düşüyor. Türkiye için kaygılananlar bunca eşitsizlik ülkeyi kıskacına almışken, sömürü, kirli baskı, zulüm, ikiyüzlülük varken ve bu temelde bir siyaset örgütlenmişken, neden bir şeyler yapmıyorlar? (..)

“Hepsi Katiller”: NATO

Bu süreçte Sarkozy'nin gittiğini hep beraber göreceğiz. Sarkozy için bu kendi politik sonunun hızlanmasını beraberinde getirecektir. Obama bütün bu sahteciliğine ve o ölüm gülüşüne rağmen, açıkçası, ne Ortadoğu halklarını, ne dünya haklarını ve ne de kendi halkını ikna edebilecektir. O bir ölüm meleğidir. Neo-con gücün kendini geriye çekme ihtiyacı neticesinde ortalığı temizlemek üzere ileriye sürülmüş bir Tom amcadır. İşlevini tamamlamak üzeredir. Tüm inandırıcılığını kaybedecektir. Bu Libya süreci, Tom amca açısından da sonun başlangıcı olacaktır.

Emperyalizm beceriksizliğini, yetersizliğini, yeteneksizliğini bir kez daha sergilemektedir. Bu süreçte, görünür veya görünmeyen biçimleriyle, emperyalist merkezler arasında iç çatışmanın daha da şiddetleneceğini izleyeceğiz. Bu halklar açısından sevindirici bir gelişmedir. Bu olaylara bakarak hiç kimse de çekimser kalan ülkelerden bir takım sahte merkezler üretmesin. Nihayetinde onlar da dünya pazarı ve meta zincirleriyle birbirlerine bağlanmışlardır. Çin, A.B.D.'nin en büyük yatırımıdır. Avrupa ve Japon emperyalizminin de en büyük yatırımlarıdır. Bunu görmek gerekiyor. Dünyada en fazla doğrudan kapitalist yatırım alan ülkesi Çin’dir. Rusya da bunun dışında değildir. Dolayısıyla, onların çekimser kalmalarına büyük anlamlar yüklememek gerekiyor. Devletler üzerinden merkez arayışlarının bir anlamı yoktur. Ancak emekçi halkları merkez alan büyük toplumsal kurtuluş projeleri anlam ifade edebilir. Tek başına “sermaye milliyetçiliği”ne dönüşecek ve tarihte de hep dönüşmüş olan “ulusal kurtuluşçuluk”lar anlamsız bir ifade biçimi olmaktan ibarettirler. Böyle değerlendirildiğinde, onlar da bu “birleşmiş mafyalar örgütü”nün içinde yer almaktadırlar. Rusya ve Çin'i ayrı bir eksen sayıp çekimser kalan Almanya'yı da bu eksenin Avrupa'daki potansiyel müttefiki olarak mı kabul edeceğiz? Elbette böyle bir durum söz konusu değildir. Almanya'nın askerî gücü yeterli olsaydı, şu anda muazzam bir malî krizle boğuşuyor olmasaydı, emin olunuz ki, bu güç gösterisinin içerisinde olacaktı.

NATO çelişkilerinin çözümsüzlüğünde boğuluyor

NATO çelişkilerinin çözümsüzlüğünde boğuluyor. Çünkü NATO, Ortadoğu'nun ve Kuzey Afrika'nın bütün sorunlarının yoğrulduğu alana oturmuştur. Bugüne kadar İsrail ile fiili bir ortaklık içerisindeydi ve bundan sonraki süreçte, artık İsrail'in de NATO'laştığını hep birlikte göreceğiz. Bu bölge halkları açısından büyük bir açıklık sağlayacaktır. Bölgedeki her tür açıklık son derece önemlidir.

Bölge halkları küçük burjuva radikalizminin hiç bir probleme çözüm getirmeyeceğini bir kez daha görmüş oldular. Bu önemlidir. Emperyalizmin bu bölgeye sadece bomba yağdıracağı, sadece insanları katledeceği, sadece ambargolar tecritler uygulayacağı görülmüştür. Emperyalizmin bu ülkelerden yağmalanan kaynakları dışarıya aktaran kriminal çetelerle ortaklaşa, bu halkların değerlerine el koyacağı bir kez daha anlaşılmıştır. Emperyalizm, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi kavramlar üzerinden bölgeye ideolojik bir saldırıya geçmişti. Yaşadığımız süreçte bu saldırının da bizzat kendileri tarafından başka bir saldırı biçimiyle yer değiştirerek geri çekildiğini görüyoruz.

"Onlar çalmak, çırpmak ve yok etmek üzere bulunuyorlar"

Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da hiç bir insanın buraya Amerika, İngiltere, Fransa veya Batı emperyalizmi tarafından beşeri değer taşıyan herhangi bir ideolojiyi, kurumu, yapıyı veya bu anlamda bir değeri taşımayacağı iyice netleşmiştir. Onlar sadece orada bir hırsız mutfağı mantığıyla bulunuyorlar. Onlar çalmak, çırpmak ve yok etmek üzere bulunuyorlar. Özgürlükten anladıkları, çalmak çırpmak, yok etmek özgürlüğüdür. Neo-liberal programların bu bölgede yerleşmesi, oturması kolay değildir. Küreselleşmenin ideolojisi olan neo-liberalizmin komprador devlet kapitalistleri dışında, komparador devlet burjuvazileri dışında tutunma ihtimali yoktur. Bu ihtimalin olmadığının doğrudan göstergesi emperyalizmin Libya'ya saldırısıdır. Çünkü tüm bu önemli halk isyanlarının olduğu dönemeçte yapılan bu saldırı, emperyalist siyasetin iflasının göstergesidir. Hegemonya kurabileceklerine bu kadar güvenselerdi, bölgeyi dizayn edebileceklerine inansalardı eğer, açık bir gangasterliğe, katliama müracaat etmeyeceklerdi. Çünkü kendi yarattıkları sözde “uluslararası hukuk” ve kendi yarattıkları neo-liberalizmin dünyaya “ebedi barış” getireceği görüşü açısından bunun tam bir saçmalık olduğu ortaya çıkmıştır.

"Emperyalizm işbirlikçilerini işbaşında tutamıyor artık"

Bu bölge halklarına bir deli gömleği giydireceklerdi. Bu deli gömleğinin adı; demokrasi, serbest piyasa ve “insan hakları”ydı. “İnsan hakları”, ulus ötesi şirketlerin çekirdeğinde yer aldığı bir temele dayanmaktadır. Bunun iflasını Libya'da izliyoruz. İzlemeye de devam edeceğiz. Bu bir çürümenin ilanıdır. Bu bölgede Amerikan hegemonyasının artık tümüyle çöküşe girdiğinin ilânıdır. Emperyalizm işbirlikçilerini işbaşında tutamıyor artık. Vahşice kontrgerilla yöntemleri veya Suudi Arabistan üzerinden olduğu gibi açık işgal yapmanın dışında yöntemler de geliştiremiyorlar. Açık bombardıman veya gambot diplomasisi dışında herhangi bir diplomasiye sahip olmadıkları da ortadadır. (..)

"Kürtler Türklersiz, Türkler Kürtlersiz, Araplar Türklersiz, Araplar Kürtlersiz asla kurtulamazlar"

Bundan sonra bu bölgeye çok daha fazla şiddetle yüklenecekler. Çünkü ellerinde çözüm aracı olarak sadece bu açık zorbalık ve şiddet kaldı. Bundan başka bir çareleri de yoktur. Bu bölgede savaşlar, hatta yer yer nükleer ve kimyasal silahların bile kullanılabileceği bir takım büyük vuruşları da görmek önümüzdeki süreçlerde söz konusu olacaktır. Bu gelişmelere ancak halkların uyanıklığıyla cevap verilebilir. Bu bölgede hiç bir halkın tek başına kurtuluş umudu yoktur. Kürtler Türklersiz, Türkler Kürtlersiz, Araplar Türklersiz, Araplar Kürtlersiz asla kurtulamazlar. Kurtuluş bu halkların emekçi kesimlerinin birliğinden geçiyor. (..) Kurtuluş ortaktır. Çözüm ise siyonist varlığı ortadan kaldıran ve tüm Ortadoğu'yu emek temelinde kapsayan pan-Asyacı, müslüman uygarlık birikimine dayanan bir sosyalizmden geçiyor.

Suat Parlar

Notlar

(..)

Bu söyleşinin tamamı için: http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=755

Osman Atalay
Suriye Baas rejimi, rüzgara karşı direnebilecek mi?
27 Mart 2011

2011 Arap isyan rüzgarları Tunus ve Mısır da heyecan yaratırken, Yemen, Bahreyn ve Libya da tedirgin ve tartışmalı bir havaya büründü. Reel politik gerçekler, İlahi adalet karşısında er geç yıkılmaya mahkum dur. Yemen , Bahreyn ve Libya da yaşanan kanlı isyanlar, aylardır iktidar ve halk çatışması şeklinde devam ediyor. Akan kanlar coğrafyamızın ve medeniyetimizin ruhunu kanatıyor. Kendi ellerimizle diktatörlerimizin sayesinde, yaralı bir tarih yazıyoruz.

İsyan rüzgarları Suriye ye ulaştı, 15 mart da Suriye’nin güneyinde Deraa kentinde başlayan olaylar hala devam ediyor.Yüzlerce ölü ve yaralı var, her Cenaze ve Cuma namazından sonra gösterilerde ölümler yaşanıyor. Dünya medyası Suriye’den yayın yapamadığı için sağlıklı haberler alamıyoruz, sadece cep telefonları ve kısıtlı internet bağlantıları ile iletişim sağlanıyor. Olaylar Şam, Hama, Halep, Kamışlı, Baniyas, Selimiye ve Lazkiye şehirlerine sıçramış durumda. Gösterilerin büyümesi Beşşar Esad’ı acil kararlar almaya zorladı, Esad Cuma günü 48 yıllık olağanüstü hali kaldıracağını, siyasi partilere izin verileceğini, memur maaşlarına yüzde 30 zam yapacağını açıkladı, ardından 260 siyasi tutukluyu serbest bıraktı. Esad’ın danışmanı Buseyna Şaban, halkın taleplerinde haklı olduğunu ve en kısa zamanda reformların gerçekleşmesi için çalışma yapılacağını açıkladı. Buna rağmen Cuma gününden beri gösteriler devam ederken halkın üzerine ateş açılması bir türlü önlenemiyor. Muhalifler reform sözlerine güvenmiyorlar, sorun 40 yıldır Baas diktatörlüğü altında yaşayan ve %12 Nusayri azınlığın, %70 sünni, %18 Hıristiyan çoğunluk üzerindeki siyasi tahakkümünden kaynaklanıyor.

2000 yılında Suriye’nin başına geçen Beşşar’dan Suriye halkı çok ümitli idi. 10 yıldır kendisinden beklenen toplumsal açılım ve reform programlarının sürekli ertelenmesi, bu gün verilen reform sözünün Suriye halkı nezdinde inanılırlığının kalmadığını gösteriyor. Suriye halkı Beşşar’a karşı az da olsa güven duygusu ile yaklaşıyordu. Beşşar’ın, babası Hafız Esad döneminin 40 yıllık tutucu ve derin Suriye Baas örgütü karşısında çaresizliği ve zayıflığını kabul etmek gerekiyor. Beşşar’ın günümüz dünya gerçeğini iyi okuyan liderler arasında olduğunu kabul edebiliriz, fakat Suriye’nin çok güçlü ve derin Baasçı kadroları karşısında halkın beklediği radikal reformları yapacak siyasi gücü oluşturamadı.Ülke yönetiminin başına İngiltere’den tıp doktoru olarak babasının ani rahatsızlığı dolayısı ile acele bir şekilde getirilmesi ve küresel değişim rüzgarlarının en sert esmeye başladığı bir süreç de politika hayatına girmesi onun için dezavantajlı bir durumdu. Suriye derin güçleri Beşşar’ın arzu ettiği reformları yapmasına hep engel oldu. Bugün Suriye bu rüzgara direnebilecek mi? Asıl sorun burada. Suriye’nin yapısı çok farklı, bu isyan rüzgarı Suriye için çok geç kalmış bir fırtınanın habercisidir. Suriye’de 1982 yılında 30 bin kişinin öldüğü , 20 bin insanın hala kayıp olduğu hama olayları, 1,5 milyon kürtün siyasi sosyal talepleri, 2 milyon ülke dışında yaşayan sürgünü ile yıllardır biriktirdiği sorunlar bu gün isyan rüzgarına dönüşmüş, belirsiz bir sürece girmiştir. Baas rejimi ülkenin siyasi ve ekonomik değerlerini Suriyelilerle asla paylaşmak istemiyor.

Burada Suriye için iki önemli ülke var, Türkiye ve İran, iki dost ülke Suriye de akan kanı durduracak tecrübe, birikim ve güce sahiptir. Suriye de sadece muhalif değil, hükümete karşı devlet içersinden statükocu Baas darbesi oluşma tehlikesi de mevcuttur. Suriye de olayların büyümesi Bahreyn benzeri (Allah korusun) Şii -Sünni çatışmasını körükleyebilecek bir potansiyele sahiptir. Suriye için son şanstır bu. Yöneticiler ellerini çabuk tutarak reform kararlarını samimi ve hızlı bir şekilde gerçekleştirmeliler. Sürgünde bulunan muhalifler ile masaya oturma zamanı gelmiştir. En önemli sorun Suriye Devleti, Hükümeti, Baas yöneticilerinin bu gerçeği görmeleri kabul etmeleridir. Bu rüzgarın önünde durmak çok zor. Suriye üzerinden jeopolitik, stratejik hesap yapan ülkelerde şunu unutmamaları gerekir ki, Reel politik gerçekler ilahi adalet karşısında er geç yıkılmaya mahkumdur

Kaynak: Haber10

Abidjan Havaalanı Fransızların denetiminde

3 NİSAN 2011

Fildişi Sahili'ndeki iç savaş şiddetlenirken, Fransız birliklerinin Abidjan havaalanının denetimini ele geçirdikleri bildirildi.
Fransa'nın ayrıca bu ülkeye 300 takviye asker göndereceği açıklandı.

Abidjan'da, Birleşmiş Milletler'in tanıdığı Cumhurbaşkanı Alassane Ouattara'ya bağlı birlikler, geçen yılki seçimlerin ardından cumhurbaşkanlığından ayrılmayı reddeden Laurent Gbagbo'ya bağlı güçlere karşı geniş kapsamlı bir saldırı başlatmıştı.
Kentte 1500 kadar yabancının Fransız ordusuna ait tesise sığındığı belirtiliyor.
'Son darbe hazırlığı'
Alassane Ouattara'nın bir danışmanı Gbagbo güçlerine son darbeyi indirmek için Abidjan önlerinde son hazırlıkların yapıldığını söyledi.
Tarafların, cumhurbaşkanlığı sarayı, devlet televizyonu ve Agban kışlasını ele geçirmek için savaştığı kentte dün ağır topçu ateşi duyuldu.
Nobel Barış Ödülü sahibi Güney Afrikalı rahip Desmond Tutu, iki tarafa da silah bırakma çağrısında bulundu.
Duekoue kentinde katliam
Ülkenin batısında, bir süredir şidetli çarpışmalar yaşanıyordu.
Caritas adlı yardım örgütü, personelinin Duekoue kenti sokaklarda yüzlerce ceset bulduğunu, bin kişinin ölmüş olabileceğini açıkladı.
Örgüte göre, bu kişiler, uzun zamandan beri Ouattara'ya bağlı birliklerin denetiminde olan Carrefour semtinde 27 ve 29 Mart tarihleri arasında öldürüldü.
Uluslararası Kızılhaç Örgütü ise ölü sayısının 800 olduğunu duyurdu.
Ülkede aylardır devam eden çatışmalar nedeniyle binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
1960'da Fransa'dan bağımsızlığını kazanan Batı Afrika ülkesi Fildişi Sahili, 2003 yılından beri fiilen bölünmüş durumda.
Geçen yıl Kasım ayında yapılan seçimlerin ülkeyi birleştirmesi umuluyordu. Ancak Bağımsız Seçim Komisyonu'nun açıkladığı sonuçları kabul etmeyen Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo görevi bırakmayı reddedince, ülke yönetilemez hale gelmişti.
Fildişi Sahili, kakao üretiminde dünya lideri. Ancak çatışmalar, üretimi sekteye uğrattı.
BBC

Adana'da Libya'ya yönelik haçlı saldırısını protesto
03.04.2011

Adana’da Libya’ya yönelik haçlı saldırısı protesto edildi.

Türk-Amerikan Derneği önünde toplanan 25 kişilik grup, Libya’ya yapılan haçlı saldırısını protesto etti ABD ve NATO aleyhine skoganlar atarak Amerikan bayrağını yaktı. Hbar1001

Röportaj: Arap Devrimleri Kutsal Ayaklanmalardır
03-04-2011

Kudüs Muhafızı Raid SALAH ile röportaj

Mavi Marmara saldırılarından sonra işgal devleti İsrail tarafından tutuklanan, diğer tutuklulardan farklı bir hapishaneye götürülen Raid Salah ile kısa bir mülakat gerçekleştirerek; özelde Filistin ve Gazze, genelde ise Ortadoğu üzerine birtakım tespitler kaydettik.

Mavi Marmara ve özgürlük filosundan önce de türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştiniz. Bu süre zarfında, yani mavi Marmara öncesi ve mavi Marmara sonrasını nasıl görüyorsunuz, herhangi bir fark söz konusu mu?

Elbette, bu süre zarfında büyük bir fark görüyorum. Zira Türkiye halkı mavi Marmara ile birlikte tam teşkil hazırlanmış ve İsrail işgalinin bölgeden çekilmesiyle ambargonun kaldırılmasına yönelik dünya’ya mesajlarını iletmişlerdir. Bununla birlikte Flistinin istikbali ve başkentin Kudüs olması gerektiğine yönelik gayretlerini de görüyoruz..

Mavi Marmara gemisi içinde ve sonrasında Türkiye halkından nasıl bir yaklaşım gördünüz?

Mavi Marmara gemisi içinde Türkiye halkı ile birlikte yaşayıp gördüğümüz şey, peygamber (s.a.v.)in de buyurduğu gibi adeta cennet bahçelerinden bir bahçeydi… gemi içerisinde bulunduğumuz süre zarfında kur’an okunup, birtakım dersler işlenmekle birlikte Hamas marşları da söylenerek tüm guruplar arasında yoğun bir sevgi ve kardeşlik atmosferinin oluştuğunu gördük. Ayrıca gemi içerisinde olası İsrail saldırısına yönelik hazırlıklar da yoğun bir biçimde devam ediyordu. Açıkçası mavi Marmara girişimi, ilahi bir lütüf olmanın yanı sıra içinde taşıdığı kadın ve erkek yolcularıyla birlikte ciddi anlamda manevi havanın olduğu bir özelliğe sahipti…

(..)

Peki Hamas’ın bu talebe karşı tutumu ne yönde olacaktır?

Hamas, çok açık bir şekilde üzerine düşen görevleri ve Filistin’in barış ve uzlaşıya varması için tutumlarını son derece olumlu sergilemektedir. Fakat mısır’ın Devrik lideri hüsnü mübarek tüm Filistin uzlaşısına yönelik çalışmaları bozarak süreci çok zor bir duruma dahil etti. Bu son dönemde gerçekleşen devrimler üzerine artık görevden düşürülen Hüsnü mübarek ve riskli planları da son bularak İsmail henie’in de katıldığı ve başlamış olan çalışmaların başarıya ulaşmasındaki tüm engeller de kalkmış oldu.

Ortadoğu’da meydana gelen devrimleri ve tüm bu olanları özelde Filistin, genelde ise Gazze üzerinden nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle arap dünyasında gerçekleşen tüm bu devrimleri mübarek ve kutsal olarak addediyorum. Zira bu gerçekleşen olaylar arap dünyası için gerek şimdi, gerekse gelecekte sevindirici bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Yine aynı şekilde bu devrimler Filistin, Gazze ve Kudüs davası için önemli rol oynamaktadırlar.

İnanıyorum ki Tunus’ta başlayan, Mısır’da devam eden ve Libya’da ayyuka çıkan bu devrimlersadece bu ülkeler ile sınırlı kalmayacaktır. Aksine tüm bu devrimler, hızla yayılarak Filistinli ve tüm mazlumların zaferi olacaktır. Mavi Marmara’dan gecikmeli olarak meydana gelen bu devrimler, Allah’tan dileğim şudur ki; ilk olarak Tunus halkı, ardından Mısır ve Libya olmak üzere Filistin, mukaddes Kudüs ve mescidi aksa için bağımsızlıklarının başlangıcı olur…

Devrim sonrasında gazze’ye uygulanan ambargonun etkili taraflarından biri de rafah kapısıydı. Devrimden sonra bu kapı açılacak mıdır?

Evet, devrimin Gazze halkı için önemli getirilerinden biri de dikta yönetici olan devrik lider hüsnü mübarek tarafından yürütülen refah kapısının fonksiyonsuz hale getirme girişiminin ortadan kalkması olmuştur. Bununla birlikte Allah’ı Azze ve Celle’den isteğimiz devrik lider hüsnü mübarek tarafından tutuklanan tüm Filistinli mahkumların da biran önce salıverilmesidir. Yine aynı şekilde mübarek rejiminin derhal yok olmasını istiyoruz ki bu da mısır halkının Filistin, Kudüs ve mescidi aksa davası için üstlendikleri rol ile gerçekleşecek bir durumdur.

Mısır’da bulunan yeni yönetim ve yapılan çalışmaları nasıl buluyorsunuz?

Mısır’da şuan aşama aşama çok güzel değişikliklerin yapıldığını görüyoruz, zira bu değişikliklerin bir defa’da hemen olmasını beklememiz mümkün değil. Bununla birlikte gerçekleşen bu değişikliklerin istifnasız bir şekilde özgür ve nezih seçimlerin başlangıcı olduğuna inanıyorum. Zira Mısır halkı geçmiş yıllar esnasında yönetimde baskıyla tek başına kalan hüsnü mübarek’in tersine liderlerini seçim yoluyla seçtiler.

(..)

Öte taraftan hepimizin anlaması ve bilmesi gerektiğini düşündüğüm bir şey vardır ki o da, bizler için dayanılacak tek merci İslam ümmetidir!

Ortadoğu’da gerçekleşen bu devrimlerde batı ne gibi bir politika takip edecektir?

Batının bu noktadaki resmi tutumuna değinecek olursak, uzun zamandır zalim yöneticiler arap ülkelerinde kalacaklarını zannediyorlardı fakat, artık arap yönetimleri halklarının kendilerini kuşatma altına almasıyla yakında yok olacaklardır. Gerçekleşen bu devrimler aksi bir durum oluşturarak bütün zalimleri ortadan kaldıracak ve halklar otoriter yönetimlere karşı zafer elde edeceklerdir ve bunda endişe edecek hiçbir şüphe yoktur inşallah. Batılıların resmi tutumlarını, yaşanan bu devrimleri kendi lehlerine çevirmek için yani bir bakıma çalmak üzere bir girişim olduğunu anlamamız gerekir. şöyleki tüm bu devrimler Amerikalılar ve diğer batılıların tarafından açgözlülükle takip edilmekte ve hükümlerin, durumların farklı şekilde kendilerine dönmesini istemektedirler. Bizlerin bu noktada çok dikkatli ve yakinen uyanık davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Devrimin liderliğini yapan Tunus, mısır, Libya, yemen ve benzeri bölgeler için Allahtan başarılar dileriz…

Devrim çerçevesinde düşündüğümüz zaman istikrar nasıl oluşacaktır?

Şüphesiz bu devrimler Arap dünyasın’da İslam ve Ortadoğu için yeni bir tarih başlangıcıdır. Fakat Allahın izniyle güçlü bir şekilde bizler bu durumu muhafaza edecek ve tüm devrim düşmanlarını yani Siyonizm, Amerika ve diğer batılı güçlerin yapmış oldukları planları bozacağız. Çünkü bu güçler devrimden fazlasıyla korkmaya başlayarak daha yolun başında iken devrimleri nasıl çevirebileceklerini düşünmeye başlamışlar...

Ve son olarak şunu söylemeliyim ki bizler; Efendimiz (s.a.v)’in müjdelediği üzere yaşanan bu devrimlerin hilafet için tarihi bir başlangıç olduğunu düşünüyor, ve aynı zamanda nebevi metodun oluşacağına inanıyoruz….

Teşekkür ederiz.
Hülya Kurgan / Sevcan Kahveci / TIMETURK

Yemen'de protesto eylemlerinde ölü ve yaralılar var
4 NİSAN 2011

Yemen'de Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih karşıtlarının protesto gösterileri sırasında yüzlerce kişi yaralandı.
Taiz kentinde polisin açtığı ateşte en 15 göstericinin hayatını kaybettiği bildiriliyor.

Dün de Taiz kentindeki gösteride en az bir kişinin can verdiği bildirilmişti.
Taiz'de dükkan sahipleri protestocularla dayanışma içerisinde bugün kepenk kapattı.
Kızıl Deniz sahilinde yer alan Hudaida kentinde de protestocular ile güvenlik güçleri arasında çatışma meydana geldi. Polisin göstericileri dağıtmak için canlı mermi ve gözyaşartıcı gaz kullandığı bildiriliyor.
Hudaida'da göstericiler kentteki cumhurbaşkanlığı sarayına doğru yürüyüşe geçmişlerdi.
Eylemciler, yüksek binaların çatılarından keskin nişancıların üzerlerine ateş açtığını söylüyor.
Ülke çapında sivil itaatsizlik kampanyası çağrısında bulunan muhalefete bağlı gençlik grupları, hükümet karşıtı protestoların yoğunlaşacağını söylüyor.
Başkent Sanaa'dan bildiren ancak güvenliği nedeniyle ismini veremeyeceğimiz BBC muhabiri, yakın zaman içinde kilit müttefiklerini kaybeden, ülkenin belli bölgelerinde kontrolü tamamen yitiren ve Yemen ordusunun ikiye bölündüğüne tanık olan Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih üzerinde baskının giderek arttığını söylüyor.
Fakat Cumhurbaşkanı Salih, protestolara meydan okumaya devam ediyor.
Muhalefet, iktidarın barışçıl biçimde devredilmesi önerisini kendisine götürmüştü.
Cumhurbaşkanı Salih'in bu öneriyi reddettiği bildiriliyor. Salih, iktidarın ''anayasal devri'' konusunu ancak protestolara son verildikten sonra görüşeceğini söyledi. BBC

'Fildişi Sahili'nde BM gücü hedef alınıyor'
4 NİSAN 2011

Birleşmiş Milletler'in Fildişi Sahili Özel Temsilcisi Choi Young-jin, Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo'ya sadık güçleri, barışgücü askerlerini hedef almakla suçladı.

BM Temsilcisi, Gbagbo'ya sadık güçleri, 'akılsızca' saldırılar düzenlemekle suçladı
Choi Young-jin, BBC'ye yaptığı açıklamada, son iki günde 11 BM barışgücü askerinin kasıtlı olarak açılan ateş sonucu yaralandığını söyledi.

Birleşmiş Milletler'in Fildişi Sahili Özel Temsilcisi, örgütün, "akılsızca ve pervasızca" olarak nitelendirdiği saldırıları önlemek için harekete geçeceğini belirtti ve Laurent Gbagbo'ya sadık güçleri, hava saldırıları düzenlemekle tehdit etti.

Suriye'de kanlı cuma
8 NİSAN 2011
Suriye'nin güneyindeki Dera kentinde güvenlik güçlerinin hükümet karşıtı protestoculara ateş açması sonucu en az 23 kişinin öldüğü bildiriliyor.


Dera'daki gösterilere binlerce kişinin katıldığı bildiriliyor

Kentteki El Ömer Camii yakınında yaşayanlar, bölgeye bazı cesetlerle birlikte çok sayıda yaralının getirildiğini belirtti.

Suriye yetkilileri ise gösteriler sırasında sadece bir güvenlik görevlisi ile bir ambülans şöförünün öldüğünü açıkladı.

Dera, Suriye'de geçen ay ortası hükümet karşıtı gösterilerin başlangıcından bu yana gerginliğin sürdüğü bir kent.

Kentte bugünkü gösteriler sırasında Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın kardeşi Basil Esad'ın bir heykelinin de devrildiği bildiriliyor.

Suriye'de bugün ülkenin kuzeyindeki Kamışlı ve Deir Ez Zor kentleri ile kuzeybatısındaki sahil kenti Lazkiye'de de gösteriler düzenlendi.

Başkent Şam yakınlarında düzenlenen bir gösteride de silah sesleri duyulduğu belirtiliyor.

Ülkenin doğusunda daha çok Kürtlerin yaşadığı bölgelere de takviye güvenlik güçleri gönderildi.

Yemen'de 4 ölü, Mıs
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Nis 08, 2011 5:45 pm    Mesaj konusu: Suriye'de kanlı cuma Alıntıyla Cevap Gönder

ASİ ASYA AYAKTA
TÜRKİYE’DEN TÜRKİSTAN’A KITA ÇAPINDA CEPHELER
Ali Osman ZOR
21.03.2011



“Türkiye'den başlayarak Afganistan'a kadar uzanan yolu kontrol altında tutan Amerikan güdümünde yasadışı bir organizasyon mevcut.”

“Batı'ya karşı Anadolu merkezli verilen Birinci Dünya Savaşı ve sonraki mücadelenin sınırı, Arap Yarımadası'ndan Afrika'ya, Kafkaslar'dan Orta Asya'ya, oradan da Afganistan ve Hindistan'a kadar uzanmaktaydı. Yani o zamanki Osmanlı sınırları içinde her tarafta Batı saldırısına karşı Anadolu merkezli bir direniş söz konusuydu. Haritayı önümüze aldığımızda göreceğiz ki bu direniş bugün de bu sınırlar içinde devam etmekte. Adına ister Birinci Dünya Savaşı, ister Topyekun Kurtuluş Savaşı, ne derseniz deyin savaş devam etmekte.”

Yazımızın geçen dört bölümünde yukarıdaki ifadeler ve benzerleriyle aynı hat üzerinde iki cephenin olduğu görüşünü anlatmaya çalıştık. Uyuşturucu başta olmak üzere her türlü yasa ve ahlâk dışı işi yapan, işgâllerle oluşturulmuş Batı güdümlü bu “cephe”ye karşı, “karşı cephe” oluşturma gayretlerinden bahisle, bu “karşı cephe”nin unsurlarını işaretlemeye çalıştık. Ayrıca, dört bölümde de altını çizdiğimiz gibi, bu “karşı cephe” oluşturma gayretlerinin en önemli merkezinin ‘Fergana Vadisi’ olduğunu ve önümüzdeki günlerde patlama ihtimali çok yüksek ölüm-kalım savaşının, yine en önemli muharebesinin ilkbaharla birlikte buralarda verileceğini defalarca ifade ettik.

“Fergana”daki siyasî ve askerî gelişmeler bilinmeden Asya Kıtası'ndaki hadiselerin anlaşılmasının pek mümkün olmadığını anlatmak gayreti içinde olduğumuz bu çalışmamız daha bitmeden, ne yalan söyleyelim, hadiselerin hızı bizi de şaşırttı.

Türkiye'de ve Dünya'da neler olup bittiğini hadiselerin arkasındaki saiklerle beraber anlamadan, üstüne üstlük, “yerinde doğruyu genelleştirerek”, eski alışkanlıklar ve algılamalarla yapılacak her türlü değerlendirmenin bizce yanlış neticeler vereceği yüksek bir ihtimal.

Sovyetler'in dağılmasından sonra 1990 yılından itibaren dünyada bütün paradigmalar değişmeye başladı. Eski paradigmalarla, Batıcı düzenin yürütülemeyeceğini anlayanlar, yeni paradigmalar kurgulamakta gecikmediler. Fakat, bir paradigma, hemencecik dünden bu güne kurgulanamaz. Bunun etkisini ve tepkisini oluşturabilmek için -özellikle zihinlerde- 20-30, hatta 50 yıla dahi ihtiyaç duyulabilir.

Türkiye'de Özal'la başlayan yeni paradigma süreci -12 Eylül'le de başladığını söylemek mümkün- bugün “Eşbaşkan” Tayyip Erdoğan ve AKP ile devam etmekte. Mevcut yapının ismi ne şu ne bu, sadece “Batıcı düzen”... Batıcı düzenin yürümesi ve düzen lehine tıkanıklığın aşılması için kurgulanan yeni paradigma, geçerliliği test edildikten ve Batıcı düzen lehine kitleler devşirildikten sonra, İslâm coğrafyasına “model” olarak sunulmasına karar verildi.

Eski paradigma mensuplarıyla ortaklaşa yapılan “28 Şubat operasyonu”yla eskiye duyulan tepkinin şiddeti arttırılırken, diğer taraftan yeni paradigma ve mensuplarının yeri sağlamlaştırıldı.

Eğer paradigmaya duyulan tepkiyi örgütleyip ve bu tepkiyi düzenin kendisine yönelterek iktidarı ele geçirirseniz, bunun adı devrim olur. Bu da şu demektir, paradigmalar, değişim-devrim dönemlerinde düzenin gerçek sahipleri tarafından kendi lehlerine olarak kurgulanır.

28 Şubat operasyonuna duyulan tepkiyi, devrimci hareket, nihayetinde örgütlemeyi başarmış ve hedefe bir adım mesafede 99 yılına girmişti. Fakat 3 aylık hapisle parlatılan yeni paradigmanın figüranı, düzenin gerçek sahiplerinin maddi ve manevi bütün desteğini arkasına alarak, tabiri caizse bu tepkiyi çaldı. Ve böylece, Hıristiyan-Yahudi Batıcı düzeni değiştirmeye ramak kala İslâm Devrimi'nin önünü kesmeyi başardılar.

Yeni paradigmanın bir düzen değişimi olmadığını, sadece zihinlerdeki algıyla oynanarak düzen değişimi gerçekleştirildiği hissini yaşattığını ve böylece bir taraftan mevcut düzen bütün kurum ve kuruluşlarıyla devam ederken, diğer taraftan da devrimci hareket ve fikirlerin benzeri ve sahtesi kullanılarak, bunun devrimin önünün kesilmesi demek olduğunu anlamak gerekir.

Tekrar etmek gerekirse, “paradigma”, kesinlikle “düzen” mânâsına gelmez. Paradigma değişimi, mevcut düzenin tıkandığı dönemlerde, onun yürütülmesi ve kuvvetlendirilmesi için yapılan zihni operasyonlardır.

Bu mânâda, dünyaya hâkim Batı hayat tarzı ve Hıristiyan-Yahudi Batı düzeni açısından değerlendirdiğimizde, Suudî Arabistan'daki sözde “şeriat” düzeniyle Türkiye'deki “laik” düzen arasında herhangi bir fark yoktur.

Sovyetler dağıldıktan sonra, Türkiye'de oluşturulmaya başlanan yeni paradigmanın Batı açısından özelliği şuydu: Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, mesele Anadolu ile kayıtlı olmamalıydı -mesela 1950 seçimleriyle Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi-, Türkiye artık, Sovyet blokuna karşı oluşturulmuş “cephe” özelliğinden çıkartılıp, bütün İslâm coğrafyasına model teşkil edecek bir hüviyete büründürülmeliydi. Batıcı hayat tarzını her bir ülkeyle tek tek uğraşarak otutturmak, Batı açısından çok masraflı ve zorken, “tarihi misyonu” göz önüne alındığında sadece Türkiye'de yapılabilecek bir operasyon daha az masraflı ve daha kolay olacaktı. Irak ve Afganistan işgâlleriyle başlayan genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi'yle de zaten bunu dünyaya deklare ettiler.

Bu güne geldiğimizde, Asya Kıtası'nda yaşanan son gelişmeler bize gösteriyor ki, şu an için Batı'nın kendi düzenini yürütebilmek için, elinde, “Ilımlı İslâm” paradigmasından farklı veya daha elverişli bir paradigma mevcut değil. Ya bu paradigmayla işleri yürütmeye devam edecek, yahut yavaş yavaş geldiği yere, yani evine geri dönecek.

Eğer, Özal'la birlikte başlayıp Eşbaşkan Tayyip Erdoğan ile neticelenen Ilımlı İslâm paradigmasının mânâsını bu güne kadar anlamamış ve onu çözememişsek, bize geçmiş olsun. “Algımız”ın -gerçeğin değil- ve “algılar”ın esiri olarak yaptığımız, hiçbir aksiyon doğurmayan çer-çöp değerlendirmeler de bizim olsun.

Bütün ideolojiler ve davalar, bağlılık iddia edenler tarafından yükseltilir veya batırılır. “Vitrin”de, mevcut düzenin yürütülmesinin aleti olan paradigma ile yapılan her türlü işbirliği görüntüsü, heyecanı ve iktidar arzusunu öldüreceği, buna bağlı olarak da “donma”, “çözülme” ve “çürüme”yi beraberinde getireceğinden, paradigmanın tam çöküş anında altında kalınması mukadder olur. “Kaim” ve “Daim”den olmak, paradigmaların üstüne çıkmayı gerektirir.

Başka bir çalışma mevzuu olarak düşündüğümüz bu hususa dair -kendimizce gerekli gördüğümüz- ufak hatırlatmalar yapmamızın sebebi, hem ülke içi hem de dünya genelinde yaşanan hadiseleri değerlendirirken, “terkibe aykırı tahlil” yapılma riskinin büyüklüğündendir. Pratiği değerlendirirken, “muradı kestirme” kaygısından uzak, vitrinde, bahsettiğimiz bu işbirliği görüntüsüyle meydana gelebilecek böyle bir tehlikenin zararı, tahlili yapandan ziyade, “terkip”e ve “terkibî ölçüler”den oluşan ideolojiyedir. Kitleler nazarında -ne derseniz deyin- bu böyle...

“İhtiyaç”a binaen, kafaları karıştırarak bir hakikati farklı bir şekilde söylemeye çalışmak başka, birikimsiz, siyasî ve askerî bilgi ve tecrübeden yoksun, bazen de tarihten ve tarih bilgisinden nasibini almamış şekilde “karışık”, veya “boş” kafayla “tahlil” yapmak daha başka.

Dikkat çekmeye çalıştığımız bu hususun, kendimizi de içine katarak, kimsenin şahsını hedef almaksızın yapmaya çalıştığımız bir “eleştiri-tenkit” olduğu anlaşılıyor herhalde.

“Tevil”, “tabir”, “diyalektik”... Konuşurken kelime zenginliği olsun diye kullanacağımız tabirler olmayıp, düşünürken “nasıl” düşünmemiz gerektiğini öğretecek ve sağlayacak ve bize, “doğru tahlil”ler yaptıracak metodu kullanırken sahip olmamız gereken silahlar-aletlerdir. Diğer taraftan ise, tahlilini yapmayı arzu ettiğimiz konuya ait “bilgi birikimi”, ve “siyasî ve askerî tecrübe” de yukarıda zikrettiğimiz “düşünme” silâhlarıyla birlikte, “doğru düşünce”nin olmazsa olmaz şartı olarak karşımıza çıkmakta. Anlamayı ve düşünmeyi sağlayan “malzeme” şartının gerekliliği idrak ediliyorsa, düşünce faaliyeti de yavaş yavaş doğuyor demektir.

Mesela, “Kaide”yi 11 Eylül'le değerlendirmek başka, Irak direnişi içinden değerlendirmek daha başka.

Mısır'daki muhalefeti ve iktidarı değerlendirmek başka, Libya veya Bahreyn'deki iktidarı veya muhalefeti değerlendirmek daha başka.

Bahreyn'de İran parmağını ve Şiîliği, bununla beraber de Irak işgâlindeki rolünü;

Mısır'da, “İhvan”ı, “Kaide”yi ve Amerikan etkisini;

Libya'da, yıllardır Batı'ya karşı direnişe verdiği destekle nam salmış “gözü kara” Kaddafi'yi bilmezsek hakikati inciten değerlendirmeler yapmamız kaçınılmaz olur.

Bu çalışmamızın merkezinde Kırgızistan ve Türkistan, ve onların da merkezi olan FERGANA vardı. Halen de o merkez üzerindeyiz. Yukarıda söylediklerimiz de ona nisbetle düşünülmeli.

Bazı tesbitler yapmakta fayda var;

Özellikle Batı düzeninin hakim olduğu Asya Kıtası'nda yaşanan çatışmalar, son tahlilde yeni bir ideoloji, yeni bir düzen ve yeni bir nizam ihtiyacından kaynaklanmaktadır.

Avustralya'ya kadar Asya Kıtası'ndaki bütün ülkeler, peşi sıra karışmakta ve depreşmekte.

“Denge bozulma” seyri diyebileceğimiz bu ateş, biri sönmeden diğeri yanarak, anlaşılan o ki sönmeden yanmaya devam edecek.

Yaşanılan hadiselerin bir tarafında -o da yönlendirme gayesiyle- Batı bulunsa da, kesinlikle baş aktör değil. Hadiselerin gelişimini ve etkisini Amerika ve Avrupa'nın yaşadığı kriz ile birlikte değerlendirdiğimizde Batı'nın çok da faydasına olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ayrıca, iyi niyetli olduğuna inandığımız, gelişmelerle alakalı, “Amerika ile, İngiltere'nin başını çektiği Avrupa arasında güç merkezinin belirlenmesi için paylaşım mücadelesi” gibi değerlendirmelere katılmadığımızı da söylememiz gerek. Çünkü yaşadığımız zaman diliminde hadiseler Batı'nın kontrolünden çıkmışken, kontrolü tekrar ona atfetmek, bizce, zihinlerde Batı'nın mağlup olmasını engelleyici ve geciktirici önemli bir unsur niteliğindedir.

Her bir hadisenin bazen aynı bazen de farklı yerlerde karşıtını tetiklemesi, olayların farklı karakterde olduğunu anlamamıza yardımcı olacaktır. Hadiselerin bu farklı karakterinden dolayı, biz, ne “her ayaklanma iyidir”, ne de “her ayaklanmaya direnen iktidar kötüdür” düşüncesindeyiz. Yine hadiselerin bu farklı karakterlerinden dolayı da tek bir aktörden değil de farklı farklı aktörlerden bahsetmenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz.

Taşların yerinden oynamasından ve bütün İslâm coğrafyasının “denge bozulma” seyri içine girmesinden daha büyük bir fayda düşünemiyoruz.
Hadiselerin farklılık arz etmesi iyi tahlil edildiğinde, “karşı cephe” kurma girişimi ve bu girişimin aktörleri de daha net görülebilir.


“MERKEZ HAREKET” ve “ANADOLU MERKEZ”

Anadolu merkezli hadiseleri değerlendirdiğimizde, Türkiye için de rahatlıkla şunları söyleyebiliriz;

Muhitten merkeze doğru yaşanan her bir hadise Türkiye'nin altındaki zemini biraz daha zayıflatırken, ülkedeki Batı gücünün de etkisinin azalmasına sebep olmakta. Eğer hadiseler bu hız ve etkiyle devam ederse -ki edeceğe benziyor- Türkiye'nin 1999 yılından daha beter sosyal ve siyasî bir krize girmesi kesin. O zaman da Türkiye'yi bekleyen akıbet 1989 yılında dağılan ve çöken Sovyetler'den farklı olmayacak. Çöken binanın altında kalmamak hedefiyle, bina çöktükten sonra çok hızlı bir şekilde etrafı toplamak için kim tertip ve düzenlemeye dair hazırlıklarını yapıyor, yaptı, bitirme aşamasına geldiyse, muhtemelen yeni iktidarı da o teşkil edecek. Söylemek zorundayız ki bu ve benzeri durumlarda eğer kadro zafiyetiniz varsa, söyleminiz ne olursa olsun, tarih sizden sadece, “yıkıntının altında kaldı” diye söz edecek.

Bir hatırlatma daha yapma ihtiyacı içindeyiz...

Umumi olarak, “merkez Türkiye”, “merkez Anadolu” sözünün kişiyi atalete kadar sürükleyen bir nefs rahatlığı ve emniyeti içinde söylendiğine, farklı bölgelerdeki hareketlere, “ne olursa olsun, ne yapılırsa yapılsın faydası yok!” umursamazlığı içinde yaklaşıldığına ve bunun tabiî sonucu olarak da gerekli önemi vermeme durumunun doğduğuna, en azından az da olsa böyle bir mantığın olduğuna zaman zaman şahit olmaktayız.

Türkiye'nin “tarihi misyonu” gereği İslâm dünyasının kumanda merkezi olması / olması gerektiği ile, bu merkezi teşkil edecek veya teşkil edilmesine sebep olacak hareketlerin “merkez” hüviyetlerini birbirine karıştırmamak gerekir. Merkezini arayan “merkezlerin” olduğunun şuurunda olmak, bilakis merkezde bulunanın mesuliyetini iki katına çıkarır. “Merkezini arayan merkezler”, bu faaliyetleriyle yapmaları gerekeni yaparken, merkezde olduğunu iddia edip de merkez hüviyetini bu hareket merkezlerinin göreceği ve anlayacağı şekilde parlatmayanlar, görevlerini yapmamış olurlar.

Ayrıca, “iş”, “hareket”, “aksiyon” neredeyse, “davanın merkezi” de orasıdır. Dolayısıyla, merkeze uzaklık veya yakınlık ölçüsü, iş ve aksiyondur. Hele hele, yapılması zaruri ideolojik, siyasi ve askeri devrimci görevleri yapmadan, en temel örgütsel meseleleri konuşmadan, tartışmadan, anlamadan böyle bir iddia, “ben buradayım”, “ben bekliyorum” veya “ne yapacağımı bilmiyorum”, “sen de dur,” “sen de bekle”, “sen de bilme” mânâsına gelebilir.

Carlos, Başkanlık Muhafızları'yla çırılçıplak dövüşürken, “merkez”, yattığı hapishanedir. Çocuklar, “Büyüyünce ben de Carlos olacağım!” yazılı pankartları taşırken, “merkez”, İstanbul'un Taksim Meydanı'dır.

Taza Din Cephesi, “Başyücelik”i temsilen “Gökbayrak”la düşmana meydan okurken, merkez, Kırgızistan'dır, Fergana'dır.

“İş” ve “aksiyon” üzerinde bulunan cephe neredeyse, merkez orada olduğuna göre, atalet içinde, her gün, “merkez Türkiye” diye gevezelik yapsanız, eviniz de Bolu'ya 5 metre mesafede olsa yine de merkezden fersah fersah uzaktasınız demektir.

Mevzu dışı gibi gözüken bu hatırlatmalar, aslında, “topyekûn” direnişin merkezlerinden biri olan “Fergana”ya dikkat çekmek için. Zannedilmesin ki konu dışına çıkıyoruz. Hep mevzunun üzerinde ve içindeyiz.


“EŞBAŞKAN” ve BOP

Yapacağımız son tespit ise son gelişmeler üzerine, Ilımlı İslâm'ın figüranı Eşbaşkan'ın hadiselerle alakalı söyledikleriyle ilgili... Bir TV kanalında Eşbaşkan, “BOP ölü doğdu!” dedi. Eşbaşkan'a birinin şunu söylemesi lazım:

“BOP ÖLÜ DOĞMADI, BOP ölüyor!”

Irak işgâlinden başlayarak, Amerika'nın başını çektiği Batı gücünün, İslâm coğrafyasına yaptığı saldırılarda sanki kendi dahli yokmuş gibi davranan Eşbaşkan, bu sözüyle -şimdiden kokuyu almış olacak ki-, suçunu gizleme ve unutturma gayreti içinde bulunmaktadır.

BOP'un başlangıcı Irak işgâliydi. 20 Mart'ta Amerikan Ordusu'nun Türkiye üzerinden Irak'ı işgâl etmesini sağlayacak tezkereyi Meclis'e getirdiğinde, “tezkereye hayır demek bana hayır demektir!” diyerek milletvekillerini tehdit eden;

Daha sonra tezkereye “hayır” diyen, yani Amerikan Ordusu'nun Türk toprağı üzerinden Irak'ı işgâl etmesini reddeden milletvekillerini partiden tasfiye eden;

İşgâl başladıktan sonra, Amerikalı kadın ve erkek askerlerin sağ salim evlerine dönmesi için, “okyanus ötesindeki kişi”yle birlikte dua eden ve her türlü lojistik desteği sağlayan sizdiniz Sayın Eşbaşkan.

Irak'ın Kuzeyi'ndeki Barzanî ve Talabanî'nin ofislerine şehid Saddam Hüseyin'in fotoğraflarıyla 300-350 kişilik silâhlı grupların yaptığı saldırılar, belki de birden, Eşbaşkan'a, tuttuğu yolun meğerse yanlış olduğunu anlatacak ve içinde pişmanlık duygularıyla geri dönme isteği uyandıracak...

Ama...

Hz. Musa'yı arkasından kovalarken Kızıldeniz'de pişman olup secde ettiği dahi rivayet edilen Firavun'un kaderi, nasıl ki secdesi kabul edilmeyip ihanetine göre olduysa, muhtemelen Eşbaşkan'ın kaderi de benzer bir şekilde olacak. Çünkü, “böyle bir hainliği kimse yapamazdı”... Dönüş yollarını kendi eliyle “bilerek ve isteyerek” öyle bir kapattı ki (doğruyu Allah bilir), ama “mürted” hükmünden sonra dönüş neredeyse mümkün değil.

Eşbaşkan, bir taraftan, “BOP'un ölü doğduğunu” söylüyor ama, Batı adına cepheleşmenin çok yoğun yaşandığı bir dönemde yeni kurulan parlamenter sistemi tahkim etmek için de Kırgızistan'ı bir günlüğüne ziyaret ediyor.

Türkiye Başbakanı'nın ziyaretini daha önceki bölümlerde ifade ettiğimiz üzere, Kırgızistan'daki “ideoloji” tartışmalarından ayrı düşünmememiz gerekir. Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında yapılan bu ziyaret, Ilımlı İslâm paradigmasıyla Kırgızistan başta olmak üzere Türkistan'ı etkisi altına alabilecek gerçek İslâm'ın önünü kesme gayesini matuftur.

Burada bir parantez açarak BOP'la ilgili bir iki hususun altını çizmek istiyoruz.


İKİ YARIŞ ATI ve BOP

Daha önceki bir yazımızda, BOP Projesi'nin, özünde İslâmî bir proje olduğunu söylemiştik. Bu proje, Peygamber'in, “Ömrüm kâfi gelirse Hıristiyanları ve Yahudileri Arap Yarımadası'ndan kovacağım!” buyruğuyla bugünkü Asya Kıtası'nın İslâmlaşma süreci başlamıştır. Projenin iki tarafı var ama her iki tarafın hedefleri de aynı. Projenin bir tarafında içimizdeki münafıklarla birlikte Hıristiyan-Yahudi Batı varken, diğer tarafında da İslâm coğrafyası var. Bir taraf Asya'yı Hıristiyan ve Yahudileştirip Müslümanları kovmak isterken, diğer tarafın hedefi de kıtayı İslâmlaştırıp, Hıristiyan ve Yahudileri kovmak.

Fakat tarihin hiçbir döneminde taraflar arasındaki mesafe ve benzerlik birbirine bu kadar yakın olmamıştı. Belki de bu yakınlık ve benzerlikten dolayı zihinler bulandı ve at iziyle it izi birbirine karıştı. Bu projeyi tatbik siyaseti güden tarafların hiçbirisi, zannedildiği gibi birbirinin açık ara önünde değil; hele bu dönemde artık hiç değil.

Nefes nefese iki atın aynı hedefe doğru koştuğunu hayal edin. Bitiş noktasına kadar atların ikisi de birbirlerine görünürde hiçbir üstünlük sağlamadan koşmaktalar. Neticede yarışın galibi, “foto-finiş”le tespit edildiğinde görülüyor ki atın biri burun farkıyla yarışı bitirmiş.

İşte bu proje, yani genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi, böyle bir kompleks yapı içerdiğinden dolayı ve özellikle de İslâm dünyasındaki kitlelerin algısına hitap ettiğinden, zihinleri bulandırması çok kolay olmuştur. Bu algı kirlenmesinden dolayı, BOP'un Hıristiyan-Yahudi Batı tarafındaki adamın, kendisinin ve yaptığının öbür tarafta zannetme hatasına da sıkça düşülmüştür. Özellikle Türkiye'de bunun tersine de sıkça rastlandı. Buna misal olarak, doğruluğundan emin olmamakla beraber zaman zaman duyduğumuz bir yanlışa işaret etmek istiyoruz.

BİR TANE BÜYÜK DOĞUCU VAR

“Filanca kişi Büyük Doğu siyaseti yürütüyor!”

Fikir, pratik içinde daha çok eleştiri-tenkitle yürür. Küfretmekle eleştiriyi birbirine karıştırmadan tenkid kriterlerine uyulduğu müddetçe eleştirinin de sınırı yoktur. Eleştiri, “tecrit”le alakalı olduğuna göre, zaruridir, sınırının olmaması da tabiîdir. Buna nisbetle, eleştiri-tenkid hakkımızı kullanarak, bu söz ve iddia sahiplerine birkaç hatırlatmada bulunmak istiyoruz.

Bu sözü söyleyebilen ya İbda mücadele tarihini bilmiyor, ya da -kusura bakmasın ama- umurunda değil.

Dünyada, kıyamete kadar tek bir Büyük Doğu'cu olacak ve O'nun yaptığı ve söylediği de Büyük Doğu siyasetinin ta kendisidir. Bu hakikati unutup veya bilmeden, “filanca Büyük Doğu siyaseti yürütüyor” gibi algınızı hakikatmiş gibi sunmak, bizce vahim bir hatadır. Hem de öyle bir hata ki, bu taraf zannıyla öbür tarafın değirmenine su taşımak mânâsına gelir.

Okuyana, “kardeşim o zaman sana ne gerek var!” dedirtecek değerlendirmelerin faydasız ve yapılmaması gerektiğine inanıyoruz.

Büyük Doğu'nun tek bir siyaseti vardır, o da İBDA! Yeryüzünde kıyamete kadar da tek bir Büyük Doğu'cu olacak, o da İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu. “Büyük Doğu siyaseti yürütüyor, güdüyor” denilen adamların, siyasetlerini yürütebilmeleri için O'nun esir edilmesi gerektiği nasıl anlaşılmaz? O'nun önünü kesmek için, “Büyük Doğu siyaseti” olduğu iddia edilen bu siyaset, O'nun esir edilmesiyle başladı, esir tutulmasıyla devam ediyor, esaretinin sona ermesiyle de bitecek.
Biz, esaretini sona erdirecek siyasetin, “üreticisi”, “yürütücüsü” ve “tatbikçisi” olmalıyız. İbda'ya ihanet edenlerin, kendilerine Büyük Doğu'cu diyen hainler olduğu ve davanın da bundan dolayı “İbda” adıyla yürüdüğü nasıl bilinmez? Büyük Doğu siyaseti, İbda Mimarı'nın muradını kestirici bir noktada bulunarak, O'nun ortaya koyduğu fikri pratiğe geçirmektir. İbda olmadan ve anlaşılmadan Büyük Doğu nedir ve bizim için ne ifade eder? O olmasaydı Büyük Doğu'nun ismini, Büyük Doğu'yu veya Necip Fazıl'ı mı hatırlayacaktık? Haini ve ihanetini meşrulaştırıcı bu tür ifadelerin ve değerlendirmelerin bir yarar getireceğine inanmıyoruz.

Sözde “Büyük Doğu siyaseti” yürütenlerle kişilerin farklı farklı işleri, İLİŞKİLERİ olabilir. Bu bizi ilgilendirmiyor. Ama yapılan işleri kınanma korkusuyla bu tür ifadelerle örtmeye çalışma faaliyeti, “sen mücadelenin neresindesin?” sorusunu da beraberinde getirir.

Kaldı ki bahsedilen siyasetin yürütülebilmesinin en önemli unsuru, paradigma mevzuunda izah etmeye çalıştığımız gibi, İbda Mimarı'nın tasfiye gayesiyle cezaevine konmasıdır.

Ayrıca, sözün önünü ve arkasını dinlemeden, olur olmaz her şeye, “ideolojik hassasiyet” gösterenlerin, bu mevzuya niçin hassas olmadıkları da hayrete şayan bir durum.

İHANETİN ADI “ILIMLI İSLÂM”

Türkiye'de olduğu gibi, Türkistan'da da Ilımlı İslâm denilen vahşî Batı uygulamasının mensupları, benzer misyonlarını devam ettirme gayreti içindeler. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, Dışişleri'nin yıllık faaliyetini değerlendirirken yaptığı konuşmada Kırgızistan'a özel önem atfetmesi bu gayretlerinin ipuçlarındandı.

Geçen Ekim ayında Taza Din Liderliği'ni yok etme gayesiyle hem güney hem de kuzeyde yapılan saldırılarla birlikte Türkiye Hükümeti'nin Kırgızistan ilgisi birdenbire artmıştır. Taza Din Hareketi'nin en büyük özelliği, yerli ve alternatif bir düzen teklifiyle meydan yerine çıkmış olmasıdır. Zaten yapılan saldırının sebebi de budur.

Şu an Amerika ve Avrupa Kırgızistan'ı kaybetmemek için ellerinden gelen herşeyi yapmaktalar. Bu çerçevede Almanya başta olmak üzere, diğer büyük Avrupa devletleri, bölgenin geleneksel yönetim şekli olan “Aksakal” mevzuuyla doğrudan ilgilenmekte olup, bu konuyla alakalı yapılacak bütün etkinliklerin finansmanını karşılayacaklarını deklare ettiler.

Bu mevzuun yeniden ele alınıp ete kemiğe büründürülerek sistem çapında ortaya konulması gerektiği yaklaşık 1,5 sene evvel buradaki gönüldaşların karara bağladığı bir husus. Daha sonra, Taza Din'in Siyasi Büro Şefliği raporlar halinde bu konuyu devletin en üst kademesindeki ilgili olan herkese anlattı. Hadise, yavaş yavaş yayılarak bu güne kadar geldi.

Taza Din'e ve Liderliği'ne yapılan, 12 kişinin şehid olmasıyla neticelenen saldırının yegane sebebi budur.

Bir Albay'ın daha sonra Cumay Bey'e, bizi kastederek, “O buraya ideoloji getirdi, ondan dolayı onu tehlikeli görüyorlar. Sizin düşmanınız CIA. Sebebi de ideolojik!” demesi, hakikati bütün çıplaklığıyla göz önüne sermekte.

“Yüceler Kurultayı”nın, geleneksel “Aksakallar Kurultayı”nın ruhu ve bu günkü ete kemiğe büründürülmüş şekli olduğunu perdelemek için saldırıya geçenler, başarısız olduklarından, İbda mevzubahis olduğundan dolayı, Eşbaşkan ve tayfası, adeta bir sevki tabi halinde burada devreye sokuldular.

Bölgenin ideoloji ihtiyacı – bölgeye uygun ideoloji ihtiyacı- herkes tarafından dile getirilirken, Taza Din'in yaptığı düzen teklifinin birdenbire tutabileceği ve bütün bölgeyi etkisi altına alabileceğinin Batılı güçler tarafından anlaşılması uzun sürmedi.

İşgâllerle oluşmuş ihanet cephesine karşı, bölgede, “karşı cephe”yi kurabilecek en önemli hareketin Taza Din olduğu anlaşıldığından ve onun bağlı olduğu mihrak da İbda olduğudan dolayı, aradaki bağlantıyı sulandırmak ve nihayetinde kesmek için şu an her türlü atraksiyon içine girilmiş durumda.

Bölgenin Ehli Sünnet olduğunu ve Nakşî nefesinin etkisi altında bulunduğunu düşünürseniz Taza Din cephesinin stratejik konumunu daha iyi anlayabilirsiniz.

Taza Din haricinde, “karşı cephe” teşkil etme gayreti içinde, bölgede iki aktör daha mevcut: “Kaide” ve İran...

Mısır'da sağ gösterip, Libya'da sol vuran “Kaide”, şu an bir nevi Afgan direnişini rahatlatmak için gayret gösteren seyyar birlik niteliğinde. Bu seyyar birlik, karargâh merkezini Fergana'ya kurarak, özellikle Ortadoğu'da kendisine bağlı bütün güçleri harekete geçirmiş durumda.

Bilindiği üzere Kaide'nin lider ve strateji üreten kadroları daha çok Mısır kökenli. Mısır'daki hadiselerde, zaten Mısır gibi büyük bir lokmayı yutamayacaklarını anladıklarından dolayı kendilerini göstermediler. Fakat olayları yakından takip edenler, hadiselerde ne derece parmağı olduğunu bilmekteler. Dikkat edilirse Mısır'daki hadiselerin bitişiyle Libya'daki hadiselerin başlangıcı aynı zamana denk gelmekte. Dikkatler Mısır üzerindeyken iktidar gücü olarak daha zayıf, coğrafyası daha geniş ve demografik yapısı daha farklı Afrika bağlantılı Libya'da kendini gösterdi.

Batı ve Amerikan karşıtı Kaddafi ile, Batı ve Amerikan karşıtı Kaide arasındaki şu anki mücadele, hadiselerin ne kadar farklı karakter arzettiğini anlamamız açısından da önemli. Dolayısıyla, ilerleyen günlerde her türlü sürpriz gelişmeye hazırlıklı olmak gerekir. Ama şu kesin ki Ortadoğu ve Afrika cephesini rahatlatmak için aynı hareket, bu sefer karargâhını kurduğu Türkistan'da faaliyete geçecek.

“Denge bozulma” seyri ne kadar sıkıntılı geçiyorsa, Batı karşıtlarının farklılık arz etmesinden ve Batı karşıtı direnişin tek siyasî merkezden yönetilmemesinden dolayı onu takip edecek “denge kurma” seyri de -hiç arzu edilmemekle beraber- iki kat sıkıntılı geçebilir.

http://www.ordumillet.com/Content.aspx?haberID=1180&B=asi-asya-ayakta

İŞTE YEMEN-LİBYA FARKI
Mehmet Ali Güller
04.04.2011



Yemen’de ölen insan sayısı, Libya’da ölen insan sayısını çoktan geçti… Libya derken, Kaddafi’nin vatan savunması için yaptığı savunmada ölen insan kaybından bahsediyoruz. Bu kaybı bahane ederek Libya’ya saldıran Fransa-İngiltere-ABD üçlüsünün katlettikleri zaten insandan sayılmıyor! Sayılsa, insan kaybını engellemek için daha fazla insan öldürmeye izin verilme durumuna, “uluslararası meşruiyet” denmezdi!

Peki, Libya’da “uluslararası meşruiyet” oluştu deyip, halkın üzerine çuvallanan emperyalistler, neden Yemen’de ve Bahreyn’de ölenler konusunda bu kadar sessizler? Hadi emperyalistleri geçtik, ya bölgeyle dinsel bağlarını her fırsatta öne çıkaranlar neden suskun? Örneğin, Libya konusunda topraklarını NATO saldırısına karargâh yapan Başbakan Erdoğan, Yemen konusunda neden hiç açıklama yapmaz? Yemen, sadece Erdoğan-Barzani buluşmasında söylenen bir türkü müdür? Yemenliler ve Bahreynliler insan değil midir, Müslüman değil midir?

Aslında Yemen ve Bahreyn ile Libya arasındaki fark, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki halk hareketlerini anlama kılavuzuna dönüşmüştür. Yemen-Libya farkı, tüm ülkeleri ve tüm halk hareketlerini aynı sepete doldurup, hepsini ABD eseri sayanların gerçekleri görebilmesi için de turnusol kâğıdı işlevi görmektedir. Nasıl mı? Açıklayalım…

ABD YEMEN’DE HALK HAREKETİNİ BASTIRMAYA ÇALIŞIYOR

Bildiğiniz gibi Yemen’deki ve Bahreyn’deki “halk hareketi” Libya’daki “kalkışma”dan çok önce başladı. Üstelik Yemen lideri Abdullah Salih ve Bahreyn Kralı Hamad ilk günden itibaren halkın üzerine ateş açtı, kan döktü… Yemen ve Bahreyn konusunda ikiyüzlü davranan ABD yönetiminin tavrı, ülkesinde bile mahkûm edildi. Washington, Salih’in halk hareketini bastıramaması üzerine Yemen yönetimine Suudi Arabistan üzerinden silah yardımı yaptı; yetmedi, Suudi Arabistan istihbaratını rejim karşıtı muhalefeti bastırmada kullandı. Keza Washington, Bahreyn’de daha da ileri gitti ve Suudi Arabistan askerlerini Bahreyn halkının üzerine sürdü!

Tüm bunlar olurken, Libya’da, üstelik El-Kaide önderliğinde bir kalkışma yaşandı ve Libya lideri Kaddafi her lider gibi ülkesini savunmaya soyundu. Ancak Kaddafi’nin tavrı emperyalist dünyada anında “insan hakkı” ihlali sayıldı ve apar topar bir “uluslararası meşruiyet” uydurulup, Libya’nın üzerine çullanıldı.

Emperyalist kuvvetlerin NATO’ya Arap desteği kılıfı aradığı şu günlerde bile Yemen kaynamayı sürdürüyor. Son eylemlerde yine onlarca Yemenli öldürüldü. Ancak dünya Yemen konusunda yine sessiz! BM’nin “uluslararası meşruiyet” kavramının bir aldatmaca olduğu, Libya’nın başka Yemen’in başka olduğu, tüm halk hareketlerinin aynı sepete konularak ABD eseri sayılamayacağı gerçeği, bundan daha çıplak nasıl olabilir ki?!

HALK HAREKETİ BAŞKA, KALKIŞMA BAŞKA

Batı’nın nüfuz alanı olan ülkelerdeki (Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn, Kuzey Irak) halk hareketleri ile ABD’ye mesafeli olan ülkelerdeki (İran, Libya, Suriye) kalkışmaları aynı saymak konusunda ısrar edenler, neden Yemen gerçeğini göz önünde bulundurmazlar? Neden “ABD düğmeye bastı, halk sokaklara döküldü” şeklindeki iddialarını çürüten olgulara sırtlarını dönerler? Örneğin ABD’nin nüfuz alanı olan Mısır’da, halkın 2004’den beri ayakta olduğunu, örneğin ABD’nin nüfuz alanı olan Yemen’deki muhalefeti ezmek için Suudi Arabistan’ı 2007 ve 2009’da da kullandığını neden yazmazlar?

Ya da ABD’nin 2003’ten beri defalarca İran ve Suriye’yi karıştırmak için azınlık temelli kalkışmalar denediğini neden anlatmazlar? Sırf bu örnekler bile Mısır’ı, Tunus’u, Yemen’i, Bahreyn’i, ABD’ye mesafeli olan İran-Suriye-Libya üçlüsünden, dolayısıyla halk hareketleri ile kalkışmaları birbirinden ayırmaya yetmez mi?

ÇÜNKÜ MÜBAREK BAŞKA, KADDAFİ BAŞKA!

Gelin o zaman yanıtı çırılçıplak ortada olan şu soruları da soralım:

Madem tüm ülkelerdeki gelişmelerin topunun mimarı ABD; o zaman Fransa’nın Tunus’ta halkı hareketinin hedef aldığı Bin Ali’yi açıktan destekleyip, Libya’da Kaddafi’yi düşman ilan etmesi nasıl okunmalı? Ya da İsrail’in Mısır lideri Mübarek’in savunulması için ortaya koyduğu çabalar nasıl okunmalı? (Daha düne kadar dünyayı, “ABD’yi İsrail lobisi yönetiyor” şeklindeki sınıf temeline dayanmayan bir iddia üzerinden açıklamaya çalışanlar, bugün bu olgu karşısında mecburen yeni bir tez ortaya koyuyorlar: “ABD’yi artık İskandinav lobisi yönetiyormuş”!)

“ABD, sırf Libya’ya saldırmak için Tunus’ta düğmeye bastı ve Mısır’dan başlayarak her yeri ayaklandırdı” şeklinde iddia ortaya atanlar, yakın tarihimizi bilmezler mi?

Hadi, “ABD Libya’yı işgal etmek için müttefiki olan Tunus ve Mısır’ı feda etmez” şeklindeki saptamamıza dudak bükerler, peki ABD’nin, 2003’te Irak’a saldırabilmek için başka ülkelerde ayaklanma çıkarmaya ihtiyaç duymadığını da mı anımsamazlar?

Gerçeği ortaya seren o kadar çok soru var ki… Ama meseleniz olayları gerçekten anlamak değil de, sansasyona dayalı tezler ortaya koyarak, daha çok okunmak ve konuşulmak olunca, tüm bu sorular elbette yanıtsız kalır… Dahası, dünyayı ve tarihi sınıf mücadelesiyle açıklamak yerine lobilerle açıklamaya kalkarsanız, emperyalistler arası çelişmeleri de anlayamaz ve NATO konusunda günlerce süren müzakerelere şaşırırsınız.

http://mehmetaliguller.com/

Suriye'de kanlı cuma
8 NİSAN 2011
Suriye'nin güneyindeki Dera kentinde güvenlik güçlerinin hükümet karşıtı protestoculara ateş açması sonucu en az 23 kişinin öldüğü bildiriliyor.


Dera'daki gösterilere binlerce kişinin katıldığı bildiriliyor

Kentteki El Ömer Camii yakınında yaşayanlar, bölgeye bazı cesetlerle birlikte çok sayıda yaralının getirildiğini belirtti.

Suriye yetkilileri ise gösteriler sırasında sadece bir güvenlik görevlisi ile bir ambülans şöförünün öldüğünü açıkladı.

Dera, Suriye'de geçen ay ortası hükümet karşıtı gösterilerin başlangıcından bu yana gerginliğin sürdüğü bir kent.

Kentte bugünkü gösteriler sırasında Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın kardeşi Basil Esad'ın bir heykelinin de devrildiği bildiriliyor.

Suriye'de bugün ülkenin kuzeyindeki Kamışlı ve Deir Ez Zor kentleri ile kuzeybatısındaki sahil kenti Lazkiye'de de gösteriler düzenlendi.

Başkent Şam yakınlarında düzenlenen bir gösteride de silah sesleri duyulduğu belirtiliyor.

Ülkenin doğusunda daha çok Kürtlerin yaşadığı bölgelere de takviye güvenlik güçleri gönderildi.

BDP'liler Şeyh Sait'in asıldığı meydanda cuma namazı kıldı
08 Nisan 2011

Dağkaıpı Meydanı'nda sivil imam eşliğinde cuma namazı kıldı. Namaz sonrası ortalık karıştı.



BDP'li Yıldız yerlerde sürüklendi!

Sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında başına gelmeyen kalmayan BDP'li Bengi Yıldız, bu kez de çadır demiriyle yerlerde sürüklendi!

Diyarbakır'da, BDP'nin sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında Kürt isyanı liderlerinden Şeyh Sait'in asıldığı meydanda sivil imam eşliğinde cuma namazı kılındı. Namazdan sonra meydana çadır kurmak isteyen BDP'liler ile polis arasında gerginlik meydana geldi. BDP'li vekil Bengi Yıldız, çadır kurmak için tuttuğu demiri polise vermek istemeyince yerlerde sürüklendi. Çıkan gerginlikte bir polis memurunun da, yüzüne aldığı yumruk darbesiyle burnu kırıldı.

BDP sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında bugün Diyarbakır'ın merkez Sur İlçesi'ndeki Dağkapı Meydanı'nda toplandı.

Yaklaşık 4 bin kişi, 1925 yılında Kürt isyanı liderlerinden Şeyh Sait ve arkadaşlarının idam edildiği yer olan ve Orduevi bitişiğinde bulunan Dağkapı Maydanı'na halı ve battaniye sererek cuma namazı için saf tuttu. BDP'nin, 'sivil cuma' olarak değerlendirdiği itaatsizlik eylemi kapsamında saf tutan partililer, Din Adamları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİYADER) Başkanı Zahit Çiftkuran'ın öncülüğünde Cuma namazı kıldı. Polis çevrede geniş güvenlik önlemi alırken, namaz kılanmadan önce imam Çiftkuran, cemaate Kürtçe bir konuşma yaptı.

Meydanda BDP'lilere cuma namazı kıldıran Çiftkuran, camilerin Allah'ın evi olduğunu ve camilerle bir sorunlarının bulunmadığını belirterek, "Biz camilerde sistem için çalışan ve Türk-İslam sentezini dayatan imamlara karşıyız. Bizim içimizde medrese eğitimi görmüş yüzlerce imam var. Kimse bize din dersi vermesin. İslamı yeniden yazacak halimiz yok, İsslam islamdır. Biz bugün insanların artık birbirini öldürmemesini istiyoruz. İnsanlar arasında ölüm olmasın, barış gelsin istiyoruz" diye konuştu.

Konuşmadan sonra BDP'lilerin önünde saf tutan imamlardan biri çevredeki camilerden gelen ezan sesini beklemeden kendisi kalkıp namaz için ezan okudu. Daha sonra yaklaşık 4 bin kişi, meydanda hep birlikte saf tutarak Cuma namazı kıldı.

NAMAZ SONRASI OLAY

Cuma namazının kılındığı Dağkapı Meydanı'nda daha sonra Barış Anneleri adlı bir grup kadın operasylonların durması için tülbentlerini yaktı. Daha sonra BDP, Demokratik Çözüm Çadırı kurmak için çadır malzemelerini alana getirdi. Polis çadırın kurulmasına izin vermezken, bir grup BDP'li polis ile tartıştı. Tartışma sırasında bir kişinin polise yumruk atması üzerine, polis biber gazı ve tazyikli su ile gruba müdühale etti. Yaklaşık 5 dakika süren arbedenin arndından polis grubu çembere aldı. Bu sırada aniden bastınan dolu ve sağnak yağmur nedeniyle meydandaki grubun büyük kısmı dağıldı.

BDP'Lİ YILDIZ ÇADIR MALZEMESİNİ BIRAKMAYINCA SÜRÜKLENDİ

Daha sonra meydana BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve BDP Grup Başkan Vekili Bengi Yıldız'ın da aralarında bulunduğu bazı milletvekilleri ve belediye başkanları geldi. BDP'li Demirtaş'ın gelişi sırasında polis barikatını aşıp meydana girmek isteyen bir grup BDP'li ile polis arasında arbede yaşandı. Çadır demirini almak isteyen Milletvekili Bengi Yıldız ve demiri bırakmayan polisler arasında arbede yaşanırken, Yıldız, çadır demirinin ardından yerde yaklaşık 10 metre sürüklendi. İlk arbede sırasında bir polis telsizinin kaybolduğu belirtilince polis alandan çıkan herkesi tek tak aramaya çalıştı.

Telsizin kaybolduğu BDP lideri Demirtaş'a iletililince Demirtaş grubun içerisine girerek kimin telsizi aldığını sordu. Telsiz bulunamazken, Demirtaş yaptığı konuşmada Valiliğin alanda çadır kurulmasını yasaklayan kararını eleştirdi. Demirtaş, "Dağkapı çadır için yasak ise en iyi yer Diyarbakır Valiliğinin bahçesidir. bizde çadırı Valiliğin bahzesine kuracağız" diyerek yaklaşık 150 kişilik grup ile Diyarbakır Valiliğine doğru yürüyüşe geçti. Polis, grubun önüne keserek, yürümelerine izin vermeyeceğini söyledi

A. Kerim Bakır
http://www.bireyhaber.com/

Mısır'da ordu ile muhalefet karşı karşıya
9 NİSAN 2011

Mısır'ın başkenti Kahire'de dün gece yarısı düzenlenen protesto gösterilerinde en az 1 kişi öldü, onlarca kişi de yaralandı.
Dün gece, kentin merkezindeki Tahrir Meydanı'nda eski devlet başkanı Hüsnü Mübarek ve ona yakın isimlerin yolsuzluktan yargılanmasını isteyen bir gösteri yapılmış ve ordu göstericilere müdahele etmişti.
Ordu göstericilere müdahale edilirken gerçek mermi kullanılmadığı yönünde açıklamalar yaptı.
Ancak Kahire hastanesinden kaynaklar, gösterilerde 2 kişinin ateşli silahlarla vurularak öldüğünü söylüyor.
Mısır Sağlık Bakanlığı şu ana kadar gösteriler sırasında bir kişinin öldürüldüğünü doğruladı.
Bakanlığa göre yaralı sayıs ise 71.
Konu hakkında basına açıklamada bulunan bir ordu sözcüsü ise askerlerin göstericileri uyarmak amacıyla, kuru sıkı mermilerle ateş ettiklerini savundu.
Mısır ordusundan daha önce yapılan açıklamada, askerlerin ''başkaldırı eylemleriyle karşılaştıkları'' ve ''sokağa çıkma yasağını can kaybı olmadan uygulamaya koydukları'' belirtilmişti.
Mısırda gece yarısı düzenlenen gösterileri dağıtan askerler saat 02.00 ile 05.00 arasında sokağa çıkma yasağı ilan etmişti.
Askerlerin müdahalesi ardından dağıldıktan sonra bugün yine Tahrir Meydanı'na giden bazı göstericiler, meydanın bir kesiminde oluşan kan gölünü göstererek, arkadaşları arasında ölen ve yaralananlar bulunduğunu kaydetti.
Sokağa çıkma yasağının ardından Tahrir Meydanı'na giden 2000 kadar gösterici, meydanda toplanarak protesto gösterilerisi yaptı.
Tahrir meydanında dün gece yarısı bir araya gelen binlerce kişi, Mübarek ile Mübarek'e bağlı üst düzey Mısırlı yetkililerin yargılanması talebiyle gösteri başlatmışlardı.
Yargılanması istenenler arasında, Mübarek'in istifaya zorlanması ardından geçici devlet başkanlığını üstlenen, Mareşal Muhammed Hüseyin Tantawi de var. BBC

Arap Dünyasında Sular Durulmuyor

Yemen'de güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu en az 5 gösterici ölürken, Suriye ve Mısır'da da güvenlik güçleri göstericilerin üzerine ateş açtı.
09.04.2011

Arap dünyasında aylardır süren gerginlik bir türlü dinmiyor.

Yemen

Yemen’in başkenti Sanaa’da, üniversite yerleşkesi önündeki eylem sürüyor. Göstericilerin Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’e bir de mesajı vardı: Salih’in istifasını isteyen göstericiler, Gönül rızası ile bırakmanın, kovulmaktan daha onurlu olduğunu söylediler.

Mısır

Mısır’da gece boyunca güvenlik güçleriyle göstericiler arasında yaşanan çatışmalarda 2 kişi öldü.

Gece boyu yaşananların kalıntıları halen Tahrir’deydi.

Eski Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in yargılanmasını isteyen kalabalığın meydana girmesini ne güvenlik güçleri, ne de meydandaki dikenli teller engelleyebildi.

Suriye

Suriye’de olaylı geçen cuma gününün ardından ülkede sükunet hakimdi. Uluslararası İnsan Hakları Örgütü, dünkü gösterilerde 37 kişinin öldüğünü açıkladı.

Suriye Resmi haber ajansı olaylarda 19 polisin de hayatını kaybettiğini duyurdu.

Suriye’de yönetim karşıtları internet aracılığıyla gönderdikleri mesajlarda halkı her gün gösteri yapmaya çağırıyor. TRT

Bolivya ve Peru'da Halk Sokaklarda
Yayına Giriş: 09.04.2011
Güney Amerika'nın iki ülkesi Peru ve Bolivya'da halk hükümetin politiklarını protesto için sokaklarda.



Güney Amerika’nın en yoksul ülkelerinden biri olan Bolivya’da maden işçileri, sağlık çalışanları ve öğretmenlerin ücretlerin artırılması için sürdürdükleri protesto gösterileri üçüncü gününde.
Başkent La Paz’da bir araya gelen göstericiler yine polisin müdahalesi ile karşılaştı.

Başkanlık Sarayını kordon altına alan polis, göstericilere göz yaşartıcı gaz ile müdahale etti.

Göstericiler, Devlet Başkanı Evo Morales’in yüzde 10’luk maaş artışı teklifini geri çeviriyor.

Öte yandan Peru’da, hükümetin ülkenin güneyindeki Tambo nehri yakınlarındaki maden projesini protesto eden madencilerle polis arasındaki gerginlik büyüyor.

Matarani kentinde polis ile protestocular arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor.

Tambo nehri bölge halkı için tarım ve balıkçılık açısından büyük önem taşıyor.

Geçen aydan bu yana protesto gösterilerinde iki kişi öldü, 31 kişi yaralandı. TRT

Ermenistan'da Muhaliflerin Protestosu
09.04.2011
Ermenistan'da muhalefetin oluşturduğu Ermenistan Ulusal Kongres'nin başkent Erivan'da düzenlediği protesto gösterisine binlerce kişi katıldı.



Ermenistan’da muhalefetin oluşturduğu Ermenistan Ulusal Kongres’nin başkent Erivan’da düzenlediği protesto gösterisine binlerce kişi katıldı.
Mitingde konuşan muhalif liderlerden Levon Ter-Petrosyan taleplerinin karşılanması için iktidara 28 Nisan’a kadar süre tanıdı.

Erivan’da muhalefetin düzenlediği protesto gösterisi polis engeliyle karşılaştı. Göstericiler polis engelini aşmak amacıyla uzun süre mücadele etti.

Polis engelini aşan göstericiler Özgürlük Meydanı’nda toplandı.

On bine yakın kişinin katıldığı mitingde konuşan eski Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan, siyasi mahkumların serbest bırakılmasını, 1 Mart olaylarının suçlularının bulunmasını ve Özgürlük Meydanı’nın gösterilere açılmasını istedi.

Ter-Petrosyan, 28 Nisan’a kadar taleplerinin karşılanmaması durumunda taktik değiştireceklerini söyledi. 2008’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından meydanda toplanan muhalif gruplara polisin müdahalesi sonrası 10 kişi yaşamını yitirmişti.

Ağustos 2008’de 20 siyasi parti ve organizasyon bir araya gelerek Ermenistan Ulusal Kongresi’ni kurdu.

Kongre, erken parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasını istiyor, siyasi tutukluların salıverilmesi ve vatandaş haklarının anayasal düzenleme ile güvence altına alınması da muhalefetin talepleri arasında yer alıyor. TRT

Suriye güçleri, cenaze töreninde ateş açtı
Suriye güvenlik güçlerinin, güneydeki sınır kenti Dera'da, ölen protestocuların cenaze törenine katılanlara ateş açtığı öne sürüldü. Görgü tanıklarının verdiği bilgiye göre, kentin eski kesimindeki Ömer Camisinin yakınında toplanan binlerce kişiden oluşan cemaat, cenazeden sonra özgürlük sloganları attı. 09.04.2011 AMMAN netgazete

Suriye'de göstericilerin cenazesinde '26 ölü'
10 NİSAN 2011

Dera'daki gösterilere binlerce kişinin katıldığı bildiriliyor
Suriye'deki insan hakları gruplarının açıklamasına göre, 8 Nisan'da düzenlenen protestolar sırasında hayatını kaybeden göstericilerin cenazesine katılan 26 kişi öldü.
Gruplar, ölümlerin güvenlik güçlerinin oransız güç kullanımından kaynaklandığını söylüyor.

Cuma günkü gösterilerde hayatını kaybeden yaklaşık 30 kişinin cenaze töreni Cumartesi günü ülkenin güneyindeki Dera kentinde yapılmıştı.
Ulusal İnsan Hakları Örgütü'nün açıklamasına göre, güvenlik güçleri cenaze sırasında gerçekleşen barışçıl gösterileri dağıtmak için oransız güç kullandı.
Son ölümlere ilişkin Suriyeli yetkililer henüz bir açıklama yapmadı.

Almanya'da kuraklık, yangınlar başladı
10 Mayıs 2011
Almanya'da havanın bir süredir kuru ve sıcak olması nedeniyle bazı eyaletlerde orman yangınları çıktı.

Bild gazetesinin haberinde, Aşağı Saksonya, Schleswig-Holstein, Kuzey Ren Vestfalya (KRV) ve Hessen eyaletlerinde, yüzlerce itfaiyecinin aşırı kuraklıktan dolayı ortaya çıkan orman yangınlarına karşı mücadele ettiği belirtildi.

Almanya'nın özellikle kuzeyinde birkaç günden bu yana bazı ormanların ve yeşil alanların yandığı ifade edilen haberde, KRV eyaletinde dün Senne askeri eğitim alanında 20 bin metre karelik bir bölümün yandığı ve yaklaşık 300 itfaiyecinin yangını söndürmeye çalıştığı kaydedildi.

Haberde, Aşağı Saksonya eyaletinde de Hollanda sınırındaki bölgedeki ormanlık alanın kundaklandığının tahmin edildiği ve 20 bin metre karelik bir ormanlık ve çimenlik alanın yok olduğu, Schleswig-Holstein'da bataklık bir alanda çıkan yangın nedeni ile Neumünster ile Bordesholm kentleri arasında tren seferlerinin birkaç saat süre ile aksadığı, bu eyalette Havetoft kenti yakınlarında çıkan yangında 2,5 hektar bataklık alanın yandığı bildirildi.

Hessen kentinde de 20 yerde orman yangınının çıktığı belirtildi.

Kuraklıktan dolayı sadece orman yangını çıkma tehlikesinin olmadığı, çiftçiler için yağmur yağmamasının da bir felaket olduğu, çiftçilerin yüzde 30 oranında hasat kaybı beklediği kaydedildi.

Ren Nehri'nde de su seviyesinin 1,25 metreye düştüğü, bunun 5 Mayıs 1921 tarihinde kaydedilen en düşük su seviyesinin 9 santimetre daha altında olduğu, bu nedenle yük gemilerinin sefer yapamadığı belirtildi.
haber10

Avrupa'daki 'Ölümcül salgının sebebi, daha önce görülmemiş bir bakteri türü'

2 HAZİRAN 2011

Dünya Sağlık Örgütü, Almanya'da ölümcül zehirlenmelere neden olan salgına E.koli virüsünün daha önce bilinmeyen bir türünün yol açtığını açıkladı.

Örgüt, bunun iki farklı bakterinin bileşiminden oluştuğunu düşünüyor.

Alman bilimadamları şu ana dek 20 kişinin ölümüne ve 1500'den fazla kişinin hastalanmasına yol açan salgının kaynağını araştırmayı sürdürüyor.
İlk günlerde ölümcül bakterinin İspanya'da üretilen salatalıklardan geçtiği bildirilmişti; ancak daha sonra bu salatalıkların söz konusu bakteriyi taşımadığı anlaşıldı.
Bakteriden İspanya salatalıklarından kaynaklanmadığı bilgisi, İspanyol üreticiler açısından çok gecikmeli geldi, ülkenin güneyinde tonlarca yeni toplanmış salatalık imha edildi.
İspanya hükümeti, sebze üreticileri için tazminat talep ederken, Başbakan Yardımcısı Alfredo Perez Rubalcaba, Hamburg yetkililerine karşı yasal girşimde bulunabileceklerini söyledi.

Öte yandan Rusya hükümeti, Almanya'da görülen E.koli salgınını takiben Avrupa Birliği'nden tüm sebze ithalatını ve satışını yasakladı.
Rus yetkili Gennadi Onişenko, E.koli salgınından ölümlerin Avrupa'daki sıhhi düzenlemelerin işlemediğini gösterdiğini söyledi.
AB ülkelerinden ihraç edilen sebzelerin dörtte biri Rusya'ya gönderiliyor.
AB, Rusya'nın birlikten tüm sebze ithalatına yasak koymasını orantısız diye niteledi.
Öte yandan Alman ulusal sağlık enstitüsü Robert Koch RKI'nin başkanı, ölümcül E.koli salgınıyla mücadelenin aylar sürebileceğini bildirdi.
Enstitünün başkanı Reinhard Burger, ayrıca BBC'ye yaptığı açıklamada, "salgının kaynağını asla bulamayabileceklerini de" vurguladı.
Burger, İspanyol çiftçilerin, ürettikleri salatalıkların haksız yere suçlanmasından duyduğu üzüntüyü de dile getirdi.
E.koli, ölümle sonuçlanabilecek hemolik üremik sendrom HÜS'e yol açıyor.
HÜS, bir çok vakada, mide bağırsak enfeksiyonu, böbreklerde sorun yaratıyor.m BBC
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Hzr 02, 2011 5:02 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Nis 11, 2011 9:20 pm    Mesaj konusu: BİNLERCE LİSE ÖĞRENCİSİNİN ŞİFRE İSYANI Alıntıyla Cevap Gönder

BİNLERCE LİSE ÖĞRENCİSİNİN ŞİFRE İSYANI
11 Nisan 2011

YGS'de yaşanan skandal sonrası Lisel öğrencileri velilerini de arkalarına alarak tüm Türkiye'de sokaklara döküldeler. Binlerce öğrencinin katıldığı eylemlerde liseli gençlerin hedefinde "cemaat" vardı.

Sosyal paylaşım siteleri üzerinden organize olan binlerce Lise öğrencisi Türkiye'nin farklı illlerinde YGS skandalını protesto için sokaklara döküldüler. Bu eylemlerden bir tanesi de İstanbul'da gerçekleşti.

İşte o haber:

Öğrenciler, “facebook e-posta: ösym@akp.com şifre: cemaatin elinde, şifre değil parasız eğitim, sınavsız üniversite istiyoruz”, “İdealim tatmin olmak”, “Seri üretim malı değiliz, iteat etmeyeceğiz”, “Müslümanım dersiniz kul hakkı yersiniz, yapmayın beyler din kardeşiyiz”, “ÖSYM elini geleceğimden çek”, “Ben şifreye şifre demem, şifre benim olmadıkça”, “Şifre düştü, kel göründü”, “Şifreleri çözdük, başkaldırıyoruz”, “Eğitim hakkı şifreyle satılamaz”, “Ne YGS ne LGS Tayyip girsin strese”yazılı çeşitli döviz ve pankartlar açtılar.

FETHULLAH GÜLEN’Lİ PANKART PROTESTOSU

Alkışlar, ıslıklar ve düdükler çalarak YGS’deki şifre skandalını protesto edenler “Direne direne kazanacağız”, ”Susma haykır YGS’ye hayır”, ”Tayyip şaşırma sabrımızı taşırma”,“Amerikan imamı kaça sattın sınavı”, “İmamın ordusu, liselerden defol”, “Batsın sınav sisteminiz”, “ÖSYM Başkanı Fethullah’ın uşağı”, “Savaşa değil, eğitime bütçe”, “Tayyip’ten hesabı gençlik soracak” şeklinde sloganlar atttılar. Grup daha sonra ellerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen’in yan yana olan fotoğraflarını taşıyarak İstiklal Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş sırasında oturma eylemi gerçekleştirenlerin Galatasaray Lisesi önünden geçtiği sırada TGB üyesi bir grup, bir binanın penceresinden üzerinde Fethullah Gülen’in fotoğrafının yer aldığı “Yeni dönem LYS şifreleri gelmiştir” yazılı bir pankart açarak grubun eylemine destek verdi.

GENÇLİK AYNI OYUNLARI POLİS AKADEMİSİ VE KPSS’DE GÖRDÜ

Tünel’de grup adına basın açıklamasını Mihrişah Esen yaptı. Esen, gençliği doğrudan ilgilendiren, geleceğini elinden alan YGS skandalına tepkisiz kalmayacaklarını belirterek, “Ey cemaatçiler sınavdan önce müritlerinizi toplayıp verdiğiniz şifrelerin, kopyaların kokusu çıkmaz mı sandınız? Attığınız mesajlar yerine ulaştı. Ali Demir, Nimet Çubukçu ve üniversite öğrencilerinin başının belası Yusuf Ziya Özcan endişeniz olmasın; mesajınız yerine ulaşmıştır" dedi. Esen, ÖSYM kurumunun suçu matbaaya attığını anımsatarak, gençlik aynı oyunları KPSS ve Polis Akademisi sınavında da görmüştü.” diye konuştu.

CUMHURBAŞKANI OLDU GENÇLİK TATMİN OLMADI

Yaşanan skandalların gençlik tarafından ortaya çıkarıldığı ve bozulduğunu savunan Esen, “Sistem kendi kültüründen uzak, sosyal yaşantıdan kopuk, bilim ve sanattan habersiz hipodrom öğrencileri yetiştirmektedir. Ne bizim hakkımızı ne de katmerli dershane ücretlerini ödemek için dişini tırnağına takarak çalışan ailelerimizin hakkını ödeyebilir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ÖSYM Başkanı Ali Demir, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek yapılan açıklamalardan tatmin olduklarını açıklamışlardır. Yargı sürecini doğrudan etkilemişlerdir. Yaptıkları hukuksuzluktur. Gençlik tatmin olmamıştır. Şifre skandalı aydınlatılmalı, soruları dağıtanlar ve yararlananlar cezalandırılmalıdır” dedi.

Basın açıklamasının ardından grup üyeleri, bu hafta cuma günü YGS’deki şifre skandalını okula gitmeyerek protesto edeceklerini söylediler.

Taner YENER/ Uğur ALAATTİNOĞLU / İSTANBUL / DHA

Liselilerin eyleminden görüntüler:

www.mizikacilar.com/VideoDetay.aspx

Pakistan: CIA operasyonlarını azaltsın
12 NİSAN

Pakistan Amerika Birleşik Devletleri'nden ülkedeki CIA ajanlarının sayısını azaltmasını istedi.

[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/04/12/110412102841_pakistan.jpg [/img]
Pakistan'da son dönemde ABD aleyhtarı gösteriler arttı

The New York Times gazetesi, Pakistan'ın 300'den fazla CIA görevlisi ile özel güvenlik şirketi çalışanlarının ülkeden ayrılmasını istediğini bildirdi.

Pakistan, Amerika Birleşik Devletleri, Asya
Amerikan medyasına yansıyan haberlere göre, Pakistan yetkilileri ABD'den ayrıca, Afganistan sınırı yakınında insansız uçaklarla yapılan saldırıları da sınırlandırmasını talep etti.
The New York Times ve Washington Post gazeteleri, bu yöndeki taleplerin ABD ve Pakistan istihbarat yetkililerinin dün CIA'in merkezinde yaptıkları görüşmede dile getirildiğini yazdı.
Amerikalı yetkililer görüşmelerin "verimli" geçtiğini söyledi.
'Raymond Davis krizi'
Pakistan ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkiler, CIA çalışanı Raymond Davis'in bu yıl Lahor kentinde iki kişiyi öldürmesinin ardından kötüleşmişti.
Raymond Davis geçen ay Pakistan'da bir mahkeme tarafından aklanıp serbest bırakılmıştı. BBC

İstanbul Beyazıt'ta Suriyeliler için eylem
15 Nisan 2011
İstanbul'da onlarca STK'nın katılımıyla Suriyeli muhaliflere destek eylemi düzenlendi. Beyazıt'taki eylem öncesinde ölen Suriyeliler için cenaze namazı kılındı

İstanbul'da Beyazıt Meydanı'nda bugün cuma namazından sonra Suriyeli muhaliflere destek için eylem düzenlendi. Cuma namazından sonra ölen muhalifler için gıyabi cenaze namazı kılındı. Eyleme onlarca STK destek verdi.

Çeşitli sivil toplum kuruluşları Cuma namazından sonra Beyazıt meydanında Suriye’deki Beşşar Esad yönetimini protesto etti.

Mazlum-Der, Özgür-Der, Akdav, AKEV, Medeniyet Derneği, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Hikmet Vakfı, Akabe ve Fatih Akıncılar Derneği’nden oluşan sivil platform ve duyarlı vatandaşlar, sivil halk kıyımına başlayan Suriye’deki Beşşar Esad yönetimini protesto etti.

Cuma namazından sonra Beyazıt Meydanı’nda bir araya gelen grup, “halkını öldüren haindir”, “20.000 kayıp nerede”, “sivil halka özgürlük”, “Baas rejimine hayır” pankartlarını açtı. Sloganlarla Beşşar Esad yönetimi protesto edildi. Çok sayıda kadının da katıldığı eylemde STK temsilcileri, birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda Esad yönetimine halkın demokratik taleplerine olumlu cevap vermesi ve yönetimden çekilmesi çağrısı yapıldı. Esad’a, Mısır, Tunus ve Libya devlet başkanlarının akıbeti hatırlatıldı.

Esad’ın Suriye’yi dünya basınına kapatması ve karartma uygulaması kınandı. AKEV Başkanı Şemsettin Özdemir, “Dara ve Banyas bölgelerinin dünya ile bağlantısının kesilmesi, katliamların ve işkencelerin boyutları insanların tedirgin ediyor” dedi.

Eylemde özgürlük talebinde bulunduğu için Suriye güvenlik güçleri tarafından öldürülen siviller için gıyabi cenaze namazı kılındı. Eylem olaysız sona erdi.

dünya bülteni

Irak'ta 8 bin 20 tutuklu serbest bırakıldı
15 Nisan 2011
Irak'ta kötü yaşam koşullarının protesto edildiği ve tutukluların serbest bırakılmasının talep edildiği cuma gösterilerinden sonra ülke genelinde 8020 tutuklunun serbest bırakıldığı bildirildi.

Irak Yüksek Yargı Meclisi Sözcüsü Hakim Abdusettar Bayrakdar, bugün yaptığı basın açıklamasında, Mart ayında 8020 tutuklunun serbest bırakıldığını ve 3813 tutuklunun da yargılanmaya başladığını belirtti.

Bayrakdar, tutuklu sayısı ve serbest bırakılacak tutuklular hakkında gelecek günlerde açıklama yapacaklarını söyledi. haber10

100 bin Yemenli, Ali Abdullah Salih'istifaya çağırdı
17 Nisan 2011

Yemen'de yüzbinlerce kişi, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in "kadınlarla erkeklerin birarada protesto gösterilerine katılmalarının şeriat yasalarına aykırı" olduğu sözlerini protesto etti.

Taiz kentindeki gösteriye 100 binden fazla kişi katılırken, İbb, Aden, Şebva ve diğer kentlerdeki gösterilere de onbinlerce kişi katıldı. Kadınların da büyük ilgi gösterdiği gösterilerde Devlet Başkanı Salih'in istifa etmesi istendi.

Yemen'de hükümet karşıtı gösterilere öncülük eden gençlik hareketinin organizatörü ve eylemci Abdulmelik El Yusufi, protestoların, Salih'in tabutunun son çivisi olabileceğini söyledi. haber10

Nijerya'da yapılan devlet başkanlığı seçimleri sonrasında ülkede gerginlik yaşanıyor

18.04.2011

Nijerya’da yapılan devlet başkanlığı seçimlerinden Başkan Goodluck Jonathan zaferle çıktı.

Seçimde Jonathan, rakibi eski genelkurmay başkanı Muhammadu Buhari’ye karşı üstünlük sağladı.

Buhari yandaşları iktidarı seçimlere fesat karıştırmakla suçluyor.

Sonuçlar ülkenin siyasi anlamda nasıl bölündüğünü de ortaya koyuyor.

Nijerya’da nüfusun yarısını Müslümanlar, yüzde 40’nı ise Hristiyanlar oluşturuyor,

Buhari Müslümanların çoğunlukta yaşadığı kuzeyden; Jonathan ise Hrıstiyanların yoğunlukta olduğu güneyden oy alıyor.

Jonathan’ın kurmayları Bağımsız Seçim Komisyonu, sonuçları duyuruncaya kadar zaferlerini ilan etmeyeceklerini açıkladı.

Buhari’ye destek veren ülkenin kuzeyindeki yerleşim birimleri ise protesto gösterilerine sahne oldu.

Protestocular devlet başkan yardımcısının Zaria kentinde bulunan evini ve ateşe verdi, bir cezaevine saldırarak, mahkumları serbest bıraktı.

Askerler ise protestocuları dağıtmak için kimi zaman havaya ateş açtı kimi zaman da kırbaç kullandı.

Çatışmaların büyümesi üzerine, Kaduna kentinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. TRT

ABD'de Hortum Dehşeti
18.04.2011
Güney eyaletlerini arka arkaya vuran hortumlar, önlerine gelen herşeyi yıktı, felakette ölenlerin sayısı 45'e yükseldi.



ABD’nin Oklahoma eyaletinde başlayan şiddetli fırtına ve arka arkaya meydana gelen hortumlar, Atlantik Okyanusu’na doğru ilerliyor.
3 gün içinde güney eyaletlerinde 240’dan fazla hortum meydana geldi. Kuzey Karolayna eyaleti, hortumların en fazla vurduğu eyaletlerin başında geliyor. Eyalette 62 hortum kaydedildi.

Afeti yaşayanlar, ömürlerinde böyle hortum görmediklerini söylüyor.

Hortumların geçtiği yerlerde ağaçlar köklerinden söküldü, evler yerle bir oldu, arabalar ters döndü.

Kuzey Karolayna’da olağanüstü durum ilan edildi, 250 binden fazla kişi elektriksiz kaldı.

Ölenler arasında, bir karavanda yaşayan bir anne ile 2 çocuğu da bulunuyor. Karavan ev, 90 metre ileriye tepe üstü çakılmış halde bulundu.

Şiddetli fırtına ve hortum, Arkansas, Mississippi, Alabama, Georgia ve Virginia eyaletlerini de vurdu. Bölgede enkaz altında ceset arama çalışmaları sürüyor. TRT

Yemen'de güvenlik güçleri muhaliflere ateş açtı, 20 kişi yaralandı. Umman'da ise halka 2,6 milyar dolar yardım yapılacak
18.04.2011

Yemen’de hükümet karşıtı bir gösteri sırasında güvenlik güçlerinin ateş açması sonucu 20 kişinin yaralandığı bildirildi.

San’a’da 18 Mart’ta Cuma namazı sonrasında üniversitede oturma eylemi yapan göstericilere keskin nişancılar ateş açmış 40’tan fazla kişi ölmüştü.

Olaylar sırasında yaralanan bir gösterici de hafta içinde hayatını kaybetti.

Göstericinin cenaze töreni için aralarında kadın ve çocukların bulunduğu binlerce kişi San’a sokaklarına döküldü.

Göstericiler, 32 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifasını istedi.

Kalabalık özel kuvvetlere ait bir binaya doğru hareketlenince güvenlik güçleri ateş açtı.

Hastane kaynaklarına göre, 20 kişi yaralandı, 200’den fazla kişi de güvenlik güçlerinin kullandığı göz yaşartıcı gaz nedeniyle rahatsızlandı.

Yemen’de Ocak ayından bu yana devam eden çatışmalarda 120’den fazla kişi öldü.

Umman’da Ekonomik Yardım Paketi Açıklandı

Muhaliflerin sık sık gösterilerine sahne olan bir başka Arap ülkesi Umman’da ise hükümet, ekonomik yardım paketini açıkladı.

Umman lideri Sultan Kabus, 50 bin kişiye iş imkanı sağlayacaklarını belirterek, halka toplam 2 milyar 600 bin dolar tutarında yardım yapacaklarını söyledi. TRT

Bakü'de Gösteri
17.04.2011

Muhalefetin izinsiz gosteri yapma girişimlerine guvenlik güçleri geçit vermedi. Onlarca kişi gözaltına alındı.



Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de hükümet karşıtı gösteri yapmak isteyenlere polis müdahale etti. 40 gösterici gözaltına alındı.
TRT

Dünya Protestolarla Sarsılıyor
17.04.2011
Protestolar, Ortadoğu'dan sonra Rusya ve Sırbistan'da da başladı.



Hükûmet karşıtı protestolar, Ortadoğu’dan sonra Rusya ve Sırbistan’da da başgösterdi.

Yemen’deki gösterilerde, kadınlar öne çıktı.

Halk, 2 aydır Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifası talebiyle sokaklarda... Ancak Salih’in "kadınların erkeklerle birlikte gösterilere katılmasını,İslam’a aykırıdır" şeklindeki yorumu bardağı taşıran son damla oldu.

Binlerce kadın, Salih karşıtı sloganlarla için başkent Sana ve diğer kentlerde yürüdü. Halk, pazar günü geniş katılımlı gösterilere hazırlanıyor.

Sırbistan’da da onbinlerce muhalif, erken seçim isteğiyle sokaklara döküldü.

Milliyetçi Sırbistan İlerleme Partisi’nin Belgrad’da düzenlediği gösteriye, en az 50 bin kişinin katıldığı bildiriliyor.

Hükümeti yolsuzlukla ve ekonomik krizi derinleştirmekle suçlayan göstericiler, kabinenin istifasını istiyor.

Rusya’nın başkenti Moskova da yönetim karşıtı gösterilere sahne oldu.

"Putinsiz Rusya" sloganlarıyla yürüyen yaklaşık binlerce kişi, Başbakan Vladimir Putin’in kabinesinin lağvedilmesini ve adil seçimler yoluyla yeni hükûmet kurulmasını istedi. TRT

'PKK bayraklı' YSK protestosu
19 Nisan 2011
YSK kararını protesto etmek için Taksim'de toplanıp Aksaray'a doğru yürüyüşe geçen BDP'li grup, ortalığı savaş alanına çevirdi.

Yüksek Seçim Kurulunun (YSK), 12 bağımsız milletvekili adayının adaylığını iptal etmesi kararını protesto amacıyla Taksim'de oturma eylemi yaptıktan sonra Aksaray'a doğru yürüyüşe geçen ve bazı iş yerlerine taş ve molotofkokteyli atan BDP üyesi gruba polis müdahale etti.

Yaklaşık 1,5 saat süren eylemin ardından Aksaray Metro Durağı'na doğru başlatılan yürüyüş sırasında gruptan taşlar atılması sonucu çevredeki bazı araçların, dükkanların ve evlerin camları kırıldı.

Yürüyüş yapan grup, Atatürk (Unkapanı) Köprüsü'nden geçerken, Fatih İtfaiyesine bağlı itfaiye araçları ile bir ambulansa, bir noter ve PTT Kargo binasına da molotofkokteyli atıldı.

Molotofkokteyli atılması sonucu, PTT Kargo binasının camları kırıldı ve girişinde küçük çaplı yangın çıktı.

Bu arada, Fatih itfaiyesi ekiplerinin, Tarlabaşı'ndaki bir çocuk yuvasındaki yangın ihbarına müdahale etmek üzere gittikleri sırada molotofkokteylli saldırıya uğradıkları öğrenildi.

Grup Aksaray Metrosu'na önüne vardığı sırada burada güvenlik önlemleri alan polis ekiplerine molotofkokteyli atıldı. haber10

Suriye'de binlerce öğrenci yürüdü
20 Nisan 2011
Suriye'de binlerce öğrenci, Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın reform yönündeki açıklamalarına karşın yönetim karşıtı gösteri yaptı.

Dera ve yakındaki bölgelerden gelen 4 bin kadar üniversite öğrencisi kentteki El Ömeri camisi yakınında gösteride bulundu. Eylemciler, bugün Halep üniversitesinden öğrencilerin de gösteri yaptığını söylediler.

Suriye yönetimi dün 50 yıldır geçerli olan olağanüstü hale son verdiğini açıkladı ancak protestocular Esad'ın sadece zaman kazanmaya çalıştığını düşünüyor.

Protestocular gösterileri sürdüreceklerini belirtirken güneydeki Dera kentinden bir gösterici "cuma günü büyük bir gösteri için hazırlanıyoruz" dedi. Humus kentinden bir eylemci de cuma günü için gösteri hazırlığı yaptıklarını söyledi.

Son günlerde protesto hareketinin önemli bir eşiği aştığı ve artık artan sayıda vatandaşın rejimin devrilmesinden daha azına razı olmadığı belirtiliyor. Protestocuların ana talebi daha önce olağanüstü hal yasalarının kalkmasıydı.

-BAŞMÜFTÜNÜN TARAF DEĞİŞTİRDİĞİ İDDİASI

Suriye Başmüftüsü Şeyh Ahmed Bedreddin Hassun, ülke basınına yaptığı açıklamada, "göstericilerin tarafına geçtiği yönündeki iddiaların asılsız olduğunu" söyledi.

Hassun, "iddianın El Arabiya televizyonu tarafından ortaya atıldığını" belirterek, yaptığı bir açıklamadan alınan söz konusu cümlenin çarpıtıldığını ifade etti.

El Arabiya televizyon kanalı, Hassun'un ülkedeki olaylarla ilişkin bir demecinde, "bu olay, hürriyet ile ilgilidir" ifadesini kullandığını, bu ifadenin de Hassun'un göstericilerin tarafında yer aldığını gösterdiğini öne sürmüştü. haber10

Sudan'daki çatışmalarda 20 asker öldü
20 Nisan 2011
Afrika ülkelerinden Sudan'ın petrol zengini bölgesinde, isyancılarla Güney Sudan ordusu arasında çıkan çatışmalarda, orduya mensup 20 askerin öldüğü bildirildi.

Sudan Halk Kurtuluş Ordusu (SPLA) sözcüsü Philip Aguer, AFP'ye yaptığı açıklamada, isyancıların, 100 askerin konuşlandığı Boang bölgesine saldırdığını ve çıkan çatışmalarda 20 askerin hayatını kaybettiğini belirtti.

SPLA'nın eski isyancıları bugün, yarı bağımsız Güney Sudan bölgesinin ordusunu yönetiyor. haber10

ABD'yi vuran kasırga ve hortumda ölü sayısı 318'e yükseldi
29.04.2011
ABD'nin güneyindeki yedi eyaleti vuran ve 1930'lardan bu yana en çok can kaybına yol açan kasırga ve hortum felaketinde ölü sayısı 318'e yükseldi.
ABD Başkanı Barack Obama, felaketin en çok can kaybına yol açtığı ve 228 kişinin öldüğü Alabama eyaletini ziyaret etti. Felaketin büyük yıkıma yol açtığı 90 bin nüfuslu Tuscaloosa kentinde afetzedelerle görüşen Obama, "Böyle bir yıkım görmedim" dedi.

Uzmanlar, ABD'nin güneyini yerle bir eden tornadoların yol açtığı hasarın sigorta maliyetinin 2 ila 5 milyar doları bulabileceğini belirtti. Zaman

Ürdün, Esad karşıtı gösteri yapanları tutukladı
30 Nisan 2011
Ürdün’deki İslami Kurtuluş Partisi Suriye büyükelçiliği önünde Suriye halkını destekleyen bir gösteri düzenledi. Ürdün’de reform ve özgürlük talebiyle yapılan gösterilerde ise CIA üssünü havaya uçuran Dr.Humam El-Belavi’nin ilahiyat doktoru abisi tutuklandı.

Ürdün’de ilk defa siyasi bir cephe Suriye halkını destekleyen gösteri düzenledi. Yüzlerce parti üyesi ve yanlısının katıldığı gösteride ‘hilafet hilafet’ sloganları atıldı. Parti liderlerinden Ebu Eyad El-Omri yaptığı konuşmada Suriye’de ve diğer Müslüman ülkelerdeki rejimlerin en büyük sorununun Allah’ın şeriatını uygulamamak olduğuna işaret etti. Öte yandan Ürdün’de reform talebiyle yapılan gösterilerde 2009 yılında Afganistan’daki CIA üssüne yönelik bir eylem düzenleyerek üst düzey CIA yetkililerini öldüren Dr.Humam El-Belavi’nin abisi tutuklandı. Ürdün istihbaratının tutuklama esnasında Dr.Humam El-Belavi’nin oturmuş olduğu evin kapısını kırdığı ve babasına küfürler savurduğu öğrenildi. On beş gündür hapiste olan abi El-Belavi’den ise hala haber alınamıyor.

Ürdün’de yüzlerce İslami Kurtuluş Partisi üyesi geçtiğimiz Çarşamba günü Suriye büyükelçiliği önünde toplanarak Suriye rejiminin halka karşı işlediği suçları kınadı.

Suriye için gösteri düzenleyen ilk siyasi cephe

İslami Kurtuluş Partisi Ürdün’de Suriye halkını desteklemek için protesto gösterileri düzenleyen ilk siyasi hareket oldu. Ürdün’de yaşayan Suriye vatandaşları bundan önce dört gösteri düzenlemişti.

Parti, ümmeti İslami hilafetinin merkezi sayılan Şam’ın zaferi için hareket etmeye çağırdı. Parti destekçileri, Müslümanların ordularını Şam ehline desteğe çağıran pankartlar kaldırdı.

Gösteriye katılanlar ayrıca Suriye şehirlerinde meydana gelen olaylarda hayatını kaybeden Suriyelilerin resimlerini kaldırdı. Bazı resimlerin alt kısmında İsrail’le savaş cephesi oldukça sakin tutulurken ordu ve güvenlik güçlerinin silahlarının halka doğrultulmasını kınayan ifadeler dikkat çekti.

Parti üyeleri ‘Hilafet, hilafet, ayaklan ey Şam, korkma! Ümmet Şam topraklarının kurtulmasını istiyor. Ey Esad’ın oğlu, ey korkak sen git Golan’da maharetini göster!’ sloganları attı.

Gösteride hazır bulunan partinin liderlerinden Ebu Eyad El-Omri şöyle dedi: ‘Suriye’deki ve diğer Müslüman ülkelerdeki iktidarların düştüğü en büyük hata Allah’ın indirdikleriyle yönetmemeleridir.’

El-Omri sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Yahudilerin Golan’da, Filistin’de güven ve huzur içinde olduklarını görüyoruz. Yani bu rejimin iktidarı döneminde İsraillilere verilen bu güven ve huzur daha önce hiçbir rejim tarafından sağlanmamıştır. Böyle yaparak Suriye’deki ve Müslüman ülkelerde ona benzer diğer rejimler kafirlere rahmetli halklarına ise sert davranmış olmaktadır.

Müslüman Kardeşler’den kınama

Öte yandan Müslüman Kardeşler cemaati ve siyasi kolu İslami Çalışma Cephesi de bildiriler yayınlayıp, Suriye cumhurbaşkanına mektuplar yazarak Suriye halkının maruz kaldığı zulmü kınamış, Suriye halkının kanının mubah kılınmasını eleştirmişti.

Diğer partiler sessiz kalmayı tercih ederken bazı siyasi parti liderleri, aydınlar ve düşünürler Suriye rejimini desteklediklerini açıklayarak Suriye’de, Libya’da olanların Siyonist-Amerikan komplosu olduğunu savunmuştu.

El-Belavi’nin kardeşi tutuklandı

Ürdün rejiminin reform yapması talebiyle gerçekleştirilen gösterilerde ise 2009 yılı sonunda Afganistan’daki CIA üssüne bir bombalama operasyonu düzenleyerek 8 CIA ajanını öldüren Dr. Humam El-Belavi’nin İlahiyat doktoru abisi Dr.Eymen El-Belavi tutuklandı. Dr. Eymen El-Belavi, gösterilerde demokratik reformlar yapılması ve siyasi tutukluların salınması talebinde bulunmuştu.

15 Nisan 2011 tarihinde gece yarısı saat 12’de evi basılan El-Belavi on beş gündür hapiste tutuluyor ve ailesi ile görüşmesine kesinlikle izin verilmiyor. Oğullarıyla görüşmek için Kızılhaç’a başvurarak kendilerinden bir hafta zarfında görüşme vaadi alan El-Belavi ailesi oldukça endişeli.

Uzmanlar, istihbarat görevlilerinin ve güvenlik kuvvetlerinin Dr.Eymen El-Belavi’yi tutuklamaya geldikleri halde Dr. Humam El-Belavi’nin oturmuş olduğu evin kapısını kırıp odaları tek tek gezerek tüm perdeleri indirmesine işaret ederek bu tutuklamanın ardındaki sebeplerin gösterilere katılmaktan ya da reform talebinde bulunmaktan çok daha farklı olduğuna dikkat çekti. İstihbarat görevlilerinin baskın sırasında El-Belavi’nin 75 yaşındaki babasına da küfürler ederek basına herhangi bir açıklama yaptığı taktirde evinin ortasında dayak yiyeceği tehditleri savurduğu öğrenildi

Timetürk

Suriye'de cami baskını: 4 ölü
30 Nisan 2011
Suriye güvenlik güçlerinin, Ömeri Camisine düzenlediği baskın sonucu, cami imamının çocuğu ile yakında bulunan bir evdeki bir kadınla iki kız öldü.

Tank birlikleri ve helikopter destekli Suriye güvenlik güçlerinin, ülkenin güneyindeki Dera kentinin tarihi kesiminde bulunan ve özgürlük yanlısı göstericilerin buluşma noktası haline gelen Ömeri Camisi'nin kontrolünü ele geçirmek üzere düzenledikleri baskının 90 dakika sürdüğü ve açılan ateş sonucu 4 kişinin öldürüldüğü bildirildi.

AP'nin haberine göre, görgü tanıklarından Abdullah Ebuzeyd, caminin imamı Şeyh Ahmet Sayasna'nın oğlu Usame Ahmet'in baskında öldüğünü, baskın sırasında açılan tank ateşi sırasında da cami yakınında bulunan bir evin hedef olması sonucu bir kadınla iki kızının öldüğünü belirtti.

Görgü tanığı Ebuzeyd'e göre, ağır makinalı silahlar kullanan güvenlik güçleri, camiye helikopterlerden indirme yaptı. haber10

'Ateş Boğazı', otomobil kadar lâv püskürtüyor

01 Mayıs 2011 Ekvador'un iç kesiminde bulunan ve Ekvador dilinde 'Ateş Boğazı' anlamına gelen Tungurahua yanardağı faaliyete geçti. Başkent Quito'nun 136 kilometre güneydoğusunda yeralan yanardağ, 1999 yılından itibaren bölgede kaydedilen sismik faaliyetin ardından aralıklarla etkinleşiyor. Havaya gaz, kaya ve volkanik kül püskürten yanardağ sebebiyle, bölgede yaşayan yüzlerce kişi tahliye edildi, bazı uçuşlar iptal edildi. Yanardağı takip eden Silvana Hidalgo adlı bilim adamı, Tungurahua'nın püskürttüğü bazı kayaların bir otomobil büyüklüğünde olduğunu açıkladnetgazete

Azerbaycan Başörtüsü İçin Ayakta!

Azerbaycan ajanslarının verdiği habere göre yüzlerce kişi tutuklandı

06 Mays 2011
Anadolu Haber


Azerbaycan'da geçen yılın sonlarında başlayarak ortaokullarda devam eden Başörtüsü yasağının, ders yılının bitmesine rağmen hala çözülememesine başkaldıran halk hicap için ayaklandı.

Başörtüsü yasağına karşı ayaklanan halk Milli Eğitim Bakanlığı önünde şu anda da devam eden bir eylem gerçekleştiriyor.

Göstericiler, 'Başörtüsüne Özgürlük', 'Başörtüsü Bizim Namsumuz' 'İstifa' 'Biz Zulume Boyun Eğmeyeceğiz' sloganları atarak haklı mücadelelerini sürdürüyorlar.

Göstericilere çok sayıda polisin müdahale ettiği belirtildi.

Azerbaycan ajanslarının verdiği habere göre yüzlerce kişi tutuklandı. Aşırı sert müdahelelein olduğu eylemde yaralıların olduğu belirtildi.

Mısır'da Hristiyan-Müslüman çatışması: 12 ölü
8 MAYIS 2011
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/05/08/110508095334_egypt304.jpg [/img]
Mısır Başbakanı Essam Şeref, başkent Kahire'de Müslümanlarla Hristiyanlar arasında çıkan çatışmaları görüşmek üzere kabineyi olağanüstü topladı.
Devlet televizyonu, Şeref'in Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne yapacağı gezileri yarıda kesip ülkeye döndüğünü duyurdu.

Toplantı sonrası Adalet Bakanı, ülkenin güvenliğini tehdit edenlere karşı sert önlemler alınabileceğini duyurdu.
Kahire'de çatışan tarafları ayırmak ve durumu kontrol altına almak üzere Mısır ordusuna bağlı birlikler gönderildi.
Olayların, Müslümanların Hristiyanları İslam dinine geçen bir kadını zorla alıkoymakla suçlamaları üzerine başladığı söyleniyor.
Görgü tanıkları, Cumartesi akşamı yüzlerce Müslümanın, Kahire'nin kalabalık semtlerinden İmbaba'daki Kıpti Aziz Mena Kilisesi önünde toplandıklarını bildirdi.

Gelen haberlere göre önce sözlü tartışmalar yaşandı ancak gerginlik, kısa süre sonra silahlı çatışmaya dönüştü.
İki kilise ve yakınlardaki evler ateşe verildi, acil servis çalışanları ve ordu durumu kontrol altına alana dek saatler geçti.
Çatışmalarda şu ana dek en az 12 kişi öldü, 100'den fazla kişi yaralandı.
Güvenlik güçleri, 200'e yakın kişiyi gözaltına aldı.

Mart ayında bir kilisenin tahrip edilmesini protesto eden binlerce Mısırlı Hristiyanın protesto gösterisine Müslüman bir grubun saldırması sonucu ortaya çıkan şiddet olaylarında, en az 13 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı.
Mısır'da son yıllarda, Sünni Müslüman çoğunlukla, ülke nüfusunun yüzde 10'unu oluşturan Kıpti Hristiyanlar arasında ilişkiler, gerginleşen bir seyir izliyor. BBC
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr May 08, 2011 6:04 pm tarihinde değiştirildi, toplam 7 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Nis 20, 2011 9:55 pm    Mesaj konusu: Masal bitti: 'Hasta adam'lar çoğalıyor! Alıntıyla Cevap Gönder

'El Kaide daha da radikalleşebilir'

3 MAYIS 2011

El Kuds el Arabi gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdülbari Atwan Guardian gazetesine yazdığı makalede, Usame bin Ladin'in ölümü sonrası, El Kaide örgütünün nasıl şekilleneceğini irdeliyor.

Atwan, Usame bin Ladin'le mülakat yapmış bir gazeteci.
Abdülbari Atwan, yazısında ''dileği gerçekleşti'' diyor, Usame bin Ladin için.

1996'da görüştüğü bin Ladin'in en büyük arzusunun bir şehit olarak ölüp cennete gitmek olduğu sözlerini aktaran Atwan, ''İlk dileği gerçekleşmiş görünüyor, ikinci dileği konusunda ise karar Tanrı'nın'' diyor.
Koruması mı öldürdü?

Bin Ladin'in, korumasına, olası bir baskında sağ ele geçmesini önlemek için kendisini öldürmesi talimatı verdiğini anımsatan Atwan, pazar gecesi düzenlenen operasyonda korumasının bu talimatı yerine getirdiği söylentilerinin de bulunduğunu aktarıyor.

''Asıl olarak El Kaide bundan sonra ne yapacak'' sorusunun yanıtını arayan Atwan, şu noktaların altını çiziyor:

''El Kaide yapılanması öyle bir evrim geçirdi ki, bin Ladin'in ölümü örgütü derinden etkilemeyebilir.

"Bin Ladin ve yardımcısı Eymen el Zevahiri'nin başında olduğu piramidin yerini, örgütle bağlantılı, başlarında birer emirin bulunduğu gruplardan oluşan bir ağ yapılanması aldı.

''Görev ve yetkiler de büyük ölçüde aşağı kademelere doğru yayılmış durumda.

"Böylece herhangi bir liderin yakalanması ya da öldürülmesi durumunda gruba yönelik darbenin asgaride tutulması hedefleniyordu. İşin ilginç yanı, bu yapılanmanın faydaları Amerikan ordusu tarafından Afgan ve Arap mücahitlere Sovyet işgali sırasında öğretilmişti.''

Örgütün liderliğini üstlenmesi beklenen Zevahiri'nin bin Ladin'den daha militan olduğunu kaydeden Atwan, hayatlarının büyük bölümünü firarda ve cihat savaşçısı olarak geçiren aralarında bin Ladin'in oğlu Saad'ın da bulunduğu, bazıları Batı'da yetişmiş, yeni bir lider kadrosunun bulunduğunu belirtiyor.

Atwan, yazısını ''Bin Ladin sonrası El Kaide'nin daha radikal ve 'simgeleşen şehidin' bayrağı altında daha bütünleşmiş bir yapı olma tehlikesi var'' uyarısıyla sonlandırıyor.

Kaynak: BBC

KAN DEĞİRMENİ
Serdar Akinan
24 Nisan 2011



Suriye'de 48 yıllık olağanüstü halin kaldırılması sonrası rejimin, barışçıl gösterilere yanıtı kanlı oldu. Akan kan devam ederse Suriye'ye müdahale gündeme gelebilir ancak İran'ın buna göz yumması zor görünüyor. [Serdar Akinan yazdı]

Suriye'de rejim korkulan adımları atmaya başladı. 48 yıllık olağanüstü halin kaldırılması daha fazla özgürlük isteyen yığınları sokağa döktü ancak bu barışçıl gösterilere rejimin yanıtı son derece kanlı oldu. Bağımsız kaynaklar ölü sayısının 100'ü aştığını bildiriyor. Barzeh, Zamalka, Harsta, Duma, Muadamiya, Lazkiye, Dara gibi onlarca yerleşim yerinde cuma namazı sonrası çıkan olaylar adeta Suriye'yi bekleyen karanlık günlerin habercisi... Aktivist Suhai Atasi, Twitter'a şunları yazdı: 'Olağanüstü hal sadece aşağı çekildi... Kaldırılmadı... Bu bile Suriye'nin özgürlüğü için dökülen şehit kanları ve protestoların bir sonucudur'' 18 Mart'ta Dara'da başlayan Suriye protestolarında cuma gününe kadar 220 kişi hayatını kaybetmişti. Sadece bir günde 100'den fazla insanın öldürülmesi sürecin vehameti hakkında bir fikir veriyor. Günlerdir bu köşeden Suriye'deki olayların bir rejim değişikliğine yol açması, tüm bölge için, sonuçları itibarıyla hiçbir şeye benzemeyeceğini yazıp duruyordum. Öncelikle İran rejimi ve Hizbullah açısından Suriye'deki Baas rejiminin devamı bir beka sorunudur. Suriye'deki Baas kadroları cuma günü itibarıyla bu saatten sonra protesto gösterilerine nasıl yanıt vereceğine dair net bir mesaj verdi. Korku duvarını aşan yığınlar ise sokağa çıkmaktan ve özgürlük çığlıkları atmaktan hayatları pahasına vazgeçmeyecek. Peki Batı ne yapacak? Libya'da binlerce insanın ölümüne karşın yeterli desteği vermemekle eleştirilen ABD, Britanya ve AB, Suriye'de ölü sayısı hangi noktaya ulaştığında adım atacak? Atabilecek mi? Atarsa İran'ın tavrı ne olacak? Burada konuştuğum ve bölge dengelerini çok iyi bilen gözlemcilerin analizi şu yönde: 'Müslüman Kardeşler dışında bazı selefi grupların Suriye'deki olaylara karıştığını biliyoruz. Aynı şekilde iktidar yanlısı bazı gruplarda olaylarda silah kullanıyor. Tüm bu kaosu bastırmak için Esad orduya talimat verebilir. Bu ise katliam demektir. Uluslararası müdahale gündeme gelebilir. Kaldı ki dün itibarıyla tüm Batılı başkentlerden açık, sert ve net tepkiler geldi. Bir sonraki adımda akan kana, medyaya yansıyan görüntülere ve tepkilere göre müdahale gündeme gelebilir. O durumda İran olan bitene göz yumabilir mi? Asıl soru budur... İran'da rejim ciddi sıkıntı içinde. Seneye seçimler var ve sokaktaki muhalefet çok güçlü... Bunca iç gerilim varken Suriye'ye yapılacak bir müdahaleye karşı eli kolu bağlanabilir. Bu Lübnan'daki Hizbullah açısından uzun vadede büyük sıkıntı yaratacaktır. Zira Suriye'de bir rejim değişikliği ardından İran'da mollaların elinin zayıflaması (ve hatta bir rejim değişikliği) tüm Ortadoğu coğrafyasını yeniden şekillendirecektir.''

İRAN NÜFUZU BİTERSE REJİM BİTER

Geçen günlerde Nuray Mert Lübnan'daydı... Olan biten üzerine sohbet ederken o da şu çarpıcı tespiti yaptı: Mevcut rejimlerde yaşayanlar memnun değil. Batılı sistem açısından Sünni dünyada güçlü bir muhatap yok. ABD baskılamasıyla da İran nüfuzu eksilmiyor artıyor. Mısır sokaklarında bile İran ve Nasrallah'ın popülaritesi var. Batı'ya kafa tutan tek aktör İran ve direniş örgütleri... Bu dünya sistemi açısından sürdürülebilir bir denge değl... Sünni dünyasında bir muhatap olması istenen bir şey. ABD uzun süredir Mübarek'i mecburen destekliyordu. Değişimi kaçınılmaz buluyordu. Şayet süreç iyice savrulmazsa yeni kurulabilecek iktidar denklemleri daha fazla popüler desteğe sahip olacak. Batılı sistem açısından daha güçlü muhataplar olacak. Filistin meselesi ve İran'ın dengelenmesi açısından böylesi bir süreç başladı. İran'ın zaten rolü zayıflıyor. Suriye'ye destek veremeyebilir... Seneye seçim var ve içeride büyük sorunları var... Batı bundan memnun... İran çok dikkatli davranıyor ama olan biten İran'ı çatışma alanına çekebilecek bir düzeye ulaşabilir. Bu bölge açısından katastrofik bir durum olur.
İran Bahreyn'i bile sineye çekmek zorunda kaldı. Suriye de elden giderse aynı sabrı gösteremezler.
İran nüfuzu biterse rejim de biter.

TÜRKİYE BÜYÜK BASKI ALTINDA

Davutoğlu'nun dış politikasını, en hafif deyimle fazlasıyla iyimser bulan Nuray Mert, 'İdealizm politikaya dinamizm katar. Ama sıfır problem hiç gerçekçi değil... Belki sembolik manada almak gerekir. Ama bu hedefin bile gerçekleşmesinin imkansız olduğu ortaya çıktı. Ermenistan yüzünden Azerbaycan'la ve Kuzey Kıbrıs'la bile yani dost ve kardeş ülkelerle bile krizler çıktı.Türk dış politikası çok fazla iddialıydı. Türkiye bölgeyi ve süreçleri iyi bilmiyor. Arap dünyasının kendi iç dünyaları var. Yakın tarih, ortak dil ve kültür... Türkiye bu denklemin çok dışında... Soyunulan bölgesel liderlik olmadı. Türkiye'nin en başarılı olan taraf ekonomik taraf.
Türkiye büyük baskı altında...
Mevcut iktidarın Libya'da nato müdahalesine karışmakta tereddüt göstermesi son derece anlaşılabilir bir şey.

Kanlı cenaze töreni

Suriye'de cuma günü ülke genelindeki gösterilerde 100'den fazla kişinin öldürülmesinin ardından dün cenaze törenlerinde yine kan döküldü. Cenaze törenine katılan en az 10 kişi öldürüldü. İzraa kentindeki cenaze törenine katılmaya gelenlere ateş açıldı. Saldırıda 6 kişi öldü. Suriye genelinde on binlerce kişi cenaze törenlerine katılırken, başkent Şam'ın Douma semtindeki cenaze törenine yaklaşık 50 bin kişi geldi. Katılımı önlemek için güvenlik güçlerinin gerçek mermi kullandığı ve 4 kişinin öldüğü iddia edildi. ABD Başkanı Obama da, Suriye yönetimine, göstericilere karşı şiddet kullanımına 'hemen son verme' çağrısında bulundu. Obama, Esad'ı, halkına baskı uygulamak için İran'ın yardımını almaya çalışmakla suçladı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun da, Suriye'de göstericilere ateş açılmasını şiddetle kınadı. Göstericilerin üzerine ateş edilmesini protesto eden iki milletvekili istifa etti. Fransa da şiddet nedeniyle Suriye yönetimini kınadığını açıkladı.

http://www.mizikacilar.com/

İbrahim Karagül
Masal bitti: 'Hasta adam'lar çoğalıyor!
20 Nisan 2011



Kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poors, ABD'nin kredi notunu durağandan negatife çevirdi.

Dünyanın ekonomik devi, beyni, 2009 kriziyle sarsılan gücünün duraklama dönemine girdiğini, artık güvenilir bir ekonomi olmadığını, giderek içe kapanmak zorunda olduğunu, süper güç masalının sonuna gelindiğini az çok biliyorduk.

Ama artık bu masalın bittiğini söyleyebiliriz. Siyasi, askeri, teknolojik ve ekonomik açıdan "gücüne erişilemez" dev, çaresizlik içinde kıvranırken, deprem Avrupa'yı da sarsmaya başlarken bizler tarihsel bir kırılma yaşandığına, güç kaymalarının zorunlu olduğuna, küresel güç dengesinin değişeceğine dair tartışmaları Türkiye'ye taşımaya çalışıyorduk.

Öyle de oldu... Önce ABD'yi vuran deprem sonra Avrupa'yı dağıttı. Avrupa Birliği projeleri, süper Avrupa fikri zayıfladı. AB ülkeleri, "herkes başının çaresine baksın" diyerek birlik ruhunu hızla terketti. Son on yılda, bütün birikimlerini, değerlerini hızlı bir şekilde terk ettiği gibi... Çaresizlik, çözümsüzlük derinleşti. Güçlü ekonomileri, bırakın diğer üyeleri kurtarmayı, kendilerini kurtarma telaşına düştü. Birlik düşüncesi, jeopolitik hedef olmaktan çıkıp kültürel, içe kapanmacı, diğerlerini düşman bilen bencil bir boyut aldı.

Bugün Yunanistan, İspanya ve İrlanda'yı batıran, İspanyayı batırmak üzere olan, İngiltere'yi "Avrupa'nın hasta adamı" haline dönüştüren kriz, kısa süre sonra bütün kıtada sosyal patlamalara, aşırı sağın yükselişine hatta yeni bir ırkçılık dalgasına kadar uzanacak bir tehdit haline geldi. Artık Avrupa'nın, kendini düşünmekten dünya ile ilgilenecek mecali kalmadı. Yakın gelecekte bir çıkış yolu da görünmüyor.

ABD de aynı durumda. Artık sermaye de vizyon da bu ülkelerden kaçıyor. Başka adreslere, iklimlere yöneliyor. ABD'nin kredi notunun negatife çevrilmesi, aslında gecikmiş bir tespit. 2009'da bu yapılmalıydı ve gerçek de buydu. İki kıta da durgunluktan gerilemeye doğru hızla güç kaybediyor. Bu aşamada neler olur?

İşte burası önemli. Bırakalım küresel vizyonları, dünyaya öncülük etmeyi, bu ülkeler dünya için dehşet bir tehdide dönüşebilir. Çaresizlik, yeryüzünün kaynakları üzerinde hiç görülmemiş talana, kavgaya, savaşlara neden olabilir. Kaynak ve gıda savaşları insanlık tarihinin en hazin sayfalarını aralayabilir.

Bunlar kimseye şaşırtıcı gelmesin. Büyük savaşlara, buhranlara bakın. Hepsi benzer gerekçelerle başlamadı mı? İnsan ırkının yaşadığı en büyük trajediler açgözlülükle başlamadı mı?

Kuzey Afrika'dan Orta ve Doğu Asya'ya uzanan kuşakta başlayan, genişleyerek büyümesi beklenen değişim ve arayışta bu çaresizliğin etkileri çok fazla. Bu ülkeleri varolan ekonomik sisteme entegre etmek ve kaynaklarını denetim altına almak büyük krizden çıkış arayanların hedeflerinden biri. Mesela Libya'nın tam bağımsız merkez bankası gibi. Direnişçilerin yaptıkları ilk iş Bingazi'de bir Merkez bankası kurmak oldu. Size de tuhaf gelmiyor mu?

ABD'nin krizi öncelikli güvenlik tehdidi ilan etmesi aslında bütün bu açıklamaları içeriyor. İlk kez böyle bir şey oldu. Ne İslamcı tehdit, ne Çin ne Batı medeniyetine yönelen tehditler. Onlar için tek tehdit algılaması vardı o da kriz.

16 istihbarat kuruluşundan oluşan ABD Ulusal İstihbaratı, bu tehdidi şöyle açıklamıştı: "Zaman en büyük düşmanımız. Krizden çıkış ne kadar uzun sürerse, ABD'nin stratejik çıkarlarına zarar verme gücü o kadar yüksek olacaktır. Kriz dünyanın dörtte birinde istikrarsızlığa yol açacaktır. Mevcut rejimi tehdit eden risk faktörleri artmaktadır. Çöküşten kurtulamayan ülkeler yıkıcı korumacılığa yönelebilirler..." ABD için kriz artık bir rejim meselesidir...

Uzun zamandır krizin siyasal, toplumsal sonuçlarına, dünya genelinde yol açacağı jeopolitik güç kaymalarına hatta harita değişiklikleri ihtimaline dikkat çekiyoruz. Küresel hal alsa da, krizin nihayetinde en büyük zararı merkez ülkelere vereceğini, bu ülkelerin güçlerinde ve etkinliklerinde ciddi daralma yaşanacağını, özellikle Amerika'nın küresel liderlik rolünde ciddi gerileme söz konusu olacağını, bugünkü ekonomik sistemin açıklarını kapatmakla krizin sona erdirilemeyeceğini, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin çöktüğünü, yeni güç dengelerinin oluşacağını, bu değişimin çok ciddi bölgesel çatışmalara yol açacağını, kaynak ve ticaret savaşları döneminin başlayacağını ısrarla vurguladık. Hala aynı kanaatteyiz. Yeni güçlerin, aktörlerin tarih sahnesine çıkacağına inanıyoruz.

"Krizin üstesinden gelindi" iyimserliklerine hiçbir zaman inanmadım. İyimserlik pazarlanıyor, psikolojik bir operasyon yürütülüyor sadece. Şimdiye kadar çözüm yolunda hiçbir esaslı adım atılmadı. Sadece ürkütücü sonu biraz erteleyecek tedbirler alındı. Trilyon dolarlar merkez bankalarından piyasaya akıtıldı. Sonuç? Hiçbir şey...

Para akıtılan yerler, mekanizmalar zaten krizin sorumlusuydu. Vergiler aynı yerlere gidiyordu. Bunun sosyal sonuçları üzerinde de duruldu. ABD ve bazı Avrupa ülkeleri olağanüstü hal yasalarını revize ettiler. Ürkütücü düzenlemeler içeren bu hazırlıklar aslında onları nasıl bir gelecek korkusunun sardığına da işaret ediyordu.

Krizin jeopolitik çözülmelere yol açacağına yönelik inancımız giderek güç kazanıyor. Bu çözülme, sadece Ortadoğu coğrafyasında olmayacak. Arap Baharı'nın mimarları gibi görünenlerin çok yakında Avrupa başkentlerinde aynı öfkeyle yüzleşeceklerini şimdiden söyleyelim.

Kahire'de, Şam'da, San'a da sokakları saran ateş, yarın Paris'te, Londra'da, Marsilya'da, ABD kentlerinde de görülecek. Asıl rejim değişikliği o zaman olacak...

Yeni Şafak

SURİYE VE TÜM BÖLGE KRİTİK EŞİKTE
27 Nisan 2011
Serdar Akinan



Suriye'de yaşanan olaylar İsrail açısından çok önemli zira Esad rejimi düşerse bu bölge çapında İran hegemonyasının sonu olabilir. Böylece Hizbullah da stratejik hinterlandını ve ideolojik velinimetini kaybedecek. [Serdar AKİNAN - BEYRUT]

Esad rejimi düşerse ve düştüğünde, bölge çapında İran hegemonyasının çöküşü de çok uzakta olmayabilir. Arap Sünni dünyası, dik başlı Suriye'nin Tahran Şii egemenliğindeki eksenden ayrılmasından büyük sevinç duyacaktır. Hizbullah da, stratejik hinterlandını ve ideolojik velinimetini kaybederek, sedirlerin ıssız diyarında güç ilişkilerinin yeniden düzenlenmesini harekete geçirecek bir darbeden musdarip olacaktır.'
Kudüs'teki İbrani Üniversitesi'nde Ortadoğu Çalışmaları uzmanı Dr. Mordechai Nisan, Dünya Bülteni adlı sitede yayınlanan analizinde aslında bir gerçeğin altını çiziyor.
Tunus'ta bir gencin kendisini yakmasıyla başlayan ve önce El Cezire sonra sosyal medya efektiyle tüm bölgeye saçılan 'Arap kalkışması'' şüphe yok ki Batılı sistem açısından çok şey ifade ediyor. Aslında vaat ediyor demek daha doğru...
Sessiz yığınların, Batı destekli despotların altında ezildiği bu çürümüş rejimlerden kurtulmasının zamanı gelmiş de geçiyordu. Ama acaba sokaktaki gerçek sahiden de böyle mi? Yoksa günün sonunda çöken bu despotik rejimlerin ve raf ömrü tükenmiş liderlerin yerini, sessiz yığınların 'özgürlük ve demokrasi uğruna''döktükleri bu kandan yükselecek Batı'nın yeni yerel muhatapları mı alacak?
Elbette bu soruların yanıtını tarih verecek ama her nedense 'Kitle İmha Silahları''nı arama bahanesiyle Irak'a giren Batılı güçlerin 'Özgürlük ve demokrasi adına'' bir milyondan fazla Iraklı'yı katletmesi gerçeğini hafızamdan silemiyorum.
Ortadoğu'da yaşananlar hakkında yapılan onca yayın arasında, sadece Yemen'de 38 göstericiyi öldürmeleri üzerine yakalanan İsveç pasaportlu keskin nişancıların soruşturmalarda domuz avına geldiklerini iddia etmeleri bilgisi ve onlarca vahim iddianın neden gündemde tutulmadığı gerçeği gibi...

SURİYE NEDEN ÖNEMLİ?

Suriye denkleminin neden önemli olduğunu sadece Lübnan'a bakarak bile anlayabiliriz. Lübnan sancılı tarihinin gölgesinde bölgenin politik olarak belki de en sallantılı ülkesi. 8 Mart koalisyonu ve 14 Mart koalsiyonu olarak bilinen iki ayrı cephe iktidar ve ülke geleceği için çekişiyor. Hizbullah'ın başını çektiği 8 Mart koalisyonu İran ve Suriye cephesinde ve İsrail ile ABD karşıtı... Şu anda başbakanlığa vekalet eden Saad Hariri'nin temsil ettiği 14 Mart koalisyonu ise tüm bu cephenin karşısında. Suriye'de olası bir rejim değişikliği Lübnan'ı doğrudan etkileyecek. Bu nedenle son haftalarda Suriye'nin Lübnan Büyükelçisinin Hariri yandaşlarına yönelik sert açıklamaları dikkate değer... Lübnan Ordusundan Emekli General Elias Hanna, Daily Star'a verdiği bir mülakatta, 'Lübnan ve Suriye'nin güvenliği organik olarak birbirine bağlıdır. Şayet Suriye'deki mevcut durum kaosa yol açarsa tüm Lübnan'a yayılması kaçınılmazdır.'' diyor.
As-Safir Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Satih Nureddin de Suriye'de yaşananların Lübnan'da bir mezhep savaşına yol açabileceğinden endişe ettiğini söylüyor, 'Suriye'deki karmaşa Lübnan'daki Suriye yanlılarıyla karşıtları arasında bir çatışmaya dönüşebilir. Zira her iki grup da zamanlama açısından ülke dengelerini lehine çevirmek için doğru zaman olduğunda hareketle bir hamle yapabilir...''
General Hanna, 'Şayet Esad, bu muhalefeti ezer ve olayları bastırırsa Lübnan'da 14 Mart grupları ve Gelecek Hareketi koalisyonu yepyeni bir baskı altına girecektir...'' Bu nedenle Suriye'de yaşanan olayların sonucu öncelikle İsrail açısından çok önemli zira Lübnan Hizbullah'ını doğrudan etkileyecek.

Demokrasi ve özgürlük lakırdısı

'Şam'daki özgürlük, Beyrut'taki özgürlüğün iyileşmesine katkı sağlayacaktır. İsrail'in kuruluşundaki fosilleşmiş görüşü reddederek inanıyorum ki, Lübnan'daki Suriye egemenliğinin sonu, İsrail için kesin olarak ahlaki ve makul bir siyasi menfaattir. Şam'da bir rejim değişikliği, çeşitli iç seçeneklerin ihtimalinin önünü açıyor: Sünni bir köktenci devlet, liberal bir yönetim, belki ülkenin jeo-etnik çoğulculuğu üzerine temellenmiş federe bir yapı. Suriye sokakları ve siyasetindeki çalkantıya rağmen, İsrail'in askeri gücü, devrimci değişikliklerin, karşısına çıkmakta olan ve çıkacak sonucu her ne olursa olsun, önümüzdeki günlerde Suriye'ye meydan okuyacak olan hem caydırıcı hem de taarruz kuvvetine sahip olduğundan, ülkenin güvenliğini güvence altına almaktadır.' Dr. Mordechai Nisan'ın bu analizini bir köşeye kaydetmek gerekir. Son olarak şunu da belirtmek gerekiyor ki Suriye'deki olayları Batı basınının sunduğu şekliyle bir dolma olarak yutmak pek akıllıca değil.
Zira şu anda Suriye rejimi bildiği yöntemle davranıp dünya medyasına kapılarını kapalı tutuyor.
Bu köhne üslup, elbette, kaynağı belirsiz onlarca şiddet vahşet çatışma içeren görüntünün internet üzerinden küresel medyaya servis edilmesine ve yorumlanmasına neden oluyor. Ancak şurası da bir gerçek ki sadece dün, 'barışçıl göstericiler''e müdahale eden 15 güvenlik görevlisi dün memleketlerinde toprağa verildi. Tamamı ateşli silaha bağlı ölümdü. Lazkiye'de, Dara'da ve Hums'ta da ele geçen onlarca silah ve yakalanan yabancı uyruklu insanlar var... Selefi grupların Lübnan'da artık göstericilerin arasına karışarak Suriye'deki güvenlik güçlerine karşı silah kullandığı da bilinen bir gerçek.
Bu nedenle Suriye'nin öncelikle İran ve Lübnan'dan ötürü ne denli önemli olduğunu görüp, olan biteni serinkanlılıkla okumakta fayda var.

http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=779

Ortadoğu'da tarihi anlaşma
28 Nisan 2011

Mısır istihbarat kaynakları, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın El Fetih'i ile Gazze Şeridi'nde iktidarı elinde tutan Hamas'ın, geçici hükümet kurma konusunda anlaştıklarını bildirdi.

İngiliz Reuters ajansına göre Mısır istihbarat örgütü, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün belkemiği El Fetih ile Hamas yetkililerinin birçok hassas noktada aynı fikirde birleşerek, ileride açıklanacak seçim tarihi ve geçici hükümet kurmak için ilke anlaşmasına vardıklarını duyurdu.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın El Fetih örgütü ileGazzeŞeridi'nde iktidarı elinde tutan Hamas geçici hükümet kurma konusunda tüm konularda anlaşmaya vardı. Açıklamayı Abbas'ın sözcüsü ile Hamas'ın sözcüsü birlikte yaptılar.

İlk haberi veren Mısır hükümeti, Hamas'la El Fetih arasında resmi anlaşma törenine evsahipliği yapacağını bildirdi.

Filistin Kurtuluş Örgütü'nün belkemiği El Fetih ile Hamas yetkilileri 1 yıl içinde ortak seçime gitme hususunda anlaşmaya vardı.

Filistin iktidarında iki ayrı kanat haline gelen El Fetih ile Hamas 2007'deki savaştan beri, 4,5 yıldır tamamen ayrı hükümetlerle idare ediliyor.

NETANYAHU'DAN TEPKİ

İsrailBaşbakanı Binyamin Netanyahu, Filistin Devlet Başkanı ve El Fetih lideri Mahmud Abbas'tan, barış konusunda kendileri ile Hamas arasında bir seçim yapmasını istedi.

Netanyahu, El Fetih ile Hamas'ın Kahire'de uzlaşma yolunda adım atmalarının ardından yaptığı ilk açıklamada, "Filistin yönetimi, Hamas'la mı yoksa İsrail'le mi barış istediğine karar vermeli" dedi. Hamas'ın İsrail'i yok etmek istediğini belirten Netanyahu, Abbas'a "her iki barışa birden sahip olamazsınız" diye seslendi.

Ynet haber sitesi de İsrail kabinesi üyelerinin, El Fetih ile Hamas arasında varılan ön anlaşmayı şaşkınlıkla karşıladıklarını duyurdu.

Haberde siyasi kaynakların, bu anlaşmanın eylül ayında tek taraflı olarak Filistin devletinin ilanını hedefleyen ve Filistinli gruplar arasında birlik sağlayacağını göstermek isteyen Mahmud Abbas'ı güçlendireceğini ifade ettikleri aktarıldı. haber10

Dev buzdağı Kanada'ya ulaştı
28 Nisan 2011
Grönland'daki Peterman Buzdağı'ndan ağustos ayında kopan 250 kilometrekarelik bir parça, Kanada'nın Newfoundland-Labrador eyaletinin kuzey sahillerine ulaştı.

Kanada Sahil Güvenliği Buz Operasyonları Şefi Dan Frampton, kopuşu 5 Ağustos 2010'da NASA tarafından saptanan buzdağının, geçen hafta Hudson Körfezi'ne geldiğini, şu anda da Labrador'un kuzey sahillerinden izlenebilir şekilde yaklaştığını açıkladı.

Eyalet sahillerindeki dağınık birçok adanın iki katı büyüklüğündeki buzdağının ne olacağını söylemek için erken olduğunu kaydeden Frampton, "Sahilleri tehdit eder boyuta geldiğinde, kırma operasyonu da dahil birtakım önlemler alınacak. Ancak şu an bu tür bir tehlike yok" dedi.

“Ortadoğu devrimlerinin arkasında Twitter ve Facebook yok”
28 Nisan 2011

Tartışma yaratan ünlü yazar 2008 yılında yerleştiği ABD'de kısa sürede siber dünyada olup bitenleri analiz etme noktasında kendisinden sıkça dahi olarak söz edilen bir entelektüel haline geldi.

Tartışma yaratan ünlü yazar Evgeny Morozov: “Ortadoğu devrimlerinin arkasında Twitter ve Facebook yok”


(USASABAH)

İsmihan Yılmaz / Washington DC

Evgeny Morozov 2008 yılında yerleştiği ABD'de kısa sürede siber dünyada olup bitenleri analiz etme noktasında kendisinden sıkça dahi olarak söz edilen bir entelektüel haline geldi.

Morozov'un 2010 yılının sonunda yayınlanan ve internet ve diğer teknolojilerin otoriter rejimleri güçlendirdiğini savunduğu "Net Yanılsaması" adlı kitabını takiben ünü hızlı bir şekilde arttı. Kitap kısa sürede birçok farklı dile çevrildi, yazıları ve konuşmaları Amerikan dış politikasında internetin gücü tartışmalarına yön vermeye başladı.

Twitter'i çok etkin bir biçimde kullanan Morozov'un iki yıldan kısa bir sürede yaklaşık 14 bin takipçisi oluşmuş. Halen Stanford Üniversitesi'nde misafir akademisyen olan Morozov aynı zamanda New America Foundation'da uzman olarak çalışıyor. Foreign Policy dergisinde Net Effect adlı bloğu bulunan Morozov'un yazıları The Economist, Newsweek, İnternational Herald Tribune, Boston Review, Slate ve San Fransisco Chronicle gibi prestijli dergi ve gazetelerde yayınlanıyor. Evgeny Morozov ile kısa bir süreliğine ziyaret ettiği Washington, DC'deki yoğun gündemi arasında kitabı üzerinden Orta Doğu'daki son gelişmelerde sosyal medyanın rolü tartışmalarını konuştuk.

ABD İSTİHBARATI İNTERNET KONTROLÜNÜ SAVUNURKEN, DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI İNTERNET ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI YÜRÜTÜYOR

"Net Yanılsaması : İnternet Özgürlüğü'nun Karanlık Yüzü" adlı bir kitap yazdınız ve özellikle ABD'de birden dikkatleri üzerinize topladınız. İnternetin karanlık tarafı nedir?

Aslında kitabın adını hem biraz provoke edici olsun diye hem de geçen yıl ABD dış işlerinin geçen yıl açıkladığı internet özgürlüğü projesini eleştirmek için böyle seçtik. İngiltere'deki baskısında alt başlık farklı mesela. Amerika'daki baskıda "karanlık yüz" tabirinin kullanılması kısaca Amerikan dış işleri bakanlığının böyle bir projeye girişmesinin iyi bir fikir olmadığına dair bir referans vardı.

Neden iyi bir fikir olmadığını düşünüyorsunuz?

Bir taraftan ABD yönetiminin bir kısmının internet özgürlüğünü sınırlamak istediğine şahit oluyoruz. Özellikle istihbarat örgütleri ve polis teşkilatının internetin kontrol edilmesi yönünde bastırdıklarını ama öte yandan da dış işleri bakanlığının dış politika bağlamında internet özgürlüğü kampanyası yuttuğunu görüyoruz. Bu ikili durum Amerikan yönetimini ciddi anlamda ikiyüzlü bir duruma düşürüyor. Başka ülkelerdeki insanlar bu çifte standardı görüyor ve "kendinize gelince internet kontrolünden söz ediyorsunuz ama aynı fırsatı İran'dan ve Çin'den niye esirgiyorsunuz?" diye soruyor.

Kısaca, internet özgürlüğünün insan hakları anlamında olumlu etkileri olacağına dair de bir delil yok ortada.

"SOSYAL MEDYA İLE ÖZGÜRLEŞMEK İÇİ BOŞ BİR FANTEZİ"

Kitabınızda baskıcı rejimlerde yaşayan insanların sosyal medya yoluyla özgürleşeceği kabulünü " içi boş bir fantezi" olarak nitelendiriyorsunuz. Siz 2008 Moldova ve 2009 İran protestolarını yakından takip ettiniz. Bu anlamda bu iki örnek neler anlatıyor bize?

Bu iki örnekte de Facebook ve Twitter kullanan gençlerin sokakları doldurması gerçeği üzerinden bir "Sosyal medya devrimi, devrim tweetleniyor" anlatısı üretildi ve sosyal medya kullanımının halkları özgürleştireceği yönünde yersiz bir beklentiye neden olundu. Ama sonuçta hem Moldova'da hem de İran'da gördük ki devlet aygıtı da boş durmuyor, internetin benim karanlık yüz diye nitelediğim imkânlarını kullanarak izleme ve filtreleme teknikleri sayesinde belli bir network içinde kimin kiminle nasıl bir ilişki içinde neler planladığını tespit edip ona göre önlem alıyor; Flickr ve Youtube videolarını kullanarak protestocuları tespit edip tutukluyor. Ayrıca sonradan anlaşıldı ki gençlerin örgütlenmesinde Facebook ve Twitter kullanımı diğer araçlardan sadece biriydi. Kaldı ki eğer İran örneğinde olduğu gibi protestolara muhatap olan devlet güçlü ise hiç bir şey işe yaramayabiliyor. Batı'da maalesef teknolojinin sosyal konulardaki rolü çok fazla abartılıyor.

"MISIR'DA SOSYAL MEDYA DEĞİL, SİYASAL VE SOSYAL ŞARTLAR ETKİLİ OLDU"

Ama bu yakın örneklere rağmen Ortadoğu'daki halk hareketlerinin de sosyal medya sayesinde mümkün olduğuna dair kanaat yaygın kabul gördü. Özellikle Mısır'daki geniş halk katılımın Facebook ve Twitter sayesinde gerçekleştiği düşünülüyor. Mısır'ın İran'dan farkı neydi?

Mısır'da farklı olan sosyal medyanın etkili bir şekilde kullanımı değil, sosyal ve siyasal şartların uygunluğu idi. Aralarında Nisan 6 grubunun da olduğu birçok aktivist grup Mısır çapında gençleri, sendikaları ve diğer sosyal grupları da içine alan bir hazırlığı vardı. Bunun üstüne Tunus tecrübesi geldi. Ancak en önemli faktör Mısır'da yaklaşan seçimlerde Mübarek'in oğlu Cemal'i iş başına getirmesinin engellenmesi amacı idi. Ya şimdi olacaktı ya da hiç. Zaten dikkat ettiyseniz 25 Ocak'ta sokağa çıkan göstericiler ilk günlerde rejim değişikliği değil ekonomik reform istiyorlardı. Sonra ölümler ve Mübarek'in iktidarda kalmaktaki ısrarı üzerine yoğunlaşan öfkenin sonucu daha büyük oldu. Tabii ki Sosyal medya halk hareketinin örgütlenmesinde işlev gördü ama broşürlerden ve cep telefonundan daha fazla değil.

Ama öte yandan PBS'in Frontline belgeseline verdiğiniz bir röportajda " Mısır hükümeti interneti kapatmakta geç kaldı, bir kaç gün daha erken kapatabilselerdi belki sonuç çok farklı olabilirdi" diyorsunuz?

Mısır hükümeti 26 Şubat'ta kapattı interneti. İnsanlar bu tarihten önce stratejilerini zaten oluşturmuş, hangi durumda ne yapacaklarını zaten kararlaştırmışlardı. "Ama mesela 22 Ocak'ta kapatmış ve önde gelen organizatörleri tutuklamış olsalardı belki sonuç bir devrim olmayabilirdi" diye bir ifade kullandım orada. Ancak, tekrar edersek, sosyal hareketlerde böyle öngörülerde bulunmak çok da anlamlı bir şey değil. Kesin olan bir şey varsa o da şu ki, interneti halk zaten yeterince mobilize olup sokakları doldurduktan sonra kesmek işe yaramadı.

Peki Mısır'daki aktivizmin önde gelenlerinden Wael Ghonim 'in aynı zamanda Google'in Orta Doğu ve Kuzey Afrika pazarlama sorumlusu olmasının anlamı nedir?

Açıkçası bu gerçekten yola çıkarak Google'in bölgede bu türden faaliyetler içinde olduğu gibi bir sonuç çıkarmak doğru olmaz. Sonuçta Orta Doğu'da ve Kuzey Afrika'daki aktivist bloggerların çoğu çok iyi derecede İngilizce konuşan iyi eğitimli kişiler. Bunların bir kısmı dilleri ve eğitimleri dolayısıyla batılı çok uluslu şirketlerde çalışıyorlar. Ghonim de bunardan sadece bir tanesi bence.

17 Mart tarihli The Guardian gazetesinde ABD ordusunun Orta Doğu ve Orta Asya' yı kapsayan komutanlığının (Centcom) Kalifornia'dan bir yazılım şirketiyle anlaşıp Arapça, Urduca, Peştuca ve Farsça dillerinde sahte dijital Facebook ve Twitter hesapları üzerinden propaganda başlatacağı haberi yer aldı. Öte yandan, Libya'ya müdahaleyi meşrulaştırmak için CIA'in sahte Twitter hesapları ve Youtube videoları kullandığı iddiaları var. Bunlar da internetin karanlık yüzü kapsamına mı giriyor?

Bu yöndeki raporları görmedim ben henüz. Ama bu türden faaliyetler daha çok dezenformasyon kapsamına giriyor. Fiili savaş ve psikolojik savaş durumlarında dezenformasyon her zaman kullanılan bir yoldur. Bu geçmişte daha geleneksel yollarla yapılıyordu, bugün de internet üzerinden yapılıyor Bugün de sosyal medya üzerinden yapılıyor olması hiç şaşırtıcı değil. Sadece mecra farklılaşıyor.

"İNTERNETİN OTORİTER REJİMLERDE SADECE POZİTİF ETKİSİ OLACAĞI YÖNÜNDEKİ İNANÇ "DİJİTAL ORYANTALİZM"DİR"

Kitabınızda "dijital oryantalizm" tabirini kullanıyorsunuz? Ne demek bu?

Dijital oryantalizm tabirini internetin baskıcı rejimlerde sadece pozitif etkisi olacağı yönündeki ön kabulü ve inancı tanımlamak için kullandım. Çünkü, kitabımda asıl altını çizmeye çalıştığım nokta teknolojinin sosyal ve siyasal gelişmelerdeki rolüne abartılı bir şekilde vurgu yapan entelektüel çerçeve. Bu zihniyet çerçevesi mesela Mısır'da çeşitli sosyal oluşumların ve meslek gruplarının rolünü görmezden gelecek şekilde sosyal medyanın etkisine aşırı vurgu yapıyor. Bu oryantalizmin siyasal düzeydeki tezahürünü mesela dış politikada görüyoruz. Hillary Clinton 2005'te daha senatör iken yaptığı bir konuşmada internetin aile yapısı ve çocuklar üzerindeki bozucu/ yıkıcı etkileri üzerine dikkat çekerken, 2010 Ocak ayında dış işleri bakanı sıfatıyla internetin demokrasi ve insan hakları için büyük bir nimet olduğunu ve bakanlığının internetin bu yolda kullanımı için proje geliştirdiğini açıklıyor. Yine aynı şekilde, ne zaman Çin veya başka bir baskıcı rejimin ruhsatsız çalışıyor olduğu gerekçesiyle bile olsa bir internet kafeyi kapattığı haberi çıksa, bu ülkedeki anne babaların, çocukların bu kontrol dışı kafelerde nelere maruz kaldığını değil bunun bir özgürlük ihlali olduğu düşünülüyor. Bu türden kolaycı entelektüellere, indirgemeci varsayımlara; siyasal, sosyal ve kültürel farkları dikkate almayan bir zihniyete dikkat çekmek istiyorum. 2009 İran Yeşil Hareketi hakkında yazılıp çizilenler bu dijital oryantalizmin iyi bir örneğini oluşturdu. ABD'nin sosyal medya konusuyla ilgilenen önemli yazarları bile büyük bir coşku içinde olup bitenin Facebook ve Twitter'ın sihri olduğunu ilan ettiler. Ama sonuç, biraz önce de konuştuğumuz gibi hiç de öyle olmadı; İran halkının çoğunluğunun seçimlerin adil olduğuna inandıkları ortaya çıktı ve devlet sosyal medya üzerinden yaptığı kolay takipler sonucunda bir sürü genci içeri attı.

"BATILI GAZETECİLER KOLAYCI, SADECE SEKÜLER BLOGGERLARLA GÖRÜŞÜYORLAR"

Bir de belki Batılı gazetecilerin kolaycılığından söz etmek gerekiyor.

Tabii, sosyal medyanın etkisi konusundaki bu güllük gülistanlık tablonun nedenlerinden birisi de Mısır, Çin ve İran gibi ülkelere göreve giden gazeteciler. Bu gazetecilerin büyük çoğunluğu rahatlarını bozup olayın bütün taraflarına ulaşmaktansa Batılı gazetecilere demeç vermek için yanıp tutuşan, iyi eğitimli, iyi İngilizce konuşan seküler blogger'larla yetiniyorlar ve doğal olarak ortaya yanıltıcı, tek taraflı bir resim çıkıyor.

"ÇİN MUHALİF BLOGGERLARI ENGELLEMEK YERİNE İNTERNET ÜZERİNDEN İTİBARSIZLAŞTIRIYOR"

Biraz da Çin ve Rusya hakkında konuşalım isterseniz. İnternet özgürlüğünün karanlık yüzü ne kadar karanlık bu ülkelerde?

Bu iki ülke de bildiğimiz anlamda sansürün artık işe yaramayacağını, tek tek facebook hesaplarını filtrelemenin, mesaj takibi yapmanın, belli web sitelerini bloke etmenin ekonomik olarak sürdürülebilir bir yöntem olmadığını fark ettiler. Örneğin Çin filtreleme yerine karşı- propagandaya ağırlık vermeye başladı. Muhalif blogger'ı itibarsızlaştırma blog sayfasını sansürlemekten daha pratik bir çözüm. Bir de tabii Rusya'da yaygın olan siber-saldırılar var. Siber saldırılar da saldırının kaynağını belirlemek çok zor olduğu için devlet sorumluluğu kolayca reddedebiliyor. Ayrıca, siber-saldırıların blogger üzerinde oluşturduğu psikolojik baskı sansürden daha etkili, çünkü sansür daha öngörülebilir, mücadele edilebilir bir baskı biçimi.

"GELECEKTE DÜRÜST VE SAMİMİ OLDUĞU GÖRÜNTÜSÜ VEREN VE DEVLETE ÇALIŞAN BLOGGERLAR GÖRECEĞİZ"

Peki sosyal medyanın kontrolü anlamında gelecekte neler beklemeliyiz?

Büyük ihtimalle doğrudan sansürün azaldığına, muhalif olma potansiyeli taşıyan insanların a politize edilmeye çalışıldığına şahit olacağız. Devletlerin online propagandayı kullanımı yoğunlaşacak. Devletler paralı bloggerlar tutmak yerine, web siteleri ve online kampanyalar kullanarak muhalif bloggerların örneğin Rus ajanı olduğu veya Amerika'dan para aldığı söylentileriyle muhalifleri itibarsızlaştırmayı deneyecekler. Aynı şekilde, Amerika ve Avrupa'da varlığına alışık olduğumuz türden dürüst ve samimi görünen ama aslında bir baskıcı devlete para karşılığında çalışan bloggerlar göreceğiz. Kısaca, siber-savaşların daha yaygın ve yoğun olarak yaşandığı bir dünyaya hazır olmalıyız.

usasabah
Haber10

Azeri muhalifleri zor günler bekliyor
30 Nisan 2011
İktidar karşıtı gösteriler düzenleyen muhaliflere baskılar sürüyor. Dün iki muhalif lider emniyette dokuz saat ifade verdi
Azerbaycan muhaliflerinin Mart ve Nisan aylarında Arap ülkelerinde yaşanan halk ayaklanmalarından etkilenerek düzenlemeye çalıştıkları gösteriler sonrasında iktidarın baskısı artarak devam ediyor. Muhaliflerin eylem çağrısına vatandaşların gerekli ilgiyi göstermemesine rağmen Azerbaycan Halk Cephesi Partisi Başkanı Ali Kerimli ve Musavat Partisi Başkanı İsa Kamber iktidarın eleştiri oklarını üzerine çekti. Her iki muhalif lider Bakü Emniyet Merkezine davet edilerek tanık olarak ifadelerine başvuruldu. Emniyet yetkilileri İctimai Palata'nın (Alternatif Meclis) 2 Nisan gösterisi hakkında soruşturma başlattı. Kerimli'nin ifadesi sırasında emniyet binasının önünde bir grup partili ve basın mensubu onun çıkışını bekledi. Parti başkanının ifadesi beş saatten fazla devam etti; sonrasında açıklama yapan Kerimli, soruşturmanın muhaliflere baskı yapılmak maksadıyla başlatıldığını iddia etti. Ayrıca 2 Nisan tarihinde bir grup iktidara yakınlığı ile bilinen insanların yasa dışı faaliyetlerde bulunduğunu, emniyet birimlerinin ise olaylardan muhalifleri sorumlu tutarak gözaltına aldığını belirtti.

Halk Cephesi Partisi başkanından sonra Musavat başkanı İsa Kamber de emniyet merkezinde ifade verdi. Onun ifadesi 4 saat sürdü. Kamber, düzenlenecek İctimai Palata'nın toplantısına katılmak istediğini ancak emniyet birimlerinin bunu engellediğini öne sürdü. haber10

Azeri-Ermeni sınırında çatışma: 2 ölü
30 Nisan 2011
Azeri-Ermeni cephe hattında yapılan ateşkes ihlalinde iki Ermeni asker öldü.

Ermeni haber sitesi news.am, dünkü ateşkes ihlalinde iki Ermeni askerinin öldüğünü, birinin yaralandığını duyurdu. Haberde, askerlerin kimliği ve ateşkes ihlalinin nerede yapıldığı konusunda bilgi verilmedi.

İki gün önce yapılan ateşkes ihlalinde de Vazgen Bahşiyan (19) adlı Ermeni askeri ölmüştü.

Biz susarken, birileri Halid ve Selâhaddin’e koşuyor
3 Mayıs 2011

Tahran ve Riyad başta olmak üzere tüm Müslümanlar, Halid’in Kılıcı ile Selâhaddin’in yüreğini daha ne kadar görmezden gelecekler acaba?

Bir bayram haftasıydı; Halid Bin Velid’in kabrini Humus’ta, Selahaddin Eyyubi’ninkini ise Şam’da ziyaret etmiştik.

Her iki türbe de hınca hınç doluydu. Humus’un, Lazkiye’nin, Şam’ın, Halep’in, kısacası tüm şehirleriyle Şark’ın bu büyüleyici ülkesinin insanları, Ortadoğu’nun muzaffer komutanlarıyla bayramlaşmaya koşmuştu.

Siyah ve iri gözlü çocuklarından tutun da, en temiz kıyafetlerini sırtlarına geçirip türbelere akın eden mahzun ve yoksul bakışlı kadınlarına kadar herkes sözleşmişti sanki.

Ve gençler… En çok da onlar vardı Şark’ın iki cesur kumandanı için selama duranlar arasında...

Selâhaddin Eyyubi…

Herkesin bu dünyada bir kahramanı varsa şayet, benimkisi de Selâhaddin Eyyubi idi. Çünkü çocukken dinlediğim bir sürü şey arasından Eyyubi’yi, o güzel kahramanı çekip çıkarmıştım.

Onu sevmek sadece Kudüs’ü haramilerden geri alışı nedeniyle değildi elbet. Kudüs’ü üç ilahi dine de layık gören adaleti, cesareti ve özellikle de bilgeliğiydi Selahaddin'i sevdiren.

Tarihçi Len Paul’ün de söylediği gibi; dünya zevklerine düşkünlüğü olmayan, sade giyinen, sarayları değil çadırları tercih eden; çok okuyup, çok dinleyen, mert, cömert, dürüst ve sabırlıydı Selâhaddin.

Hani hep anlatırlar ya; Selâhaddin, Şam’da ölüm döşeğindedir ve vasiyeti üzerine kefeni bir sırığın ucuna bayrak gibi bağlanıp sokak sokak dolaştırılır. Ve tellâllar şöyle bağırır; “Ey ahali! Bunca beldeler fethetmiş, krallara diz çöktürmüş Sultan Selâhaddin’in son haline bakın ve ibret alın! İşte Selâhaddin’in son serveti: Sadece bir kefenle dünyadan gidiyor!”

Halid Bin Velid…

Haşmetinden ve korkusuzluğundan hayranlıkla ürktüğüm biriydi “O”… Kimseye eğilip bükülmeyen başı ile cesaretini sevmiştim en çok.

Humus’ta yatan o kahraman; Suriye, İran ve Irak başta olmak üzere katıldığı yüzü aşkın fetihte ve savaş meydanlarında asla yenilmeyen; peygamberin emriyle Nahle’deki Uzza putunu kırıp devirirken O’na, "Ey Uzza, bu geliş seni ta'zim için değil seni inkâr içindir” diye seslenen ve ölüm döşeğindeyken, savaş meydanlarında ölmediğine hayıflanan Halid’dir.

Bir Garip Suskunluk Hali…

Ne gariptir ki dünyaya ibret olsun diye Selahaddin’in temiz kefeninin dolaştırıldığı Şam’ın sokaklarında, şimdi mazlumun kanı akıyor ve meydanlar onların çığlıklarıyla inliyor.

Halid’in keskin kılıcıyla kırdığı Uzza’ya her gün yenisini ekliyor sözde Müslüman’lar…

Ve bir bayram günü aynı anda kumandanların önünde dua ettiğimiz bu gençler, şimdi haysiyetleri ve özgürlükleri için savaşıyorlar. Kim bilir belki de bazıları zalimin kör kurşununa çoktan feda etmiştir başını.

Tırnakları sökülen çocukların, pis zindanlarda bedenlerine işkence edilen gençlerin, gece yarısı evlerinden sorgusuz sualsiz alınan babaların, gidenin bir daha dönmediği bu cehennemin ardında kalan kadınların onurlarını ve umutlarını ayakta tutan belki de Halid’in imanı ile Selâhaddin’in cesaretidir…

Yıllardır Arapları küçümseyen ve “onlar bizi sırtımızdan vurdu” sözlerini dillerinden düşürmeyenlere bir tokat oldu Tunus, Mısır, Libya ve şimdi de Suriye’nin meydanları…

Ancak onların meydanları dolarken bizim meydanlarımız boşalıyor…

Sadece Filistin için suskunluklarını bozmayı ezberlemiş kalabalıkların ve İsrail -ABD dışında hiçbir zalime dur diyemeyen dil(siz)lerin samimiyeti vicdanlarımızın meydanını huzursuz ediyor! Yanı başındaki her zalimliğe susarken, günahlarını sadece Filistin davasıyla yıkayarak arındığına inan(dır)mak ne büyük gaflet!

Yüzyıllardır bu coğrafyada leş görmeyi arzulayan akbabalara çıkarları için ses çıkarmayan Müslüman devletlerin Müslüman çocukları, tek tek meydanlara koşacak mutlaka. Tahran ve Riyad başta olmak üzere tüm Müslümanlar, Halid’in Kılıcı ile Selâhaddin’in yüreğini daha ne kadar görmezden gelecekler acaba?
haber10

Ahmedinejad'tan Libya tepkisi
9 Mayıs 2011
İran Cumhurbaşkanı, ABD ve NATO'nun Libya'ya müdahalesinin durumu düzeltmeyeceğini belirtirken isyandan nemalanmak isteyen ülkelere sert çıktı.
[img]http://www.haber10.com/images/news/300x225/240755.jpg [/img]
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Batılılar ,özellikle ABD ve NATO'nun Libya'ya müdahalesinin durumu düzeltmeyeceğini belirterek, ''Halkın isteklerine ulaşmasını engelleyecek. Libya'daki müdahale işleri daha fazla karıştırdı. İnsanlar ölüyor. Kim füze atıyorsa olan halka oluyor'' dedi.

HALK AYAKLANMALARI-

''Ortadoğu'daki halk ayaklanmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Suriye konusundaki düşünceleriniz nelerdir? Türkiye'nin bu konudaki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz'' sorusu üzerine Ahmedinejad, bütün milletlerin özgürlük hakkına ve özgür seçme hakkına sahip olduklarını kaydetti.

Milletlerin sağlıklı ortamlarda kendi haklarını elde etmesi gerektiğini vurgulayan Ahmedinejad, şunları söyledi:

''Batılılar, özellikle ABD ve NATO'nun müdahalesi durumu düzeltmeyecek, halkın isteklerine ulaşmasını engelleyecek. Libya'daki müdahale işleri daha fazla karıştırdı. İnsanlar ölüyor. Kim füze atıyorsa olan halka oluyor. (BM Genel Sekreterine) Keşke siz NATO'nun müdahalesini engelleseydiniz, dünyada zulmedenler bu işe karıştı. Halbuki bağımsız bir grubu gönderseydiniz, halkın özgürlüğü için daha iyi olacaktı. Bütün hükümetlerin halklarıyla dayanışma içinde olması gerekiyor. İran, Irak ve Türkiye'nin yardım etmesi gerekiyor. Barışçıl yollarla giderilsin. Ölen her kişi, sorunları daha da karıştıracaktır. Yabancıların müdahalesi herkesin zararına, halklar karşı çıkmalı. Onların müdahalesine zemin hazırlamamalılar.''

Amerika ve İngiltere'nin halkına baskı uygulayarak ülkelerini yönettiklerini savunan Ahmedinejad, ''Amerika ve İngiltere halklarını öldürerek yönetimlerine devam etmeye çalışıyorlar. Bu olaylar Amerika ve Avrupa'da da çıkar diye düşünüyorum. Amerika ve Avrupa'da da 50 sene, 100 sene bir parti hakim. Bu uyanış bir insani uyanıştır. Kesinlikle bu itiraz dünyayı yöneten esas ülkelere ulaşacaktır'' dedi.
haber10

Bahreyn'de 300 gösterici işten atıldı

11 MAYIS 2011

Bahreyn hükümeti, devlete ait petrol şirketi BAPCO'da çalışan 300 işçinin işten çıkarıldığını açıkladı.
Çalışanların işine hükümet karşıtı gösterilere katıldıkları için son verildi.

Enerji Bakanı Abdülhüseyin bin Ali Mirza, sendika liderlerinin de cezalandırılacağını söyledi.
Sendika yürütme kurulunun 11 üyesinin savcılığa sevk edildiği de belirtildi.
Bakan Mirza, aynı zamanda petrol şirketinin başkanlığını yapıyor.
Bahreyn meclis üyeleri, krala sadakatın işe alımın ön koşulu olmasını talep ediyor.
Bahreynli insan hakları savunucusu Meryem Havaja, BBC'ye yaptığı açıklamada hükümetin eylemcileri tutuklamaya devam ettiğini söyledi.
Havaja, tutuklanmamak için gizlenen eylemciler olduğunu da ekledi.
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş May 11, 2011 5:14 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş May 04, 2011 9:22 pm    Mesaj konusu: Haritamız, İspanya’dan, Çin’e kadar olan bütün coğrafya Alıntıyla Cevap Gönder

Ahmet Özcan: 'Biz de iç savaşlarımızı batıya ihraç etmeliyiz'
4 Mayıs 2011



"Ortadoğu'da genç Musa'ların batı destekli firavunlara isyanı söz konusu.Bütün batıcı rejimler, kemalizm, baasçılık, ulusalcı faşizmler tasfiye edilmeli.Türkiye önderliğinde yeni bir dünya kurulmalı."

Aylık Özgün İrade dergisi, Mayıs sayısı için yayın yönetmenimiz Ahmet Özcan'la Ortadoğu'daki son gelişmeler üzerine bir söyleşi yaptı. Bu söyleşiyi ilginize sunuyoruz
Haber 10

Büyük Ortadoğu Nereye?


-Yaşadığımız şu aylarda İslam coğrafyasında gelişen değişim ve dönüşüm hareketlerini nasıl anlamalıyız?

Dünya sistemi, son yirmi yıldır yeni bir düzen arayışında. Sistemin büyük güçleri arasında tartışmalar ve pazarlıklar henüz bitmiş değil. Olan biteni tek cümleyle özetlersek; Anglosakson Yahudi Cephesi, içindeki fraksiyonlarla birlikte ön alıp dünyanın stratejik bölgelerine yığınak yapıyor. Bu hamle, “entegre edilmemiş boşluk” olarak tanımladıkları Akdeniz-Avrasya hattı boyunca bütün kritik geçiş güzergahlarında sürüyor. Buralar esas itibariyle İslam coğrafyası ve bu nedenle kriz, İslam’la Batı arasındaymış gibi görünüyor. Oysa 20. yüzyılın iki dünya savaşında olduğu gibi, kriz hala Batı’nın bitmeyen iç savaşını ifade ediyor. Bu bağlamda, son gelişmeler dahil, son yirmi yılın bütün gelişmelerini bu çerçeve içinde okumak gerekir diye düşünüyorum.

Son olaylar ise Batı’nın iç savaşının bizim coğrafyamızda yansımalarından biri, Anglosakson Yahudi Cephesi’ndeki bir kanadın Avrupa-Rusya ve Çin’i bölgede enterne etme çabası olarak görülebilir. Ama durum sandığımızdan da karışıktır aslında. Çünkü bu cephe içinde rakip sayılan Avrupa-Rusya-Çin ve İran’la ittifak içinde olan güçler de var. Dolayısıyla, bütün eski tanımlamaların yetersiz kaldığı yeni durum ve güç bileşenleri ile de karşı karşıyayız.

Küresel finans-kapital ile konvansiyonel devletler, ABD ile İngiltere, ABD ile Avrupa, ılımlı Yahudilikle radikal Yahudilik, soğuk savaşçılarla yeni düzenciler, imparatorlukçularla- liderlikçiler… Bir dizi Batı içi fraksiyon kıyasıya rekabet içinde… Her yeni durumda bunların ittifakları, birbiriyle ilişkileri değişiyor. Taşlar yerine oturmuş değil ve kesin olarak söyleyeceğimiz tek şey, olan biteni bütünüyle yönlendiren tek bir iradenin olmadığı… Süreç, 20.yüzyılın düzenlerinin tasfiyesine dönüktür. Ki, bu düzenler aslında Osmanlı mülküne kondurulmuş birer gecekondudan ibarettir.

Bugün eski rejimler yıkılırken ve bu yıkım esnasında tabir caizse filler çarpışırken karıncalara çeşitli imkanlar ve fırsatlar çıkıyor. Şimdi bu geçiş dönemi boşluklarını değerlendirerek kendi talep ve çıkarlarına kullanmak isteyen Türkiye ve İran gibi ikincil güçler için önemli bir zemin oluşuyor. Değişim ve dönüşüm bundan sonra olacak…Stratejik olarak en kritik sorun, Türkiye ile İran’ın ortak bir çizgide, mezheplerüstü ve ittihad-ı İslam temelli bir vizyonla, emperyalist güçleri bölgeden atacak derin bir işbirliği içinde hareket etmesidir. Bu işbirliğine Arap dünyasını da katıp, bölgemizin kaderini bu büyük tarihsel akılla belirlemeye çalışmak, en önemli gelişme olacaktır. Böyle bir tarihsel fırsatı kim geri teperse, ister Türkiye, ister İran, ister Araplar, o geçmişteki Fatımiler gibi, batının yeni haçlı işbirlikçisi tarihe olarak geçecektir. Bana göre, İslam dünyası, özellikle Fars-Arap ve Türk-İran rekabetini bölgemizde değil, gidip batıda, Avrupa içlerinde sürdürmelidir. Bölgede barış, batı tarlasında hesaplaşma; ortak jeopolitik formül bu olmalıdır…Bu formül, uzun vadede batının Müslümanlaşmasını da sağlayacaktır.

-Kitle hareketlerini tetikleyen sebepler nelerdir?

Dünyanın her yerinde doğru ve kararlı bir çalışmayla ve iyi bir zamanlamayla her tür sorunu büyük çaplı değişimlerin tetiği yapacak kitlesel manipülasyonlar yapmak mümkündür. Bu objektif gerçek, bizim coğrafyamızda çok daha fazla geçerlidir. Zira yeteri kadar tarihsel çelişki, etnik ve mezhebi gerilim ortamı, ekonomik nedenler mevcuttur. Bu olaylarda her ülkenin ortak nedeni bellidir; zalim diktatörlükler. İngiltere-Fransa ve Rusya’nın ortak yapımı bu rejimler aslında birer mafya örgütlenmesidir.Kimi sosyalist, kimi kapitalist, kimi sözde dinci veya bilmem ne görünümlü, ama hepsi de batının çıkarları ve dolayısı ile İsrail’in güvenliği temelinde var olan işbirlikçi oligarşilerin diktaları..işte genç nesillerin başını çektiği bu isyanların temel kalkış noktası, bu oyuna “artık yeter” denmesidir.

Oyunun iç yüzü ise oldukça karışıktır aslında. I. Dünya Savaşı’nın galipleri olan İngiltere ve Fransa arasında paylaşım hala bitmemiştir, zira İngilizler Sykes-Picot Antlaşması’na riayet etmeyip petrol alanlarına el koymuştur.

20. yüzyıl boyunca İngiltere-ABD ve İsrail eksenine karşı bölgede Fransa’nın farklı bir politikası hep göze çarpmıştır mesela. Derin Avrupa ile Protestan Batı’nın iç savaşı, bizim tarlamızda sürmüştür. Dolayısı ile bölgemizdeki kitle hareketleri dün olduğu gibi bugün de bu çelişkilerle birlikte değerlendirilmelidir. Son isyanların da bundan bağımsız olduğunu düşünmüyorum. Bölgede Avrupa’nın tasfiyesi yapılmaktadır sanki…Ama bu ayaklanmaların yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Aksine halkları işin içine katan her gelişme, prensip olarak iyidir. Ve orta ve uzun vadede bu coğrafyada bir irade kendi kaderine hükmedecekse, bölgedeki soğuk savaş ve hatta 20. yüzyıl kalıntısı bütün rejimlerin tasfiyesi hayırlıdır. Bunu sağlayan kitle kalkışmasının kendiliğinden veya operasyonel olması, basit bir teferruattır. Önemli olan sonuçtur. Sonucun halklarımız adına hayırlı olması için uğraşmak eylemleri tetikleyen nedenlerden daha önemlidir.

-Tunus’ta başlayıp Ortadoğu’nun büyük bir kısmında yaşanan bu ayaklanmaların domino etkisi oluşturmasını nasıl okumalıyız?

İsyanların birbirine mutlaka moral etkisi olmuştur. Ama bence her ülkenin ayrı ayrı koşulları, nedenleri ve iç-dış tesir odakları var. Olaylara farklı güçlerin karşılıklı hamlesi olarak baksak ta, farklı ülkelerin benzer sorunlarının biriktirdiği fay kırılmaları olarak değerlendirsek de sonuç aynıdır.

Bir dönem, bir yüzyıl, bir statüko düzeneği yıkılıyor. Ve yeni sayfalar açılıyor. 20. yüzyıl boyunca neredeyse her on yılda bir büyük çaplı değişimler ve devrimler olmuştur. Şimdi 2010-2020 yılları arasında da benzer bir sarsıntı dönemi yaşayacağız gibi…

Sorun şu ki, bir şekilde bu sarsıntıların ABD ve Avrupa’yı da içine almasını sağlayacak manipülasyonlar keşfetmek gerekir. İç savaşlarını bizim tarlamızda sürdürenlere iç savaş ihraç etmek en önemli politik görevdir. Domino etkisi asıl o zaman söz konusu edilebilir.

-Ortadoğu’da onca baskıcı rejimler yıllarca yönetimdeyken bu ayaklanmalar neden şimdi? Zamanlamasını nasıl değerlendirmeliyiz?

Filozoflar “zamanın ruhu” kavramını çok tartışmış… Diyalektiğin yasasıdır, nicel birikimle nitel değişimler gerçekleşir. Demek ki, biriken sosyal enerji tam şimdi patlamanın eşiğine geldi. Bence en önemli faktör, yeni nesiller. Babalarının yaşadığı korkulara tanık olmayan, bu nedenle Hz. Musa gibi, firavun düzenlerinden korkmayan ve korku duvarının aşılabileceğini gösterecek basit ama tarihsel adımlar atabilen gençler, bu patlamaların asıl kahramanlarıdır. Zamanın ruhu herhalde yeni Musaların kalbiyle birlikte attığı için, şimdi isyan olabildi…Uzun vadede ABD ve Avrupa halklarının gençliğine de el atıp, oradaki Musa’ları da kendi firavunlarına karşı ayaklandırmanın yollarını bulmalıyız..küresel kapitalist-emperyalist sistem, ancak o zaman çökecektir. Zamanın ruhu, işte o vakit insanlığın ruhu olacaktır.İnsanlığın ruhu, Allahın ruhudur. Çünkü iblis insana güvenmemiş ama Allah güvenmiş ve emaneti vermiştir. Bu emanete sahip çıkmanın tam zamanıdır. Zira şeytanlar yine hadlerini çok aşıp insana tahakkümde şımarıklık ve pervasızlık boyutunda mesafe aldılar. Batılı halkların vicdanını, insanlık damarını uyandırmak, en önemli fikri çabamız olmalı…Ey insanlar, demeliyiz; “21. yüzyıla yemin olsun ki, hüsrana doğru gidiyorsunuz..bu kadar tefeci, bu kadar banka, AVM, kredi kartı, bu kadar ahlaksızlık, bu kadar zulüm ve haksızlık…artık yeter. kendinize gelin, bu dünya, bu hayat şekli insana yakışmıyor. İnsanı insanlığından çıkartıyor. Bu alçak dünyayı hak etmiyoruz. Bunu değiştirmek elimizde ve hep birlikte başka bir dünya kurabiliriz.” İnsanlığa mesajımız işte budur. Küresel barbarlığa karşı küresel insanlık devrimi…Lailahe illalah’ın 21. yüzyıldaki tefsiri bu olmalı…Ortadoğu devrimleri Allah göstermesin, şeytanların müdahalesiyle şimdilik başarısız kalsa bile, bu evrensel devrim çağrımız sürmeli…

-Ekmek ve özgürlük talebinin öne çıktığı bu ayaklanmalar bir isyan mı devrim mi ya da neye tekabül ediyor?

Bu hareketler 20. yüzyılın veya III. Enternasyonal sonrası görülen klasik devrimci kitle hareketlerine benzemiyor. Ortak bir lideri, ideolojisi, örgütü yok… Kahramanı yok… Kelimeyi sevmem ama, post-modern bir durumla karşı karşıyayız. Tunus ve Mısır, tam bir sivil itaatsizlik devrimi gibiydi. Ama Libya, Suriye, Yemen gecikmiş feodal hesaplaşmaların ve stratejik bölgesel dinamiklerin de rol aldığı daha farklı bir süreç izliyor. Buralarda belki iç savaş ve parçalanma tehdidi ile daha zor ama daha köklü devrimler olacak. Sorun şu ki, devrilen belli ama deviren nedir, gelen nedir? sorusu belirsiz. Muhtemelen bu değişimlerin adı sonra konulacak…talepler meşru, haklı ve evrensel değerleri içeriyor, dolayısı ile isyanların taleplerine uygun değişimler gerçekleşince tarihe büyük Ortadoğu devrimleri olarak yazılacaktır.

-Bu hareketler Ortadoğu’yu nasıl şekillendirecek?

Bir çok analist, Büyük Ortadoğu Projesi’nden bahsediyor. Bence ortada bir proje yok. Veya her emperyalistin başka bir projesi var. Bu çok ta önemli değil… Bence gavurun niyetini bir kenara bırakıp, Türkiye önderliğinde büyük bir emperyal entegrasyon tasarlamamız gerekiyor. İşte ona proje diyebiliriz. Büyük Avrasya veya Birleşik Milletler Birliği ya da Adalet birliği diyebiliriz mesela…

Gavurun ortaya attığı her kavramı çok matah bir şeymiş ve de onlar haşa tanrıymış gibi tartışıp durmak yerine, kendi insanlık idealimizi, bölgesel ve küresel projelerimizi isimlendirip tartışmalıyız. Evrensel hukukla Osmanlı millet sistemini mezceden yeni bir formülle bütün insanlığa, özellikle de ortak tarihi ve coğrafi tecrübesi olan bölgemiz halklarına yeni bir dünya kurmayı teklif etmeliyiz.

Adalet, hürriyet ve hukukun üstünlüğü, tek ortak şiar olmalı. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Siyonist olmayan Yahudiler, ladiniler, Agnostikler velhasıl her inanç ve meşrepten topluluğun içinde yer alabileceği bir büyük şemsiye açmalıyız. Bu son hareketlerin, böyle bir proje için büyük bir fırsat oluşturduğunu düşünüyorum. Bunun dışında gavur projeler umurumda bile değil… Halklarımızın da umurunda olduğunu sanmıyorum… Önemli olan bizim ne istediğimiz ve ne istemediğimizdir. Beyinlerimizi buna yoralım…

Kendimize ve halklarımıza güvenelim. Bu, Allaha güvenmek demektir… Emperyalistler, büyük güçler, şu, bu… ne yapmaya çalıştıklarını elbette takip edelim, bilelim… Ama tarihi şeytanlar değil, insanlar yapar, şeytanlar sadece bozar…

-“İktidarlar İslamcıların eline geçerse” korkusu paranoya mıdır yoksa sahici bir korku mudur? Ortadoğu İslamcıların eline geçerse, sonuç ne olur?

Bu Haçlı korkusudur. Mümkün olsa da bu korkuyu derinleştirsek… Daha da artırsak… Tabii ki bütün iktidar bu toprakların asıl sahiplerinin olacak. Onlar İslamcı, Fundamentalist, Şeriatçı türünden öcü kavramlarıyla insanlığı ve aslında kendilerini korkutadursun, bir gün hepsi saygıyla veya korkuyla, halklarımızın ve kuracağımız adil ve özgür düzenlerin önünde eğilecek, çocuklarımızın ayaklarını öpecek.

Bizim ülkelerimizdeki Haçlı tohumu bazı unsurların da aynı korkuyla refleks verdiğini bilerek tekrar ediyorum; bizden korkanlar, Müslümanlardan korkanlar, işiniz çok zor, zira artık hep korkularınızla yaşayacaksınız. Çünkü artık sadece Müslümanlar iktidar olacak. Biz de hep tekrar edeceğiz, İslam’dan korkan insan değildir.

Çünkü, insanlığın İslam’dan daha evrensel, daha özgürlükçü, daha medeni ve daha insani başka bir kurtuluş yolu yoktur! Varsa çıkarsınlar da görelim… Gördüklerimiz ise, yani son 300 yıldır berbat ettikleri bu dünyaysa önerdikleri, biz bu alçak ve zalim dünyalarını istemiyoruz. Her şeylerini, bütün kavramlarını, modellerini, sistemlerini, ideolojilerini alıp defolup gitsinler… topraklarımızdan da, İnsanlıktan da ellerini çeksinler… Onlardan öğrenecek hiçbir şeyimiz yok!.. İç hesaplaşmalarını gidip evlerinde halletsinler. Halklarımızı rahat bıraksınlar. Gölge etmesinler bize… Bizden korkmaya da devam etsinler! Çünkü er veya geç oralara da gideceğiz. Endülüs’ün, Osmanlı’nın yarım bıraktığı işi tamamlayacağız.

-Halk isyanlarında Türkiye’nin uyguladığı politika doğru mu?

Türkiye, bölge halklarının çıkarına olacak her gelişmeyi desteklemeli. Tek ölçümüz, halkların özgürleşmesi… Bunu sağlayacak her adım doğrudur ki, bu olaylarda önemli ölçüde doğru bir siyaset izlenmiştir. Ama resmi bağların, yani eski rejimden kalma küresel mükellefiyetlerin sıkıntı yarattığı durumlarda olmuştur. Ama bizler halk olarak artık devleti ve hükümeti bütün bölge halkları lehine daha kararlı, daha cesur ve daha müdahaleci olmaya zorlamalıyız. Özellikle silahlı kuvvetleri hükümetin bu siyasetinin arkasında koruyucu bir güç olmaya teşvik etmeliyiz. Mavi Marmara katliamı sonrası ordu susmasaydı, İsrail çetesi çoktan dağılmıştı. Aynısı Afganistan, Irak ve Lübnan için de geçerli, Balkanlar içinde…

Türkiye, güvenlik, refah ve idealizm temelinde bölgesel entegrasyonunu tamamlayabilir. Bu da aydınlar, Ordu ve milli sermayenin ortak bir hedefte toplanmasıyla mümkündür. Bu süreç, Türkiye’nin ordusunun, aydınlarının ve orta sınıflarının da değişmesini sağlayacak bir doğrultuda yönetilmeli. Zira artık dış politika, iç politikadır. Bu bağlamda, bütün muhalefet partileri dahil, siyaset, sivil toplum, iş dünyası, aydınlar ve ordunun ortak bir idealde toparlanması için, bölgemizdeki gelişmeleri kullanmalıyız.

Bundan sonra iç çelişkilerimiz, sadece emperyal vizyon tariflerimiz temelinde söz konusu olmalı. Yeni düzenimiz için önce Batıya mı yoksa doğuya mı yönelmeliyiz? Bölgemizde Entegrasyon mu, konfederasyon mu, birlik mi kurmalıyız? Bölge halklarıyla eşit vatandaşlık mı, Millet sistemi ile mi bir arada yaşamalıyız? Askeri endüstriyel temelde mi, tarımsal ticari temelde mi ortak pazar oluşturmalıyız? Avrupa ve Amerika’nın iç savaşını mı, dini ve sosyal dönüşümünü mü desteklemeliyiz? Latin Amerika, Çin, Hindistan politikamız ne olmalı? Rusya parçalanmalı mı, kontrol altındaki bir partnere mi dönüştürülmeli? Şiilik ve Sünniliği nasıl entegre ederiz, vb. vb.

İç siyaset artık bu ve benzeri sorulara verilecek cevaplar ekseninde şekillenmeli. Bu doğrultuda partiler olmalı. Velhasıl, Türkiye’nin yürüttüğü doğru politikaların bu şekilde bir devamı da olmalı. Bizlere düşen iktidarları sürekli buna zorlamaktır.

-“Model Türkiye” tartışması var; bunun gerçekliği var mı?

Türkiye, iç değişimini kansız gerçekleştiren, halkı sürece demokrasi içinde katabilen; tarihsel ve İslami kökleriyle doğal bir süreçte barışan bir değişim modelidir. Tabii ki bunu ihraç etmelidir.

Bütün bölge halkları, sadece Arap kardeşlerimiz değil, Balkan halkları, Orta Asya, hatta Latin Amerika bile Türkiye’yi ilgiyle izliyor, imreniyor, özeniyor, seviyor. Bunda en önemli sebep, insanlığa meydan okuyan Siyonist çeteye bir küçük “van münit” demiş olmaktır. Bütün sihir işte bu söz ve duruşta gizlidir.

Davos’tan önce de sonra da gezdiğimiz onlarca ülkede bizzat bu değişimi, Türkiye’ye olan bakış açısındaki müthiş farkı gözlemlemiş biri olarak söylüyorum; kim ne masal anlatıyorsa anlatsın, bu olay bize şunu gösteriyor: İnsanlık mert, doğru, adil ve cesur bir ses arıyor. Bu sesi kimden duyarsa ona kulak kabartıyor. Onun her şeyini sevmeye başlıyor. İster Yunanistan, ister Makedonya, ister Sırbistan, ister Suriye, Mısır, Libya olsun, hepsinde gözümüzle gördüğümüz temel saik işte bu idi.

Demek ki, Türkiye’nin tek reel gücü Müslüman ve Osmanlı damarından beslenen adalet ve hürriyetin sesi olmak! Ekonomik, askeri ve siyasi güç, bu duruşun meyvesi olarak gelecektir. Bu nedenle, yaşanan değişim, iktidar partisinden, devletten, bir ideolojiden bağımsız olarak, hepimize, bütün millete ait bir tarihsel silkiniştir. Ve böyle de devam etmelidir. Gerçekten bu sürecin herkesin siyasi kimliğinden bağımsız olarak sahiplenebileceği bir zeminde ilerlemesi için uğraşılmalıdır.

Türkiye modeli, zalimlere kafa tutabilen, mazlumların yanında yer alabilen, modern, Müslüman, demokratik ve büyük bir ülke demektir! Bundan sonra, demokrasinin de aşil topuğu bu zemindir. Yani artık hükümetler, bu modele hizmet ettikçe halkın desteğini alır, aykırı düşerse alaşağı edilir…

-Amerika ve Batı Dünyası mı ayaklanmaları yönlendiriyor yoksa bu güçler hazırlıksız mı yakalandı?

Ben prensip olarak hiçbir şeyi şeytanların yönlendirdiğine inanmam. Kötülük sadece bizim zaaflarımızdır. ABD, Yahudilik, Batı… Bunlar insanlığın zaaflarından beslenen kanser hücreleridir. Tek başlarına hiçbir şeydirler. Ama bizim zaaflarımız, tamahkarlıklarımız, dünya malına düşkünlüğümüz, bencilliğimiz, kontrolsüz ihtiraslarımız, zalim ve sefil yanımız, bu pespaye barbar güçlerin insanlığa musallat olmasına sebep olmaktadır.

Onların parası, silahları, teknolojisi, fikirleri, neleri varsa, dikkat edin, aslında onlara ait değildir, onların icadı değildir, onların malı değildir. Hepsi insanlığa aittir, “biz”e aittir. Kapitalist sistem, bizim zaaflarımız sayesinde ayakta durmaktadır. Onlara ait tek şey, şeytani kurnazlıktır, kendilerine ait olmayanı kendilerininmiş gibi kullanabilmektir. Bu olayları elbette ki yönlendirmeye çalışıyorlar. Belki de bizzat onlar organize ediyor. Bence hiç önemli değil, Allah bazen şeytanlar eliyle de insanlığa yardım eder.

Ölçümüz basittir: Kendine ve halklara güven. Halkların önünü açan her rüzgar iyidir. Bu manada halklarımızı Batı destekli zalim diktatörlüklerden kurtaran her operasyon ilahi müdahaledir. Bundan sonra da daha özgür ve adil düzenler kurmaları için çaba göstermemiz gerekir. Ama bu çabayı göstermeyip yeniden Batıcı düzenlerin kurulmasını seyredersek, bu batının gücünü değil, bizim zaafımızın düzeyini gösterir. Hepsi bu.

-Değişen dengede İsrail’in konumu ne olur?

İsrail diye bir devlet yoktur!.. Dolayısı ile bir konumu da yoktur. II. Dünya savaşından sonra Anglosakson gücün Arapları ve petrolü kontrol etmek için Rusya’yla beraber uydurduğu İsrail isimli bu zalim formül, artık reel politik açıdan da geçersizdir. Oradaki çocuk katillerinin aşırılıkları, muhtemelen İsrail yok edildikten sonra da bölgedeki denklemde yer alabilmenin pazarlığı içindir. Ama halklarımız buna da asla müsaade etmeyecektir. Siyonistler, işledikleri suçların hesabını teker teker verecektir!..

Önümüzdeki 10 yıla kadar İsrail isimli bir sözüm ona devletin kalmaması için uğraşmamız lazım. Bölgemizde bu habis urun sökülüp atılması gerekir. Batı ajanı Siyonistler sevdikleri Batı ülkelerine göç etmeliler. Geri kalanlar ise bölge halklarının kuracağı büyük entegrasyona uyum sağlasın. Bunun dışında hiçbir formüle razı olunmamalıdır.

-I. Dünya Savaşı’ndan sonra şekillenen haritaların yeniden çizilme durumu söz konusu olabilir mi?

Batının değişmez planı, kendisini bütünleştirirken, kendi dışındaki dünyayı sürekli bölmek, parçalamaktır. İslam dünyasını da haçlı alışkanlığıyla mezhebi ve etnik bölünmelerle kontrol etmek istemektedir. Bu çerçevede tabii ki Pakistan’dan Fas’a kadar Şii-Sünni farklılığını, bazı etnik sorunları sürekli kışkırtarak ülkeleri bölme tehdidiyle oyun çevirmektedirler. Bu son gelişmelerde de elbette kafalarında yeni haritalar vardır. Ama işler öyle yeni harita yapıp ülkeleri bölünme korkusuyla yönetmeye çalışmakla yürümüyor. Mesela benimde kafamda ABD’yi 30 ülkeye, İngiltere’yi 12 ülkeye, Fransa’yı 7, Rusya’yı 5 ülkeye bölecek haritalar var. Bu işler öyle kafadan planlar yapmakla olmuyor. Halklar, neyi istiyor ve hak ediyorsa o olur. Bu manada haritanın emperyalistler tarafından yeniden çizilmesine müsaade edilmemelidir. Aksine, haritadaki bütün sonradan eklenmiş çizgiler kaldırılmalıdır. Bizim haritamız, İspanya’dan, Çin’e kadar olan bütün coğrafyadır ve burada hiçbir başka güç istemiyoruz! Elbette ki gavurun aklında yeni böl-yönet politikaları, yeni etnik-mezhebi çatışmalar, yeni ajan devletçikler bulunmaktadır… Bölgedeki bütün devletleri daha küçük birimlere bölüp bir biriyle sürekli çatışan Afrika kabile düzenine çevirmek istemektedirler. Hiçbirine müsaade etmemeliyiz. Bütün ayrılıkçı, mezhepçi ve hizipçi akımlara prensip olarak karşı çıkmalıyız. Aslında unutulmamalıdır ki, bölgemizde Osmanlı sonrası var olan bütün devletler gayrı meşrudur ve bunlar, hepsini ifade eden tek bir büyük şemsiye yapı kurulana kadar, idare edeceğimiz geçici yapılardır. Biz bunları dahi hazmedememişken yeni hiçbir bölünmüş devletçiği kabul etmemeliyiz.

Aksine her durum ve şartta, her bölgede daima bütünleşme, birleşme, entegrasyon ve birlikleri savunmalıyız. Balkan Birliği, Asya Birliği, Afrika Birliği, Kafkas Birliği, Hindistan Birliği, Ortadoğu Birliği gibi… Ve hepsinin kalpgahı “payitaht”, yani Türkiye’dir… İşte bunu sağlayacak her gelişme iyidir; bunu bozacak her akım, fikir ve gelişme kötüdür. Ölçümüz bu olmalıdır ve Batılı güçleri de buna göre değerlendirmeliyiz. Bizim gerçek ülkemizin kurulmasına hizmet edecek bir politika güdüyorlarsa işbirliği yapabiliriz, aksi ise resmi olarak müttefikimiz olsalar bile karşı durmalıyız. Dünyaya, bölgeye ve dış siyasetimize bakışımızın özü bu olmalıdır.

Tarihi; bir hayali, ideali ve hedefi olan “maceracı ruhlar” yapar, realistler sürdürür. Bu özelliğiniz yoksa, boş konuşuyorsunuz, boş işler içindesiniz demektir. Allah, boş şeylerden yüz çevirin diyor. Kendi kaderinizi elinize alın, nefislerinizi değiştirin, o zaman bende sizinleyim, diyor. Bugün olaylara, gelişmelere bakıpta sürekli dış güçleri abartan, komplocu, tuhaf yargılarla ama fiilen seyirci olarak değerlendirenler, boş işler içindedir. Aslolan süreci doğru okuyup aktif destek vermek, devrimleri desteklemek, hem Türkiye hem de kardeş ülkelerdeki değişimi sonuna kadar gitmesini sağlanmasına katkıda bulunmaktır. 20. yüzyıldan kalma batıcı-pozitivist-totaliter bütün rejimlerin yıkılması, Kemalizm, Baasçılık, Ulusalcı faşizm gibi zehirli ideolojilerin personeliyle birlikte tasfiyesi ve halkların önünü açan yeni düzenlerin kurulması, bu sürecin en temel dinamiğidir.

Geleceği kuracak olan irade, işte bu sürecin içinden ve bu dinamiklerden çıkacaktır.

*Kaynak: Özgün İrade dergisi, Mayıs-2011
[/i]

Kaddafi'ye karşı savaşı, Kaddafi'nin hesaplarından finanse edip kazanmak veya savaşı kaybetmek ihtimali üzerine
Selçuk Salih Caydi
08 MAYIS 2011

Perşembe günü Roma'da yapılan bir toplantıda, yirmiden fazla ülkenin dışişleri bakanı, Kaddafi'nin yurt dışı hesaplarındaki milyarlarca Dolarının, Kaddafi muhaliflerinin kullanımına açılmasına karar verdi (dpa). Kaddafi'nin sadece Almanya'da 6.1 milyar Doları var. ABD geçen hafta, Libyalı muhaliflere 25 milyar Dolarlık lojistik destek sağlayabileceğini açıklamıştı.

Bunun için ilk prensip kararı, Katar'da 13 Nisan'da yapılan bir toplantıda alınmıştı. İtalyan Dışişleri Bakanı Franco Frattini, 5 Mayıs günü yapılan toplantıda, Libya'ya asker göndermemek gerektiğinin altını çizerek, bu konuda devletler arasındaki anlaşmazlığın sona erdirilmesi gerektiğini söyledi. Bilindiği gibi Kaddafi, Avrupa ülkeleri arasındaki fikir ayrılıklarını kullanarak hem zaman kazanıyor, hem de onların etkinliğini zayıflatmaya çalışıyor.

Dünya basınında asıl eğilim, Roma'da alınan kararı desteklemek yönünde. Avusturya'nın Sol eğilimli gazetesi Der Standart, perşembe günkü toplantının bazı zayıf yanlarına işaret ediyor: "Avrupalıların Kaddafi'ye karşı yürüttükleri 'Odyssey Down' askeri operasyonun uzun süreceği anlaşılıyor. Fransızların başlattığı askeri harekatın ortaya koyduğu durum, Amerikalılar işe kuvvetle müdahale etmeden kesin başarı elde etmek zor görünüyor..." (6.5.2011)

Bunlar, şimdi bir kenara not edilmesi gereken önemli saptamalar. Der Standart ilk kez cidden, Batı'nın bu savaştan yenik çıkma ihtimalinden de bahsediyor, hem de ABD ile birlikte! Şu anda herşey, Kaddafi'ye direnenlere bağlı. Kaddafi'nin fütursuz/kanlı lejyonerlerinin baskısına Misrata'da ne kadar direnebilecekler? (..)

Geçen yıl Kasım ayı gibi başlayacağını düşündüğümüz savaş, bir şekilde çıkmış gibi görünüyor. Ben bu konvensiyonel savaşın, daha sonra başka müdahaleler ve başka yerlerde çıkan başka gelişmelerle (mesela Bin Ladin'in öldürülmesi gibi) giderek karmaşık bir hal alması endişesini taşıyorum ve Avusturyalı dostların endişelerine katılıyorum. Sahiden de Avrupalılar, tıpkı 1990'lardaki Balkan Savaşı'nda olduğu gibi, kendi başlarına bu savaşı da bitirebilecek durumda değiller ve mutlaka ABD'nin müdahalesine muhtaçlar. Peki ya ABD müdahalesi de savaşı bitirmeye yetmezse? İşte bunun devamını düşünmek bile istemiyoruz. Bir kere, Libya'da korkunç bir katliam olur. Kaddafi, yeni bir tip yerel savaş beyi olarak sivrilir. Batı'nın topu birleşip bir Libya'yla başedemiyor olur -ki bu bilgiden kendince sonuçlar çıkaranlar Batı'ya girişirler...

Şimdi burada bazıları bana, "Batı'nın Avukatı mısın?" diye sorabilir.
Değilim. Ama burada konu Batı değil.
Burada konu, sistem...

Sistem çöksün mü yoksa değişip dönüşsün mü? Mesele budur.
Batı, şu anda sistemin merkezini, hatta işleyen demokratik merkezini temsil ediyor. Ben sistemin çökmesinden değil, bilinçli bir şekilde reformlarla/devrimlerle değiştirilmesinden yanayım. İnsanoğlunun sınavı da burada zaten. Eğer sistem çökerse, altında kalıp sınavı kaybetmiş olacak. Ama silkinip uyanırsa ve kendini/sistemi değiştirmek için irade gösterirse -sadece biraz...
O zaman birçok şey kendiliğinden yerli yerine oturabilir, değişim umulandan daha kolay ve az sancıyla gerçekleşebilir.

(..)

konstantiniye.blogspot.com/

Sinan Tavukçu
Bugün Yaşananları Anlamak İçin: Enver Paşa’nın Mektubu
10 Mayıs 2011

"Bu mücadele öyle bugün yarın değil, belki beş, on ve hatta elli sene sonra neticesini verecektir. Bundan dolayı da buna hayal diyenler bulunuyor. Fakat biz bu işe biz görelim diye sarılmıyoruz."

Enver Paşa’nın Livâ –el İslâm Dergisi’nin 1 Haziran 1337 (1921) tarih ve Yıl.1, Sayı.6 nüshasında yayımlanan bir mektubu, bu gün İslâm Âleminde yaşanmakta olan ayaklanmaları ve uluslararası sistemin başlarına diktiği diktatörlerden kurtulma mücadelelerini anlamamız bakımından ibret verici mahiyettedir. Mektup metnine yer vermeden önce, bundan tam doksan yıl öncesine gitmekte ve mektubun yazıldığı o dönemi kısaca hatırlamakta yarar vardır.

Mondros Mütârekesi’nin imzalanmasından sonra, 3 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’u terk eden İttihatçı liderler imzalanan mütârekeye rağmen mücadeleden pes etmemiş, aksine emperyalist olarak tanımladıkları gâlip İtilaf devletlerine karşı topyekun bir mücadele için yurtdışında yardımcı kuvvetler vücuda getirmenin gerekli olduğuna, bu gücün Türk ve İslâm âleminde bulunduğuna olan inançla, mücadelenin yurtdışı ayağını oluşturmaya koyulmuşlardı.

Talat Paşa, Almanya’ya giriş yapar yapmaz, işgal altındaki ülkelerini terk etmek zorunda kalan birçok Arap ve diğer Müslüman ülke temsilcilerini etrafına toplamak suretiyle işgalci güçlere karşı bir kıyam hareketi örgütlemeye başladı. Bu amaçla 1919 Aralık başında Zürih’te bir kongre gerçekleştirdi. Tunus, Cezayir, Mısır, Fas ve Hint temsilcilerinin katıldığı bu toplantıda, Türklerin desteğiyle Tunus, Cezayir ve Fas’ın Fransız işgalinden kurtarılması kararı alındı. Talat Paşa’nın Berlin’de “Şark Kulübü (Orient Klub)” adı altında kurduğu dernek kısa zamanda İttihatçıların, Mısır, Suriye, Hindistan, Afganistan, Türkiye, Azerbaycan, Tunus, Fas, Cezayir ve İran temsilcilerinden oluşan ihtilâlcilerin buluşma mekânı haline gelmişti. Müslüman ülke temsilcileri dışında, İtilaf devletlerine karşı koyan Almanlar ve Bolşevikler de Talat Paşa’nın çevresinde yer almışlardı.

İstanbul’u terk ettikten sonra, Kafkasya’ya geçmek üzere gruptan ayrılan Enver Paşa, başına gelen pek çok aksilikler dolayısıyla, tam dokuz ay sonra, 15 Ağustos 1920’de, Moskova’ya varmayı başarmıştı. Enver Paşa Bolşevik liderlere ortak düşman İngiliz emperyalizmine karşı birlikte mücadele etme ve İslâm ülkelerinde ihtilâl cemiyetleri kurma teklifinde bulundu. 1 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan “Şark Milletleri Kurultayı”na Fas, Tunus, Cezayir ve Trablus temsilcisi olarak katıldı. Ekim 1920’de Berlin’e dönen Enver Paşa, ”İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihâdı”nı (İİCİ) kurdu. Yapılacak ilk kongreye kadar geçerli olacak protokole göre, cemiyetin merkezi Moskova’da bulunacak, Enver Paşa cemiyetin genel başkanlığı ve başkomutanlığı görevini yürütecekti. O dönemki İngiliz istihbarat raporlarına göre Enver Paşa, ”İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihâdı”nda, Mısır Milliyetçileri, Anadolu Hareketi, İttihad ve Terakki, Hint Milliyetçileri, Afgan Yurtseverler Ligi, Kafkasya Müslümanları, Çerkezler, Dağıstanlılar Birliği, Rusya Müslümanlar Kongresi, İran Milliyetçileri Ligi gibi örgütleri bir araya getirmişti.

Aynı stratejinin bir parçası olarak Cemal Paşa, Hint halkını İngiliz sömürgesinden kurtarmak için Afganistan’da, Halil Paşa İran’da faaliyet gösteriyordu.

Yazıldığı dönemi kısaca hatırladıktan sonra, mektup metnine göz atabiliriz.

Mühim Bir Mektup

Moskova 21 Nisan 1921

Birçokları gibi siz de ne yaptığımı, ne düşündüğümü merak etmişsiniz. Hakikaten şimdiye kadar hakkımda gazete sütunlarında yazılanlara bakıp da bir mâna çıkarmak mümkün değildir. Binâenaleyh şimdiye kadar olan sükûtu bırakarak arzunuzu imkan derecesinde yerine getirmeye çalışacağım. İlk 1908 İhtilâlinden evvel ve inkılâpta ve onu müteakiben Trablusgarp’da ve Balkan Harbinde, Harb-i Umûmî’de takip ettiğim fikrim ne ise bugün de odur. Bu da pek basittir. Avrupa ve Amerika’nın işletilen amelesinden ziyâde sıkılan, canı çıkarılırcasına işletilen esir Şark içinde; bütün Avrupa nüfusuna muâdil olan dört yüz milyonluk İslâm’ı kurtarmak için bu kitleyi harekete getirmektir. Fas’dan, ta Hind’e, Çin’e, Cava’ya kadar uzanıp giden hisleri ve tâlî’leri bir olan bu insan yığınını şimdiye kadar Türkiye’ye zarar gelir diye açıkça harekete getirmeğe savaşmaktan çekindik. Harb-i Umûmî’den evvel ve harp esnasında bu yoldaki teşebbüsler de derhal semere vermeyecek, mevzii çalışmalardan ibaret bir başlangıçtı. Fakat dünya mücadelesinde harbe girişmemiz sayesinde Rusya’da yıkılan ceberrut Çar idaresi yerine geçen Bolşevik idaresi, bu İslâm Âlemi’ni ezen, kanını emen Avrupa emperyalistleri karşısına barışâmiz, kanlı bıçaklı bir düşman olarak çıkınca, İslâm Âlemi’de şimdilik bu suretle nefes alacak bir dost buldu. Bir taraftan bu idare sayesinde, Rusya Çar idaresi zamanında karacahil kalmaya veya Ruslaşmaya mahkûm olan Müslüman gençlerin benliğini tanımaya başlarken, diğer taraftan İzmir’in işgaliyle kalbinden vurulmak istenildiğinden dolayı irkilen Türkiye, bu Bolşevik Rusya’nın maddeten az, fakat mânen çok yardımının inzimâmıyla (bağlanmasıyla) doğruldu ve hududlarının şark ve garbından saldıran köpek emperyalistlere karşı koyabildi. Hatta bu sayede Avrupa’nın, İngiltere başta olmak üzere, büyük ve gâlip emperyalistlerini de kendisiyle anlaşmaya mecbur etti.

İşte bu sıralarda ben de denizde, havada, karada ve hapishanede birçok kaza ve bela savuşturduktan sonra Moskova’ya gelmiş bulundum ve bu Avrupa emperyalistlerinin hasımhânı olan memlekette başta Türkiye olmak üzere bütün Müslüman memleketlerinin ve bunlarla tevhîd-i mesai edecek olan diğer memleketler halkının kurtulması esasından ibaret olan çalışmaya devam ettim. Bunda tabii birçok arkadaşlarım beraberdir. Bu suretle mesela Cemal Paşa kardeşim ve arkadaşları Afganistan’da çalışırken, Talat Paşa Berlin’de, diğer bu fikirde müşterek olanlar her tarafa dağılmış uğraşıyorlardı. Tabii bunda ne fırkacılık nede başka bir avz-i şahsi vardı. Bu bir kanaat ve hayatımda lezzet duyduğum bir kurtuluş mücadelesidir. Bence eski koca bir Osmanlı ilinin, nihayet aşağı yukarı yalnız bir avuç Türk’üyle kalan Anadolu’su şimdi arkadaşlarla beraber hedefimizi teşkil eden bu kurtulma uğraşmasına mani olmayacak bir şekil almıştır. Bir kere ben ve arkadaşlarım Anadolu’ya tâbi her Türk ve Müslüman gibi, elimizden geldiği kadar mukabilinde hiç bir şey beklemeksizin, yardım etmeye savaşmakta isek de ve yarı resmi Anadolu hükûmeti namına hiçbir teşebbüste bulunmadığımız gibi, vukuu bulan müracaatlara da Anadolu’dakileri gösterdiğimizden İngiliz, Fransız ve sair emperyalist hükûmetlere karşı olan mücadelemizde Anadolu’yu bizim yüzümüzden kimse sıkıştıramaz.

Diğer cihetten Arapların şimdi böyle yapayalnız kalması; oraları cebri bir merkeziyete bağlamak için sarf edilen Türk emeklerin heba olmasına ve Müslüman kardeşkanının İslâm zararına dökülmesine nihayet vermiş ve bu suretle Arapları da asıl düşman olan Avrupa emperyalizmiyle, kendi kuvvetleriyle, Türklerin yaptığı gibi mücadeleye mecbur bırakmıştır. Binâenaleyh şimdi görüyoruz ki, bir sürü esirler ve mahkûmlar derekesine inmiş olan İslâmlar Âlemi Araplar, Türkler, Acemler, Afgâniler, Hindûlar aynı düşman karşısında birbirine dayanmaya muhtaç bir halde bulunuyorlar.

İşte bu hal, hedefimiz olan bu âlemi kurtarmak ümîd-i necatının (kurtuluş ümidinin) Anadolu’dan gelecek bir Türk ordusunda veya Bolşevik Rusya’dan gelecek bir kırmızı orduda değil, ancak her ezilen milletin kendi kuvvetiyle harekete gelmesinde ve bu hareketinde aşağı yukarı bir program ve maksat dahilinde gönül rızasıyla bir tevhîd-i mesaide olduğunu anlatmakta bize tabii bir yardımcı oldu. İşte böylece Garbdeki ezilen ameleyi kurtarmak için onları kapitalizm ve emperyalizme karşı ihtilâle sevk etmek üzere kırmızı bayrağını açan komünizm ile bu emperyalizme karşı mücadele hudûduna dek yollarımız birleşti. İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihâdının ay yıldızlı kırmızı bayrağı altında, Avrupa amelesinden bin kat daha fena vaziyette kurûn-u vusta (orta çağ) esirleri gibi kırbaç ve ölüm tehditleri altında işletilen İslâm Âlemini ihtilâle sevke çalışıyoruz. Bu mücadele öyle bugün yarın değil, belki beş, on ve hatta elli sene sonra neticesini verecektir. Bundan dolayı da buna hayal diyenler bulunuyor. Fakat biz bu işe biz görelim diye sarılmıyoruz. Yegâne düşüncemiz, bu hareketi esaslı ve hükûmetlerin siyasetleriyle değişmeyecek ve herhalde hedefe vâsıl oluncaya kadar dayanacak sağlam bir teşkilata bağlamaktır. Biz geçici ve muvakkati muvaffakiyetlerle kendimizi avutmak istemiyoruz. Böyle parlayıp sönen yalaza yerine, İslâm Âlemi üzerine kurulmuş İngiltere, Fransa…ilh. gibi devletlerin tahakküm kaşânelerini eni konu çökertecek bir beslenmiş ve daimi ateş yakmak istiyoruz. İşte birçoklarının hayal sandığını biz hakikat görüyoruz ve iman ediyoruz. Akideleri uğrunda hakiki bir imanla çalışan kırk sahabe nasıl elli senede Türk’e, Arab’a, Acem’e milliyetlerini gönül rızasıyla bir iman uğrunda feda ettirecek harikalar göstererek, dört yüz milyon halkı necata doğru götürdülerse, biz de şimdi bu dört yüz milyon Müslümânın kendini bilmesini ve kurtarmasını istiyoruz. Kendimizi hürriyete sevk ederken, aklımızdan başkalarını esir etmek geçmez.

Bunun için bu halkın bâhusus gençlerin bilgi ve iman silahıyla silahlanmasını ve boynundaki esaret zincirini silkip atmasını istiyoruz.

İşte bütün bu imanla sarıldığımız iş hakikaten bugün kendisine verdiğimiz Türkiye ismi derecesinde yalnız kalmış olan Osmanlı Türklerine böylece yalnız dua ile değil, fakat topu, tüfeği, aklı, zekası ile yardım edecek ve ona yük olmayacak bütün bir âlem hazırlamak istiyoruz. Tabii haricden bunu isterken Türkiye’ye de, şimdiye kadar İslâm’ın ve Şark ezilenlerinin pişdârında (öncülüğünde) bulunmuş ve bu âlemi milyonlarca evladını feda ederek korumuş olan Anadolu Türkleri’ne de kendilerini mesûd edecek ve hakikaten o kahramanları artık şahıslar veya mahud eşhas elinde oyuncak olmaktan kurtaracak ve kendi işlerini kendileri görecek, ve kurtulacak diğer Müslüman âleminde nümûne olacak bir idare elde ettirmeyi hedef edinmişizdir.

Bunda hiç bir an’ane veya fırka mevdesi yoktur. Bizim istediğimiz halkın kendi kendisini idaresine, halkın hâkimiyetine gitmemizdir.

Fakat buna giderken zaten kırıla kırıla bir avuç halktan ibaret kalmış olan Anadolu’nun daha ziyade boşalmaması için halkın mânasız incitilmemesi gözetilecektir. Biz istiyoruz ki, artık bir hükûmet ordusu bir esir Anadolu halkını işletmesin ve halk da kendisini köle farz ederek her yapılana boyun eğmesin ve her işi hükûmetten beklemesin. Bu köklü esaretten hakikaten kurtulsun. Bunun için de halkı idare edecek kendisi olsun, idare makinesine koşulacaklar gitsin kendisini halka beğendirsin, onunla anlaşsın, koklaşsın, onun derdini dileğini bilsin, öylece işe koyulsun. Yoksa eğer Anadolu’nun nurlu dediğimiz aklı erenleri bu hakikati tanımamak ister ve halkı topla, tüfekle kendine râm etmeyi düşünürse hem kendisine ve hem de Anadolu halkına yazık eder. Sonra o esir gibi idareye alıştırdığı Türklerle birlikte, emperyalizm arabasına bir daha kurtulmamak üzere koşulmuş kalır. İşte buna mâni olmak ve Türkiye’de de diğer İslâm memleketlerinde istediğimiz gibi yalnız umûmun nef’ine (faydasına) çalışmakta haris (hırslı) olan ve şahsı nâmına yalnız bir kurtarmak ve umûma fâideli olmak akidesinden başka bir şey gözlemez bir gençlik görmek ve yetiştirmek isteriz.

Biz komünist değiliz. Fakat her halde halkı mezara birlikte götüremeyeceği zenginlik hırsına sevk edecek ihtikâr (mal stoklama) aleyhindeyiz ve aynı zamanda geri bırakacağı evladını tembelliğe sevkten başka bir şeye yaramayan mal yığmak hevesine mâni olacak ve çalışanların yaşadıkça rahat yaşamalarını temin edecek usullerin vaz’ı (konulması) taraftarıyız. Hülâsa; biz maarifde, refahda, terakkide, işleten bir ekalliyetin (azınlığın) değil, işleyici olan halkın düşünülmesini esas biliriz. Bunun için de Halk Şûralar Fırkası programının Anadolu’da tatbiki ile tecrübesine, bir hürriyet-i hakikiye taraftarız ve o kanaatteyiz ki, bu suretle halkı zorlamaya hâcet kalmadan, umûmi bir refah temini mümkündür. Tekrar ediyorum, ben ve arkadaşlarım, herhalde bu hedefe doğru giderken ne post kavgası, ne de başka bir emel peşindeyiz. Biz öyle istiyoruz ki, iyi iş, iyi iş diye yapılmalı ve bundan dolayı nas’dan (insanlardan) değil, hatta Cenâb-ı Vâhib-ül Atayâdan (İhsanlar bağışlayan Cenâb-ı Allah’dan) bile mukabilinde dünyevi bir ivaz (karşılık) beklenmemelidir. Bizim için hedefe yaklaştığımızı anlamanın vereceği hazz-ı mânevi her şeye fâik ve çalışmaya devam için kâfidir. Cenâb-ı Hâk hepimize hakka matuf gayretlerimizde yardımcı olsun.

Not: Mektup metni, Selçuk Gürsoy tarafından yazılan ve 2007 yılında Salyangoz Yayınları tarafından yayımlanan “Enver Paşa’nın Sürgünü: İhtilalci İslam Birliği ve Livâ el-İslam Dergisi” kitabının 176-180 sayfasından alınmıştır.)

Kaynak: http://www.sde.org.tr/tr/kose-yazilari/881/bugun-yasananlari-anlamak-icin-enver-pasanin-mektubu.aspx

İbrahim Karagül
Jeopolitik çözülme, Arap Baharı: Peki ya sonrası?
10 Mayıs 2011
Ortada bir devrim mi, jeopolitik çözülme mi, Türkiye için de söylendiği gibi eksen kayması mı, 20. Yüzyıl Ortadoğu'sunun aynısını 21. Yüzyıl için de inşa etme girişimi mi var, henüz bilmiyoruz.

Aslında bunların hepsi, bir ölçüde var ancak hangisi baskın çıkacak öngöremiyoruz.

Oysa ki, hak talepleri, özgürlük talepleri, adalet talepleri var. Kitleler, onlarca yıl elleri kanlı, onursuz rejimlerin sindirdiği toplumlar, bu talepler için bedel ödemeye hazır ve ödemeye de başladılar. Onlarca yıllık baskıların, acıların, aşağılanmanın, pazarlık malzemesi olarak kullanılmanın kader olmadığını biliyorlar.

Bu aşamadan sonra; bugün bölgede hüküm süren hiçbir rejim kitleleri kontrol edemeyecek, yönetemeyecek, yönlendiremeyecek hatta etkileyemeyecek. Büyük yalanların, büyük korkuların, vatanseverlik nutuklarının, dostluk ve düşmanlıkların kitleler üzerindeki inandırıcılığı çoktan silinip gitti. Rejimlerin iyileri ve kötüleriyle, doğruları ve yanlışlarıyla kitlelerinki çoktan ayrıştı ve eskiye dönülmesi imkansız hale geldi. Korkularla ehlileştirilen insanlar bu aldatılmışlığın öfkesiyle sokakları titretiyor. Sadece sokakları mı, rejimleri, yolsuz iktidar kadrolarını, mafyalaşmış yönetimleri titretiyor.

Bu dalga görülmüşken, eskiye dönüş yolları kapanmışken, liderler tek tek devrilirken sırada bekleyenler ne yapıyor? Suriye'de olduğu gibi, kasabaları tanklarla basıp yüzlerce insanı gözaltına alıyor, onlarca insanı öldürüyor, şehirleri kuşatıyor, özgürlük isteyenleri silah gücüyle sindirmeye, kitleleri korkuyla terbiye etmeye çalışıyor. Mümkün mü? Elbette hayır... Belki bir süre insanların sesleri kesilecek, solukları duracak. Ama ne zamana kadar? Kurşunla ne zamana ve nereye kadar durdurabilirsiniz bunu?

Ne için? İktidar nimetlerini bırakmamak için, paylaşmamak için. "Silah bendeyse haklı benim, doğru benim" inancı, çağlar boyu nice yönetimleri korkunç zalimliklere yöneltti ve hepsi şimdi kötülükleriyle anılıyor. Sovyetlerin silahları çöküşü engelleyebildi mi? Suriye, binlerce insanı zindanlara kapatsa bile bu çağrıyı susturabilecek mi?

Yemen'de haftalardır yüz binler sokakta. Bir adam, bir rejim, ABD'ye sırtını dayamış bir iktidar geri adım atmıyor. Mısır'da Hüsnü Mübarek devrildi. Askeri yönetim seçim arefesi baskılarını artırıyor. Olayların çıkış noktasını oluşturan kilise saldırılarının benzerleri yaşanıyor, din ve mezhep savaşlarının örnekleri sergileniyor. Neden sizce? Askeri yönetimin ömrünü uzatmak için olabilir mi? Tunus'ta Bin Ali devrildi, bu sefer askeri yönetim halkıyla çatışmaya başladı. Mısır'daki senaryonun aynısı değil mi?

Suriye yönetimi baskıcıyken, kötüyken, demokrasi ve özgürlüklere karşı silah kullanırken Yemen'deki baskıcı, acımasız yönetime karşı ses çıkarılmaması dikkatinizi çekiyor mu? Aynı şekilde baskıcı rejimlerin, demokrasi ve özgürlüklerin yakınından bile geçmeyen rejimlerin desteklenmesi, bu rejimler eliyle Bahreyn'de, Yemen'de veya başka bölgelerde Suriye'deki insanlarla aynı şeyleri isteyenlerin ezilmesi dikkatinizi çekmiyor mu?

Libya gibi bir örnek var önümüzde. Kuzey Afrika'nın devasa toprakları paylaşılıyor. Her ülke kendi taraftarlarıyla iç savaşın içinde. Bir yandan da dış müdahale devam ediyor. Petrol paraları, milyar dolarlar acaba hangi ülkenin bankalarına aktarıldı? Kaddafi bitti, ya sonrası ne olacak? Hangimiz biliyoruz?

Esad gitse, rejim bitse nasıl bir Suriye olacağını kestirebiliyor muyuz? Mesele bir şeyi gözü kapalı alkışlamak değil, bir adım sonrasını bilerek pozisyon almaktır.

Özgürlük için akan kanların hesabını sorulmalı. Hak taleplerini kanla bastıranlar hesap vermeli. Verecek de. Ama rejim-kitle arasındaki kavganın ötesinde, yeni Libya senaryolarına nasıl direneceğiz, nasıl karşı duracağız, bu süreci nasıl engelleyeceğiz? Rejimlerin devrilmesinden sonra yerine kimlerin, hangi kadroların geçeceğine dair en ufak bilgimiz yok. Bugünlerde üzerinde en çok konuşulması gereken bu.

Elbette bir dalga var. Bütün bölge bir şekilde değişecek. Buna ayak uyduramayanlar kaybedecek. Bölge içi ve bölge dışı güç mücadelesi işte bütün bu çıkışları silip süpürecek güce sahip. Hak için yürüyenlere destek verirken aynı zamanda bu tehlikeye karşı da kitleler uyarılmalı, mevziler hazırlanmalı. Türkiye'nin; Suriye dağılırsa ateşin Lübnan, Irak hatta Türkiye'ye kadar ulaşacağına dair korkusu da dikkate alınmalı...

Tarihin ibret verici bir dönemini yaşıyoruz. Osmanlı sonrası kurulan düzen değişiyor. Yeni düzeni kimler kuracak? Biz mi yoksa yine onlar mı? Onlar kuracaksa bir yüz yıl daha kaybedeceğiz demektir.

Ama biz kuracaksak, kurabileceksek, sadece bölgeyi değil, dünyayı da değiştireceğiz demektir. Biz kimiz ve ne kadar varız, bunun hesabını iyi yapmak lazım. Bulmamız gereken cevap bu.. Hesapsız yola çıkmanın bedelini 20. yüzyıldır!

Yenişafak

Başkentte "Dolu" Baskını
11.05.2011
Ankaralılar, mevsim normalleri altında seyreden havaya alışmaya çalışırken doluya tutuldu.



Mayıs ortasında aniden bastıran dolu Ankaralıları şaşırttı. Günlük yaşam, öğleden sonra bastıran dolu taneleri ile adeta durdu.
Etimesgut, Yenimahalle ve Saray civarında etkili olan dolu trafiği olumsuz etkiledi. Kimi sürücüler arabalarını yol kenarına çekerken, kimileri de çareyi benzin istasyonlarına sığınmakta buldu.

Aniden bastıran dolu yerleri beyaza bürürken, vatandaşın şaşkınlığı sözlerine yansıdı.

"Dehşet..."
Bir vatandaş, "Ben daha ilk olarak görüyorum. Dehşet bir dolu ya. Allah Allah. Benzinliğe kaçtık. Başka gidecek yerimiz yok" derken bir başka vatandaş, "Vallaha daha hiç böyle bir şey görmedik Ankara’da yani. Dehşet bir şey" diye konuştu. TRT

Mısır, Lübnan, Suriye ve Ürdün'den Filistin'e milyonların yürüyüşü başlıyor


Siyonist rejiminin kuruluşunun 63. Yıldönümü olan 15 Mayıs'ta Gazze'den Siyonistlere büyük kuşatma gerçekleşecek.

12 Mays 2011
Anadolu Haber

Dünyanın gözü Mısır, Lübnan, Suriye ve Ürdün'den işgal altındaki Filistin topraklarına doğru başlayacak milyonluk yürüyüşlere çevrildi.

Gazze'de yapılacak 15 Mayıs yürüyüşleri ile ilgili olarak bir açıklama yapan yürüyüş komitesi sözcüsü Dr. İssam Odvan El Menar TV'ye yaptığı açıklamada, Filistin'e dönüş yürüyüşlerinin Tunus ve Mısır'da başlayan halk devrimleri ve sürmekte olan bölgesel İslami uyanıştan cesaret aldığını belirterek, Mısırlıların 15 Mayıs'ta Gazze'deki yürüyüşe katılacak olmalarının büyük bir olay olduğunu söyledi.

15 Mayıs'ta iki ayrı yürüyüş kolunun oluşacağını belirten Odvan, “iki ayrı yürüyüş organize edildi. Birincisi Gazze'nin güneyinden başlayıp Mısırlıların yürüyüşüne katılacak. İkincisi ise Gazze'nin kuzeyinden Beyt Hanun sınır geçiş noktasından başlayacak” dedi.

Ovan, siyonist rejim ordusunun alarma geçmesiyle ilgili olarak da “siyonistler bu gelişmeyi büyük bir koru ve kaygı ile takip ediyorlar. Ancak onların hazırlıkları ve tehditleri dikenli tellerin yakınına gelecek yürüyüş katılımcılarını geri adım attıramayacak” diyerek siyonist rejime meydan okudu.

İsrail askerlerinin yürüyüşe katılanlara yönelik herhangi bir saldırı gerçekleştirmemesi konusunda Siyonistleri uyaran Odvan “siyonist düşman yürüyüşe katılanlara yönelik herhangi bir şiddet uygulamadan önce iki kere düşmelidirler. Çünkü, böyle bir durumda yürüyüşler bir devrime dönüşecektir” dedi.

Yahudiler Kabus Görüyor
Siyonist rejimin kuruluşunun 63. Yıldönümünde, Filistin sınırlarına yapılacak milyonluk yürüyüşler Siyonistleri panikletti.

Siyonistler “Milyonlarca Müslüman İsrail'i işgal edecek” başlığı altında paniklerine dile getiren siyonistler, “Filistin'e dönüş ve vatanlarını ele geçirme adı altında 15 Mayıs'ta yüz binlerce kişi tarafından planlanan gösteriler İsrail'in varlığını ciddi anlamda tehdit ediyor” ifadelerine yer verirken Mossad bağlantılı Ortadoğu Medya Araştırmaları Enstitüsü (MEMRİ) uzmanlarından L. Barkan'ın ise kaygısını şöyle dile getiriyor:

“Bütün Ortadoğu'da planlanan milyonlarca Filistinlinin ailelerinin İsrail'deki orijinal evlerine dönüşü amaçlıyor. Organizatörlerin sadece bir yürüyüşten öte planı var. Radikal İslam'ın üçüncü intifada şeklindeki tehditlerine bakalım. Bakınız, sürdürdükleri kampanyada ne diyorlar: “Safed, Tiberias ve Acre'ye uzanan Galile bölgesindeki bütün Yahudi yerleşimcilerin aileleri Hayfa limanından gemilere binip Avrupa'daki kendi orijinal evlerine geri dönmelidir.”

101 yıl Sonra 6 Gezegen Aynı Hizada

13.05.2011
Gökyüzünde şu günlerde nadir bir olaya tanıklık ediliyor. Güneş Sistemi'nin 6 gezegeni aynı hizada konumlanıyor.

Şu günlerde gökyüzüne bakanlar 6 gezegenin dizilmesini izleyebilecekler.
Güneş’e yakınlık konumlarına göre ilk beşte bulunan Dünya’nın da ortalarında bulunduğu dört gezegen Merkür, Venüs, Mars ve Jüpiter’in dizilimi çıplak gözle görülebiliyor.

En parlak olarak Venüs, solunda Jüpiter, sağda Merkür, alt tarafta ise çok sönük biçimde Mars seçiliyor.

Daha uzak ve silik olan Uranüs ve Neptün ise teleskoplarla görülebiliyor.

Gezegenlerin bu dansı Mayıs ayı sonuna kadar devam edecek.

Güney yarımküreden rahatça izlenebilen gezegenleri görmek için meraklılar teleskoplarıyla açık alanlara akın ediyor.

Nadir görülen bu hareketlilik meraklıların yanı sıra bilimadamlarının da büyük ilgisini çekiyor.

Gökbilimciler böyle bir dizilimin en son 101 yıl önce meydana geldiğini, bir sonrakinin de 29 yıl sonra olacağını belirtiyorlar. TRT

HES Protestocuları Polisle Çatıştı
14.05.2011
Şili'nin başkenti Santiago'da hidroelektrik santrali projesine karşı çıkan göstericiler polisle çatıştı.

Şili’de 5 elektrik santrali ile bir barajdan oluşan büyük bir projenin onaylanması ülkedeki çevrecilerin tepkisini çekti.
20-25 bin kadar oldukları tahmin edilen göstericiler başkent Santiago sokaklarında yürüyerek sloganlar attılar.

Çoğunluğu gençlerden ve üniversite öğrencilerinden oluşan kalabalık polisle çatıştı.

Çevreciler, Şili ve Arjantin’in güneyinde kalan ve pek fazla yerleşimin olmadığı Patagonya bölgesinin el değmemiş güzelliklerini bozacağı gerekçesiyle buraya kurulacak baraja karşı çıkıyor.

3,5 milyar dolara mal olması beklenen proje, binlerce ağacın kesilmesine ve Şili’nin güneyindeki geniş bir alanın sular altında kalmasına sebep olacak. TRT


15 HAZİRAN NEDEN KRİTİK?
SERDAR AKİNAN
14 Mayıs 2011

Ortadoğu'da yaşananları olabildiğince yakın takip ederken fırsat bulup Kürt meselesinde ne olup bittiğine dair bir türlü kapsamlı bir yazı yazamadım. Gelinen noktayı sürecin belki de en kritik aşaması olarak görüyorum.

12 Haziran seçimleri sonrası oluşacak Meclis, yüzde 10 barajı ve siyasi partiler kanunundan ötürü yeni anayasayı yapma yetkinliğine sahip değildir.
Bugüne kadar 'Ben yaptım oldu' diyen kesimin bugün karşısında durabilen tek yapı, Kürt siyasal hareketidir. Bu hareketin içinde ellerinde silah olmayanlarının halini KCK davasında görüyoruz. Malum dinlemelerle onları da hapse attılar. Elbette medya ayağı da sağlam çalıştı ve çalışıyor.
Muhafazakar demokratların önderliğindeki koronun 'Derin PKK' ve 'Ergenekon' bağlantısı üzerinden kurgulamaya çalıştığı tablo mevcut gerçeklik karşısında biçaredir.
Eğri oturup doğru konuşulması gereken bir noktadayız. Öcalan, İmralı'da devlet adına konuşan birileriyle pazarlık masasında.
'Buradaki görüşmeler elbette önemlidir, heyet ciddidir. Heyette devletin ciddi kurumlarının temsilcileri vardır. Devlete etki edebilecek güçte bir heyettir. Heyetin devlete, siyasi partilere, topluma etki edecek nüfuzu vardır. Ama henüz devlete, siyasi partilere, topluma etki etmemiştir.' diyen Öcalan'ın ısrarla 15 Haziran'ı işaret etmesini çok önemli buluyorum. İktidar odaklarının, dışarıdakileri ve dağdakileri evcilleştirme çabasına karşın hareket bugün bir coğrafyayı tuttuğunu ve çok ciddi toplumsal bir tabana sahip olduğunu ispat etmiştir.
O nedenle Öcalan'ın,
'Ben, 15 Haziran'dan sonra 'ya büyük anlaşma olur ya da topyekun büyük bir savaş olabilir, kıyamet kopar' demiştim. Hem kırda hem şehirde topyekun bir halk savaşı gelişebilir. Bunun da sonuçları çok ağır olur. Böyle halk savaşı, sokaklarda, şehirlerde her yerde olur, hatta iç savaş olabilir, demiştim. Tekrar söylüyorum iç savaş olursa bundan yalnızca Kürtler etkilenmez, herkes etkilenir. Zerre kadar onuru olan her Kürt'ün bir saat bile beklemeye tahammülü kalmaz. Kürtlere açık açık söylüyorum. Böyle bir durumda da burada beni ölmüş bilsinler, burada pratik önderlik yapamam. Daha bir aydan fazla zaman var.' demesini iyi anlamak gerekir. Türkiye'nin bir yarısı olan bitene 'terör' derken, hatırı sayılır bir kesim 'siyasal mücadele' diyor. Seçim ekranlarında siyasetteki aktörlerin seviyesiz, vizyonsuz ve samimiyetsiz konuşmalarına bakarak çok büyük endişe duyuyorum. Tahrir göndermesini henüz pek az kişi kavramış vaziyette. Oysa büyük medyamızın Türkiye'ye göstermediği (veya çarpıtarak gösterdiği) fotoğraf kareleri Tahrir'in kat be kat ötesinde... Kendilerine muhatap aldıkları ve kapalı kapılar ardında pazarlık yaptıkları insan bakın ne diyor:
'Türkiye'de iki blok vardır. Birincisi milliyetçi-ulusalcı bloktur, bunu MHP ve CHP temsil etmektedir. MHP hala bu bloğun katı temsilcisidir. İkinci blok İslamcı-Türkçü bloktur. AKP bunu temsil ediyor. Bizim geliştirdiğimiz üçüncü blok, milliyetçilik, dincilik, etnikçilik, mezhepçilik değil demokratik toplumsalcılığı esas alan demokratik ulus bloğudur. Ben bu sürece demokratik anayasal çözüm süreci demiştim. Eğer hükümet bu çözüm sürecine gelmezse, büyük bir savaş çıkarsa üç ay bile dayanamaz.'
Bu gerçeğin maliyet hesabını yapamayanlar kayıt yapmakla meşgul...
O kayıtlar maalesef burada işe yaramayacak.

http://www.mizikacilar.com/Makale.aspx?ID=202

Fisk: "Eski Orta Doğu sona erdi. Yeni Orta Doğu başlamak üzere. Uyansak iyi ederiz"

19 MAYIS 2011

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, bugün Orta Doğu vizyonunu ilan etmeye hazırlanıyor.

Independent gazetesinin deneyimli yazarı Robert Fisk, Obama'nın yapacağı konuşmaya şüpheyle yaklaşıyor.

Fisk, "Obama'nın güzel sözleri Orta Doğu'nun gerçek ihtiyaçlarına hitap etmeyebilir" yorumunu yapıyor ve Obama'nın bugün Orta Doğu konusunda neler söylemesi gerektiğini kendisine göre sıralıyor:

"Afganistan'dan yarın ayrılacağız. Irak'tan yarın ayrılacağız. İsrail'e koşulsuz, namert şekilde destek vermeyi bırakacağız.

"Amerikalılar, İsrail'i ve Avrupa Birliği'ni, Gazze kuşatmasını sona erdirmeye zorlayacaklardır. İsrail'e verilecek tüm fonları, kendisine ait olmayan Arap topraklarına koloniler kurmaya tümden ve koşulsuz şekilde son vermediği takdirde, askıya alıyoruz.

"İster Suudi, Suriyeli ya da Libyalı olsun, Arap dünyasındaki tüm kanlı diktatörlerle işbirliğine ve iş anlaşmalarına son veriyoruz ve tüm bu ülkelerde dev iş çıkarlarımız olduğu halde, demokrasiyi destekleyeceğiz. Ve pek tabi, Hamas'la görüşeceğiz."

"Başkan Obama, tabii ki bunları söylemeyecek." diyen Robert Fisk, Obama'nın Orta Doğu'da yaşananları anlamadığını savunuyor:

"Kendini beğenmiş ve yüreksiz bir insan olarak Orta Doğu'da Batı'nın "dostları"ndan, İsrail'in güvenliğinden bahsedecek ve sanki desteklemişmiş gibi Arap Baharı diye geveleyip duracak.

"Bir de İslam'ın ne büyük bir din olduğunu söylerken duyacağız. (Ama o kadar da büyük demeyecek tabi o zaman Cumhuriyetçiler, Obama'nın doğum sertifikasını istemeye başlarlar.)

"Bin Ladin konusunu kapatıp olanlara sırtımızı dönüp önümüze bakmamızı isteyecek. Korkarım Taliban aynı fikirde değil."

Robert Fisk'e göre "Obama'nın anlamadığı şey, yeni Arap dünyasında artık diktatör yağcılıklarına bel bağlanamayacak olması."

Fisk, CIA'in elinde nakit fonları olsa da pek az Arab'ın bu fonlara dokunacağını yazıyor ve Avrupalıların Amerikalılardan çok daha çabuk bu durumu anlayacaklarını savunarak şu sözlerle bitiriyor yazısını:

"Eski Orta Doğu sona erdi. Yeni Orta Doğu başlamak üzere. Uyansak iyi ederiz."

BBC

İspanya çapında gösteriler sürüyor

21 MAYIS 2011

İspanya'da hükümet karşıtı protestolar yasağa rağmen sürüyor.

Binlerce protestocu, gösteri yasağına rağmen geceyi başkent Madrid'in büyük meydanlarından birinde geçirdi.

Hükümetin ekonomi politikalarını protesto eden göstericiler meydanı geçtiğimiz hafta boyunca işgal etti.

Madrid'deki Puerto del Sol Meydanı'nı kamp alanına çevirenler, İl Seçim Kurulu'nun aldığı yasak kararına rağmen meydandan ayrılmıyor.

Kurul 22 Mayıs Pazar günü yapılacak yerel seçim öncesinde meydanın boşaltılmasını istemişti.

Ancak protestocular, yerel seçimlerle bağlantılı olarak cumartesi günü tüm ülkede uygulanacak olan, propaganda yasağı çerçevesinde alınan karara karşı çıktı.

Gece 12'de yasağın işlerlik kazanmasını rağmen meydanı boşaltmayan göstericiler, saat 12'yi tezahüratla karşılarken, polis meydanı boşaltmak için müdahele etmedi.

Ülkenin birçok kentinde devam eden gösterilerde, siyasi ve ekonomik sistemde değişiklik isteyen protestocular, yasağa rağmen bugün de gösteri yapma kararı aldı.

Başta başkent Madrid ve Barcelona olmak üzere çok sayıda İspanyol kentinde 15 Mayıs'tan bu yana meydanlarda gösteriler yapılıyor.

Gösteriler genç nüfus arasında işsizliğin yüzde 45'e ulaşmasını protesto eden bir grubun, Madrid'in Puerto del Sol meydanında yaptığı oturma eylemiyle başladı.

Sonraki günlerde eyleme katılım arttı ve protestolar diğer kentlere de yayıldı.

Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı ve hükümet sözcüsü Alfredo Perez Rubalcaba meydanındakileri dağıtmak için polisin güç kullanıp kullanmayacağıyla ilgili sorulara net cevap vermekten kaçındı.

Bakan "Güvenlik güçleri, bir sorunun olduğu yerde ikinci veya üçüncü sorunu yaratacak değildir" dedi.

Rubalcaba, "Polis, yasaları uygulamak için yapması gerekeni biliyor. Yasalar, şiddet olmadığı sürece güvenlik güçlerinin güç kullanmasını önler" değerlendirmesinde bulundu.

Öte yandan "Hemen gerçek demokrasi" adlı sivil toplum örgütünün kurduğu www.tomalaplaza.net adlı internet sitesi, sosyal ve siyasi sistemde değişiklik isteyenlerin yayınladığı manifestonun altına yaklaşık 29 bin 600 kişinin imza attığını duyurdu.

"Bankacıların ve siyasetçilerin ellerindeki bir mal değiliz" denilen manifestoda "Farklı ideolojilere sahip olsalar da olmasalar da sıradan kişilerin hepsi, sosyal, ekonomik ve siyasi manzaradan dolayı endişeli veya kızgınlar" ifadesi kullanıldı.

Herkesin birlik içinde olması halinde "mevcut durumun değişeceğini, sağlıklı ve mutlu bir hayat için gerekli olan refahın sağlanacağını, sağlık, eğitim, iş, konut gibi toplumun temel haklarının korunacağını" savunan manifestoda, "Daha iyi bir toplum inşa etmek için harekete geçme zamanı geldi" denildi.
BBC

'Arap devrimleri rüzgarı İspanya sokaklarında esiyor'
22 Mayıs 2011

Observer gazetesi, İspanya'nın başkenti Madrid'in Puerta del Sol meydanında düzenlenen Tahrir meydanı benzeri mitingle ilgili olarak, "Yolsuzluk, kesintiler ve çaresizlik protestocuları nasıl sokağa döktü?" sorusuna yanıt arıyor.
Giles Tremlett imzalı haber-yorumda gençler arasındaki işsizlik oranının yüzde 41 düzeyinde olduğu İspanya'da, medya ve siyasetçilerin Arap devrimleri rüzgarının Madrid sokaklarında esmeye başladığını görmedikleri ifade ediliyor.
Gazeteye göre Puerta del Sol meydanına akın edenler arasında farklı inanç ve renklere sahip İspanya vatandaşlarının olması İspanyol devriminin küçük zaferlerinden biri durumunda.
"Meydanda kurulan çadırlar, insanların oturmaları için serilen matlar, taşınabilir sandalyeler ve elektrik üreten güneş panelleri İspanyol muhaliflerinin ve gençlerin örgütsel kabiliyetlerine bir örnek", diyor Observer.
Yüksek işsizlik oranına ve Sosyalist hükümetin Alman Başbakanı Angela Merkel'ın talimatlarına uymayı kabul etmesine, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da kitlelerin rejimleri sarsmasına, İngiliz ve Fransız öğrencilerin oturma eylemleri ve yürüyüşler yapmasına rağmen İspanyolların çoğunlukla evlerinde oturmayı tercih ettiklerine dikkati çeken Tremlett geçen hafta örgütlenmeye başlanan gösterilerle birlikte bu durumun değiştiğini yazıyor.
BBC

Yemen'de muhalefetin en büyük gösterisi
22 Mayıs 2011
Yemen'de muhalefet en büyük gösterisini düzenlerken, rejim yanlılarının açtığı ateşte muhalefet yanlısı bir kişi öldü, bir kişi yaralandı.
Başkent Sana'da Salih yanlılarının kapattığı havaalanı yolu üzerinde barikatı yarmaya çalışan muhalefet yanlılarına açılan ateşte bir kişi öldü, bir kişi yaralandı.

Yemen'de Ocak ayından bu yana muhalefetin Güney ve Kuzey Yemen'in birleşmesinin yıldönümü olan bugün düzenlediği gösteriye muhalefet kaynaklarına göre 1,5 milyon kişi katıldı.

Eli sopalı ve silahlı Salih taraftarlarının birçok yolu trafiğe kapatması nedeniyle kentte hayatın felç durumda olduğu belirtiliyor. haber10

Pakistan'da Askeri havaalanı ve donanma girişinde patlamalar
22 Mayıs 2011

Pakistan'ın Karaçi kentinde askeri hava alanı ve donanma girişinde meydana gelen 8 patlamada en az 4 kişinin öldüğü ve çok sayıda yaralının hastahanelere sevkedildiği bildirildi.

Bir görgü şahidi, eylemin, 10-12 kadar militan tarafından gerçekleştirildiğini belirtti.

Askeri üssün Mehran ve Faysal girişlerinden yangın ve silah sesleri gelmeye devam ediyor.
haber1001

Suriye'de devlet daireleri ateşe verildi
22 Mayıs 2011
Suriye'de halk ayaklanmaları yaklaşık dokuzuncu haftasını geride barakırken çıkan olaylarda can kayıpları da artarak devam ediyor.
[img]http://www.haber10.com/images/news/300x225/241973.jpg [/img]
Geçtiğimiz Cuma günü Humus, İdlib, Deyrezzor gibi bir çok kentte çıkan olaylarda yaklaşık 44 kişi yaşamını yitirdiği açıklnadı.

Suriye devlet televizyonu da İdlib, Ariha ve Deyrezzor kentlerinde yakılan devlet dairelerini ve resmi araçların görüntülerini yayınladı. Görüntülerde kızgın kalabalık resmi daireleri ve resmi araçları ateşe verdikleri görülüyor.

Suriye resmi televizyonunun yayınladığı görüntülerde bazı grupların dün İdlib iline bağlı Ariha ve Deyrezzor iline bağlı Albukemal bölgelerinde kamu ve özel malları ve bazı polis karakollarını ateşe verdiklerini duyurdu.

Haberde Ariha kentinde kimi grupların emniyet müdürlüğü, posta merkezi, Baas Partisi merkezleri gibi devlet binalarına saldırarak, eşyaların kırıldığı ardından binaların ateşe verildiği belirtildi. Grupların ayrıca kimi resmi araçların ateşe verildiği ifade edildi.

Suriye'de yönetim karşıtı protestoların başladığı günden bu güne kadar yaklaşık 850 kişinin yaşamını yitirdiği binlerce kişinin ise tutuklu olduğu ifade ediliyor.
haber10

ABD'nin Joplin kentini kasırga akıncıları vurdu: Kent yerlebir oldu en az 89 ölü var

bu konuda BBC'nin haberi şöyle:


23 MAYIS 2011
ABD'nin Missouri eyaletinde Joplin kentini vuran kasırgada en az 89 kişi hayatını kaybetti.

Yerel basında çıkan haberde kasırganın kentin kimi yerlerini enkaz haline getirdiği belirtildi.
Missouri valisi Jay Nixon, derhal olağanüstü hal ilan ederken, başka fırtınaların beklenmekte olduğu uyarısını yaptı.
Serbest fotoğrafçılık yapan John Miller, kentteki hasarı "Home Depot yerle bir oldu, Walmart harap oldu. Petrol istasyonları, binalar. Etrafımda görebildiğim her yer ya ağır hasar görmüştü ya da tamamen yıkılmıştı." sözleriyle anlattı.
Görgü tanıkları, Walmart alışveriş merkezinde yüzlerce kişinin mahsur kalmış olabileceğini, bölgeye ambülanslar sevkedildiğini söyledi.
Halk, bir çok yerde hayatta kalanlara ulaşmak için elleriyle enkazı temizlemeye çalışıyor.
Kasırga sırasında kent hastanesi de ağır hasar gördüğünden, hastalar ve çalışanlar tahliye edildi.
Pencerelerin havaya uçtuğu kent hastanesinden 70 kilometre uzaklıkta bir evin bahçesine tıbbi malzemelerin düştüğü belirtiliyor.
Gelen haberlere göre kentte elektrik ve telefon hatları da kullanılamaz hale geldi.
Geçen ay Alabama dahil altı eyaleti etkileyen kasırga ve fırtınalarda en az 350 kişi hayatını kaybetmişti.

Gürcistan'da 'Gümüş devrim' ayaklanması

26 MAYIS 2011
Gürcistan'ın, Sovyetler birliği'nden bağımsızlığını kazanmasının 20
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş May 26, 2011 9:19 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal May 24, 2011 6:49 pm    Mesaj konusu: ABD'de kasırga felaketinde ölü sayısı artıyor Alıntıyla Cevap Gönder

İbrahim Karagül
Doğu'nun isyanı, Batı'nın çöküşü...
24 Mayıs 2011

Tunus'da, Mısır'da, Libya'da, Suriye'de veya Yemen'de yaşanan, yüzyıla damgasını vuracak değişikliklere zemin hazırlayacağı söylenen "Arap Baharı" benzeri isyan dalgasının İspanya'da, Yunanistan'da, Portekiz'de veya başka Avrupa ülkelerinde yaşanabileceğini söylesek kim inanır!

Kahire'de, Bingazi'de, Sana'a'da ya da Şam'daki öfkenin örneklerine Paris'te, Barcelona'da, Londra'da ya da ABD'nin bazı eyaletlerinde de tanık olabileceğimizi, Batı'daki Tahrir meydanlarının dolup taşabileceğini, Arap Baharı dediğimiz kitlesel taleplerin Asya'dan ABD'ye kadar bütün iklimleri etkileyebileceğini, 21. yüzyılın asıl böyle şekillenebileceğini söylesek çok mu abartmış oluruz.

Hayır! Ortadoğu'da, İslam-Arap kuşağındaki rahatsızlığın sebebi zorbalıksa, Avrupa'daki sebebi refah çökmesi, Asya'daki sebebi refah ve özgürlük arayışı olabilir. İşte Arap Baharı dediğimiz şey, bu şekilde dünyayı etkilemiş olur. Kaddafi'nin devrilmesi, Mübarek'in, Salih'in, Bin Ali'nin ya da Baas rejiminin devrilmesi yerel sarsıntılar oluşturacakken, kitlesel öfke ve talepler yeni bir siyasal dil oluşturabilir ve bu kıtalararası etki uyandırabilir.

Aslında 20. yüzyıl boyunca oluşmuş tortulara karşı küresel bir devrime, derin değişime, yeni iktidar yapılanmasına, yeni ekonomik düzene duyulan ihtiyaç, belki refah toplumlarında hissedilmiyordu. Asya'da ve bizim bölgemizde ise huzursuzluk baskıyla, hileyle denetlenebiliyordu. Ama artık Batı'nın refah düzeni sarsılıyor, toplumsal çıkar ortaklığı bozuluyor. Kimlik üzerinden yeni bir itiraz dili kendini hissettiriyor. Bu yeni duruşun gelecek günlerinde Avrupa başkentlerine nasıl yansıyacağını kimse kestiremez.

İspanya'ya bakın! Avrupa'nın en borçlu ülkesinde, ekonomik kriz iktidar partisini vurdu, etnik talepleri tırmandırdı. Kitleler seçim tercihlerinin çok ötesinde beklentilerle sokaklarda. Milyonlarca işsiz ve bu sayı hızla artıyor. Yarın Portekiz'de aynısını göreceğiz, Yunanistan'da aynısını yaşayacağız. İngiltere, bu yüzyılın hasta adamı olmaya doğru hızla ilerliyor, diğer Avrupa ülkeleri de.

ABD'ye bakın!

Kredi notları düşürüldü, artık güven veren bir ekonomi piyasası yok. Para da vizyon da ülkeden kaçıyor. Doların kredisi çoktan çöktü. 14 trilyon dolarlık borcun günlük faizi 4 milyar dolar. Sınır çoktan aşıldı ve çark döndürülemez hale geldi. Savunma harcamalarının kesilmesinden emeklilerin maaşlarına kadar her şeyde kesinti başladı, başlayacak.

Bunun nasıl bir toplumsal huzursuzluk oluşturacağını anlayabiliyor muyuz? Kapitalizmin başkentini ayakta tutan sütunlar devriliyor. Bu halde geriye tek şey kalıyor: Askeri seçenek. Küresel kaynakların zorbalıkla ele geçirilmesi. İşte bu tam bir intihar olacaktır. Çöküşü hızlandıracaktır. Tarih, gücüne erişilemez sanılan, tanrılaşan imparatorlukların mezarlarıyla dolu.

Artık Ortadoğu'yu değil sadece, Avrupa'yı, Batı'yı da tartışacağız, tartışmak zorundayız. Tanık olduğumuz yerel isyanlar, bölgesel ölçekte güç kaymalarına yol açmakla kalmayacak. Etkileyecek... Meselesi olan her ülkeyi, toplumu etkileyecek, yol gösterecek. Eğer bu olursa, böyle bir kapı açılırsa, ülkeler, iktidarlar, ulusal sınırlar, güç dengeleri, kaynakların kontrolü, yeryüzündeki refah dağılımı, toplumsal değerler ve ekonomiden siyasi düzene kadar çok şey değişecek, değişmek zorunda kalacak.

İşte bu yüzden, dünyanın neresinde olursa olsun küçücük kitlesel kıpırdanmaları bile bir başka gözle görmek ve değerlendirmek gerekiyor. Bölgeyi dikkatle izlerken küresel ekonominin merkezindeki hareketleri de aynı dikkat ve özenle takip etmeye çalışıyoruz. Batı'nın bu yüzyıldaki krizden kolay kurtulabileceğine ihtimal vermiyoruz.

İstedikleri kadar yeni sömürge düzeni kurmaya çalışsınlar, istedikleri kadar dünyanın geri kalanını yönetmeye uğraşsınlar, askeri müdahale ya da başka krizler çıkarsınlar... İstedikleri kadar projeler, stratejiler üretsinler, uygulamaya çalışsınlar..

Bu yüzyıl, Ortadoğu'nun, Latin Amerika'nın, Asya'nın değil, Batı'nın kriz yüzyılı olacaktır. 20. yüzyıla özgü bütün kazanımların tüketilmesine, birikimlerin yok olmasına, Batı'nın kendi içinde hesaplaşmasına tanık olma ihtimalimiz hiç de düşük değil. 11 Eylül'den sonra, kırk yılda geliştirebildikleri birlikte yaşama, çok kültürlülük değerlerini birkaç yılda silip atabildiler. Ekonomik kriz, daha başında Avrupa Birliği düşüncesini, ruhunu yaraladı. Birleşik Avrupa projesi çökmek üzere.

Hep söylemeye çalıştık: Küresel kaynakların ezici çoğunluğunu elinde bulunduran, askeri ve siyasi gücü denetleyen, milyarlarca insanı sadece tüketici konumuna indirgeyen küresel statüko, müthiş bir öfke ile dağılabilir. Haritalar değişir, güç haritaları değişir, refah düzeni değişir.

Bu yüzden Mısır'da yükselen seslerin benzerlerinin Asya'da, Avrupa'da, Amerika'da yükselmeyeceğini mi düşünüyoruz? Refah düzeni sarsıldıkça kitlelerin sorgulayacağını, hesap soracağını, yargılayacağını düşünüyoruz. Çünkü adaletsizlik yerkürenin her köşesini sarmış durumda. Ortadoğu'daki adaletsizlikle, ABD ya da Avrupa'daki adaletsizlik sadece şekil olarak birbirinden farklı, nitelik aynı.

Hesapların sıfırlandığı bir yüzyıla ihtiyaç var. Eğer böyle bir sarsıntı yaşayacaksak, hesaplar yenilenecekse bunun bedelini sadece Kahire, Şam ödemeyecek. Pekin'den New York'a, Paris'ten Roma'ya kadar başkentler ateşle yüzleşecek. Hiçbir silah böyle bir gücü dizginlemeye, susturmaya yetmeyecek. Sovyetler hangi silahla çöküşü durdurabildi?

Bu ses, kitlelerin sesi, yüreklerin sesi, derin merkezlerin stratejilerini, yüzyıllık projelerini, dünya düzeni arayışlarını tarihe gömecek gibi.

Kahire yanacaksa Paris de yanacak. Bu böyle!

Yenişafak

"Madrid ve Atina’da parlamenter demokrasinin bugünkü biçiminin sallanıyor"
11 HAZİRAN 2011

Alman basınından...

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise, yardım kararının gelecekte yolaçacağı gelişmeleri ele alarak karamsar bir tablo çizdi.

Bir devletin iflası söz konusu olduğunda AB’nin ve Almanya’nın bundan sonra da elini cebine atmaya mecbur olacağını öne süren gazete, “Yunanistan diğer AB üyelerinin desteğine ne kadar uzun muhtaç olursa, şu sorular da o kadar yüksek sesle sorulacak: Yunanlılar için vergi indirimlerinden, yeni çocuk yuvalarından, emekli maaşlarının arttırılmasından vaz mı geçeceğiz? Pire için tasarruf mu edeceğiz? Portekiz ve İrlanda için de tasarruf mu edelim?”

Ardından da gazete bu krizin mali piyasaların çok ötesine geçen bir tehlikeyi içerdiğini savunarak, başka Avrupa ülkelerinde kamuoyunda ufak bir çatlağın ötesinde zararlar oluşmaya başladığına işaret etti.

Buna karşılık tageszeitung, Tunus ve Kahire’de diktatörler düşürüldükten sonra, şimdi de Madrid ve Atina’da parlamenter demokrasinin bugünkü biçiminin sallandığını yazdı.

Yunanistan’da haftalardır süren gösterilerde göstericilerin devletin sadece zenginlerin çıkarlarını korumasına karşı sokağa çıktığını anlatan gazete, “Almanya’da bu gösteriler hakkında çok az haber yayınlanması çok ilginç” ifadesini kullandı.
BBC

ABD'de kasırga felaketinde ölü sayısı artıyor: En az 116 ölü, 1150 yaralı
24 MAYIS 2011

ABD'nin Missouri eyaletinde Pazar gecesi meydana gelen kasırga felaketinde ölü sayısı 116'ya ulaştı.
Joplin kentinde büyük yıkıma yol açan kasırgada yüzlerce ev yerle bir oldu. Kurtarma ekipleri enkaz altından şimdiye kadar yedi kişiyi kurtardı.

Ancak şiddetli yağmur ve fırtına nedeniyle kurtarma ve yardım çalışmaları güçlükle ilerliyor.
Missouri Valisi Jay Nixon, enkaz altındaki felaketzedelere hala ulaşabileceklerini umduklarını söyledi.
Kentteki hastenelerde 1150 yaralının tedavi altına alındığı haber veriliyor.
Olağanüstü hal
Felakette yaklaşık 2000 binanın hasar gördüğü tahmin ediliyor.
Fırtınaların devam etmesi nedeniyle Vali Nixon bölgede olağanüstü hal ilan etti.
BBC

İzlanda'da Grimsvotn yanardağının kül bulutundan binlerce yolcu etkilenebilir

24 MAYIS 2011
İzlanda'da Grimsvotn yanardağından yükselen kül bulutları, İskoçya çevresinde ve İngiltere'nin kuzeyinde kimi uçuşların iptal edilmesine neden oldu.

Yanardağ, pazar günü harekete geçmişti.

Danimarkalı yetkililer de ülkenin kuzeybatısında altı kilometrenin altındaki hava sahasını kapattıklarını söyledi.
Kül bulutları Norveç'e de ulaştı.
İngiltere'de hava seyahati yapmaya hazırlanan binlerce yolcunun uçuşlarının iptal edilmesi tehlikesi bulunuyor.
BA, KLM ve Easyjet şirketleri kimi uçuşlarını askıya aldıklarını açıkladı.
Ancak Ryanair, güvenlik gerekçesiyle Edinburgh, Glasgow ve Aberdeen kentlerine sabah uçuşlarını durdurması yolunda İrlandalı yetkililerden gelen talimatı reddetti.
Kül bulutunun bugün öğleden sonra ilerleyen saatlere dek İngiltere'nin diğer yerlerine ulaşması beklenmiyor.
Grimsvotn yanardağında son 100 yılın en büyük patlamasına tanık olunuyor.
Yetkililer, hava durumu değişken olduğundan patlamalara ilişkin belirsizliklerin sürdüğünü belirtmişti.
Başta kül bulutunun haftasonuna doğru İngiltere'ye varacağı tahmin ediliyordu.
İzlanda üniversitesi jeofizikçilerinden Magnus Tumi Gudmundsson, Grimsvotn yanardağında, geçen yıl harekete geçen Eyjafjallajokull'a kıyasla çok daha büyük ve yoğun patlama görüldüğünü belirtti.
Gudmundsson, rüzgarların geçen sene Eyjafjallajokull'un patladığı zamanla kıyaslandığında güçlü olmadığını söyledi ve küllerin geçen yılkine kıyasla daha kalın taneli olduğunu ve uzak mesafelere uçuşmadan çok daha çabuk yere düştüğünü vurguladı.
Grimsvotn, Avrupa'daki en büyük buzul olan, İzlanda'nın güneydoğusundaki Vatnajokull'un altında bulunuyor.
En son 2004 yılında patladığında, Atlantik ötesi uçuşların güzergahı değiştirilmiş, ancak hiçbir havaalanının kapatılmasına gerek kalmamıştı.
Uçuş iptalleri
Bundan bir sene önce, yine İzlanda'daki Eyjafjallajokull yanardağından dağılan kül bulutu, Avrupa çapında dev aksamalara sebep olmuştu.
Kül bulutları, Avrupa hava trafiğinde İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük aksamaya yol açmıştı.
Geçen yıl Nisan'da başlayan ve günlerce süren uçuş iptalleri 10 milyon yolcuyu etkilerken, sorunun ekonomik bilançosu iki milyar doları bulmuştu.
Ancak karar, bazı havayolu şirketi yöneticilerince eleştirilmiş; kaldırılması için baskı yapılmıştı. BBC

Meksika'da 70 bin öğretmen grevde
24 Mayıs 2011
Meksika'nın güneyindeki yoksul eyalet Oaxaca'da 70 bin öğretmen 2006 yılında olduğu gibi yeniden greve başladı.

Ulusal Eğitimciler Sendikası'nın öncülüğünde başlatılan grev nedeniyle yaklaşık 1 milyon 400 bin öğrencinin sınıflarına gidemediği belirtilirken, aralık ayında görevi bırakan Ulises Ruiz'in yerine gelen şimdiki Vali Gabino Cue, sendikanın taleplerinin 80'inin karşılandığını, öğretmenler ve okullar için yapılacak iyileştirmelerin 130 milyon doları bulduğunu kaydetti.

Sendika ise valiliğin sunduğu teklifin çok az ve yetersiz olduğunu bildirerek, 2006'da Oaxaca'da hayatı felç eden protesto kampları yeniden oluşturmak için yemin ettiklerini belirtti.

Oaxaca'da 2006'da öğretmenlerin başlangıçta maaş artışı için başlattıkları grev daha sonra hükümet görevlilerinin azlini, köklü değişiklikler ve eyalet valisinin görevden uzaklaştırılmasını isteyen toplumsal bir harekete dönüşmüştü. Oaxaca'da toplanan 350'den fazla grup aylarca eyaleti işgal altında tutmuş, sokaklarda, parklarda kamp kuran gruplar halk meclisleriyle, ele geçirdikleri radyo istasyonlarından yaptıkları yayınlarla şehri idare etmişlerdi.
haber10

"Yunanistan kepenk indiriyor"
24 Mayıs 2011

Yunanistan Maliye Bakanı Yorgo Papakostandinu, AB-IMF’den gelecek 5. kredi taksitinin alınamaması halinde ödemelerin yapılamayacağını söyledi. Papakostandinu açıklamasında, "ülke kepenk indiriyor" ifadesini de kullandı.

Yunanistan Maliye Bakanı Yorgo Papakostandinu, AB-IMF’den gelecek 5. kredi taksitinin alınamaması halinde ödemelerin yapılamayacağını söyledi.

Yunan basınının haberine göre, Yunan SKAİ televizyonunda yayınlanan bir programa katılan Papakostandinu, ekonomi alanında değerlendirmelerde bulundu.

"Haziran ayında 5. taksitin serbest kalmaması durumunda ülke ödemeleri durdurmaya gidecek. Ülkenin mevcut nakit durumu temmuz ayı ortasına kadar yeterli" diyen Bakan, ülkenin kasasında bulunan meblağın temmuz ortasına kadar yeterli olabileceğini, bundan sonraki dönemde maaş, emekli maaşlarının ödenemeyeceğini vurguladı.

Papakostandinu, "ülke kepenk indiriyor" ifadesini de kullandığı açıklamasında, yerinde kim olursa olsun yine aynı politikayı izleyeceği yorumunda da bulundu.

Müzakerelerin çıkmaza girmesi ve erken seçime gidilmesi olasılığı ile ilgili de konuşan Papakostandinu, "Şu anda seçim ülke için bir yıkım olurdu" dedi.
Akşam

'Toplumsal patlama olabilir'
25 Mayıs 2011
Yunan hükümetinin aldığı sert önlemler ülkeyi toplumsal patlamanın eşiğine getirdi.

Yunanistan Odalar Birliği Başkanı Yorgos Kasimatis, hükümetin, ekonomik krizin aşılması için aldığı sert önlemlerin ülkeyi toplumsal patlamanın eşiğine getirdiğini söyledi.

Kasimatis, Atina haber ajansı ANA'ya yaptığı açıklamada, yeni tedbirlerin uygulanmasının Yunan halkına olumsuz etkisi olacağını, "hükümetin ekonomi kurmaylarının planladığı yeni vergilerinse son yıllarda tekrarlanan başarısız çabalardan birini oluşturduğunu" ifade etti.

Hükümetin troyka ile imzaladığı memorandumun koşullarının yeniden müzakere edilmesinin kaçınılmaz olduğunu belirten Kasimatis, "İnsanların dayanma gücü çoktan tükendi. Yeni vergi taarruzu, görülmemiş sonuçlar getirecek. Ekonomik durgunluğu daha da derinleştirip, her türlü kalkınma beklentilerini uzaklaştıracak. Böyle bir uygulama, korkarım ki şu anda hesap edilemeyecek sonuçları olan toplumsal bir patlamaya neden olacak" diye konuştu.

Bu arada, Yunanistan İşçi sendikaları Federasyonu (GSEE) ve Kamu Çalışanları Federasyonu (ADEDY), hükümetin bütçe açığının daraltılması çerçevesinde aldığı yeni ekonomik önlemleri protesto amacıyla, cumartesi günü Atina'da büyük bir gösteri düzenleyeceklerini bildirdi.

Açıklamada, cumartesi günkü eylemin, Yunanistan ve Avrupa'da yapılması planlanan protesto gösterilerinin başlangıcını oluşturacağı belirtildi.

Öte yandan, kendilerini "öfkeli vatandaşlar" olarak adlandıran bir grup, halkı bugün Atina, Selanik ve Patra gibi büyük kentlerde "İspanya tipi" gösteri yapmaya çağırdı.
haber10

Gürcistan'da 'Gümüş devrim' ayaklanması



26 MAYIS 2011
Gürcistan'ın, Sovyetler birliği'nden bağımsızlığını kazanmasının 20. yıldönümü kutlamaları, hükümet karşıtı gösterilere yapılan müdahalelerin gölgesinde başladı.

Polis, geceyarısı başkent Tiflis'in meclis binasının önündeki meydanda toplanan ve kutlama yürüyüşünü engellemek istediklerini açıklayan göstericilere müdahale etmişti.

Yetkililer, müdahaleler sırasında 2 göstericinin öldüğünü, onlarca kişinin de yaralandığını açıkladı.

Polis, şehir meydanından ayrılmayan göstericilere gözyaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale etmişti.

Göstericiler, otoriter olmakla ve yoksullukla mücadelede başarısızlıkla suçladıkları Cumhurbaşkanı Mikhail Saakaşvili'nin istifasını istiyor.

'Gümüş devrim'

Ülkede hükümet karşıtı gösteriler haftasonu başlamış, yetkililer bağımsızlık günü kutlamaları öncesinde protestoların dağıtılacağını belirtmişti.

Muhalif bir televizyon kanalı, gösterinin yarım saat içerisinde dağıtıldığını aktardı.

Reuters haber ajansı da, doktorların yüzünde kan olan çok sayıda kişiyi tedavi ettiğini açıkladı.

Cumartesi, Tiflis'te 10 bin kişinin katılımıyla başlayan gösterilerde, Pazar günü de benzer olaylar yaşanmıştı.

BBC muhabiri Damien McGuiness, göstericiler arasında çok sayıda yaşlı vatandaş da olduğu için, ayaklanmaların "gümüş devrim" olarak nitelendiğini anlatıyor.

Göstericilerin şikayetleri arasında, düşük emeklilik maaşları ve artan gıda fiyatları da var.

Ancak McGuiness, göstericilerin çoğunun yüzlerini saklayan ve beyaz sopalar taşıyan erkekler olduğunu da ekliyor.

Gürcistan'da yoksulluk oldukça yüksek.

BBC

Yemen'de çatışmalar şiddetleniyor
26 MAYIS 2011

Yemen'in başkenti Sana'da gece boyunca güvenlik güçleriyle aşiret üyeleri arasında gerçekleşen çatışmalarda en az 20 kişi öldü.

Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in pazar günü iktidarı terk etmesine yönelik anlaşmayı imzalamayı reddetmesi ve ardından Haşid aşiretinin muhalefet tarafına geçmesinden bu yana ülkede yaşanan çatışmalarda en az 80 kişi hayatını kaybetti.

Cumhurbaşkanı Salih, Haşid aşiretinin lideri Sadık el Ahmar ve kardeşlerinin tutuklanmasını talep etti.
Salih, iktidarı ve ülkeyi terk etmeyeceğini de yineledi.
ABD vatandaşlarını uyardı
Amerika Birleşik Devletleri Yemen'de çatışmaların şiddetlenmesi üzerine vatandaşlarından bu ülkeyi terk etmesini istedi.
Ayrıca bazı Amerikalı diplomatların tahliye edileceği açıklandı.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "terör faaliyetleri" ve iç karışıklıklar nedeniyle güvenlik tehdidinin aşırı derecede arttığı belirtildi.
Başkent Sana'daki bir görgü tanığı, sivillerin yaşadığı bölgelerde, havan ve makinalı tüfeklerin kullanıldığı çatışmalar yaşandığını söyledi.

Krizde yeni aşama

Salih'in de üyesi olduğu, ülkenin en güçlü aşireti Haşid'in üyelerinin, bazı bakanlık binalarını ele geçirdiği, yüzlerce kişinin başkenti terk etmeye başladığı haber veriliyor.

33 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, istifa etmeye yanaşmıyor.

BBC muhabiri Sebastian Usher, Yemen'de aylardır devam eden krizde yeni bir aşamaya gelindiğini söylüyor.

Muhabirimiz, şimdiye kadar aşiretlerin Salih'in istifası talebiyle yapılan protestolardan uzak durduğuna dikkat çekiyor.

Protestocular Salih'i yolsuzlukla suçluyor.
BBC

Irak'ta Es Sadr yanlılarından 'işgale hayır' mitingi
26 MAYIS 2011
Irak'ta Şii lider Mukteda Es Sadr'ın destekçileri başkent Bağdat'ta dev bir gösteri düzenliyor.
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/05/26/110526094910_sadr_demos_304x171_ap_nocredit.jpg [/img]
Mehdi Ordusu milisleri, üzerlerindeki Irak tişörtleri ile yürüdü
Es Sadr taraftarları, 2012 itibarı ile Irak'ta ABD askerlerinin kalmasına karşı.

Bağdat'ın Sadr mahallesinde gösteriye on binlerce kişi katıldı.
Gösteri sırasında "İşgale hayır", "Halk işgalcilerin gitmesini istiyor" yazılı pankartlar taşındı.
Es Sadr'a bağlı Mehdi Ordusu'nun ünifornmalı milisler geçit töreni düzenlerken; göstericiler ABD, İsrail ve İngiltere'ye de tepki gösterdi.
Es Sadr Ocak'ta Irak'a dönmüştü
Mukteda Es Sadr, Amerika Birleşik Devletleri tarafından Irak'ın 2003'te işgali sonrası ülkede mezhep çatışmalarını kışkırtmakla suçlanmıştı.
Dört yıl boyunca İran'da yaşayan Şii din adamı ve lider, Ocak ayında ülkesine dönmüştü.
Mukteda Es Sadr'ın Irak siyasetindeki ağırlığını daha da artırmaya çalıştığı yönünde yorumlar yapılıyor.
Es Sadr'ın partisi Irak'ta koalisyon hükümetinin ortaklarından ve 325 üyeli Irak Parlamentosu'nda 39 sandalyeye sahip.
Iraklı liderler halen Amerikan askerlerinin yıl sonundan sonra da ülkede kalıp kalmamasını tartışıyor.
ABD ise 46 bin Amerikan askerinin bir bölümünün 31 Aralık 2011'den sonra da Irak'ta kalmasıyla ilgili olarak liderlerin bir an önce karar vermesini istiyor.
BBC

Mısır Devriminin İlk Meyvesi: Gazze sınırındaki Refah kapısını yeniden açılıyor

26 MAYIS 2011

Bu konuda BBC'nin haberi şöyle:

Mısır, Gazze sınırındaki Refah kapısını yeniden açıyor

Mısır'daki geçici askeri yönetim, abluka altındaki Gazze'ye açılan Refah sınır kapısını cumartesi gününden itibaren açacağını duyurdu.

Bu gelişme, Hüsnü Mübarek'in şubat ayında devrilmesiyle iş başına gelen geçici yönetimin, İsrail-Filistin sorununa yaklaşımında önemli bir değişikliğe işaret ediyor.

Zira ABD'nin bölge politikalarına daha uyumlu bir çizgisi olan Mübarek rejimi, sınır kapısını kapalı tutarak, İsrail'in Gazze'ye ambargosunun uygulayıcısı olmuştu.

Gazze, Hamas'ın 2007'de yönetimi ele almasından bu yana İsrail ablukası altında.

Mübarek rejimi bu kapıyı kapalı tutarak, İsrail'in ablukasına destek vermiş oluyordu.

Ancak İsrail denetiminde olmayan tek sınır kapısı Refah'ın kapalı tutulması, gerek Mısır kamuoyunda gerekse Arap coğrafyasında tepki görüyordu.

Mübarek rejimi bu politikasını uzun süre devam ettirirken, Hamas çareyi bu bölgedeki tünelleri kullanmakta buldu.

Hüsnü Müberek'in devrilmesinden sonra, Mısır'ın İsrail ile ilişkileri açısından merak edilen iki ana konu vardı: Barış anlaşmasının ve refah sınır kapısının geleceği.

Geçici yönetimin İsrail'le barış anlaşmasını sona erdireceğine yönelik herhangi bir işaret yok.

Bir çok uzman anlaşmayı reddetmenin geçici yönetimin atabileceği bir adım olmadığını, bu konuda tahmin yürütmek için eylül ayındaki seçimlerden sonra oluşacak tabloya bakmak gerektiğini belirtiyor.

Ancak Mübarek sonrası Mısır'ın bölgedeki Amerikan siyasetine daha uzak olacağının işaretleri gecikmedi.

Mısır resmi haber ajansı Mena, Refah sınır kapısının cumartesi günü açılacağını duyurdu. Açıklamaya göre kapı sabah dokuz akşam dokuz arasında, cuma ve diğer tatil günleri hariç açık olacak.

Ayrıca, kadınlar ve 18 yaşından küçük ya da 40 yaşından büyük erkeklerden vize istenmeyecek.

Bir süredir Gazze'ye yönelik ambargosunda küçük de olsa iyileştirmelere giden İsrail'in ise Mısır'ın bu adımından rahatsız olacağı düşünülüyor.

Çin'de ard arda 10 patlama

Çin'de devlet dairelerine yönelik toplu saldırı gerçekleştirildi...Çin'in güneyindeki Ciangşi eyaletinde üç kamu binası önünde arka arkaya, bazıları bomba yüklü araçların yol açtığı patlamalar meydana geldi.

26 Mays 2011
Anadolu Haber

Patlamalarda ölen ya da yaralananların sayısı konusunda henüz bilgi verilmedi.

Ciangşi vilayetinin bir yetkilisinin açıklamasına göre, Fuzhou kentinde savcılık binası önünde bomba yüklü bir aracın infilak etmesinden 10 dakika sonra bir hükümet binası önünde patlama oldu, bundan 15 dakika sonra ise bir başka kamu binası önünde patlama meydana geldi.

Kentteki yerel hükümet, savcılık ve gıda güvenliği binalarının etrafında patlatılan bombaların şehirde kısa süreli bir paniğe yol açtığı belirtildi. Çok sayıda otomobilin patlamanın etkisiyle tahrip olduğu kaydedilirken, çevre binaların camlarının kırıldığı ifade edildi.

Çin resmi kaynaklarından her hangi bir bilgi açıklanmazken,bölgedeki ajans ve haber sitelerinin Doğu Türkistan'ın özgürlüğü ve Çin işgaline son vermek için mücadele eden Doğu Türkistan İslam partisi Savaşçılarının eylemleri gerçekleştirdiğini ve geçen haftalarda da El- Kaide'nin bu yönde bir açıklama yaparak Uygur Müslümanları Çin'in işkence ve katliamlarına karşı mücadeleye çağırdığını hatırlattılar.

Eyaletin Fuzhou kentinde meydana gelen patlamaların bina önlerine park edilen araçlara yerleştirilen bombaların infilak ettirilmesiyle gerçekleştirildiği sanılırken, ölü ya da yaralı sayısı hakkında henüz bir açıklama yapılmadı.

ABD'deki Hortumda 232 Kişi Kayboldu
27.05.2011
Amerika Birleşik Devletleri'nde Missouri eyaletinin Joplin kasabası, 4 gün önce kasabayı yerle bir eden hortumun ardından kayıplarını arıyor.



Kasabada yaşayan 232 kişiye hala ulaşılamadı, hortumda en az 125 kişinin de öldüğü belirtiliyor.

Arama ve kurtarma timleri yıkılan binalardaki çalışmalarına devam ediyor.

Missouri eyaletinde pazar günü meydana gelen hortumda, 9 buçuk kilometre uzunluğunda ve 1 kilometre genişliğindeki bölgede taş taş üstünde kalmamış, 2 bin ev yıkılmıştı.

Felaketin, Amerika’da 64 yıl içinde meydana gelen en ölümcül hortum olduğu bildirildi. TRT

Taliban Büyükbaşları uçurdu

28 MAYIS 2011

Taliban Afganistan'da baharla birlikte eylemleri şiddetini artırıyor.
Afganistan'ın en üst düzey işbirlikçi güvenlik yetkililerinden Muhammed Daud Daud bombalı eylem sonucu öldü.

Daud'un öldüğü eylemde en az altı kişinin daha öldüğü açıklandı.

Eylemin bir işehadet eylemi olduğu bildirildi.

İşgalci haçlı ordusu NATO, olayda ölen ve yaralılar arasında Batılı ve Afgan üst düzey kişilerin de bulunduğunu duyurdu.

Öldürülen işbirlikçi General Daud, geçmişte Taliban'la savaşan Kuzey İttifakı'nın üst düzey yetkilileri arasında yer almıştı.

Eylem, özellikle ülkenin sakin ve güvenli bölgelerinden sayılan kuzey kesimlerinde meydana geldiği için işgalci ve işbirlikçiler arasında paniğe sebep oldu.

BBC'nin Kabil'deki muhabiri Paul Wood, saldırının Taliban için büyük bir propaganda zaferi olarak görüleceğine dikkat çekiyor ve işbirlikçi General Daud'un İşgalci haçlı ordusu NATO yetkilileri tarafından da saygın bir isim olarak görüldüğünü kaydediyor.

Eylemin Takhar vilayetinde işbirlikçi vali Abdulcabir Talokan'ın karargahında üst düzey yetkililerin toplantı yaptıkları bir sırada meydana geldiği bildirildi.

Ajanslar, ölenler arasında üst düzey Alman askerlerinin de bulunduğunu duyurdu.

İşgalci haçlı ordusu NATO sözcüsü, Afganistan'ın kuzeyindeki yabancı işgal güçlerin Alman komutanı General Markus Kneip'in de saldırı sırasında karargahta olduğunu doğruladı.

Alman basını generalin yaralandığını duyurdu.

Haber1001

Çin'de Son 50 Yılın En Ciddi Kuraklığı

Çin'in hayat damarı Yangzi nehri havzasındaki kuraklık 34 milyon kişiyi tehdit ediyor.
Çin'in hayat damarı Yangzi nehri havzasındaki kuraklık 34 milyon kişiyi tehdit ediyor. Özellikle ülkenin orta kesimindeki eyaletler son 50 yılın en ciddi kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Nehirlerdeki su seviyeleri anormal düzeylerde azalırken, bazı küçük ırmak kolları ve göller kurudu. Jiangsu, Anhui, Jiangxi, Hubei ve Hunan gibi eyaletlerde ortaya çıkan içme suyu sıkıntısı ağırlaştı. Dünyanın en büyük barajı Üç Bogazlar'dan saniyede 10 bin metreküp su bırakılmaya başlandı. Yetkililere göre, baraj havzasında su miktarı her iki günde bir metre azalıyor.
aktifhaber

Yunanistan'da Onbinler Sokaklarda...
28.05.2011
İflasın eşiğindeki Yunanistan'da yeni kemer sıkma planı, onbinlerce kişinin sokaklara dökülmesine yol açtı.

İflasın eşiğindeki Yunanistan’da yeni kemer sıkma planı, onbinlerce kişiyi sokağa döktü.
Yunanlılar çarşamba gününden buyana Atina ve diğer büyük kentlerde hükümeti protesto ediyor.

İnternet aracılığıyla haberleşen Yunanlılar, parlamento binası önündeki gösteriye tencere ve tavalarıyla geldi.

Tencere ve tava çalarak seslerini parlamentoya duyurmayı amaçladıklarını söyleyen göstericiler, haftaya açıklanacak olan yeni tedbirlerin ülkede açlığa yol açacağını savundu.

Göstericiler, krizin faturasını, düşük ve orta gelirlilerin ödediğini, zenginlerin ve yolsuzluğa bulaşmış politikacıların ise ne krizin faturasını ödemeye zorlandıklarını, ne de cezalandırıldıklarını ileri sürdü.

Yunanistan’da hükümetin, gelecek hafta vergi artışını, işten çıkarmaları ve yaygın bir özelleştirmeyi öngören yeni bir acı reçete açıklaması bekleniyor.

Ancak hükümet bu konuda muhalefet partileriyle henüz bir uzlaşı sağlayamadı. Atina, IMF ve Avrupa Birliği’nden yardım alabilmek için daha önce de maaşları kısmış, vergileri artırmış ve kamu mallarının bir bölümünü satışa çıkarmıştı. TRT

Bağımsız Filistin'e Doğru
28.05.2011
Arap Birliği, Bağımsız Filistin Devleti'nin kuruluşu için gerekli adımların atılamsına karar verdi.



Arap Birliği, bağımsız Filistin Devleti’nin kuruluşu ve Birleşmiş Milletler tarafından tanınması için gerekli adımların atılmasına karar verdi.
Arap Birliği’nin Arap Barış İnisiyatifi Komitesi Katar’ın başkenti Doha’da toplanarak İsrail-Filistin barış sürecini ele aldı.

Toplantıda, 1967 sınırlarına dayalı bir Filistin devletinin kurulması ve Birleşmiş Milletlere tam üye olması karara bağlandı.

Yayınlanan bildiriye göre, Filistin Devleti’nin sınırları Gazze Şeridi ve Batı Şeria’nın tamamını kapsayacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak. TRT

Ölümcül Virüs EHEC E.coli bakterisi Yayılıyor
28.05.2011

Almanya’nın kuzeyinde bulunan eyaletlerde hızla yayılan, 2 kişinin ölümüne ve 400’ü aşkın kişinin hastalanmasına neden olan koli basilinin (EHEC E.coli 0157:H7 bakterisi) kaynağı henüz belli değil.

Uzmanlar hastalığın daha çok yayılmasından endişe ediyor.

Ülkemizde de görüldüğü bilinen bu koli basili hakkında çok fazla bilgi bulunmuyor.

Türkiye’nin de bu bakteriden etkilenip etkilenmeyeceği konusunda merak artarken Habertürk Sağlık Haberleri Servisi, Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Aylin İzat Liceoğlu’na bu bakterinin nasıl bulaştığını ve etkilerini sordu...

E.coli veya Escherichia coli olarak bilinen koli basili, memelilerin kalınbağırsaklarında yaşayan genellikle yararlı bir bakteri türü olarak tanımlanıyor. Normal şartlar altında insana zarar vermeyen bu bakterinin EHEC (Enterohemorajik E.coli) grubuna ait E.coli 0157:H7 türü hayati tehlikeye neden olabiliyor.

Nasıl Bulaşıyor?
Etkenin başlıca yayılma kaynakları iyi pişmemiş veya çiğ et, pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri, iyi temizlenmemiş çiğ sebze ve meyve, EHEC’i taşıyan hayvanlarla temas olarak sayılıyor. Ayrıca yeteri miktarda klorlanmamış su içmek, koli basili içeren göl ve havuzlarda yüzmek de bulaş yollarından... EHEC insandan insana bulaşabildiği için özellikle toplu yaşam alanlarında yayılmasını önlemek zor...

Belirtileri Neler?
Bakteri bulaştıktan birkaç gün sonra ilk belirtiler şiddetli bulantı ve karın ağrısı olarak ortaya çıkar.

Bunu şiddetli, kanlı ishal takip edebilir. Birlikte ateş ve kusma olabilir. Tedavi altına alınan hastalar gerekli müdahalelerin ardından hızla iyileşebilir. Bazı kişilerde hastalık belirti vermeden, kendiliğinden iyileşebiliyor. Ancak bazı vakalarda EHEC ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.

Neden Ölümcül?
EHEC (E.coli 0157:H7) ürettiği toksin ile hastalık yapar. Özellikle yaşlı insanlarda ve çocuklarda HUS Sendromu’nun ortaya çıkmasına yol açabilir. HUS Sendromu’na bağlı olarak hastalarda alyuvarlar imha olur, böbrek yetmezliği görülür. İnme ve koma görülebilir. Bu durum, bazı hastaların hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanır.

Dışkı Kültürü ile Tespit Ediliyor
EHEC (E.coli 0157:H7) bakterisi belirtileri gösteren kişilerin zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekir. Burada yapılacak olan dışkı kültürü ile bakterinin varlığı saptanabilir.

Tedavisi...
Enfeksiyona yakalanmış çoğu kişi ilaç tedavisi olmadan kendiliğinden 5 – 10 gün içinde iyileşir. Tedavi sırasında antibiyotik kullanımının iyileşme üzerinde bir etkisi yoktur, hatta bazı vakalarda HUS Sendromunu tetiklediği ve böbrek yetmezliğine yol açtığı görülmüştür.

Hastada HUS Sendromu görülüyorsa yoğum bakımda tedavi altına alınır. Tedavi için çoğunlukla kan nakli ve diyaliz gerekir. HUS Sendromu’nun hayati tehlike yarattığını unutmamak gerekir. Bu neden HUS Sendromu belirtisi gösteren hastalar derhal bir hastaneye başvurmalı.

Nasıl Korunuruz?
EHEC’in yaptığı hastalıktan korunmak için tüketilen etin mutlaka iyi pişirilmesi gerekir.

Ayrıca çiğ etin hazırlanması aşamasında kullanılan tüm mutfak aletlerinin dezenfekte edilmesi bakterinin yayılmasını engeller. Pastörize edilmemiş süt ve süt ürünlerini, iyi temizlenmemiş çiğ sebze ve meyveyi yemekten kaçınılmalı. Sık sık elleri yıkamak etkenin insandan insana bulaşmasının önüne geçer.

Temiz Su Tüketin, Temizliğinden Emin Olmadığınız Suya Girmeyin
Ayrıca temiz olmayan suların içilmesi veya içinde yüzülmesi de EHEC’in bulaşma olasılığını arttırır. Bu nedenle temiz su tüketilmeli ve temizliğinden emin olmadığınız sularda yüzülmemelidir. Hastalanmış bebeklerin bezini değiştirdikten sonra eller mutlaka yıkanmalı. Enfeksiyon kapmış kişilerle aynı havuzda yüzmemeli ve birlikte banyo yapılmamalı. TRT





Savunma Devine Siber Saldırı
29.05.2011
ABD'nin en büyük savunma sanayi kuruluşlarından Lockheed Martin de siber saldırıya maruz kaldı.

Dünyanın önde gelen savunma sanayi şirketi, bilgisayar korsanlarının hedefi oldu.
Amerikan Savunma Bakanlığı’nın bir numaralı silah tedarikçisi Lockheed Martin şirketinden kimin ne tür bilgiler çaldığı henüz bilinmiyor.

Lockheed Martin’in sözcüsü şirketin enformasyon sistemleri şebekelerine yönelik kuvvetli bir siber saldırı düzenlendiğini açıkladı.

Çok uzman bir ekip tarafından 21 Mayıs’ta gerçekleştirildiği anlaşılan saldırıda ne tür bilgilerin elde edildiği henüz bilinmiyor.

Savaş gemilerinin yanı sıra F-16 ve F-22 gibi savaş uçaklarının üreticisi olan şirketin şu sıralar özel bir lazer silahı üzerinde çalıştığı bildiriliyor.

Bilgisayar korsanları 2009 yılında da, şirketin 380 milyar dolarlık F-35 savaş uçağı projesiyle ilgili verilerin tutulduğu bilgisayarlara sızmıştı. TRT

Gösterilere Tanklarla Müdahale...
29.05.2011
Suriye ordusu, yönetimi protesto edenlere yine tanklarla müdahale ediyor. Rastan ve Talbise'nin tank ateşi altında olduğu bildirildi.



Suriye’de yönetim karşıtı gösteriler, güvenlik güçlerinin sert müdahalesine rağmen sürüyor.
Rasten ve Talbise kentleri, ağır silahlar ve tanklarla vuruldu.

Saldırılarda 3 kişinin öldüğü, onlarca kişinin yaralandığı kaydediliyor...

Suriye’de yönetim karşıtı gösteriler 10’uncu haftayı geride bırakırken, Rasten ve Talbise kentleriyle Dar Melih köyü kuşatma altında...

Güvenlik güçleri, Humus civarındaki bu 3 yerleşim birimini ağır silah ve tank ateşiyle vuruyor.

İnsan Hakları Savunucuları, kentlerde önce iletişimin kesildiğini, ardından saldırının başladığını kaydetti.

Kuzeybatıdaki Dar ez Zur kentinde de güvenlik güçlerinin, sayıları 8 bini bulan göstericilere ateş açtığı bildirildi.

Ülkenin birçok yerinden gösteri haberleri geliyor.

Dera yakınlarındaki Hirak köyünde protestoculara yönelik operasyonlar sürerken, başkent Şam’ın banliyölerinde de bazı grupların gece saatlerinde yönetime tepki gösterdiği belirtiliyor. TRT

TÜRKIYE'DE TARIHI FIRTINA VE DENIZ TUTAN BALIKLAR MESELESI...
SALIH SELÇUK
30 MAYIS 2011

Türkiye bir seçime doğru pupa yelken -değil, fırtına öncesi çalkantılarında yol alıyor. Türkiye'nin açıldığı denizde fırtına kopmak üzere ve konumuz, deniz tutması...

Kimi deniz tutar?!..

Mesela "bu gemi sağlam, böyle sallanmaması lazım" lafına kesin inanmış ve sallanmamasına alışmış tipler, gemi fena halde sallanmaya başlayınca kusuyor!..

Pornodan aşüfteye, seks kasedinden iftiraya kadar uzanan bu kusma olayına "Deniz Tutması" diyoruz...

Fırtınanın ilk çalkantıları başladı. Bu kez ibre, tam bir dönüşüme işaret ediyor ve bu dönüşümün radikal kısmı, gelecek yılın sonbaharına kadar devam edecek...

1980 darbesiyle başlayan otuz yıllık bir devir sona eriyor, yepyeni bir devir başlıyor...

1980, Solu ve kaliteyi ezip, meydanı yeşil kuşak islamcılarına ve vasatizme bırakmıştı. Şimdi bu 1980 rejimi ve onun ürünlerinin devri sona eriyor...

(..)

1980 rejimi, bütün müzmin yasaklarıyla, yüzde on barajlarıyla, yök'üyle, aptal yetiştiren eğitim sistemiyle ve "engin" vasatizmiyle birlikte tarihin çöplüğüne gömülecek...

Bu çok önemli olayın aktif başlangıcı, seçimlerin ardından Kasım ayı falan gibi görülüyor...

Yepyeni bir devrin ilk adımları atılırken, kuşkusuz eski laflarla konuşanlar olacak, ama kimse onlara kulak asmayacak...

En geç beş yıl içinde Türkiye'de dil dahil birçok parametre tamamen değişmiş olacak...

Fırtına çok şiddetli olacak arkadaşlar!..

Bu iş, denizdeki balıkları bile vurabilir!..

Malum Mao Zedung amcamız, gerillanın suyun içinde balık gibi olmasını öğütlemişti...

"Denizin içindeki balığı deniz tutar mıymış birader?!.." diye sorun, söyleyeyim:

Okyanusbilimci Gerd Wegner, insandaki deniz tutması olayının aynısının, çok çalkantılı denizlerdeki balıklarda da rastlandığını söylüyor...
(Bkz. Mare Dergisi Nisan/Mayıs sayısı, Nr.85)

Hatta balıkların kustuğunu bile gözlemlediklerini anlatıyor!.. Konunun biyolojik nedenlerini de açıklıyor. Balıkların vücutlarının suyun içinde istem dışı yer değiştirmesi sonucu, içkulak taşı denen denge merkezi de yer değiştirip duruyormuş ve sonuçta tıpkı insanlar gibi deniz tutuyormuş balıkları!..

Bu fırtınada sadece istavritleri değil, sazanları bile deniz tutabilir!..

http://konstantiniye.blogspot.com/

'Yeni Mali Kriz Geliyor'

30 Mayıs 2011
Templeton Fonu'nun yöneticisi Mark Mobius küresel ekonomi için karamsar tablo çizdi.
Templeton Fonu'nun yöneticisi Mark Mobius, diğer bir finansal krizin "kapıda" olduğunu söyledi.

Templeton Asset Management'ın gelişen piyasalar grubu başkanı Mark Mobius, diğer bir finansal krizin "kapıda" olduğunu, zira önceki krizin sebeplerinin çözüme kavuşturulmadığını söyledi.

Mobius, bugün Tokyo'da basın mensuplarına yaptığı açıklamada, dünyada türev yatırım araçlarının toplam değerinin küresel gayrı safi hasılayı aştığını ve bunun da hisse senedi piyasalarında volatilite ve krize neden olduğunu belirtti.

Mobius, "Bankalar daha önceye göre daha mı büyük? Daha büyük" dedi ve "Türev araçlar regüle ediliyor mu? Hayır. Türev araçlarda aheln büyüyyor musunuz? Evet" şeklinde görüş bildirdi.

Üç yıl önce, küresel finansal kriz kısmen, ABD'deki riskli kredilerle ilişkili türev ürünlerin hızlı çoğalmasından ortaya çıktı ve Lehman Brothers Holdings Inc.'nin Eylül 2008'de batmasına yardımcı oldu.

MSCI Dünya Endeksi, Lehman'ın batmasından sonraki altı ayda yüzde 38 düştü. Küresel kredi piyasalarının işlemez hale gelmesi, kredi vermeyi desteklemek için merkez bankalarının finans sistemine nakit pompalamasına neden oldu.
aktifhaber

Zimbabwe’de Göstericiler Bir Polisi Öldürdü
30 Mayıs 2011

Zimbabwe polisinden bugün yapılan açıklamada, başkent Harare’de Cumhurbaşkanı Robert Mugabe karşıtı göstericilerin bir polisi öldürken, diğerini de ya...
Zimbabwe polisinden bugün yapılan açıklamada, başkent Harare’de Cumhurbaşkanı Robert Mugabe karşıtı göstericilerin bir polisi öldürken, diğerini de yaraladıkları bildirildi. Harare’den gelen bilgilere göre, Koaliston ortağı ve Başbakan Morgan Tsvangirai taraftarlarının, kendilerine baskı ve zulüm yapan güvenlik güçlerinden intikam aldıkları söyleniyor.

Zimbabwe’de son 10 yılda politik nedenlerden dolayı ilk defa bir polis memurunun öldürüldüğü açıklandı.

Andrew Phiri adlı polis yetkilisi, polisi öldüren Başbakan taraftarlarını Glen View kasabasında izinsiz yürüyüş yapmakla suçladı. Başbakan’ın Demokratik Değişim Hareketi Partisi’nin (MDC) sözcüsü Douglas Mwonzora ise iddiaları yalanladı.

Sahraaltı Afrika’nın zengin elmas madenleriyle tanınan Zimbabwe’de, son 31 yıldır iktidarda bulunan 87 yaşındaki Cumhurbaşkanı Robert Mugabe’nin ZANU-PF partisi ile Başbakan Tsvangirai’nin MDC’si arasında büyük bir siyasi mücadele yaşanıyor. aktifhaber

Kum Fırtınası Bağdat'ı Esir Aldı
02.06.2011
Irak'ta sık sık görülen kum fırtınaları hayatı olumsuz etkiliyor. Bağdat'taki fırtınada ağaçlar bile seçilemezken, trafik durma noktasına geldi.
TRT

Yemen Halkı Diktatör'ün sarayını vurdu: Diktatör hastahanede, avanesinden çok sayıda ölü ve yaralı var

3 HAZİRAN 2011

Yemen'in başkenti Sana'da Cuma mamazı vakti diktatör Salih'in sarayınaSarayı vuruldu. Saray'daki caminin isabet aldığı ve Diktatör Ali Abdullah Salih ve aralarında üst düzey yetkililerin de bulunduğu çok sayıda ölü ve yaralı olduğu bildirildi.

Diktatör Salih'in halen hastanede tedavi gördüğünü belirtiliyor.

Cuma namazı sırasında düzenlenen saldırı sırasında Başbakan Ali Muhammed Mücaver ile Meclis Başkanı Yahya el-Rai'nin de yaralandığı; üç koruma görevlisinin öldüğü bildirildi.

El-Arabiye televizyonu, el-Rai'nin durumunun ciddi olduğunu bildirdi.
Saldırıda başkanlık sarayı kompleksi içindeki caminin imamının da öldüğü açıklandı.

Haber ilk duyulduğunda Saray'a iki bomba isabet ettiği bildirilmiş; iktidar kaynakları başından yaralandığı öne sürülen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in durumunun iyi olduğunu ve kısa süre sonra halka hitap edeceğini söylemişti.
Ancak aradan geçen sürede 69 yaşındaki Salih kamuoyu önüne çıkmadı.

Eylemin bazuka türü bir silahla, uzaktan atılan mermi ya da roketler kullanıldığını düşündürüyor.

Devlet haber ajansı Saba eylemin cuma namazı sırasında düzendiğini bildirdi.

Saldırıdan önceki ilk saatlerde bazı yetkililer saldırıyı Cumhurbaşkanı'na karşı bayrak açan Haşid aşireti lideri Şeyh el-Ahmer'in yandaşlarının düzenlendiğini bildirmişti.

Görgü tanıkları, ordunun, rakip aşiret lideri Şeyh Sadık el-Ahmer'in ağabeyi ve muhalefetteki Islah partisinin liderlerinden Şeyh Hamid el-Ahmer'in Hadda mahallesindeki evini topçu ateşine tuttuğunu anlatıyorlar.

Cenaze törenleri

Hükümet güçleriyle Salih'in görevden ayrılmasını isteyen aşiretlere bağlı silahlı gruplar arasındaki çarpışmalar sürerken, olaylarda ölen 50 kişi için düzenlenen cenaze törenlerine binlerce kişi katıldı.

Başkent Sana'da Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e bağlı güçlerle, görevden ayrılmasını isteyerek ona tavır alan, ülkenin en etkili aşiret lideri Sadık el Ahmer'e bağlı silahlı aşiret üyeleri arasındaki yoğun çatışmalar dün gece geç saatlere dek devam etmişti.

Son çatışmalarda askerler Ahmer ailesiyle ilişkili Suheyl televizyonunun merkezini ateşe verirken, devlet televizyonu Haşid aşiretinden silahlı grupların ulusal havayolu Yemenia'nın merkez ofislerini ateşe verdiğini duyurdu.

Savunma bakanlığı Salih'in oğlu Ahmed komutasındaki özel timlerin ilk kez konuşlandırılmaya başlandığını söylüyor.

Bu timlerin görevi geçtiğimiz günlerde başkentte Haşidilerin işgal ettiği bir düzineye yakın bakanlık binası ile kamu kurumlarını 'kurtarmak' olarak ifade edildi.

Eylemler başkentle de sınırlı değil. Saada kentinde de binlerce kişi bugün bir gösteri düzenledi.

Ayrıca güneydeki Taiz kentinde de protestolar sırasında çıkan çatışmalarda 28 kişi yaralandı; üç polisin de bir bazuka saldırısı sonucu öldüğü bildiriliyor.

Yemen'de Ocak ayında başlayan ayaklanmada şimdiye dek 350'den fazla kişi öldü. Son 10 günde ölenlerin sayısıysa en az 135.

Tarafların geçen hafta bir ara vardığı ateşkes anlaşması da dört gün içinde bozulmuştu.
Haber1001

Nijerya`da savaş gibi seçim!

Nijerya`da Nisan ayında yapılan seçimlerin bilançosu çok ağır oldu. Nijerya Yüksek Mahkemesi tarafından yayınlanan rapora göre yaşanan olaylarda 500 kişi öldü, bin 400 ev yakıldı.

Nijerya`da Nisan ayında yapılan seçimlerin bilançosu çok ağır oldu. Nijerya Yüksek Mahkemesi tarafından yayınlanan rapora göre yaşanan olaylarda 500 kişi öldü, bin 400 ev yakıldı. Nijer ve Kaduna eyaletlerinde çıkan çatışmalarda ise 22 bin insanın evinin yağmalandığı ve zarar verildiği belirtildi.

Polis Perspektifinde 2011 Genel Seçimleri; Tecrübe Paylaşımı, Alınan Dersler ve Geleceğe Yön Verme adlı raporda 157 kilise, 47 caminin de ateşe verildiği açıklandı. Polis Müfettiş Yardımcısı Felix Ogbaudu, yaptığı açıklamada çıkan çatışmalarda ise 6 güvenlik görevlisinin öldüğünü ifade etti. Çatışmalardaki insan gücü eksikliği ve lojistik desteğin olmayışına işaret eden Ogbaudu, saldırıların daha çok seçim bürolarına, adayların ev ofislerine, polis karakollarına olduğunu sözlerine ilave etti.

Seçimleri kazanan Jonathan Goodluck`un 30 Mayıs`ta birçok devlet adamının katılımıyla gerçekleştirdiği yemin töreninden birkaç saat sonra Bauçi eyaletinde bombalı saldırı gerçekleşmiş, 12 kişi hayatını kaybetmişti.
http://www.dunyayayenisoz.com/

Suriye'de 'en fazla katılım ve ölümlü' Cuma
4 HAZİRAN 2011

Suriyeli bir insan hakları örgütü, güvenlik güçlerinin Cuma günü Hama kentinde toplanan göstericilere ateş açması sonucu en az 53 kişinin öldüğünü açıkladı.

Cuma günü yaşananların ülkedeki ayaklanmaların başından bu yana gerçekleşen en büyük ve aynı zamanda en çok ölümün yaşandığı gösteriler olduğu aktarılıyor.

Ölü sayısını bağımsız kaynaklardan teyit etmek mümkün değil.
Suriye devlet televizyonundan yapılan yayında ise, göstericilerin kamu binalarını ateşe verdiği ve yaklaşık 80 güvenlik görevlisinin yaralandığı aktarıldı.

Suriye ordusunun Rastan kentine gerçekleştirdiği saldırı ise devam ediyor.
Son birkaç gün içerisinde, gösterileri bastırmak için şehre gönderilen askeri birlik ve tankların çok sayıda ölüme yol açtığı bildiriliyor.
BBC'ye cuma günü açıklama yapan bir kent sakini "Sabahın erken saatlerinden itibaren yoğun bombardıman altındayız. Tanklar, zırhlı araçlar, makineli tüfek kullanıyorlar" dedi.

Hama'da ne oldu?

BBC'nin bölgedeki muhabiri, Cuma namazı sonrası düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerin, ayaklanmaların başladığı Mart ayından bu yana gerçekleşen en büyük protesto olduğunu söylüyor.

Hama kentinde 100 bin protestocunun toplandığı tahmin ediliyor.

Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Rami Abdul Rahman, "Yaşananlar artan ölümlere ve rejimin ulusal mutabakat konusunda ciddi olmamasına karşı doğal bir tepki" söyleriyle değerlendiriyor yaşananları.
Cuma günü gerçekleşen gösterilere müdahale eden güvenlik güçlerinin eski kent merkezinde ve Assi meydanında toplanan göstericilere ateş açtığı aktarılıyor.

Reuters haber ajansına konuşan bir görgü tanığı: "Göstericilere çatılardan ateş etmeye başladılar. Assi meydanında ve çevresindeki sokaklarda yere düşenleri gördüm. Her yerde kan vardı" dedi.

Devlet televizyonu ise, göstericilerin güvenlik güçleriyle "çatışmaya çalıştığını" ve aralarında mahkemenin de olduğu kamu binalarını ateşe verdiğini söyledi.

Hama'da 1982 yılında, Beşar Esad'ın babası eski cumhurbaşkanı Hafız Esad'ın emriyle gerçekleşen müdahalede 10 bin kişi ölmüştü(*)

Göstericiler, Dera ve Humus kentlerinde de güvenlik güçlerinin göstericilere ateş açtığını ve ölenler olduğunu ifade etti.

Muhalif eylemciler, gösterileri, ayaklanmaların başladığı Mart ayından bu yana öldüğü tahmin edilen 30'u aşkın çocuğa adamıştı.
BBC
* Bu rakam'ı BBC hernekadar 10.000 olarak gösteriyorsa da, aslında Hama'da en az 50 bin kişinin katledildiği biliniyor. (EF)

Başörtüsü Yasağı Boğaziçi Üniversitesi'nde İsyana Dönüştü: Yasağı Takmıyoruz!

-Entellektüel Forum Bu İsyanı Yürekten Destekliyor!-


02 Haziran 2011

Bu yıl Boğaziçi Üniversitesinden mezun olup okulu bitirmenin verdiği tatlı telaşı yaşayan öğrenciler 2011 mezuniyet yıllığında başörtülü fotoğraflarının kabul edilmeyeceğini öğrendi. Ayrıca mezuniyet törenine de başörtülü gelinmemesi yönünde üstü kapalı ifadelerle karşılaşan 2011 mezunları bu olay karşısında başlatılan mücadeleyi şöyle dile getirdi:

"Boğaziçi Üniversitesi 2011 mezunları olarak, mezuniyet törenimize ve öğrenci yıllığımıza olduğumuz gibi katılmamızı engellemeye, keyfi ve dayanaksız bir kılık kıyafet zorunluluğu uygulamaya çalışan üniversite yönetimini ve uyguladıkları sinsi ayrımcılığı "takmıyor",bu üniversitenin her öğrencisinin hakkı olduğu gibi nasıl derslere girdiysek,
kampüste nasıl vakit geçirdiysek, konserlere, gösterilere nasıl katıldıysak,
seminerleri, söyleşileri nasıl dinlediysek, çimlerde nasıl eğlendiysek,
mezuniyet törenimize de öğrenci yıllığına da nasılsak öyle katılıyoruz!

Kısaca özetlemek gerekirse bu ayrımcılık sureci, Boğaziçi Üniversitesi yönetiminde öğrenci isleri sorumlusu olan bir kisinin, derslerin bittiği 27 mayıs cuma günü, 2011 yıllık komitesine "sözlü" olarak "(başörtülüler) gözüme böyle hoş görünmüyor, mezuniyette takacakları boneden taksınlar, o zaman olabilir" demesiyle basladı.

Malum kişi öğrencilerden göreceği tepkinin ne boyutlara ulaştığını daha önce iyi tecrübe etmiş olacak ki bu bildiri için derslerin bittiği günü seçmesi çok da tesadüf değil.

Yıllık komitesi de 28 mayıs cumartesi günü bu açıklamayı bir maille, yıllık alan ama sadece başörtülü olan öğrencilere gönderdi.

Okul yönetiminin yıllık komitesini tam anlamıyla "kullanarak", başörtülü öğrencilere hem yıllığa böyle giremezsiniz, hem de mezuniyete böyle gelemezsiniz demesi, bunu yaparken gösterdiği üslupsuzluk, ses çıkarılmayacak gibi değildi.

Çünkü bu sadece bir mezuniyet töreni ya da yıllık meselesi değil, hepimizin nasılsak öyle okumaya hakkımız olan bir devlet üniversitesinde sahip olduğumuz hakkın birilerinin gözüne hoş görünmediği için engellenmesiydi.

Bundan birkaç saat sonra da bizim bu "inanılmaz keyfi ve dayanaksız" ayrımcılığa karşı hak mücadelemiz başlamış oldu.

3 gün içinde sadece Facebookta hakkımız olanı alma mücadelemiz 600den fazla kişiden destek gördü ve sayı hızla artıyor.

Bu mücadelenin amacı bu üniversitenin öğrencisi olan herkes gibi hakkımız olandan kimsenin gözüne hoş görünmediğimiz için vazgeçmeyeceğimizi bildirmek!

Etkinlikte belirtildiği gibi mezuniyet törenimize, ailelerimizle, arkadaşlarımızla beraber neşe ve gurur içinde katılacağız. bu güzel anları ölümsüzleştirmek için hepimizin kameraları da yanında olacak.
Bu günü okuldaki güzel anılarımızın mutlu bir sonu olarak hep beraber kutlamak adına herkesi 30 Haziran 2011 günü Boğaziçi Üniversitesi Uçaksavar Çim Sahada gerçekleşecek mezuniyet törenimize bekliyoruz!

Yıllık konusunda ise su anda herkes yıllık komitesinin "ilan edilen bedel karşılığı, bu okulun öğrencisi olan herkesin koşulsuz olarak katılabileceği öğrenci yıllığı etkinliği için" aldıkları hukuki ve vicdani sorumluluğu yerine getirmek adına mücadele etmelerini bekliyor.

Amacımız yaygara kopartmak değil, kimsenin lisans hayatının son zamanlarını tatsız anılarla geçirmesini de istemiyoruz, tek isteğimiz artık bu üstenci zihniyetin bu dünyada yeri olmadığını göstermek.

Zaman artık birilerine hoş görünme zamanı degil, artık kimse sizin keyfi kararlarınıza sessiz kalmayacak..

Etkinliğe katılmak için: http://www.facebook.com/event.php?eid=211741388866345


Ayşe Doğu
Türkiye ve Ortadoğu’da sancılı değişim
4 Haziran 2011

Batının oynadığı fitne oyununda sona yaklaşıldı. 2011’in bu kadar kanlı başlaması da bu gerçeğin somut bir göstergesi.. Türkiye ve Arap dünyasında büyük değişim neyi hedefliyor? Bölünmeyi mi yoksa birleşmeyi mi? Tabi ki birleşmeyi ve bütünleşmeyi amaçlıyor bu niteliksel sıçrama..

Umudumuz odur ki, önünüzdeki süreç sancılı ama mutlu sonla noktalanacak. Çünkü zamanın da bir ruhu vardır. Zaman insandan ve medeniyetten yana döndü. Depremler için geçerli olan kanunlar toplumsal depremler için de aynen geçerlidir. Allah’ın kanunlarında bir değişme olmaz. Bu coğrafya üzerine oyun kuranlar -buna İran da dahil- hezimete uğramaya mahkum. Çünkü Allah’ın va’di haktır. Ve O kendine tuzak kuranlara tuzak kurar.

Şu anda Türkiye olarak bütün Osmanlı coğrafyasında dedelerimizin bıraktığı ‘iyi hatıraların’ sonuçlarını yaşıyoruz. Dedelerimizin şanına layık olup olmadığımızı ise zaman gösterecek. Gönüllerdeki bu tahta ilelebed sahip olabilecek miyiz bakalım?

Suriye’de Esad ailesine ve Beşşar Esad’a yönelik ‘barışçıl’ gösteriler Deraa’da başladı. 1982’de nasıl ‘Hama’ kenti hedef alındıysa şimdi de Deraa hedef seçilmişti. Böylece Suriye halkı korkutulmak istendi. Tanklarla Deraa’ya giren Esad’ın silahlı güçleri insanların malına canına kasdetti, yağmalama yaptı. Şu an itibariyle en az on bin kişinin akıbeti belli değil. Ölen bin küsur kişiyle beraber bu rakamlar infial boyutunu aştı..- Tutuklananların okullarda, cezaevlerinde v.s. tutulduğu zannediliyor. Ama gerçek katliamın boyutları dudak uçuklatabilir.- Esad’a bağlı güçler ‘işgalci’ ABD ordusu misali hareket ediyor. Silaha sarılmayı ilke olarak reddeden barışçıl muhalefet güçleri insanlık dışı, vahşi, akıl almaz işkencelerle ve çatılara yerleştirilen keskin nişancılarla caydırılmaya çalışılıyor. Ama her yapılan katliam halkı topyekün birbirine kenetlemekten başka işe yaramadı. Baas rejimi kanlı elleriyle Suriye halkının azmini ve cesaretini kavileştirmekten öte bir sonuç elde edemedi. Kırk yıldır -azgın İsrail yerleşimcileri misali- kanunsuz bir şekilde el koydukları Suriye mülkünü, artık gerçek sahipleri geri istiyor ve Esad ailesini de bu öz vatanlarında barındırmak niyetinde değiller.

Suriye’deki bütün şehirler, beldeler ve köyler ayaklanmış vaziyette. Her Cuma bir daha dünyaya haykırıyorlar Esad’tan ve onun korkunç silahlarından dolayı ‘özgürlük’ taleplerinden geri adım atmayacaklarını..

Ortadoğu’nun devrimi kararlı adımlarla yoluna devam ediyor. Bu hafta Suriye’nin özgür çocuklarına adanmıştı Cuma namazı. Bazı yerlerde ‘görünüşte’ Batı ve onunla ittifak eden güçler galip-miş gibi- görünse de uzun vadede halk ‘hak ettiğini’ elde edecek.

(..)
haber10


Ölümcül Virüs Okyanus Ötesinde!
Öldüren salatalık bakterisi okyanus ötesine ulaştı
04 Haziran 2011
Anadolu Haber

Dünya Sağlık Örgütü, Almanya’da patlak veren ‘salatalık bakterisi’ EHEC’in mutasyona uğramış virüs olduğunu açıkladı. 12 ülkede 1600 kişide rastlanan ve 18 kişinin ölümüne neden olan virüsü okyanusu geçerek Amerika’ya taşınınca panik arttı.

İki haftadır Almanya başta olmak üzere İngiltere, Danimarka ve İsviçre’yi etkisi altına alan salatalık virüsü bilim dünyasını şaşkına çevirdi. İspanya’dan ithal edilen salatalık ve sebzelerde bulunan bakteriyi inceleyen Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), “Tespit edilen bakteri mutasyona uğramış daha tehlikeli ve diğerlerine göre daha bulaşıcı” açıklamasını yaptı. Bakterinin ‘tamamen yeni’ olduğunu belirten bilim adamları, antibiyotiklerin hastalığa çaresiz kaldığı belirtildi.

Almanya’nın Hamburg kentini ziyaret eden iki Amerikalı turistin de hastalığa yakalandığı ve bu kişilerin tedaviye alındığı açıklandı. DSÖ, yakın temasla kişiden kişiye geçen hastalığa yakalanmamak için hijyene önem verilmesi gerektiğini belirtti. Kan dolaşımını ve böbrekleri etkileyen hastalığın yayılmasının ardından Rusya önceki gün Avrupa’dan sebze alımını durdurduğunu açıklamıştı. Hastalık yüzünden ölen sayısının 18’e çıktığı , 1600 kişinin de hasta olduğu bildirildi.

Suriye'de Polislere Pusu: 120 Polis Öldü
06 Haziran 2011

Suriye devlet televizyonu, ülkenin kuzeybatısındaki Cisr El Şukur kasabasında silahlı kişilerce öldürülen polislerinin sayısının 120'ye yükseldiğini duyurdu.
Suriye Devlet televizyonu, ülkenin kuzeyindeki bir kasabada kurulan pusuda 120 güvenlik görevlisinin öldürüldüğünü duyurdu.

Televizyon, silahlı kişilerin kasabadaki bir güvenlik noktasına saldırısında ölenlerin sayısının 82'ye yükseldiğini kaydetti.

Saldırıya uğrayan polis merkezindeki çok sayıda sivilin de çatışma sırasında hayatını kaybettiği ve bölgede bugün meydana gelen olaylarda 38 sivilin öldüğü kaydedildi.

Cisr Eş Şuğur bölgesinde çatışmaların devam ettiği ve askeri eğitim aldığı öne sürülen silahlı grupların çok sayıda resmi binayı ateşe vererek tahrip ettikleri bildirildi.

Televizyondan daha önce yapılan açıklamada, güvenlik güçleriyle silahlı kişiler arasında çıkan çatışmalarda 80 polisin öldüğü kaydedilerek, bir güvenlik noktasına düzenlenen tek saldırıda ise en az 37 güvenlik görevlisinin yaşamını yitirdiği belirtilmişti.

Böylelikle şimdiye kadar Sidr El Şukur kasabasında ölen polislerin sayısı 120'ye yükselmiş oldu. aktifhaber

Yemenli Batıcı Diktatör Salih De Suud'a Kaçtı
6 HAZİRAN 2011



Yemen'in Batıcı diktatörü Ali Abdullah Salih tedavi görmek bahanesiyle Suudi Arabistan'a kaçmasının ardından yerine cumhurbaşkanı yardımcısı Abd-Rabbu Mansur Hadi vekâlet etmeye başladı.

Ana muhalefet koalisyonu , geçici hükümet oluşturulması çağrısında bulunacaklarını kaydetti.

Batıcı diktatörü Ali Abdullah Salih'in gelecekte ülkeye dönüp dönmeyeceği yolundaki belirsizlik sürüyor.

Cuma günü, cumhurbaşkanlığı sarayına gerçekleştirilen bir saldırıda yaralanan Salih, cumartesi tedavi bahanesiyle Suudi Arabistan'a kaçtı.

Suudi yetkililer, Salih'in Pazar günü göğüs ve boynundan iki ameliyat olduğu, ameliyatların başarılı geçtiğini açıkladı.

Açıklamayı teyit eden Yemenli yetkililer, Salih'in ülkeye döneceğini söylese de, uzmanlar bu konuda şüpheli olduklarını dile getiriyor.

BBC'nin Orta Doğu muhabiri Jon Leyne ise, Salih Yemen'e dönmek istese bile, Suudi Arabistan'ın buna izin vermemesi ihtimalinin yüksek olduğunu aktarıyor.

Ali Abdullah Salih'in ülkeden gidişi, yüzbinlerce Yemenli tarafından sokaklarda kutlanıyor.

33 yıldır iktidarda bulunan Yemen'in Batıcı diktatörü Ali Abdullah Salih, aylardır süren protestolara rağmen görevini bırakmaya yanaşmıyordu.
haber1001

Esad bir bölgeyi kaybetti
7 Haziran 2011
Suriye'de İdlib'e bağlı Cisr Eş Şuğur bölgesinde güvenlik kuvvetleri kontrolü kaybetti, bölgenin kontrolü silahlı gruplara geçti.

El Vatan gazetesi, "Cisr Eş Şuğur bölgesinde devletin kontrolü kaybettiğini" duyururken, bölgedeki çok sayıda kamu binasının bombalandığını yazdı.

Haberde, "iki gün öncesine kadar bölgede operasyon yapan güvenlik görevlilerinin geri çekilmeye başlamasının ardından silahlı grupların güvenlik birimlerine ait binalar başta olmak üzere kamu binalarını ele geçirdikleri" öne sürüldü.

Devlet televizyonu da "Silahlı grupların Halep-Lazkiye karayolunu kestiğini ve Cisr Eş Şuğur'da çok sayıda sivilin de hayatını kaybettiğini" duyurdu.

Dün gece bölgeye sevk edilen ordu birliğinin kontrolü sağlamak üzere operasyonlara başladığı kaydedildi.

Cisr Eş Şuğur'da silahlı çatışmalarda 120 kişinin hayatını kaybettiği bildirilmişti ancak sağlıklı bilgi akışı olmayan bölgede hayatını kaybedenlerin sayısının birkaç yüzü bulabileceği tahminleri yapılıyor. haber10

Hindistan'da Maocu gerillaların düzenlediği iki saldırıda 15 polis öldü
10 Haziran 2011
Polis, ülkenin orta kesimlerindeki Şattisgarh eyaletinde gerillaların silahlı kuvvetlere ait bir üsse saldırı düzenlediğini ve çatışma çıktığını belirtti.

Gerillaların iki güvenlik aracına düzenlediği bombalı saldırıda 10 polisin öldüğü, 3 polisin yaralandığı açıklandı.

Maocu gerillaların kalesi olarak bilinen Şattisgarh'da düzenlenen diğer saldırıda ise 5 eyalet polisinin öldüğü bildirildi.

Hindistan'da geçen yıl düzenlenen saldırılarda 712 sivil, 285 polis ve 171 gerilla ölmüştü. haber10

Güneşteki dramatik patlamalar hayatı felç edebilir
10 Haziran 2011
Dev patlamaların neden olduğu jeomanyetik fırtınaların hayatı felç etmesinden endişe ediliyor. Önümüzdeki günlerde cep telefonu ve navigasyonlar çalışmayabilir, yolcu uçakları rota değiştirmek zorunda kalabilir.

Amerikan Ulusal Meteoroloji Servisi, bugünlerde uydu üzerinden yönlendirilen cep telefonu ve benzeri mobil iletişim araçlarının arızalanabileceği yönünde uyarıda bulundu. Bununla da kalmadı; atmosferde meydana gelebilecek jeomanyetik fırtınalar nedeniyle başka elektronik araç ve gereçlerin elektrik devrelerinde arızalar çıkabileceğine dikkat çekti. Atmosferdeki bu olağanüstü hareketlilik yüzünden bazı uçuş seferlerinin bile farklı rotalara yönlendirilebileceği ileri sürülüyor.

Amerikan Ulusal Meteoroloji Servisi’nin yaptığı uyarının temelini, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın geçtiğimiz salı günü uzayda gözlemlediği, güneşteki “dramatik” patlamalar oluşturuyor.

Dünyaya isabet eder mi?

Federal Alman Ordusu’nun Jeoenformasyon Dairesi’nden Dr. Klaus Börger, bu durumu şöyle açıklıyor:

“Bu sözü edilen şeyler, elektronlar ve protonlardır. Bu maddelerden oluşan bir bulut, güneşten kopmuş, yeryüzüne doğru ilerlemekte. Bunun arızalara sebebiyet vermesi muhtemel; ama tabii bu bulut tam olarak dünyaya isabet eder mi, yoksa sadece ufak bir bölümüne teğet mi geçer, bunu öngörmemiz şu aşamada mümkün değil.”

Güneş fırtınaları uyduları etkiliyor

Güneş, yaklaşık 800 bin kilometrelik bir çapa sahip. Güneş içerisinde birkaç milyon derece sıcaklık mevcut. Bu ısı, saniyede milyon tonluk hidrojenin helyum gazına dönüşmesi sonucunda, nükleer kaynaşmalarla ortaya çıkıyor. Bu nükleer füzyonlar da işte uzayda gözlenilen bu patlamalara sebep oluyor.

“Güneş fırtınaları” adı verilen bu patlamalar ise merkezî altyapı tesisleri için tehlike anlamına geliyor, zira bunlar büyük ölçüde uydulara bağımlılar. Uyduların etrafındaki elektromanyetik alanlar da değişimlere karşı oldukça hassaslar. Özellikle uydular tarafından yönlendirilen GPS navigasyon sistemleri, güneşin bu hareketliliğinden etkilenmeye oldukça müsait. Çünkü uydular yaklaşık 20 bin kilometre yükseklikten yeryüzüne sinyaller yolluyor. Yer ölçümü uzmanı Dr. Klaus Börger, bu sinyallerin bin ila 50 kilometre arasındaki yükseklikte iyonosfere geçtiğini söylüyor ve şunları ekliyor:

“İyonosfer, GPS sinyallerinin sevk edilmesinde iyonosfere özgü bir ışın kırılmasına sebep oluyor. Yani, sinyallerin yönüne, her şeyden önce de hızına etkide bulunmuş oluyor.”

GPS devreden çıkabilir

Dr. Klaus Börger, sinyalin ilerleme hızı ışın hızı ile çarpıldığında, sinyali alan kişi ile uydu arasındaki mesafenin, yani gerçek olmayan uzaklığın ortaya çıktığını söylüyor:

“Ama eğer bu mesafeler hatalıysa, o zaman pozisyon da yanlış demektir. Bu ise, iyonosfer içindeki elektron sayısına bağlı olarak dramatik sapmalar, hatta GPS’in devreden çıkması anlamına gelir.”

Ne var ki nispeten daha eski ve daha dayanıklı elektro teknolojilerinin de güneş ışınlarından etkilenebileceğine dikkat çekiliyor. Nitekim 1973 yılında, internet ve uydu navigasyon sistemlerinin olmadığı bir dönemde meydana gelen bir güneş patlaması, Kanada’ya bağlı Quebec’te elektrik şebekesinin devre dışı kalmasına ve altı milyon insanın karanlığa gömülmesine neden olmuştu. Güneşten kopup gelen parçalar, yeryüzünün manyetik alanını deforme etmiş, bunun sonucunda elektrik şebekelerinde arızalar baş göstermişti.

En güçlü güneş fırtınasının 1859 yılında meydana geldiği tarihe geçmiş durumda. Uzmanlar, bu tür bir “süper patlama”nın tekerrür etmesi durumunda, bunun, yeryüzünün büyük bölümlerindeki altyapıyı birkaç da
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr Hzr 12, 2011 11:10 pm tarihinde değiştirildi, toplam 10 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Hzr 04, 2011 9:11 pm    Mesaj konusu: CD’LERE ESİR DÜŞMÜŞ BİR “YÖNETİCİ ELİT”LE NEREYE KADAR? Alıntıyla Cevap Gönder

CD’LERE ESİR DÜŞMÜŞ BİR “YÖNETİCİ ELİT”LE NEREYE KADAR?
Alihaydar Can
04.06.2011



Baykal’ın CD’sinin birinci bölümü internete düştüğünde ”AHLÂK, HUKUK, SİYASET VE BAYKAL“ başlığı altında konunun medya tarafından özenle gizlenen “ahlâkî” tarafına değinmiş ve bu CD’lerin muhtevasından ve bunların servis edilişinden daha vahimi konunun bütün ilgili tarafları açısından tam bir ahlakî zaafı açığa vurduğunu izaha çalışmıştım (1).

Bu defa Yargıtay, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve MHP’de ortaya çıkan kaset skandalları üzerinden konunun başka bir boyutuna temas etmek istiyorum: TC’deki iflahı/ıslahı gayrıkaabil (Kurtuluşu/düzeltilmesi imkânsız) çürüme...

Ortaya çıkan bu skandallar şüphesiz buzdağının görünen yüzü kadardır ve asıl büyük kütle gözlerden gizlidir.

Bunu MHP’nin millet vekili adaylığından kaset zoruyla istifa ettirilenlerden biri bakın nasıl ifşa ediyor:

[-Başbakan diyor ki, “Ancak eşle yaşanan özel hayattır”...

-Başbakan’a sormayacağız nasıl yaşayacağımızı. Bir namus bekçilikleri eksikti. Bu Meclis’te, hatta AKP sıralarında kaçamak yapmayan var mı? Güldürmeyin beni, komik olmasınlar...] (2)

“Komik olmasınlar” diyor...

“Bu Meclis'te , hatta AKP sıralarında” zina etmeyen mi var?” Diyor...

Bu ne demek?

“Bu Meclis’te” kim varsa...

Hepsinin CD’lerinin olması mümkün...

Geçelim...

İstanbul Özel yetkili Savcılığı’nca Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde yürütülen ve astsubayından amirallerine kadar yüzlerce ismin adının geçtiği (ki bazı isimlerin adları ailecek geçiyor) bir soruşturmaya:

[İnanılmaz Şantaj Yöntemleri

Asker, polis ve bürokratlara tuzak kuran fuhuş çetesinin şifreli dosyaları açıldıkça, zanlıların şantaj yöntemleri de deşifre ediliyor...
Asker, polis ve bürokrat avcısı fuhuş çetesinin çalışma yöntemi deşifre edildi. Şebeke, fuhuş için aracılığa zorlanan askeri öğrencileri, 'Sonunuz Münevver gibi olur' diye tehdit etmiş.

Kısa süre önce çökertilen Kocaeli merkezli şebekenin, gizli kameralarla, Rusya'dan getirilen kadınlarla ilişkiye giren asker, bürokrat, işadamı ve polisleri kaydettiği tespit edilmişti. İ.S. adlı bir albayın evinde bulunan klasörler ise çetenin fuhuş andıcını gözler önüne sermişti. Grupla bağlantılı çalışan askeri okul öğrencilerinin evinde kurbanlara ait iç çamaşırları bulunduğu iddia edilmişti. Albayın bilgisayarında bulunan şifreli dosyalardan çok çarpıcı belgelerin çıktığı öne sürüldü.

GÖRÜNTÜSÜ VAR - YOK

İddialara göre, belgelerde YAŞ'ta terfi alması beklenen Deniz Kuvvetleri personelinin isim listesi yer aldı. Şebeke, tuzak kurulan kişilerin karşısına 'görüntüsü var-görüntüsü yok' diye notlar tutmuş. Fuhuş için kullanılan kadınlar ile fuhuşa zorlanan bazı askeri öğrencilerin neler yapması gerektiğine ilişkin rapor hazırlanmış.

'FUHUŞ NİYE YAPILMALI'

Operasyonda, 'fuhuş neden yapılmalı?' ve kız öğrencilerin fuhuşa nasıl zorlanacaklarına ilişkin 9 sayfalık bir belge de bulundu. Belgelerde çeteye çalışan erkek öğrencilerin isimlerinin karşılarına, hedef gösterilen kız öğrencilerin adları yazılmış. Fuhuş'a aracılık etmeyen öğrencilere de Münevver Karabulut cinayeti örnek gösterilerek 'Sonunuz Münevver gibi olur. Başınızı ve bacaklarınızı ayrı ayrı yerlerde bulurlar' tehdidi savrulmuş. Şebekenin, ' Geçen yılki Ş. isimli öğrencinin başına gelenleri unutmayın' diyerek tehdit ettiği bilgisi de raporda yer aldı.

KOMUTANA İHALE ŞANTAJI

Çetenin, askeri ihaleleler için de devreye girdiği belirlendi. Deniz Kuvvetleri'nin radar kamera ihalesini çetenin desteklediği firmanın kazanamadığı, grubun bu nedenle bir komutana kızıp, görüntüleriyle şantaj yaptığı iddialar arasında.

FİYAT BİÇMİŞLER

POLİSİN ele geçirdiği belgelerde 14 kız öğrencinin ve 25 subayın isminin yer aldığı iddia edildi. Bir Deniz Üs Komutanlığı'nda görevli kadın Yüzbaşı Y.E. tarafından hazırlandığı öne sürülen belgelerde öğrenciler için fiyat bile biçilmiş. Kızlar ile jigalo olarak kullanılan erkek öğrencilerin fiyatları 2 bin 500 lira olarak belirlenmiş. Ele geçirilen belgeler arasında veresiye defter notları da yer alıyor. Fuhuş için gönderilen kızların aldıkları paralar ile borçlu subaylar gibi notlar tutulmuş. ]
(3)

Yukarıdaki haber o dosyadaki durumun özetin özetinin özeti bile değil...

Teferruata girsek yıllarca sürecek kimin şeyinin kimin şeyinde olduğunun asla anlaşılamadığı Dallasvari bir dizi film olur...

Adamlar -Çok üst düzeyleri de dahil olmak üzere- amiralinden astsubayına genel müdüründen alt düzey memurlara kadar bir çok bürokratı belden aşağısından kıskıvrak yakalayarak Ordunun, TÜBİTAK’ın en gizli, en staratejik bilgi, belge ve projelerini ele geçirrmişler..:

Yine Ergenekon Davası dosyalarından birinin içinde 90 küsur Yargıtay hakiminin porno görüntüleri çıktı...

Düşünün 90 küsur Yargıtay hakiminin kimselerin görmesini isteemediği ahlâkdışı CD’leri ortalıkta dolanıyor...

CD’yi kapan Yargıtay’a koşup istadiği kararı çıkarıyor...

Ergrnekon Davası Savcısı bunları Yargıtay Başkanı’na yolladı...

Sonra ne oldu?

Hiiiç...

O Yargıtay başkanı bir kaç gün önce gözyaşları içinde emekli oldu..

O hakimlerse orada görev yapmaya devam ediyor: “Yüce Türk Uluısu Adına” kararlar veriyor...

Tıpkı CD’leri ortaya çıkan asker/sivil bürokratların “devlet ve millet için” canla başla “çalışmaya” devam etmeleri gibi...

Bu CD’leri ele geçirenlerin TSK’da, Yargıtay’da TBMM’de ve diğer kurum ve kuruluşlarda lehlerine çıkaramayacakları hiçbir karar, almayacakları hiçbir ihale, çalmayacakları hiçbir gizli bilgi, belge ve proje yok...

Ondan sonra “Vaaay hakim kozmik odaya nasıl girer?” ulusalcı muhabbetleri yapılıyor...

Kardeşim bu CD’lerle dost düşman, hırlı hırsız hiç kimsenin girmediği devlet odası/sırrı, bitirmediği yasadışı bir işi mi kalır ki; kafayı kozmik odaya giren hakime takıyorsunuz...

Girmedik bir o kalmıştı oda giriversin...

Ha bir eksik, ha bir fazla...

Devlet devlet olmaktan çoktan çıkmıış...

Personelinin en üst düzey en alt düzeyine kadar çoğu, CD’lere, rüşvetlere, şantajlara teslim bayrağı çekmiş...

Bitmiş...

Batmış...

Çökmüş...

Bazıları işin nutuklarla, kuru gürültülerle kapatılıp sürdürülebileceğini zannediyor...

Bunları geçiniz...

Laiklik maskesi altında yaklaşık 80 yıldır sürdürülen kuduz bir İslâm düşmanlığı ile varılacak yer işte budur:

Gırtlağına kadar ahlâksızlık bataklığıına gömülmek...

Gömülürken de beraberinde devleti de sürüklemek...

CD’lere, rüşvetlere, şantajlara esir düşmüş, gırtlağına kadar ahlkâsızlığa gömülmüş bir “yönetici elit”le bu çürümüş yapının en ufak bir sarsıntıyla bile un ufak olup gittiğini yakında herkes görecek...

Seçim mi?

Ne seçimi?

Dipnotlar:
1-) Bkz: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=2709
2-) 22 Mayıs 2011 , "Evet kaçamak yaptım ama...", Balçiçek İlter'’in röportajı, Habertürk gazetesi.
3-) 17 Ağustos 2010, Akşam gazetesi.


Hackerların hedefinde 'seçim' mi var
09/06/2011

İnternette filtre uygulamasının temel hak ve özgürlükleri ihlal edeceğini savunan 'Anonymous' (Anonim) adlı hacker grubunun, 12 Haziran'da yapılacak genel seçimde Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) sistemini hedef alarak siber saldırı düzenleyeceği belirtiliyor.

Siber Güvenlik Uzmanı Huzeyfe Önal, Wikileaks'e yönelik ambargo uygulayan ülkelerin en önemli finans şirketlerine yönelik saldırılarıyla adından söz ettiren Anonymous grubunun, son 48 saat içinde Türkiye'deki çok sayıda internet sitesine siber saldırı başlattığını söyledi. Sosyal paylaşım siteleri üzerinden örgütlenen grup üyelerinin “IRC” isimli anlık mesajlaşma kanalı üzerinden haberleştiğini ve saldırıya yönelik direktifler verdiğini kaydeden Önal, tüm hareketlerini yakından takip ettiklerini aktardı.

Söz konusu grubun saldırı tehdidinden sonra karşı atağa geçen Türkiye'deki bazı hackerların, Anonymous'un “www.anonnews.org” isimli internet sitesini etkisiz hale getirdiğini ve IRC kanalını ele geçirdiğini vurgulayan Önal, “Bu karşı saldırının ardından Anonymous'un web sitesine erişim saatlerce kesildi. Ancak bir süre sonra farklı ağlar üzerinden tekrar ortaya çıktılar” dedi.

Gece boyunca kamuya ve özel şirketlere ait çok sayıda siteye saldırı düzenlendiği bilgisini veren Önal, “Saldırılarda kullanılan 'zombi' bilgisayar sayısının 90 binin üzerinde olduğunu belirledik. Bu rakam gerçekten ürkütücü. Organize saldırılarda sayının 1 milyonun üzerinde olacağı kaçınılmaz. Böylesi bir durum internet altyapısı için felaket olur” diye konuştu.

“SİBER SALDIRININ YENİ HEDEFİ YSK OLACAK”
Türkiye'deki önemli internet sitelerine karşı yeniden saldırıya geçen grubun, “DDoS” adı verilen siber atak yöntemi ile ciddi bir tehdit oluşturmaya başladığını kaydeden Önal, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Anonymous'un anlık mesajlaşma kanalında gruba destek veren çok sayıda Türk ile karşılaştık. İdeolojik söylemleri ile yurt dışındaki binlerce Anonymous taraftarını Türkiye'ye karşı kışkırtan bu kişiler, bazı önemli hedeflere saldırılması önerisinde bulundu. İlk büyük saldırılarını bugün saat 18.00'de gerçekleştirmeyi planlayan grup, 12 Haziran akşamı da YSK'nın sistemini etkisiz hale getirmeye çalışacak. Bu sayede büyük yankı uyandırmayı ve seçime şaibe düşürerek devlet kurumlarını yıpratmayı amaçlayan hackerlar, saatlerce sisteme veri girişini engellemeyi hedefliyor.”

YSK SİBER SALDIRI TEHDİDİNİ CİDDİYE ALMALI
Seçim sonuçların YSK'nın il ve ilçe merkezlerindeki internete bağlı binlerce bilgisayar aracılığıyla ana sisteme kaydedileceğini belirten Önal, böylesi bir saldırı karşısında saatlerce veri girişi yapılamayacağını ve ortaya ciddi bir kriz çıkacağını kaydetti. YSK'nın söz konusu tehdidi ciddiye alması ve tüm güvenlik donanımlarını en üst seviyeye çıkarmasını öneren Önal, seçim gecesi başta TÜBİTAK olmak üzere devletin ilgili tüm birimlerinin de teyakkuzda bulunmalarını istedi.

BUGÜN SAAT 18.00'DE NEFESLER TUTULACAK
Siber Güvenlik Uzmanı Huzeyfe Önal, Anonymous'un Türkiye'ye yönelik ilk en etkili saldırısının bu akşam saat 18.00'de beklendiğini bildirirken, “Başta tüm devlet kurumları olmak üzere bankalar, özel şirketler ve hedef alınan bazı medya grupları saldırıyı engellemek için güvenlik tedbirlerini artırdı” dedi. Akşam saatlerinde bilişim güvenliği alanında görev yapan herkesin nefeslerini tutarak gelişmeleri takip edeceğini anlatan Önal, sözlerini şöyle tamamladı:

“Saldırının büyüklüğü ve ne kadar etkili olacağını kimse bilemiyor. Ancak saldırıya katılanların sayısı yüz binleri bulursa bu ciddi bir tehlikedir. Bu kişilerin aynı anda internet servis sağlayıcılarını hedef alması durumunda Türkiye'deki internet ağları saatlerce devre dışı kalır.”

SİBER TERÖR “KIRMIZI KİTAP”A GİRMİŞTİ
“Siber Terör” tehdidi bir süre önce yenilenen ve kamuoyunda “Kırmızı Kitap” olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne de girmişti. Genelkurmay Başkanlığının önerisiyle belgeye eklenen siber terörizm konusunda, “Teröristlerin herhangi bir bilgisayar merkezine yapacakları küçük bir elektronik saldırının, klasik bir terör eyleminden daha büyük zararlar verebileceği” görüşü aktarılmıştı.

İran'ın ilk nükleer santralı Buşehr'i vuran “Stuxnet” virüsünün gündeme damgasını vurduğu dönemde ele alınan siber tehdit, Wikileaks sitesi üzerinden yayınlanan belgeler ve son olarak Sony Play Station'ı hedef alan saldırılarla zirveye çıkmıştı.

ABD “SAVAŞ NEDENİ” SAYMAYA HAZIRLANIYOR
Son olarak ABD Ordusu'na doğrudan hizmet veren Lockheed Martin şirketinin enformasyon ağına yönelik siber saldırı da ABD hükümetini harekete geçirmişti.
ABD Savunma Bakanlığı, kendilerine yönelik siber saldırıda bulunan kişi ve gruplara karşı gerektiğinde doğrudan “askeri operasyon” dahil her türlü karşılığı verme konusunda ciddi adımlar atmıştı.

Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada, “Eğer ortaya haklı bir neden çıkarsa, ABD siber ortamdan gelecek saldırılara karşı, ülkeyi tehdit eden tüm diğer unsurlarda olduğu gibi her türlü yönteme başvurabilir” denilmişti.
ANONYMOUS İDDİAYI YALANLIYOR

"Hepinizin bildiği üzere Perşembe günü saat 18.00 itibariyle, Türkiye'de uygulanan sansüre karşı tepki koymak için bu sansürden sorumlu olan ve dolaylı da olsa destekleyen sitelere karşı operasyon düzenleyeceğiz. Saatin mesai bitimine denk gelmesi, devlet kurumlarıyla ilgili işleri olan vatandaşlarımın mağdur duruma düşmemesini istememizdendir. Bu operasyon Türk halkına değil, Türk halkının bilgi alma ve verme özgürlüğünü elinden almak isteyen sansür kurumlarınadır.

"Ancak halk arasında oluşan dedikodular ve medyada yer alan asılsız iddiaları endişe ile izlemekteyiz. Anonymous'un #operationturkey kod isimli operasyonu, Türkiye'nin internetini hedef almamaktadır.

"Bu yüzden interneti çökertmek gibi bir durum söz konusu değildir.

YKS SALDIRISI YALAN
"Ancak bu durum, sitelerini koruyamayan kuruluşların uydurduğu bir bahane olup, operasyon anında kendilerini koruyamayacaklarının farkında oldukları için, interneti temelli sekteye uğratmaya hazırlıktır. Bu bahaneyle 22 Ağustos'taki genel filtreyi de topyekün denemiş olacaklar. Bu yalan iddia, Anonymous'a karşı "bakın, Anonymous size yardım etmiyor zarar veriyor, internetinizi elinizden alıyor" şeklinde kullanılacaktır. Öte yandan Anonymous Türkiye'nin demokratik seçimlerini bozmak gibi bir hedefe sahip olmadığından, pazar günü YSK sunucularına da saldırmayacaktır. Bu gibi oyunlara ve asılsız komplo teorilerine kanmayınız.

"#operationturkey'in tek bir amacı vardır, o da internetin temel ilkesi olan bilgi alma ve bilgi verme özgürlüğüne sahip çıkmaktır.

"Bu operasyon partilerle ilgili değildir, bu operasyon medyaya karşı değildir, bu operasyon Türk halkına karşı değildir, aksine Türk halkının yanındadır. Bu operasyon, Türkiye'de uygulanmakta olan internet sansürüne artık bir dur demek için yapılmaktadır. Bu operasyon, Türkiye'yi sansür ayıbından kurtarmak ve Türk halkının haber alma özgürlüklerini savunmak için yapılmaktadır. Ve bu sansür zihniyeti devam ettiği sürece, bu sansüre sebep verenler, uygulayanlar ve yardım edenlere karşı operasyonlar sürecektir. İlk operasyon sadece bir uyarıdır.

"Türk medyasında yer aldığı üzre, Anonymous yabancı bir hacker örgütü değildir. Anonymous'un kimliği yoktur, ulusu yoktur.

"Anonymous, dünyanın her yerinde bilgi ve ifade özgürlüğüne destek veren bir oluşumdur. Anonymous'un hiç bir devletle veya örgütle ilgisi yoktur. Anonymous, yaklaşık 2003 yılında kendi kendine oluşmuş ve evrimleşmiştir.

"Herkes Anonymous olabilir. Patronunuz, işyerindeki temizlikçiniz, ilkokul öğretmeniniz, nişanlınız, sevgiliniz, hatta kendi çocuğunuz. Anonymous'un liderleri yoktur. Anonymous'un resmi mesajları yoktur. Anonymous'un resmi videoları yoktur. Anonymous'un resmi temsilcileri yoktur. Anonymous'un resmi buluşmaları yoktur.

"Anonymous'un resmi bir amacı yoktur. Anonymous kişisel ordunuz değildir. Herkesin katkısı eşittir. Anonymous bütüne güvenir, Anonymous bütünün bir parçasıdır. Anonymous, anonimdir.

"Kamuoyunun dikkatine arz ederiz.
Radikal

Türkiye'de laiklik ulusalcılığın neresinde?
Güney Yıldız
10 HAZİRAN 2011
İzmir



İzmir kent merkezinde, CHP ve AKP afişleriyle yarışan bir görünürlükte Cumhuriyet Güçbirliği.

Ben de, Türkiye siyasetinde 'laiklik' üzerinen yaşanan kamplaşmada keskin tutum aldığını söyleyen ve İzmir siyasetinde son derece görünür olan bu taraf için, laikliğin pratik siyasette ne kadar önemli olduğunun cevabını arıyorum.
Bu hareket ve akım için temel çelişki laiklik üzerinden mi, yoksa milliyetçilik-ulusalcılık üzerinden mi tanımlanıyor, onu ifade etmelerini istiyorum.
"Laik milliyetçi Kürtler ile mi ittifak kurmayı yeğlersiniz, Kemalizme karşı İslamcı Türkler ile mi?" diye soruyorum, İzmir'de seçime bağımsız adaylarla katılan Cumhuriyet Güçbirliği'nin temsilcileri ve destekçilerine.
Sorunun formulasyonundaki problemlerin farkındaydım.
Öncelikle, Cumhuriyet Güçbirliği hareketinin baktığı yerden böyle bir ayrım söz konusu olmayabilir.
Ancak bu iki kategori arasında ayrım yapılmaması da, CHP'nin bugün düne göre daha fazla boş bıraktığı ulusalcı-laik söylemin hitap edeceği kitleyi hedefleyen bu hareketin siyasi algısı açısından önemli noktalara işaret eder.
Hareketin İzmir'de yaptığı miting sırasında konuştuğum Cumhuriyet Güçbirliği temsilcilerinden Şule Perinçek ve Haluk Dural, "bölücü PKK'lıların" da, "dinci AKP'lilerin" de "emperyalizmin aynı projesinin oyuncuları" olduğu görüşündeydi. Ortada AKP hükümeti ile PKK arasında gerçek bir çatışmanın dahi olmadığını savunuyorlardı.
İkincisi, ikilemler üzerinden siyaset yürütmek ilkesel olarak sorunlu görülebilir. Fakat "Yetmez ama evet!" tutumunu üretmiş olan Türkiye'nin politik ortamında, bu duruma fazlasıyla rastlanıyor.
Bir yandan da, birbiriyle şiddetle çatışan akımların temsilcileri, ortak düşmana karşı sık sık biraraya gelebiliyor. Dolayısıyla bu bakımdan da meşru bir soru cevabını aradığım.
Soruma ilk net yanıtı, eski CHP Balçova belediye başkanı ve Cumhuriyet Güçbirliği liderlerinden Ali İhsan Ülker'den aldım. "Dinci Türkleri" yeğleyeceğini söyledi.
Karşıyaka'da bir akşam yemeğinde bir araya geldiğim, kendilerini Kemalist olarak tanımlayan gruptan bazıları da bu iki siyasi kategori arasında bir ayrım yapmayı reddediyordu.
Laiklik ulusal birliği korumak için
Hareketin kitlelere sunduğu slogan şu: "Milli Devlete Dirlik, Millete Birlik, Vatana Bütünlük, Halka Refah ve Aydınlık."
Sloganda milli birlik ve bütünlük üç ayrı şekilde vurgulanırken, laikliğe ise bir kez, o da Kemalist laikliği anlatmak için çok hafif bir kelime olan "Aydınlık" seçilerek vurgu yapılmış.

Şule Perinçek'e bu, laikliğin söylemde ulusalcılığın gerisine itilmesi anlamına gelmiyor mu? diye sorduğumda:
"Ülkemiz bölünme tehlikesiyle karşı karşıya. Aslında laiklik bize her zamankinden fazla lazım. Neden? Birliğimizi koruyabilelim diye." şeklinde yanıtladı.
Demek ki, aslında milli birliğe üç kez değil dört kez vurgu yapılmış: Laiklik de milli birlik için gerekli olduğundan önemliymiş, sonucunu çıkardım.
Bu çerçevede, laiklik birliğin teminatı iken, vatanın bütünlüğü ise dini özgürlüğün teminatı. Şule Perinçek'e göre: "Özgürce namaz kılmak için bile en azından 1,5 metrekarelik bir toprak olması lazım. O seccadeyi serebilmek için."
Afganistan operasyonlarında kullanılması planlanan bir NATO üssüne ev sahipliği yapan İzmir Cumhuriyet Güçbirliği hareketinin de en güçlü olduğu yer. Hareket kente, "Yurtsever İzmir" diye sesleniyor.
Sokaklardaki seçim afişleri açısından değerlendirirseniz, kent merkezinde Cumhuriyet Güçbirliği'nin görünürlüğü, CHP ve AKP ile yarışıyor.
Bu açıdan bakıldığında Doğu Perinçek güçlü bir aday izlenimi veriyor.
Fakat, 5 Haziran mitinginde Selda Bağcan konserine ve Levent Kırca'nın katılımına ve desteğine rağmen ancak birkaç bin kişilik bir kalabalık toplayabildiler.
Milliyetçilik pastasından pay almak
Cumhuriyet Güçbirliği'nin de hedef kitle olarak gördüğü ulusalcı-milliyetçi kitlenin farklı kesimlerine seslenen partilerin sayısında bir azlık yok İzmir'de.
Kısmen MHP'nin yanı sıra, Hepar, Ergenekon Partisi, "Türkiye Türklerindir. İzmir İzmirlilerindir. İzmir'i PKK'dan Kurtar" sloganıyla seçim çalışması yapan bağımsız adaylar var.
AK Parti'nin de son dönemlerde milliyetçi söylemleri öne çıkarmış olması ve kamuoyu algısını etkileyen uluslararası politikadaki tutumu da marjinal milliyetçi grupların siyaset alanını daraltıyor.
Laiklik söyleminin öne çıkarılmaması ise AKP'ye buradan muhalefet eden siyasetin Aleviler dışında halkta karşılık bulmadığının siyasi hareketler tarafından kabul edildiğine işaret ediyor.
BBC

Bahreyn'de 10 binler devrim için yürüdü
11 Haziran 2011

Bahreyn'in başkenti Manama'da OHAL'in kaldırılmasından sonra düzenlenen ikinci eyleme 10 bin kişi katıldı.

Bahreyn'de OHAL'in kaldırılmasından sonra eylemler yeniden başladı. 2 Haziran'da düzenlenen OHAL sonrası ilk eylemin aksine, bugünkü eylem sakin geçti.

Bahreyn, Mart ayı ortalarında OHAL ilan edilmişti. OHAL'in kaldırılmasından sonra 2 Haziran'da, halk yeniden sokaklara çıkmış ve yine güvenlik güçlerinin müdahalesine maruz kalmıştı. OHAL öncesi düzenlenen saldırılarda 30 kişi yaşamını yitirmişti.
haber10

Uluslararası Para Fonu'na siber saldırı
12 HAZİRAN 2011

Uluslararası Para Fonu IMF, yetkin bir hacker saldırısına hedef olduğunu açıkladı.
IMF yetkilileri olaya ilişkin ayrıntı vermiyor ancak New York Times gazetesi, IMF'nin koruyucu sisteminin büyük ölçüde aşıldığını kaydetti.

Siber güvenlik yetkilileri saldırı sırasında IMF sistemine bir dijital unsur yerleştirilmeye çalışıldığını belirtiyor.
Gazetenin IMF'teki üst düzey yetkililere dayanarak verdiği habere göre, IMF bu yılın başından itibaren aylarca süren bir hacker saldırısına hedef oldu.
Bir çok ülke hakkında hassas ekonomik verileri elinde bulunduran IMF'den bir yetkili, kuruluşun faaliyetlerine normal biçimde devam ettiğini bildirdi.
Saldırının IMF'in eski Başkanı Dominique Strauss-Kahn'ın New York'ta bir otel çalışanına tecavüz girişimiyle suçlanmasından önce yapıldığı bildiriliyor.
IMF sözcüsü David Hawley şu anda konuyu soruşturduklarını belirtti.
New York Times gazetesi, IMF'in internet korsanlarının saldırısına uğraması üzerine, Washington'da aynı sokağın bir başka köşesindeki Dünya Bankası'nın IMF ile internet ve bilgisayar bağlantılarını kestiğini yazdı.
Gazete, IMF çalışanlarının siber saldırıdan geçen Çarşamba haberdar edildiğini kaydetti.
Geçtiğimiz hafta başında Amerikan Merkezi İstihbarat Servisi CIA'nın Başkanı olan Leon Panetta Amerikan Kongre'sine yaptığı bir açıklamada, finans, güvenlik ve devlet sistemlerini hedef alan kapsamlı siber saldırıların günümüz dünyasında ciddi bir tehdit olduğunu söylemişti.
BBC

Yunanistan dünyada kredi notu en düşük ülke haline geldi

14 HAZİRAN 2011
Almanya Maliye Bakanı Yunanistan için ikinci bir mali yardım paketi oluşturmaya, bankaların da katkıda bulunması durumunda hazır olduklarını açıkladı.

Hükümetin IMF-AB yardımı için attığı adımlar toplumdan tepki görüyor

Euro kullanan ülkelerin maliye bakanları Yunanistan'a ek yardımı görüşmek üzere Brüksel'de toplandı.
Toplantı öncesinde bir açıklama yapan Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble IMF ve Avrupa Birliği'nin Yunanistan için alacağı ek önlemlere katkıda bulunmaya hazır olduklarını söyledi.
IMF ve Avrupa Birliği borç krizine giren Yunanistan için 110 milyar euro tutarında bir mali yardım paketi oluşturmuştu.
Ancak borçları 350 milyar euroyu bulan Atina için bu paketin yeterli olmayacağı endişesi giderek derinleşiyor.
Konuyu görüşmek üzere Brüksel'de acil gündemle toplanan maliye bakanlarının 20 Haziran'a kadar karar vermesi gerekiyor.
En güvenilmez ekonomi
Kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poors bugün Atina'nın kredi notunu bir kez daha düşürdü.
Böylece Yunanistan dünyada kredi notu en düşük ülke haline geldi.
Piyasa yorumcularına göre Standard and Poors'un kararında, Yunanistan'ın borçlarını yeniden yapılandırmak zorunda kalması durumunda yatırımcıların da olumsuz etkileneceği korkusu etkili oldu.
Almanya Maliye Bakanı'nın ikinci yardım paketi için özel sektörden de katkı istemesinin bu kaygıları derinleştirebileceği belirtiliyor.
Öte yandan Yunanistan bugünkü hazine ihalesiyle 2 milyar 33 milyon dolar borçlanmayı başardı.
Standard and Poors'un kararının da etkisiyle talep düşük olduğundan Yunanistan yatırımcılara daha yüksek faiz vermek zorunda kaldı.
Yunanistan ekonomisiyle ilgili kaygıların devam etmesinin en önemli nedeni, ülkenin hala uluslararası piyasalardan makul faizlerle borçlanamaması.
BBC

DÜNYANIN GIDA VE AÇLIK SORUNU...
SALIH SELÇUK
15 HAZIRAN 2011

İki kişilik hayaller...

İki kişilik dünyalar...

Yeni dünyanın tek "değeri" aşk. Ve aşk iki kişilik haliyle, dünyanın gerisini kapsamayan, "özel" bir şey sayılıyor...

Bu yeni çarpık anlayışın bir sonucu olarak, bütüne karşı sorumluluk duymayan isriridyeci kaypak vatandaş, kendi istiridyesi için ilkelerini ve değerlerini anında satabiliyor. Çağdaş ve de modern vatandaşın iliklerine kadar sinmiş bir durum!..

Televizyonda boynu bükük aç Afrikalıların "görüntüyü bozduğu" için hemen zaplandığı bir dünyada yaşıyoruz...

İşte bu ahval ve şerait dahilinde dünyanın gıda ve açlık sorunu, istiridye severlerin devam ettiği "lüks" lokantaların lafazan garsonları dahil herkesi ilgilendiriyor!..

Çünkü aç sayısı bir milyar...

Yani bu dünyada yaşayan her beş-altı kişiden biri...

Günde 25.000 kişi, açlık ve yetersiz beslenmeye has nedenlerle ölüyor.

Tabii konu bu kadar soyut değil...

Geçen yıl çok sıcak olmuştu ya hani?!..
(Bu yıl daha da sıcak olacak!..)

İşte o sıcaktan ve çıkan yangınlardan, ekinler duman oldu...

Bu yıl Kanada'dan Almanya'ya, oradan Karadeniz'e kadar ekmek sorun olabilir... Türkiye bu işten muaf değil. Geçen yıl Rusya'daki devasa orman yangınlarının ilk önemli etkileri bu yıl görülecek. Ekmek fiyatları artmış durumda. Avrupa'da henüz bir değişiklik yok ama olabilir.

Zapladığınız açlık kapınızda...
(Bak seçimlerden daha önemli bir konu...)

http://konstantiniye.blogspot.com/

Komşuda meydanlar yanıyor

Yunanistan'da hükümetin mali reformlarını protesto etmek amacıyla başkent Atina'da gösteri yapan eylemciler ile polis arasında arbede çıktı
15 Haziran 2011

Komşunun sokakları savaş alanına döndü

Yunanistan'da kamu ve özel sektör çalışanlarının, hükümetin hayata geçirmek istediği yeni mali reformları protesto etmek amacıyla yaptıkları 24 saatlik grev ülkede yaşamı felç etti.

Yunan Parlamentosu'nun bulunduğu ''Sindagma'' meydanında toplanan ve ''Kendinizi de borçlarınızı da alıp gidin'' şeklinde sloganlar atan göstericilere polis göz yaşartıcı gaz ile karşılık verdi.

Göstericiler de polise taş, sopa, plastik su şişesi benzeri cisimler fırlattı.

Kendilerini ''iktidar karşıtı'' olarak adlandıran maskeli şahıslar ise güvenlik ekiplerine molotofkokteyli attılar.
Bazı göstericilerin de bakan veya milletvekili taşıdığını sandıkları araçların sileceklerini kırmaya çalıştıkları, Başbakan Yorgo Papandreu'nun aracına ise yumurta fırlattıkları öğrenildi.

Yunanistan'da kamu ve özel sektör çalışanlarının bugün gittikleri 24 saatlik greve katılan Yunan Devlet Televizyonu NET ile Atina Haber Ajansı (ANA) ise gelişmeleri aktarmak üzere yayına başladılar.

PAPANDREU CUMHURBAŞKANI İLE GÖRÜŞTÜ

Bu arada, Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas ile dün görüşme talebinde bulunan Papandreu ise bugün Cumhurbaşkanlığı'nda yaptığı açıklamada, ülkenin kriz ile mücadelesinde herkesin sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini, kendisinin ve hükümetinin de bu yolda ilerlediğini söyledi.

Herkesin tüm gücüyle Yunanistan'ın kurtuluşu için çalışması gerektiğini belirten Papandreu, kritik bir dönemden geçildiğini ve kritik kararlar alınması gerektiğini de belirtti.

Yunan medyası, hükümetin Avrupa Birliği (AB), Avrupa Merkez Bankası (ECB)ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Troykası ile varılan paket anlaşma çerçevesinde hazırladığı orta vadeli bütçe planına tepkiler sürerken, Başbakan Papandreu'nun, Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas'tan olağanüstü görüşme talep etmesinin, erken seçim senaryolarını yeniden gündeme getirdiği değerlendirmesinde bulunmuştu.

HERKES GREVDE

Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu (ADEDY), İşçi Sendikaları Federasyonu (GSEE) ve Mücadeleci İşçi Kolları Birliği'nin (PAME) çağrısıyla yapılan grev ve protesto gösterilerine kamu ve özel sektör çalışanlarının yanı sıra, gazeteciler, liman, sağlık, banka, postane, elektrik dairesi çalışanları katılırken, toplu taşıma araçlarında görev yapanlar da iş durdurma eylemleri ile destek verdi.

Atina kent merkezindeki yoğun katılımlı iki ayrı gösteri nedeniyle kent merkezi trafiğe kapatıldı.
Gösterilere, internet üzerinden son 22 gündür organize olarak ülke meydanlarına inen, kendilerini ''Bıkkınlar'' olarak adlandıran gruplar da katıldı.

Otobüs, tramvay, metro, troleybüs ve banliyö trenlerinin özellikle sabah seferlerini iptal etmeleriyle ulaşım zaman zaman durma noktasına geldi.

Öte yandan, liman çalışanlarının grevde yer alması, gemilerin ayrılamamasına, dolayısıyla ana kara ile adalar arasında bağlantının kopmasına yol açtı.

Devlet dairelerindeki müşteri hizmetlerinde de aksamalar görülürken, sağlık çalışanlarının grevi nedeniyle hastanelerde yalnızca acil durum ve güvenlik ekipleri hazır bulundu.

Sabah saat 06.00'dan itibaren gazetecilerin greve katılmasıyla televizyon ve radyo istasyonlarında haber bültenleri yayımlanmadı, haber ağırlıklı internet siteleri sayfalarını yenilemedi, basın toplantıları ise iptal edildi.
Yazılı basın çalışanlarının greve katılmaları sonucu yarın gazete bayilerinde raflar boş kalacak.
habertürk

Kül Bulutları Latin Amerika'yı Esir Aldı
15.06.2011
Şili'de faaliyete geçen Puyehue yanardağından yükselen kül bulutları çok sayıda ülkenin hava trafiğini olumsuz etkiliyor.



Yanardağda meydana gelen patlamalar sonucunda oluşan kül bulutları, kilometrelerce yüksekliğe ulaşıyor.
Rüzgarlar vasıtasıyla hareket eden kül bulutlarından, başta Arjantin olmak üzere Güney Amerika ülkelerinden pek çoğu nasibini aldı.

Şili, Arjantin, Uruguay ve Brezilya’da hava trafiği aksamış durumda.

Kül bulutları, okyanus ötesini de etkiliyor.

Tonlarca kül taşıyan bulutlar nedeniyle, Avustralya ve Yeni Zelanda’ya uçuşlar karşılıklı olarak bir süreliğine iptal edildi.

Binlerce yolcu havaalanlarında mahsur kalırken, volkanın en az bir hafta daha faal olacağı bildiriliyor. TRT

Sel Çin'i Esir Aldı
14.06.2011
105 kişinin öldüğü sel felaketinde, 70'den fazla kişi kayıp... Binlerce insan evsiz kalmış durumda...



Aylardır kuraklıkla boğuşan Çin’de, iç ve güney kesimlerinde günlerdir etkili olan aşırı yağış, sel felaketine yol açtı.
13 eyalette devam eden yağış ve seller, 8 buçuk 5 milyon kişiyi etkilemiş durumda.

Önüne kattığı evleri, arabaları adeta yutan sel suları yüzünden binlerce kişi evlerinden tahliye edildi.

Yollara ve köprülere zarar veren sel ve aşırı yağış, ekili-dikili tarım arazilerini de vurdu.

Felaketin ekonomik maliyetinin büyük olacağı bildiriliyor.

Yetkililer ise yağışların, dolayısıyla sel tehlikesinin süreceğini belirterek halkı uyarıyor.

105 kişinin öldüğü sel felaketinde, 70’den fazla kişi kayıp... Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor. TRT

Cumhurbaşkanlığı Sitesi "Hack"lendi: "Uyandık! Buradayız, güçlüyüz ve kalabalığız. Artık bizi kimse gömemez!"
14.06.2011
Ekonomik alanda sıkıntılı günler yaşayan Yunanistan'da, Cumhurbaşkanlığı'nın resmi internet sitesi hackerların saldırısına uğradı.



Yunanistan’da, cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesi, "bıkkın ve öfkeli" hackerler tarafından "hack"lendi.
Yunan medyası, bugün erken saatlerde hackerlerin saldırısına uğrayan cumhurbaşkanlığı sitesinin (www. presidency.gr) kullanılamaz duruma geldiğini duyurdu.

Saldırganların cumhurbaşkanlığı sitesine Atina’da Sintagma Meydanı’ndaki "bıkkın ve öfkeli" vatandaşların görüntülerini içeren bir video yerleştirdiği belirtilen haberlerde, siteye ayrıca "Orestis" imzasıyla "Uyandık! Buradayız, güçlüyüz ve kalabalığız. Artık bizi kimse gömemez, kimse bizden yararlanamaz. Bizim onlara borcumuz yok, onların bize borcu var. Hayallerimizin et ve kemiğe bürünmesini istiyoruz. Yaşamak istiyoruz, özgürce nefes almak istiyoruz, Yunanistan’ın, Yunanlıların olmasını istiyoruz" ifadeleri bulunan bir de metin yerleştirildiği bildirildi.

Cumhurbaşkanlığı sitesinin, hackerlerin yol açtığı arızanın giderilmesi için bir süreliğine kapatıldığı belirtildi. TRT

Başkentti Adeta Tsunami Vurdu
16.06.2011
Önce dolu, ardından ise yağmur Ankara'da tsunami benzeri görüntülere yol açtı. Alt geçitleri su bastı, yollar nehre döndü, korku dolu anlar yaşandı.



Ankara adeta Nuh Tufanını yaşadı. Önce dolu, ardından ise yağmur Başkentte tsunami benzeri görüntülere yol açtı. Alt geçitleri su bastı, yollar nehre döndü. Balgat’ta ortaya çıkan bir manzara ise yürekleri ağızlara getirdi.
Ankara’da Korkulu Anlar
Dolunun ardından gelen yağmur Ankara’ya korkulu anlar yaşattı. Yağış o kadar şiddetliydi ki bir anda yollar nehre döndü.

Alt Geçit Bir Anda Suyla Doldu
Yolları takip eden yamur suyu alt geçitlerde birikti. Yüreklerin ağızlara geldiği nokta ise Balgat’taki 70 gün alt geçidiydi.

Dolu ve sağanağın ardından alt geçit bir anda ağzına kadar suyla doldu. Üstelik alt geçidin içinde 3 aracın olduğu bilgisi de vardı.Hemen bütün ekipler bu noktaya yönlendirildi. Suyun altında birilerinin olabileceği ihtimali çalışmaları daha da hızlandırdı.

Balık Adamlar Devreye Girdi
Devreye balık adamlar girdi. Yapılan keşif sonucunda suyun altında kimsenin olmadığının anlaşılması yüreklere su serpti.

Ekipler suyun altındaki aracı kurtarmak için uzun süre mücadele etti. Kopan halat, ekiplerin işini güçleştirdi. Ancak ısrarlı çalışma sonuç verdi, LPG yüklü kamyonet ile otomobil sudan çıkarıldı.

Yağış birçok ev ve iş yerini de etkiledi. Yağışın devam etmesinden korkan vatandaş, tedbirini kendi kendine aldı. Selin işyerlerini vurmasından korkan esnaf, eline ne geçirdiyse, suyun önüne set yapmaya çalıştı.

Dikmen ve Konya Yolu da yağıştan nasibini alan yerler arasındaydı. TRT

Suriyeli Sığınmacılar 9.000'e Yaklaştı
16.06.2011
Çatışma ve gerginliğin devam ettiği Suriye'den Türkiye'ye geçişler devam ediyor. Suriyeli sığınmacıların sayısı, 9 bine yaklaştı.



Suriye’de çatışmalar ve gerginlik sürüyor.

Çatışmalardan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı 9 bine yaklaştı..

Sığınmacıların temel ihtiyaçlarının karşılanmaya çalışıldığı çadır kentlerde hayat normal seyrinde devam ederken yaralı 73 Suriyelinin de tedavileri devam ediyor.

Çadırkentlerde kalan Suriyelilerin talepleri doğrultusunda ibadetlerini yapabilecekleri yerler oluşturuldu. TRT

IMF: Dünya ekonomisinde risk artıyor
17 HAZİRAN 2011

IMF'ye göre Yunanistan ekonomisindeki sorun uluslararası piyasaları sarsabilir

Uluslararası Para Fonu (IMF) dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu risklerin son dönemde arttığını açıkladı.

IMF bu riskler arasında, Yunanistan'ın süregiden borç krizi, Amerika Birleşik Devletleri'nde bütçe açığını giderme planları ve Asya'daki ekonomik büyümenin kontrol altına alınması gibi sorunları sıraladı.

Kuruma göre, küresel ekonomik büyüme düzeyi ise mevcut artış hızını koruyacak.

Dünya ekonomisinin 2011'in ilk çeyreğinde yüzde 4.3 oranında büyüdüğünü açıklayan IMF Yunanistan'da süregiden borç krizinin dünya ekonomisini raydan çıkarabilecek büyüklükte olduğunu ifade etti.

Birçok iktisatçı, Yunanistan'ın aldığı borçları ödeyemeyebileceği görüşünde.

UBS bankasında üst düzey ekonomik danışman olan George Magnus, "Kimse Yunanistan'ın iflas edip etmeyeceğini tartışmıyor. Tartışılan bu iflasın düzenli mi, düzensiz mi olacağı." dedi.
IMF'nin bu açıklamaları, mali istikrar, ülkelerin mali durumları ve küresel ekonomi konusundaki değerlendirmelerinin sonuçlarına dayanıyor.
Uluslararası Para Fonu'na göre, Yunanistan'ın borçlarını ödeyememesi durumunda kurtarma paketleri için sıraya girmekte olan İspanya ve Portekiz'in de bundan olumsuz etkilenmesi beklenebilir.
Deutsche Bank'tan Giles Moec ise Avrupa ekonomisinde durumun, birkaç ay öncesine göre daha kötü olduğunu söylüyor.
Avrupa bankalarının devam eden ekonomik şoklarla başedebilmek için yeterli mali kaynaklara sahip olmadığını belirten IMF, "Siyasi hareketliliklerin finansal önlemleri raydan çıkarması durumunda piyasalar düzensizleşebilir" açıklamasını yaptı.
BBC

FINANSAL ÇÖKÜŞ TEHLIKESI MI?
SALIH SELÇUK
18 HAZIRAN 2011

Büyük Britanya'nın en önemli bankalarından Lloyd, müşterilerini büyük bir çöküş tehlikesine karşı uyardı...

Yunanistan'ın 110 milyar Dolarlık borcunu döndürebilmesi için 60 milyar Dolarlık bir krediye daha ihtiyacı var...

Şimdi bu sanal paraların da kesin bir çözüm olmayacağını bilmek için mutlaka ekonomist olmak gerekmiyor...

Sadece zaman kazanılmaya çalışılıyor...

Yunanistan'ın kurtarılması konusunda Almanya çekimser davranmaya başladı, çünkü bunun sonu yok belli; ama kurtarmazlarsa risk daha büyük...

Yunanistan'ın kredi aldığı bankalar -Avrupa bankaları- paralarını geri alamayacaklarını anlarlarsa, bu bankalar çöker...
(Bkz., bu blogdaki "Güven endeksi" konulu yazılar. Orada, para sistemin bir tür "inanç" sayesinde ayakta durduğunu anlatmaya çalışmıştık.)

Şimdi, hangi ihtimalle daha fazla zaman kazanılabileceğinin hesabı yapılıyor...

Daha 2009 yılında basına sızan gizli AB belgelerinde, AB bankalarındaki finansal varlıkların yüzde 44'ünün çürük olduğu tesbiti yapılmaktaydı... (Daily Telegraph 11.02.09)

Lloyd'un uyarısı önemlidir...
(Şimdi "Bizi teğet geçer" diyenleri duyar gibi oluyorum!..
Tabii canım!..
Siz yeter ki isteyin!..)

ABD'nin durumu, Yunanistan'dan farksız durumda...

Ve Çin'deki tehlikeli durum, ÇKP'nin tüm rötuş çabalarına rağmen artık gizlenemez boyutlarda...

Türkiye'nin de cari açığı yırtılıp, neoliberal rant ekonomisi malı meydana çıkabilir!..
Türkiye, sıcak paranın ve küresel sermayenin güven endeksi dışına çıktığı anda çöker...
(Bu endeksin çöküşü de, muhtemelen yeni büyük tutuklama dalgalarıyla tetiklenecektir...)

Bu gelişmeler, finansal alanda köklü değişimler yapılmadığı ve (kategorik) sorun sadece ötelendiği sürece, ancak bir felaketle sonuçlanabilir...

http://konstantiniye.blogspot.com/

Azerbaycan'da işler karışık
19 Haziran 2011
Azerbaycan'da muhalif partilerinin düzenlemek istediği mitinge izin verilmedi. Güvenlik güçlerinin 60'a yakın muhalifi tutukladığı bildirildi.

Muhalif partileri günler öncesinden miting alanının Nerimanov Parkı'nın yanında olacağını duyurmasına karşın başkent Bakü'nün çeşitli yerlerinde gösteriler de düzenlenmek istendi.

Nerimanov Parkı yanındaki alanda düzenlenmek istenen mitinge, yoğun güvenlik önlemleri alınması sonucu miting alanına çıkan yollar güvenlik güçleri tarafından kapatıldı.

Miting alanına giren bazı muhalif partililer basın mensuplarına yaptıkları açıklamalardan sonra polisler tarafından gözaltına alındığı görüldü.

Gözaltına alınanların çoğunun bayan katılımcılar olması dikkati çekti.

Gözaltınan alınmadan önce basın mensuplarına açıklamada bulunan Musavvat Partisi yetkilisi bir bayan, Azerbaycan'ın polis devleti gibi hareket ettiğini söyledi.

Azerbaycan'da İşkenceye Karşı Mücadele Komite Başkanı Elçin Beybudov, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, gözaltına alınan bayanların durumları hakkında araştırma yapacağını ve tutuklularla görüşeceğini belirtti.

Musavvat Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gülaağa Aslanlı, APA haber ajansına yaptığı açıklamada, muhalif partilerin başkent Bakü'nün çeşitli yerlerinde gösteri düzenlediğini, gösterilerde güvenlik güçleri tarafından 60'a yakın muhalifin tutuklandığını, bunlar arasında Musavvat Partisi Genel Başkanı İsa Gamber'in oğlu Turgut Gamber'in de olduğunu açıkladı.
cnnturk

Immanuel Wallerstein
İsrail'i bekleyen Tsunami
18 Haziran 2011

Filistinliler, bu sonbahar toplanacak Genel Kurul’da devletlerinin Birleşmiş Milletler’ce resmen tanınması projesinin peşinde koşuyor. 1967 İsrail-Filistin savaşından önceki sınırlar içerisinde devletlerinin tanınmasını isteyecekler. Oylamanın lehte olacağı neredeyse kesin. Tek soru ne kadar lehte olacağı.

İsrailli siyasi liderlik de bunun farkında. Tartıştıkları 3 farklı tepki var. En baskın tavır, Başbakan Netanyahu’nunki. Böylesi bir kararı tamamen göz ardı ederek, İsrail hükümetinin var olan politikalarını sürdürmesini savunuyor. Netenyahu, uzun zamandır, BM Genel Kurulu’nda İsrail’in aleyhine çıkan birçok kararın başarıyla göz ardı edilebildiğine inanıyor. Bu neden farklı olsun ki?

Misilleme olarak, İsrail’in daha önceden işgal ettiği Filistin topraklarını resmen ilhak etmesini ve Filistinlilerle barış görüşmesini sona erdirmesini söyleyen (evet, Netanyahu’dan daha fazla) aşırı sağda birkaç politikacı var. Hatta bazıları genişlemiş İsrail devletinden tüm Yahudi-olmayan nüfusunu Çıkış’a zorlanmasını istiyor.

Artık siyasi tabanı var-olmayan eski Başbakan (şimdiki Savunma Bakanı) Ehud Barak, Netenyahu’yu gerçekçi olmadığı için uyarıyor. Barak, kararın İsrail için bir tsunami olacağını ve bu yüzden Netanyahu’nun yapacağı en akıllıca şeyin, karar çıkmadan, bir şekilde Filistinlilerle anlaşması olduğunu söylüyor.

Barak haklı mı? Bu İsrail için bir tsunami mi olacak? Haklı olması için epey şansı var. Ancak Netanyahu’nun Barak’ın tavsiyesini dinleyip karardan önce Filistinlilerle anlaşmaya çalışması neredeyse imkânsız.

Genel Kurul’da neler olacağını bir tahmin edelim. Biliyoruz ki Latin Amerika ülkeleriyle Afrika ile Asya ülkelerinin ekserisi kararı destekleyecek. Birleşik Devletler, bunun karşısında yer alarak diğerlerini de aleyhte oy vermek için ikna etmeye çalışacak. Avrupa’nın oyları ise belirsiz. Eğer Filistinliler Avrupalı oyların önemli bir kısmını elde edebilirlerse, siyasi konumları çok daha güçlenecek.

Peki, Avrupalılar karara oy verecek mi? Bunun cevabı önümüzdeki 2 ay içerisinde Arap dünyasında olacaklarda saklı. Fransızlar alenen, İsrail-Filistin görüşmelerinde kayda değer gelişme görmezlerse(ki şu an öyle bir şey yok), böylesi bir kararı destekleyeceklerinin ipucunu verdiler. Eğer böyle yaparlarsa, güney Avrupa ülkeleri de onlara katılacak. Ayrıca Kuzey ülkeleri de. Ucu açık olan soru İngiltere, Almanya ve Hollanda’nın onlara katılıp katılmayacağı. Eğer bu ülkeler karara destek verirlerse, doğu Avrupa ülkelerinin ekserisinin de çekinceleri giderilmiş olacak. Bu durumda karar, Avrupa oylarının büyük kısmını elde etmiş olacak.

Bu nedenle Arap dünyasında neler olup bittiğine bakmamız gerek. İkinci Arap devrimi hala tam gaz sürüyor. Önümüzdeki 2 ay içerisinde hangi rejimlerin düşüp hangilerin kalacağını tam olarak tahmin etmek cüretkârlık olacak. Açık olan şey, Filistinlilerin, Üçüncü İntifada’yı başlatmanın eşiğinde oldukları. En ılımlı olanları dâhil tüm Filistinliler, İsrail’le bir anlaşmanın olacağına dair umutlarını yitirdi. Fetih ve Hamas arasındaki anlaşmanın en açık mesajı budur. Neredeyse her Arap devletinin Arap nüfusu rejimlerine karşı siyasi devrim içindeyken, Filistinliler nasıl sessiz kalabilir? Sessiz kalmayacaklar.

Eğer sesiz kalmazlarsa, diğer Arap rejimleri ne yapacak? Hepsi, ülkelerindeki ayaklanmalarla zor zamanlar geçiriyor. Üçüncü İntifada’ya aktif destek vermek, ülkelerinde kontrolü geri kazanma çabalarındaki en kolay yol olacak. Hangi rejim Üçüncü İntifada’ya destek vermemeye cüret edebilir. Mısır, şimdiden bu yöne açıkça kaydı. Ürdün Kralı Abdullah da, aynısını yapacağını ima etti.

Şu sıralamayı düşünün. Bir Üçüncü İntifada, arkasından gelen aktif Arap desteği ve bunu izleyen İsrail uzlaşmazlığı. Avrupalılar ne yapacak? Bu kararı reddetmeleri oldukça zor. Kolayca İsrail’le birlikte Birleşik Devletler’in aleyhte oy vereceğini ve birkaç çekimser olacağını tahmin edebiliriz.

Bu bana oldukça olası bir tsunami gibi geliyor. İsrail’in son birkaç yıldır esas korkusu “gayrimeşrulaştırma” oldu. Böylesi bir oy, gayrimeşrulaştırma sürecini tamamen kaplamaz mı? Bu oylamada Birleşmiş Milletler’in izolasyonu, Arap dünyasındaki konumunu daha da zayıflatmayacak mı? O zaman Birleşmiş Devletler ne yapacak?

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.


Müslüman İmparatorluğu sürpriz değil
21 Haziran 2011

Newswek, Ortadoğu'da yaşanan gelişmeleri Türkiye üzerinden değerlendiren bir makale yayınlandı. Makalede Müslüman İmparatorluğu'nun artık sürpriz olmadığı vurgulandı.

Amerikan Newswek dergisinde Niall Ferguson imzasıyla yayımlanan, "Ortadoğu'nun Bir Sonraki İkilemi" başlıklı yazıda, bölgede yaşanan gelişmeler ele alınırken ilginç tespitlerde bulunuldu.

"ABD'nin Büyük Ortadoğu'daki askeri varlığını azaltması noktasında, Cumhuriyetçi başkan adayları ile Başkan arasında mutabakat bulunduğu" belirtilen yazıda, "hiç kimsenin yanıtlamak istemediği sorunun ise ABD'nin buradan çekildikten sonra neler olacağı sorusu olduğu" kaydedildi. Yazıda, bu duruma ilişkin üç olası senaryodan söz edildi. "Mutlu senaryo", ülkelerin ardı ardına Batı demokrasisini kucaklaması ve "kabus senaryosu", ya iç savaş ya da İslami devrimin ortaya çıkması olarak gösterilirken, üçüncü olası senaryonun ise "yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu" olduğu görüşü dile getirildi.
haber5

YUNANISTAN'DAN KÖTÜ SINYALLER VE IKLIMLER...
SALIH SELÇUK
21 HAZIRAN 20011

Yunanistan'da her an herşey olabilir...

Ekonomi ve maliye tükenmiş durumda...

Şu anda benim tanıdığım herkes, Yunanistan'ın kurtarılması için Almanya'nın ikna edilmesiyle meşgul!

Bu arada ikinci bir sinyal daha geldi...

Birkaç yıdır şu haberleri okuyoruz:

"Asrın kasırgası Bilmemne, Amerika'yı vurdu..."

"Japonya'da yüzyılın felaketi..."

"Çin, tarihinde ilk kez..."

Falan gibi haberler...

Şaka bir yana, felaketlerin boyutları artıyor. Ama bir saniyede değil de birkaç ayda bir arttığı için, para peşinde koşan hızlı insan modeli tarafından pek algılanmıyor nedense...

Felaketler artıyor...

Son sinyal, iklim değişikliği konusunda...

Ne zamandır bahsetmiyoruz diye kendiliğinden kaybolmadı...

En son kritik eşikte kalmıştık!..

Şimdi o eşik aşıldı...

Ama bundan sonra ne olacağı, Tayyip Erdoğan'ın bir iklim açılımı yapıp bu soruna da el atmasına bağlı!.. Akkoyunlular şimdiden duaya çıkmalı ki Padişah duysun, zınk diye sorunu çözsün!..

Bilinen şey, on yıldan daha kısa bir zaman dilimi içinde, iklimlerde -bilinen malum değişikliklerden- çok daha radikal değişikliklerin olabileceği...

Bugün ilk kez, Güneş'deki değişikliklere bakarak önce kısa bir buz devri olabileceğinin konuşulduğuna da tanık oldum. Kısadan kasıt on yıl mıdır beş midir yirmi midir kimse bilmiyor. Tahminler iyimser değil...

http://konstantiniye.blogspot.com/

Dünya Sellere Teslim
22.06.2011
Çin ve Hindistan'da aşırı yağış ve sel etkili olurken, Beatriz kasırgası Meksika'da turizmi vurdu.



Çin’in güneyi ile doğusu günlerdir sele teslim. Son yılların en şiddetli yağışlarının neden olduğu sel felaketi bir hafta içinde 175 can aldı.
Onlarca kişi ise kayıp..

Selden etkilenenlerin sayısı ise 40 milyon civarında.. Yüzbinlerce kişi evini terketmek zorunda kaldı.

Selin ekonomik bilançosu da yaklaşık 5 milyar dolar...

Asya kıtasında aşırı yağışların etkili olduğu bir başka ülke de Hindistan..

Günlerdir yağan yağmur nedeniyle Batı Bengal eyaletinde, onlarca köy ile ev su altında..

Tropik kasırga Beatriz ise Meksika sahillerindeki etkisini sürdürüyor.

Büyük Okyanus kıyısındaki turistik bölgeler, hızı zaman zaman 140 kilometreye ulaşan rüzgar, yağış ve dev dalgalarla mücadele ediyor. TRT

BDP’liler Taksim’i Savaş Alanına Çevirdi

22 Haziran 2011
Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesini protesto eden Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üyesi bir grup, Beyoğlu’nda polisle çatıştı.
Aralarında Bağımsız Milletvekilleri Sabahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü’nün de bulunduğu BDP’li grupTaksim Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasının ardından grubun Tarlabaşı Bulvarı’nı trafiğe kapatması üzerine polis Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü önünde eylemcilerin önünü kesti. Grubun taş ve şişe atması üzerine polis gruba tazyikli su ve gaz sıkarak müdahale etti. Polisten kaçan göstericiler Tarlabaşı Bulvarı, Dolapdere ve İstiklal Caddesi’nin ara sokaklarına kaçtı.

Diyarbakır’dan bağımsız milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin Yüksek Seçim Kurulu tarafından milletvekilliğinin düşürülmesi BDP’li bir grup tarafından Beyoğlu’nda protesto edildi. Aralarında Bağımsız Milletvekilleri Sabahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü, çeşitli parti ve sol grupların da bulunduğu yaklaşık bin kişilik grup akşam saatlerinde Taksim Meydanı’nda toplandı. 'Hiçbir karar halkın iradesine veto koyamaz’ yazılı pankart açan grup, ‘Baskılar bizi yıldıramaz’, ‘Biji serok Apo’, ‘Hepimiz Apo’nun fedaisiyiz’, ‘Hatip Dicle onurumuzdur’, ‘Hatip Dicle’ye uzanan eller kırılsın’ şeklinde sloganlar attı.

Grup adına basın açıklaması yapan Bağımsız Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, YSK karanını protesto etti. Alınan kararın hukuken mesnetsiz, siyaseten ve ahlaken kabul edilemez olduğunu savunan Kürkçü, tüm siyasi partilerin alınan karar karşısında tepki göstererek ayağa kalkması gerektiğini söyledi.

Kurulan tuzağa dikkat çekmek için Taksim Meydanı’nda toplandıklarını belirten Sabahat Tuncel ise demokrasinin bir kez daha yara aldığını söyledi. YSK’nın ikinci kez hukuksuz bir karara damgasını vurarak milletin iradesini hiçe saydığını öne süren Tuncel, alınan bu kararla egemenliğin halkın değil YSK’nın olduğunu gösterdiğini ifade etti. Alınan kararı siyasi darbe olarak niteleyen Tuncel, bu kararı kabul etmediklerini kaydederek “Buradan AKP’ye bir çağrımız var. Bizim ağzımızın tadı kaçtı, Türk siyasetinin ağzının tadı kaçtı. 36 milletvekili Meclis’e giremezse siz orada rahat oturabilecek misiniz?” dedi. Kürt iradesinin Meclis dışında tutularak rahat bir anayasa yapılmak istendiğini savunan Tuncel, AK Parti'nin anayasasını tanımayacaklarını kaydetti.

Basın açıklamalarının ardından grup, İstiklal Caddesi üzerinde yürümek istedi. Çevik kuvvetin buna izin vermemesi üzerine grup yönünü Tarlabaşı Bulvarı’na çevirdi. Caddeyi trafiğe kapatan grup bölücü başı lehine sloganlar atarak yürüyüşe geçti. Grubun izinsiz yürüyüşü Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü önünde kesildi. Kalyoncukulluk Caddesini açan polis grubu Dolapdere’ye yönlendirmek istedi.

Grubun Aksaray istikametine doğru yürümekte ısrar etmesi üzerine polisle göstericiler arasında gerginlik yaşandı. Gruptakilerin yolu açmayan çevik kuvvete taş ve şişe atması üzerine polis gruba su ve gaz sıkarak müdahale etti. Göstericiler yol kenarlarından söktükleri kaldırım parçaları ve belediyeye ait malzemeleri polise attı.

Atılan gaz ve sudan kaçan göstericiler de cadde üzerinde bulunan bazı dükkanlara da zarar verdi. Polis ile göstericeler arasında ara sokaklarda kovalamacalar yaşandı. İstiklal Caddesi, Tarlabaşı Bulvarı ve Dolapdere istikametine kaçan göstericeler ara sokaklardan polise taş ve şişe attı. Polis TOMA aracıyla ara sokaklardaki gruba su sıktı. Atılan gazlardan İstiklal Caddesi ve Tarlabaşı Bulvarı üzerinde çok sayıda vatandaş etkilendi. Polis kaçan göstericilerden bazılarını gözaltına aldı. aktifhaber

Sinagogda yangın
Şişli'deki Beth İsrail Sinagogunun çatısında yangın çıktı
23 Haziran 2011

Şişli'deki Beth İsrail Sinagogunun çatısında tadilat sırasında çıkan yangın itfaiye ekiplerince söndürüldü.

Alınan bilgiye göre, Rumeli Caddesi Efe Sokaktaki sinagogun çatısında yapılan tadilat sırasında yangın çıktı. Kaynak makinesinden çıktığı tahmin edilen yangında alevler yalıtım malzemelerine sıçrayınca çatıyı duman kapladı. Sinagogu terk eden işçiler, polis ve itfaiyeye haber verdi.

Olay yerine gelen polis, çevre güvenliğini alarak sokağı yaya trafiğine kapattı. Beyoğlu ve Şişli itfaiye ekipleri, yangını kısa sürede söndürdü.
habertürk

Şilili öğrencilerin eğitimde reform isteği gösterisinde yine olaylar çıktı
24.06.2011



Şili’nin başkenti Santiago’da binlerce öğrenci eğitimde reform isteğiyle yeniden sokaklara döküldü.
Eğitime ayrılan bütçenin artırılmasını isteyen binlerce öğrenci Santiago’da protesto yürüyüşü yaptı. Ancak öğrenciler, güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle karşılaştı.

Polis eylemcileri göz yaşartıcı gaz ve basınçlı suyla dağıtmaya çalıştı. Protestocularsa taşlarla karşılık verdi.

Olaylar sonrasında çok sayıda öğrenci gözaltına alındı.

Şili bütçe kısıtlamaları dolayısıyla sık sık öğrenci protestolarına ve okul işgallerine sahne oluyor. TRT

Senegal'de Halk Sokağa Döküldü
24.06.2011
Seçim yasasında değişiklik isteyen göstericiler polisle çatıştı.

Senegal’de, seçim yasasında yapılacak değişiklikler rafa kaldırıldı, halk sokağa döküldü.

Başkent Dakar, polisle göstericilerin çatışmalarına sahne oldu.

Senegal’de, seçim yasasında yapılması planlanan değişiklikler, Cumhurbaşkanı Abdoulaye Wade tarafından rafa kaldırıldı.

Seçim yasasının değişmesini isteyen halk ise Başkent Dakar’da sokağa döküldü.

Lastikleri yakarak yolları ateşe veren göstericiler, polise de taşlarla saldırdı.

Olaylara müdahale etmeye çalışan polis ise göstericilere plastik mermi ve gözyaşartıcı bomba ile karşılık verdi.

Göstericiler, Cumhurbaşkanı Abdoulaye Wade’nin, tekrar seçilme şansını düşüreceği için seçim yasasında değişiklik yapmaktan vazgeçtiğini savunuyor.

12 buçuk milyon nüfuslu Senegal’de, halen yürürlükteki yasaya göre, cumhurbaşkanı seçilebilmek için, oylamada yüzde 50 barajını aşmak gerekiyor.

Önerilen yeni yasa ise bu barajı yüzde 25’e indiriyordu. 2007 yılında, Cumhurbaşkanlığına seçilen Wade’nin 5 yıllık görev süresi gelecek yıl doluyor. TRT

Kosova Yolsuzluk İddialarıyla Sarsılıyor
23.06.2011
"Kendin Karar Al Hareketi", hükümeti yolsuzlukla suçluyor. Başkent Priştine'deki büyük protesto gösterisine yaklaşık 3 bin kişi katıldı.



Avrupa’nın en fakir ülkelerinden Kosova, yolsuzluk iddialarıyla sarsılıyor.

Priştine’de düzenlenen ve Başbakan Haşim Taçi’nin hırsızlık ve yolsuzlukla suçlandığı eyleme binlerce kişi katıldı.

"Kendin Karar Al Hareketi"’nin Priştine’de düzenlediği ve Başbakan Haşim Taçi’nin hırsızlık ve yolsuzlukla suçlandığı eyleme yaklaşık 3 bin kişi katıldı.

Protestocular, Başbakan Haşim Taçi ve hükümetini yolsuzluk ve hırsızlıkla suçlayan sloganlar attı, pankartlar açtı.

Albin Kurti liderliğinde bir sokak hareketi olarak başlayan Kendin Karar Al Hareketi, meclise girmesine rağmen sokakları bırakmıyor.

Gösteri, protestocuların Kosova’nın fakirliğini vurgulamak için ceplerini dışarı çıkardığı ilginç görüntülere sahne oldu.

Göstericiler, Başbakan Haşim Taçi’nin yüzü resmedilen balonları havaya bırakarak, "Hırsızlar böyle gidecek" sloganları attı.

Hareketin Lideri Albin Kurti, hükümetin halkın parasını çaldığını, son seçimlerde ise para çalmaya devam edebilmek için oyları çaldıklarını iddia etti.

Olaysız geçen gösteride, polis göstericileri hükümet binalarına yaklaştırmadı.

Avrupa Birliği, yakın zamanda üst düzey kamu görevlilerini de içine alan bir dizi yolsuzluk soruşturması başlatmıştı.

Başbakan Taçi’nin önümüzdeki günlerde Parlamento’da iddialarla ilgili açıklama yapması bekleniyor. TRT

Kızgın Volkan Adeta Kül Kusuyor
23.06.2011
Şili'deki Puyehue Yanardağı, kül püskürtmeyi sürdürüyor. Volkandan yükselen ve tonlarca kül taşıyan bulutlar, birçok ülkeyi olumsuz etkiliyor.



Şili’nin güneyinde, bu ay başında faaliyete geçen Puyehue Yanardağı, adeta kül kusuyor.
Yanardağda meydana gelen patlamalar sonucunda oluşan kül bulutları, kilometrelerce yüksekliğe ulaşıyor.

Rüzgarlar vasıtasıyla hareket eden kül bulutlarından, başta Arjantin olmak üzere, Şili’ye komşu Güney Amerika ülkelerinden pek çoğu nasibini aldı.

Yerleşim bölgelerini, yolları, tarım arazilerini örten küllerin altında kalan evlerin birçoğu boşaltıldı.

Çok Sayıda Uçak Seferi İptal Edildi

Okyanus ötesini de etkileyen kül bulutları özellikle havayolu şirketleri için uçuşları tehlikeli bir hale sokuyor.

Yoğun kül bulutları yüzünden, Arjantin- Avustralya arası yüzlerce uçuş, güvenlik nedeniyle iptal edilmiş durumda.

Endonezya’dan sonra dünyanın en fazla yanardağına sahip Şili’de, 2 bin yanardağdan 500’ü faaliyet halinde. TRT

Nehir Suları 130 Yılın Zirvesinde
27.06.2011
ABD'nin Kanada sınırındaki Kuzey Dakota Eyaleti'ni sel aldı. Sayısız yol ulaşıma kapanırken, pek çok araçta suların içinde mahsur kaldı.



Kuzey Dakota Eyaleti’nde günlerdir devam eden yağışlar orduyu bile harekete geçirdi.
Amerikan askerleri nehir kenarlarına günlerdir set inşaa etmeye çalışıyor fakat 3 metrelik sel sularıya başa çıkmak hiç de kolay değil.

Her yeri çamur kaplamış durumda...

5 bin kadar ev tahliye edilmek zorunda kalmışken, yetkililer nehirlerdeki suyun son 130 yılın en yüksek seviyesine ulaştığını bildirdi.

Sel nedeniyle, 97 bin hektarlık alanda bu yıl ekim yapılamayacağından korkuluyor.TRT

Nijerya'da Barlara Baskın: En az 25 Ölü, 12 Yaralı
27.06.2011

Maiduguri kentinde Barların hedef alındığı eylemlerde en az12 kişi de yaralandı. haber1001

"Hükümet savaş açtı ve biz de bu savaşa savaşla karşılık vereceğiz"
28 HAZİRAN 2011
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/06/28/110628145216_greece_clash.jpg [/img]
Yunanistan'da hükümetin kesinti planlarına direnen binlerce çalışan bu yıl dördüncü kez genel greve gitti.

Başkent Atina'da düzenlenen protesto gösterileri yine meydanlarda ve sokak aralarında çatışmalara dönüştü.

Genç eylemciler polise sopalar ve taşlar fırlatırken, polis eylemcilere karşı gözyaşartıcı gaza başvurdu.

Bazı noktalarda küçük çaplı yangınlar çıkarıldı. Göstericiler bir minibüsü de ateşe verdi.

Binlerce kişi parlamento önündeki Anayasa Meydanı'nda eylemler düzenlerken içeride milletvekilleri Başbakan Yorgo Papandreu'nun ve ülke ekonomisinin kaderini belirleyecek kemer sıkma önlemlerini görüşüyor.

Ek kesintiler öngören paketin bugün ya da yarın oylanması bekleniyor.

Papandreu pakete destek alamazsa, hükümetin nakit kaynakları bir kaç hafta içinde tükenebilir.

Papandreu ülkenin yeniden ayağa kalkmasının ancak 28 milyar euroluk tasarruf ve kesinti öngören paketi onaylanırsa mümkün olacağını söyledi.
Paket onaylanmazsa AB ve IMF, Yunanistan'a 12 milyar euro'luk kredi dilimini aktarmayacak, bu durumda da ülke büyük olasılıkla borçlarını ödeyemeyecek.

Onbinler yürüdü

Binlerce kişi sabah saatlerinde parlamento önüne doğru yürüyüşe geçerken, güvenliği sağlamaları için 5 bini aşkın polis memuru görevlendirildi.

Atina'nın bir kaç noktasında düzenlenen protesto gösterilerine yaklaşık 20 bin kişi katıldı. Selanik'teki eylemlere ise beş bin kişinin katıldığı bildiriliyor.

Pire'deki liman da işçilerin ablukası altında. İşçilerden Spiros Linardopulos, 'Karşı karşıya olduğumuz durum trajik. Yoksulluk sınırındayız' dedi.

Linardopulos "Hükümet savaş açtı ve biz de bu savaşa savaşla karşılık vereceğiz." diyor.

48 saat süresince tüm toplu taşıma araçları hizmetlerini durdururken bunun tek istisnası Atina metrosu. Metro çalışanları protesto gösterisine katılacak halkın ulaşımını sağlamak amacıyla bir kaç saatliğine hizmet verecek.

Sivil havayolu taşımacılığı çalışanları da yerel saatle 8 - 12 ve 18- 22 saatleri arasında iş bırakıyor; bu nedenle iç ve dış hat seferlerinde aksamalar var.

Devlet hastanelerinde de yalnızca acil servisler hizmet veriyor.

Bu yılki dördüncü genel grev, Yunanistan'ın başlıca sendikaları olan Kamu Çalışanları Konfederasyonu ve Yunanistan İşçi Sendikaları Federasyonu'nun çağrısıyla düzenleniyor.

Anketler kemer sıkma önlemlerine karşı çıkanların oranının yüzde 70 ile 80 arasında olduğunu gösteriyor.

Ülkede ekonomi alınan önlemlerin de etkisiyle küçülürken son aylarda işsizlik, yüzde 16'yı aşmış durumda.

Avrupa Komisyonu'nun ekonomiden sorumlu üyesi Olli Rehn ülkenin kritik bir yol ayrımında olduğunu söyledi. Kemer sıkma paketine destek vermenin 'temerrütü önlemenin tek yolu' olduğunu söyledi.

Ancak protestocular bu görüşü paylaşmıyor.

Göstericiler, yetkililere 'Paranızı istemiyoruz' diyor. 'Bizi rahat bırakın' diye sesleniyor.

300 sandalyeli mecliste sadece beş sandalyelik bir çoğunluğu olan Başbakan Yorgo Papandreu da milletvekillerini ikna etmekte zorlanıyor.
Ana muhalefetteki Yeni Demokrasi Partisi'nin lideri Antonis Samaras, kesintiler gerektiğini kabul etmekle birlikte, paketin mantığını reddediyor.
Pakete destek vermeyen Samaras'a göre resesyon ortamında ekonomiyi canlandırmak
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Hzr 28, 2011 9:05 pm    Mesaj konusu: Hükümet savaş açtı biz de savaşa savaşla karşılık vereceğiz Alıntıyla Cevap Gönder



ABD çöküşünün dünya çapındaki neticeleri
Immanuel Wallerstein
25 Ağustos 2011

On yıl evvel, ben ve bazı kişiler Amerika’nın dünya sistemindeki çöküşünden bahsettiğimizde en iyi halde saflığımızdan dolayı küçümseyici tebessümle karşılanırdık. Amerika, dünyanın en ücra köşelerine kadar uzanan ve istediğini yaptıran tek süpergüç değil miydi? Siyasi tayfta yer alan tüm kesimlerin paylaştığı bir görüştü bu.

Bugün ise, ABD’nin çöktüğü, ciddi şekilde çöktüğü görüşü sıradanlaşmıştır. Çöküşü tartıştıkları takdirde çöküş gibi kötü bir haberin suçlusu olmakla itham edilmekten korkan birkaç Amerikalı politikacı hariç herkes bunu söylüyor. Hakikat şu ki çöküşün gerçekliğine bugün neredeyse herkes inanmaktadır.

En az tartışılan ise bu çöküşün dünya çapındaki neticelerinin neler olduğu-olacağıdır. Çöküşün iktisâdi nedenleri var elbette. Ancak ABD’nin bir zamanlar tasarruf ettiği jeopolitik güç üzerindeki tekeli kaybedilmiş olması başlıca siyasi neticelerden biridir.

7 Ağustos tarihli The New York Times’ın iş dünyası ekinde (Business Section) anlatılan bir bilgi notundan başlayalım. Atlanta’daki bir para yöneticisi, hisseleri satmasını ve parayı bir şekilde korunaklı yatırım ortaklığı fonlarına kaydırmasını isteyen zengin iki müşterisi adına “panik düğmesine bastı.” Para yöneticisi 22 yıllık iş hayatında böyle bir istekle daha önce hiç karşılaşmadığını söylüyordu. Bir benzeri daha önce görülmemişti. Gazete, Wall Street’in “nükleer şıkkı” diye nitelemişti bunu. Rotayı piyasalardaki akışa uygun tut diyen geleneksel tavsiyeye ters düşmektir bu.

Standart & Poor’s, ABD’nin kredi notunu AAA’dan AA’ya indirdi ki bu da benzersizdir. Fakat mülayim bir harekettir de. Çin’de Standart & Poor’un muadili olan Dagong, ABD kredi notunu çoktan A+’ya indirmişti; şimdi ise A-‘ye düşürdü. Perulu ekonomist Oscar Ugarteche ABD’nin bir “muz cumhuriyeti” olduğunu ilan etti. ABD’nin iyileşme ümitlerini korkutup kaçırmamak adına kafayı kuma gömme politikasını seçtiğini söylüyor. Geçen hafta Lima’da toplanan Güney Amerika Mâliye Bakanları ABD’nin ekonomik çöküşünün etkilerini çabucak tecrit etmenin yollarını ele aldılar.

Herkesin sorunu şu: Kendini ABD çöküşünün etkilerinden korumak çok zordur. İktisâdi ve siyasi çöküşün sertliğine rağmen, Amerika dünya sahnesinde bir dev olarak kalmayı sürdürüyor ve orada olup bitenler başka yerlerde büyük dalgalar oluşturuyor halen.

Şüphe yok, Amerikan çöküşünün en büyük etkisi bizâtihi ABD üzerindedir ve böyle olmaya devam edecektir. Politikacılar ve gazeteciler, Amerika’nın siyasi durumunun işlevsizliği hakkında açıkça konuşuyorlar. İyi de işlevsiz olmaktan başka mümkün olan bir şey var mıydı ki? En temel gerçek şu ki, katıksız çöküş gerçeği, Amerikan vatandaşlarını afallatmıştır. Amerikan vatandaşlarının çöküşün maddi sıkıntılarını yaşamalarından ve zaman ilerledikçe sıkıntılarının artmasından derin bir korku duymalarından ibaret değil mesele. Birleşik Devletlerin dünyada model ulus olarak Tanrı veya tarih tarafından “seçilmiş ulus” olduğuna inanmaları da var. Başkan Obama, Birleşik Devletlerin +AAA ülkesi olduğuna dair güvence veriyor onlara.

Obama’nın ve diğer tüm politikacıların problemi buna halen çok az sayıda insanın inanıyor olmasıdır. Ulusal gururun ve benlik bilincinin uğradığı şok ani ve müthiş oldu. Ülke bu şokla başa çıkıyor ama çok kötü bir şekilde. Halk, günah keçisi arıyor - ve hiç de zeki olmayan bir şekilde - suçlu olduğu farzedilen taraflarda arayarak yapıyor bunu. Öyle görünüyor ki son ümit, birilerini kabahatli bulmaktır; dolayısıyla da çare, otorite makamındaki kişileri değiştirmektir.

Federal yetkililer – Başkan, Kongre ve iki büyük parti – sorumlu tutulacak taraflar olarak görülüyorlar. Bireysel silahlanma ve ülke dışında askeri müdahalelerin azaltılması yönünde güçlü bir eğilim var. Washington’dakileri her şeyden sorunlu tutmak, siyasi istikrarsızlığa ve yıkıcı-mahvedici yerel mücadelelerin daha da şiddetlenmesine yol açar. Dünya sisteminde istikrarı asgaride olan siyasi teşekküllerden biri de ABD’dir diyeceğim.

Bu ise siyasi mücadeleleri işlevsiz olan ve dünya sahnesinde gerçek güç tasarruf edemeyen bir ülke haline getirmektedir ABD’yi. Bu yüzden de geleneksel müttefiklerin ve başkanın ülke içi siyasi tabanının ABD’ye ve başkanına duydukları inançta büyük bir azalma var. Gazeteler, Barack Obama’nın siyasi hataları hakkında analizlerle dolu. Bunun hakkında kim tartışabilir? Obama’nın benim kanaatime göre yanlış, ödlekçe ve bazen de büsbütün ahlaksızca olan düzinelerce kararlarını kolayca sıralayabilirim. Fakat Obama, siyasi tabanının alması gerektiğini düşündüğü kararları almış olsaydı sonuç çok farklı olur muydu diye de merak ediyorum. ABD’nin çöküşü, başkanlarının aldığı zayıf kararların değil dünya sistemindeki yapısal gerçeklerin neticesidir. Obama halen dünyanın en güçlü kişisi olabilir fakat hiçbir Amerikan başkanı, geçen yılların başkanları kadar güçlü ol/a/mıyor.

Döviz kurlarında, işsizlik oranlarında, jeopolitik ittifaklarda, vaziyetin ideolojik târif-tanımlarında akut, sabit ve hızlı dalgalanmaların olduğu bir döneme girdik. Bu dalgalanmaların çapı ve hızı, kısa vadeli tahminleri imkânsızlaştırmaktadır. Kısa vadeli (mesela üç yıllık) tahminlerde makul bir istikrar olmaz ise dünya ekonomisi felç olur. Herkes korumacı ve içe dönük olur. Hayat standardı düşer. Hoş bir resim değil. Amerikan çöküşünün birçok ülke için pek çok olumlu tarafları varsa da diğer ülkelerin bu yeni durumdan umdukları kazancı dünya gemisi şiddetle sarsılırken sağlayabilecekleri kesin değildir.

Daha aklı başında uzun vadeli analizler yapmanın, analizlerin ortaya koyduğu hakkında daha berrak ahlâki hükümler vermenin, bugün çakılıp kaldığımızdan daha iyi bir dünya sistemini 20-30 yıl zarfında kurma çabası içerisinde çok daha etkili bir siyasi eyleme girmenin vaktidir.
Kaynak: Agence Global
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın

"İsrail Yanacak!"
20 Austos 2011
Anadolu Haber
Mısır-İsrail ilişkilerİ, İsrail'in Eliat kenti yakınlarındaki saldırının ardından İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçağın Mısır güvenlik kuvvetlerini vurması üzerine gerilmeye başladı.

Mısır hükümeti, üç askerin öldüğü İsrail hava saldırısıyla ilgili olarak İsrail hükümetinden soruşturma açmasını istedi.

İsrail'i protesto eden Mısır hükümeti, iki ülke arasındaki Nitelikli Sanayi Bölgeleri Anlaşması çerçevesinde ticari malların geçişinde kullanılan El Avja sınır kapısını kapattığını açıkladı.

Sina yarımadası ile ilgili olarak iki ülke yetkililerinin tartışması ile başlayan ve Eliat saldırısı sonrası doruk noktasına çıkan gerginlik, başkent Kahire'de gösterilere neden oldu.

İsrail'in Kahire Büyükelçiliği önünde toplanan onlarca gösterici, "İsrail yanacak" sloganları attılar. Mısır Yüksek Askeri Konseyi Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi'den Mısır güvenlik güçlerine yönelik saldırıya tepki göstermesini isteyen göstericiler, İsrail saldırılarında ölen Mısır güvenlik güçleri ve Filistinliler için gıyabi cenaze namazı kıldılar.

AA muhabirine açıklamalarda bulunan protestocular, İslam aleminin İsrail'e karşı birlik olması gerektiğini ifade ettiler.

Mısır'ın ikinci büyük kenti İskenderiye'de ise göstericiler İsrail Başkonsolosluğunun duvarlarına Mısır bayrağı astılar.

İnsanlığın sınavı ve bir soru: Çevreye saygılı, yeşil bir kapitalizm neden mümkün değildir?
Selçuk Salih Caydi
20 TEMMUZ 2011
Şu anda dünyada yaşayan insan sayısı, tüm çağlar boyunca dünyada yaşamış insan sayısı kadar. Gelmiş geçmiş bütün insanlık adeta yeniden bedenlenmiş. Sanki bir şeye şahit olmak için, bir şeyi iyice anlamak için yeniden yaşıyorlar.
Farzedelim böyle...
Yaşamaları gereken tecrübe ne olabilir?
Bence şu:
Dünya, milyonlarca yıllık tarihi boyunca Güneşten aldığı enerjiyi yeraltı kaynakları kömür/petrol/vd. şeklinde biriktirmiş. Ama İnsan, sırf 'Kapital' denen özel para biçimini benimseyip onun sınırsız büyüme/çoğalma karakterine uyarak, maddeyi mala çevirmek, onu da daha çok paraya çevirmek uğruna, milyonlarca yılda oluşmuş bu rezervi sadece yüz yıl içinde tüketmiş...
Bu süre, dünyanın ve insanlığın tarihi içinde bir şimşek çakmasından daha kısa bir zaman dilimidir.
Yaklaşık üçyüz yıldır bir sistemin içinde yaşıyoruz. Bu “şey”e “kapitalizm” deyince, bazıları Solculuk yaptığımızı falan sanıyorlar! Hayır! Durum Solun Sağın Aşağı Yukarı'nın çok ötesinde. O nedenle, Sol olmayan bir dille anlatmayı deneyelim...
İnsanoğlu/İnsankızı, dünyayı yaşanmaz bir hale getirmekte olan bu sistemi sürdürmekte ısrar ederse, şu üç alternatiften birini seçmek zorunda kalacaktır:
1. Giderek daha sık yaşanan ekonomik krizler ve her seferinde daha ağır bir ekonomik kriz sonucu sistemin çöküşü.
2. İyice belirginleşen iklim bozulmaları ve doğal afetlerin dozunu artırması sonucu sistemin çöküşü.
3. Sistemin üst tabakalara taşıdığı vicdan özürlü, çifte standartlı bozuk insanların galebe çalması sonucu toplumsal hayatın çözülüşü, insanların birbirine girmesi ve sistemin çöküşü.
Görüldüğü gibi, kapitalin durmaksızın büyümesine tapan sistemin sürdürülmesi diye bir alternatif yoktur.
Sistemi sadece kapitalistler değil, çalışanlar da sürdürüyor -hatta kapitalistlerden daha fazla onlar sürdürüyor. Çünkü, dünyanın yeraltı/yerüstü kaynaklarını tüketen ve sadece yüz yıldır var olan "hergün 8 saat ücretli iş" anlayışını kapitalistler değil çalışanlar sürdürmek istiyor. Artık böyle.
İnsanlar, 'Para' denen şeyin hükmüne uygun yaşamanın ne demek olduğunu -kanlı veya kansız- iyice anlamak/öğrenmek ve terketmek zorundalar...
Bu yazıda, sistemin nasıl işlediğine ve artık işlemeyeceğine de değineceğiz.
Kapitalizmin sadece mantıksal değil, çevresel sınırları da var. Değişim/dönüşüm'den bahsederken, sevgili Mathias Horx'un -dev firmalara yirmi yıl trend danışmanlığı yaptıktan sonra dönüşümün nasıl dayattığını iyi anlaması ve insanlara bir tür değişim/dönüşüm hazırlığı terapisi seminerleri vermesi de sevindiricidir- şu ilkesine değineceğiz: olay biraz denize atlamak gibi! Gemi batıyor. Gemiyi terkedip denize atlamalısın -ki adaya yüzebilesin. Bak üstün kirlenecek, ıslanacaksın, ama yeni bir hayata başlayacaksın. Yani ölmekten iyidir.
Durum bu vaziyettedir.
Bu yazıda, güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi kullanarak eski hamam eski tas yola devam edilemeyeceğini ve bunun nedenlerini de anlatmaya çalışacağız. Olay hiç basit değil. Birkaç makyajla sistemi sürdürmek artık mümkün değil. Bunu anlamak için 2007 finans krizi ve 2008 ekonomik krizi yetmeliydi, yetmedi. Eh o zaman bir kriz daha yolda. Bu kez Türkiye'yi de "görebilir".

(devam edecek)
Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/

Mumbai'de patlamalar: En az 21 ölü 113 yaralı
13 TEMMUZ 2011

Maharaştra eyalet başbakanı Prithviraj Chavan, en az 21 kişinin öldüğünü, 113 kişinin de yaralandığını açıkladı.

Chavan, iş çıkışı saatlerinde meydana gelen patlamaların eşgüdümlü bir eylemolduğunu" söyledi.

Patlamalardan biri güneydeki Zaveri Pazarı'ndaki bir kuyumcu dükkanında, diğeri iş merkezinin bulunduğu güneydeki Opera bölgesinde, üçüncüsü ise merkezdeki Dadar'da bir taksinin içinde meydana geldi.

Hindistan yetkilileri henüz saldırıların arkasında kimlerin olabileceğini açıklamadılar ve herhangi bir grup da eylemlerin sorumluluğunu üstlenmedi.

Polis kaynakları, patlamalara ev yapımı bombaların yol açtığını belirtiyorlar.
Patlamalar kentin en işlek noktalarında, yerel saatle 19'da meydana geldi. Patlamalardan birinin meydana geldiği kuyumcular çarşısında 1993'te düzenenlenen bir eylemde 50'den fazla kişi ölmüştü.

Hindistan televizyonları, patlamaların büyük paniğe yol açtığını ve kaosun yaşandığı kentte güvenlik güçlerinin teyakkuza geçtiğini bildiriyor. Ayrıca Delhi, Kalküta ve diğer bazı kentlerde alarm durumu ilan edildi.

Televizyon görüntülerinde yaralıların kamyonetlerle hastaneye taşındığı görüldü.

Hindistan'ın finans merkezi olan Mumbai'de 2008 Kasım'ında on radikal İslamcı militanın düzenlediği saldırılarda 166 kişi ölmüştü. haber1001

Afganistan'da şehadet eylemi: en az 5 Fransız işgalci asker öldü, 4'dü de ağır yaralandı
13 TEMMUZ 2011
Afganistan'ın kuzeydoğusundaki Kapisa eyaletinde düzenlenen şehadet eyleminde en az beş işgalci Fransız asker öldü.

İşgalci Fransa'nın Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, askerlerin Tagab vadisinde öldürüldüklerini doğruladı.

Saldırıda yaralananlar olduğu da bildirildi.

Nicolas Sarkozy dün Afganistan'ı ziyaret etmiş ve buradaki işgal gücüne katılan1000 Fransız askerin 2012 yılı sonunda çekileceğini ilan etmişti.

Reuters haber ajansının yerel bir yetkiliye dayandırdığı habere göre şehadet eylemcisi, zırhlı araçlarının yanında duran Fransız askerlerin yanına yaklaştıktan sonra üzerindeki patlayıcıları ateşledi.
Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin bürosundan yapılan açıklamada da, ölen askerlerin yanı sıra dört Fransız askerin de ağır şekilde yaralandıkları belirtildi.

İşgalci Fransa'nın 2008 yılı Ağustos ayından bu yana en büyük kaybını verdiği belirtiliyor.

Söz konusu tarihte başkent Kabil'in doğusundaki Sarobi bölgesinde en az 10 işgalci Fransız askeri, Taleban militanlarınca pusuya düşürülerek öldürülmüştü. Olayda en az 21 kişi yaralanmıştı.
haber1001

Malezya'da da halk sokakta
10 Temmuz 2011
Bir zamanlar Türkiye ile karşılaştırılan ülke şimdilerde seçim yasalarında reform talebiyle sokağa dökülen halka yapılan müdahale ile dünya gündeminde.

Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da, seçim yasalarında reform talebiyle düzenlenen gösterilerde gözaltına alınanların sayısı 1,650'yi geçti. Başkentte toplanan on binlerce kişiye müdahale eden polisin 1,667 göstericiyi gözaltına aldığı bildirildi.

Ülkede 2007'den bu yana düzenlenen en büyük siyasi gösteride gözaltına alınanlar arasında muhalefetin önde gelen isimlerinin de bulunduğu kaydedildi. Gözaltına alınanlardan bir kısmının daha sonra serbest bırakıldığı belirtildi.

Gözlemcilerin 20 binden fazla olduğunu söylediği gösterici sayısını organizatörler 50 bin olarak açıkladı. Polisin müdahale ettiği göstericilerin, polisle 5 saat kadar süren gerginliğin ardından dağıldığı bildirildi.

Muhalefet ülkede gelecek yılın ortasında yapılması beklenen genel seçimlerin öncesinde, 54 yıldır iktidarda olan Başbakan Necib Razak'ın koalisyon hükümetinden seçim yasalarının daha adil ve şeffaf olmasını istiyor. haber10

Malezya gösteriler öncesinde gergin

8 TEMMUZ 2011

Malezya polisinden yapılan açıklamada yarınki seçim reformu talep edilecek gösteri yasadışı ilan edildi, ve gösteriye katılacakların tutuklanacağı bildirildi.
Ayrıca, gösteri sebebiyle başkent Kuala Lumpur'a bağlantının 24 saatliğine engelleneceği bildirildi.

Buna göre başkente bağlanan ana yollar kapanacak, ve toplu ulaşım gece yarısından itibaren bir günlüğüne duracak.
Yarınki mitingi düzenleyen Bersih 2.0 isimli grup, hedeflerinin başkentteki bir futbol stadyumunda toplanmak olduğunu açıklamışlardı.
Geçtiğimiz haftalar boyunca 150 eylemci tutuklanmış, 91 tanesinin şehre girişi yasaklanmıştı.
Ülkede seçim reformu talep eden örgütler ilk olarak geniş çaplı bir yürüyüş planlamışlar ancak güvenlik güçlerinden gelen tepkiler sonrası stadyumda toplanmayı kabul etmişlerdi.
Polisten yapılan açıklamada ise mekan değişikiliği yapılsa da gösterinin yasa dışı olduğı söylendi.
Organizatörler ise yapacakları gösterinin polis müsadesi gerektirmediğini savunuyorlar.
AFP haber ajanına, organizasyon komitesi adına konuşan Andrew Khoo, hedeflerinin özgür ve adil seçimler olduğunu ve bu taleplere yoğunlaşılacağını belirtti.
Talepler arasında seçim kampanya sürelerinin uzatılması, seçmen kaytılarının otomatik olarak yapılması ve hükümete bağımlı büyük medya kanallarından faydalanabilme hakkı bulunuyor.

2007'de güvenlik kuveetler benzer bir gösteriyi sert bir şekilde bastırmış, ancak yaşananlar muhalefet partilerine ciddi bir seçim başarısı olarak yanısmıştı. BBC

Mısır'da Boru Hattına Sabotaj
04.07.2011
Bir pompa istasyonundaki patlamanın hemen öncesinde istasyona giren silahlı kişiler, bombaları yerleştirdi.İsrail ve Ürdün'e doğal gaz akışı da durdu.



Mısır’dan İsrail ve Ürdün’e doğal gaz sevkiyatında kullanılan boru hattına sabotaj düzenlendi. İsrail ve Ürdün’e doğal gazın kesildiği bildirildi.

Mısırlı yetkililerin verdiği bilgiye göre, Sina yarımadasının kuzeyinde bir pompa istasyonunda patlama meydana geldi.

Patlamanın hemen öncesinde istasyona giren silahlı kişiler, görevlileri dışarı çıkardıktan sonra, bombaları yerleştirdi.

Patlamanın ardından gökyüzüne alev ve duman tabakası yükselirken, yangını söndürmek için olay yerine çok sayıda itfaiye aracı sevkedildi.

Mısır’dan İsrail ve Ürdün’e doğal gaz akışı da durdu.

Ajanslar, olayın İsrail’e giden boru hattına şubat ayından buyana düzenlenen üçüncü saldırı olduğuna dikkat çekiyor. Diğer 2 saldırıda İsrail’e doğal gaz sevkiyatı haftalarca kesilmişti. TRT

Alevler Nükleer Tesise Çok Yakın!
29.06.2011
ABD'nin güneyinde Los Alamos yakınlarındaki nükleer santralin çevresini alevler sardı. Nükleer santral boşaltıldı.



Amerika Birleşik Devletleri’nin güneyinde yangınlar etkili oluyor.

Kuzeyde, nükleer santralin etrafı sel sularıyla çevrilirken güneydeki Los Alamos kenti yakınlarındaki nükleer santralin çevresini ise alevler sardı.

Pazar günü çıktığı belirtilen yangının 250 bin kilometrekarelik bir alandaki çam ormanını yaktığı belirtiliyor.

Yangın dolayısıyla 10 bin kişinin yaşadığı Los Alamos kasabası ile 12 bin kadar kişinin çalıştığı nükleer santral boşaltıldı.

Alevler Henüz Binalara Ulaşmadı
İkinci Dünya Savaşı sırasında atom bombasının geliştirildiği yer olan nükleer tesiste, 2 bin kadar bina bulunduğu ve yangının henüz hiçbirine ulaşmadığı haber veriliyor.

Tesis, Amerika Birleşik Devletleri’nin önde gelen nükleer santrallerinden biri olarak faaliyet gösteriyordu. TRT

İngiltere'de enflasyon Türkiye'yi solladı
18 Mayıs 2011
Geçen ay Türkiye’dekiyle eşitlenen İngiltere’nin enflasyonu, nisanda Türkiye’yi de geride bıraktı ve son 2.5 yılın zirvesi olan yüzde 4.5’i gördü.

İngiltere’de nisan ayında tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) son 2.5 yılın en yüksek seviyesine yükselerek yüzde 4.5 oldu. İngiltere’de TÜFE’nin ulaştığı seviyenin Türkiye açısından da önemi var.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı mart ayında, “Bizdeki enflasyon yüzde 4, İngiltere’deki de 4 bu ömrümde ilk defa gördüğüm bir şey” demişti. İngiltere’nin nisan ayı enflasyonu ise Türkiye’dekini geride bıraktı. TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre Türkiye’de TÜFE nisan ayında yüzde 4.26 seviyesinde gerçekleşti.

İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mervyn King, enflasyondaki hızlı artışa ani tepki vermenin ekonomiye zarar verebileceği uyarısını yaparken, yıl sonuna kadar yüzde 5 seviyesinin görülmesini beklediğini de ekledi.

İngiltere Merkez Bankası’nın enflasyon hedefi yüzde 2. İngiltere 2008 Eylül’ünde yüzde 5.2 ile rekor enflasyonu görmüştü. O ay Türkiye’deki enflasyon da yüzde 11.13 olmuştu. Türkiye’de Merkez Bankası enflasyonun yıl sonunda yüzde 6.9’a yükseleceğini tahmin ediyor. Yıl sonu enflasyon hedefi ise yüzde 5.5.

Çekirdek de yükseldi

İngiltere’de tüketici fiyatlarındaki sert yükselişte özellikle petrol fiyatlarındaki çıkış ve Paskalya Tatili’nde seyahatlerin artmasına bağlı ulaşım maliyetleri ve alkollü içki ve tütüne uygulanan vergiler etkili oldu.

Ancak gıda ve enerjiyi dışarıda bırakan çekirdek enflasyonda da hatırı sayılır bir yükseliş olması kaygıları artırıyor. İngiltere’nin çekirdek enflasyonu nisanda yüzde 3.7 seviyesinde gerçekleşti. Aylık bazda İngiltere’de tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 1 seviyesinde gerçekleşti.

Enflasyon verisinin açıklanmasının ardından yatırımcıların para politikasında bazı sıkılaştırmalar olabileceği beklentisiyle sterlin yükseldi. Sterlin, dolar karşısında yüzde 0.5 değer kazanarak 1.63 seviyesine çıktı. Euro/sterlin paritesi ise yedi haftanın en düşük seviyesi olan 86.8 pence’e geriledi.

Artırım öne çekilebilir

İngiltere Merkez Bankası’nın yıl sonunda faiz artırımına gideceği bir süredir piyasalarda fiyatlanıyordu. Ancak son enflasyon verisi artırımın daha öne çekilebileceği beklentisini kuvvetlendirdi. İngiltere Merkez Bankası, kriz döneminden bu yana gösterge faiz oranını rekor düşük seviye olan yüzde 0.5’te tutuyor.

Öte yandan bazı ekonomistler, İngiltere’nin makroekonomik eğilimler açısından öncü bir ülke olduğuna dikkat çekiyor ve bu ülkedeki gelişmelerin zaman içinde diğer ülkelere de sirayet edebileceğini vurguluyor.

Deutsche Bank, veriden sonra yayımladığı notta, “Hem kriz öncesi, hem de sonrasında İngiltere’nin öncü ülke olduğu görüşündeyiz. Bu nedenle İngiltere’de başlayan gelişmeler çoğunlukla gelişmiş diğer ülkelerde yaşanacak gelişmelerin ön habercisi olabilir. Yakından takip edilmeli” dedi.
haber10

İngiltere'de 85 yılın en büyük grevi
30 HAZİRAN 2011

İngiltere'de yaklaşık 750 bin kamu çalışanı emeklilik haklarındaki kesintileri protesto etmek için grevde.
Ülkede 1926'dan bu yana yaşanan en geniş kapsamlı grev, üyeleri ülkedeki kamu çalışanlarının yaklaşık beşte birini temsil eden 4 sendikanın çağrısıyla düzenlendi.

Hükümetin uygulamaya geçirdiği emeklilik reformu ile birlikte, emeklilik primi ödemelerinde yüzde üçe yakın bir artışın yaşanması bekleniyor.
Sendikalar, çalışanların maaşlarından kesilen katkıdaki artışa rağmen, emeklilik maaşlarının düşeceğini söylüyor.
Hükümet ise, emeklilik reformunun "vergi mükellefleri ve kamu sektörü" için adil olduğunu savunuyor.

Polisler de grevde

İngiltere ve Galler'deki devlet okullarının yaklaşık yarısı grevden etkilenirken, havaalanlarındaki pasaport kontrollerinden mahkemelere kadar birçok sektörde memurlar iş bıraktı.

Londra Emniyeti'nden yapılan açıklamaya göre, telefon çağrı merkezinde çalışan polislerin yüzde doksanının işe gelmemesi sebebiyle, hizmetlerde aksamalar yaşanıyor.

Gümrük memurlarının da greve katılımı nedeniyle İngiltere'nin havaalanlarında uzun kuyruklar oluşabileceği belirtiiliyordu; ancak Londra'nın iki büyük havaalanından gelen bilgiler ciddi bir beklemenin yaşanmadığı yönünde.

Parlamentoya yürüyüş

Kamu ve Ticari Hizmetler Sendikası (PCS) ve üç öğretmen sendikasının düzenlediği grevin yanısıra Londra'da büyük bir gösteri yürüyüşü yapılıyor.
BBC

"Hükümet savaş açtı ve biz de bu savaşa savaşla karşılık vereceğiz"
28 HAZİRAN 2011

Yunanistan'da hükümetin kesinti planlarına direnen binlerce çalışan bu yıl dördüncü kez genel greve gitti.

Başkent Atina'da düzenlenen protesto gösterileri yine meydanlarda ve sokak aralarında çatışmalara dönüştü.

Genç eylemciler polise sopalar ve taşlar fırlatırken, polis eylemcilere karşı gözyaşartıcı gaza başvurdu.

Bazı noktalarda küçük çaplı yangınlar çıkarıldı. Göstericiler bir minibüsü de ateşe verdi.

Binlerce kişi parlamento önündeki Anayasa Meydanı'nda eylemler düzenlerken içeride milletvekilleri Başbakan Yorgo Papandreu'nun ve ülke ekonomisinin kaderini belirleyecek kemer sıkma önlemlerini görüşüyor.

Ek kesintiler öngören paketin bugün ya da yarın oylanması bekleniyor.

Papandreu pakete destek alamazsa, hükümetin nakit kaynakları bir kaç hafta içinde tükenebilir.

Papandreu ülkenin yeniden ayağa kalkmasının ancak 28 milyar euroluk tasarruf ve kesinti öngören paketi onaylanırsa mümkün olacağını söyledi.
Paket onaylanmazsa AB ve IMF, Yunanistan'a 12 milyar euro'luk kredi dilimini aktarmayacak, bu durumda da ülke büyük olasılıkla borçlarını ödeyemeyecek.

Onbinler yürüdü

Binlerce kişi sabah saatlerinde parlamento önüne doğru yürüyüşe geçerken, güvenliği sağlamaları için 5 bini aşkın polis memuru görevlendirildi.

Atina'nın bir kaç noktasında düzenlenen protesto gösterilerine yaklaşık 20 bin kişi katıldı. Selanik'teki eylemlere ise beş bin kişinin katıldığı bildiriliyor.

Pire'deki liman da işçilerin ablukası altında. İşçilerden Spiros Linardopulos, 'Karşı karşıya olduğumuz durum trajik. Yoksulluk sınırındayız' dedi.

Linardopulos "Hükümet savaş açtı ve biz de bu savaşa savaşla karşılık vereceğiz." diyor.

48 saat süresince tüm toplu taşıma araçları hizmetlerini durdururken bunun tek istisnası Atina metrosu. Metro çalışanları protesto gösterisine katılacak halkın ulaşımını sağlamak amacıyla bir kaç saatliğine hizmet verecek.

Sivil havayolu taşımacılığı çalışanları da yerel saatle 8 - 12 ve 18- 22 saatleri arasında iş bırakıyor; bu nedenle iç ve dış hat seferlerinde aksamalar var.

Devlet hastanelerinde de yalnızca acil servisler hizmet veriyor.

Bu yılki dördüncü genel grev, Yunanistan'ın başlıca sendikaları olan Kamu Çalışanları Konfederasyonu ve Yunanistan İşçi Sendikaları Federasyonu'nun çağrısıyla düzenleniyor.

Anketler kemer sıkma önlemlerine karşı çıkanların oranının yüzde 70 ile 80 arasında olduğunu gösteriyor.

Ülkede ekonomi alınan önlemlerin de etkisiyle küçülürken son aylarda işsizlik, yüzde 16'yı aşmış durumda.

Avrupa Komisyonu'nun ekonomiden sorumlu üyesi Olli Rehn ülkenin kritik bir yol ayrımında olduğunu söyledi. Kemer sıkma paketine destek vermenin 'temerrütü önlemenin tek yolu' olduğunu söyledi.

Ancak protestocular bu görüşü paylaşmıyor.

Göstericiler, yetkililere 'Paranızı istemiyoruz' diyor. 'Bizi rahat bırakın' diye sesleniyor.

300 sandalyeli mecliste sadece beş sandalyelik bir çoğunluğu olan Başbakan Yorgo Papandreu da milletvekillerini ikna etmekte zorlanıyor.
Ana muhalefetteki Yeni Demokrasi Partisi'nin lideri Antonis Samaras, kesintiler gerektiğini kabul etmekle birlikte, paketin mantığını reddediyor.
Pakete destek vermeyen Samaras'a göre resesyon ortamında ekonomiyi canlandırmak için vergiler artırılacağına azaltılmalı.

Bazı Avrupalı ekonomi uzmanları ise borçları geri ödememenin Yunanistan için uzun vadede daha büyük sorunlar yaratacağı uyarısında bulunuyor.
Alacaklılarını yüzüstü bırakırsa güvenilirliği sınırlanacak olan Yunanistan, yeniden piyasa koşullarında borçlanmak istediğinde iş yapacak bir muhatap bulmakta zorlanabilir.

Yunanistan orta para birimi euro'dan vazgeçer ve başka bir para birimine geçip devalüasyona giderse, ticareti, mali işlemleri ve borçları euro cinsinden olacağından yükü daha da artabilir.
BBC

Unutulan idealizm ve 'Asil Ruhlu Adamlar/Kadınlar' olmak (1)
Selçuk Salih Caydi
28 HAZIRAN 2011



"Bu dünyanın ne olduğunu anlamak için en azından bir kez "ölmek" gerekir. Bu bir yasa olduğu için, en iyisi genç ölmektir -ki yeniden dirildiğinizde önünüzde, dirilip yaşayacağınız zamanınız olsun."
Giorgio Bassani adında bir yazar söylemiş bunu. -İyi söylemiş.

Asil ruhlu insan olmak demek, orijinalliği ve yüksek kültürü, toplumsal angajmana sahip mücadeleci bir ruhla birleştirmek demekti... Geçtiğimiz 20'inci yüzyılda kaldığı anlaşılan bu ideali kendine şiar edinenlerin, esasen onların büyük düşünürler olarak ortaya çıktıklarını ve ölümsüzleştiklerini görürsünüz. Sadece parası/rahatı peşinde koşan piyasa adamı/kadını olarak yücelmek, ölümsüzleşmek, mümkün değildir. 1990'lardaki 'Aydın ihaneti'nin boyutları, dünyada da yeniden konuşuluyor. Bu ihaneti artık aşmanın ve yeni destanlar yazmanın zamanı...

Günümüzün çok yönlü ve çok boyutlu sosyal, ekonomik, kültürel, siyasi (vd.) sorunları ortadayken, herşeyi tersyüz edip keyfine bakan medyatik entelimtrak enterteyner tipi ile gidilecek bir yol kalmamıştır. Beyaz atlarına binip bu dünyadan gitmiş olan asil ruhları uyandırmanın, onları yeniden dünyaya çağırmanın vakti... Onların yolu, aynı zamanda ölümsüzlüğün de yoludur.

Hangi değerlere geri dönmek ve onlarda ısrarcı olmak gerekiyor?

Bunların başında, tek tek bireyleri ilgilendiren cinsinden insan haysiyeti, dürüstlük, özgürlük vs. gelmiyor. -Yüce idealleri yükseltmek ve onlar için mücadele etmek düşüncesi geliyor. Bu idealler sadece yeni bir düzen kurmakla özetlenebilecek sosyal hedefler değildir, çok daha geniş kapsamlı yenilikler olacaktır elbette. Tek amacı lüks bir tüketici olmaktan öte asil bir hayat var...

Ve bunun, Petrus'la kıyaslanamayacak kadar büyük bir yüce lezzete/hazza sahip olduğunu anlamak, öğrenmek, öğretmek ve o yüce hayatın dünyasını kurmak gerekiyor...

Kendimiz ve çocuklarımız için...

(devam edecek)
http://konstantiniye.blogspot.com/

Ermenistan'da Muhalefet Ayakta
01.07.2011
Binlerce Ermeni Erivan'daki Özgürlük meydanında iktidarı potesto etti



Ermenistan’da muhalefet yine sokaklara indi.

Başkent Erivan’daki Özgürlük meydanı, binlerce muhalif Ermeninin buluşma noktası oldu.

Ermeni Ulusal Kongresi Başkanı ve eski Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan iktidardan atılımlar yapmasını ve muhalefetle diyaloğa girmesini istedi.

İktidarın yasal olmamakla suçlandığı konuşmalarda bir an önce adil seçim yapılması ve meşru hükümetin oluşturulması gerektiği belirtildi.

Muhalefetle diyaloğun bir an önce başlatılmasını talep eden konuşmacılar aksi takdirde ülkede Mısır ve Tunus’daki gibi olayların yaşanacağı uyarısını yaptı.

Bir sonraki miting 1 Ağustos’ta yapılacak.
TRT

İtalya'da "Hızlı Tren" Savaşı!
03.07.2011
İtalya ile Fransa arasındaki hızlı treni protesto edenler polisle çatıştı, en az 200 kişi yaralandı.



İtalya hızlı tren yapmaktan, göstericiler de protesto etmekten vazgeçmiyor.
İtalya ile Fransa arasındaki mesafeyi kısaltacak olan hızlı treni protesto edenler ile polis arasındaki çatışmada en az 200 kişi yaralandı.

Alp dağlarının eteğindeki Susa vadisinde binlerce kişi, Fransa’nın Lyon ve İtalya’nın Torino kentlerini birbirine bağlayacak olan hızlı treni protesto etmek için bir kez daha toplandı.

Barışcı şekilde başlayan gösteride, protestocular bir süre sonra polise taş ve işaret fişeği fırlattı.

Polis de göstericilere karşı gözyaşartıcı bomba kullandı. Çıkan çatışmada, 46’sı polis olmak üzere en az 200 kişi yaralandı.

Fransa ve İtalya arasında 2001 yılında imzalanan anlaşmayı protesto eden göstericiler, hızlı trenin Alplerin doğal güzelliğine zarar vereceğini savunuyor. TRT

Suriye'de Gösteriler Sürüyor
04.07.2011
Gösterilerde 2 kişi öldü. Tanklar Hama çevresinden çekilirken, yönetim yanlısı aydınlar da reform istedi.



Suriye’nin başkenti Şam’da düzenlenen yönetim karşıtı gösteride, 2 kişi öldü.

Hükümet birlikleri, Hama kentinin girişinde konuşlandırdığı tankları ise çekti.

Rejim karşıtlarının ardından, rejim yanlısı aydınlar da reform çağrısında bulundu.

Görgü tanıklarının bildirdiğine göre, Şam’da gece düzenlenen gösteri sırasında, kalabalığın üzerine ateş açıldı. 2 kişi hayatını kaybederken, çok sayıda kişi de yaralandı.

Bölgede daha çok, İsrail’in işgal ettiği Golan tepelerinden Suriyelilerin yaşadığı bildirildi.

Öte yandan Hama girişinde konuşlanan 97 tank ve zırhlı araç çekildi.

Görgü tanıkları, tanklar çekilmeden önce, Hama yakınlarındaki yerleşim merkezlerinde onlarca kişinin gözaltına alındığını bildirdi.

Hama’da kent meydanında gece binlerce kişinin toplandığı, elektriklerin kesilmesine rağmen gösteri düzenlendiği haber veriliyor.

Bu arada, Şam’da toplanan Esed rejimi yanlısı bir grup aydın, yönetimin reform çabasını desteklediklerini bildirdi, muhaliflerin sesine kulak verilmesi tavsiyesinde bulundu. TRT

Belarus'ta Binlerce Kişi Gözaltında
04.07.2011
İnternetten haberleşerek yapılan gösterilere katılım her geçen hafta artınca, güvenlik kuvvetlerinin müdahalesi de sert oldu



Belarus’ta Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’yu protesto amacıyla gösteri düzenleyen onlarca kişi gözaltına alındı.

Başkent Minsk’te her pazar çok sayıda kişi, Devlet Başkanı Lukaşenko’nun otoriter rejimini protesto için biraraya gelerek, sadece alkışların konuştuğu gösteri düzenliyor.

İnternetten haberleşerek yapılan gösterilere katılım her geçen hafta artınca, güvenlik kuvvetlerinin müdahalesi de sert oldu.

Onlarca kişi, yerlerde sürüklenerek götürüldü.

Gözaltına alınanlar arasında gazetecilerin de bulunduğu bildiriliyor.

Çevredeki apartmanlarda yaşayanlar, pencerelere çıkarak, güvenlik kuvvetlerine tepkilerini alkışlarla gösterdi.

Belarus’un Lukaşenko yönetimi sırasında uluslararası yalnızlığa itilmesi ve artan ekonomik sorunlar, gençlerin tepkisine yol açıyor. TRT


Hollywood filmi gibi
06.07.2011

Arizona eyaletine bağlı Phoenix şehrinde dün gece ortaya çıkan ve 80 kilometelik bir alanda etkili olan kum fırtınası ilginç görüntüler ortaya çıkardı.

Hızı, saatte 50 kilometreyi bulan fırtına nedeniyle ağaçlar devrildi, uçuşlar ertelendi ve 8 bin kişi elektriksiz kaldı.

Şehrin bazı yerlerinde küçük çaplı yangınların çıktığı fakat itfaiyenin bu yangınları kısa sürede söndürdüğü bilgisi alındı.
Sabah

Kıbrıs'taki patlamanın etkileri genişliyor
13 TEMMUZ 2011

AP Ajansının haberine göre Kıbrıs Başsavcısı Petros Klerides, Pazartesi günü Mari-Zigi’deki Evangelos Florakis donanma üssünde meydana gelen patlamayla ilgili olarak başlatılan çifte soruşturmanın hızla yürütüleceğini; zira Kıbrıslıların kısa sürede bir sonuç alınmasını istediklerini bildirdi.

İlgili Haberler
Kıbrıs'ta savunma bakanı ve genelkurmay başkanı istifa etti

Dün gece geç saatlerde binlerce Kıbrıslı Rum gösteri yapmış, göstericilerin kısa bir süre için Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın bahçesine girmesi sırasında çıkan olaylarda polis 20 kişiyi gözaltına almıştı.
Başsavcı Klerides, hükümetin Kıbrıs bandıralı M/V Monchegorsk gemisindeki, çoğu barut yüklü 98 konteynere el koyma kararını savundu.
Söz konusu konteynerler birbiri üzerine yığılmış halde, iki yılı aşkın bir süredir donanma üssündeki bir açık alanda duruyordu.
AP Ajansı, Başsavcı Petros Klerides'in, "Konteynerlerin oraya konmasına kim karar verdi, bakımından kim sorumluydu, bilmiyorum. Bildiğimiz tek şey sonunda infilak ederek bu korkunç felakete yol açmış olmaları." dediğini aktardı.
Klerides, üste yaşanan felaketin ekonomik etkilerinin uzun süre hissedileceğini de belirti.
İçişleri Bakanı Neoklis Silikiotis de, üs çevresindeki 5 kilometrelik bir alanda, 700'ü aşkın ev ve işyerinde patlamanın yarattığı tahribatın 2 milyon euro tutarında olduğunu söyledi. Yöredeki elektrik santralindeki hasarın boyutları ise henüz tahmin edilemiyor ve tamiratının aylarca sürebileceği belirtiliyor.
Patlamada ölen ve aralarında Kıbrıs Donanma Komutanı Amiral Andreas Ioannides'in de bulunduğu 12 kişiden 8'i için bugün cenaze törenleri düzenlendi. BBC

Suriye'de sivil ölü sayısı 28'e yükseldi
15 Temmuz 2011
Suriye'de güvenlik güçlerinin göstericilere ateş açması sonucu ölen sivillerin sayısının 28'e yükseldiği bildirildi.

Suriye İnsan Hakları Birliğinden Abdülkerim Rihavi, ölen sivillerden 16'sının başkent Şam'dan rapor edildiğini belirtti.
Aynı yetkili, ölenler arasında bir çocuğun bulunduğunu da kaydetti.
Suriye'de bugün ülke genelindeki gösterilere katılımın 1 milyonu aştığı bildirilmişti. haber10

Endonezya'da en büyük yanardağ patlaması
Endonezya'daki en aktif yanardağlarından Lokon'da bugün yine püskürme yaşanırken, dağın çevresinde yaşayan köylüler panik içinde sığınaklara koştu. Endonezyalı volkanolog, 3 bin 500 metreye kül ve duman püskürten yanardağda son zamanları n en büyük patlamasının yaptığını ifade etti. 17.07.2011 CAKARTA netgazete

Murdoch mecliste ifade verirken saldırıya uğradı
19 TEMMUZ 2011

Dünyanın en büyük medya patronlarından biri olan Rupert Murdoch, telefon dinleme skandalıyla ilgili olarak parlamentoda ifade verirken, seyircilerden birinin saldırısına uğradı.
Bir seyirci oturum sırasında içinde traş köpüğü olduğu tahmin edilen bir kağıt tabağı Murdoch'un yüzüne fırlattı. Murdoch'un arkasında oturan karısı Wendi Murdoch, saldırgaa müdahale etti ve polis daha sonra eylemciyi gözaltına aldı.

Olay nedeniyle oturuma bir süre ara verilirken, Murdoch ifade vermeye gömleğiyle devam etmek zorunda kaldı.

Murdoch, ifadesinde İngiltere'de haftalardır gündemin en önemli maddesi olan telefon skandalından sorumlu tutulamayacağını söyledi.

Oğlu James Murdoch'la birlikte ifade veren Murdoch, "güvendiği insanlar tarafından yanlış yönlendirildiğini", skandalın boyutlarının bu kadar büyük olduğunu bilmediğini savundu.

Murdoch bununla birlikte, milletvekillerinin sorularına yanıt vermek zorunda kaldığı için hayatının en "naçiz" gününü yaşadığını söyledi.

Rupert Murdoch, 53 bin çalışanı bulunduğunu, skandal nedeniyle kapanan gazetesi News of The World'deki personelin bunun sadece yüzde biri olduğunu, Amerika'daki yatırımlarına odaklandığı için İngiltere'de yaşananları gözden kaçırdığını öne sürdü.

Oturum sırasında özellikle muhalefet milletvekillerinin ısrarlı soruları karşısında Murdoch'un imdadına birkaç kez oğlu yetişmeye çalıştı.

James Murdoch da skandal nedeniyle kurbanlardan özür diledi arzuladıkları etik standartlara ulaşmak için çaba harcayacakları sözünü verdi.
'İngiltere'nin Arap baharı"
Murdoch ve oğlu, başlangıçta meşgul olduklarını söylerek parlamentonun davetine olumsuz yanıt vermişti. Ancak parlamento, bu yanıttan altı saat sonra, Murdoch için celp çıkartı. Parlamento 1992'den bu yana ilk kez bu yetkisine başvurdu.

Murdoch'un sahibi oldığu İngiltere'nin en büyük gazetesi News of The World'ün polise rüşvet vererek binlerce kişinin telefonlarını dinlediği ortaya çıkmıştı.
Bu kişilerin arasında Afganistan'da ölen askerlerin yakınları ve bir cinayet kurbanının da olduğunun ortaya çıkması öfkeyi daha dar artırmıştı.

Skandal ardından gazete kapanırken Londra Emniyet Müdürü ve yardımcısı da istifa etmişti.
Telefon dinleme skandal, İngiltere'de medya, siyaset ve basın arasındaki ilişkilerin yeniden sorgulanmasına neden oldu. Guardian gazetesi, skandalla ilgili bu süreci "İngiltere'nin Arap Baharı" olarak tanımladı. BBC

Şili'de 16 bin kişi mahsur kaldı
20 Temmuz 2011
Şili'nin güneyinde aşırı kar yağışı nedeniyle yaklaşık 16 bin kişinin dünyayla bağlantısı kesildi.

Kısa bir süre önce de Puyehue volkanının faaliyete geçmesi yüzünden sıkıntılı günler geçiren bölgede bu kez de yoğun kar yağışı sebebiyle hükümet doğal afet durumu ilan etti.

Yetkililerin bölgeye su ve elektrik temin eden şebekeleri yeniden devreye sokmaya çalıştığı belirtilirken, halka gıda, hayvanlara da yem ulaştırmaya çalıştığı kaydedildi.

Sıcaklığın sıfırın altında 20'ye indiği ve bazı bölgelerde kar kalınlığının 2.5 metreye ulaştığı belirtiliyor.haber10

Gine'de roketle darbe girişimi
20 Temmuz 2011
Kuzeybatı Afrika ülkelerinden Gine'de seçimle işbaşına gelen Devlet Başkanı Alpha Conde'nin konutuna dün sabaha karşı düzenlenen roketli saldırının, darbe girişiminin bir parçası olduğu ve 37 askerin tutuklandığı bildirildi.

Adı açıklanmayan askeri bir yetkili, çok sayıda subayın da aralarında bulunduğu askerlerin gözaltına alındığını, bunlardan 37'sinin tutuklandığını söyledi. haber10

Norveç'te bombalı ve silahlı eylemler: En az 92 ölü

Norveç'in başkenti Oslo'da, bombalı araçlı eylem: En az 7 kişi öldü, 2'si ağır 15 kişi yaralandı
23 Temmuz 2011

Hükümet binalarının bulunduğu bölgede düzenlenen saldırıda en az 7 kişi öldü, 2'si ağır 15 kişi yaralandı. Patlamada, Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg'in (yöns ştoltenberg) ofisinin de bulunduğu 20 katlı bina büyük hasar gördü.

Başbakanın saldırı sırasında binada olmadığı açıklandı. Civardaki diğe binalar ile araçlarda da hasar meydana geldi.

Bölgede bulunanlar hızla tahliye edildikten sonra kent merkezine askerler konuşlandırıldı.

Başbakan Stoltenberg bir Norveç televizyonuna yaptığı açıklamada, tüm bakanların güvende olduğunu söyledi ve " Bizi korkutmalarına izin vermeyeceğiz " dedi.

Polisin tavsiyesi üzerine nerede olduğunu söylemeyeceğini belirten Başbakan, halka Oslo'nun merkezinden uzak durması yönünde çağrı yaptı.

haber1001/haber5/TRT/NTV

Oslo'nun güneyindeki bir gençlik kampında silahlı eylem: En az 85 ölü
23 Temmuz 2011

Başbakan Stoltenberg'in lideri olduğu İşçi Partisi'nin gençlik kollarına ait kampta, kimliği belirsiz bir kişi çevreye ateş açtı.

Bir norveç gazetesinin internet sitesinde de, polis kıyafetli saldırganın açtığı ateşte çok sayıda kişinin vurulduğu belirtildi. Saldırgan ise kısa sürede yakalandı.

Eylrmde en az 85 kişi ölürken, çok sayıda kişi de yaralandı. Ağır yaralıların bulunması nedeniyle ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.

SUDA CESET ARAMASI
Saldırının düzenlendiği ada, 25 kilometre uzunlukta ve 12 kilometre genişlikteki Tyrifjorden gölünde, kıyıya yaklaşık 500 metre mesafede bulunuyor.

Çok sayıda kişi yüzerek karşı kıyıya kaçmaya çalıştığı için suda da ceset aranıyor.

Başbakan Stoltenberg'in söz konusu kampı yarın ziyaret edeceği açıklanmıştı.

SALDIRGAN AŞIRI SAĞCI

Bu arada, polis kıyafeti giyen saldırgan Oslo yakınında yakalandı. Polis, saldırganın 32 yaşında ve Norveçli olduğunu da belirtti.

Saldırganın evine baskın düzenleyen polis, çok sayıda silah, patlayıcı malzeme, asker ve polis giysileri ele geçirildi.

Şüphelinin saldırıları hangi amaçla gerçekleştirdiği henüz bilinmiyor.

Norveç medyası şüphelinin aşırı sağcı ve İslam karşıtı görüşe sahip olduğunu belirtiyor.

Bu gelişmelerin ardından uzmanlar, El-Kaide terör örgütünün, Afganistan'daki NATO operasyonlarına dahil olması nedeniyle Norveç'e zaman zaman tehditlerde bulunduğuna dikkat çekildi.

Norveç'teki eylemde bir Türk kayıp olduğu ortaya çıktı.

haber1001/haber5/TRT/NTV


Şili'deki Kızgın halk polisle çatıştı.
23 Temmuz 2011
Güneyde kış mevsiminin hakim olduğu Şili'de depremzedeler, yeni evlerinin bir an önce tamamlanmasını istiyor. Kızgın halk polisle çatıştı.

Yaklaşık 500 kişinin öldüğü, 8 virgül 8 şiddetindeki Şili depreminin üzerinden 1 yıldan fazla zaman geçti.

Deprem ve sonrasındaki tsunamiyle evleri yok olan Dichato kenti sakinleri geçen yıl Mart ayından bu yana prefabrik kamplarda yaşıyor. Yetkililerden depreme dayanaklı binaların inşa sürecinin hızlandırılmasını isteyen kızgın halk, otoyolu kapatarak gösteri yapmak isteyince polisle çatıştı.

Polis, protestocuları göz yaşartıcı gaz kullanarak dağıtmak istedi; göstericiler de polise taş fırlattı. Bazı polislerin ve göstericilerin yaralandığı bildirildi.

Deprem ve tsunami sebebiyle ülkede 220 bin ev ciddi hasar görmüştü. TRT

Arap Ülkelerinde Halk Sokakta
22 Temmuz 2011
Mısır Yemen ve Ürdün'de Cuma namazı sonrasında elektrik kesintilerini ve ekonomik krizi protesto edildi.



Cuma namazı sonrasında Arap ülkelerinde protesto gösterileri düzenlendi.
Mısır'da yeni hükümet, Yemen'de elektrik kesintileri ve ekonomik kriz, Ürdün'de ise Amerika Birleşik Devletleri protesto edildi.

Mısır'da yeni hükümet yemin ederek göreve başladı.
Ancak, muhaliflerin hedefi haline gelen içişleri ile adalet bakanlıklarında değişiklik olmadı.
Cuma namazından sonra Tahrir meydanında toplanan binlerce gösterici isteklerinin yerine getirilmemesini protesto etti.

Yemen'de ise binlerce muhalif Cuma gösterisinde ülke genelinde uygulanan elektrik kesintileri ve ekonomik krizi protesto etti.
Cuma hutbesinde de ekonomik sıkıntılara değinildi ve Ramazan ayı öncesi yoksul kesimin büyük bir trajedi içinde olduğu vurgulandı.

Ürdün'ün başkenti Amman'da düzenlenen gösteride hedef Amerika Birleşik Devletleri oldu.
Amerikan bayrağı yakan göstericiler bu ülkeyi Ürdün'ün içişlerine karışmakla suçladı. TRT



Fas'ta askeri uçak düştü: 78 ölü

26 TEMMUZ 2011
Fas ordusu, ülkenin güneyindeki dağlık arazide düşen askeri nakliye uçağındaki 78 kişinin öldüğünü, üç kişinin ağır yaralı olduğunu açıkladı.

Herkül C- 130 tipi uçağın tartışmalı Batı Sahra bölgesinin kuzeyinde iniş yapmak üzereyken düştüğü açıklandı.
Uçakta dokuz kişilik mürettebat, 60 asker ve 12 sivil bulunuyordu.
Polislerin 42 kişinin cesedine ulaştıkları arama kurtarma çalışmalarının devam ettiği bildirildi.
Ordu kaynakları, kazadan kötü hava şartlarını sorumlu tutuyor.
Kazanın sebebi henüz bilinmiyor, ancak sisli havanın etkili olduğu düşünülüyor.
BBC

Aziz Philippus'un mezarı Pamukkale'de bulundu
Selçuk Salih Caydi
27 TEMMUZ 2011



Hierapolis'deki 'Şehitlik Tepesi'nde, Hz. İsa'nın Havarilerinin belirlediği 7 Diakon'dan biri olan Aziz Philippus'un mezarı bulundu. Aziz Philippus'un adına vakfedilen kilisenin 40 metre uzağında bulunan Mezarın, Beşinci Yüzyılda kiliseden çıkarılarak buraya taşındığıl sanılıyor. Arkeologların mezarı açmamaları büyük bir incelik ve yeniden uyanan ölülerin anısına saygının güzel bir örneği.

Bu blogda anlattığımız, "Tanrı'nın Başmeleği Mikael'in Honaz'a inişi"ni Honaz'da haber verenlerden biri de Aziz Philippus'dur. Kudüs'teki ilk Hristiyan Cemaatin, Hz. İsa'nın Havarilerini desteklemek için görevlendirdiği 7 Diakon'dan biri olan Aziz Philippus, 'Bir Meleğin' rehberliğinde, ilk yolculuğunu Gazze'ye yapmıştı. Felçlileri iyileştirmesiyle bilinir. Philippus'un çölü aşarak hızla Gazze'ye gidişi, olağanüstü bir olay (mucize) sayılır. Orada, Etopya kralı Kandake ile buluştuğu söylenir.

Bu buluşmadan sonra dört kızı ile birlikte Hierapolis'e yani Pamukkale'ye gelmiş ve putperestler arasında Hristiyanlığı yaymak için kızlarıyla beraber çalışmıştır. Philippus, Honaz'a da geldi ve Hierapolis'te (..) çarmıha gerilerek öldürüldü.

Bizans (Doğu Roma) döneminde' Philippus'un öldüğü tepe 'Şehitler Tepesi' diye adlandırıldı ve ona adanan bir kilise inşa edildi. Bu tepenin yeri eskiden beri biliniyor, ama Philippus bulunamıyordu.
Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/

Yemen yine karıştı çok sayıda ölü var
28 Temmuz 2011
Yemen'in başkenti Sana yakınlarında ordu ile aşiret üyeleri arasında çatışma çıktığı, onlarca kişinin öldüğü bildirildi. Ordu güçleri hava destekli operayonlar yapıyor.

Yemen'in başkenti Sana yakınlarındaki Arhab bölgesinde ordu ile aşiret üyeleri arasında çatışma çıktığı, onlarca kişinin öldüğü bildirildi.

Ordu başkente 20 km uzaklıktaki bölgeye hava harekatı düzenlerken Sana semalarında savaş uçakları gözleniyor.

Bazı internet siteleri ve yerel gazeteler bölgede çıkan çatışmaların yeni olmadığını, güvenlik güçlerinin aylardır bölgeyi havadan bombardımana tuttuklarını iddia ederken, muhalif General Ali Muhsin'e bağlı birliklerin sivil kıyafetler içinde ordu ile mücadele içine girdikleri de bölgeden gelen haberler arasında.

Arhab'da bulunan ve Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in oğlu Ahmed Salih'in komutasındaki Cumhuriyet Muhafızlarına bağlı mekanize birliklerin Sana'daki birliklerle birleştirilmesinin muhaliflerce istenmediği ve söz konusu askeri geçişin engellenmesi için bölgede yoğun çatışmaların yaşandığı aktarılıyor. haber10

2 gemi çarpıştı, 100'den fazla ölü var
28 Temmuz 2011
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin kuzeybatısında, iki geminin çarpıştığı kazada 100'den fazla kişinin öldüğü sanılıyor.

Equateur eyaleti sözcüsü Rebecca Ebale Nguma, Tshuapa Nehri'nde iki geminin çarpıştığını, gemilerden birinde 220 kişi bulunduğunu belirtti.

105 kişinin kıyıya çıkmayı başardığı, ancak diğerlerinin kayıp olduğu bildirildi. haber10

İsyancı generali islamcılar öldürmüş
30 TEMMUZ 2011

Libya'daki isyancı grupların komutanı General Abdülfettah Yunus'un öldürülmesinden, islamcı milislerin sorumlu olduğu açıklandı.
İsyancı yönetimin bakanlarından Ali Tarhuni tarafından yapılan açıklamaya göre, Yunus'u Übeyde İbni Cerrah Tugayı isimli örgüt öldürdü.

Petrol Bakanı Tarhuni konuya ilişkin bilgiyi grubun liderinden aldıklarını kaydetti.
Kaddafi yönetiminin sözcücü Musa İbrahim iseYunus'un El Kaide tarafından öldürüldüğünü, isyancılar arasında en güçlü kesimin bunlar olduğunu söyledi.
Sözcü İbrahim 'bu İngilizlerin suratına inen bir tokattır; tanıdıkları konsey kendi ordularının komutanını korumaktan aciz' dedi.
İsyancıların oluşturduğu Ulusal Geçiş Konseyi'nin başkanı Mustafa Abdülcelil, General Yunus'un bir adli komisyon önüne çıkmak üzere cepheden çağırılmış olduğunu, Bingazi'ye giderken silahlı bir çete tarafından öldürüldüğünü duyurmuştu.
Abdülcelil, Yunus'un Kaddafi yanlısı saldırganların suikasti sonucu öldüğünü, sorumluların elebaşını yakaladıklarını söyledi.
Yunus, Şubat ayındaki ayaklanmanın başlamasına dek Muammer Kaddafi'nin içişleri bakanıydı.
Saf değiştirmesi de isyancılar için önemli bir moral kaynağı olarak görülmüştü.
Trablus'taki BBC muhabiri Paul Reynolds, isyancılar arasında yine de generale güvenmeyenler olduğunu; hükümet yandaşlarının ise onu hain olarak gördüğünü söylüyor.
Yunus'un operasyonlar konusunda sorgulanmak istenmesinin gerisinde de Kaddafi ile bağlantılarının sürdüğü şüphesi bulunduğu yolunda haberler var.
Saldırıda generalin iki yardımcısı, Albay Muhammed Hamis ve Nasır el Mezkur da hayatını kaybetti. BBC

Doğu Anadolu'yu Toz Bulutu Kapladı
Erzurum, Erzincan ve Tunceli'de toz bulutu hayatı olumsuz etkiliyor.
30 Temmuz 2011

Suriye'den gelen toz bulutu Doğu Anadolu'da etkili oluyor.
Şehirlerin üzerini kaplayan toz bulutu, hayatı olumsuz etkiliyor.
Güney'den gelen toz bulutu Doğu Anadolu'yu etkilemeye devam ediyor.
Erzurum'un üstünü kaplayan toz bulutu görüş alanını düşürürken,vatandaşların nefes almasını zorlaştırdı.
Erzincan'da da tozdan kentin etrafını çevreleyen Munzur ve Keşiş dağları görünmez oldu.
Tunceli'de de toz bulutu hayatı olumsuz etkiledi.
TRT

Uzakdoğu'yu Yağış ve Fırtına Vurdu
30 Temmuz 201
Dünyanın bir kısmı sıcaktan kavrulurken, Uzakdoğu ülkeleri ise yağmur ve fırtınanın etkisinde... Çin tropik fırtına ile boğuşuyor, Kore yarımadası ise aşırı yağışlarla mücadele ediyor. Vietnam'da da fırtına alarmı verildi.



Tropik fırtına Nock-ten Çin'i vurdu. Filipinlerde büyük hasara ve can kaybına yolaçtıktan sonra Çin'e yönelen fırtına, ülkenin güney eyaletlerinden Hainan'da etkili oluyor.
Yerleşim yerlerine büyük zarar veren fırtına yüzünden kara ve deniz ulaşımında da aksamalar yaşanıyor.

Vietnam'da Fırtına Alarmı!

Batıya doğru hareket eden fırtınanın Vietnam'da da etkili olması bekleniyor. Yaklaşan tehlike yüzünden, Vietnam'da riskli bölgelerde yaşayan yaklaşık 300 bin kişi, iç kesimlere tahliye ediliyor.

Kore Yarımadası Aşırı Yağışlara Teslim

Kore yarımadası ise aşırı yağışlara teslim oldu. Kuzey Kore'de etkili olan yağışlar yüzünden ulaşım güçlükle sağlanıyor.
Yerleşim yerlerini esir alan yağışlar ekili dikili tarım alanlarına da büyük zarar verdi. Güney Kore de aşırı yağışlar yüzünden adeta bir balçık gölüne dönmüş durumda.
11 bin Güney Koreliyi evsiz bırakan afet, 1000 hektara yakın tarım alanına da zarar vermiş durumda. Japonya'nın kuzeyinde etkili olan aşırı yağış da sele yol açtı.
Nigata bölgesinde karayolları göle döndü. Yerleşim bölgeleri arasındaki yollardan bazıları trafiğe kapandı.
Yüzlerce kişinin evlerinden tahliye edildiği sel felaketinde 1 kişi öldü 5 kişininse kayıp olduğu haber veriliyor.
TRT

Suriye, Deir Ezzur'u Bombaladı

Doğudaki petrol kenti Deir Ezzur, Suriye ordusu tarafından tanklarla bombalandı. Olayda 5 sivilin öldüğü bildiriliyor.



Suriye ordusunun, doğudaki petrol kenti Deir Ezzur'u tanklarla bombaladığı bildirildi.
Ordunun kente girdiği, saldırılarda 5 sivilin öldüğü de gelen haberler arasında...
Kentteki bir eylemci, ordu saldırısının öğleden sonra başladığını, kentin batı kesiminden yoğun silah sesleri geldiğini, askerleri durdurmak için halkın caddelere barikatlar kurduğunu söyledi.
Saldırıda sivillerin öldüğü, tankların kenti bombaladığı bildiriliyor.
Muhalifler, takviye zırhlı birliklerin kente doğru geldiğini de iddia etti.
Deir Ezzur petrol zengini, ancak aynı zamanda ülkenin en yoksul bölgesi.
Irak sınırı yakınındaki bu aşiret bölgesinde yoğun yönetim karşıtı gösteriler yapılıyor.
TRT

Yemen’de Çatışmalar: 40 Ölü
30 Temmuz 2011
Yemen'in güneyinde askerlerle El Kaide militanları arasında çıkan çatışmalarda 40 kişi öldü.

Yerel yetkililerin verdiği bilgiye göre, Zincibar yakınlarında askerlerle militanlar arasında çıkan çatışmada ikisi albay olmak üzere 6 asker öldü. Çatışmada, 5 militan da öldürüldü.

Zincibar yakınlarındaki bir köyde aşiret mensupları ile militanlar arasındaki çatışmalarda ve Yemen hava kuvvetlerine ait savaş uçaklarının bombardımanı sırasında yanlışlıkla 29 hükümet yanlısı aşiret üyesi hayatını kaybetti. TRT

Ukrayna'da Meydana Gelen İki Maden Kazasında 25 Ölü
30 Temmuz 2011
Ukrayna'da meydana gelen iki maden kazasında ölenlerin sayısı 25'e çıktı.

Ukrayna'nın Makiyivka kenti yakınlarındaki bir kömür madeninde meydana gelen kazanın ardından madenden 7 işçinin cesedi çıkarıldı.

Ağır makine parçasının düşmesiyle meydana gelen kazada 4 işçinin de kayıp olduğu bildiriliyor.
Luhansk bölgesinde bir madendeki grizu patlamasında ölenlerin sayısının ise 18'e çıktığı açıklandı.
TRT


İtalya'da Göçmenlerle Polisler Çatıştı
01 Ağustos 2011
İtalya'da, sığınma taleplerine yanıt alamayan yüzlerce göçmen, polisle çatıştı; 20'si polis 35 kişi yaralandı.

Bari kentindeki göçmen kampında kalan yüzlerce kişi, aylardır siyasi sığınma talepleri cevaplanmadığı gerekçesiyle kenti birbirine kattı.
Caddelerde lastik yakan göstericiler, kentin sanayi bölgesinden geçen kara ve demiryolları üzerinde barikatlar kurarak, ulaşımı bir süre engellediler.
Öfkeli göçmenler, kendilerine müdahale etmeye çalışan güvenlik güçlerine de demir çubuklar ve taşlarla saldırdılar.
Olayda, çok sayıda polis aracı hasar gördü.
Takviye polis güçlerinin gönderilmesinin ardından, olaylar kontrol altına alınabildi.TRT

Doğu Türkistan'da Uygurlara Saldırı: 2 Şehid
1 Ağustos 2011

Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'ın Kaşgar şehrinde meydana gelen olaylarla bağlantılı olduğundan kuşkulanılan 2 Uygur'un polis tarafından yargısız infaz edildiği bildirildi.

İşbirlikçi Yerel hükümetten yapılan açıklamada, Müslüman Uygur zanlıların, haftasonunda 19 kişinin öldüğü Kaşgar kentinin bir banliyösünde, kendilerini yakalamaya hazırlanan polis tarafından öldürüldükleri belirtildi. haber1001

Yerel yetkililer, daha önce tutuklanan zanlıların ifadelerine göre, kentteki saldırıları düzenleyen sorumlunun Pakistan'a giderek, Doğu Türkistan İslami Hareketi'ne katıldığını ve bu ülkede askeri eğitim aldığını kaydetti.

Filistinliler 'devlet' için sokağa çıkacak
2 Ağustos 2011
Batı Şeria'da, Filistin Devleti'nin tanınması için BM'de yapılacak oylama arifesinde, İsrail'e karşı kitlesel gösteriler planlanıyor

Filistin Yönetimi yetkilileri, Filistin devletini tanıması için Birleşmiş Milletler'de yapılacak oylamadan bir gün önce, İsrail işgalini protesto etmek için büyük kitlesel eylemler planlandığını açıkladı.

İsrail'in Haaretz gazetesinin Filistinli yetkililere dayandırdığı habere göre, İsrail'in Batı Şeria'daki işgaline karşı kitle yürüyüşleri 20 Eylül'de yapılacak. Bu tarih Filistin'in bağımsızlığının tanınması için BM'de yapılması öngörülen oylamadan bir gün öncesine denk geliyor.

Filistinli yetkili Yaser Abed Rabbo, gösterilere milyonlarca kişinin katılmasını beklediklerini söylerken, kampanyanın adının, ülkenin Birleşmiş Milletler'in 194 üyesi olması beklentisiyle, "Filistin 194" olduğunu belirtti.

Rabbo, "BM'deki oylama tüm Filistinliler için bir mücadeledir ve başarılı olmak için milyonın sokağa dökülmesine ihtiyacımız var," dedi.

Gösterilerin barışçıl olacağının belirtilmesine rağmen, İsrail ordusunun şimdiden Eylül için hazırlıklara başladığı da kaydediliyor. İsrail Ordu komutanı Gen. Benny Gantz, yüzbinlerce insanın gösteri yapması durumunda Batı Şeria'daki yahudi yerleşimcileri korumakta zorlanabileceklerini savunarak, "Eylül'de bir çatışmaya hazır olmalıyız" dedi..
Dünya Bülteni

Filipinler'de bombalı eylem: 2 ölü, 9 yaralı

Filipinler'in güneyindeki Mindanao adasındaki bombalı eylemde 2 kişi öldü, 9 kişi de yaralandı. Filipinler ordusu, eylemi bağımsızlık isteyen İslâmcı örgütün yaptığını açıkladı. 02.08.2011 haber1001

ESENBOĞA'DA SON YÜZYILIN EN ŞİDDETLİ YAĞIŞI
03 Ağustos 2011
Türkiye aşırı sıcaklarla kavrulurken, Ankara'nın Çubuk ve Akyurt ilçeleri aşırı yağıştan olumsuz etkilendi.

Dolu ve güçlü fırtına sebebiyle Ankara'nın kuzey kesimlerinde tarlalardaki karpuz, salatalık ve fasulye talan oldu. Görüş mesafesinin azalması sebebiyle Esenboğa Havalimanı'na inemeyen uçak başka bir havaalanına yönlendirildi.

Dün Esenboğa Havalimanı'nın çatısında da çöküntüye sebep olan iftar saati öncesindeki sağanak yağışla ilgili bilgi veren Çubuk Belediye Başkanı Lokman Özden, felaketin büyüklüğünün bugün anlaşıldığını aktardı.

Havanın çok güzel olduğunu vurgulayan Özden, öğleden sonra kararma olduğunu ve bir anda bastıran aşırı yağışın bölgeyi etkisi altına aldığını vurguladı.

Özden, 750 hektarlık verimli tarım arazisini etkileyen yağışla birlikte fırtınanın tarlalardaki salatalık, fasulye domates ve karpuz sebzelerine büyük zayiat verdiğini söyledi.

Akyurt ilçesi Balık Hisar Mahallesi'nde 4 evin çatısının yerle bir olduğunu kaydeden Özden, İlçe Tarım Müdürlüğü'nden yetkili ekiplerin hasar tespit çalışmalarına devam ettiğini sözlerine ekledi.

ESENBOĞA'DA SON YÜZYILIN EN ŞİDDETLİ YAĞIŞI

TAV Esenboğa Genel Müdürü Nuray Demirer, dünkü yoğun yağışla ilgili, ''Esenboğa Meteoroloji Müdürlüğü verilerine göre Esenboğa'da son yüzyılın en şiddetli yağış ve rüzgar değerlerine ulaşıldığını, meydana gelen su sızmasının hiçbir operasyonel kesintiye yol açmadan giderildiğini'' bildirdi.

Demirer, yaptığı yazılı açıklamada, Ankara genelinde dün akşam saatlerinde başlayan ve 2 saat etkili olan fırtınanın Esenboğa çevresinde hızı 150 kilometreye ulaşan hortum etkisiyle hissedildiğini ifade etti. aktifhaber
Lizbon, Portekiz 29.09.2012. Fotoğraf: ile Luca Chiantore

Madrid'te halk meydanlarda
04 Austos 2011
İspanya'nın başkenti Madrid'de sistem karşıtlarının gösterileri bu akşam da devam ederken geniş güvenlik önemleri alan polis, kent merkezindeki Sol meydanına girişi engelledi.

İspanya'da 15 Mayıs'ta başlayan sistem karşıtı eylemlerin merkezi olarak sembolik bir önemi bulunan Sol meydanı, iki gün önce tamamen temizlenip, meydanda sabahlayan az sayıdaki eylemci uzaklaştırılmıştı. İçişleri Bakanlığı ve yerel yönetimin göstericilerin bu meydanda toplanmasına izin vermeme kararı, sistem karşıtlarını tekrar harekete geçirdi. İki gündür Madrid sokaklarında protesto yürüyüşleri yapan binlerce sistem karşıtı, her yönden giriş yolları kapatılan Sol meydanına girmeye çalışsa da bunu başaramadı. Alınan güvenlik önlemleri kapsamında yerel saat ile 19.00'dan itibaren Sol metro durağı ve tren istasyonu kapatılırken meydana çıkan tüm y
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Ksm 16, 2012 7:43 pm tarihinde değiştirildi, toplam 42 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Tem 06, 2011 11:48 pm    Mesaj konusu: 'Arap devrimleri Filistin'i özgürleştirecek' Alıntıyla Cevap Gönder

Batı'nın çöküşü neden durdurulamaz?
HAKİ DEMİR
27.07.2011
demirhaki@gmail.com



"Batı'nın içinde bulunduğu buhran hâlâ iktisadi kriz şeklinde anlaşılıyor. Fakat kriz iktisadi hayattan daha derinlerde, felsefi bir krizdir."

Yükseliş ve çöküş süreçlerinin önemli olduğunu biliyoruz. Fakat dikkatimiz, zekamız ve aklımız mütemadiyen yükseliş süreçleri ile ilgileniyor. Çöküş süreçleriyle her nedense kafi derecede ilgilenmiyoruz. Bunun sebebi, yükselmeye, gelişmeye, kalkınmaya ihtiyacımız olmasıdır galiba. Hiç kimse ve hiçbir medeniyet çöküşü düşünmediği ve ihtiyaç duymadığı için dikkati, zekası ve aklı o istikamete yönelmiyor. Bu sebeple dünyanın ürettiği literatür, sayısız kalkınma modeli ile doludur.
Oysa her devlet ve medeniyet mutlaka çöküyor. İnsanlık tarihi, çökmeyen ve yıkılmayan devlet ve medeniyet misalini bize sunmuş değil. Madem çöküşün sayısı da çıkışın sayısına eşittir, bu konu üzerinde ciddi çalışmalar yapmamız gerekmez mi?

Medeniyet gibi giriftliği ve derinliği, müessese ve münasebet çeşidi fazla olan en büyük hayat formunda yükseliş ve çöküş süreçlerini anlamak zordur. Fakat anlaşılmasına şiddetle ihtiyacımız olan hadise yumağı da bu.

YÜKSELİŞ VE KAÇINILMAZ ÇÖKÜŞ

Medeniyetlerin yükseliş ve çöküş süreçleri ile ilgili bol miktarda tetkik olduğu doğru. Fakat bizim üzerinde durmak istediğimiz bir husus var ki, dikkatlerden kaçmış halde. Dikkatlerden kaçan husus ise meselenin en merkezi ve en mühim konusu. Medeniyetlerin inşasındaki en bariz husus, dehaların istihdam edilmiş olmasıdır. Özellikle de medeniyetleri zirveye çıkaran fikir mimarlarının hepsi dehadır. Medeniyetlerin zirvesi, dehaların kaynaştığı bir zaman dilimidir.

Dehalar, basit hayat formlarına tahammül edemedikleri ve onlarla tatmin olamadıkları için medeniyete doğru akarlar. Dünyanın neresinde olursa olsun, imkan bulduğu takdirde dehalar, medeniyet havzasına dökülmüşlerdir. Medeniyetler, kendi insan kaynaklarının dışındaki dehaları da cezp etmiş ve istihdam etmişlerdir. Bu sebeple medeniyetlerin zirvede olduğu dönemlerde dehalar o merkezde cem olurlar.

YÜKSELİŞİN ARDINDAKİ GÜÇ

Medeniyet havzası, dünya deha rezervinin ciddi bir kısmın kendinde topladığında, ilim, fikri, sanat ve sair alanlardaki gelişmeler, insanlığın ufkunda dolaşmaya başlar. Keşifleri yapan, müessese ve sistemleri inşa eden insan kaynakları dehalar olunca, ortaya göz kamaştırıcı eserler çıkar. Gözü kamaşan dünya o medeniyetin çökmez, yıkılmaz, gerilemez olduğunu vehmetmeye başlar. İşin ilginç yanı medeniyetin mensupları da, medeniyetlerinin çökmez, yıkılmaz ve gerilemez olduğu vehmini üretir ve inanmaya başlar. Zaten bir medeniyet zirvedeyken onun çökeceğini söyleyene deli derler. Bunlar gerçekten ya delidir ya da dehadır. Medeniyetlerin zirveye çıktığında çökmesini gerektirecek potansiyeli ve sebepleri taşıdığını görmek, yine dehaların harcıdır.

Medeniyetlerin çöküş süreçlerini, mekanizmalarını, dinamiklerini anlamamamızın sebebi, inşasında deha emeği olmasıdır. Dehaların inşa ettiği sistem ve müesseselerin çökeceğini anlamak fevkalade zordur. Fakat her varlık ve vakıa gibi medeniyetlerin de sonu vardır ve bir gün çökerler. Öyleyse konu, medeniyetin çöküş süreçlerini anlamaktır.

Dehaların inşa ettiği sistem ve müesseselerin çökmeye başlaması, önü alınamaz bir süreçtir. Çünkü deha çapında "kafaların" inşa ettiği müessese ve sistemlerin muhtevasındaki problemler ve problem kaynaklarının neler olduğunu, normal zeka sahibi insanlar anlamaz. Özet olarak söylemek gerekirse, dehaların ürettiği problemleri, normal insanlar çözemez.

Dehaların ürettiği problemleri dehalar çözemez mi? Madem dehalar üretti, dehaların çözebilmesi gerekmez mi? Bu soru çok mantıklı geliyor. Doğru ve mantıklı cevabının da "evet" olması gerekir. Fakat hayat bu kadar "basit matematik denklemlerle" anlaşılmaz. Dehaların ürettiği problemleri dehaların çözebileceğine itiraz etmek kabil olmasa da, insan davranışı determinist değil. Dehaların ürettiği problemleri belki dehalar çözer ama çözmüyorlar. Neden? Çünkü yıkılmakta, çökmekte, gerilemekte olan bir medeniyet ile meşgul olmak "heyecan" verici değil. "Heyecanlı" olan, inşa faaliyetidir.

Medeniyetler çözülmeye ve çökmeye başladığında ilk kaybettikleri "deha" kontenjanıdır. Bir medeniyet çökerken dünyanın başka bir coğrafyasında yeni bir inşa faaliyeti başlamış demektir. Bu günün dünyasında ise bunu fark etmemek, bilmemek kabil değil. Bu sebeple dehalar yeni havzalara doğru akıyor. Tek sebep bu mudur? Hayır. Doğrusu sadece bu sebeple konuyu izah kabil değil. Dehalarla ilgili önemli başka bir husus daha var.

BAŞKA BİR AKIL ŞART

Medeniyetler zirveden sona çökmeye başladığı için, medeniyeti inşa eden anlayışın ilerlemesi kabil değildir. Zirve demek, o istikametin nihayetine varıldığını gösterir. Artık ilerleme başka bir istikamette mümkündür. Başka bir istikamette ilerlemeden bahsediyorsak, "başka bir anlayış" ve "başka bir akıl formundan" bahsediyoruz demektir. Medeniyet ise sahip olduğu "akıl formu" ile zirveye çıktığı için, o "akıl formundan" vazgeçmez. Ta ki, çökme ve çözülme, gözle görülür hale gelene kadar.

Medeniyet kendi "akıl formundan" vazgeçmediği için, ilerlemeyi mümkün kılacak "istikametin" akıl formunu üretemez. O istikamette akıl formu oluşturan dehaları ise keşfedemez. Aksine o dehalara "deli" gömleği giydirir. Oysa dehalar, mevcut istikametin ufkuna varıldığını ve yeni bir istikamete ihtiyaç duyulduğunu anlar. Fakat medeniyetin mevcut "akıl formu", dehaların o keşiflerini anlamadığı için reddeder ve dehayı da imha eder. Dehanın yok olmaktan kurtulmak için tek alternatifi kalır. Dünyadaki başka kültür havzalarına yönelmek...

KRİZİN TEMELİ FELSEFİ

Türkiye'de son birkaç asırdır neden çok az sayıda deha çıktığı anlaşılıyor mu? Analar deha doğuruyor ama ülkedeki kısır anlayış dehaları katlediyor. Büyük işler yapmak ve tabi ki medeniyet inşa etmek, dehaların harcıdır. Dehaları katleden siyaset, kültür ve eğitim sistemleri ve formları bu ülkenin intiharı değil midir?

Batının içinde bulunduğu buhran hala iktisadi kriz şeklinde anlaşılıyor. Batı medeniyetinde iktisadın ağırlıklı bir yeri olduğu için, iktisadi boyutun görünür olması anlaşılır bir durumdur. Fakat kriz iktisadi hayattan daha derinlerde, felsefi bir krizdir.

Batı içine düştüğü krizlerden neden çıkamaz? Çünkü problemlerini dehalar üretti. Normal zekaların çözmesi kabil değil. Felsefi kriz bir tarafa sadece iktisadi krizleri üreten problemleri bile çözemezler.

Çözemezler çünkü iktisadi krizin kaynağı felsefi krizdir. Batı medeniyetinin kaynağı olan felsefe, bir asırdır inkıtaa uğradı. Yaklaşık bir asırdır felsefeciler var ama filozof yok. Felsefe batı da "deha istihdamını" gerçekleştiremez hale geldi. Çünkü batı medeniyetini inşa eden "anlayışın" nihayetine gelindi. "Tarihin sonu" tezi, batı tarihinin sonu şeklinde anlaşılmalıdır ve bu haliyle de doğrudur. Yeryüzünde başka akıl formları mayalanıyor. Batı, kendi medeniyetinin akıl formundan farklı akıl formlarının mümkün olduğunu anlayana kadar çökmüş olacak. Bundan sonra batı dünyasının yüksek zekaları başka coğrafyalara akacak.

Dikkatimiz, zekamız ve aklımız çöküş süreçleriyle fazla ilgilenmediği için batının çökmeye başladığını ve bir daha da düzelemeyeceğini (düzeltilemeyeceğini) anlamıyoruz. Hatta çökeceğine bile inanmayanımız çok.

İslam dünyasının yapması gereken ilk iş, dehaları keşfetmek ve onlara istihdam yollarını açmaktır. Bunu yapabilmek için dehaları da içine alabilecek "akıl formunu", yani "akl-ı selim formunu" inşa edebilmektir. İslam, orta zekalıların idrakine emanet edilecek kadar kıymetsiz değil.

Kaynak: http://yenisafak.com.tr/Yorum/?i=332185

'Arap devrimleri Filistin'i özgürleştirecek'
4 Temmuz 2011



Arap devrimlerinin Kudüs'ü özgürleştireceğini belirten Filistin Âlimler Birliği Başkanı Şeyh Hamid El-Beytavi, Esad’ın göstericilere Golan’ı açmasına 'Kendisiyle batıl kastedilen hak bir söz!' diyor

Betül Akyüz / TİMETURK

Ortadoğu, Arap dünyasındaki devrimler ile büyük bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu devrimlerin en önemli bileşenleri ise İslam ve Arap topluluklarının içinde giderek artan, devrimlere liderlik eden genç gruplar arasında geniş çapta yayılan İslami bilinçtir. Filistin Âlimler Birliği Başkanı Şeyh Hamid el-Beytavi’nin özetle söylediği bu sözler kendisine Batı Yaka ve Kudüs’ün işgal edildiği anları hatırlattı. Zira o vakit Araplar, Arap milliyetçiliğinin savunuculuğunu yapıyordu. Şeyh Hamid şöyle devam etti: “Birkaç fedai onur savaşında Ürdün sınırına geldiğinde İsrail Ordusu’nu yendi. Çünkü onlar yıllar boyunca kaybettikleri zafer faktörlerini topladı. Ancak o günlerde ümmet bilinci geri döndürülmeye başlandı.”

Şeyh el-Beytavi, Filistin Yasama Konseyi üyesidir. Doğduğu ve iki dağı –Filistin’in en yüksek dağları olan Jarzim ve Ebal dağları- ile meşhur Nablus Şehri’nde yaşamaktadır. 1944 yılında; yani Nekbe ve işgalin başladığı dönemde doğdu. Doğduğundan itibaren davasının ve ümmetinin davasının tasasını taşıdı. Şer’i ilimlerle ilgilenmesi ve Filistin’in kurtuluşu için tek yolun bir hayat tarzı olarak İslam’a uyulmasına, kültür ve hayatında deforme edilmiş bir nesil türeten dünyevi fikir ekollerine bağlılığı terk etmenin gerekliliğine kesin inancı aracılığıyla hayatının gidişatını belirledi.

Şeyh el-Beytavi, Amman’daki Ürdün Üniversitesi’nde şeriat bölümünü okudu. Ardından El-Najah el-Vataniye Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Daha sonra şer’i ilmini tamamlamak için Şeyh Fazıl Abbas, Dr. Şeyh İbrahim Zeid Kilani, Dr. İshak Ferhan, Şeyh (davetçi) Yusuf El-İzam ve daha başka âlimlerin yazılarını takip etti.

İş kariyerine Nablus Şeriat Mahkemesi’nde kâtip olarak başladı. Sonra kâtiplerin başkanı oldu. Ardından şer’i yargıç temsilcisi, sonra da Batı Yaka’nın çeşitli kentlerinde şer’i yargıç oldu. Filistin Sultası’nın girmesinden sonra Nablus’taki Temyiz Mahkemesi’nin başkanı olarak görevi sabitlendi. Şeyh daha sonra; 1985 yılında Aksa Mescidi’nin hatibi olarak göreve atandı. Hala da öyle olmakla birlikte İsrail işgal güçleri Kudüs’e girmesini engellemektedir. Şeyh el-Beytavi, 1991 yılından beri Filistin Âlimler Birliği’nin de başkanlığını yapmaktadır.

Şimdi kendisiyle yaptığımız röportajla sizi baş başa bırakıyoruz;

Şeyh Hamid, işgal güçleri şu anda Kudüs’te ne yapıyor?

Filistin 1948 yılında işgal edildiğinden bu yana Yahudi çetelerinin Filistin’e, halkına ve topraklarına karşı işlediği suçlar durmak bilmemektedir. Onların elinden, kinlerinden ve ırkçılıklarından taşlar, ağaçlar, evler, mescitler ve camiler kurtulamamıştır. Ancak onların saldırılarından en büyük nasibi alan Kudüs ve Aksa Mescidi’dir. Müslümanları, namaz kılmak için mescide girmekten alıkoyma yolunda suçlar işlediler. Birçok Müslüman’ı Aksa Mescidi’nde namaz kılmasını engellemek için şehit ettiler. Bu yolda direnişlerine yine de devam ederek Batı Yaka’nın güneyini kuzeyinden ayıran ve Arap Kudüs’te yaşayanları tecrit etmeyi hedefleyen ırkçı bir duvar diktiler. Müslümanların namaz kılmak için Aksa Mescidi’ne girmelerini engellemek için uygulanan fiili politika ve Kudüs’ün, kökü olan Batı Yaka’dan koparılmasının Filistinli ailelerin bölünmesinde, binlerce Müslüman’ın Aksa Mescidi’nde namaz kılmaktan mahrum kalmasında büyük etkisi oldu. Sonra Kudüslü vatandaşların sınırdışı edilmesi politikasına başladılar. Böylelikle kuvvet ve aşağılık yöntemler kullanılarak evlerinden göçettirilenlerin sayısı 100 bin Kudüslü’yü geçti. Aynı şekilde şehrin altında onlarca tünel, Aksa Mescidi’nin yanında onlarca sinagog inşa ettiler. Bu kadarla da kalmadılar. Sabah namazını kılanları gözetlemeye başladılar. Bir kişi Aksa Mescidi’nde birden çok kere sabah namazını kılmışsa onun bir daha girmesini engelliyorlar. Batı Yakalı vatandaşların da Aksa Mescidi’ne girmelerine izin verilmiyor. Buna ek olarak sokak ve mahallelerin isimleri değiştiriliyor. Şehri Yahudileştirmek ve İslami kimliğine delil teşkil eden her şeyi silmek istiyorlar.

Yasama Konseyi’nin bir üyesi olarak Batı Yaka’daki gerçekliğin gelecek bir Filistin uzlaşmasının varlığına işaret edip etmediğini açıklayabilir misiniz?

Bizler, Filistin Yasama Konseyi üyeleri ve İslami bir hareket olarak, ayrıca Filistin Âlimler Birliği’nin başkanı sıfatımla bölünmenin sona erdirilmesi için harcanan çabaları memnuniyetle karşılıyoruz. Çünkü uzlaşma Filistin’in menfaatinedir. Filistin de İslam ümmetinin davasıdır. Fetih ya da Hamas’tan; hepsinden daha büyüktür. Ancak bugün, olanlara bakarsak hiç iyiye işaret etmediğini görürüz. Çünkü İsrail’i destekleyen güçler, Filistinlilerin direniş seçeneğinin ardında durmasını istemiyor. Uzlaşmanın gerçekleşmesinin önünde İsrail vetosu bulunuyor. Bunun delili de, işgal güçleri ve Amerika ile bağlantısı bilinen emniyet birimlerinin (önleyici güvenlik ve istihbarat) bu halkın onurlu evlatlarından bir kısmını tutuklamaya kalkması, her gün İslami hareketin evlatlarını çağırtmasıdır. Uzlaşmanın ciddiyetsizliği hususuna delil olarak hatırladığım son şey ise siyasi görüşleri nedeniyle görevlerinden uzaklaştırılmalarından ötürü Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bir grup personelin yasama konseyine sundukları şikâyetlerdir.

Arap dünyasındaki devrimlerin Filistin davasının gidişatına etkisi oldu mu?

Tarih boyunca milletlerin ve halkların iki kısım olduğunu öğrendik; saldıran ülke işgal ederse hemen teslim olan ve sömürge altında çözünen ülkeler ve direniş, kuvvet mana ve temellerini bir arada toplayıp direnen ve zafer kazanan ülkeler. Filistin halkı olarak şanslıyız çünkü ikinci tür dâhilinde olan Arap milleti ile rızıklandırıldık. Zira Selahaddin Eyyubi zamanında Aksa Mescidi’nin Haçlılar’dan kurtarılması gibi çeşitli konumlarda zafer unsurlarını bir arada toplamıştır. Kalbimizde şu inanç var: Bu çağın Tatarları Yahudiler ve onların destekçileri yok olmaya doğru gitmektedir. İsrail işgalcisi güç ve ilerleme değil aksine kırılma aşaması içindedir. Ekim Savaşı’nı, sonra Güney Lübnan, Gazze Savaşları’nı, Gazze’deki direnişi nasıl da ortadan kaldırmayı denediklerini ancak bunda başarısız kaldıklarını hatırlıyoruz.

Dini açıdan Arap devrimlerine nasıl bakıyorsunuz?

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu; "Allah’ın olmasını dilediği sürece aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı (yöntemi)üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Isırıcı Meliklik olacaktır. Böylece Allah olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır... Sonra sükût etti." [İmâm Ahmed rivâyet etti.].

Osmanlı hilafeti sona erdiğinden bu yana başımızda zorba yöneticiler var. Mücrim Kaddafi’nin yaptıklarına bak! Bu devrimler, Filistin’in kurtuluşunun ve İslam Hilafeti’nin kuruluşunun başlangıcıdır. Allah’ın izniyle bu hilafetin başkenti de Kudüs olacak. Vallahi bunu görür gibiyim. Neden Kudüs, Ömer bin Hattab (r.a.) halife olduğundan beri hiç halifeliğin başkenti olmadı? Neden Emeviler ve Abbasiler zamanında… Neden hiçbir dönem işgal altındaki Kudüs Müslümanlardaki önemli konumuna karşın İslam hilafetinin başkenti olmadı? Çünkü bu Allah’ın iradesi. Gelecek aşamada Allahu Teala’nın izniyle bunun gerçekleştiğini göreceğiz.

Filistin’deki mevcut koşullar altında İslam ümmetine ne söylemek istiyorsunuz?

İslam ümmetine diyorum ki Filistin’i savunmak dini ve şer’i bir farzdır. Tüm Müslümanların mübarek Aksa Mescidi’ni, işgal altındaki Kudüs şehrini savunması gerekir. Yahudilerin, Yahudi devletini dayatmak için Yahudileştirme eylemleri sürmektedir. Ancak Allahu Teala’nın izniyle bu olmayacak. Ümmetimizi Allahu Teala’nın izniyle hayırlı günler bekliyor.

Suriye’de olanlar ve hakkında ne diyorsunuz?

Bu devrimler, Filistinlilere ve diğerlerine nefes ve ruh verdi. Yahudileri korkutmak ve istikrarsızlık hissi yaşatmak için Ürdün, Mısır, Suriye ve Lübnan sınırlarında gösteriler yapmakta hiçbir sakınca yoktur. Hareket eden topluluk özgürlük istiyor. Ancak Suriye rejimi 40 seneden fazladır Siyonist varlığın bekçisidir. Tüm bu dönem boyunca dünyayı ve Suriye halkını direniş diye kandırdı. Golan Tepeleri’ni Yahudilere sattı. Bugün Golan’da göstericilerin önünde sınırları açarak sadece suçlarını örtmek istemektedir. Suriye’nin yaptığı şey özetle, kendisiyle batıl kastedilen hak bir söz!

Arap dünyasında görülen devrimlerin başlamasına İslami uyanışın yardımı oldu mu? Yoksa sadece maddi koşullardan ötürü mü bu devrimler gerçekleşti?

Arap ve İslam Dünyası’nda önceki senelere nazaran büyük bir İslami uyanış görülmektedir. Camilerin sayıları arttı, davet araçları çoğaldı. Tüm bunlar devrim ruhunun beslenmesine katkıda bulundu. Ancak ortada adaletsizlik, yolsuzluk ve bozulma gibi birikimler, siyasi yalanlar da söz konusu. Bu kısımların hepsi beraber büyük bir baskı yaptı ve ardından patlama geldi. Şöyle bir deyim vardır: Mutlu kimse başkasının başına gelenden kendine ders çıkarandır. Mutsuz kimse ise kendisinin başına gelenden ders çıkarılandır.

timeturk

Ortadoğu ülkelerindeki İsyanlar Yahudi gençleri de hareketlendirdi
31/07/2011



Arap devrimlerinin Ortadoğu ülkelerinde yaktığı isyan ateşinden İsrail de payını aldı. Yahudi gençler için "sosyal adalet" talebiyle için meydanlara indi.

Bu konuda Radikal'in haberi şöyle:

Ülke çapında başta Tel Aviv, Kudüs, Hayfa, Ber Şeva, Aşdod, Nasıra olmak üzere 11 değişik kentte eş zamanlı düzenlenen ve yaklaşık 150 bin kişinin katıldığı gösterilerde, İsrailliler Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etti, hükümetten daha ucuz konut ve daha iyi yaşam koşulları talebinde bulundu. İki hafta kadar önce Dafni Leef adlı bir genç kızın, kiralık evinden çıkarılmasından sonra Tel Aviv'in bilinen caddelerinden Rothschild üzerinde bir çadır kurmasıyla başlayan protesto hareketi çığ gibi büyüyerek tüm ülkeye yayılmış, daha ucuz iskan talebiyle başlayan protesto gösterilerine anneler, aylardır toplu sözleşme gösterilerinde hükümetle uzlaşamayan doktorlar, öğrenci dernekleri ve en son işçi sendikaları ile ülkenin Arap vatandaşları da daha iyi yaşam koşulları talebiyle katılmıştı.

Tel Aviv'de diğer kentlerle birlikte gece saat 21.00'de başlayan protestolarda Netanyahu'ya “diktatör” diye bağırıldı, “sadaka değil, sosyal adalet istiyoruz”, “hükümet halka, halk hükümete karşı” sloganlarının atıldığı gösterilere katılanların sayısının 30 bini aştığı bildirildi. Kudüs'te kent merkezinde Ben Yehuda Caddesi'nde toplanan en az 12 bin kişinin daha sonra Başbakan Netanyahu'nun resmi konutuna doğru yürüdükleri ifade edildi.

Haber kanalları, polis kaynaklarına göre ülke çapındaki eşzamanlı protestolara katılanların sayısını çoğunluğu Tel Aviv'de olmak üzere 150 bin dolayında olarak verdi.
Organizatörlerin hiçbir siyasi aralarında görmek istemediklerini belirttikleri gösteriler için ikinci kez Başbakanlığı döneminde Netanyahu hükümetinin karşı karşıya bulunduğu “en akut kriz” tanımı yapılıyor.

“MADEM EKONOMİ İYİYE GİDİYOR”

Gösterilerle ilgili Jerusalem Post gazetesinde yapılan bir haber-yorumda, İsrail'de ekonominin güçlü olmasına, OECD ülkeleri arasında ekonomik büyümesi yüzde 5,2 ile en yüksek ülke olarak gösterilmesine, işsizlik oranının yüzde 5,7'lere gerilemesine rağmen insanların neden sokaklara döküldükleri incelendi. Haber-yorumda, “Madem ekonomimiz görece iyi gidiyor, ülkenin her yerinde gösteri yapan gençler neden bu kadar haklı sorunları dile getiriyorlar? Ve belki daha da garibi, bu hafta tüm medyada zayıf ve savunmasız diye resmedilen hükümet, nasıl oluyor da bu kadar güvenli ve istikrarlı olabiliyor?” diye soruldu.

Yazıda bir muhalefet milletvekilinin sorunu şöyle ortaya koyduğu da belirtildi:

“Ekonominin böylesine güçlü olması, gençleri maruz kaldığı sorunlar nedeniyle daha da öfkelendiriyor. Ortada savaş durumu olduğunda halk fedakarlık yapma gereğini anlar. Ancak hem güneyde, hem de kuzeyde sükunet hüküm sürmesi, insanlara kendi durumlarını tartmaları, temel ihtiyaç maddeleri ve hizmetlerin sürekli artmasını ve hükümette bunlarla meşgul olan hiçbir parti bulunmamasını sorgulamaları için fırsat verdi.”

PARLAMENTO TATİLE GİRMESİN ÇAĞRILARI

Öte yandan, İsrail muhalefetinin lideri Kadima Partisi Başkanı Tzipi Livni ile İsrail Parlamentosu'nun (Knesset) Başkanı Reuven Rivlin, yaz tatiline giren parlamentonun çalışmalarının, büyüyen sosyal protestolar nedeniyle uzatılmasını istediler. Livni, “Knesset'in tatile çıkma zamanı değil" diye konuşurken, Likudlu Rivlin de yarın Knesset'te çalışmaların devam edilmesine ilişkin bir önergenin görüşüleceğini söyledi. Kabine Sekreteri Zvi Hauser de Kanal 10 televizyonuna, Netanyahu hükümetinin dolaylı vergilerde indirim imkanını araştırdığını, ancak protestocuların sokaklara dökülmesine neden olan problemlerin hemen çözümünün mümkün olmadığını dile getirdi.

Bu arada, doktorların da yarın ülke çapında genel greve başlayacakları belirtiliyor.

Etna Lav Kusuyor!
01 Ağustos 2011

Avrupa'nın en büyük aktif yanardağı olan Etna, yeniden faaliyete geçti. Ateş saçan volkandan yükselen kül ve duman bulutları 500 metre yüksekliğe kadar ulaştı.


İtalya'nın güneyindeki Sicilya bölgesinde bulunan Etna Yanardağı, hafta sonunda yeniden faaliyete geçti.

Alev alev yanıp ateş püskürtmeye başlayan volkandan yükselen kül ve duman bulutları, 500 metre yüksekliğe kadar ulaştı.

Volkandan akan lavlar ve yükselen dumanlar, çevre sakinleri için endişe yaratsa da yetkililer henüz tehlikeli bir durum olmadığını belirtiyor.

Avrupa'nın en büyük ve dünyanın en aktif volkanlarından biri olan Etna bu yıl başından beri aralıklarla faaliyetlerini sürdürüyor.

Uzmanlar, 1 milyon yılı bulan bir geçmişi olan Etna'nın, son 100 yılda değişim evrimine girdiğini ve bu tür patlamaların daha da şiddetlenerek devam edeceğini belirtiyor.
TRT

Rusya'da Hortum Dehşeti
01 Ağustos 2011
Rusya'nın Çin sınırında Blagoveşensk kentindeki hortumda bir kişi öldü, 28 kişi yaralandı.

Halk arasında panik yaratan hortum, bir amatör tarafından kameraya kaydedildi.
Hortum Blagoveşenst kentini altüst ediyor. Kaydı yapan kadınla çocukların hayret ve korku dolu sesleri de kayda yansıyor.
Hortumda, ağaçlar, çatılar ve otomobiller havaya savruluyor.150 ağaç köklerinden sökülürken 100 evin çatısı da uçtu.
Elektrik hatları koptu 10 bin kişi elektriksiz kaldı.Hortumun sebep olduğu zarar ise 3 milyon dolar olarak açıklandı.

İsrail'de protestolar hükümeti zorluyor

2 AĞUSTOS 2011

İsrail hükümeti, Yahudi halkın ciddi desteğini arkasına alan protestolara karşı, petrol fiyatlarına zammı geri aldığını ve gıda fiyatlarını azaltmak için adım atacağını açıkladı.
Ülkede geçen iki hafta içinde yüz binlerce kişi ekonomik zorlukları ve konut kiralarının yüksekliğini protesto etmek için sokağa çıkmıştı.

İsrail Merkez Bankası başkanı Stanley Fisher, protestolar başladığından bu yana yaptığı ilk açıklamada, göstericilerin kaygılarında haklı yönler bulunduğunu, ancak sorunların bir gecede çözülemeyeceğini söyledi.
İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu şimdiye kadar protestocularla görüşmeyi şimdiye kadar kabul etmedi.
Bu arada, ekonomik şartları protesto eden göstericilere destek amacıyla ülke çapında bir günlük grev de düzenlendi.
Greve katılım düzeyini ölçmek şimdilik mümkün olmasa da Fransız haber ajansı AFP'ye bilgi veren Yerel Yönetimler Sendikası başkanı Şlomo Buhbut, belediye işçilerinin çoğunluğunun işe gitmeme çağrısına uyduğunu söyledi.
BBC muhabiri Kevin Connolly, protesto için kentin iş merkezleri yakınlarında kurulan çadır kamplarında hükümet karşıtı pankartlar asıldığını söylüyor.
Connolly'e göre, çadır kamplarındaki atmosfer, Mısır'daki Tahrir Meydanı ile Woodstock festivali ve Güney Fransa'daki kamp tatilleri arası bir yerde.
BBC







Londra'da Zenciler Ayaklandı

İngiltere'nin başkenti Londra'da arkadaşlarının ölümünü protesto eden zenciler, 2 polis aracını ve iki katlı bir otobüs ateşe verdi.

07 Austos 2011
Anadolu Haber

Polis yetkilileri, Kuzey Londra bölgesinde bulunan, Londra'nın en yoksul semtlerinden Tottenham'da yaklaşık 300 kişinin semtteki polis karakolunun önünde gösteri düzenlediğini bildirdi.

Kendilerine engel olmak isteyen toplum polislerine şişeler ve ellerine geçirdikleri diğer nesneleri fırlatan göstericilerin polise ait iki araç ile bir otobüsü ateşe verdiğini, dükkanları yağmaladığını ve camlarını kırdığını belirten polis yetkilileri, yaralanan polislerden birinin hastaneye kaldırıldığını kaydetti.

DAHA ÖNCE DE OLMUŞTU

Londra'nın en çok turist çeken bölgeleri arasında olan Orta Londra bölgesinden sadece birkaç kilometre ötede bulunmasına karşın çocukların neredeyse yarısının fakirlik sınırının altında yaşadığı Tottenham'da daha önce de benzeri olaylar yaşanmıştı.

İsrail'de Ayaklanma Görüntüleri

İsrailliler'in yüksek kiraları ve konut fiyatlarını protesto için çadırdan başlayan protestosu, hayat pahalılığından yakınan orta sınıfın başı çektiği bir halk hareketine dönüşünce İsrail hükümeti köşeye sıkıştı.

07 Austos 2011
Anadolu Haber
Geçtiğimiz perşembe protesto eylemlerini organize edenlerin herkesi sokaklara çağırdığı protestoların üçüncü günü olan Cumartesi, İsrail çapında 400 bin dolayında kişinin gece vakti sokağa döküldüğü, sadece Tel Aviv'de yürüyüşe katılanların sayısının 320 bini bulduğu bildirildi.

Tel Aviv'de çoğu orta gelir grubundan binlerce gösterici, ellerinde bayraklarla ve davullar çalarak, caddelerde yürüdü ve "Halk için sosyal adalet" ve "devrim" sloganları attı. Bazı göstericiler ellerinde, "Kazançlardan önce halk", "Kira, bir lüks değildir", "İsrail çok pahalı" ve "İşçi sınıfının kahramanları" yazılı pankartlar taşıdı, bazılarıysa "Mısırlı gibi yürü" yazılı pankartlarla Mısır'daki halk hareketlerine atıfta bulundu.

Kudüs'te de göstericiler dün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun konutunun önünde toplandı.

"GÖSTERİLER SİYASETİN ÖNÜNE GEÇTİ"

Tel Aviv'deki gösteriye katılanların protestosu, İsrail'de bugüne kadarki en büyük gösterilerden biri olarak nitelendiriliyor. Önceki haftalarda olduğu gibi, yine ilk çadırların kurulduğu Rothschild Bulvarı'ndan, Habima meydanından başlayan yürüyüşte, daha öncekilerin aksine yürüyüş güzergahı İsrail müzesi yerine Savunma Bakanlığı ile hükümete ait binaların bulunduğu alana yöneldi.

İsrail Ulusal Öğrenci Birliği Başkanı İtzik Şmueli, "İsrail devletinin bugüne kadar ülkenin geleceğini değiştirmek üzere bu kadar insanın bir araya toplandığını görmediğini" ifade etti.

Konut protestosunu organize edenlerin liderlerinden Stav Şafir, "Başbakan bize hiçbir şey söylemedi. Protestoyu sürdüreceğiz, çözümler istiyoruz, hükümetin halkla çalışmaya gerçekten istekli olmasını ve taleplerimize cevap vermesini istiyoruz, o zamana kadar burada olacağız" dedi.

İsrail parlamentosunun (Knesset) Ekonomi Komisyonu Başkanı, Likudlu Karmel Şama, Kanal 1 televizyonundaki açıklamasında, hiçbir parti veya grubun bu denli büyük gösteriler düzenleyemediğinin altını çizerek, bu aşamada gösterilerin siyasetin çok önüne geçtiğini ve kimsenin bu gösterileri görmezden gelemeyeceğini belirtti.

İsrail Başbakanlığı, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, protestoları organize eden liderlerin getirdiği taleplerin on milyarlarca dolar ettiğini belirtmiş ve "Herkesi memnun etmeniz mümkün değil" açıklamasını yapmıştı.

"HÜKÜMET HALKI TERK ETTİ"

İsrail'in üç büyük televizyon kanalı, devlet televizyonu Kanal 1 ile Kanal 2 ve Kanal 10 televizyonlarının canlı yayınladığı gösterilerin üçüncü haftasında yürüyüşlerin ana sloganı "Hükümet halkı terk etti" oldu.

Hükümete karşı protestolara katılanların kapsamı da genişledi. Öğretmenler, öğrenciler, sosyal yardım görevlileri, işçilerin yanı sıra polislerle İsrail Cezaevleri İdaresi personelinin eşleri de protestoda yer alırken beş yılı aşkın süredir Gazze'de tutulu bulunan İsrailli asker Gilad Şalit'in kurtarılmasını isteyen aktivistler de gösteriye katıldı.

Gösterilere Perşembe sabahı da taksi şoförleri, yüksek dizel yakıtı fiyatlarını protesto ederek katılmışlar, Tel Aviv'in Ayalon otoyolunu taksileriyle doldurup belirli bazı kavşaklarda trafiği kilitlemişlerdi.

Doktorların ücretleri ve daha iyi çalışma koşulları talepleri nedeniyle aylardır Maliye Bakanlığı ile görüşmelerindeki tıkanma nedeniyle başlattıkları eylemler de devam ederken bakanlığın, doktorların grevini sona erdirmek için sunduğu önerileri beğenmeyen 300 kadar tıp asistanı da görevlerinden istifa etti.

Gösteriler, İsrail'in kuzeyinde Batı Celile'de öğleden sonra Arap ve İsrailli aktivistlerin eylemiyle başladı. Gece saatlerinde ise Tel Aviv, Kudüs, Netanya, Eylat, Hadera, Rosh Pina, Hod HaŞaron, Petah Tikva, Kiryat Şmona gibi illerde devam etti.

EMLAK FİYATLARI BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLAYDI

Geçen ay Tel Aviv'in lüks bir semtinde emlak fiyatlarını protesto etmek için kurulan birkaç çadırla başlayan gösteriler, İsrail hükümetinin içeride yaşadığı en büyük zorluk haline dönüştü.

İsrail Başbakanı Netanyahu, gösterilerin ardından inşaat izni ve vergi indirimi dahil olmak üzere bir dizi bürokratik reform açıklamıştı.

İsrail, gelişmiş dünyada gelir düzeyleri arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Ülkede son aylarda ev, gıda ve yakıt fiyatları arttı.

Bir İsraillinin ortalama maaşı ayda 2 bin 500 dolar civarında ancak öğretmenler ve sosyal yardım uzmanları ayda 2 bin doların altında kazanıyor. Kudüs'ün merkezinde 3 odalı bir apartman dairesinin aylık kirası bin 500 doları bulabiliyor, Tel Aviv'de ise bu rakam daha yüksek seviyelere ulaşıyor.

Londra'nın doğusu yine karıştı
8 AĞUSTOS 2011



İngiltere'de Londra'nın doğusunda göstericiler ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı.

İngiltere yayın kuruluşu BBC'nin haberine göre, polisin yolda bir adamı durdurarak üstünü aramak istemesi üzerine göstericiler ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Bu durum Londra'da şiddetin 3. gecede de devam edeceği yolunda endişelerin doğmasına yol açtı.



Londra'ya gerginlik hakim

Bazı göstericilerin mağazaların camlarını kırdığı, çöpleri, süpermarket arabalarını polislerin üzerilerine fırlattıkları ifade edilen haberde, güvenlik güçlerinin Hackney Merkez İstasyonu bölgesini kordon altına almaya çalıştığı kaydedildi.
İngiltere'nin başkenti Londra'da 29 yaşındaki bir siyahın polis tarafından öldürülmesinden sonra başlayan yağmalama ve kundaklama olayları ardından kentte gerginlik hakim.
Cumartesi gecesi başlayan olaylar dün gece de devam etti.

Kentin farklı noktalarında çok sayıda araçla bazı binaların ateşe verildiği dükkanların yağmalandığı olaylar sırasında toplam 35 polis memuru yaralandı.

100'den fazla kişi gözaltına alındı.

Londra polisi olaylar nedeniyle alarmda. İçişleri Bakanı Theresa May, tatilini yarıda keserek Londra'ya döndü.

Cumartesi gecesi yaklaşık 300 kişilik bir grup, Perşembe günü dört çocuk babası Mark Duggen'ın öldürülmesini protesto için Tottenham semtinde karakol önünde eylem yaptı.

Daha önceden suça karıştığı öne sürülen Duggen, polis operasyonu sırasında öldürüldü. Ancak nasıl öldürüldüğü konusunda soru işaretleri var. yetkililer, bu kişinin polise ateş açtığını ve bir memurun yaralandığını söylüyor. Ancak ailesi bunu reddediyor.

Görgü tanıklarına göre, karakol önündeki gösteri 16 yaşındaki bir kızçoğunun darp edilmesinden sonra kontrolden çıktı. Protestocular, polise molotof kokteyl attılar. Bir anda alevler içinde kalan bölge hala kordon altında.

Bölgede bu gece Duggan'ı anma etkinliği düzenleneceği belirtiliyor.
İşsizlik ve yoksulluk

Tottenham Londra'nın en yoksul bölgelerinden biri. Suç oranları ve işsizlik çok yüksek.

Burada açılan her iş için ortalama 54 kişinin başvuruda bulunduğu belirtiliyor. Burası aynı zamanda, hükümetin bütçe açığını kapamak için yürürlüğe koyduğu kemer sıkma programından en fazla etkilenen bölgelerden biri.

Bazı uzmanlar olayları ekonomik belirsizlikten kaynaklanan gerginliğin bir yansıması olarak değerlendiriyor.

Türkiye'den göçmenlerin de yoğun olarak yaşadığı bölgedeki gençler polisin kendilerine önyargılı davrandığını ve sürekli tacize uğradıklarını öne sürüyor.

Londra gelecek yıl olimpiyatlara ev sahipliği yapacak.

Olayların kentin imajına darbe vuracağı belirtiliyor.
BBC/Haber10



İsyan Londra dışına taştı

Londra'nın kenar mahallalelerini kasıp kavuran kundaklama ve yağma olayları dün öğleden sonra önce kent merkezine, ardından da Liverpool ve Manchester'in de aralarında bulunduğu kentlere de sıçradı.

09 Austos 2011
Anadolu Haber
Başkent'e çevre illerden ek polis sevkedilirken, Birmingham ve Bristol kentlerinde de yağma ve kundaklama olayları yaşandığı bildirildi.

Başbakan David Cameron İtalya tatilini yarıda keserek İngiltere'ye döndü.

Olaylar, bir polis memurunun Londra'nın kuzeyindeki Tottenham semtinde 29 yaşında siyah bir genci öldürmesini protesto eyleminin kontrolden çıkmasıyla başlamıştı.

Polis, Cumartesi günü yaşanan bu olayın ardından patlayan kundaklama ve yağma olayları nedeniyle 334 kişinin gözaltına alındığını, 69 kişinin tutuklandığını açıkladı.

Londra'nın güneyindeki Lewisham, Peckham, Croydon, Woolwich, Clapham Junction, doğusundaki Hackney ve Bethnal Green gibi semtlerin yanısıra kentin batısındaki varlıklı semtlerden Notting Hill ve Ealing'de de yağma ve kundaklama olayları yaşandı.

Türklerle Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları Hackney'de semt sakinlerinin yağmacıları karşı saldırıyla püskürttükleri haberleri geliyor.

Hackney'deki çatışmaların bir polisin bir kişiyi durdurup üzerini aramasından sonra başladığı bildirildi. Üzeri aranan kişide herhangi bir şüpheli nesnenin bulunmadığı bildirildi.

Londra'nın kuzeyindeki Sony'nin bir deposu yağmalandıktan sonra ateşe verildi.

Kentin güneyindeki Croydon'da da, büyük bir mobilya mağazası kundaklandı.

Şiddet Londra dışına taştı
Birmingham kent merkezinde bir grubun gencin dükkan vitrinlerine saldırdığı haberleri gelince bölgeye polis sevkedildi.

Kentte polis karakolunun kundaklandığı, Manchester'de bazı otomobillerin yakalandığı, Liverpool'un Toxteth semtinde de maskeli gençlerin sokaklarda olduğu bildirildi.

Grubun McDonalds'ın da aralarında bulunduğu bazı dükkanları hedef aldığı bildirildi.

Bristol'da ise yaklaşık 150 kişilik bir grubun huzursuzluk çıkardığı bildirildi.

İngiltere hala gergin
10 AĞUSTOS 2011

İngiltere'nin başkenti Londra'da hafta sonunda başlayan yağma ve kundaklama olayları dün gece de devam etti.
16 bin polis memurunun görevlendirildiği Londra sakin bir gece geçirirken, Manchester, Salford, Wolverhampton ve Birmingham'da binalar ve araçlar ateşe verildi, mağazalar yağmalandı. Gece ayrıca Nottingham ve Liverpool'dan da yağma haberleri geldi.



Başbakan David Cameron, Londra'da aldıkları önlemlerin işe yaradığını, olay çıkaran gruplara karşı gerekirse basınçlı su kullanabileceklerini açıkladı. Cameron, Londra'ya çevre kentlerden getirilen 10 bin kişilik takviye polis gücünün gerektiği kadar burada kalacağını söyledi.
Birmingham'da 3 kişi öldü
Birmingham'da dün gece bir arabanın çarpması sonucu üç Asya kökenli genç öldü.
Yakınları, bu kişilerin teravih namazından çıktıktan sonra mahallelerini korumak için toplanan kalabalığa katıldığını, bu sırada bir aracın kendilerine çarparak kaçtığını söyledi.
Kentte gerginliği artıran olayla ilgili olarak 32 yaşındaki bir kişinin sorgulanmakta olduğu açıklandı.
Manchester kenti emniyet yetkililerinden Garry Shewan, polis güçlerinin salı günü sıradışı bir şiddet dalgasıyla mücadele etmek zorunda kaldığını söyledi.
Manchester'de 100'den fazla kişi gözaltına alınırken, komşusu Liverpool'da da polis kentte en az 50 kişinin gözaltına alındığını açıkladı.
Leicester'de de en az 100 kişilik bir grubun polise ve dükkanlara saldırdığı bildirildi.
Nottingham kentindeki Canning Circus polis karakolu ise molotof kokteyli saldırısına hedef oldu.

Wolverhampton kentinde yaşanan şiddet olayları nedeniyle 20 kişinin gözaltına alındığı, West Bromwich'te de bazı mağaza vitrinlerinin taşlandığı, bazı araçların da yakıldığı bildirildi.
Manchester yakınlarındaki Salford'da ise 70-80 kişinin karıştığı şiddet olayları sırasında bir binanın ateşe verildi, Manchester kent merkezinde ise şiddet ve yağma olayları yaşandı.
Aşırı sağcılar sokakta
30 farklı kent ve ilçeden ek polislerin görev yaptığı Londra'da öenmli bir olay yaşanmadı.
Farklı semtlerde mahallelerini savunmaya geldiklerini söyleyen gruplar sabaha kadar nöbet tuttu. Bir semtte 150 kişilik Sih grubu ellerinde kriket sopalarıyla sokaklarda bekledi.
Bazı semtlerde, aşırı sağcı gruplar polisin gözaltına aldığı kişilere saldırmaya çalıştı ve "İngiltere, İngiltere" sloganları attı.
Aşırı sağcı İngiliz Ulusal Partisi'nin lideri Nick Griffin, polisin acz içinde olduğunu öne sürdü ve ordunun devreye girmesini istedi.
BBC

İngiltere ekonomisinde büyüme tahmini düşürüldü

10 AĞUSTOS 2011

İngiltere Merkez Bankası ülke ekonomisinde bu yıl için öngördüğü büyüme tahminini aşağı çekti.

Küresel ekonomideki olumsuz gidişatı göze aldığı söylenen Merkez Bankası özellikle ABD ve euro bölgesindeki sorunların İngiltere'yi de etkisi altına almasından kaygılı.
İngiltere için bu yıl öngörülen büyüme tahmini artık yüzde 1,4 ile sınırlı.
Bundan önceki büyüme tahmini yüzde 1,8'di.
Büyüme hızındaki düşüş, İngiltere'de ekonomik krizin daha da derinleşeceğine işaret ediyor.
Yavaşlayan bir ekonomi, hükümetin vergi gelirlerinin azalacağı ve işsizliğin de muhtemelen artacağı anlamına geliyor.
Banka ayrıca, akaryakıt fiyatlarında artışın yolda olduğunu ve enflasyonun büyük olasılıkla yüzde 5'i vurabileceğini açıkladı.
Merkez Bankası Başkanı Mervyn King bu yıl başlarında, İngiltere'de yaşam standartlarının 1920'lerden bu yana görülmemiş düzeyde uzun süreli bir daralma dönemine girdiğini söylemişti.
BBC

Finans piyasalarında Fransa endişesi
0 AĞUSTOS 2011

Fransa'nın kredi notunun düşürüleceği yönündeki söylentiler, Avrupa borsalarına sabah saatlerde hakim olan olumlu havayı dağattı, hisse senetlerinin ciddi değer kaybı yaşamasına yol açtı.
En büyük düşüş bankalarının hisse senetlerinde gözlemlenirken, Fransız bankası Societe General hisseleri gün içinde yüzde yirmilere varan gerileme yaşadı.

Gelişmeler üzerine Fransız cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tatili yarıda keserek Paris'e döndü.
Sarkozy'nin ekonomik toparlanmayı sağlayacak bütçe kesintilerini masaya yatıracağı öğrenildi.
Öğle saatlerinden itibaren hakim olan düşüş eğilimi Avrupa'daki tüm borsalarda gözlendi.
Fransız Cac hisse senedi endeksi yüzde 5.5 düşüşle kaparken, Londra FTSE endeksi yüzde 3, Frankfurt Dax endeksi ise yüzde 5.5 değer kaybıyla kapandı.
Bu arada İstanbul Menkul Kiymetler Borsası da günü yüzde 5 kayıpla tamamladı.
Avrupa borsalarındaki olumsuz hava, Amerikan borsalarının sabah seanslarına da yansıdı.
New York Nasdaq borsası yüzde 3.1, Wall Street Dow Jones borsası ise yüzde 4 kayıpla güne başladılar.
BBC

FED'den beklenen açıklama: Amerika büyüyemiyor
09 Ağustos 2011

ABD Merkez Bankası (Fed), yüzde 0 ve yüzde 0,25 aralığındaki gösterge faiz oranını muhtemelen gelecek iki yıl daha bu seviyede bırakacağını bildirdi.

Fed Açık Piyasa Komitesinin (FOMC) faiz toplantısından sonra yaptığı açıklamaya göre, FOMC'nin Haziran ayında toplandıktan bu yana elde ettiği verilerin ekonomideki büyümenin bu yıl şimdiye kadar ''Komitenin beklediğinden epeyce yavaş'' olduğuna işaret edildi.

Devam eden ekonomik toparlanmayı desteklemek ve enflasyon hedefinin tutmasına katkı sağlamak için Komitenin gösterge faiz oranını yüzde 0 ve yüzde 0,25 aralığında tutmaya karar verdiği belirtilen açıklamada, Komitenin, ekonomik koşulların muhtemelen gösterge faiz oranının en az 2013 yılı ortasına kadar mevcut düzeyde kalmasını sağlayacağını tahmin ettiği ifade edildi.

Fed daha önceki açıklamalarında gösterge faiz oranının ''uzun bir süre'' mevcut seviyede kalacağını belirtiyordu.

Yüksek enerji fiyatları ve Japonya'da 11 Mart'ta meydana gelen deprem ve tsunamiden sonra tedarik zincirindeki aksama gibi geçici unsurların ekonomideki faaliyette ''son zamanlardaki bazı zayıflıklara'' açıklama getirdiği belirtilen açıklamada, ekonominin görünümünde aşağı yönlü risklerin arttığı, yılın ikinci yarısında ekonomideki toparlanmanın yavaş bir hızda seyretmesinin beklendiği kaydedildi.

Son aylarda istihdam piyasalarındaki koşulların kötüleştiğine ve işsizlik oranının arttığına işaret edilen açıklamada, hanehalkı harcamalarının yatay seyir izlediği ve konut sektöründe durgunluğun devam ettiği, ancak işletmelerin teçhizat ve yazılım yatırımının genişlemeyi sürdürdüğü ifade edildi.
habertürk

Okyanustaki Yanardağ Böyle Patladı

11 Ağustos 2011
Yanardağ Böyle Patladı Okyanus altındaki bir yanardağ patlaması canlı olarak kaydedildi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Oregon eyaleti açıklarında denizin dibindeki yanardağın görüntüleri kaydedilirken, robotlardan yararlanıldı.

Yanardağ Böyle PatladıBüyük Okyanus'taki yanardağın patlaması sonrasında çıkan lavlar, deniz dibinde 2 kilometrelik alana yayıldı. Deniz suyu ile temasa geçince aniden donan lavlar, ilginç görüntüler oluşturdu.

Oregon'un 463 kilometre açığındaki yanardağ silsilesi, son olarak 1998'de faaliyete geçmişti.

Silsiledeki yanardağlar denizin ortalama 150 metre altında, deniz tabanından yükseklikleri ise bin 100 metre civarında.

Bilimadamları, şimdi robotlar yardımıyla yakın takibe aldıkları yanardağda biriken mağma oranını ölçerek, yeni patlama tarihini belirlemeye çalışıyor.
aktifhaber

Kapitalist kâhinden sosyalist itiraf: Kapitalizm kendini yok edebilir!
15 Ağustos 2011



Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, Wall Street Journal gazetesine yaptığı açıklamada "Karl Marx haklıysa bir noktadan sonra kapitalizm kendini yok edebilir. Piyasalar bu aşamada çalışmıyor" dedi.

Roubini, global ekonominin ABD, Euro Bölgesi ve Japonya öncülüğünde bir resesyon uçurumunun kenarına geldiğini ve hükümetlerin bundan korunmak için tamamen yanlış, şeyler yapmakta olduğunu dile getirdi.

ABD ve Euro Bölgesi gibi ekonomilerin daha fazla canlandırma önlemlerine ihtiyaç duymalarına rağmen bunun tersine yüksek borç yükü ile ezilen ekonomileri nedeniyle tasarruf tedbirleri almaya başladığını hatırlatan Roubini önümüzdeki iki üç aylık dönemde global ekonominin resesyona girmesi şansını yüzde 50 olarak gördüğünü belirtti.
habertürk

Rus uzay gemisi infilak etti
25 AĞUSTOS 2011
Rusya'nın Uluslararası Uzay İstasyonu'na (ISS) gönderdiği insansız uzay gemisi infilak etti.
Rus Uzay Dairesi, Progress M-12M adlı geminin yörüngeye yerleştirilemediğini ve düştüğünü açıkladı.

Geminin enkazının Rusya'ya bağlı Altay cumhuriyeti topraklarına düştüğü haber veriliyor. Geminin düşüşü sırasında büyük bir patlama sesi duyulduğu ve evlerin camlarının kırıldığı belirtildi. Ancak ölen ya da yaralanan olmadığı kaydedildi.

Gemi, ISS'teki astronotlara 3 ton malzeme götürüyordu.

Amerikan uzay mekiğinin devre dışı bırakılmasından sonra, istasyona malzeme nakli bu tür robot araçlarla yapılacak.

Ancak Uzay İstasyonu'nda henüz malzeme sıkıntısı olmadığı için Progress'in fırlatma roketi Soyuz U ile ilgili kaygılar öne çıkıyor.

Soyuz U, istasyona insanlı kapsülleri götüren Soyuz FG roketine çok benziyor.

Çarşamba günkü başarısızlığın nedeni tespit edilemedikçe 22 Eylül'de istasyona yapılacak insanlı uçuşa izin verilmeyebileceği belirtiliyor.

Bu durumda, eve dönüş hazırlığı yapan astronatlar bir süre daha isytasyonda beklemek zorunda kalacak.

İstasyonda altı astronot bulunuyor.

Progress, Uluslararası Uzay İstasyonu'na şimdiye kadarki 44'üncü malzeme teslimatını gerçekleştirecekti.

Gemi, Kazakistan'daki Baykonur Üssü'nden fırlatılmıştı. Ancak Soyuz roketinin üçüncü ve son fırlatma aşaması motorlarının erken kapandığı anlaşılıyor.
bbc

'Euro çökecek'
24 Ağustos 2011
Piyasalarda son dönemde oluşan gerilime eski ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan'ın 'Euro çökecek' ifadelerinin eklenmesi tedirginlik oluşturdu.

Salı günü Washington DC'de katıldığı Ulusal Yenilik Forumu'nda konuşan 85 yaşındaki ekonomistin, "Euro'nun çöküşü Avrupa bankacılık sistemine ciddi sorunlar getirecek. Avrupa bankalarının bazı güvenlik anlayışlarını da sorunlu. Euro bölgesindeki problemler Amerikalı işletmecilerin karlılığını baskı altına alacak" ifadeleri Avrupa borsalarında ve piyasalarda baskı oluşturdu.
haber10

'Euro çökecek'
24 Ağustos 2011
Piyasalarda son dönemde oluşan gerilime eski ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan'ın 'Euro çökecek' ifadelerinin eklenmesi tedirginlik oluşturdu.

Salı günü Washington DC'de katıldığı Ulusal Yenilik Forumu'nda konuşan 85 yaşındaki ekonomistin, "Euro'nun çöküşü Avrupa bankacılık sistemine ciddi sorunlar getirecek. Avrupa bankalarının bazı güvenlik anlayışlarını da sorunlu. Euro bölgesindeki problemler Amerikalı işletmecilerin karlılığını baskı altına alacak" ifadeleri Avrupa borsalarında ve piyasalarda baskı oluşturdu.
haber10

Mısır halkı İsrail'le ililşkilerin derhal kesilmesini istiyor
09 Eylül 201



İsrail'in Mısır Büyükelçiliği'nin önünde toplanan binlerce gösterici Büyükelçiliğin önündeki koruma duvarını yıkarak binadaki İsrail bayrağını indirdi.

Mısır'ın başkenti Kahire'deki Tahrir Meydanı'nda yapılan 'Gidişata yön verme' eylemi, İsrail'e tepki gösterisine dönüştü.
Meydanda toplanan binlerce Mısırlı, Yüksek Askeri Konsey'in İsrail Büyükelçiliği'nin önüne yaptırdığı 3 metrelik duvarı yıktı.
Binlerce gösterici, İsrail Büyükelçiliği'ne yönelerek, bir hafta önce büyükelçiliğin önüne yapılan 200 metre uzunluğundaki duvarı yıktı.

Göstericilerin, 21 katlı binanın son üç katında yer alan İsrail büyükelçiliğine girerek İsrail bayrağını indirdiği bildiriliyor.
Göstericiler, İsrail ile ilişkilerin kesilerek İsrail Büyükelçisi'nin sınır dışı edilmesini istiyor.
haber1001/TRT

Kasırga Akıncılarının Kötülük İmparatorluğu ABD'ye akınları Sürüyor: Şimdi de Lee Kasırgası Vurdu Hayat Felç
Sel nedeniyle, 130 bin kişi tahliye edildi.
09 Eylül 2011



TRT'nin bu konudaki haberi şöyle:

Tropik Lee Kasırgası Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzeydoğusunda hayatı felç etti.
3 kişi hayatını kaybetti. Sel nedeniyle, 130 bin kişi de tahliye edildi.
Pensilvanya, New York ve Merilend'de bu manzara hakim...
Lee Kasırgası Amerika Birleşik Devletlerini vurdu.

Nehirler taştı. Sel ve toprak kayması hayatı adeta felç etti.
Ayrin kasırgasının da aynı bölgeyi vurduğunu hatırlatan hava tahmincileri, durumu son 40 yılın en yıkıcı seli olarak niteliyor.

Fırtına nedeniyle ağaçlar kökünden söküldü. Bazı yollar trafiğe kapandı. Tren seferleri iptal edildi.

Can kayıplarının yaşandığı Pensilvanya eyaletinin başkenti Harrisburg'te acil durum ilan edildi.

Sivil savunma ekipleri halkı tahliye ediyor. Askeri birlikler de arama kurtarma çalışmalarına katılıyor.

Evsiz kalan selzedeler de spor salonlarına yerleştirildi.
haber1001

Şili'de Sokaklar Yine Karıştı
08 Eylül 2011
Eğitim sisteminin değişmesini istiyen öğrenciler hükümet karşıtı gösterilerini sürdürüyor. Başkent Santiago'daki son gösteri yine olaylı geçti.



Binlerce Şilili öğrenci, yine başkent Santiago sokaklarındaydı. Öğrenciler direndi; polis tazyikli su ve gözyaşartıcı gaz ile karşılık verdi.
Bazı grupların polis araçlarına taş fırlattıkları görüldü.
Neredeyse her gün polisle çatışan Şilili öğrenci hareketi, daha iyi eğitim şartları, düşük üniversite harçları ve ücretsiz eğitim sağlayacak anayasal değişiklik istiyor.
TRT


Teksas'ta Binlerce Ev Kül Oldu
07 Eylül 2011
ABD'nin Teksas eyaletinde hafta sonundan bu yana devam eden yangınlar, 1000'i aşkın evin kül olmasına yol açtı.



Günlerdir fırtına şiddetindeki rüzgarın hız kesmeye başlamasıyla, alevlerle savaşan itfaiyeciler biraz olsun nefes aldı.

Ancak eyaletin çeşitli noktalarında 50'den fazla yangın devam ediyor.

Bunlardan en büyüğü eyalet başkenti Austin'in güneydoğusundaki Bastrop bölgesinde sürüyor. Çapı 26 kilometreyi aşan yangın hala kontrol altına alınamadı. Bu bölgede beş bin kişi evlerinden tahliye edildi. İşyerleri, okullar kapatıldı.

Sadece Pazar günü, 63 yeni noktada yangın çıktı, iki kişi yanarak öldü.

ABD'nin ikinci büyük eyaleti Teksas, son 60 yılın en kurak yazını geçirdiği için pek çok çalılık alan, alev almaya hazır durumdaydı.

Alevlerin yayılmasına ise tropik Lee fırtınasının yarattığı şiddetli rüzgarlar yol açtı.

Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adayı olmak için yarışan Teksas Valisi Perry, kriz dolayısıyla seçim kampanyasına ara verip eyalete döndü.

Perry, düzenlediği basın toplantısında şimdiye dek 40 bin hektarı aşkın alanın yandığını söyledi.
Geçen Kasım'dan bu yana yangınların etkili olduğu alanların toplamı 1,5 milyon hektarı (16 bin km2) buluyor.

Perry, bu alanın Connecticut gibi küçük bir eyaletin tüm yüzölçümüne tekabül ettiğini vurguladı.
Bir başka deyişle yanan alan Malta, Lüksemburg, Karadağ, Lübnan ya da Katar gibi ülkelerden büyük.
Önümüzdeki 48-72 saatin yangının seyri açısından önemli olduğunu söyleyen Vali Perry, ayrıca halktan tahliye emirlerine uymalarını, elektrikleri kesildiyse evlerinde kalmamalarını istedi.
BBC

Hindistan'da Depremoldu, Nepal'deki İngiltere Büyükelçiliği yıkıldı
18 Eylül 2011
Hindistan'ın kuzeydoğusu şiddetli bir depremle sarsıldı. 6,8 büyüklüğündeki depremde, en az 12 kişi hayatını kaybetti, en az 50 kişi de yaralandı.

Deprem, Nepal sınırı yakınında, Hindistan'ın kuzeyindeki Sikkim eyaletinin başkenti Gangtok'un 64 kilometre kuzeybatısında meydana geldi.

Deprem Nepal'in yanı sıra, Hindistan'ın Yeni Delhi, Guvahati ve Kalküta kentleri ile Butan ve Bangladeş'te de hissedildi.

Nepal'in başkenti Katmandu'da İngiltere Büyükelçiliği yıkıldı, Depremin merkez üssüne 270 kilometre uzaklıktaki Nepal'in başkenti Katmandu'da 3 kişinin, İngiltere Büyükelçiliği binasının yıkılması sonucu öldüğü belirtilirken, 2 kişinin ülkenin doğusunda yaşamını yitirdiği açıklandı.kentte trafik durdu ve elektrik kesintisi meydana geldi.

Hindistan sınırındaki Taplejung bölgesinde de okul binaları ve evlerin bazıları hasar gördü, bazıları yıkıldı.
haber1001

Kanarya Adalarında Volkanik Alarm
28 Eylül 2011
İspanya'nın güneydoğusundaki Kanarya Adaları grubuna bağlı El Hierro adasında temmuz ayından bu yana meydana gelen yer sarsıntılarının son günlerde artmasından dolayı adadaki yanardağda volkanik patlama olabileceği şüphesiyle alarm verildi.



Kanarya Adaları grubu arasında, 268 kilometrelik yüz ölçümü ile en küçüğü olan El Hierro'da 19 Temmuz'dan bu yana 7500 yer sarsıntısının meydana geldiği bildirildi.
Ulusal Jeoloji Enstitüsü (IGN) verilerine göre, yer sarsıntılarının büyüklüğünün Richter ölçeğiyle 1,6 ila 3,3 arasında olduğu ve bazılarının yerin sadece iki kilometre aşağısında gerçekleştiğinin tespit edildiği belirtildi.
Adada şimdilik temkinli olma ve uyarı anlamına gelen, sarı alarm verilirken, yanardağ çevresindeki yerleşim yerlerinden 53 kişinin tedbir amaçlı olarak evlerini boşalttığı açıklandı. Yerel yönetim yetkilileri, 53 kişiden 38'inin adanın en büyük kenti olan Valverde'deki yakınlarının yanına gittiğini, 15'inin de okul yurtlarına yerleştirildiğini belirtti. Bölgeden verilen haberlerde, tehlikeli alanda olduğu gerekçesiyle evlerini boşaltabileceklerinin sayısının 300'ü bulabileceği kaydedildi.
Bu arada Kanarya Adaları acil durum askeri birliğinden 31 askerin, 4 otobüs ve 6 kamyonla El Hierro adasına gönderildiği duyuruldu.
İspanya'da en son volkanik patlama 1971 yılında, Kanarya Adaları grubundan La Palma adasındaki Teneguia yanardağında görülürken, IGN'nin elinde bulunan verilerde, El Hierro adasında herhangi bir volkanik patlama olayına rastlanmadığı belirtiliyor. Uzmanlar, El Hierro'da volkanik patlama olma olasılığını yüzde 15 olarak görüyor.
TRT

Yemen'de Batıcı diktatör Salih'in uçakları kendi askerlerini vurdu: En az 30 Ölü
Ekim 2011

Yemen savaş uçakları, yanlış istihbarat üzerenine Zincibar yakınlarında bir okulu bombaladı, o sırada okulda bulunan en az 30 asker öldü.

Yemen hava kuvvetlerine bağlı savaş uçakları, ülkenin güneyindeki Zincibar kenti yakınlarında bir okulun El Kaide militanlarının eline geçtiği yolundaki yanlış istihbaratın ardından okulu yerle bir etti.
Oysa o sırada okulda El Kaide ile çatışmadan dönen Yemen askerleri vardı.
haber1001

Kahire`de Hristiyan Kıptiler güvenlik güçleri ile çatışıyor
10-10-2011
Başkent Kahire`de, Asvan kentinde ruhsatsız bir kilisenin valilik tarafından yıkılmasını protesto için sokaklara çıkan yaklaşık 4 bin Hristiyan Kıpti, güvenlik güçleri ile çatışıyor.

Halen devam eden çatışmalarda, ilk belirlemelere göre 19 kişi öldü 150`den fazla kişi de yaralandı. Mısır medyası, olayların kontrolden çıktığını ve askerin göstericiler üzerindeki kontrolünü kaybettiğini ileri sürüyor.
Mısır televizyonuna saldırıldığı kaydedilirken, bölgeye çok sayıda ambulans sevk edildiğini açıklayan Sağlık Bakanlığı yetkilileri, ölü sayısının artmasından endişe ettiklerini belirttiler.

Tahrir Meydanı`ndan Abdulmenem Riyad Meydanı`na kadar konuşlanan Hristiyan göstericilerin, polis ve ordu birliklerine taş ve sopalarla saldırdıkları, `baltacı` tabir edilen suç gruplarının da, polis ve askerin bulunduğu Enformasyon Bakanlığı önünde ellerinde satır, bıçak gibi kesici aletler ve odunlarla protestoculara saldırdıkları belirtildi.
Mısır İçişleri Bakanlığı`nın gösterileri bastırması için bölgeye gönderdiği polislerin, olayların yaşandığı Abdulmenem Riyad Meydanı`na giremeden geri döndükleri, ayrıca, Mısır ordusunun çatışmaların yaşandığı alanı zaman zaman helikopterle denetlediği de ifade edildi.
haber1001

Tam 800.000 Ev Yıkıldı
21 Ekim 2011
Son 50 yılın en büyük sel felaketini yaşayan Tayland'da ortaya çıkan rakamlar felaketin korkunç bilançosunu gözler önüne serdi.



Ülkedeki kentlerin üçte biri sel suları altında kaldı.
Aşırı yağışlar devam ederse, dünyanın en kalabalık kentlerinden biri olan başkent Bangkok'un da
sel tehdidi altında olduğu belirtiliyor.
Selden Tayland'ın 77 kentinin 27'si etkilendi. 1,6 milyon hektarlık arazi, yani kabaca Kuveyt ya da Svaziland kadar veya Porto Riko'nun iki katı kadar bir alan, su altında kaldı.
Şu ana kadar ölenlerin sayısı 342 ve selden etkilenen insan sayısı 2,4 milyon. Sel sularının yıktığı ev sayısı 800 bin ve selden etkilenen işletme sayısı yaklaşık 11 bin. Sel nedeniyle çalışamayan işçi sayısı 640 bin, selin üretim sektöründe yol açtığı mali kayıp yaklaşık 3,3 milyar dolar.
Ülkenin pirinç üretiminin, 7 milyon tonluk sel kaybı nedeniyle, bu yıl 18 milyon tona düşmesi bekleniyor. Bu yıl ayrıca 1,8 milyon adet otomobil üretmeyi hedefleyen Güneydoğu Asya'nın en büyük otomobil üreticisinin ülkede günlük üretim kaybı 6 bin adet.
Tayland ekonomisinin yaklaşık yüzde 40'ını başkent Bangkok oluşturuyor ve hükümet başkenti korumak için büyük çaba harcıyor.
TRT

Seller Dünyada Can Alıyor
22 Ekim 2011


Dünya elverişsiz hava şartlarının etkisinde...

Tayland'da selin bilançosu ağırlaşıyor. iki buçuk aydır devam eden muson yağmurlarının yol açtığı sel felaketinde ölü sayısı 356'ya yükseldi. İspanya'da sel 2 İngiliz turistin, İtalya'da da 1 kişinin ölümüne yol açtı. Çin'i ise soğuk ve sis vurdu.
Tayland'ın 3'te 2'si Su Altında

Son 50 yılın en büyük sel felaketini yaşayan Tayland'ın üçte ikisi su altında... Selin bilançosu giderek ağırlaşıyor..
Felaket sonucu şimdiye kadar 356 kişi ölürken, 110 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Temmuz ayının sonlarından bu yana etkili olan muson yağmurları milyarlarca dolar zarara yol açtı. Sel sonucu yaklaşık 700 bin kişi işsiz kaldı.

Sel, son haftalarda başkent Bangkok'a doğru taşmaya başladı. Görevli ve gönüllüler, kenti daha fazla su altında kalmaktan korumak için yoğun çaba harcıyor. Şiddetli yağışların 4 ila 6 hafta daha devam etmesi bekleniyor.

DSÖ'den Salgın Uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü, Tayland'da salgın riski uyarısında bulundu. Ülkede ishal, solunum yolları, deri hastalıkları, konjonktiv iltihabı ve deng humması riskinin arttığını bildiriliyor.

Seller İspanya'da 2 İtalya'da 1 Can Aldı

Avrupa da elverişsiz hava şartlarının etkisi altında...
İspanya'nın Costa Blanca bölgesinde aniden bastıran yağış ve ardından gelen sel felaketinde 2 İngiliz turist öldü, 2 kişi yaralandı.

Sel, ev ve işyerlerinde de hasara yol açtı

İtalya'nın başkenti Roma'da da aşırı yağış hayatı olumsuz etkiledi. Bir kişi hayatını kaybetti. Sel, trafikte aksamalara yol açtı.

Çin Soğuk ve Sisle Boğuşuyor

Çin'de ise aniden düşen hava sıcaklığı buzlanma ve sise yol açtı. Özellikle ülkenin kuzeybatısında etkili olan soğuk ve sisli hava hayatı olumsuz etkiliyor.
TRT

İstanbul'da Yangın: 11 Kişi Öldü
11 Mart 2012
Beylikdüzü'nde işçilerin kaldığı çadırda çıkan yangında 11 işçi hayatı kaybetti.

Beylikdüzü Güzelyurt Mahallesi'nde işçilerin kaldığı çadırda yangın çıktı.
Küçükçekmece ve Beylikdüzü itfaiye ekiplerinin müdahale ettiği yangın söndürüldü.
Alınan ilk bilgilere göre çadırda kalan 11 işçi hayatını kaybetti.
İşçilerin bir alışveriş merkezinin inşaatında çalıştığı öğrenildi.
TRT

Japonya'da nükleer santral alarmı
Japonya'da 2011'de meydana gelen deprem sonucu kullanılamaz hale gelen Fukuşima Dai-ichi nükleer santralinin 2 nolu reaktöründe yüksek miktarda radyasyon belirlendi. Elde edilen verilerin, felaketin nükleer santrale etkilerinin, yetkililerin reaktördeki araçları yüksek radyasyona dayanıklı hale getirmek ve santrali devre dışı bırakmak için özel ekipman ve teknoloji geliştirmesini gerektirecek kadar ciddi olduğunu gösterdiği belirtildi. 29.03.2012 TOKYO netgazete

Elazığ'da hortum faciası: 6 kişi öldü
09/04/2012

Elazığ'ın Maden İlçesi'nde meydana gelen hortum, karayolları işçilerinin kaldığı konteynırı yaklaşık 100 metre öteye uçurdu. Faciada 6 işçi yaşamını yitirdiirken, 7 kişi de yaralandı.
Radikal

Simav 8 günde 306 kez sallandı
Simav’da 16 Nisan’da meydana gelen 4,8 ve 4,7 büyüklüğündeki iki depremin ardından 8 günde 306 deprem kaydedildi.
24 Nisan 2012
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nün tespitlerine göre, Simav'ın doğusunda 28 kilometre uzaklıktaki İnlice köyünde 16 Nisan'da 4,8 ve 4,7 büyüklüğündeki sarsıntılar dahil 8 günde 3,6 ve üzerindeki büyüklükte 6 deprem yaşandı. Bu depremler kent merkezi ile Emet, Hisarcık, Pazarlar, Şaphane ve Gediz ilçelerinde hissedildi.

İlçenin doğusundaki köylerden Söğüt'te 17 Nisan'da 4,3, İnlice'de 19 Nisan'da 4,5, 20 Nisan'da ise 4,3 büyüklüğünde depremler kaydedildi.

İlçe merkezinin doğusunda yoğunlaşan depremlerin sayısı, büyüklükleri 2,0 ve 4,8 arasında olmak üzere 8 günde 306'ya ulaştı.

Simav'da 19 Mayıs 2011'de meydana gelen 5,9 büyüklüğündeki deprem nedeniyle 1 kişi ölmüş, 122 kişi yaralanmış, 1619 bina ağır, 814 bina orta, 7 bin 300 bina hafif derecede hasar görmüştü.
focushaber

Ukrayna patlamalarla sarsıldı: 27 yaralı
27 NİSAN 2012



Ukrayna'nın doğusundaki Dnipropetrovsk kentinde meydana gelen dört ayrı patlamada en az 27 kişi yaralandı.
İlk iki patlama kalabalık bir tramway durağıyla bir sinema salonunun yakınlarında meydana geldi.

Patlayıcıların çöp kutularına yerleştirildiği belirtiliyor.

Patlamalar
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr Nis 29, 2012 9:40 pm tarihinde değiştirildi, toplam 25 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Ağu 11, 2011 7:00 pm    Mesaj konusu: Büyük Britanya'deki ayaklanmalar hakkında Alıntıyla Cevap Gönder

Taliban Afganistan'da 1 ABD helikopteri daha düşürdü: En az 31 ABD askeri öldü
6 AĞUSTOS 2011

Afganistan'ın doğu kesiminde düşürülen en işgalci ABD helikopterinde 31'i ABD, 7'si de Afgan askeri olmak üzere En az 38 kişinin öldüğü bildirildi.

Taliban, helikopteri kendilerinin düşürdüğünü açıkladı.

Bazı yetkililerle, görgü tanıklarının ifadeleri de bu iddiayı doğruluyor.

Bir yetkili New York Times gazetesine helikopterin roketle vurulduğunu söyledi.

Bunun, ABD'nin 2001 yılındaki işgalden bu yana tek olaydaki en büyük can kaybı olduğu söyleniyor.

Afganistan'da helikopter düşürülmeleri çok sık yaşanıyor.

Sadece bu yıl işgal güçlerine ait toplam 17 hava aracı düşürüldü.

Afganistan'da şu anda 140 bin yabancı işgalci askerbulunuyor. Bunların 100 bin kadarı Amerikalı.

NTV'nin haberine göre Taliban'ın vurduğu helikopterde Usame Bin Ladin'in saldırısına katılan özel birlik mensuplarının bulunuyordu.

NTV'nin haberi şöyle:

Bin Ladin'i öldüren birliğe darbe: 31 ölü

ABD, Afganistan'daki savaş boyunca bir gün içindeki en büyük kaybını yaşadı. Ölen askerler arasında, Usame Bin Ladin'in öldürüldüğü operasyonda görev alan seçkin birliğin mensuplarının da olduğu iddia edildi.

ABD ordusu tarihinin en büyük kayıplarından birini Afganistan'da verdi. NATO helikopterinin düşmesi sonucu 31 Amerikan askeri yaşamını yitirdi.

Obama, saldırının Taliban tarafından yapıldığını açıklarken, ABD medyasında bir iddia ortaya atıldı.

31 askerden bazılarının, El Kaide lideri Usame Bin Ladin'in öldürüldüğü operasyonda yer alan seçkin komando birliğinin mensupları olduğu ileri sürüldü.

haber1001

Büyük Britanya'deki ayaklanmalar hakkında dünya basınından yorumlar
Selçuk Salih Caydi
10 AĞUSTOS 2011



Londra'yı yakmanın eşiğine gelen ve anlaşıldığı kadarıyla Büyük Britanya Hükümet'inin kontrolü kaybettiği yağmalama/ isyan olayları, ülkenin diğer şehirlerine de sıçradı. Herşeyden önce bu olayı, benzeri diğer olaylardan ayrı değerlendirmemek gerekiyor -özellikle Yunanistan, İspanya ve İtalya'daki olaylardan- ve elbette Arap Baharı'ndan. Umarız değerlendirmeler fazla gecikmez, ama bir çağ sona eriyor.

Sona eren, (neoliberal) kapitalizm çağıdır.

Bu gerçek ne kadar iyi anlaşılırsa, gelecek için o kadar iyi hazırlık yapılabilecektir. Şimdi ayak sürüyen Hükümetler bunu er geç kabul etmek zorunda, çünkü çöküş sadece ekonomik değil, ruhsal bir boyuta da sahip. Konu bu şekilde bir bütün halinde ve çok boyutlu olarak ele alınmazsa, ve en önemlisi de kapitalist klişeler ötesi düşünülmez ve önlemler alınamazsa, tam bir cinnet yaşanabilir. İnsanları tamamen çaresiz para bağımlısı zavallılar haline getirip onurlarının kırılması -ki sistem bunu çeşitli biçimlerde yapıyor- ve her türlü şiddete baş vuracak kadar düşmeye itilmesi, en başta neoliberalizmin ve onun savunucularının suçudur.

Neoliberalizm, müthiş bir gelir dağılımı eşitsizliğine neden oldu ve bu durum iki farklı şekilde isyana neden oluyor. Biri, özgürlük ve demokrasi talep eden halk isyanları şeklinde, (aynı istekleri mikromilliyetçi söyleme tercüme edenler de bu kesime dahil edilebilir) kimlikçi isyanlar şeklinde. Şimdi üçüncü bir isyan türü gündemde: "Tatmin edilememiş tüketi hayallerinin isyanı." Bu deyimi kullanan, Belçika gazetesi De Morgen. Ortada, sistemin sadece ekonomik bakımdan değil, ruhsal bakımdan da mağdur ettiği insanlar var. Olay, ekonomik sistemin geliştirdiği ve krizin tetiklediği bir insan bozulması örneği.

Son örneğini Londra'da gördüğümüz ayaklanmaların nedenini tartışan Avrupa basını, ayaklanan kesimlerin ekonomik bakımdan 'en alttakiler' olduğunu söylüyor ve ayaklanma nedenleri hakkında ilginç şeyler yazıyor.

Slovakya'nın Sol gazetesi Pravda, yalnız bırakılmış ve ihanete uğramış olmanın verdiği duygularla ayaklanan bir kesimden bahsediyor. Muhafazakar Thatcher döneminde neoliberalizmin ilk aşamasında büyük bir yeni işsizler ordusu oluştu. Bu insanların çocukları da işsiz. Gazetenin yorumuna göre Liberalleri seçerek, bu yolla kapitalizme ve tüketim toplumuna karşı tavır alanlar da hayal kırıklığına uğradılar.
Ülkenin elitleri, şimdi bu kesimden korkmakta haklılar.
(..)
Belçika'nın sol gazetesi De Morgen, Büyük Britanyalıların gerçekleşmemiş tüketici hayallerine değiniyor ve mesela yaşlıların ev hayali kurduklarını, 40'lı yaşlarda olanların otomobil, 30'lu yaşlarda olanların da ucuz seyahatlerde gözünün kaldığını yazıyor. Bireysel tüketici hayallerine de yağmalanan plazma televizyonlarla, yeni çok fonksiyonlu cep telefonlarıyla, pahalı elbiselerle açıklıyor. Tüketici hayalleri yayan sistemin bir kâbusa dönüştüğünün altını çiziyor.

Büyük Britanyalı The Independent gazetesi, ayaklanmacılara karşı daha dikkatli bir dil kullanıyor ve "zengin mahallesinde yaşayıp ona dahil olamayan gençliğin ayaklanması" diye tanımlıyor. Eğitim, şehirleşme, sosyal yardım ve sağlık sistemiyle ilgili bakanlıkların başarısız olduklarını anlattıktan sonra, bu patlamanın fünyesinin onyıllarca önce çekildiğine işaret ediyor.

Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/

İsrail'de Zincirleme 4 Eylem: En az 6 Ölü
18 Austos 2011


İsrail'de Mısır sınırı yakınlarında iki otobüse art arda ateş açılmasından dakikalar sonra Berşeba kentinde patlama yaşandı. En az 6 ölü var.

Siyonist işgalci İsrail bugün ardı ardına dört saldırıyla sarsıldı.

İsrail radyosu Mısır sınırı yakınlarında iki otobüse ateş açıldığını, İsrail güvenlik güçleriyle eylemciler arasında çatışma çıktığını duyurdu.

Eylemlerden ilki, Eylat'ın yaklaşık 28 kilometre kadar kuzeyindeki anayolda seyir halindeki otobüse düzenlendi. Bu eylemde biri ağır, 11 kişinin yaralandığı bildirildi.

Otobüstekilerin, ateşin, otobüsün peşinden gelen bir araçtan açıldığını söyledikleri de ifade edildi. Hemen ardından ikinci bir otobüse benzer bir eylemin düzenlendiği duyuruldu.

Askerî Araç Hedef Alındı

Mısır sınırı yakınında İsrail askerlerinin bulunduğu alanda da bir bombanın patladığı kaydedildi. İsrail ordu sözcüsü, patlamada askerlerin hedef alındığını, ölüler olduğunu açıkladı.

Saldırılarda en az 6 kişi öldü.

Kudüs'teki BBC muhabiri Paul Danahar, bunun Mısır sınırında son yıllarda gerçekleşen ilk büyük eylem olduğuna dikkat çekti.
haber1001

Taliban işgalcilere Sağlam Vurdu: En az 27 ABD askeri Öldü
18 Austos 2011

Taliban sözcüsü Zebihullah Mücahid'in bildirdiğine göre, araca yerleştirilmiş 7 ton patlayıcı madde kullanılarak düzenlenen eylemde, en az 27 işgalci ABD askerin öldüğü bildiriliyor.

Taliban sözcüsü Zebihullah Mücahid’in bildirdiğine göre, bir araca yerleştirilmiş 7 ton patlayıcı madde kullanılarak düzenlenen eylemde, ilk belirlemelere göre en az 27 işgalci ABD askeri ölürken 34'den fazla işgalci asker de yaralandı. Paktiya eyaletinin başkenti Gardiz’deki haçlı ordusu NATO'ya ait karargahı hedef alan eylemde büyük çaplı maddi hasarın da meydana geldiği bildirildi.

Afganistanlı bir tercüman, eylemde kahvaltı yapmak için hazırlık yapan Amerikan askerlerinin hedef alındığını ve karargahta çok şiddetli bir patlamanın meydana geldiğini söyledi.

Bölgedeki görgü tanıkları ise eylem sonrasında karargaha çok sayıda helikopterin iniş çıkış yaptığını duyurdu.

Diğer yandan Nangarhar eyaletine bağlı Khogyani şehrindeki işgalci Amerikan birliği de Taliban tarafından füzelerle vuruldu. Taliban kaynakları, füzelerin karargaha isabet ettiğini belirtirken eylemde ölü yada yaralı olduğuna ilişkin herhangi bir açıklama yapmadı.
haber1001

AMERİKA'NIN ÖNLENEMEZ BAŞAŞAĞI ÇAKILIŞI - 1
16.08.2011

ASKERİ VE SİYASİ DÜŞÜŞ



İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika'nın yükselişi, aslında çöküşe giden yolda bir başlangıçtı.

Saldırdığı her yerde tokat yedi. Başarılı olduğu yerlerde bile sonradan kaybetti.

Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunu önleyemedi. İşbirlikçi Çan Kay Şek, Tayvan'a kaçarak canını zor kurtardı.

Küba'dan da tokatı yedi. Kenedi'nin planladığı Domuzlar Körfezi Çıkartması, Küba ordusu tarafından püskürtüldü.

Amerika, Fidel Kastro'yu düşürmeyi beceremedi.

Küba rüzgarının da etkisiyle bugün Latin Amerika Salvador'dan Arjantin'e kadar Amerika karşıtı cephede birleşiyor.

Kore'de Türk askeri sayesinde canını zor kurtardı.

Vietnam'da bozguna uğradı.

Laos'tan zor kaçtı.

Kamboçya'da yenildi.

Şili'de Allende'ye karşı darbe yaparak geçici bir başarı kazandı, şimdi Şili ulusalcıların kontrolünde.

Salvador'da devrimcilerin üzerine işbirlikçi katilleri sürdü, Ortega şimdi Salvador'u yönetiyor.

Arjantin'de darbe yaptırdı, devrimcileri uçaklardan okyanusa attılar, Arjantin şimdi solcuların yönetiminde.

Venezuela'da kaybetti. Çavez'e karşı başlattığı darbe ordu tarafından önlendi.

Bolivya'da Çe'yi öldürdüler. Ülkeyi şimdi Çavez ve Kastro'nun kankası Morales yönetiyor.

Latin Amerika'nın en büyük ülkesi Brezilya'yı da kaybetti.

Amerikancı faşist generaller Victor Jara'nın parmaklarını stadyumda kırdılar, gitar çalamasın diye, şimdi o şarkılar tüm Latin Amerika'da yankılanıyor.

Nepal Komünist Partisi'nin mücadelesini durduramadı.
2 yıl önce Nepal'de krallık yıkıldı.

Azerbaycan'da Çiller'in planladığı Amerikancı darbe, Demirel'in uyarısı ile önlendi.

Özbekistan'da Fethullahçıların Kerimov'a düzenlediği suikast başarılı olmadı.

Ukrayna'daki Amerikancı turuncu devrimi yapan bayan şimdi hapiste, seçimi de Rusya ile işbirliğini savunanlar kazandı.

Kırgızistan'da Amerikancı turuncu devrimin başı ülkeden zor kaçtı.

Amerika, Gürcistan'daki adamı Saakaşvili'nin Rusya'dan tokat yemesini önleyemedi.

Abhazya ve Güney Osetya, Rusya'nın yardıma koşması ile, özerkliklerine kasteden Gürcistan yönetiminden kurtuldular, bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Amerika, Kafkaslardaki bir numaralı işbirlikçisine yardım edemedi.

Bu olay, Amerika'nın çöküşünün "başaşağı çakılış" haline dönüştüğü dönüm noktası oldu.

Rusya Devlet Başkanı Medvedev, geçen gün, “Gürcistan toprakları Rusya’nın işgali altındadır” diye bir karar çıkaran Amerikalı senatörlerin girişimi hakkında, “Bir avuç moruğun inisiyatifiyle alınan karar bizi bağlamaz” dedi. Çöküş bir kere daha tescillendi. Dünya kabadayısı, hakareti sineye çekmek zorunda kaldı.

Afganistan'da batağa saplandı. Taliban'a karşı başarılı olamadı.

Taliban orada üsleniyor bahanesiyle Pakistan'ın kuzeyindeki Svat Vadisi'ni bombalamaya başladı. Usame operasyonu yaptı.

Bu yüzden Pakistan, İngiliz ve Amerikalı eğitmenleri ülkeden çıkardı.

Pakistan, Amerika'ya, ülkedeki üssünü boşaltmasını istedi. Amerika çıkmamakta direniyor.

Darbe yaptırarak Pakistan'ın nükleer silahlarına el koymak istedi.

Pakistan, Çin ile "Ebedi Kardeşlik Anlaşması" imzalayarak komploya karşı koydu.

Bunun üzerine Amerika, Pakistan'ı "Taliban'a destek veriyor" suçlamasıyla mahkemeye verdi, 4 dava açtı, tazminat istiyor.

Mısır'da, Tunus'ta Amerikancı yönetimler devrildi.

Bahreyn'de Amerikancı yönetim sallanıyor. Suudi ordusunun müdahalesi isyana engel olamadı.

Amerika, Bahreyn'deki deniz üssünü kapatmayı planlıyor.

Irak'ta başarı kazandı gibi göründü. Ülkeyi görünürde parçalamayı başardı.

Bölücübaşı Talabani'yi Cumhurbaşkanı ve Barzanici Zebari'yi Dışişleri Bakanı yapmasına rağmen, Kuzey Irak'ın "Kürdistan" adı altında bağımsızlığını ilan etmesini kabul edecek bir işbirlikçi hükümet kurmayı beceremedi.

Amerika Türkiye'ye "Biz çekildikten sonra Kuzey Irak'ta asayişin korunmasına katkı yapın" diyerek, Bağdat hükümetine karşı Barzani bölgesinin savunmasını Türkiye'ye ihale etmeye çalışıyor.

Binbir emekle kurduğu Barzani kukla devleti Amerikan desteği kesilirse varlığını sürdüremez.

Sadr, "Aralık'tan sonra Irak'ta kalacak Amerikan askeri ölür" dedi.

Amerika, işbirlikçi Irak hükümetine Amerikan askerinin Irak'ta kalma süresini uzatacak bir formülü kabul ettiremedi.

Irak, Amerikan ekseninden kayıp İran'a yaklaşma sinyalleri vermeye başladı.

Amerika böylece Irak'ta da çarşafa dolaştı.

Irak hükümeti, 20 milyar dolarlık petrolünün kayıp olduğunu açıklayarak Amerika'yı tüm dünyanın gözleri önünde hırsızlıkla suçlamış oldu.

Amerika Libya'da da çarşafa dolaştı.

NATO'cu teröristler, kendi askeri komutanlarını ve iki albaylarını öldürdüler.

İsyancıların sözde "Geçici Ulusal Konsey"i kendini feshetti, sözde yeni yönetim oluşturacaklarmış.

Kaddafi yönetimi aşiretleri silahlandırdı, isyancılar merkezleri olan Bingazi'de kontrolü kaybettiler.

Sarkozi, isyancıların başına "Afrika Birliği ile anlaşmaya çalış" talimatı verdi.

Amerika, Birleşmiş Milletler'den Suriye için Libya kararı benzeri bir kınama kararı çıkaramadı.

Suriye'ye Türkiye'den terörist göndererek 120 asker ve polisin öldürülmesi provokasyonu tutmadı.

Suriye ordusu sınıra yaklaşmadı, hır çıkarıp NATO'yu Türkiye'nin yardımına çağırma planı işlemedi.

Bir milyon sığınmacı bekleniyordu, anca 15,000 kişi geldi, "Katil Beşar" safsatasının doğru olmadığı anlaşıldı, geri dönmeye başladılar, geride 5,000 sığınmacı kaldı.

Tayyip Bey orduyu Suriye'ye saldırmaya ikna edemezse Amerika Beşar Esad karşısında çaresiz kalacak.

Esas darbe İran'dan geldi.

"Amerika İran'a saldıracak" beklentisinin tam orta yerinde, İran Amerika'ya saldırdı.

İran'ın Kandil'e saldırması, Amerika'ya saldırması demektir.
Çünkü Irak Amerikan işgali ve denetimi altındadır. Irak toprağına yapılan saldırı, Amerikan denetimi altındaki bir bölgeye yapılmış bir saldırıdır.

İran, Amerikan ordusunun koruması altındaki bir örgüte Amerika'nın denetimi altındaki bir bölgede saldırı yapmıştır.
Amerika çaresiz kaldı. Saldırıyı durduramadı.

Amerika'nın Irak'taki askeri sorumlusu General Bucharan: "Eğer İran, Irak tarafından bir tehdit görüyorsa Irak hükümeti ile görüşmeli" diyebildi.

Bu cılız tepki, Amerika'nın başaşağı çakılışını tescilledi.

Amerika, Türkiye'ye verdiği "Kandil'den uzak dur" emrini İran'a verememişti.

Şubat 2008'de Türk ordusu Kuzey Irak'a girip Kandil'e yaklaştığında Buşoğlu Buş "Artık yeter, harekatı bitirin" talimatı vermiş, bunun üzerine AKP hükümeti, Zap, Avaşin ve Hakurk kamplarını geçerek Kandil'e yaklaşmış olan ordumuzu geri döndürmüştü.

İran örneğinde görüyoruz ki, bağımsız bir ülke, vatanı korumak söz konusu olduğunda, gereken tedbirleri korkmadan alabilir.

"Amerika izin vermez" yakınmaları bu anlamda doğru değildir, Org. Başbuğ'un "Kandil varken terör bitmez. Kandil'e harekat için Amerika engel değil" sözleri bu anlamda doğrudur.

Milli bir hükümet, Kandil'i denetim altına alarak terörü bitirebilir. Amerika bir şey yapamaz. İran'a bir şey yapabildi mi?

Kendi ordusunu yenmek için Amerika'ya muhtaç olan bir hükümet, Amerika'nın "Kandil'den uzak dur" talimatını doğal olarak yerine getirecektir.

Çin, Rusya, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Şanghay İşbirliği Örgütü'nde birleştiler.

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika BRICS (Brasil Russia India China SouthAfrica) örgütünde birleştiler.

Beyaz Rusya, Rusya ve Kazakistan Gümrük Birliği kurdu.
Latin Amerika ülkeleri kendi aralarında çeşitli birlikler kurarak Amerika'ya direniyorlar.

Amerika sessizce kuşatılıyor.

Amerikan emperyalizminin çöküşü, dünya çapında kapitalizmin sonu demektir.

Gelecek günler aydınlıktır.


Ali Serdar BOLAT

AMERİKA'NIN ÖNLENEMEZ BAŞAŞAĞI ÇAKILIŞI - 2
Ali Serdar BOLAT
16.08.2011



EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Mehmet Ali Güller, 8 Ağustos günlü Aydınlık köşe yazısında Amerika'nın borçlarından dolayı yediği fırçaları listeledi.

Açılışı Çin yaptı. Çin'in Dagon adlı finans kuruluşu, Amerika'nın kredi notunu düşürdü.

Bunu, Çin hükümetinin resmi açıklaması takip etti:

"ABD'nin borç alışkanlığı dünya ekonomisini tehdit ediyor. ABD acilen borçlarını yapılandırmalı"

Hemen arkasından Çin resmi haber ajansı Sinhua uyardı:
"ABD, savunma ve sosyal yardım harcamalarında kesinti yapmalı"

Bugüne kadar ABD'nin hakim olduğu IMF diğer ülkelerden borç yapılandırması isterdi.

Rusya Başbakanı Putin, ABD'yi "asalak" ilan etti:

"ABD, borçları nedeniyle dünya ekonomisinin asalağı.
İmkanlarının ötesinde kredi ile yaşayan bir ülke."

Sıra Hindistan'a gelmişti.

Başbakanılık Ekonomik Danışma Konseyi Başkanı Rangajaran:

"ABD'nin güvenilir bir borç yapılandırması planına sahip olduğunu göstermesi gerekir"

Bütün bunlardan sonra bir Amerikan kuruluşu olan Standard&Poor's, ABD'nin kredi notunu AAA'dan AA'ya düşürdü.

Ekonomik çöküş böylece belgelenmiş oldu.

Dolar 1944'te altına bağlanmıştı. Yani Amerika, kasasındaki altının değeri kadar dolar basıyordu. Amerikan Merkez Bankası, dolar getirene karşılığı kadar altın ödemeyi taahhüt ediyordu.

ABD, 1972'de bu kuralı bozdu. Altın karşılığı olmaksızın, ihtiyacı olduğu kadar dolar basmaya başladı.

Karşılığı olmayan kağıt parçalarını "dolar" diye vererek diğer
ülkelerden başta petrol olmak üzere her çeşit malı almaya başladı.

Bu sistemle Amerika 39 yıldır dünyayı haraca bağlamış durumda.

Ama, her güzel şey gibi bunun da sonu geldi.
Elinde dolar biriken ülkeler:

"Her çeşit malımızı Amerika'ya gönderip karşılığında dolar denen bu kağıt parçalarını alıyoruz. Bunlar ne işimize yarayacak?" diye sormaya başladılar.

İşte, Amerika'nın kredi notunun düşmesi bu soru ile bağlantılı.

Doğu Perinçek, 12 Ağustos günlü Aydınlık köşe yazısında Amerika'nın haraç sistemini açıkladı.

ABD'nin dış borcu 14,3 trilyon dolar.

Bu borcun 4,5 trilyon dolarının alacaklıları, elinde ABD hazine
bonoları olan ülkeler.

Çin en büyük alacaklı, elinde 1,2 trilyon dolarlık bono var. Ayrıca 2 trilyon dolarlık döviz yığınağı da var.

Amerika bu borçlarının üzerine yatmış durumda.

Çin ve diğer ülkeler, bu alacaklarının üzerine bir bardak soğuk su içmek zorunda kalacaklar.

İşçi Partisi MKK Üyesi Bülent Esinoğlu, 12 Ağustos günlü
"Ödemeyecekler" başlıklı yazısında açıkladı:

"Amerika 14,3 trilyon dolarlık, İngiltere ise 14,5 trilyon dolarlık borçlarını ödemeyecekler"

Doğu Perinçek diyor ki:

Ekonomi, her zaman ekonomi ile açıklanmıyor. "Ekonomist"lerin çıkmazı burada.

Çin niçin bir sürü mal üretip dolar denen kağıt parçaları karşılığında Amerika'ya yolluyor?

Amerikalılar hiç çalışmadan sadece dolar basıp Çin'den aldıkları malları badavadan giyip, yiyip, kullanıp yan gelip yatıyorlar?

Ekonomi bilimi içinde cevabı olmayan soru budur.

Ekonomi âlimleri, bu manzara içinde Çin'in haline bakıp "vah vah" diyorlar.

Peki, Çin bilmiyor mu ki Amerika bu borçların üzerine yatacak?

Neden hala Amerikan hazine bonoları almakta devam ediyor?

İşte ekonomi dışı büyük gerçek:

Emperyalizm sadece sermaye ihracı değildir.

Aynı zamanda, büyük silahlı güçlerine dayanarak üstünlük savaşı yürütür. Amerika, uçak gemilerine, nükleer silahlarına dayanarak dünyanın haracını topluyor.

Borç batağına saplanmış ve ekonomisi çökmüş olan Amerika,
silah göstererek barışçı (!) yollarla haraç toplayamazsa, halkını beslemek ve giydirmek için kaba kuvvete başvurmak zorumda kalabilir.

Libya benzeri küçük ülkelere sataşması, aslında asıl hasmı olan Çin gibi ülkelere gözdağı vermek içindir.

"Libya dolar yerine başka para birimleri ile petrol satmak istedi, vurdum.

Dolarımın egemenliğine taş koyarsanız sizi de vururum" demektedir.

İran ile olan hırlaşması da aynı nedenledir.

Eğer İran yarın "Tamam, bugünden itibaren petrolümü sadece dolarla satacağım, Çin'e verdiğim petrolü de kısacağım, sen benden al Çin'e sat" derse, İran o gün "Nümunelik demokratik" bir ülke oluverir.

Doğu Perinçek, 14 Ağustos tarihli Aydınlık köşe yazısında, Libyasaldırısının ikinci nedenini de açıkladı:

Çin'in elindeki bu kâğıtlar (2 trilyon dolar ve 1,2 trilyon dolarlık bono) aynı zamanda bir silahtır.

Ani Di Franco'nun "Doğru tutulduğunda her şey bir silahtır" sözü bu kâğıt parçaları için de geçerlidir.

Mao, ABD emperyalizmine "Kâğıttan kaplan" demişti. Şimdi Çin'in elinde kâğıttan silahlar bulunuyor.

Çin, deposundaki bu kağıtları çıkarıp kullanmaya başladığında, ABD ekonomisi çöker.

Nitekim, Çin bu dolar deposunun çok çok az bir kısmı ile
Libya ve diğer Afrika ülkelerine yatırımlar yapmaya başlayınca,
NATO Libya'yı bombalamaya başladı.

Libya'ya Haçlı seferinin bir anlamı da budur.

Amerika, Çin'e:

"Bana verdiğin haraçlar, haraç olarak kalmalıdır. Haraç, geri ödemesi olmayan bir ödeme biçimidir." demektedir.

Yani Çin, deposunda tuttuğu bu dolarları harcamamalıdır.
Çin, haraç olarak Amerika'ya her türlü malı göndermeli, ancak
karşılığında aldığı dolarları çekmecesinde tutmalıdır.

Peki, Çin haraç vermeyi niçin kabul ediyor?

Veya, bu haraç sistemi daha ne kadar devam edecek?

http://www.ordumillet.com/

Avrupa borsaları haftayı kayıpla kapadı
19 AĞUSTOS 2011


FTSE 100 endeksinde bir ayda hisseler yüzde 13, Fransız borsasında yüzde 18,3 Alman borsasında yüzde 24 oranında değer kaybetti.

Avrupa borsaları bu haftayı da kayıplarla kapadı.

Küresel ekonomideki büyümenin yavaşlayacağı, büyük ekonomilerin yeniden resesyona sürükleneceği ve Yunanistan'a yardımın tehlikeye girebileceği yolundaki kaygılar nedeniyle Londra Financial Times 100 endeksinde hisseler ortalama yüzde 1 oranında değer kaybetti.

Paris Cac endeksinde kayıp yüzde 1,9, Frankfurt Dax endeksinde de yüzde 2,2'lik düşüş yaşandı.
Böylece FTSE 100 endeksinde bir ayda hisseler yüzde 13, Fransız borsasında yüzde 18,3 Alman borsasında yüzde 24 oranında değer kaybetti.
Schroders' Group'un yatırım sorumlusu Alan Brown, "bunaltıcı bir haftayı geride bıraktıklarını" söyledi.

Yunan Maliye Bakanı Evangelos Venizelos'un piyasaları rahatlatma çabası beklendiği kadar etkili olmadı.

Finlandiya, Yunanistan'a 109 milyar Eoru'luk ikinci yardım paketine katılmak için Atina'dan garanti isteyince Avusturya, Hollanda, Slovenya ve Slovakya da aynı izlemek istediğini açıklamıştı.

Bu durum kurtarma paketinin zora girebileceği endişelerine neden olmuştu.

Morgan Stanley de Perşembe günü ABD ve Avrupa'nın "tehlikeli bir şekilde resesyona yakın olduğunu" savunmuştu.
BBC

Partiye yıldırım düştü!

İngiliz iş adamı Sir Richard Branson’ın (60) Karayipler’de bulunan özel adasındaki evinde verdiği parti sırasında eve yıldırım düştü.
23 Ağustos 2011
DIŞ HABERLER SERVİSİ
Düşen yıldırımın ardından çıkan yangında 8 yatak odalı ev harabeye dönerken, o sırada evde bulunan 20 kadar konuk tahliye edildi. Konuklar arasında Oscar ödüllü oyuncu Kate Winslet da bulunuyordu. Branson’ın yangın çıktığı sırada 90 metre ilerideki başka bir evde ailesiyle beraber olduğu belirtildi. Branson’un sahibi olduğu Virgin şirketinden bir sözcü sabaha karşı çıkan yangının evde ne kadar tahribat yarattığının henüz bilinmediğini, o sırada evde bulunan kimsenin yangından zarar görmediğini açıkladı.
Milliyet

ABD İki kere salllandı: 5.3-5.8



Bu konuda habertürk'ün haberi şöyle:

ABD'de "bomba etkisi" yaratan deprem: Pentagon binası boşaltıldı...
23 Ağustos 2011

ABD'nin Virgina eyaletinde orta büyüklükte bir deprem meydana geldi.

ABD Jeolojik Araştırma Merkezi, başkent Washington'da da hissedilen depremin büyüklüğünü 5.8 olarak açıkladı.

Virginia eyaletinde meydana gelen ve merkez üssü Charlottesville ile Richmond arasındaki bölge olduğu açıklanan depremin, Washington'un yanı sıra New York'ta Times Meydanı'ndan Aşağı Mahhattan'a kadar hissedildiği belirtildi.

Depremden sonra Pentagon ve Capitol binasının boşaltıldığı bildirildi.

BOMBA KORKUSU
ABD'nin Virgina eyaletinde meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki deprem, Amerikalılarda "bomba" korkusu yarattı.

Mesai saati sırasında meydana gelen depremin hemen ardından iş yerlerini boşaltan başkentliler, soluğu cadde ve parklarda aldı. Özellikle iş yerlerinin ağırlıklı olduğu Virginia'da caddeler bekleyen insanlarla doluştu.

Amerikalıların birçoğu, depremin yarattığı şok etkisiyle uzun süre işine dönmek veya evine girmek istemezken, bazıları ise binalara tekrar giriş yapmaya başladı.

Ancak, 11 Eylül saldırılarının 10. yılının yaklaştığı bir sırada meydana gelen deprem, Amerikalılarda "bomba" korkusu da yarattı.

Öğlen saatlerinde de ülkenin orta kesimindeki Colorado ve güneyindeki New Mexico eyaletleri arasındaki dağlık bölgede 5,3 büyüklüğünde deprem meydana gelmişti.
haber1001

Moody's Japonya'nın notunu da düşürdü



Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Japonya'nın Aa2 olan uzun vadeli kredi notunu bir basamak düşürerek Aa3"e çekti, not görünümünü ise durağan olarak belirledi.

24 Austos 2011
Anadolu Haber
Kuruluştan yapılan açıklamada, kararda, Japonya’nın düşük büyüme beklentisi, yüksek bütçe açığı ve kamu borçları ile Japonya hükümetinin 2009’daki küresel ekonomik resesyondan bu yana borçlarını daha da artırmasının etkili olduğu belirtildi.

Moody’s, zayıf büyüme beklentileri nedeniyle Japonya’nın yüksek kamu borçlarını ödemekte zorlanabileceğine dikkati çekerek, Japonya hükümetinin bütçe açığını azaltmak için daha çok çaba göstermesi gerektiğini vurguladı.

Kuruluş ayrıca, yaklaşık son beş yıldır sık sık hükümetin değişmesinin ülkede uzun vadeli ekonomik ve mali stratejilerin uygulanmasını engellediğine işaret etti.

11 Martta meydana gelen deprem ve tsunami felaketinin ardından ekonomisi büyük oranda zarar gören Japonya’nın gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYH) geçen yılın son çeyreğinde çeyrek bazda yüzde 0,6, bu yılın ilk çeyreğinde ise bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,9 daraldı. Ülke ekonomisi Haziranda sonlanan ikinci çeyrekte de yıllık bazda yüzde 1,3, çeyrek bazda ise yüzde 0,3 oranında daraldı.

Teknik olarak resesyona giren Japonya ekonomisi böylece üç çeyrektir üstüste daralmış oldu.

Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi Japonya’nın Aa2 olan kredi notunu 31 Mayısta "negatif" izlemeye alan ve not gözden geçirmesini 90 günlük bir süre içinde tamamlayacağını açıklayan Moody’s, bugünkü kararla bu süreci tamamlamış oldu.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s (S&P) da Ocak ayında Japonya’nın kredi notunu "AA" seviyesine düşürmüştü.

Gelişmiş ülkeler arasında en yüksek kamu borcuna sahip Japonya’nın borç oranı gayri safi yurtiçi hasılanın yaklaşık iki katına ulaşmış durumda.

ABD'de nükleer alarmı
24 Ağustos 2011
ABD'nin Virginia eyaletinde meydana gelen 5,9 büyüklüğündeki depremin ardından, İrene kasırgasının ikinci darbeyi vurduğu North Anna nükleer santralinde "acil durum alarmı" verildiği belirtildi.

Greenpeace Akdeniz tarafından yapılan açıklamada, Virginia depreminin ardından elektrik sıkıntısı yaşanan North Anna santralindeki iki reaktörün kapatıldığı belirtildi.

Açıklamada, Nükleer Düzenleme Ajansı'nın (NRC) santralin dışında elektrik kesintisi yaşandığını, ancak dizel jeneratörlerin çalışır durumda olduğunu bildirdiği kaydedildi.

Irene kasırgasının reaktörlere ikinci darbeyi vurduğu, şu anda santralde acil durum alarmı olduğu belirtilen açıklamada, santralde hasar tespit çalışmalarının yapıldığı, yedek dizel jeneratörlerin çalışmasının da takip edildiği belirtildi
haber10

Irene Kasırgası ABD'ye Doğru İlerliyor
25 AĞUSTOS 2011

Bahama Adaları'nı etkisi altına alan Irene kasırgası güneydeki adalarda onlarca evi tahrip etti.
Halen üçüncü kategori şiddetinde olduğu belirtilen Irene kasırgası, Amerika Birleşik Devletleri'nin doğu kıyılarına doğru saatte 185 kilometre hızla ilerliyor. Irene'in hızının giderek artması bekleniyor.

Acklins Adası'ndaki Lovely Bay yöresinin çok büyük tahribata uğradığı bildiriliyor. Ancak henüz adadan ölü veya yaralı haberi alınmadı.
Tribune gazetesi, internet sitesindeki haberinde, "bazı evlerin tamamen sellere kapılıp gittiğini, bazılarının çatılarının tümüyle uçtuğunu, elektrik hatlarının koptuğunu, yolların köklerinden sökülen ağaçlarla kapandığını" bildirdi.
Dev kasırganın Karayip adalarında sellere ve elektrik kesintilerine yol açığı bildiriliyor.
Bugün Türkiye saatiyle 15'te, Irene kasırgası, Bahama Adaları'nın başkenti Nassau'nun 105 km. kuzeydoğusunu etkilemekteydi.
Kasırga şimdi, Bahama'ların kuzeybatısındaki daha kalabalık nüfusun bulunduğu adalara doğru yol alıyor.
Bahama Adaları'na bağlı olan Mayaguana Adası'ndan bir emniyet yetkilisi, Irene kasırgasının evlerin çatılarını uçurduğunu ve bazı ağaçları kökünden söktüğünü duyurdu.
ABD'nin Miami kentindeki Ulusal Kasırga Merkezi, Irene kasırgasının Amerika sınırlarına ulaştığı sıralarda şiddetinin dördüncü kategoriye ulaşmasının beklendiğini açıkladı.
Doğu ABD hazırlanıyor
ABD'nin doğu kıyılarındaki eyaletlerde yaşayanlar, kasırgaya karşı gıda malzemelerini depolamaya başladı. Kuzey Carolina açıklarındaki adaların ise boşaltılmaya başlandığı bildiriliyor.
Amerikan yetkilileri, güneydoğu kıyılarında kasırgayla birlikte yükselen deniz sularına, yüksek dalgalara ve büyük gelgitlerle akıntılara karşı halkı uyardı.
Kasırganın bu sabah bulunduğu noktadan 1600 km. kuzeyde olan New York'da, Belediye Başkanı Michael Bloomberg, kentin plajlara bakan alçak mahallelerinde yaşayanları, hafta sonunu daha yüksek alanlarda geçirmeye çağırdı.BBC

ABD'nin en büyük bankasının hisseleri çöktü
24 Ağustos 2011

ABD'nin en büyük bankası Bank of America'nın hisseleri, yüksek tutarda sermaye artırımına gitmesi gerekeceği yolundaki artan endişelerle iki buçuk yılın en düşük seviyesine geriledi.

ABD borsalarında yüzde 3'lük yükselişe karşılık Bank of America hisseleri dün yüzde 1.9 değer kaybederek S&P 500 endeksinde en kötü performans gösteren hisse oldu.

Hisselerin yılbaşından bu yana yüzde 53'e yakın değer kaybetmesi piyasa değerinde 70 milyar doları aşkın düşüşe neden oldu. Bankanın borçlarını iflasa karşı sigortalamanın maliyeti ise bir aşamada rekor düzeye yükseldi.

Bankayı takip eden analistler, son birkaç hafta içinde yaptıkları açıklamalarda yeni sermaye standartlarının karşılanması için 50 milyar dolar kadar sermaye artırımı gerekebileceğini, buna ek olarak bankanın sorun yaşayan konut kredileri (mortgage) biriminin davalar nedeniyle büyük maliyetlerle karşılaşabileceğini belirttiler.

Fakat eski Merrill Lynch analisti Henry Blodget tarafından yayımlanan bir blogda bankanın analistlerin tahminlerinden daha yüksek tutarda sermaye artırması gerektiğini gösteren bir yazı yer aldı. Dün yayımlanan yazıda bankanın bilançosuyla ilgili sorunlar nedeniyle 100 ile 200 milyar dolar arasında aktif silmek zorunda kalabileceği ve en az bu tutarda yeni sermaye artırımına gitmesi gerekeceği ifade edildi.

Bankanın, ana faaliyet alanları dışında satılabilecek büyük varlıkları kalmadığı göz önüne alındığında bu kadar yüksek tutarda sermaye sağlanmasının zor olduğu görülüyor. Yeni hisse ihracı yoluyla yapılacak bir sermaye artırımı ise Bank of America hisselerindeki yoğun değer kaybı düşünüldüğünde, getireceği yüksek maliyet nedeniyle çekici değil.
haber10

Nijerya'da BM binası bombalandı: En az 18 ölü, 100 civarında yaralı
26 AĞUSTOS 2011



Nijerya'nın başkenti Abuja'daki Birleşmiş Milletler binasına düzenlenen şehadet eyleminde en az 18 kişinin öldüğü bildiriliyor.

Olay yerindeki bir BBC muhabiri, eylemin patlayıcı dolu bir araçla yapıldığını ve binanın ilk katlarının tahrip olduğunu söylüyor.

BBC Muhabiri Beşir Saad Abdullahi'ye göre araç binanın kapısından girdi, iki güvenlik bariyerini aşarak ilk kata çarptı; bu sırada infilak etti.

Olay sırasında yüzlerce BM çalışanının bulunduğu beş katlı binanın ilk katı büyük zarar gördü, binadaki bütün camlar patladı.

Polis kaynakları en az 18 ölü olduğunu söylüyor.

Ayrıca bazıları ağır, en az 100 yaralı bulunduğu haberleri geliyor.

Ekipler binada mahsur kalanları kurtarma çalışmalarını sürdürüyor.

Binada çalışan UNICEF görevlisi Michael Ofilaje "Etrafa saçılmış cesetler gördüm. Çok sayıda ölü var." diye konuştu.

Nijerya Dışişleri Bakanı Viola Onwuliri ise ülkesinde ilk kez böyle bir hedefin saldırıya uğradığına dikkat çekerek, bombanın uluslararası toplumu hedef aldığını söyledi.

Henüz olayın sorumluluğunu üstlenen olmadı.
Ancak Reuters ajansına bilgi veren Nijeryalı istihbarat kaynakları, yerel şeriatçı örgüt Boko Haram ya da İslami Mağrip'te El Kaide'den şüphelendiklerini söylediler.
Nijerya'da Haziran ayında bir polis karakoluna patlayıcı yüklü araçla saldırılmış, olaydan Boko Haram sorumlu tutulmuştu.
haber1001

Cezayir'de kışlaya eylem: En az 4 asker öldü

Cezayir'in Çerçel kasabasında askeri kışlalara düzenlenen iki şehadet eyleminde en az 4 asker öldü.

İftartardan sonra düzenlendiği belirtilen eylemde en az 4 askerin de yaralandığı söyleniyor..

Tizi Uzu kasabasında polis merkezine bu ay düzenlenen ve en az 29 polisin yaralandığı şehadet eylemini El Kaide'nin Kuzey Afrika kanadı üstlenmişti. haber1001

ABD'de kasırga nedeniyle 2 milyonu aşkın kişiye evlerini terketmeleri çağrısı yapıldı


27 AĞUSTOS 2011

İrene kasırgasının hızı saatte 150 km'ye ulaşırken, ABD'nin doğu kıyılarında 2 milyonu aşkın kişiye evlerini terketmeleri çağrısı yapıldı.

Tarihte benzeri olmayan bir tahliye kararı alan New York valisi kentin alçak bşlgelerinde yaşayan 250 bin kişiye yüksek kesimlere gitme emri verdi.

New York Valisi Andrew Cuomo, "Bu olağanüstü durumda, Irene kasırgasının yol açabileceği her türlü hal için her düzeyde devlet kurumunu harekete geçiriyorum." dedi.
Olağanüstü hal kapsamında New York'ta bugün öğle saatlerinden itibaren toplu taşıma araçlarının çalışmayacak.
Kasırganın şiddetlenmesi durumunda kentteki önemli köprü ve alçaktaki Hudson Vadisi'nin kapatılacağını da duyuruldu.
Yetkililer ayrıca, Irene kasırgası nedeniyle New York'ta 5 havaalanının, öğlen saatinden itibaren gelen yolcu uçaklarına kapatılacağını bildirdi.

Havacılık yetkilileri, kapatma kararının, John F. Kennedy, Newark Liberty, LaGuardia, Stewart ve Teterboro havalanlarında geçerli olacağını, gelen tüm iç ve dış hat yolcu uçaklarına uygulanacağını söylediler.

Genelde kasırgalara alışık olmayan New Jersey, New York ve Long Island'ın Irene kasırgasından etkilenmesi bekleniyor.

Irene kasırgası nedeniyle ABD'nin 7 eyaletinde olağanüstü hal ilan edildi.

Kuzey Carolina, Maryland, Virginia, Delaware, New Jersey ve New York'da olağanüstü durum ilan edildi.

Amerikan demiryolları Amtrak, Washington'un güneyinde, doğu kıyısındaki tren seferleri iptal etti; havayolları da hafta sonunda hava ulaşımında geniş çaplı aksamalar olacağını tahmin ediyorlar.

ABD'nin başkenti Washington'da, kent sakinleri, Irene kasırgasına karşı 3-5 günlük gıda ve ilaç stok etmeye başladı.
Delaware, Maryland, New Jersey ve Cumartesi öğleden sonra Irene kasırgasının etkisi altına girmesi beklenen Kuzey Carolina eyaletlerinin bazı bölgelerinde zorunlu tahliyelere gidiliyor.
Bu eyaletlerde olağanüstü durum ilan edilmesi, eyaletlerle ABD federal felaket dairesi yetkilieri arasında daha yakın bir işbirliği yapılabilmesine olanak sağlıyor.
Tropik fırtınadan etkilenip etkilenmeyeceği konusunda gözlem altında bulunan başkent Washington'da, Martin Luther King Jr için yakınlarda açılan anıtta Pazar günü yapılması planlanan ithaf töreni Eylül ayına ertelendi.
Törene Başkan Barack Obama'nın da katılması bekleniyordu.
Halen Bahama Adaları'nı terketmekte olan Irene kasırgası Karayipler'de büyük tahribat yarattı.
Meteoroloji uzmanları Irene'in ABD'nin doğu kıyıları boyunca kuzeye doğru ilerlerken zayıflayacağını, ama Pazar günü hala güçlü sayılan ikinci kategoride bir fırtına olacağını tahmin ediyorlar.
Amerikan yetkilileri Kuzey Carolina'dan Chesapeake Körfezi'ne ve Maryland'ın doğu kıyısına kadar olan şeritte, denizde kopacak tehlikeli fırtınalara, yüksek dalgalara, büyük gelgitlere ve akıntılara karşı uyarıda bulunuyorlar.
BBC

Irene'in bilançosu 20 milyar dolar
31 Ağustos 2011

Irene Yıktı Geçti

ABD, Irene kasırgasının ardından yaralarını sarmaya çalışıyor. Ölü sayısı 43'e çıktı. Kasırga, Karaibler'de 5, Kanada'da da 1 kişinin ölümüne yol açtı.

Amerika'nın kuzey doğu eyaletlerini etkileyen Irene kasırgası, saatte 140 kilometre olan hızını azaltarak, tropikal fırtınaya dönüştü.

Kasırganın yol açtığı seller yüzünden, binlerce kişi hala kurtarılmayı bekliyor. Enkaz altından yeni cesetler çıkmasından kaygı duyuluyor.

Son 80 yılın en büyük sel felaketini yaşayan Vermont eyaletinde 200'den fazla karayolunun sel altında kaldığı, bazı yerleşim merkezlerinin haritadan silindiği bildirildi.

New Jersey ve çevresinde okullar sığınma merkezi haline dönüştürüldü.

Virginia ve Kuzey Carolina eyaletlerinde milyonlarca kişiye elektrik verilemiyor. Ülkede yüzbinlerce ev, kasırgadan hasar görmüş durumda.

Irene kasırgasının, Amerikan ekonomisinde 20 milyar dolarlık zarara yol açtığı hesaplanıyor.
TRT

ABD'de Çifte Felaket
01 Eylül 2011
Bir yanda kasırga, diğer yanda orman yangını... Amerika Birleşik Devletleri çifte felaketle mücadele ediyor.



Amerika Birleşik Devletleri'nin Teksas eyaletinde salı günü başlayan orman yangınını söndürme çalışmaları sürüyor.
30 kilometrekarelik alanda etkili olan yangında 40 ev enkaz yığınına döndü. Yangını söndürmek için itfaiye ekipleri havadan ve karadan çalışmalarını sürdürüyor.
Ülkenin kuzeydoğusundaki ise, Irene kasırgasının ardından yaralar sarılmaya çalışılıyor.
Sivil savunma ekipleri, dünya ile bağlantısı kesilen yerleşim yerlerine su, gıda ve battaniye taşıyor.
Afet bölgesi ilan edilen Kuzey Carolina ve New York'ta yaklaşık 2 buçuk milyon kişiye hala elektrik verilemiyor.
Nehirlerde su seviyesi düşmeye başladı ancak halen birçok yerleşim yeri su altında...
Japonya'da Tayfun Alarmı
Japonya'da da tayfun alarmı var.
Yetkililer, şiddetli bir tropikal tayfunun, ülkenin Büyük Okyanus kıyılarına yaklaşmakta olduğunu haber verdi.
Şiddetli rüzgar ve sağanak yağmuru beraberinde getirmesi beklenen Talas tayfununun cuma ya da cumartesi günü Japonya'ya ulaşması bekleniyor.
TRT

Kasırga Akıncıları "küffar"ın üzerine akınlarını kesintisiz sürdürüyor...
05 Eylül 2011


Bu konuda TRT'nin haberi şöyle:

Kasırgalar Hayatı Felç Ediyor

Japonya'da, etkili olan Talas tayfununda ölü sayısı 33'e çıktı. Irene'nin arkasından yaralarını sarma çabasındaki Amerika Birleşik Devletleri'nde ise, tropik fırtına Lee, karaya ulaşınca, güç kaybetti.

Talas Tayfunu Japonya'nın güneyinde hayatı felç etti.
Haftasonu aralıksız süren yağışlar, nehirleri taşırdı. Sel ve toprak kaymalarında 55 kişi kayboldu.
Arama kurtarma çalışmaları aralıksız sürüyor...

En büyük darbeyi güneybatıdaki Kii Yarımadası aldı.
Japonya Başbakanı Yoşihiko Noda, kayıpları bulmak için tüm imkanların seferber edildiğini duyurdu.

460 bin kişinin tahliye edildiği tayfunda, 3 bin 600 afetzede ise mahsur kaldı.

Bu arada Meksika körfezinden Amerika Birleşik Devletleri'nin güneyine ulaşan tropik fırtına Lee karaya indikten sonra güç kaybetti.
Fırtına, Meksika Körfezi'ndeki petrol üretiminin yüzde 60'ının durmasına sebep oldu.
Güç kaybetse de Lee'nin Louisiana (Luiziana), Mississippi ve Alabama Eyaletleri'nde sel ve su baskınlarına yol açabileceği belirtildi.

Katia Tehdit Oluşturabilir

Hızla ikinci kategoriye yükselen Atlas Okyanusu'ndaki Katia Kasırgası'nın ise, önümüzdeki günlerde ülkenin doğusunda tehdit oluşturabileceğine dikkat çekiliyor.

haber1001

Teksas'ta yangınlar 1000 evi yuttu
6 EYLÜL 2011



ABD'nin Teksas eyaletinde hafta sonundan bu yana devam eden yangınlar, 1000'i aşkın evin kül olmasına yol açtı.
Günlerdir fırtına şiddetindeki rüzgarın hız kesmeye başlamasıyla, alevlerle savaşan itfaiyeciler biraz olsun nefes aldı.

Ancak eyaletin çeşitli noktalarında 50'den fazla yangın devam ediyor.

Bunlardan en büyüğü eyalet başkenti Austin'in güneydoğusundaki Bastrop bölgesinde sürüyor.
Çapı 26 kilometreyi aşan yangın hala kontrol altına alınamadı.
Bu bölgede beş bin kişi evlerinden tahliye edildi. İşyerleri, okullar kapatıldı.

Sadece Pazar günü, 63 yeni noktada yangın çıktı, iki kişi yanarak öldü.

Fırtına körükledi

ABD'nin ikinci büyük eyaleti Teksas, son 60 yılın en kurak yazını geçirdiği için pek çok çalılık alan, alev almaya hazır durumdaydı.

Alevlerin yayılmasına ise tropik Lee fırtınasının yarattığı şiddetli rüzgarlar yol açtı.

Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adayı olmak için yarışan Teksas Valisi Perry, kriz dolayısıyla seçim kampanyasına ara verip eyalete döndü.

Perry, düzenlediği basın toplantısında şimdiye dek 40 bin hektarı aşkın alanın yandığını söyledi.

Geçen Kasım'dan bu yana yangınların etkili olduğu alanların toplamı 1,5 milyon hektarı (16 bin km2) buluyor.

Perry, bu alanın Connecticut gibi küçük bir eyaletin tüm yüzölçümüne tekabül ettiğini vurguladı.

Bir başka deyişle yanan alan Malta, Lüksemburg, Karadağ, Lübnan ya da Katar gibi ülkelerden büyük.

Önümüzdeki 48-72 saatin yangının seyri açısından önemli olduğunu söyleyen Vali Perry, ayrıca halktan tahliye emirlerine uymalarını, elektrikleri kesildiyse evlerinde kalmamalarını istedi.
BBC

İsrail'deki Protestolarda 40 gösterici tutuklandı
07 Eylül 2011
İsrail'de haftalardır süren hayat pahalılığı gösterilerinde yolları kapatan ve belediye binasına girmeyi başaran 40 gösterici tutuklandı.



İsrail polisi yolları kapatan ve belediye binasına girmeyi başaran 40 göstericiyi tutukladı.

İsrail'de Temmuz ayından bu yana belediye binası yakınında kamp kuran göstericiler hayat pahalılığını protesto ediyor.
Belediye işçilerinin, kamp yakınında önlem için yerleştirilen güvenlik kulübelerini kaldırmasının ardından göstericiler, bina yakınındaki ana caddeyi kapatarak trafiğin durmasına neden oldu.

Göstericiler, belediye binasına da girmeyi başardı.

Olaya müdahale eden İsrail polisi 40 göstericiyi gözaltına aldı.
İsrail'de, Cumartesi günü yüzbinlerce kişinin katıldığı ülke tarihinin en büyük gösterisi, ekonomik reformlar konusunda Başbakan Benyamin Netanyahu üzerindeki baskıları artırmıştı.
haber1001

Economist: 'ABD İsrail'le olan dostluğu dolayısıyla bedel ödeyecek'
16 EYLÜL 2011



Economist dergisindeki bir değerlendirmede, son yıllardaki gelişmelerle ABD'nin İsrail, Türkiye, Mısır ve Filistin arasında sıkışıp kaldığı belirtiliyor.

Yazı "Barack Obama için Orta Doğu'da işler ne zaman doğru gidecek?" cümlesiyle başlıyor.

Yorumda ABD Başkanı Barack Obama'nın işbaşına geldiğinde Filistin'de iki devletli bir çözüm bulunmasını umduğu ve bunun için de epey bir siyasi yatırım yaptığı, Arap Baharı'nın doğru tarafında olmayı çok istediği ama sonuçta kendisini bir Arap ülkesindeki (Libya) savaşa karışmış, bir diğerindeki (Suriye) savaşı çaresizce izler halde bulduğu ve son olarak da Doğu Akdeniz'deki en iyi dostları arasındaki kavganın ortasında kaldığı belirtiliyor.

Economist "Bu sürtüşmeden çıkış yolu olmayabilir" diyor.
"Daha düne kadar Doğu Akdeniz, öteden beri Amerikan 6. Filosu'nca korunan sakin bir göl gibiydi. İsrail, Mısır ve Türkiye yalnızca ABD'nin değil, birbirlerinin de dostuydular." diyen Economist, sonraki yıllarda İsrail-Mısır ve İsrail-Türkiye ilişkilerinin soğumasına rağmen, bu üç ülke hükümetlerinin ve silahlı kuvvetlerinin aralarındaki stratejik anlayışa sadık kaldıklarını hatırlatıyor.

Ancak artık durumun değiştiğini belirten Economist'e göre, 10 Eylül'de İsrail'in Kahire büyükelçiliğine yapılan saldırıda İsrail büyükelçisinin Arap Baharı'nın pençelerinden kurtarılıp Kudüs'e götürülme şekli, Arapların demokratik uyanışının İsrail-Mısır barış antlaşması için ne anlama geldiğini yansıtıyor.

Savaş yolu

Economist, Amerika'nın aynı zamanda, başarısız bir şekilde Mavi Marmara olayından sonra bozulan İsrail-Türkiye ilişkilerini düzeltmeye çalıştığını ve bir yandan İsrail ile Mısır arasındaki gerilim tırmanırken, İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin kopmasının ABD'yi çaresizce arada bıraktığını belirtiyor.

"Amerikan Dışişleri Bakanlığı, ümitsiz bir şekilde, iki güçlü müttefikinin bölge istikrarı için işbirliği yapmaları çağrısında bulunuyor ama kısa bir süre içinde mümkün görünmüyor." diyen Economist, İsrail'i "şımarık bir çocuğa" benzeten Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Edoğan'ın da "savaş yoluna girdiğini" yazıyor.

Erdoğan'ın yalnızca kendi ulusal onurunu korumakla yetinmeyip Filistin davasının bayrağını da eline aldığına işaret eden Economist, Filistinlilerin sonu gelmez barış görüşmelerini bir yana bırakıp bu ay sonunda, BM nezdinde bağımsız devlet olarak kabul edilme girişimlerine de kuvvetle arka çıktığını hatırlatıyor.

"Sonu gelmeyen barış sürecinin başını çeken Amerikalılar, bu fikri duyunca dehşete düşüyor" diyen dergi, BM kararıyla bir Filistin devleti kurulmasının birçok olumsuz sonucu olacağını, İsrail ile Kongre'deki dostlarının Filistin Özerk Yönetimi'ne verilen mali yardımları ve vergi desteğini kesmeyi düşündüklerini, Batı Şeria'da İsrail ile Filistinliler arasındaki güvenlik işbirliğinin çökebileceğini ve bunun da yeni bir intifada'ya yol açabileceğini belirtiyor.

Filistinliler planladıkları karar tasarısını epeyce yumuşatmadığı takdirde, Obama'nın bir Filistin Devleti önerisini hemen hemen kesin olarak veto edeceğini kaydeden Economist, bunun da seçimler yaklaşırken kendisine ihtiyaç duyduğu İsrail yanlısı puanları kazandıracağını, ama Araplarla ilişkilerini düzeltebilmek için gösteregeldiği çabaları tuzla buz edeceğini yazıyor.

'ABD İsrail'le olan dostluğu dolayısıyla bedel ödeyecek'

Economist'in Doğu Akdeniz'de soğuyan ilişkileri irdelediği yorum yazısında "Amerikan yetkililerinin Avrupa'nın yardımıyla BM'de bir çarpışma yaşanmasını önlemek için gösterdikleri çabalar başarılı olsa bile, Amerika'nın Orta Doğu politikası karmakarışık halde." deniyor ve Mısır'da devrimle yolları açılan güçlerin İsrail'le ilişkilerin kesilmesi için bastıracağını, Erdoğan'ın İsrail'e yönelik darbelerinin de devam edeceğini kaydediyor.

Dergi İsrail'in, Başbakan Netanyahu'nun Filistinlilere karşı izlediği uzlaşmaz tutumun bedelini ödemekte olduğunu kaydediyor; Başkan Obama'nın Arap Baharı'nın doğru tarafında yer almak için büyük istek göstermesine rağmen, Amerika'nın da İsrail'le olan dostluğu dolayısıyla giderek büyüyen bir bedel ödeyeceğini vurguluyor.

BBC/haber1001

Hindistan'da Depremoldu, Nepal'deki İngiltere Büyükelçiliği yıkıldı
18 Eylül 2011

Hindistan'ın kuzeydoğusu şiddetli bir depremle sarsıldı. 6,8 büyüklüğündeki depremde, en az 12 kişi hayatını kaybetti, en az 50 kişi de yaralandı.

Deprem, Nepal sınırı yakınında, Hindistan'ın kuzeyindeki Sikkim eyaletinin başkenti Gangtok'un 64 kilometre kuzeybatısında meydana geldi.

Deprem Nepal'in yanı sıra, Hindistan'ın Yeni Delhi, Guvahati ve Kalküta kentleri ile Butan ve Bangladeş'te de hissedildi.

Nepal'in başkenti Katmandu'da İngiltere Büyükelçiliği yıkıldı, Depremin merkez üssüne 270 kilometre uzaklıktaki Nepal'in başkenti Katmandu'da 3 kişinin, İngiltere Büyükelçiliği binasının yıkılması sonucu öldüğü belirtilirken, 2 kişinin ülkenin doğusunda yaşamını yitirdiği açıklandı.kentte trafik durdu ve elektrik kesintisi meydana geldi.

Hindistan sınırındaki Taplejung bölgesinde de okul binaları ve evlerin bazıları hasar gördü, bazıları yıkıldı.
haber1001

Şili'de öğrenci ve öğretmenler sokaklarda
23 EYLÜL 2011

Şili'de iki yüz bine yakın öğrenci ve öğretmen başkent Santiago sokaklarındaydı.

Ülkede kapsamlı eğitim reformu talep edilen yürüyüşe katılımın, 1990'da diktatörlüğün sona ermesinden bu yana ulaşılan en yüksek rakam olduğu tahmin ediliyor.

16 yaşındaki göstericiyi öldüren polisler açığa alındı
Şili genel grevinde gerginlik
Şili'de büyük öğrenci yürüşünde çatışma çıktı

Dünkü yürüyüşü düzenleyen organizasyon komitesinden yapılan açıklamada, gösteriye yüz seksen bin kişinin üzerinde katılım olduğu belirtildi.

Şili'de dört ay önce başlayan öğrenci eylemlerine, eğitim sisteminin adaletsizliğine ve eğitime yetersiz kaynak ayrılmasında karşı duyulan tepkiler yol açmıştı.

Gösteriler sırasında 16 yaşındaki Manuel Gutierrez Reinoso polis kurşunuyla hayatını kaybetmişti.

Büyük uçurum

Şili'deki eğitim sistemine dair eleştirilerin başında özel okullar ile devlet okulları arasındaki uçurum geliyor.

Öğrenci hareketi tarafından talep edilen, kaynak azlığı sebebiyle eğitim kalitesi düşük olan kamu üniversiteleriyle, yalnızca zenginlerin gidebildiği özel üniversiteler arasındaki farkın ortadan kalkması.

Dünkü gösteriye katılanların da ifade ettikleri üzere, talepleri devletin eğitim alanının kontrolünü eline alması ve eğitime ayrılan bütçenin artırılması.

Göstericiler ayrıca, yoksul öğrencilere kredi yerine burs sağlanması ve eğitim alanında kar amaçlayan kurumlara izin verilmemesini talep ediyorlar.

Dört aydır artarak devam eden öğrenci gösterilerinin ardından devlet başkanı Sebastian Pinera, eğitim reformu sözü vermiş ve eğitim alanına 4 milyar dolarlık ek kaynak ayrılacağını açıklamıştı.

Ancak Pinera, eğitim alanının tümüyle devlet kontrolüne alınmasını ve ücretsiz eğitim taleplerini sert bir şekilde reddediyor.

Reform sözü veren Başkan Piniera, öğrenci gösterilerinin ortaya çıktığı dönemde "herkes ücretsiz eğitim ve sağlık hizmeti istiyor ama birilerinin onlara hiçbir şeyin bedava olmadığını, birilerinin bunların bedelini ödediğini anlatması lazım" demişti.

Hedef hükümet değil neo-liberal model


Öğrenci hareketinin liderlerinden Camila Vallejo.

Öğrenci hareketi ise devlet başkanının söz verdiği reformların yeterli olmayacağını, 1973 ile 1990 arasında yaşanan askeri yönetim sırasında kurulmuş eğitim sistemini düzeltemeyeceğini savunuyorlar.

Öğrenci hareketinin liderlerinden Camila Vallejo, insanların eğitim alanında yaşanan krizin diktatörlük döneminde yerleştirilen modelin krizi olduğunu anladıklarını söylüyor.

Vallejo bu sebeple, sürdürdükleri hareketin şu anki hükümete karşı bir tepki değil neo-liberal modele bir itiraz olduğunu belirtiyor.

Şili'den bildiren BBC muhabiri Pigeon Long, ülkedeki toplumsal havanın 1980lerden bu yana ilk kez bu kadar muhalif doğrultuda ilerlediğini belirtiyor.

Long, ülkedeki muhalefetin öğrenci hareketiyle sınırlı olmadığını, hidro-elektrik santrallere karşı çevrecilerin, maden işçilerinin, çalışma güvenliği talep eden ulaştırma işçilerinin, ve köylülerin kısa zaman içinde sokaklara döküldüklerine dikkat çekiyor.

Long'un konuştuğu eski eğitim bakanı Jose Joaquin Brunner'a göre Şili'de yaşananlar ülkede Amerikan modeli, radikal serbest piyasa fikrinin benimsenmiş olmasına dayanıyor.

Brunner, Şili'de ABD'de olduğu gibi piyasaların aşırı derece özgür bırakıldığı ve sağlıktan eğitime her alanı kendi mantığında dönüştürdüğü bir sistem hakim.

Brunner, bu yüzden de derinden hissedilen bir huzursuzluğun ülkeye yayılmış olduğunu düşünüyor.
BBC

ABD'de Kapitalizme İsyan: Wall Street'te 700 Gözaltı
02 Ekim 2011

Arap baharı Avrupa'dan Sonra ABD'ye de sıçradı...

Bu konuda TRT'nin haberi şöyle.

New York’ta yaklaşık 3 hafta önce başlayan kapitalizm karşıtı gösterilerde 700 kişi gözaltına alındı.

Amerika Birleşik Devletleri'nde, ekonominin kalbi Wall Street'te yaklaşık 3 hafta önce başlayan kapitalizm karşıtı gösteriler, diğer kentlere de yayılıyor.

Wall Street yakınındaki bir parkta kamp kuran göstericiler, Brooklyn köprüsüne yürüyüş düzenledi.

Polis, 700'den fazla kişiyi gözaltına aldı.

New York'ta, büyük finans kuruluşlarının merkezi Wall Street'teki gösterilere katılım giderek artıyor.

Oskar ödüllü sinema oyuncusu Susan Sarandon ile Oskar ödüllü belgesel yönetmeni Michael Moore göstericilerin kampını ziyaret etti.

Kapitalizm karşıtı sloganlar atan ve Müslümanlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıldığından şikayet eden göstericiler, Obama yönetimini bankaları kurtarıp, halkı batırmakla suçladı.

Göstericilerin çoğu, aylardır işsiz olduklarını, çocuklarının okul paralarını ödeyemediklerini söylediler, polisin kendilerine karşı aşırı güç kullandığını savundular.

Üçüncü haftasına yaklaşan gösteriler, New York'un yanısıra, Şikago ve Los Angeles'a da yayıldı.

Bazı büyük sendikalar da, gösterilere destek vereceklerini açıkladı.
















Ajanslar, herhangi bir lideri olmayan göstericilerin kendiliğinden hareket ettiklerine dikkat çekiyor.

ANKA’ya konuşan protestocular, "Amerikan ve dünya medyası iki haftadan beri sürdürdüğümüz eylemi görmüyor. Ancak bugün çok sayıda gözaltı gerçekleştikten sonra medya sesimizi duydu. Bizim gerçekleştirdiğimiz protestolarla ABD’de 'Amerikan Baharı' yaşanacak, ekonomik varlıklar adil olarak paylaşılacak, sesimizi dünyaya duyurana kadar eylemlerimizi sürdereceğiz" şeklinde konuştular.
haber1001

Şeyh Nazım Kıbrısi: "Savaş çıkacak, erzak depolayın!"

Şeyh Nazım Kıbrısi, Türkiye ile Rum Kesimi arasında yaşanan sondaj kriziyle ilgili şok bir iddiada bulundu.
3 Ekim 2011 21:08

Kıbrısi, Türkiye ile Rum Kesimi arasında savaş çıkacağını belirterek, Kıbrıslı Türkler'e erzak depolaması çağrısında bulundu.

Türkiye ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasında bir aydır karşılıklı restleşmelerle giderek büyüyen krize değinen Şeyh Nazım Kıbrısi, krizle ilgili öngörülerde bulunuyor.

Önce krizle ilgili genel değerlendirmelerde bulunan Kıbrısi, konuşmasının devamında ise iki taraf arasında savaş çıkacağı iddiasında bulundu.

Kıbrıslı Türkler'e 'Elinde parası olan tutmasın, zahire, buğday arpa ne bulursa alsın' uyarısı yapan Kıbrısi, iddiasını bir adım daha ileri taşıyarak, halkın 5'te 4'ünün öleceğini ve 5'te birinin kalacağını ileri sürüyor.

VAKTİ GELDİ

Kendisini ziyaret eden sevenlerine sohbet eden Kıbrısi 'vakti saati geldi' diyerek şu ifadeleri kullandı: "Bu harp, en zor harptir, en korkunç harptir, en tahlikeli harptir." haber5

İŞTE ŞEYH NAZIM KIBRISİ'NİN UYARILARI;
http://www.hicrethaber.com/haber.php?haber_id=19705

Suudi Arabistan'ın doğusunda çatışmalar
4 EKİM 2011

Suudi yetkililer, dün geç saatlerde "bir yabancı ülkenin kışkırtması sonucu" Katif vilayetinde çatışma çıktığını belirtti.

Suudi Arabistan'da nüfusun yüzde 10 kadarını oluşturan Şii azınlık yoğun olarak doğu bölgelerinde yaşıyor. Bölge bu yılın başlarında da protestolara sahne olmuştu.

Devlet basın yayın organları yaralanan 14 kişiden 11'inin güvenlik görevlisi, üçünün de sivil olduğunu açıkladı.

Suudi Arabistan haber ajansı SPA, İçişileri Bakanlığına dayanarak "motosikletli bir grup kanun kaçağı ve isyancının Katif kenti yakınındaki el-Avamiya köyü yakınında toplandığını" aktardı ve grubun elinde molotof kokteylleri olduğunu bildirdi.

SPA, bu grubun, "Suudi Arabistan'ın güvenlik ve istikrarını baltalamayı amaçlayan bir yabancı ülkeden kaynaklanan kışkırtmayla güven ortamını bozduğunu" bildirdi.

Suudi Arabistan, "müdahaleci yabancı ülke" tanımlamasıyla, üstü örtülü şekilde, genellikle İran'ı kastediyor.

Mart ayında, ülke çapında yönetim aleyhtarı gösterilerin planlandığı günden bir gün önce, Suudi polisi Katif'teki protestocuları dağıtmak için ateş açmıştı.

Şii azınlıktan olan göstericiler, herhangi bir suçlama yöneltilmeksizin alıkonan tutukluların serbest bırakılmasını istiyordu.

İnsan hakları grupları, Katif'te daha önceki gösteriler sırasında da, polisin göstericileri dövdüğünü belirtmişlerdi.
1930'lardan bu yana krallıkla yönetilen Suudi Arabistan'da, protesto gösterileri yasak.
BBC

Batman'da Dibi Ölçülemeyen Çukur Korkuttu
06 Ekim 2011
Yol yapım çalışması sırasında ortaya çıkan ve derinliği henüz ölçülemeyen çukur nedeniyle çalışmalar durduruldu...



Batman'da yol yapımı sırasında ortaya çıkan çukur nedeniyle çalışmalar durduruldu. Derinliği henüz ölçülemeyen çukurla ilgili Batman Üniversitesi öğretim görevlileri inceleme başlattı.
Batman'ın Esentepe Mahallesi'nde, TOKİ tarafından yaptırılan jandarma konutlarının yol yapım çalışmaları sırasında, çapı yaklaşık 1 metre olan çukur oluştu. Bunun üzerine kepçe operatörü durumu yetkililere bildirildi.
Olay yerindeki bazı vatandaşlar, ayna yardımıyla ışık yansıtarak çukurun zeminin görmeye çalıştı. Batman Belediyesi Fen işleri Müdürlüğü'ne bağlı ekipler de, ucuna taş bağladıkları iple çukurun derinliği ölçmeye çalıştı.
Taşın zemine ulaşmaması üzerine belediye yetkilileri, durumu Batman Üniversitesi'ne iletti. Üniversitenin Jeoloji Bölümü'nden gelen 3 öğretim görevlisinin ilk incelemeyi yapmasının ardından çukurun etrafı güvenlik şeridiyle çevrildi.
Belediye Başkan Vekili Serhat Temel, yol yapım çalışması sırasında ekiplerinin bir çukur fark ettiğini, bu nedenle çalışmanın durdurulduğunu, derinliği bilinmeyen çukurun çevresindeki topraktan numune alındığını belirterek, ''Batman Üniversitesi'nde detaylı bir inceleme yapılacak. Çıkacak sonuca göre deliğin kapatılıp kapatılamayacağına karar verilecek'' dedi.
TRT

Çin'de iki Tibetli kendini yaktı
7 Ekim 2011
Çin'in güneybatısındaki etnik Tibet bölgesinde iki Tibetli keşiş, Pekin yönetiminin dini kısıtlamalarını protesto etmek amacıyla kendini yaktı.

Merkezi Londra'da bulunan "Özgür Tibet" adlı grup, Siçuan eyaletindeki Aba bölgesinde Kirti Manastırı'nda keşiş olan 19 yaşındaki Choepel ile 18 yaşındaki Khayang'ın kendilerini ateşe verdiklerini, Choepel'in yaşamını yitirdiğini duyurdu.

Khayang'ın durumu ve nerede olduğu hakkında ise bilgi alınamıyor.

"Uluslararası kamuoyunun dikkatini dünyanın en büyük ve en uzun süreli insan hakları krizlerinden birine çekmek için yaşamları feda etmeye kararlı çok sayıda genç ve cesur Tibetli olduğunu" belirten grup tarafından yapılan açıklamada, "uluslararası toplum, Çin hükümetinin Tibet halkına uyguladığı şiddet ve baskıya karşı daha fazla sessiz kalamaz" denildi.

Mart ayından bu yana 7 Tibetli, ruhani liderleri Dalay Lama'yı "ayrılıkçı" olarak niteleyen Çin hükümetinin dini kısıtlamalarını protesto etmek için kendini yaktı.
haber10

Sokaklar İtalya'da da ısınıyor
09 Ekim 2011 -

Avrupa'daki borç krizi, yaz aylarında İspanya, İtalya ve Portekiz'de bir dizi reform paketinin devreye sokulmasını gündeme getirmişti. Paketlerin uygulamaya konmasıyla birlikte halkın tepkisi büyüyor. İtalya'da on binlerce kişi sokaklara döküldü

Ekonomik kriz Euro Bölgesi'ni borçlanma krizleriyle etkisi altına alırken, protestolar çok sayıda ülkede geniş kitlelerce yapılmaya başladı. İtalya'da Berlusconi hükümetinin yaz aylarında kararını aldığı kemer sıkma paketlerine karşı halk sokaklara döküldü.

Milano ve Roma'da gerçekleşen eylemlere yüz bine yakın kişi katılırken, kamusal alanın tasfiye edilmesi ve neoliberal politikalar başlıca tepki alanlarını oluşturdu.

7 Ekim günü de lise ve üniversite öğrencileri eğitim alanında yapılan piyasacı politikalar karşısında eyleme çıkmış, okulları boykot etmişti.

300 bin kişi işten çıkarılacak
Berlusco
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Ekm 10, 2011 11:56 pm    Mesaj konusu: Kapitalizme Karşı Küresel İsyan Dev Dalgalar halinde Yayılıy Alıntıyla Cevap Gönder

Kapitalizme Karşı Küresel İsyan Dev Dalgalar halinde Yayılıyor: Beş kıtadaki 82 ülkenin 951 kentinde protesto eylemleri yapılıyor
15 EKİM 2011

Dünyanın dört bir yanında bugün, kaitalizmi, neo-liberal küresel soygun düzenini, büyük şirketlerin aç gözlülüğü ve hükümetlerin kemer sıkma önlemlerini protesto eden gösteriler yapıldı.



En büyük gösterinin yapıldığı Roma'da yer yer olaylar çıktı.

On binlerce kişinin gösterisi sırasında, polis maskeli bir gruba müdahele etti.

Bugün beş kıtadaki 82 ülkenin 951 kentinde protesto eylemleri yapıldığı bildiriliyor.

Londra'nın finans merkezinde yapılan eylemde polis göstericilerin borsa binasına yaklaşmasına izin vermedi.

Günün erken saatlerinde Avustralya ve Yeni Zelanda'nın yanısıra, Asya'nın bir çok kentinde de gösteriler yapıldı.


ABD/15 Ekim


ABD/15 Ekim


ABD/15 Ekim


İtalya/15 Ekim


İngiltere/15 Ekim

Wall St. işgal hareketi Citibank'ı işgal etti, 20'yi aşkın eylemci tutuklandı.

Bir çok grup, ABD'deki Wall Street İşgalcileri'ni örnek alıyor.

Barclay's Bank'ın camlarına "biz yüzde 99'uz" yazan öğrenciler, yüzde 1'lik mutlu azınlıktan hesap soruyordu...

İspanya Madrid ve çevresinden işten çıkarılan binlerce öğretmen başkente yürüyor...

15 Ekim küresel protesto gününü düzenleyenler, internet sitelerinde yaptıkları açıklamada, amaçlarının 'küresel düzeyde arzu ettikleri değişimi yaratmak' olduğunu belirtiyor.

Sitede, 'politikacılar ve hizmet ettikleri finans elitlerine, kendi geleceğimizi kendimizin belirleyeceğini tek bir ses halinde duyuracağız' deniyor.

Protestoların kısa geçmişi

Arap isyanlarından sonra, bu yıl Batılı ülkelerde ilk kez tanık olunan, "sıradan vatandaş"ın günümüzün yerleşik neo-liberal soygun düzenini kınamak için sokağa döküldüğü eylemlerin başlangıcı, geçen ilkbahar aylarına uzanıyor.
İspanya'nın başkenti Madrid'de, Puerto del Sol meydanında düzenlenen ilk protesto eylemine, toplumsal anlamda her kesimden insanlar katılmış ve mevcut siyasi partilerle ilişki kurulmamıştı.

15 Mayıs'ta düzenlendiği için "15M" hareketi diye anılan İspanya protestolarının arkasında, işsiz ve genç meslek sahiplerinin internet ortamında oluşturduğu bir grup vardı.

Puerto del Sol'da haftalarca kamp kuruldu; zamanla hareket İspanya'nın tümüne yayıldı, yerel gruplar oluşturuldu.
İspanya'da ortaya çıkan "Indignados" (Öfkeliler) hareketi, tıpkı Tunus'ta başlayan "Arap Baharı" gibi ülkeden ülkeye yayıldı.

İspanyolların kaygı ve protestolarıyla kendi sorunları arasında benzerlik gören tepkili gruplar, benzer kınama eylemlere giriştiler.

Bu eylemlerin başını da, kamu alanlarının ve binalarının işgal edilmesi çekiyor.

Ekonomik kriz yayıldıkça, protestolar da yayıldı
Yunanistan, Fransa, İsrail, Belçika ve Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra "sınır tanımayan öfkeliler hareketi", şimdi İngiltere'de de sesini duyuruyor.

Bütün bu ülkelerdeki isyanlar benzer nitelikli.

Örneğin İspanya'daki protestocular sermaye hareketlerinin daha sıkı kontrol edilmesini, bankalara ve varlıklı bireylere daha fazla vergiler getirilmesini, kamu hizmetlerinin korunmasını istiyor.

Yunan protestocular ise hükümetin sorumlu olduğu ekonomik hataların faturasını ödemek istemediklerini söylüyor, kamu harcamalarındaki kesintileri kınıyor.

İsrail'de hayat pahalılığı, konut fiyatları ve sosyal adaletsizlik kınanıyor.

Belçika yalnızca Belçikalı değil, diğer Avrupa ülkelerinden de gelen protestocuların buluştuğu bir kavşak oldu.

Fransız protestocular da, 2010 yılında yayımladığı kitabında, sosyal adaletsizliğin ve piyasaların gücünün protesto edilmesini, isteyen 93 yaşındaki Alman asıllı Fransız yazarı Stéphane Hessel'in çağrıları etrafında toplandı.

Kimi Fransızlar Madrid'de başlayan gösterilere katılırken, çeşitli Fransız kentlerinde de protesto eylemleri düzenlendi.

Millî Birlik Ruhu/Haber1001/BBC

Öfkeliler Hareketi Roma'yı yakıyor!
15 Ekim 2011

İspanya'nın başkenti Madrid'de yaz aylarında gerçekleşen gösterilerle adlarını duyuran ''Öfkeliler''in (Indignados) İtalyan versiyonunun, Roma'daki protesto yürüyüşü ateşli eylemlere dönüştü.

Kapitalizmi, kürersel neo-liberal soygun düzeni sonucu oluşan Ekonomik kriz, artan işsizlik, tasarruf paketleriyle gelen kesintileri protesto eden ''Öfkeliler'' hareketinin İtalya uzantısının öğle saatlerinde başlayan yürüyüşü, eylemlerinin son durağı olan San Giovanni meydanına gelindiğinde polisle çatışmaya döndü.

Yürüyüş sırasında güzergah üzerindeki Cavour caddesinde bazı araçların ateşe verildiği, banka ve bazı dükkanların vitrinlerinin kırıldığı gözlendi.

Son durak olan San Giovanni meydanında, eylemcilerin polisle çatışmaya girdikleri ve bir itfaiye arabasını da ateşe verdikleri belirtildi. Olaylar sırasında, San Giovanni meydanındaki tüm dükkanların kapandığı, meydana çıkan yollardan Merulana caddesinde ise çatışmaların devam ettiği kaydedildi. Bölgeye çok sayıda polisin sevk edildiği ve ekiplerin göz yaşartıcı bombalar kullandıkları aktarıldı.

Çıkan olaylar nedeniyle göstericilerden ve güvenlik güçlerinden 70 yaralının olduğu bildirildi. Polis helikopterleri de kent merkezi üstünde yoğun şekilde devriye geziyor.

Bu arada, kortej sırasında, ''Sky Italia'' kanalının iki çalışanın saldırıya uğradığı gelen haberler arasında yer aldı.

Yaklaşık 200 bin kişinin katıldığı tahmin edilen yürüyüşte, bazı grupların sık sık ses bombası ve fişekler patlattıkları görüldü.

''Corriere della Sera'' gazetesi de internet sitesinden Roma'daki şiddet olaylarını, "Roma'da, (Indignati) cehennemi" başlığıyla duyurdu.
haber1001

15 Ekim "Dünya çapında Küresel Eylem Günü: "Halk bir araya geldiğinde mağlup edilemez"
13 EKİM 2011


ABD'deki isyan 100 şehre yayıldı: 15 Ekim'de Avrupa'da

BBC'nin haberine göre; New York'ta dördüncü haftasını dolduran "Wall Street'i İşgal" hareketi ABD'nin farklı şehirlerine yayılırken, benzer eylemlerin Avrupa şehirlerinde de planlanmaktaymış

Haber şöyle:

ABD genelinde yüze yakın şehirde Wall Street İşgalcileri’ne destek eylemi düzenlendi.

Bu arada Londra'da 15 Ekim tarihinde “Londra Borsası'nı İşgal” adında bir eylem planlanmakta.

Sosyal medya kanallarından yapılan duyurularda St. Paul Katedrali önünde saat 12.00'de yapılacak olan eylem, "şirketlerin aç gözlülüğüne karşı nüfusun yüzde 99'unu oluşturan bizler yeter diyeceğiz ve Londra borsasını işgal edeceğiz" ifadesiyle tanımladı

15 Ekim tarihi, Yunanistan, İspanya ve Fransa'daki muhalif hareketlerce "Dünya çapında Küresel Eylem Günü" ilan edilmişti.

"Halk bir araya geldiğinde mağlup edilemez"

“Wall Street’i İşgal hareketi"ne destek amacıyla örgütlenen “Boston'u İşgal” isimli grubun, şehir merkezindeki Dewey Meydanı'ndaki dünkü eylemine polis müdahale etti ve yüze yakın eylemciyi göz altına aldı.

Gruptan yapılan açıklamada eylemin düzenleyicilerinin idari yetkililerle temas içinde olmalarına rağmen Boston Emniyeti'nin tehditkar tavrı sebebiyle söz konusu diyalogun sona erdiği belirtildi.

Polis müdahalesi sırasında gruptan "Bu barışçıl bir gösteri" ve "Halk bir araya geldiğinde mağlup edilemez" sloganları atıldı.
haber1001

"İş yok, sağlık hizmeti yok, emeklilik ödeneği yok"



"İşgal' bu sefer kapitalizmin kalbinde...

Tunus'ta bir seyyar satıcının fitilini ateşlediği halk ayaklanmaları ABD'ye sıçradı. Dünya finans sisteminin kalbi olan Wall Street'te başlayan gösterilere katılım her geçen gün artıyor.

09 Ekim 2011

Arap ülkelerinden İsrail'e, İngiltere'ye, İspanya'ya, Yunanistan'a ve en son olarak da ABD'ye uzanan ve temelinde de sosyal adaletsizlik, çarpık gelir dağılımına tepki olan gösterilerin, Wall Street'i hedef alması kapitalist sistem için ciddi bir alarm niteliği taşıyor.

"Açgözlülük Amerikan rüyasını öldürdü"

New York'tan başlayarak diğer kentlere de yayılan protestolar ABD basınında çok fazla yer bulamasa da, gösterilerde başı çeken "Wall Street'i İşgal" (Occupy Wall Street) ve "Biz yüzde 99'uz" (We are 99 percent) girişimlerinin kurdukları internet siteleriyle dünyaya yayılıyor. "Wall Street'i İşgal" hareketine mensup bir protestocunun elindeki "Açgözlülük Amerikan rüyasını öldürdü" pankartı büyük şirketlerin doymak bilmez iştahını, "Wall Street, Savaş (War) Sokağı" pankartı ise ABD'nin ekonomik çıkarlar uğruna giriştiği savaşları eleştiriyor. "Savaşmayın, iş sahası açın" pankartı da, ABD genelinde büyük bir sorun haline dönüşen işsizliği dile getiriyor.

"İş yok, sağlık hizmeti yok, emeklilik ödeneği yok"

İngiltere'deki Sokak eylemleri sırasında göstericiler tarafından dile getirilen "İş yok, sağlık hizmeti yok, emeklilik ödeneği yok" gibi gerekçeler Wall Street sokaklarında da sıkça dile getirilen sloganlar arasında. Eyleme katılan bir gösterici "Banka ve holdinglerin bizden çalmasından artık bıktık. Evlerimizi, işlerimizi ve sosyal haklarımızı kaybettik. Hepimiz bu mücadelede beraberiz." derken 2008'deki küresel krizin ardından ABD'nin büyük finans şirketlerini kurtarmak için harcadığı çabaları eleştiriyor.

"Zengin daha da zenginleşiyor"

Bir zamanlar (ve hala) az gelişmiş ülkelerdeki insanların kaderi gibi algılanan şikayetler, bugünlerde ABD'nin finans merkezinin sokaklarında yankılanıyor. En zengin yüzde 1 her şeyi elde ederken, geriye kalan yüzde 99'un düşük ücretler karşılığında çok çalıştıkları, yüksek borçlar yüzünden evlerini kaybettikleri, kaliteli sağlık hizmetlerinden yoksun oldukları söyleniyor."Wall Street'i İşgal" hareketinin verdiği mesaj gayet yalın: Finans kapitalin, ABD hükümeti üzerindeki gücünün azaltılması.

ABD'nin meşhur finans gazetesi Wall Street Journal'a nazire yaparcasına hazırlanan The Occupied (İşgal Edilmiş) Wall Street Journal gazetesi, protestocuların sesi oluyor. Wall Street'teki göstericilerden birinin taşıdığı yukarıdaki pankartta "Anaokuluna dön ve paylaşmayı öğren" yazarken, alttaki büyük pankartta "Sevgili Wall Street, çok fazla aldın, şimdi birazını verme sıran geldi" yazmakta.

Kaynak: milligazete.com.tr

Yüzlerce İsrailli doktor istifa etti
10 Ekim 2011

Taleplerine karşılık bulamayan yüzlerce İsrailli doktor istifa dilekçelerini imzaladı, Yeni bir gelişme olmazsa istifalar bugün yürürlüğe girecek

Dünya Bülteni/Haber Merkezi

İsrail hazine yetkilileri ve Tıp Derneği temsilcilerinin gerçekleştirdiği dünkü olağanüstü toplantı sorunların çözümünde ilerleme sağlanamaması üzerine protesto eylemi ile sona erdi.

Tıbbi personeli temsil eden yetkililerin Pazartesi günü yürürlüğe girmek üzere toplu istifa çağrıları yapmasının ardından, hastanelerde görevli 382 İsrailli doktorun istifa dilekçelerini imzaladığı bildirildi.
Çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep eden doktorlar daha önce genel grev kararı almış, ancak geçen hafta Ulusal Emek Mahkemesi bu grevi durdurmuştu.
Gün içinde bir ilerleme olmaması durumunda 382 tıp personeli tarafından verilen istifa mektupları bugün yürürlüğe girecek.

Kolombiyalı öğrenciler sokağa indi
13 EKİM 2011



Kolombiyalı öğrenciler, hükümetin gündeme getirdiği eğitim reformuna karşı başkent Bogota ve birçok şehirde gösteriler düzenlediler.
Bogota'da binlerce eylemcinin katıldığı, sakin başlayan gösterilerde bir süre sonra polisle çatışmalar yaşandı.

Güvenlik kuvvetleri, bazı grupların kendisine taş atması üzerine göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla karşılık verdi.

Cali şehrinde ise 19 yaşında bir öğrenci hayatını kaybetti.
Yaklaşık otuz bin kişinin katıldığı Bogota’daki yürüyüşte hükümetin eğitim reformuyla kar amaçlı eğitimi meşrulaştırmasını eleştiren sloganlar atıldı, pankartlar taşındı.

BBC muhabiri Arturo Wallace, Kolombiyalı öğrencilerin taleplerinin Şili'de süregelen öğrenci hareketi tarafından dile getirilen kaygı ve istekleri yansıttığını belirtiyor.

Şili'deki öğrenci hareketi kaliteli ve parasız eğitim hakkı için beş aydır ülke çapında eylemler düzenliyorlar.
BBC

İspanya'da yüz binler sokaklara döküldü
15 Ekim 2011
Ekonomik krizin etkisiyle ortaya çıkan ve mevcut siyasi, sosyal, ekonomik sisteme karşı geçen mayıs ayından bu yana sokaklara dökülen halk hareketi ''Öfkeliler'', İspanya'nın 60 kentinde gösteri yaptı.

''Küresel değişim için birleşin'' sloganı altında, başkent Madrid'deki, İspanya Merkez Bankasının da bulunduğu Cibeles Meydanı'nda toplanan binlerce İspanyol, siyasetçileri ve finans patronlarını protesto ederek, ''Bu krizin faturasını biz ödemeyeceğiz'' mesajını bir kez daha verdiler. 6 noktadan şehir merkezine giren göstericiler, ''Birleşen halklar asla yenilmez'', ''Bu siyasetçiler bizi temsil etmiyor'', ''Piyasaların egemenliğine son'' şeklinde sloganlar attılar. Çok sayıda kişinin taşıdığı pankartlarda ise ''Bankaları kurtarın, fakirlerden çalın'', Kriz değil, soygun'', ''Hakların Avrupası, mal değiliz'', ''Şiddet: 600 avro aylık maaş'', ''Krizin faturasını suçluları ödesin'', ''Herkesin Avrupasına evet, az avroya hayır'''' ifadeleri dikkat çekti.

Bu arada 7'den 70'e her yaştan insanın katıldığı gösterilerde, AA muhabirinin sorularını yanıtlayan aşçı olmasına rağmen şu anda işsiz olan 31 yaşındaki Rafael, ''Çocuğuma daha iyi bir gelecek için buradayım. Siyasetçilerin bu zamana kadar yaptıklarının doğru olduğunu sanmıyorum. Bu gösterilerin yararlı olduğuna inanıyorum. Her seferinde daha fazla insan katılıyor. Siyasetçilerin artık sesimizi duymaktan başka çareleri yok'' diye konuştu.

Siyasal bilimler öğrencisi olan ve aynı zamanda çalışan 29 yaşındaki Silvia da ''Kriz öyle bir geldi ki herkese yayıldı. Ama biz sadece ekonomik krizden dolayı burada değiliz. Yıllardır devam eden Batı hükümetlerinin siyasetine, borsaların ve bankaların işleyişine karşı da buradayız. Çözüm kolay değil ama bu tip barışçıl gösterilerle ileri adım atılıyor, siyasetin hipokrasisi yavaş yavaş ortadan kalkıyor, toplum daha fazla duyarlı hale geliyor. Bu zamana kadar bize öğretilen demokrasinin, gerçeğini istiyoruz'' değerlendirmesini yaptı.

72 yaşındaki emekli Arturo da, ''Ben buradayım çünkü işi olmayan gençlere destek vermek istiyorum. İspanya'da 20 ila 40 yaşları arasındaki gençlerin yüzde 40'ı işsiz. Bunun değişmesi gerekiyor. İnsanların geleceğini piyasalar değil, halkın temsilcileri belirlesin. Ben iyimserim ve geleceğin daha iyi olacağını umuyorum. Torunlarım ve çocuklarım var arada sırada emekli maaşımızdan onlara yardım etmek zorundayız. Böyle devam edemez'' dedi.

İspanya'da 20 Kasım'da yapılacak erken genel seçimler öncesinde siyasetçiler için önemli bir mesaj olan gösterilerde, bazı grupların ''Oy kullanma'' yazılı pankart açarak, İspanyolları protesto amacıyla gelecek seçimlerde oy kullanmamaya çağırması dikkat çekti.

Madrid'de halen devam eden gösterilen gece geç saatlere kadar sürmesi bekleniyor.

Dünyada 60'tan fazla ülkede gerçekleştirilen protesto gösterileri, Avrupa'nın bazı kentlerinde yarın da devam edecek.
haber10

Roma'da dünkü gösterilerin bilançosu: 200 bin katılım, 135 yaralı, 20 tutklu, en az 1 milyon Avro zarar
16 EKİM 2011



Dün Roma'da yaklaşık 200 bin kişinin katıldığı küresel neo-liberal soygun düzenini protesto eylemi sırasında polisleribn göstericilere saldırması sonucu çıkan çatışmanın bilançosu ortaya çıkıyor.

Roma'daki gösteri aynı gün dünyanın dört yanında yapılan, Kapitalizmi, küresel neo-liberal soygun düzenini, uluslararası şirketleri şirketleri ve halka dayatılan kemer sıkma politikalarını protesto eylemlerinin bir parçasıydı.

Roma Belediye Başkanı Gianni Alemmano eylemcileri 'hayvanlar' olarak niteledi.

Alemmano eylemin ardından kent merkezinde ilk belirlemelere göre en az 1 milyon euroluk hasar olduğunu söyledi.



Olaylarda yaralananların sayısı 135 olarak açıklanırken, bunların 105'inin polis olduğu kaydediliyor.

Yaralanan 30 göstericiden ikisinin parmaklarının patlayan gaz bombaları nedeniyle koptuğu da bildiriliyor.

Yaklaşık 20 kişinin de tutuklandığı belirtiliyor. Vatikan da dün Roma'da yaşanan şiddet eylemlerini kınadığını açıkladı.

Çatışmaşarın yaşandığı yerlerde, çok sayıda aracın yakıldığı, çevredeki iş yerlerinin, özellikle bankaların vitrinlerine zarar verildiği, kaldırımların kırıldığı görülüyor.

Yakılan araçlardan birinin İtalyan Jandarması'nın aracı olduğu belirtildi.
haber1001

Londra'nın kalbinde kapitalizmi protesto işgali
17 EKİM 2011

Şirketlerin açgözlülüğünü ve kapitalizmi protesto etmek için cumartesi günü başlayan Londra'yı işgal eylemi üçüncü gününe girdi.

Londra borsasının bulunduğu bölgeyle ünlü St Paul kilisesinin bulunduğu alanda yaklaşık 100 civarında çadır kurulurken, 250 civarında göstericinin geceyi bu çadırlarda geçirdiği bildirildi.
Gösteriler New York'ta başlayan ve küresel düzeyde yayılan ''Wall Street'i işgal et'' kampanyasının bir parçası.
ABD'deki eylemler yaklaşık dört hafta önce başladı ve geçtiğimiz günlerde İspanya, Portekiz, Yunanistan ve İtalya'nın da aralarında bulunduğu çok sayıda ülkeye sıçradı.
BBC'nin eylemleri izleyen muhabirlerinden Ben Ando, göstericilerin kendi aralarında gıda, hijyen gereksinimlerinin karşılanmasını örgütlemek üzere gruplar oluşturduklarını ve alanda kalmaya kararlı olduklarını aktarıyor.

Göstericilerden Belinda Singh BBC'ye, ''egemen elitlerle bir tür iletişim arayışında olduklarını'', hazırladıkları manifestoyu yakında dağıtacaklarını söyledi.
Singh, ''Buradayız çünkü zenginliğin eşit dağılımını, azınlıkların seslerinin duyulmasını ve yolsuzluğa bulaşmış sistemin değişmesini istiyoruz'' dedi.
Cam silici James Awberry de, eylemcilerin bir grup hiip olmadıklarını belirterek, ''Derdimiz tek değil, buraya da bir tek günlük eylem için gelmedik. Daha önceki eylemlerin başarıya ulaşamamasının nedeni bir gün sürmesi ve tek bir konu üzerine odaklanmasıydı. Burada ise çok sayıda sorun gündemde ve ne kadar gerekirse o kadar kalmaya da kararlıyız'' dedi.
BBC

Nijerya'da çatışmalar: 6 ölü
18 Ekim 2011

Nijerya'da bir kasabada dün gece gerçekleşen bir saldırı ve sonrasında düzenlenen karşı saldırıda 6 kişinin öldüğü bildirildi.

Benue eyaleti polis sözcüsü Ejike Alaribe'nin Associated Press haber ajansına yaptığı açıklamada, Ugba kasabasında dün gerçekleşen saldırılarda önde gelen muhalif bir politikacı ile kuzeninin de öldürüldüğünü söyledi.

Alaribe, politikacının ölümünün taraftarlarını kızdırdığını ve 4 kişinin öldürüldüğünü bazı evlerin de ateşe verildiğini belirtti.
haber10

Yunanistan'da yüzbinlerce çalışan grevde
19 EKİM 2011



Yunan polisi, başkent Atina'da hükümetin kemer sıkma önlemlerine karşı düzenlenen 48 saatlik grev kapsamındaki dev protesto gösterilerini bastırmak için gözyaşartıcı gaz ve ses bombası kullandı.

BBC muhabiri Chris Morris, sendikaların verdiği bilgiye göre Yunanistan, 18 ay önce ilk kez AB ve IMF'den kurtarma paketi istenen ülkede bugüne kadarki en büyük gösterilere sahne oluyor.

Polis, Atina'daki Sintagma - Anayasa Meydanı'nda 70 binden fazla kişi yürürken ülkenin ikinci büyük kenti Selanik'te de 15 bin kişinin katıldığını bildirdi.
Sendika kaynaklarına göre ise sadece Atina'da yürüyenlerin sayısı 200 bini buluyor.
Atina'daki olaylar sırasında molotof kokteyli ve taş fırlatıldığı görüldü.
Kamu çalışanlarından doktorlara ve çöpçülere dek toplumun her kesiminden binlerce çalışanın destek verdiği 48 saatlik grev, yeni vergilerle maaş ve ücretlerde kesinti öngören önlemlere karşılık düzenleniyor.
Pire limanı önünde yüzlerce tersane işçisi toplanırken Adalet Bakanlığı dışında da hapishane gardiyanları eylem yaptı.
Atinalı çalışanlar sokaklarda
Başkent Atina'da grevin ilk günü 20 bin protestocunun eylemiyle başladı. Bu sayı öğle saatlerine doğru 70 bine ulaştı.
Geniş katılım kente takviye polis birliklerinin konuşlandırılmasına neden oldu.
Yeni vergilerle maaş ve ücretlerde kesinti öngören önlemlerin oylanacağı parlamentonun önüne çelikten barikatlar kuruldu.
Bölgedeki iki metro istasyonunun kapatıldığı haberleri geliyor.
Üç bin polis memurunun görev yaptığı başkentte büyükelçilik ve kamu binaları gibi saldırılara hedef olabileceği düşünülen binalarda güvenlik önlemleri arttırıldı.
Grev nedeniyle kamu hizmetleri büyük ölçüde dururken, resmi daireler ve dükkanlar kapalı. Sabah saatlerinde uçak seferleri yapılamıyordu ancak hava trafik kontrolörleri de 48 saatlik grevi 12 saate indirdi.
Yunanistan'daki meslek sahibi çalışanların çoğu greve destek veriyor.
Bunlar arasında kamu çalışanları, doktorlar, banka memurları, öğretmenler de var.

Ayrıca küçük işletmeler, benzin istastonu görevlileri ve fırınlar da hükümetin ek önlem planlarını protesto ediyor.
BBC muhabirinin aktardığına göre çöpçüler de grevde olduğundan, Atina sokakları çöp yığınlarıyla dolu.
Rekor seviyesindeki bütçe açığını kapamaya çalışan Yunanistan borçlarını ödeyemeyecek duruma düşme tehlikesiyle karşı karşıya. Bunun euro bölgesinde ağır bir krize yol açmasından endişe ediliyor.
Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu IMF, iki kurtarma paketi karşılılığında kamu harcamalarında önemli oranda kesintiye gidilmesini talep etti.
AB ve IMF, 110 milyar euro değerindeki kurtarma paketinin son taksidini vermeden önce Atina'nın gerekli önlemleri benimsemesini istiyor.
Yunanistan, borçlarını Kasım ayı ortasına kadar ödeyebilecek durumda.
Ancak resmi verilere göre işsizlik oranlarının yüzde 16,5 seviyesine dayandığı ülkede, hükümet, ek önlem paketine destek bulmakta zorlanıyor.
İktidardaki sosyalist Pasok partisi, mecliste dört sandalye fazlasıyla çoğunluğa sahip. Ancak bazı milletvekilleri aleyhte oy kullanacakları tehdidinde bulundu.
BBC

Atina'da on binler Parlemento'nun kapısına dayandı
20 EKİM 2011

Yunanistan parlementosu kemer sıkma önlemleri için son oylamaya hazırlanırken, onbinlerce Yunanlı sokaklarda.
AP haber ajansı, meclisin önündeki Syntagma Meydanı'nda yaklaşık elli bin kişi bulunduğunu ve bu sayının sürekli artmakta olduğunu bildirdi.

Tasarruf önlemlerine karşı dün başlatılan genel grevin ikinci gününde başkent Atina'daki gösterilerde hararet zaman zaman yükseliyor.

Gün boyunca oylamanın yapılacağı meclis binasının etrafını sarmaya çalışan göstericilere polis müdahale etti.

Grevin ikinci günü

Dün son bir buçuk yılın en büyük protesto gösterilerine sahne olan başkent Atina'da hayat bugün de felce uğraması bekleniyor.

Genel greve hem kamu, hem de özel sektör çalışanları katılıyor. Resmi dairelerde iş başı yapılmıyor.
İşyerleri, dükkanlar kapalı kalırken toplu taşıma araçları da çalışmıyor.

Dün parlamento binası önündeki protestolara on binlerce kişi katılmış, bazı göstericilerle polis arasında çatışmalar yaşanmıştı.

Hava trafik kontrolörlerinin 12 saatlik iş bırakma eylemi nedeniyle uçak seferleri yapılamadı.

Gergin oylama

AB ve IMF ile varılan anlaşma gereği, vergi artışlarıyla maaş ve ücretlerde kesintiler öngören yasal düzenlemeler, bugün maddeler üzerinde yapılacak ikinci oylamadan sonra yasalaşacak.
Bu düzenlemelerle 30 bin kamu çalışanının bir süre işsiz kalacağı söyleniyor.

Önlemler, "İlaçlar hastayı öldürüyor" diye yakınan halkın sert tepkisine neden oluyor.
Rekor seviyesindeki bütçe açığını kapamaya çalışan Yunanistan, 110 milyar euro değerindeki kurtarma paketinin son taksidi olan 8 milyar euroyu alamaması halinde borçlarını ödeyemeyecek duruma düşme tehlikesiyle karşı karşıya.
Bunun euro bölgesinde ağır bir krize yol açmasından endişe ediliyor.
BBC

Haiti'de Kolera Kabusu: 500 Bin Hasta
21 Ekim 2011
Depremin ardından kolerayla boğuşan Haiti'de, 7 bine yakın kişi koleradan hayatını kaybederken, kolera vakalarının sayısı 500 bine tırmanıyor.



Dünya Sağlık Örgütü'nden (DSÖ) yapılan açıklamada, ülkedeki kolera vakalarının sayısının 2011'in sonuna kadar yarım milyona ulaşmasının beklendiğini açıkladı.
Açıklamada, bugüne dek 470 bin vakanın tespit edildiği ve 6 bin 600 kişinin hastalık nedeniyle hayatını kaybettiği belirtildi. DSÖ kolera uzmanı Claire-Lise Chaignat gazetecilere yaptığı açıklamada, Haiti'de hastalığın salgına dönüştüğünün sanıldığını kaydetti.
Chaignat, DSÖ'nün Haiti'de geniş kapsamlı bir aşı kampanyası yapılmasını değerlendirdiğini aktardı.
Ocak 2010'da 7 büyüklüğündeki depremin yaklaşık 220 bin kişinin ölümüne neden olduğu ülkede tam anlamıyla işleyen bir hükümetin bulunmaması sağlık sistemini de olumsuz etkiliyor.
TRT

Şili'de Öğrenciler Bu Kez Senatoyu Bastı
21 Ekim 2011
Şili'de öğrenci protestoları sokakları savaş alanına çevirdi. Eğitim reformu isteyen göstericiler ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Polis bariyerini aşmayı başaran bazı öğrenciler, senatoyu bastı.



Başkent Santiago'da öğrencilerin eğitimde reform talebi, tazyikli su engeline takıldı. Eğitime ayrılacak bütçeye ilişkin görüşmelerin yapıldığı senato binasının önünde toplanan göstericiler ile polis arasında gergin dakikalar yaşandı.
Polis araçlarından sıkılan tazyikli su ile karşı karşıya kalan göstericiler, açtıkları pankartların arkasına saklandı.
Bazı öğrenciler gözaltına alındı. Bazıları da, gözaltına alınan arkadaşlarının bulunduğu araçları durdurmaya çalıştı.
Güvenlik kordonunu aşmayı başaran bir grup öğrenci de görüşmelerin yapıldığı salonu bastı. Eğitim bütçesinin görüşüldüğü senato salonunu basan öğrenciler, pankart açıp slogan attı.
Öğrencilerin eylemi sebebiyle görüşmelere birkaç kez ara verildi.
TRT

“Kapitalizm krizin kendisidir!”
22 EKİM 2011



Londra İşgalcileri bir haftayı geride bıraktı
Altuğ Akın
BBC Türkçe

15 Ekim Küresel Eylem Günü kapsamında, geçen hafta St. Paul Katedrali önünde tohumları atılan “Londra’yı İşgal Hareketi” birinci haftasını doldurdu.

Geride kalan yedi günün muhasebesini yapmak üzere Katedral önündeki alana ulaştığımda karşılaştığım “çadır kentin” boyutları ve niteliği, hareketin güç kaybetmekte olduğuna dair söylentilerin asılsız olduğunu anlamama yetti.

Alandaki en yoğun çadırlardan olan “Danışma ve Basın Merkezi” arı kovanı gibiydi.

Burada görevli bir gönüllüye, gazeteci refleksimle, hafta boyunca işgal eylemine katılım hakkında istatistik tutup tutmadıklarını sordum.

Yirmili yaşlarda, çillerinden ve kızıl saçından İrlandalı olduğunu tahmin ettiğim eylemci, böyle bir hesap tutmadıklarını söyledi ve hareketin akışkan, durağan olmayan yapısını anlattı, bana:
“Burada çadır kuranlar yani sabitler dışında, gündüz işe gidip geceleri toplantılara gelenler, gün boyunca destek için gelip gece kalmayanlar, kendi şehir ve mahallelerinde toplanıp internet üzerinden temas kurduklarımız var… Tüm bu olan biteni sayılara dökmek kolay iş değil.”

Enerjisi ve heyecanı yüzünden okunan genç kız, ben sormadan kimlerin destek olduğunu saymaya başladı:
“Öğrenci örgütleri, işsizler, turistler, civardaki esnaf, sendikalar... ”

Boyut ve kapsam genişliyor

Londra’daki işgal eyleminin geçtiğimiz hafta boyunca yaşadıklarına bakınca birkaç nokta öne çıkıyor.
İlki, St. Paul Katedrali önündeki işgal eyleminin İngiliz kamuoyunda oldukça ses getirmiş olması.

Dünyayı finans bakış açısıyla anlayan ve anlatan Financial Times gazetesi, pazartesi günkü başyazısında neredeyse İşgalciler’e hak verecekti.

Dün akşam televizyonda yayımlanan bir tartışma programında konukların çoğunluğu İşgalciler’in yanında olduklarını belirttiler.

Kendisini “nüfusun yüzde 99’u” olarak tanımlayan hareketin, bu oranda olmasa da İngiliz toplumunun ciddi bir kesiminin sıkıntılarına ve talepleri dile getirdiğini söylemek yanlış olmaz.

Geçen hafta boyunca yaşanan bir diğer gelişme ise “Londra Borsası’nı İşgal”sloganıyla ortaya çıkan hareketin “Londra’yı İşgal” ismine doğru evrilmesiydi.

St. Paul Katedrali önünde konuşma fırsatı bulduğum eylemciler, hareketin meydan işgaliyle sınırlı olmadığını, şehrin ve ülkenin genelinde yayılma eğilimi gösterdiğinin altını çizdiler.

Mekânsal olarak yaşanan bu yayılma, hareketin eylemlerinin çeşitlenmesiyle birlikte gelişiyor.

Bugün birinci haftasını kutlayan “Çadır Kent Üniversitesi” bu eylemlerden yalnızca biri.

“Çadır Kent Üniversitesi gururla sunar”

Katedralin önündeki alan çadırlardan tamamıyla dolduğu için “derslerini” burada yapamayan Çadır Kent Üniversitesi görevlileri, ellerindeki megafon ve taşınabilir hoparlörlerle, dersin yapılacağı alanı ilan ediyorlar: İngiltere Merkez Bankası’nın yanındaki meydan.

Yaklaşık üç yüz kadar meraklı “öğrenci” Katedral’den yaklaşık 15 dakika uzaklıktaki alana yürüyor.

Ve ders başlıyor. Dersin konusu, açık hava dersliğinin mekânıyla doğrudan alakalı: “İngiltere’nin ekonomik ve toplumsal hali”.

Çadır Kent Üniversitesi, her ne kadar hiyerarşik hoca-öğrenci ilişkisini reddederek, “herkes birbirinden bir şey öğrenebilir” ilkesi üzerine kurulmuş olsa da, tartışmayı başlatma görevi önemli “hocalara” verilmiş.

Guardian gazetesinden Polly Toynbee, Ulusal Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nden Jonathan Portes, Yeni Ekonomi Vakfı’ndan James Meadway ve Vergi Adaleti Ağı’ndan John Christiansen’in, yaşanmakta olan krizin sebepleriyle ilgili sunumları, yaklaşık beş yüz kadar öğrenci tarafından merakla dinleniyor.

Ders ve sonrasındaki hararetli tartışma sırasında, hemen yanı başımızdaki Merkez Bankası yöneticilerinin kulakları sık sık çınlatılıyor.

“2008 krizi sonrası gözünü kırpmadan bankaları kurtaran politikacıların” da, “krize sebep olmalarına rağmen kendilerine bol keseden ikramiye dağıtan finans yöneticilerin” de, “faturayı ‘tasarruf önlemleri’ adı altında Yunan, Portekiz ya da İngiliz vatandaşlarına dayatanların” da.

“Bir sonraki derste görüşmek üzere” dilekleriyle, Çadır Kent Üniversitesi birinci haftasını geride bırakıyor.

“Kapitalizm krizin kendisidir! Batsın bu dünya”

Akşam ayazı yavaş yavaş hissedilmeye başlarken, St. Paul Katedrali’nin önündeki İşgal Merkezi’ndeki hararet ise yükselmiş durumda.

Belli ki Londra’daki eylemciler, bir hayli çetin olan “ilk hafta sınavını” başarıyla geride bıraktıklarını düşünüyorlar.

İspanyol Plaza del Sol ve Amerikan Wall Street İşgalcileri’nin tecrübeleri, ilk haftaları atlatmanın ödülünün marjinallikten kitleselliğe doğru ilerlemek olduğunu ortaya koymuş durumda.

Londra İşgalcileri’nin amacı da bu yönde: Kitlesel ve kalıcı bir politik hareket doğurmak.

Hareketin siyasi içeriğinin ne olacağını ise bu meydanda, Çadır Kent Üniversitesi dersliklerinde ya da başka eylemlerde kendilerinin belirleyeceklerini söylüyorlar.

Ancak bazı ana hatların üzerinde uzlaşılmış belli olduğu aşikâr.

St. Paul Katedrali’nin önündeki meydanda yer alan en büyük pankartta şöyle yazıyor: “Kapitalizm krizin kendisidir!”
İşgalcilerle dayanışma mesajlarının yazıldığı defterde yer alan binlerce mesajdan, Türkçe yazılmış biri ise şöyle: “Daha güzel, daha mutlu, daha adil bir dünya için, batsın bu dünya! – Orhan Gencebay.”
BBC

İşte Van'daki Depremin Bilançosu
29 Ekim 2011

Van depreminde, hayatını kaybedenlerin sayısı 595'ye yükseldi. Arama kurtarma ekiplerinin Erciş'teki, 10 enkazda devam eden çalışmaları aralıksız sürüyor.
Depremin üzerinden altı gün geçti. 500 kişiden oluşan 42 ekip, arama kurtarma çalışmalarına 10 enkazda devam ediyor.
Van'da meydana gelen depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 595, yaralı sayısı ise 2 bin 608... Depremde şu ana kadar, 231 vatandaş da kurtarıldı.
TRT

Almanya'da da "Frankfurt'u İşgal Et" Eylemi
29 Ekim 2011

ABD'deki Wall Street eylemleri Avrupa'ya da sirayet etti. "Frankfurt'u İşgal Et" eylemi ile Almanya'da binlerce insan sokaklara döküldü bankaları ve finansal politikaları protesto etti.

"Wall Street'i İşgal Et" eylemleri Avrupa'yı da sarıyor.
Almanya'nın başkenti Berlin ve Frankfurt'ta binlerce kişi sokaklara döküldü, bankaları ve finansal politikaları kınadı.
Eylemlerine, Amerika'dan esinlenerek "Frankfurt'u İşgal Et" adını veren göstericiler, bankaların karları kendi bütçelerine aktarırken, zararlarını halka paylaştırdığını savundu.
Bankaların ve finans kuruluşlarının belli kurallara bağlanmasını isteyen göstericiler, "piyasaların diktatörlüğüne son" yazılı pankartlar taşıdı, gelir dağılımındaki dengesizliğin düzeltilmesini ve eğitime daha çok kaynak aktarılmasını istedi.
Frankfurt'ta bulunan Avrupa Merkez Bankası'nın önünde de göstericiler 2 haftadır çadırlarda yaşıyor.
Berlin'deki gösteriye de yüzlerce kişi katıldı.
Almanya, Avrupa'da yaşanan krizde ekonomisi en güçlü ülke. Avrupa Birliği'nde oluşturulan yardım fonlarının önemli bir bölümünü Almanya karşılıyor.
TRT

ABD'de Kar Fırtınası
29 Ekim 2011
Kar fırtınası yüzünden çok sayıda eyalette elektrikler kesildi, ulaşım aksadı.



Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzeydoğusuna karakış erken geldi. Kar fırtınası yüzünden çok sayıda eyalette elektrikler kesildi, ulaşım aksadı.
Saatteki hızı 70 kilometreyi geçen kar fırtınası, Pennsylvania, Maryland, West Virginia eyelatlerinde 10 binden fazla evin elektriksiz kalmasına yol açtı.
Kar kalınlığı yer yer 30 santimetreyi buldu.
Fırtınanın ilerleyen saatlerde kıyı kentlere de ulaşması bekleniyor.
Uzmanlar, böyle kar fırtınasının genellikle Aralık ayı başlarında görüldüğüne dikkat çekiyor.

Tayland'ı Sel Meksika'yı Rina Vurdu
29 Ekim 2011

Tayland'da selde ölenlerin sayısı 381'e yükseldi. Ülkeyi aylardır esir alan su taşkını, tüm tedbirlere rağmen başkent Bangkok'ta da hayatı felç etti. Meksika'da ise Rina Kasırga'sı esiyor. Sahilleri boşaltan halk, yiyecek stoğuna başladı. Turistler ise ülkeyi terkediyor.

Tayland aylardır su altında... Alınan tüm tedbirlere rağmen, başkent Bangkok da sele teslim oldu.
Tayland Başbakanı Yingluck Şinavatra, selin gelecek hafta çekilmeye başlamasını umduğunu söyledi.
Ancak Tayland Körfezi'nde kabaran dalgalar, Bangkok için yeni bir tehlikeyi işaret ediyor. Selzedelerin tahliyesi sürüyor.
Çao Pıraya nehrinin taşan suyu, Büyük Saray ve Buda Tapınağı gibi turistik merkezleri vurdu.
Pirinç tarlaları su altında kaldı. Temmuz ayından beri Tayland'ı esir alan sel felaketinin etkisiyle, gıda fiyatları neredeyse 4 katına çıktı.
Meksika'yı Kasırga Vurdu
Meksika'da ise Rina Kasırga'sı esiyor. Amerikan Ulusal Kasırga Merkezi, Rina'nın giderek zayıfladığına dikkat çekti. Rüzgarın hızı yer yer saatte 55 kilometreye kadar geriledi.
Sahillerin boşaltıldığı Yukatan Yarımadası'nda sığınaklar hazırlandı. Turistler ülkeyi terkediyor, halk ise yiyecek stokluyor.
TRT

Nehirde Eylem Yaptılar!
29 Ekim 2011

Şili'de eğitim sisteminde reform isteyen öğrenciler eylem mekanı olarak bu kez nehri seçti. Polisin müdahale ettiği protesto gösterisinde 30 öğrenci gözaltına alındı.

Şili'de parasız eğitim ve devlet okullarına daha fazla kaynak ayrılmasını isteyen öğrenciler aylardır protesto gösterileri düzenliyor.Gösterilerde, polis ile öğrenciler sık sık karşı karşıya geliyor ve çatışma yaşanıyor.
Öğrenciler bu kez eylem mekanı olarak başkent Santiago'dan geçen Mapocho nehrini seçti.
Nehirde ele ele tutuşarak protesto gösterisi yapan öğrencileri eylemlerinden vazgeçmeleri için ikna çabaları başarılı olamadı. Bunun üzerine polis öğrencilere müdahale etti.
Polis ile öğrenciler arasında suyun içinde arbede yaşandı. Polis, 30 öğrenciyi gözaltına aldı.
TRT

Son yarım yüzyılın en büyük doğal afetinin yaşandığı Tayland'da halk, evlerini terk ederek yüksek bölgelere kaçıyor
30 Ekim 2011

Muson yağmurlarının neden olduğu sel felaketiyle karşı karşıya kalan Tayland, son yarım yüzyılın en büyük doğal felaketini yaşıyor.

Ülkeyi boydan boya geçen Chao Phraya ve Tha Chin nehirlerinin taşmasıyla nehir kenarında bulunan kentlerde halk panik içinde. 76 ilinden 28'i sular altında kalan Tayland'da, yardım ve kurtarma çalışmalarının yetersiz kalmasıyla insanlar evlerini terk ederek yüksek bölgelere kaçıyor.

Kitle iletişim araçlarından halka sık sık uyarılar yapan yetkililer, suların birkaç gün içinde yer yer 10 santimetreden 1,5 metreye kadar yükseleceğini ve sellerin bir ay kadar daha sürebileceğini belirtirken, insanlar kendi başının çaresine bakıyor; sel tehdidi altındaki bölgelerde halk kum torbalarıyla ev ve iş yerlerini korumaya çalışıyor. Yaklaşık on gündür resmi tatil olan ülkede üretimin durma noktasına geldiği ifade ediliyor.

Tayland Başbakanı Yingluck Shinavatra, sel sularının ülkenin bazı bölgelerinde çekilmesinin 1-2 ay sürebileceğini, ülkenin can damarı başkentteki durumun, su seviyesinin 2-3 metreye ulaştığı diğer şehirlere oranla daha iyi olduğunu açıkladı.
Temmuz ayında başlayan, Eylül ve Ekim aylarında şiddetlenen sellerde Tayland'ın kuzey, kuzeydoğu ve orta kesimleri sular altında kaldı. Resmi rakamlara göre, sellerde 376 kişi öldü, 750 bin kişi acil yardıma muhtaç hale geldi, evleri sellerden hasar gören 113 bin kişi de barınaklara sığınmak zorunda kaldı.
Selin Faturası Ağır
Sanayi ve tarım ülkesi olan Tayland'ın ekonomisi de sellerden olumsuz etkilendi. Zararın ülke ekonomisine şimdilik 10 milyar dolardan fazla olduğu ifade ediliyor. Dünyanın sayılı pirinç üreticilerinden olan ülkede yüz binlerce hektar çeltik tarlasının sular altında kaldığı belirtilirken, sellerin dünyada pirinç fiyatlarını yükselteceği ileri sürülüyor.
Sel felaketi Tayland'ın turizmini de olumsuz etkiledi. Bu yıl ülkeyi ziyaret etmesi beklenen 19 milyon turistin 500 bin ila 1 milyonunun seyahat planlarından vazgeçebileceği belirtildi.
Selden zarar görenler için hükümet, 10,5 milyar dolarlık bir yardım paketi hazırladığını duyurmuştu, fakat felaketin büyüklüğü nedeniyle yeni paketlerin gündeme geleceği ifade ediliyor.
TRT

Camila Vallejo: "Başkan Sebastian Pinera’yı devireceğiz'"
30.10.2011

Parasız eğitim ve devlet üniversitelerinin artırılmasını isteyen Şilili öğrencilerin lideri Camila Vallejo hedefini açıkladı.

Mayıs ayından beri Şili’de hem lise öğrencileri hem de üniversite öğrencileri okullar yerine sokakları dolduruyor. Bazı günler yüzbinleri bulan göstericilerin hükümetten istediği kendilerine daha fazla eğitim hakkı tanınması. Devlete bağlı eğitim kurumlarının eksikliği ve özel okulların eğitim sistemini domine etmesine karşı çıkan öğrencilerin lideri Camila Vallejo. Yaptığı açıklamalarla dikkat çeken ve hükümet ile masaya oturan Öğrenci Birlikleri Federasyonu başkanı Vallejo dün eylemlerin devam edeceğini açıkladı.

23 yaşındaki Coğrafya Bölümü mezunu Vallejo “Bu hükümetin görevde kalmasını istemiyoruz, buna izin vermeyeceğiz. Hükümet ile öğrenciler arasındaki görüşmeler başarısız oldu ama başkan Sebastian Pinera’yı devireceğiz." dedi.
haber1001

Çaresizlik Selzedeleri Çileden Çıkardı
31 Ekim 2011

Tayland'da aylardır hayatı felç eden sel ve çaresizlik halkı isyan ettirdi. Kızgın göstericiler yol kapattı. Güvenlik güçleriyle çatışmalar yaşandı.

Tayland'ın başkenti Bangkok'ta sel aylardır hayatı felç etmiş durumda. Bir türlü çekilmeyen suyla mücadele neredeyse imkansız. Bu yüzden sokaklar botlarla yolunu bulmaya çalışan selzedelerle dolu.
Öfkeli bir grup selzede ise çalışmaları yetersiz bularak Bangkok'ta yolları kapadı. Daha fazla suyun San Seab kanalına tahliye edilmesini istedi.
7 saatlik gösteride zaman zaman, protestocular ve güvenlik güçleri arasında arbede yaşandı.
Başkentteki askeri üs de su taşkınından nasibini aldı. Zırhlı araçlar ve tanklar selden korunmak için 346 kilometre kuzeydeki başka bir üsse nakledildi.
Temmuz ayından beri Tayland'ı yutan sel, 381 cana mal oldu. 2 milyon kişinin de selden etkilendiği biliniyor.
TRT

Nijerya'daki eylemlerde 150 ölü, 100 yaralı
5 KASIM 2011



Nijerya'nın kuzey doğusundaki Damaturu kentinde düzenlenen bombalı ve silahlı eylemlerde en az 150 kişi öldü, en az 100 kişi de yaralandı.

Başka yerlerdeki eylemlerde ise en aziki kişinin öldüğü bildiriliyor.

İslamcı Boko Haram örgütü adına bir gazeteye yapılan açıklamada, eylemleri Boko Haram adına üstlendi. Ayrıca örgütün resmi hedeflere yeni eylemler planlandığı belirtildi.

Görgü tanıkları, aralarında kiliseler ve Yobe eyaleti emniyet müdürlüğü de olmak üzere bazı hedeflere bombalı eylemler yapıldığını belirtiyor.

Bombalamalara ek olarak silahlı saldırılar da yapıldı.

Gecenin ilerleyen saatlerine dek silahlı çatışmalar yaşandığı belirtiliyor.

AFP haber ajansına göre de, ismini vermeyen bir yerel yetkili saldırılarda yaralanan yüzlerce kişinin hastanelerde tedavi gördüklerini söyledi.

Afrika'nın en kalabalık ülkesi olan Nijerya'da şeriata dayalı bir yönetim kurulmasını isteyen Boko Haram, ülkenin kuzeyinde çok sayıda suikast ve eylemin sorumluluğu üstlenmişti.
Son saldırılar öncesinde yakınlardaki Maiduguri kentinde güvenlik güçlerini hedef alan eylemler olmuştu.

haber1001

Kenya'da Bombalı Eylem
05 Kasım 2011
Kenya'da düzenlenen bombalı saldırıda iki kişinin öldüğü bildirildi.
Ülkenin kuzeyindeki Garissa kentinde meydana gelen patlamada üç kişi de yaralandı. haber1001

Afrika'nın en aktif yanardağı yine faaliyete geçti
08 Kasım 2011
Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ndeki Nyamuragira yanardağı pazar akşamından bu yana lav ve kül püskürtüyor.



Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin Rwanda sınırı yakınlarındaki Goma kenti Nyamuragira'nın püskürttüğü lav ve külün tehdidi altında...
Yanardağın püskürttüğü lav hızla bölgedeki doğal parka doğru akıyor. Son 24 saatte yaklaşık 15 kilometre ilerleyen lav doğal parktaki ekosisteme büyük zarar verdi. Bölgeden hayvanlar da kaçmaya çalışıyor.
TRT

İngiltere'de Harç Protestosu
09 Kasım 2011

İngiltere'nin başkenti Londra'da binlerce öğrenci üniversite harçlarındaki artışı protesto etmek için yürüyüş düzenledi. Geniş güvenlik tedbirleri alınan gösteri için 4 bin polis görevlendirildi.

Londra sokakları üniversite harçlarına getirilen artışı protesto eden öğrencilerin sloganlarıyla yankılandı.
Parasız eğitim talebini dile getiren öğrenciler silahlanma ve cezaevi yapımı yerine eğitime kaynak ayrılmasını istedi.
Binlerce öğrencinin katıldığı gösteri dolayısıyla polis geniş güvenlik tedbiri aldı.
Gösteri için 4 bin polis görev yaptı.
Yürüyüş güzergahı boyunca öğrencilere eşlik eden polis taşkınlık yapanların derhal gözaltına alınacağı uyarısında bulundu.
Polis, yürüyüş sırasında öğrencilerin Trafalgar meydanına çadır kurmasını engelledi.
TRT

Van'da Depremler Devam Ediyor..!

Gazetecilerin ve kurtarma ekiplerinin kaldığı otel yıkıldı. Otelin enkazı altında kalan 50'den fazla kişi için arama-kurtarma çalışmalarına başlandı. 13 kişi kurtarılırken 3 kişinin de cesedine ulaşıldı.

Van'da 5,6 büyüklüğünde meydana gelen depremin ardından Edremit ilçesinde 4,5 ve 3,6 büyüklüğünde iki deprem daha meydana geldi. Saat 22:45'te de 4,4 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi'nden alınan bilgiye göre, depremin merkez üssü Van'ın Edremit ilçesi.
Saat 21:23'te meydana gelen depremin büyüklüğü 5 virgül 6 olarak ölçüldü.

Van'da 5,6 büyüklüğündeki depremin ardından, 4,5 ve 3,6 büyüklüğünde iki sarsıntı daha oldu.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezinden alınan bilgiye göre saat 22.20-23.03 saatleri arasında en büyüğü 4,4 olmak üzere 5 artçı sarsıntı daha kaydedildi.

Bazı Binalar Yıkıldı...

İki otelinde olduğu toplam 21 bina yıkıldı. Bu binalarından 6'sının daha önceden boşaltıldığı belirtildi.

Bu arada art arda yaşanan depremler vatandaşlar arasında da paniğe neden oldu.
Vanlılar evlerini boşaltıp sokağa çıktı.
Bölgede elektrikler kesildi.
Çevrede doğal gaz sızıntısı olduğu belirtiliyor.
Ekipler, vatandaşları sigara kulanmaması yönünde uyarıyor.

Van Gölü'nde dün gece de 5 virgül 5 büyüklüğünde deprem meydana gelmişti.
TRT

Okyanus'ta Bir Ada Doğuyor?
10 Kasım 2011



İspanya'ya bağlı Atlas Okyanusu'ndaki Kanarya Adaları açıklarında faaliyete geçen yanardağ gaz ve lav püskürtüyor. Olağanüstü görüntüler sunan sualtı patlamaları geçim kaynağı turizmi olumsuz etkiliyor.
Haberi Paylaş

Atlas Okyanusu'nda Fas yakınlarındaki Kanarya Adaları açıklarında deniz hareketli...
Nedeniyse deniz dibindeki bir yanardağın 40 yıl aradan sonra faaliyete geçmiş olması.

Takım adaların en küçüğü El Hierro açıklarındaki yanardağ gaz, kül ve taş püskürtüyor.

Denizin maviliğine kül rengini katan patlamalar ilginç görüntüler oluşturuyor. Çıkan gazlardan zaman zaman toplu balık ölümleri gözleniyor.

Zehirli gazlar bazı plajların da kapatılmasına yol açtı. 900 metre derinlikteki volkandan çıkarak suda sertleşen lavlardan küçük bir dağın oluştuğu belirtiliyor.

Oluşabilecek yeni bir ada için isim aranmaya başlanmış bile.


10 bin nüfuslu El Hierro da volkanik faaliyetler sonucu oluşmuş bir ada.

İspanya'ya bağlı adada yanardağ alarmı verilirken yakın kıyıdakiler tahliye edildi. Ada bölgesinde son 4 ayda 10 binden fazla yer sarsıntısı kaydedilmiş.
TRT

Atina polisinden göstericilere müdahale
17 KASIM 2011

Atina'da polis, 1973'te Albaylar Cuntasının devrilmesiyle sonuçlanan öğrenci eylemlerinin yıldönümü için düzenlenen gösterilere müdahale etti.

Eylemciler, o dönem cuntayı komünizme karşı bir tampon olarak gören Washington’un askeri yönetime verdiği desteği protesto etmek için Politeknik Üniversitesi'nden ABD Büyükelçiliği'ne doğru yürüdü.

Yürüyüşe binlerce kişi katıldı.

Protesto gösterisi nedeniyle 7 bin polisin görev yaptığı açıklandı.

Yürüyüş sırasında kimi gruplar, ülkenin büyüyen kamu borcu krizi nedeniyle uygulamak zorunda kaldığı kesintilere de karşı çıktı.

Eylem, Yunanistan'daki geçici hükümetin dün güvenoyu almasını izliyor.

Teknokratlardan oluşan yeni hükümet, Yunanistan'ın kredi taksitlerini alabilmesi için bir kurtarma planını onaylamak ve reform taahhütlerinde bulunmak zorunda.

Atina'da her yıl yapılan 17 Kasım yürüyüşüne geleneksel olarak büyük kalabalıklar katılıyor.

17 Kasım 1973'teki yürüyüş, cunta yönetimine son veren süreci başlatmıştı.

Yunan hükümeti, kemer sıkma önlemlerinin gerekli olduğunu söylüyor.

Ancak koalisyon hükümetindeki önde gelen iki partinin liderleri, kurtarma paketi için gereken kemer sıkma önlemlerinin altına imza atmakta isteksiz.

Ancak her iki lider de güven oylamasında Lucas Papademos liderliğindeki teknokratlardan oluşan hükümete destek verdi.
BBC

"Bu son yüzyılın hiç bir dönemi ile mukayese edilemeyecek karmaşıklıkta bir dönem"
17 Kasım 2011

Bugün AB'nin temellerinin, ''Avro devam etsin mi etmesin mi?'' diye sorgulanır hale geldiğini belirten Ali Babacan, hükümetin devlet kuruluşlarının ve şirketlerin farklı senaryolara hazır olması gerektiğini söyledi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Hürriyet Gazetesi'nde birçok sektörden temsilcinin katılımıyla düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, önümüzdeki dönemde herkesin çok çok ihtiyatlı hareket etmesi gerektiğini belirterek, ''Hem hükümetin hem tüm devlet kuruluşlarımızın, hem şirketlerimizin farklı senaryolara hazır olması gerekecek. Hiçbir şey sürpriz olmamalı bu dönemde. 'Ya biz bu kadarını da beklemiyorduk' dememeli kimse, öyle bir dönemden geçiyoruz. Ve içinden geçmekte olduğumuz dönem son yüzyılın hiç bir dönemi ile mukayese edilemeyecek karmaşıklıkta bir dönem'' dedi.
haber1001

Ürdünlüler cuma günü Filistin’e yürüyecek
22-11-2011



Dünya Filistin’le Dayanışma Günü münasebetiyle önümüzdeki Cuma günü yüz binlerce Ürdünlünün Filistin sınırına yürüyeceği bildirildi.

Dünya Filistin’le Dayanışma Günü münasebetiyle önümüzdeki Cuma günü yüz binlerce Ürdünlünün Filistin sınırına yürüyeceği bildirildi.

El-Cezire televizyonunun haberine göre Dünya Filistin’le Dayanışma Günü ile eş zamanlı olarak önümüzdeki cuma günü yüz binlerce Ürdünlü Filistin sınırına yürüyecek.

Cuma günü ülkenin değişik bölgelerinden başlatılacak yürüyüşün Ürdün Filistin sınırına iki kilometre mesafedeki Suveyme bölgesinde kılınacak Cuma namazından sonra sınıra doğru devam edeceği bildirildi.

Yürüyüşün düzenlenmesine öncülük edenlerin Ürdün’ün işgal altındaki Kudüs’e en yakın bölge olması sebebiyle Suveyme bölgesini seçtikleri açıklandı.

http://www.yakindoguhaber.com/

Meksika'da bulunan Popocatepetl Yanardağı Faaliyete Geçti
26 Kasım 2011

Meksika'da bulunan Popocatepetl Yanardağı'nın 20 Kasım'da Faaliyete geçtiği bildirildi...
haber1001

Tuna Nehri akmam diyor
03 Aralk 2011

Avrupa'yı dehşete düşüren fotoğraf!

Romanya sınırının büyük bir bölümünü oluşturan Tuna Nehri’nde su seviyesinin rekor düzeyde düşünce Bulgaristan kısmında tüm gemi ulaşımı durdu.

Tuna'nın Bulgaristan tarafında Silistre ile Somovit Limanları arasında su seviyesinin en az 15 yerde minimuma indiği belirlendi.

Tuna Nehri'ndeki mevcut su seviyesinin en son 1941'deki kuraklık sırasında tespit edildiği belirtiliyor.

Lom kentindeki limana son üç gündür tek bir geminin bile yanaşmadığı öğrenildi.

Bu durumda en büyük zararı, gemi nakliyat firmalarının gördüğü bildirildi.
anadoluhaberim

İstanbul ve Çevresinde Hayat Durdu
14 Ocak 2012



İstanbul'un da aralarında bulunduğu 6 ilde elektirik kesintisi yaşandı. Arıza 2,5 saat sonra giderildi, metro ve taramvay seferleri başladı.

Marmara'da son yılların en büyük elektrik kesintisi yaşandı. Öğle saatlerinde İstanbul'un da aralarında bulunduğu 6 ilde hayat olumsuz etkilendi. Trafik adeta durdu, metro ve tramvay calışmadı.
Yaklaşık 2 buçuk saat süren kesintinin Bursa'daki Doğalgaz Santrali'nin Adapazarı hattına ait gerilim trafosunun patlamasından kaynaklandığı belirtildi.
Kesinti Hayatı Adeta Durdurdu
İstanbul'un da aralarında bulunduğu 6 ilde elektrik kesintisi yaşandı. Sakarya'dan Edirne'ye uzunan hatta bir anda hayat durdu.
Metro ve tramvay seferleri yapılamadı. Vatandaşlar yollarda kaldı, otobüs duraklarında uzun kuyruklar oluştu.
Sinyalizasyon çalışmadı, trafik sıkıştı. Elektrik kesintisi sebebiyle kombiler de kapandı.
Soğuk havada ısınma problemi yaşayan vatandaşlar zor anlar yaşadı.
Sıkıntının Bursa'daki Doğalgaz Santrali'nin Adapazarı hattına ait gerilim trafosunun patlaması sonucunda meydana geldiği belirtildi.
Yaklaşık 2 buçuk saat süren kesinti İstanbul, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Kocaeli ve Sakarya'da etkili oldu.
Sorunun giderilmesiyle bölgede hayat normale döndü.
Kesinti Tamamen Bitti
Bu arada Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi yaptığı açıklamada, 19.15 itibariyle iletim sisteminin normale döndüğünü elektirik kesintisinin tamamen bittini açıkladı.
Kesinti Sonrası Metroda Arıza
Son bir açıklamada İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden geldi. Açıklamada, elektrik kesintisi sonrası Şişhane-Taksim-Hacıosman metro hattında meydana gelen arıza dolayısıyla metro seferlerinin gerçekleştirilemediği kaydedildi. Arıza giderilene kadar ek otobüs seferleriyle, ulaşımın sağlanacağı duyuruldu.
TRT

İçinde Türklerin de Olduğu Dev Gemi Karaya Oturdu



İtalya'da 4200 kişinin içinde bulunduğu gemi karaya oturdu. 3 kişinin öldüğü kazada çok sayıda kişi de yaralandı.

Haberi Paylaş

4 bin 200 kişi taşıyan Costa Concordia adlı gemi İtalya'nın batı sahilinde karaya oturdu.
Kruvaziyer gemisinde ölenlerin sayısı daha önce 8 olarak açıklanmıştı. Sayı, İtalyan yetkililer tarafından 3'e düşürüldü.
İtalyan makamları, kurtarma organizasyonu sırasındaki zorluklardan dolayı ölü sayısının yüksek açıklandığını belirterek, ölü sayısının 3, yaralı sayısının 14 olduğunu kaydetti.
Gemide 9 Türk Vardı
Gemideki bütün Türklerle iletişim sağlandı. 9 Türkün de sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi.
İlk temas kurulan 4 Türk vatandaşı, Sırrı Tayfun Bora, eşi Deniz Bora, Mustafa Tunççelik ve eşi Yüksel Tunççelik, Roma'da oluşturulan koordinasyon merkezine götürüldü.
Egemen Filiz ile annesi ve babasının da koordinasyon merkezine götürüldüğü, Ajlan Barut ve eşinin de Almanya'daki evlerine dönmekte oldukları öğrenildi.
Kaza Sebebi Açıklanmadı
Şirket, kazanın sebebi ve kayıplarla ilgili bilgi vermedi.
Tahliye edilen kişilerin adadaki okul, hastane ve kiliselere yerleştirildiği belirtildi.
İtalyan sahil güvenlik ekipleri, geminin batma tehlikesinin bulunmadığını bildirdi.
TRT

Mısır’da futbol kıyameti: En az 74 ölü 1000'den fazla yaralı
01 Şubat. 2012

Mısır’da iki ezeli rakibin maçında çıkan olaylarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti.

Mısır’da iki ezeli rakibin maçında çıkan olaylarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti.

MISIR - Mısır'ın ünlü takımı El Ehli ile Port Said'in El Masri takımları arasında oynanan maçtan sonra seyircinin sahaya inmesi sonucu en az 74 kişi öldü, binden fazla kişi de yaralandı.

Bir grup taraftar, Port Said Stadı'nı ateşe verirken bazı taraftarlar da olayları stat dışında askeri yönetim aleyhine gösterilere dönüştürdü.

Mısır'dan yayın yapan Modern Sport adlı özel kanalı, yetkililere dayanarak verdiği habere göre, olaylarda ölenlerin sayısının artabileceğini hastaneye kaldırılanlar arasında çok sayıda ağır yaralı bulunduğunu bildirdi.
ntvmsnbc ve haber1001

Kongo'da Patlama: 206 Ölü
04 Mart 2012



Kongo Cumhuriyeti’nde cephanelikte meydana gelen patlamada 206 kişi öldü.

Eski Fransa sömürgesi olan Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti Brazzaville'de cephanelikte yangın çıktı, ardından iki saat boyunca bir dizi patlama meydana geldi.

Ortalık savaş alanına döndü, Brazzaville'in üzeri kalın bir duman tabakasıyla kaplandı.

Cephaneliğin yakınında bulunan evler büyük hasar gördü, bazılarının çatısı uçtu. İnsanlar panik içinde kaçıştı.

Panik, nehrin karşı tarafında bulunan Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti Kinsaşa'ya da yayıldı.

Kinsaşa'da da patlamanın şiddetinden bazı evlerin camları kırıldı.

Ölenler arasında Çinli işçilerin de bulunduğu bildirildi.
TRT

Gine'de Feci Kaza: 50 Ölü
04 Mart 2012

Gine'nin doğusunda meydana gelen trafik kazasında 50 kişinin öldüğü bildirildi.

Toprak İdaresi Bakanlığının bildirisinde, Moribadou yerleşim birimi yakınlarında meydana gelen kazaya, aynı zamanda yolcu ve bagaj taşıyan bir kamyonun neden olduğu, kazada 50 kişinin öldüğü, 27 kişinin yaralandığı belirtildi.
Bir görgü tanığı, yokuş aşağı aşırı hız yapan kamyonun frenlerinin boşaldığını ve hendeğe yuvarlandığını anlattı.
Yaralıların hastaneye götürüldüğü, bazılarının durumunun kaygı verici olduğu belirtildi.
TRT

Şili'de 7,2 büyüklüğünde deprem!
26.03.2012
Şili'nin orta kesimlerinde 7,2 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Sarsıntının hissedildiği başkent Santiago'da halk sokaklara döküldü. Kentte binaların şiddetli bir şekilde sallandığı belirtildi.

Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS), depremin, Talca kasabasının 103 kilometre kuzeybatısında, yerin 10 kilometre derinliğinde gerçekleştiğini duyurdu. Şili hükümetine bağlı Acil Durum Ajansı (ONEMI), tsunami beklenmese de sahildeki bazı yerleşim bölgelerinde halkın tahliye edildiğini bildirdi. Can kaybı ya da maddi hasar olup olmadığının araştırıldığı kaydedildi.

Şili'de 2010 yılında yaşanan 8,8'lik deprem felaketinde 500 kişi hayatını kaybetmişti.
Sabah

Rusya'da uçak düştü: En az 33 ölü
2012-04-02 1
RUSYA'nın Ural bölgesindeki Tümen kentinde, UTair havayollarına ait ATR-72 tipi uçak düştü. Kazada 33 kişi hayatını kaybetti, 10 kişi de yaralı olarak kurtarıldı. Çift motorlu ATR-72 tipi yolcu uçağı, 74 yolcu kapasitesine sahip ve orta mesafeli uçuşlar için kullanılıyor.
Ortadoğu

Çaycuma'da kayıp sayısı 15'e çıktı
7 Nisan 2012
Zonguldak'ın Çaycuma ilçesinde köprünün yıkılması sonucu dereye düşerek kaybolanların sayısı 15'e çıktı.

Zonguldak İl Afet Müdürü Ahmet Güngör, Çaycuma'da köprünün yıkılması sonucunda 15 kişinin kaybolduğunu açıkladı. Köprünün yıkıldığı sırada 2 aracın dereye düştüğü ve araçlardan birinde bulunan 2 kişinin sağ olarak kurtarıldığı açıklanmıştı. Köprüden düşen diğer araçta ise 10 kişinin olduğu belirlendi. Yine köprünün çöktüğü sırada köprü üzerinde yaya olarak seyir eden 5 kişinin de dereye düşerek sürüklendiği öğrenildi.

Arama çalışmaları, havadan helikopterlerle devam ediyor.
haber10

Brezilya'da Cezaevinde İsyan: 100 Kişi Rehin
16 Nisan 2012



Brezilya'da bir cezaevinde çıkan isyanda 100'den fazla kişi rehin alındı.

Yetkililer ile isyancıların arasındaki görüşmelerin ardından rehinelerden 30'u serbest bırakıldı.
Aracaju kentindeki cezaevinde çıkan isyanda rehin alınanların çoğunun ziyaretçi olduğu belirtildi.
Ölen veya yaralanan olmadığı, rehinelerden 30'unun serbest bırakıldığı, diğer rehinelerin serbest bırakılması için polisle mahkumlar arasındaki görüşmelerin sürdüğü belirtildi.
İsyancıların, cezaevi yönetiminden kendilerine düzenli olarak yapıldığını idda ettikleri işkencelere son verilmesi ile kadın ziyaretçilere daha iyi davranılmasını talep ettiklerini bildirildi.
TRT

Kırım ve Çin'de etkili olan şiddetli rüzgar ve kum fırtınası hasara yol açtı
18 Nisan 2012
Kırım'ın başkenti Akmescit'te şiddetli rüzgar, evlerin çatısını uçurdu, ağaçları kökünden söktü.
Devrilen ağaçlar nedeniyle trakfikte aksamalar yaşandı.
Düşen kiremitler, civarda parkeden araçlarda hasara yol açtı.
Çin'in kuzeybatısında ise kum fırtınası etkili oluyor. Kum fırtınası özellikle tarım alanlarına zarar verdi.
Ağaçları ve tabelaları da deviren fırtına hayatı felç etti.
Şiddetli rüzgarın yol açtığı toz nedeniyle görüş mesafesi düştü, trafikte aksamalar yaşandı.
TRT

_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pts Ağu 20, 2012 8:03 pm tarihinde değiştirildi, toplam 40 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Ekm 22, 2011 10:01 pm    Mesaj konusu: “Ahir Zaman Fitnesi” İle Yüzleşmek... Alıntıyla Cevap Gönder

Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin Şehadetinin Aynasında “Ahir Zaman Fitnesi” İle Yüzleşmek...
Ertuğrul Horasanlı
22.10.2011



[Allah Resulü, sahabelerine Deccal’ı anlatırken,
"Ben Deccalın yanında neler bulunduğunu,
kendisinden daha iyi bilirim."
diye söze başlıyor
ve şunları anlatıyor:
"Onun yanında akan iki nehir vardır. Biri dış
görünüşüyle beyaz bir sudur. Diğeri de
parlak bir ateş olarak görülür. Kim ona yetişirse,
ateş olarak görünen nehrin yanına varsın ve
başını eğip ondan içsin. Zira bu parlak ateş gibi
görünen nehir, soğuk bir sudan ibarettir."
]
(*)

Libya'nın lideri Muammer Kaddafi'nin haçlı ordusu NATO'nun bombalarıyla yaralandıktan sonra, isyancı-demokrat çapulcular tarafından yakalanıp, linç edilmesinin yeni görüntüleri ortaya çıktı.

http://webtv.hurriyet.com.tr/'de yayınlanan bu görüntülerde Libya'nın lideri Muammer Kaddafi, şehit düşmeden önce, kendini alçakça linç etmeye ve soymaya çalışan isyancı-demokrat çapulculara “Evlâtlarım, ben sizin babanızım. Bana yaptığınız haramdır, siz günah işliyorsunuz. Bu olamaz. Siz haram nedir bilmiyorsunuz" diyor.

Görüntülerde, bir grup isyancı-demokrat çapulcu ayakkabıları ve ellerindeki sert cisimlerle Kaddafi'nin kafasına dakikalarca vuruyor.

Alnında delik açılan ve kanlar içinde kalan Kaddafi'nin "Bana yaptığınız haramdır, siz günah işliyorsunuz" sözlerine rağmen isyancı-demokrat çapulcular Libya Lideri Kaddafi'nin kafasına öldüresiye vurmaya devam ediyorlar.

Kaddafi’nin altın tabancasını çalan bir isyancı-demokrat çapulcu ise silahın namlusuyla Kaddafi’nin başına vuruyor.

Diğer bir görüntüde ise bir başka isyancı-demokrat çapulcu Kaddafi'nin üstünden kanlı ceketini ve parmağından eşi “Safiye1970” yazılı evlilik yüzüğünü çalmış olarak gözüküyor. Arkadaşları "Sakın bunu kimseye verme gelecekte 1 milyon dolardan fazlaya satarsın" diyor.

İşte Haçlı ordusu NATO'nun Libya'ya silah zoruyla getirdiği "demokrasi" böyle bir şey...

Bundan sonra...

Kaddafisiz Libya halkı bu çapulcu demokratlar tarafından demokratikleştirecek...

Saddamsız Irak ne hallere düştüyse, Libya’yı da o felaket bekliyor bilesiniz...

Vah Libya vah...

Haçlılar bütün dünyaya işte böyle bir “çapul demokrasisi” getirmek için var güçleriyle çalışıyor...

Kimi ülkelerin yöneticilerini rüşvetle satın alıyor...

Kimilerininkini şantajla bağlıyor...

Şehit Saddam Hüseyin, şehit Usame Bin Ladin ve şehit Muammer Kaddafi gibi satın alamadıklarını, teslim alamadıklarını, boyun eğdiremediklerinin ise önce ülkelerini işgal edip yakıp yııkıyor... Kendine muhalefet eden yerli halkı katliamlar ve işkencelerle bertaraf ediyor...

Sonra da, o liderleri o ülkenin en aşağılık sınıfından seçtiği işbirlikçilerinin eliyle canavarca infaz ediyor..

Kendine direnecek olanlara ibret olsun diye...

Bu kanlı infaz sahnelerinden, bazıları gerçekten ibret alıyor olmalı ki; bu son haçlı seferinin gönüllü sefiri, yardımcısı, yatakçısı, tetikçisi oluveriyor...

İnsanın aklına Resulullah Efendimizin, biz "ahir zaman müslümanlarını" ondan uzak durmaya çağırdığı "büyük fitne"nin, şu adına "demokrasi denilen şey" olabileceğine dair bir şüphe düşmüyor da değil yani...

Güvenilir bir Ehl-i Sünnet alimi bulsak da sorsak...

Adına bazılarının "ileri demokrasi" de dediği ve yere göğe sığdıramadığı bu şeyin gerçekten ne olduğunu anlamak istiyorsanız...

Irak'ın şehit Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in, işbirlikçi Şiiler tarafından katlediliş sahnesini hatırlayın...

O ahlâksız güruhun onca itip kakmasına ve aşağılamasına rağmen başı dik gümbür gümbür kelime-i şehadeti haykırmasını hatırlayın...

Canlı yayında naklen şehadet...

Dönün...

Mideniz bulana bulana da olsa...

Kusarak da olsa...

Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin şehit olmak üzereyken bile kendi ülkesinin yoldan çıkmış çocuklarına, onları büyük bir günahın vebalinden korumak isteyen bir baba şefkati içinde: “Evlâtlarım, ben sizin babanızım. Bana yaptığınız haramdır, siz günah işliyorsunuz. Bu olamaz. Siz haram nedir bilmiyorsunuz" diye nasihat edişini görün...

Şehitlikten nefsin niye bu kadar korktuğuna dair de bir fikir edinme imkânı da yakalayabilirsiniz bu arada...

Hristiyanları, Yahudileri, putperestleri, dinsizleri, imansızları “hepimiz Adem’in çocuklarıyız, hepimiz İbrahimîyiz, hepimizin amentüsü bir, hepimiz aynı Allah’ın kuluyuz” diye sonsuz “bir hoşgörü ve diyalog” içinde “dost ittihaz eden” bazı gözü yaşlı sapıkların, mesele İslâm’ın bu şerefli şehit evlâtlarına geldiğinde; onlara nasıl kin kustuklarını, ne iftiralar attıklarını, onlardan nasıl nefret ettiklerini de hatırlarsanız...

Belki ısrarla unutturulmaya çalışılan, o olmasa da olurmuş gibi davranılan Kâinatın Efendisi’nin; bu zamanda, yani zamanın sonunda, yani “ahir zaman”da ümmetini bekleyen korkunç fitnelere dair 1400 küsur yıl öncesinden yaptığı ikazlara göz atmak da istersiniz...

Meselâ başlığın altındaki Hadis-i Şerif’e:

"Onun yanında akan iki nehir vardır...”

“Biri dış görünüşüyle beyaz bir sudur....”

“Diğeri de parlak bir ateş olarak görülür...”

“Kim o(zaman)na yetişirse, ateş olarak görünen nehrin yanına varsın ve başını eğip ondan içsin...”

“Zira bu parlak ateş gibi görünen nehir, soğuk bir sudan ibarettir..."

[Başka bir rivayette Deccal'lın "su ve ekmek dağları"na sahip bulunduğu da belirtilir.(52)

Müslim'de yer alan başka bir hadiste ise "onun cennet ve cehennemi bulunduğu, cehenneminin cennet, cennetinin de cehennem olduğu" bildirilir.(53) "Kendine tâbi olanları cennetine, tâbi olmayanları da cehennemine atar."(54)

Âlimler, bu hadisleri yorumlarken, "Deccal'ın kendisine boyun eğmeyen mü'minleri eziyet ve işkencelere atacağını" belirtirler. Aliyyü'l-Karî, "Onun suyu nimet ve lezzet, ateşi de meşakkat, azap ve elemdir"(55) der. Deccal’a boyun eğmeyen mü'minlerin "sıkıntı, belâ, çile ve meşakkat içerisinde kalacaklarını, buna rağmen Allah'ın lütuf ve ihsanıyla rıza, şükür ve sabır gösterecekleri anlatır."(56)] (**)

Öyle mankenlerle fingirdeşerek kakara kikiri, inşallah, maşallah, Mehdicilik oynamanın sahtekârlıktan başka bir anlamı yok yani..

Bugün dünyanın her tarafında Deccal ordularıyla boğuşan mücahid Müslümanlar, Deccal’e boyun eğerek onun arı duru, berrak görünen nehrine atlayarak serinlemeyi değil, onun “ateş nehrine” gözlerini bile kırpmadan atlamayı seçip şehadet şerbetini içerek Hem Allah’ın hem de Resulullah’ın emirlerine boyun eğiyorlar...

Bunu da “Deccal’a boyun eğmeyen mü'minlerin sıkıntı, belâ, çile ve meşakkat içerisinde kalacaklarını” bile bile yapıyorlar...

Guantanomo’ları...

Ebu Gureyb’leri...

Gizli açık toplama kamplarını...

İşkence uçak ve gemilerini...

Yargılı ve yargısız infazları...

En iğrenç işkenceleri...

En ağır hak gasplarını...

En katı mahrumiyeretleri bile bile...

Hepsini birden göze alarak...

Kendilerini “ateş nehirlerine” atıyorlar...

Deccal ve avanesi ise bunlara “diktatör, terörist, düşman” falan filan diyor...

Hadislerde Deccal’ın kendisine boyun eğmeyen müm’inleri binbir türlü işkence, eza, cefa, yokluk, yoksulluk, açlık ve susuzluk cehannenemine atacağı belirtildiği gibi, kendine tabi olan "müm’in"leri de yalancı cennetinde sayısız nimetlere garkedeceği de haber veriliyor...

Resulullah Efendimiz ne dediyse doğru olduğuna ve her şey onun haber verdiği gibi gerçekleşeceğine göre...

Demek ki; Deccal’in yalancı cennetindeki sayısız nimetlere tamah eden “mü’minler” de elbete olacaktır...

Milyar dolarlık servetlere hükmeden gözüyaşlı hocaefendilerden...

Milyon dolarlık Villalarda her türtlü lüks, şatafat içinde, vur patlasın çal oynasın oturan sahte Mehdî’lere, müteşeyyihlere, çıplak uyarıcılara, Tv şovmeni sapık ve saptırıcılara...

Her türlü yetki ve etki, makam ve mevkiler bahşolunmuş politikacılardan, bürokratlara...

Bunlardan nemalanan müteahhit, sanayici, tüccar ve esnaflara varıncaya kadar...

Bugün, milyonlarca “mü’min” dünyanın her tarafında deccal’in gözcülüğünü, sözcülüğünü, öncülüğünü, taşeronluğunu, tetikçiliğini canla başla yapmıyor mu?

Peki sizce bu iki grup “müm’min”den hangisi Resulullah Efendimizin emrini yerine getirmiş oluyor?

Hangisi O’nun emrini yerine getiriyorsa şüphesiz o ebediyyen kurtulmuştur...

***

Şimdi dönüp Libya Lideri Şehid Kaddafi’nin şehadet anını gösteren videoya yeniden bakalım...

Kaddafi, Deccal’in kendisine “Bana tabi ol, benim kulum ol, benim dediklerimi yap... Milyar dolarlarını yükle uçağına... Dünyanın istediğin ülkesine git çıtır çıtır ye!” teklifini kabul etseydi, şimdi dünyanın cenneti olarak nitelenen bir yerde, bin bir türlü nimet ve lezzete garkolmuş şekilde keyif sürecekti...

O ne yaptı?

“Ne kendimi, ne halkımı satmam, Libya’da doğdum, doğduğum topraklarda çarpışa çarpışa şehit olurum” dedi mi?

Dedi...

Dediğine son nefesine kadar sadık kaldı mı?

Kaldı...

Linç videosunda da görüldüğü gibi kendini “ateş nehrine” attı mı?

Attı...

Peki şimdi bu savaşı kim kazandı?

Şehadet şerbetini içen “diktatör” Kaddafi mi?

Yoksa o vahşî linç anında, kurban henüz son nefesini bile vermeden, onun üzerindeki kıymetli eşyayı yağmalayan ve hatta o eşyanın kıymeti hakkında fikir alışverişinde bulunan, Deccal’in işbirlikçisi çapulcu demokratlar mı?

Soru çok zor olduğu için bir ipucu verelim...

“Ferrasi'ni Satan Bilge”nin yazarı Robin Sharma şöyle diyor:

- "Bir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak istersen, nabzına değil onuruna bak, duruyorsa yaşıyordur..."

Dipnotlar:

* [Buharî, Fiten: 25, Enbiya: 50; Müslim, Fiten: 105 (H. 2935); Ebû Davud, Melahim: 14 (H. 4315).]

** Şaban Döğen, “Deccal'ın özellikleri nelerdir?”, 27.06. 2007, http://www.sorularlaislamiyet.com/

Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/2011/10/ahir-zaman-fitnesi-ile-yuzlesmek.html

Şiddetli yağış Avrupa'da can alıyor..
27 Ekim 2011
Şiddetli yağış nedeniyle İtalya'da 9, İrlanda'da ise 2 kişi hayatını kaybetti.

İtalya'da ülkenin kuzey ve orta kesimlerinde etkili olan aşırı yağışta, 9 kişi öldü.
İrlanda'nın başkenti Dublin'de yaşanan su baskınlarında 2 kişi hayatını kaybetti.
İtalya'nın kuzeyindeki Monterosso kasabası.
Aşırı yağışın sebep olduğu selin kasaba sokaklarındaki etkisi amatör bir kamera ile kaydedildi.
İtalya'nın kuzeyindeki Liguria ve Tuscany selden en fazla etkilenen bölgeler oldu.
Tren seferleri durduruldu, köprülerin yıkılması yüzünden kara yollarında ulaşım aksadı.
Elverişsiz hava koşulları başkent Roma'yı da vurdu, kentte trafik durma noktasına geldi.
Sel baskınlarının yaşandığı yerlerde mahsur kalan yüzlerce kişiyi kurtarma çalışmaları devam ediyor.
İrlanda'nın başkenti Dublin'de ise bir aylık ortalamalarda düşen yağış bir gün içerisinde yağdı.
Aşırı yağış nedeniyle cadde, sokak ve evler su altında kaldı.
Ulaşım göle dönen caddelerde yapılmaya çalışılırken, itfaiye ve kurtarma ekiplerinin çalışmaları yetersiz kaldı.
Uçak seferlerinin bir bölümü iptal edilirken, yağmur ile birlikte oluşan selin demir yollarını da tahrip ettiği açıklandı.
Bu nedenle tren seferleri de aksadı.
TRT/haber3

Mısır'ın Dimyat kentinde polis ile göstericiler arasında çatışma: 2 ölü, 15 yaralı
13 Kasım 2011

Mısır'ın Nil Deltası'nda bulunan Dimyat kentinde bir petro kimya tesisinin çevreye zarar verdiğini iddia ederek gösteri yapan bölge halkı ile güvenlik kuvvetleri arasında çıkan çatışmada 2 kişi öldü, 15 kişi yaralandı.

Mısır'ın resmi Nil televizyonunun haberine göre, Dimyat kentinde bulunan Kanada ve Mısır sermayeli bir petro kimya tesisinin çevreyi kirlettiği ve bölgedeki doğal hayatı öldürdüğünü iddia eden yaklaşık 20 bin kişi protesto gösterisi yaptı.

Dimyat Limanı'nı ve kente bağlanan yolları trafiğe kapatan protestocular, söz konusu petro kimya tesisi ile ilgili şikayette bulunduklarını, fakat yetkililerin şikayetleri ile ilgilenmediğini söylediler.

Göstericilerden bazılarının tesislere girmek istemesi ve limandaki kontrolü güvenlik güçlerine bırakmaması üzerine çıkan çatışmalarda 2 kişi öldü 15, kişi yaralandı.

Olaylarda ölen ve yaralananların tamamının siviller olduğu kaydedildi.

Olayların ardından Dimyat kent merkezinde de askerler ile protestocular arasında yer yer çatışmalar çıktığı bildirildi.

Görgü tanıklarının ifadelerine göre ordu birlikleri, kent merkezinde kısa bir süre kontrolü sağladı, fakat göstericiler kontrolü tekrar ele geçirmeyi başardılar.

Mısır'ın yarı resmi El Ahram gazetesine göre Dimyat'ta sokağın kontrolü göstericilerde ve binerce kişi evlerine gitmemek için direniyor.

Dimyat Liman Otoritesi Başkanı İbrahim Filfil, yaşanan işgalden dolayı açıklarda bekleyen 35 geminin limana yanaşamadığını ve maddi kaybın milyonlarca Mısır Cüneyhi olduğunu ifade etti.
haber10

Mısır'ın Tahrir Meydanı Yine İsyanlarda: 33 Ölü, 1750 Yaralı
21 KASIM 2011



Batıcı generaller iktidarı bırakmaya yanaşmayınca, Mısır'ın arslan yürekli gençleri devrimi korumak için yine isyan bayrağını çekti.

BBC'nin haberi:

Tahrir Meydanı durulmuyor

Mısır'ın başkenti Kahire'deki Tahrir Meydanı'nda protestocularla güvenlik güçleri arasındaki çatışmalarda ölü sayısı en az 33'e tırmanırken, 25 siyasi parti ortak bir çağrıda bulunarak içişleri ve enformasyon bakanlarının istifasını istedi.

Tahrir Meydanı'da yeniden toplanan göstericiler, devrik lider Hüsnü Mübarek hükümetinin yerine geçen askeri konseyi protesto ediyor.

Dördüncü gününe giren protestolarda çıkan şiddet olaylarında 1750 dolayında kişi de yaralandı.

Müslüman Kardeşler'in siyasi kanadını da içeren 25 partinin ortak bildirisinde, göstericilere uygulanan baskının sorumlularının derhal cezalandırılması istendi.
Bundan önceki saatlerde geçici yönetimin kültür bakanı güvenlik güçlerinin müdahalesini protesto ettiğini söyleyerek istifasını vermişti.

Çatışmaların gelecek hafta başlaması beklenen genel seçimlere gölge düşmesinden kaygılanılıyor.

Tahrir Meydanı'nda süren eylemler, eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in geçen Şubat ayında devirildiği protestolardan bu yana düzenlenen en büyük gösteriler olma özelliğini taşıyor.

Protestolarda, Mısır'ı Şubat ayından beri yöneten askeri konseyin anayasada değişiklik önerilerini geri çekmesi talep ediliyor.

Askerler, anayasa tasarısında ordu ve ordu bütçesinin sivil denetime kapalı olmasını öngören bir teklif sunmuşlardı.

Gerçek mermi iddiası

Askerlerin tasarısında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de gelecek yıl sonu, ya da 2013 başlarında yapılması öngörülüyor.

Protestocularsa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 28 Kasım'da başlaması planlanan parlamento seçimlerinden hemen sonra yapılmasını istiyor.

Güvenlik güçlerinin Tahrir Meydanı'ndaki eylemcileri dağıtmak için bu sabah saatlerinden itibaren gözyaşartıcı gaz kullandığı bildirildi.

Dün yaşanan şiddetli çatışmalarda, göstericiler ordu araçlarının üzerine taş ve molotof kokteylleri atmış, askerler de gözyaşartıcı gaz ve plastik mermilerle karşılık vermişlerdi.

Eylemciler, askerlerin gerçek mermiler de kullandığını söylüyor. Ancak yetkililer bu iddiayı reddetti.

Ülkenin diğer büyük kentleri İskenderiye, Asvan ve Süveyş'ten de göstericiler ve güvenlik güçleri arasında şiddet olayları yaşandığı haberleri geliyor.

haber1001

Bahreyn’de “Özgürler Depremi” başladı
21-11-2011


Bahreyn’deki Amerikan askeri üssü yakınlarında üç büyük patlama sesinin duyulduğunu bildirdi.

Bahreyn’de “Özgürler Depremi” başladı.

Bahreyn’deki yönetim karşıtı 14 Şubat İttifakı’nın “Özgürler Depremi” adını verdikleri eylemleri başlattıkları bildirildi.

Bahreyn’deki yönetim karşıtı 14 Şubat İttifakı’nın “Özgürler Depremi” adını verdikleri eylemleri başlattıkları bildirildi.

İran’ın Arapça yayın kuruluşu el-Alem televizyonu, acil koduyla duyurduğu haberinde Bahreynli yönetim karşıtı 14 Şubat İttifakı’nın “Özgürler Depremi”nin başladığını açıkladığını duyurdu.

Öte yandan Bahreynli göstericilerin Suudi Arabistan’la Bahreyn’i birbirine bağlayan köprüye açılan Buri bölgesindeki yolu kapattıkları bildirdi.

El-Alem televizyonunu ayrıca yerel kaynaklara dayandırdığı haberinde Bahreyn’deki Amerikan askeri üssü yakınlarında üç büyük patlama sesinin duyulduğunu bildirdi.
http://www.yakindoguhaber.com/

Tahrir'de 'Biz gitmiyoruz, o gitsin' sloganları
25 KASIM 2011



Mısır'ın yeni başbakanı olarak atanan Kemal el-Ganzuri bir ulusa sesleniş konuşması yaptı ve Mısır halkına hizmet için her kesimi kapsayan bir bakanlar kurulu oluşturacağını söyledi.

Ganzuri konuşmasını başkent Kahire'nin Tahrir Meydanı'nda cunta yönetiminin sona ermesini talep eden yüz binlerce kişinin protesto gösterilerini sürdürdüğü sırada yaptı.

Göstericilerin attıkları sloganlar arasında askeri konseyin başında bulunan Mareşal Hüseyin Tantavi'ye göndermede bulundukları "Biz gitmiyoruz, o gidiyor" da var.

Muhabirler Mübarek dönemi yetkililerinden 78 yaşındaki Ganzuri'nin genç protestoculara hitap etmediğini söylüyor.

Yüzlerce Mısır bayrağı ile süslenen alanda kalabalık Mareşal Hüseyin Tantavi'ye göndermede bulunarak "Biz gitmiyoruz, o gidiyor" şeklinde slogan atıyor.

El Ezher Camisi'nin büyük imamı, göstericilere destek mesajı gönderdi ve gaip gelmeleri için dua ettiğini söyledi.
İmamın yardımcılarından Hasan Şafiye televizyon kanallarına çıkarak "Büyük imam sizleri destekliyor ve zaferiniz için dua ediyor." dedi.

Siyasi konularla ilgili çok nadir açıklama yapan imamın daha önce bir örneği görülmemiş olan bu desteğine büyük önem atfediliyor.

Protestocular askeri konsey başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi'nin bu hafta açıkladığı geçiş takvimini yeterli bulmuyor ve derhal ayrılmasını, yönetimi bir ulusal kurtuluş hükümetine bırakmasını istiyor.

İstikrarsızlık kaygısıyla liberallerden de Tahrir Meydanı'ndaki eylemi onaylamayan ciddi bir kesim var.

Tahrir'e ve diğer kentlerdeki eylemlere Cumartesi gününden bu yana süren polis müdahalesi sonucu 40'tan fazla kişi yaşamını yitirdi.

Askeri konsey yetkilileri dün eylemler sırasında hayatlarını kaybedenler olduğu için özür dileyip, ölenlerin yakınlarına taziyelerini iletmişti.

Mısır devlet televizyonu ise bu hafta istifasını veren hükümetin yerine kurulacak yeni kabinede başbakanlık görevinin eski başbakanlardan Kemal Ganzuri'ye verileceğini doğruladı.

Ancak gözlemciler 78 yaşındaki Ganzuri'nin genç protestocuların çoğunu tatmin etmeyecek bir aday olduğu görüşünde.
BBC

Mısır'da gösteriler devam ediyor
26 KASIM 2011



Mısır'da muhaliflerin, Yüksek Askeri Konsey'in yönetimi sivillere devretmesi talebiyle Tahrir Meydanı'nda yaptıkları gösteriler devam ediyor.
Meydanı dolduran binlerce kişi, askeri yönetim iktidarı bırakmadan kendilerinin de meydandan ayrılmayacağını dile getiriyor.

Yönetimdeki Yüksek Askeri Konsey'in, devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek döneminde, 1996-1999 yıllarında başbakanlık yapan El Genzuri'yi yeni başbakan olarak belirlemesi protestocuların öfkesini artırdı.
Protestocular dün akşam Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu binasının önünde, yeni atanan Başbakan Kemal El Genzuri'nin başbakanlığa girmesini engellemek için kamp kurdu.

Mısır'ın yeni başbakanı olarak atanan Kemal el-Ganzuri bir ulusa sesleniş konuşması yaptı ve Mısır halkına hizmet için her kesimi kapsayan bir bakanlar kurulu oluşturacağını söyledi.
Ganzuri konuşmasını başkent Kahire'nin Tahrir Meydanı'nda cunta yönetiminin sona ermesini talep eden yüz binlerce kişinin protesto gösterilerini sürdürdüğü sırada yaptı.
Muhabirler Mübarek dönemi yetkililerinden 78 yaşındaki Ganzuri'nin genç protestoculara hitap etmediğini söylüyor.

Tahrir Meydanı'nda devam eden gösterilerin bir benzeri ülkenin ikinci büyük kenti İskenderiye ile İsmailiye kentinde devam ediyor.
Tartışmaların odağında Pazartesi günü başlayacak ve üç ay sürecek genel seçimler var.
Protestocular seçimlerin ertelenmesini ve önce askeri konseyin devreden çıkmasını talep ediyor.
Mısır Yüksek Seçim Kurulu, seçimin ertelenmesinin kanuni olmayacağını açıklarken, Pazartesi günü seçimlerin yapılıp yapılmayacağı merak konusu.
Yüksek Askeri Konsey ise seçimlerin zamanında yapılacağını açıkladı ancak ülke genelinde seçimlerin erteleneceğine ilişkin yaygın bir kanı var.
Askeri yönetime son verilmesi için yapılan protestolarda 40'dan fazla kişinin öldüğü söyleniyor.

Diğer taraftan, BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun, Mısırlı yetkililere bir kez daha, ülkedeki herkesin insan haklarını ve medeni haklarını korumaları çağrısında bulundu.
BM sözcülüğü, gazetecilerin Mısır'daki durumla ilgili sorularına, Genel Sekreter Ban'ın, Mısır'daki şiddet olaylarından duyduğu derin endişenin devam ettiği ve olaylarda pek çok kişinin ölüp yaralanmasından dolayı çok üzgün olduğu yanıtını verdi.
BBC

Wall Street İşgalcilerinden Bildirim
28.112011



- Kitlesel adaletsizlik hissini ifade etmek üzere dayanışırken, neyin bizi bir araya getirdiğini unutmamalıyız. Şirketler tarafından haksızlığa uğradığını hisseden tüm insanlar, onların müttefikleri olduğumuzu bilsinler diye yazıyoruz.

- Tek bir halk olarak, bir arada, şu hakikati kabul ediyoruz: insan ırkının geleceği bireylerin işbirliğine bağlıdır; düzenimiz haklarımızı korumalıdır; eğer bu düzen çürümüşse kendi ve komşularının haklarını korumak bireylere aittir; ve demokratik bir hükümet, meşru gücünü halktan alır; ancak şirketler, halktan ve topraktan servet ayıklamanın peşine düşer ve süreç ekonomik bir güç tarafından belirlenirse, hakiki demokrasi gerçekleşemez. Biz, kârlarını insanlarla, çıkarlarını adaletle ve baskıyı eşitlikle değiştiren şirketlerin hükümetlerimizi idare ettikleri bir zamanda geliyoruz size. Biz bu gerçeklerin bilinmesi için barışçıl usullerle toplandık, ki hakkımızdır.

- Onlar, esas mortgage kredisi sahibi kendileri değilken evlerimizi yasadışı yöntemlerle haczettiler.

- Onlar, tek bir ceza dahi almaksızın vergi mükelleflerinin paralarıyla şirketleri kurtardılar ve yöneticilerine fahiş ikramiyeler vermeye devam ettiler.

- Onlar, işyerinde eşitsizliği ve ayrımcılığı, yaş, ırk, cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim üzerinden süregelir kıldılar.

- Onlar, gıdamızı umursamazca zehirlediler ve tarımsal düzeni tekelleştirerek baltaladılar.

- Onlar, sayısız hayvanı kapatıp, zalimce davranıp, işkence etmekten kâr ettiler ve sonra bu uygulamalarını gözümüze baka baka örtbas ettiler.

- Onlar, daha iyi ücret ve güvenli çalışma koşulları için pazarlık hakkını çalışanlardan her fırsatta çalmaya baktılar.

- Onlar, öğrencileri, aslen insani bir hak olmasına rağmen, aldıkları eğitim karşılığında on binlerce dolar borçlandırarak adeta rehin aldılar.

- Onlar, ihtiyaç duydukları emeği her fırsatta şirket dışından temin ederken bir yandan da işlerin başka yerlere kaymasını ücret ve sağlık sigortalarında kesintiye gitmek için mazeret gösterdiler .

- Onlar, hukuken insanlarla aynı haklara sahip olmak üzere mahkemeleri yönlendirirken, kendilerini sorumluluk ve kusurlardan feragat ettirdiler.

- Onlar, sağlık sigortalarının onlara yüklediği sorumluluklarından kaçmak için milyonlarca doları hukuk birimlerine harcadılar.

- Onlar, mahremiyetimizi bir malmış gibi sattılar.

- Onlar, basın özgürlüğünü engellemek için asker ve polis güçlerini kullandılar.

- Onlar, peşinde oldukları kâr için, yaşamlarımızı tehlikeye sokan hatalı ürünleri bile bile geri çekmediler.

- Onlar, sebep oldukları ve olmaya devam ettikleri muazzam başarısızlığa rağmen hâlâ ekonomik politikaları belirlemeye devam etmekteler.

- Onlar, işleyişlerini düzenlemekle sorumlu olan siyasetçilere, büyük miktarda para bağışlarında bulundular.

- Onlar, bizleri petrole bağımlı tutmak için alternatif enerji formlarını engellemeye devam ediyorlar.

- Onlar, halihazırda zaten büyük kârlar getirmiş yatırımlarını korumak arzusuyla, insanların hayatlarını kurtaracak, acılarından arındıracak markasız ilaçların önünde engel durmaktalar hâlâ.

- Onlar, petrol sızıntılarını, kazaları, kusurlu muhasebelerini ve etkisiz maddeleri daha çok kâr etmek arzusuyla ve kasıtlı olarak örtbas ediyorlar.

- Onlar, medya üzerindeki hakimiyetlerini, insanları yanlış bilgilendirilmiş ve korku içinde tutmak için kullanıyorlar.

- Onlar, suçlu oldukları konusunda ciddi şüpheler oluştuğunda bile, mahkumları öldürmek üzere kontratlar kabul ettiler.

- Onlar, yurtiçinde ve yurtdışında sömürgeciliği sürdürdüler.

- Onlar, masum sivillerin işkenceye maruz kalmalarına ve öldürülmelerinde ortak oldular.

- Onlar, devletten alacakları büyük ihaleler karşılığında kitle imha silahları üretmeye devam ediyorlar.*

Dünyanın tüm insanlarına,

Biz, Liberty Square’de Wall Street’i işgal eden New York Şehri Genel Meclisi, sizi, gücünüzü göstermeye çağırıyoruz.
Barışçıl toplanma hakkınızı kullanın; kamusal alanı işgal edin; sorunlarımızı çözmeye yönelik süreci başlatın ve herkesin erişebileceği çözümler üretin.
Doğrudan demokrasi ruhu içinde eylem gösteren tüm topluluk ve grupların kullanımına destek, belgeleme ve kaynaklarımızın tümünü sunarız.
Bize katılın ve sesinizi duyurun!

* Bunlar yegane şikayetlerimiz değildir.

Kaynak:Ayaklan İstanbul / Occupy İstanbul

İranlı protestocular İngiliz büyükelçiliğini bastı
29 KASIM 2011

İran'ın başkenti Tahran'da İngiltere'nin uyguladığı yaptırımları protesto eden bir grup gösterici İngiliz büyükelçiliğine baskın düzenleyip, camları kırdı ve İngiliz bayrağını yaktı. Protestocuların "İngiltere'ye ölüm" sloganları attıkları bildiriliyor.

İran'ın İngilizce yayın yapan resmi kanalı Press TV'de yayınlanan görüntülerde protestocuların elçilik binasına taş attıkları ve bir protestocunun elinde Kraliçe Elizabeth'in çerçevelenmiş bir fotoğrafını salladığı görülüyordu.
Fotoğrafın elçilik içinden alındığı tahmin ediliyor.

Yarı resmi Mehr adlı haber kanalı protestocuların İngiliz bayrağını indirdikleri, yaktıkları ve yerine İran bayrağı astıklarını bildiriyor.

İngiliz elçiliği önünde İran'a yeni yaptırımlara karşı düzenlenen ve elçiliğe saldırıya dönüşen protesto Rejimi Koruma Konseyi'nin ve meclisin İngiltere ile ilişkilerini azaltma kararı almasının sonrasına rastlıyor.

İran bu kararı İngiltere'nin İran'a yaptırımları artırma kararı almasının ardından almıştı.

İran polisinin elçilik ve çevresinin kontrolünü ele aldığı ve güvenliği sağladığı bildiriliyor.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, olay sırasında içeride diplomatların olup olmadığı ile ilgili bilgi vermedi.
BBC

Şili'de Öğrenciler Polisle Çatıştı
02 Aralık 2011
Şili'de başkenti Santiago'da gösteri yapan öğrenciler polisle çatıştı. Ortalık savaş alanına döndü.



Şili'de öğrenci protestoları aralıksız sürüyor.
Parasız eğitim talebiyle aylardır gösteri yapan Şilili öğrenciler, başkent Santiago'da polisle çatıştı.
Şili'nin başkenti Santiago'daki öğrenci gösterilerinde taşlar havada uçtu..
Polis göstericileri dağıtmak için tazyikli su ve gözyaşartıcı gaz kullandı.
Ortalık bir anda savaş alanına döndü.
Aylardır sokakları mesken tutan öğrencilerin talebi, herkes için parasız eğitim ve bütçeden eğitime daha fazla pay ayrılması.
TRT

Wall Street Eylemleri Filipinlere Sıçradı
07 Aralık 2011
Filipinler'deki eşitsizlik ve yoksulluk sebebi ile protesto düzenleyen yüzlerce gösterici polisin sert müdahalesi ile karşılaştı.

Amerika'da başlayıp tüm dünyaya yayılan "işgal et " eylemlerinden ilham alan Filipinli öğrenci ve işçiler başkent Manila'da gösteri düzenledi.
Göstericiler yozlaşmayı, eşitsizliği ve yoksulluğu protesto etmek için tarihi bir köprüyü ele geçirip civarında kamp kurmak istedi.
Polis, göstericilere tazyikli su ve copla müdahale etti.
Bir çok protestocu yaralandı, 5 kişi gözaltına alındı.
TRT

Brüksel'de dükkanlar yağmalandı: 192 gözaltı
10.12.2011
Brüksel'de dükkanları yağmalayan ve polisle çatışan 200'e yakın Kongolu tutuklandı.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde seçimleri Devlet Başkanı Joseph Kabila'nın yüzde 49 oyla kazandığının açıklanması üzerine muhalif Etienne Tşisekedi'ye destek için siyahilerin yoğun yaşadığı Ixelles semtinin ana caddelerinde toplanan Kongolu gençlerin izinsiz gösterisine müdahale eden polis sert karşılık gördü.

Molotof kokteylleri ve taşlarla güvenlik güçlerine saldıran protestocular park halindeki araçları ve çöp bidonlarını ateşe verdi, camlarını kırdıkları çok sayıda dükkanı yağmaladı.

Protestocular, gösteriye neden izin vermediğini anlatmaya çalışan Ixelles Belediye Başkan Vekili Bea Diallo'ya da saldırarak yaraladı.

Tazyikli su ve köpeklerle eylemcilere müdahale eden polis uzun süre kontrolü sağlamakta zorlanırken, sabah saatlerine dek devam eden olaylarda gözaltına alınanların sayısı 192'ye ulaştı.
haberx

Belçika'nın Liege kentinde bombalı saldırı: 4 ölü, 75 yaralı
13 ARALIK 2011

Belçika'nın Liege kenti merkezinde öğle saatlerinde düzenlenen silahlı ve el bombalı saldırıda 4 kişi öldü. Ölenler arasında saldırganın yanı sıra 15 ve 17 yaşlarında iki gençle 75 yaşındaki bir kadının da bulunduğu bildirildi.

Yetkililer 75 kişinin yaralandığını, bazılarının durumunun ağır olduğunu kaydediyorlar.

Belçika savcısı Danielle Reynders, gazetecilere yaptığı açıklamada Nordine Amrani adlı, 1978 doğumlu saldırganın tek başına hareket ettiğini ve daha önce silah taşıma ve uyuşturucu maddeyle ilgili suçlardan hüküm giymiş olduğunu söyledi.

Reynders, saldırganın bir tüfek ve bir tabancayla 3 el bombası attığını ve olay sırasında öldüğünü belirtti.
Görgü tanıklarına göre saldırgan, kentin merkezindeki Sen Lambert Meydanı'nda, vilayet mahkemesinin bulunduğu noktada, bir çatıdan otobüs duraklarına ateş açtı ve el bombaları attı. Meydanın, kurulan Noel pazarı dolayısıyla kalabalık olduğu bildiriliyor.

Patlama sonrası silah sesleri bir süre devam etti, Belçika polisi saldırganın peşine düştü. Meydanın kaldırımlarında kan izleri görülüyordu.

Kalabalık meydandaki saldırının ardındaki neden henüz anlaşılamadı.

Yaralılardan bazılarına ilk müdahale meydanda kurulan çadırlarda yapıldı. Yaralananlardan bazıları meydandaki müzeye alınarak tedavi edildi.

Çevre sakinlerine evlerinde kalma çağrısı yapıldığı, pek çok kişinin de alışveriş yaptıkları mağazalarda mahsur kaldığı bildiriliyor.

Brüksel'in 90 km. kadar doğusunda yer alan Liege'deki Sen Lambert meydanı, otobüs hatlarının da birleştiği bir kavşak noktası durumunda.
BBC

Tuna Nehri kurumak üzere
Tarık Demirkan
Budapeşte
16 ARALIK 2011



Doğduğu Almanya’nın Kara ormanlar bölgesinden, Karadeniz’e kavuştuğu Romanya’ya kadar on ülke ve 2800 kilometre yol kat eden Tuna nehri tehlike sinyalleri veriyor.

2011 yılının kurak yazının ardından, yine normallerin çok altında bir yağışla geçen sonbahar ve kış ayları, Macaristan’da Tuna nehrini tarihin gelmiş geçmiş en sığ seviyesine indirdi.
Tuna nehri sularındaki düşüş, uzmanların açıklamalarına göre, kayıtlara geçen en ciddi ve ani azalma.
Kimi meteoroloji uzmanları olayı iklim değişikliğiyle açıklarken, bazı uzmanlar ise bütünsel bir Tuna stratejisinin oluşturulamayışı nedeniyle ülkelerin nehir sularını istedikleri gibi kullanmalarına bağlıyorlar.
Nehir ulaşımı durdu
Kuraklık ve buna bağlı olarak suların azalması nedeniyle Budapeşte’de Tuna nehri derinliği yer yer 51 santimetreye kadar indi.
Bu gelişme tüm Macaristan’da nehir boyunca ulaşımı ve nakliyatı durdurdu. Ama Tuna nehri üzerindeki nakliyat sadece Macaristan’da değil, çevre ülkelerde de aksıyor.
Avrupa’dan Karadeniz’e yönelik nakliyatın önemli bir kısmı Ren ve Mein nehirleriyle bağlantılı olarak Tuna’dan mavnalarla Romanya limanları istikametinde sürüyordu.
Şimdi ise nehrin süratle sığlaşması nedeniyle tekne ve mavnalar Passau, Bratislava ve Budapeşte rıhtımlarına çekildi
Ticarete olumsuz etki
Nehirdeki nakliyatın durması Macaristan ekonomisini de tehdit eder boyutlara ulaştı.
Önemli ihracat kalemlerinden olan tahıl ticareti neredeyse durdu.
Türkiye, Yunanistan ve bazı Orta Doğu ülkelerine gönderilmesi gereken on binlerce ton tahıl ambarlarda bekletiliyor. Bu ise milyonlarca dolar zarar demek.
Nükleer endişe
Tuna nehri sularındaki azalmanın Macaristan’da yarattığı bir başka endişe ise, Budapeşte’ye 60 kilometre uzaklıkta Tuna nehri kıyısın da kurulan Paks nükleer santralı.
Macaristan’ın tek nükleer santralı olan Paks’ta reaktörlerin soğutulmasında Tuna nehri suları kullanılıyor.
Soğutma işlemleri esnasında çok miktarda suya ihtiyaç duyulması nedeniyle santral da alarma geçmiş durumda.
Açıklamalara göre iki saate bir Tuna nehrinde ölçümler yapılıyor ve su seviyesi kontrol edilerek, suyun soğutma için yeterli olup olmadığına karar veriliyor.
BBC

Kamu çalışanları grevine yüksek katılım
21 ARALIK 2011



Türkiye'de, başta sağlık çalışanları olmak üzere, bazı kamu çalışanlarının katıldığı bir günlük grev kapsamında birçok şehirde etkinlikler düzenlendi.

Greve çıkan çalışanların hedefinde öncelikli olarak, 2 Kasım tarihinde çıkarılan 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) vardı.



Sabah 7:30'da İstanbul'daki Cerrahpaşa ve Çapa Tıp Fakültesi'nde grev çadırları kuran sağlık çalışanları, hastane bahçesinde ve polikliniklerde grev gerekçelerini anlatan bildirileri hastalara ve diğer çalışanlara dağıttılar.

İstanbul'un iki yakasında grevdeki çalışanların katıldığı yürüyüşler yapıldı, eylemlerin merkezi Beyazıt Meydanı oldu.
Bağımız İletişim Ağı (Bianet)'in haberine göre kortejler halinde Beyazıt'a yürüyen yaklaşık 25 bin kişi, öğle saatlerinde Beyazıt Meydanı'nda toplandı.

Meydandaki mitingde konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Yönetim Kurulu üyesi Osman Öztürk, hükümetin başlattığı sağlık reformu çerçevesinde hem doktorların hem de hastaların mağdur edildiğini söyledi.

Öztürk "AKP 663 nolu KHK'yi gece yarısı, meslek örgütleri, sendikalar, muhalefet, kendi milletvekillerine bile sormadan çıkarttı. Bu KHK ile 1 Ocak'ta yeşil kartlar kaldırılacak. Neredeyse herkes sağlık primi ödeyecek. İlaç başına katkı payı ödenecek" dedi.

Greve destek veren Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul ise kamu çalışanlarına grev hakkı verilmemesine rağmen bugün hizmetten gelen güçlerini kullanarak grev yaptıklarını söyledi.

Ankara'daki mitinge BDP'li vekillerden destek

BDP milletvekilleri Gülten Kışanak ve Sırrı Süreyya Önder'in de destek verdiği Ankara, Ziya Gökalp Caddesi'nde yapılan mitingde de "hükümetin sağlık alanını ticarete açmasına" tepki gösterildi.

Mitingde yapılan konuşmalarda ayrıca Ankara, Diyarbakır ve İzmir'de greve katılımın yüzde yüz olduğu belirtildi.
NTV'nin haberine göre İzmir'deki greve katılım oldukça genişti, gösterilerin merkezi ise Konak Meydanı oldu.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK) düzenlediği grev kapsamında devlet hastanelerinde acil servisler dışındaki birimlerde hizmet verilmedi.

KESK'e bağlı bazı iş kollarında çalışanlar da grev sebebiyle görevlerini bir günlüğüne yapmadılar.

Greve çıkan çalışanlar, 2 Kasım tarihinde çıkarılan 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin geri çekilmesini talep ettiler.
Türk Tabipleri Birliği söz konusu kararnameyle "üniversite hastanelerine Sağlık Bakanlığı tarafından el konulması, yurt dışından hekim ve hemşire ithalatının önünün açılması ve ilaçta reklamın serbest bırakılması" gibi uygulamaların yolunun açıldığını savunuyor.
BBC

Nijerya'da çatışmalar: 69 Ölü
24 Aralık 2011

Nijerya'da 2 gündür devam eden çatışmalarda ölü sayısı 69'a çıktı.

Boko Haram adlı örgütle güvenlik güçleri arasındaki çatışmaların şiddetlendiği bildiriliyor.

Ülkenin kuzeyinde Damaturu ve Maiduguri kentlerindeki çatışmalarda çok sayıda kişi öldü.

Bu yıl Nijerya'da, Boko Haram örgütünün eylemlerinde çoğunluğu asker ve polis 450'den fazla kişinin öldüğübelirtiliyor.
haber1001

Nijerya'da kiliselere saldırı: En az 32 ölü
25 ARALIK 2011

Nijerya'da Noel günü peşpeşe gelen bombalı saldırılarla sarsıldı, en az 32 kişinin öldüğü bildiriliyor.
Nijerya'nın başkenti Abuja yakınlarındaki bir Katolik kilisesinde meydana gelen patlamada 27 kişi öldü, çok sayıda insan yaralandı.

Madalla'daki Sen Theresa kilisesinde, Katoliklerin Noel ayini için toplandıkları sırada meydana gelen patlamada, kilise büyük hasar gördü.

Bu saldırıdan kısa bir süre sonra ülkenin merkezindeki Jos kentindeki bir kilisede de patlama oldu; çıkan silahlı çatışmada bir polisin öldüğü öğrenildi.

Bugünkü kilise saldırılarının sorumluluğu İslamcı 'Boko Haram' grubu üstlendi.

İlk iki saldırı ardından kuzeydeki Yobe vilayetinde, kiliseyi ve güvenlik güçlerini hedef alan üç ayrı saldırı daha düzenlendi. Bu saldırılarda da 4 kişinin öldüğü öğrenildi. Yobe, güvenlik güçleriyle 'Boko Haram' militanları arasında çatışmalara hedef oluyor.

Yerel gözlemciler Noel gününde düzenlenen bu saldırıların İslamcı militanlarca planlanmış eşgüdümlü saldırılar olduğunu düşünüyor.

Abuja'daki saldırı ardından, ilk yardım görevlileri ölü ve yaralılarla başa çıkmakta güçlük yaşandığını belirtti.

Acil durumların yönetiminden sorumlu kurumun sözcüsü Yushau Shuaibu, BBC'ye verdiği bilgide, Abuja'daki son saldırının kilisenin hemen dışında, sokakta meydana geldiğini ama 1000 kadar kişi alabilen kilisenin patlama sırasında büyük hasar gördüğünü ve ölü sayısının artabileceğini kaydetti.

Adı, "Batı eğitimi haramdır" anlamına gelen 'Boko Haram' örgütü, genellikle güvenlik güçlerini ve devlet kurumlarını hedef alan saldırılar düzenliyor. Ağustos ayında başkent Abuja'daki BM karargahına yönelik, 20'yi aşkın insanın ölümüyle sonuçlanan intihar saldırısını da bu örgüt gerçekleştrimişti.

2010'daki Noel arifesinde de, Jos kentinde bir dizi bombalı saldırı düzenlenmiş ve bu eylemlerin sorumluluğunu da 'Boko Haram' üstlenmişti.
BBC

Romanya'da halk sokaklarda
Tarık Demirkan
17 OCAK 2012



Bükreş'teki sokak gösterileri, 4. gününde, protestocular ve güvenlik güçleri arasında molotof kokteyllerinin atıldığı, polisin ise göz yaşartıcı gazla müdahale ettiği çatışmalara dönüştü.
İlgili Haberler
Orta Avrupa'da Roman tartışması büyüyor
Kadınlar fuhuş yapıyor, erkekler caka satıyor
Romanya'da hükümet ve büyücüler karşı karşıya
Devamı için tıklayın
İlgili Konular
Avrupa
Göstericiler hükümetin istifasını talep ederken, hükümet sözcüsü ise sokakları kaosa teslim etmeyeceklerini söyledi.
Gösteriler hükümetin sağlık reformu kapsamında ulusal ambulans sisteminin kısmen özelleştirilmesi projesini açıklamasından sonra başladı. Merkezi ambülans sisteminin özelleştirilmesi planı, öncelikle Bükreş'te olmak üzere halkı sokaklara döktü.
Gösterilerin büyümesi üzerine, hükümet devlet başkanı Trainan Besescu'nun çağrısına uyarak sağlık reformu projesini geri çekti. Ancak, sağlık sektöründeki özelleştirmelerden vazgeçilmesi de göstericileri ikna etmeye yetmedi. Sayıları on binleri bulan protestocular artık arka arkaya istikrar önlemlerini gündeme getiren hükümetin istifa etmesini talep ediyorlar.
Hükümet ise, 2004 yılından bu yana ülkede en büyük protesto hareketini hayata geçiren gösterilerin gerisinde holiganların ve aşırı sağcı militarist Noua Dreapta (Yeni Sağ) partisinin olduğunu iddia ediyor.
Ancak dördüncü gününde ülkede 34 büyük kente yayılan ve yüzlerce kişinin gözaltına alındığı gösterileri sadece militan sağcı kesime bağlamak yanlış.
Gözlemciler gösterilere neden olan reform programının, devletin bütçe açığını düşürmeye yönelik IMF programının bir parçası olduğuna işaret ediyorlar. Romanya geçtiğimiz yılın başlarında IMF ile 20 milyar
Euroluk stand-by anlaşması yapmış ve ardından da 5 milyarlık Euroluk bir ek kredi anlaşması daha gerçekleştirmişti. IMF istikrar programları sonucunda son dönemde ülke çapında ücretler Romanya'da ortalama % 10 azaldı. Farklı toplumsal kesimlere yönelik sosyal haklar da önemli ölçüde azaltıldı.
Aradan geçen süre içinde uygulanan tasarruf ve istikrar programının devletin finans dengelerini iyileştirmiş olduğu bir gerçek. Ancak uygulanan kemer sıkma politikasının toplumun en alt kesimlerinde yarattığı yıkım ise işte sıradan bir sağlık reformu protestosunu ülkesel boyutta bir muhalif gösteriye dönüştürdü.
BBC

Ege'de Yanardağ Korkusu
27 Ocak 2012
Bodrum'a 260 km mesafedeki Santorini Adası'nda bulunan yanardağ endişe verici aşamaya geldi.



Saç Dökülmesini Önleyici Etkili Formül “Yeşil Çay”
Yunanistan'ın Santorini Adası'ndaki yanardağın endişe verici aşamaya geldiği bildirildi.

Yunan yerbilimciler, Santorini'de son aylarda "karmaşık bir jeolojik fenomenin" gelişmekte olduğuna dikkati çekerek, bölgede son dönemde artan sismik faaliyetlerin yer kabuğunda gözle görülmeyen ancak, GPS ile tespit edilebilen değişikliklere yol açtığını, bunun da Santoroni Yanardağı'nın faaliyetlerini etkilediğini açıkladı.

Girit Adası Yerbilimleri Enstitüsü profesörlerinden Filippos Valianatos devlet radyo ve televizyon kurumu ERT'ye yaptığı açıklamada, Santorini Yanardağı'ndaki gelişmelerin bir uyarı anlamında olduğunu söyledi.

Santorini yanardağının son durumunu "aşırı kabararak şekli bozulan bir kek"e benzeten Valianatos, "Depremler önceden bilinmiyor ancak, yanardağlar uyarıyor. Bizi endişelendiren şey, Santorini 'keki'nin kabarmaya başlamış olması" dedi.

Bu arada, Yunan medyasında çıkan haberlerde de, bu konuda bölgedeki yetkili makamların uyarıldığı ve vatandaşların en küçük olasılığa karşı hazır olmalarının istendiği bildirildi.

Diğer yandan, bölgede, dün meydana gelen ve merkez üssü Girit ile Santorini adası arası olarak belirlenen 5,3'lük depremin ardından bugün de 5,2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği bildirildi. Santorini ve Girit Adası'nın kuzeyinde şiddetle hissedilen sallantılarda Hanya ve Kandiye kentlerinde iki kişinin hafif yaralandığı belirtildi.

Arkeolojik bulgulara göre ilk kez yaklaşık 2,5 milyon yıl önce patladığı tahmin edilen ve faaliyetlerini bugüne kadar sürdüren Santorini yanardağında en son 1950 yılında büyük bir volkan patlaması olmuştu.
http://www.haberler.com/

Ukrayna'da En az 63, Doğu Avrupa'da 70 kişi donarak öldü
Son yılların en sert kışını yaşayan Ukrayna'da 63 kişi donarak hayatını kaybetti. Öte yandan, bu tarihler arasında 1146 vatandaşı donma şikayeti ile hastaneye kaldırıldı, 945'i ise tedavi altına alındı.
Avrupa'yı etkisi altına alan soğuk hava, Doğu Avrupa'da en az 70 kişinin ölümüne neden oldu.02.02.2012
haber1001

Papua Yeni Gine’de 350 kişilik feribot battı
02 Şubat. 2012
Papua Yeni Gine açıklarında, yaklaşık 350 kişiyi taşıyan feribotun batmasının ardından 219 kişi kurtarıldı. 100’ün üzerinde yolcunun ise kayıp olduğu bildirildi. ntvmsnbc

Kuzey Yarımküre "Mini Buzul Çağı" Yaşıyor
07 Şubat 2012



Adriyatik kıyılarından Libya'ya, İtalya'dan Japonya'ya kadar Kuzey Yarımküre "mini buzul çağı"nı yaşıyor.

Sert kış şartları pek çok ülkede etkili olmaya devam ediyor.
Japonya'da bir kayak merkezinin ekipman deposunun çatısı yağan karın ağırlığına dayanamayarak çöktü.
Olayda şans eseri yaralanan olmadı.
Libya'nın bazı kesimlerinde de kar yağışı görüldü.
Düşük sıcaklıklar ve kar yağışına alışık olmayan ülkede, trafikte aksamalar yaşandı.
Son yılların en soğuk kışını yaşayan Almanya'da sıcaklıklar sıfırın altında 30 dereceye kadar indi.
Kentlerde donan göletlerdeki buz tabakası kırılarak hayvanların su ve yiyecek bulma ihtiyaçları karşılanmaya çalışılıyor.
Tahminler Avrupa genelinde dondurucu soğukların bir hafta daha devam edeceği yönünde...
Danimarka'da da kara kış yüzünü gösteriyor.
Ülkede herkes evinin önündeki karı temizlemekten sorumlu..
Evin önündeki kaldırımın temizlenmemesi ve tuz atılarak buzlanmanın önlenmemesi halinde düşen ya da yaralanan olursa ev sahibi tazminat ödemek ve tedavi masraflarını karşılamak zorunda..
Yaz mevsimini yaşayan Avustralya ise sel ile mücadele etmeye çalışıyor.
Aşırı yağışlarla gelen selde 35 kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 30 bin ev sular altında kaldı.
Queensland eyaletindeki aşırı yağışlar Balonne Nehri'nin taşması riskini ortaya çıkarınca yetkililer nehir boyunca set çekti.
Su seviyesinin 14 metreye çıktığı nehre çekilen set şimdilik yükselen suyun taşmasını önlüyor.
Avustralya Meteoroloji Ofisi, selin bazı bölgelerde birkaç hafta daha süreceğini tahmin ediyor.
TRT

Tren Kazası: 49 Ölü 600 Yaralı
22 Şubat 2012

Arjantin'de meydana gelen tren kazasında ilk belirlemelere göre 49 kişi öldü 600 kişi yaralandı.

Başkent Buenos Aires'teki kazada, banliyö treni istasyona girerken, raydan çıktı, bariyerlere çarptı: 49 kişi öldü, 600 kişi yaralandı.

Kazaya trenin frenlerindeki bir arızanın yolaçtığı sanılıyor. Görgü tanıkları, trenin son istasyonda hızını alamayıp raydan çıktığını ve bariyerlere çarptığını aktarıyor.

Sabah işe gidiş saatinde meydana gelen kazada, trenin dolu olduğu, ilk vagonda bulunan onlarca kişinin enkaz altında sıkıştığı bildiriliyor.

Kazadan kurtulanlar, trenin hızla bariyerlere çarpması sonucu, camların patladığını anlatıyor.

Vagonların metal yığınına döndü, enkaz altında olanlar bulunduğu için ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.
TRT

Yemen'de Çatışma: En az 35 Asker Öldü
04 Mart 2012



Yemen'de El Kaide militanları ile askerler arasında çıkan çatışmada en az 35 asker öldü.

Çatışmada onlarca askerin yaralandığı, ölü sayısının artabileceğini bildirildi.

El Kaide militanları Pazar günü sabah saatlerinde Zinjibar'ın Abyan kentindeki askeri üslere iki feda eylemi düzenlemiş ve Yemen ordusuna ağır kayıplar verdirmişti,
haber1001

Dünya manyetik fırtınanın etkisi altında
8 MART 2012

Bilim adamları Güneş'te meydana gelen patlamaların ardından, Dünya'nın kısa süre sonra güçlü bir manyetik fırtınanın etkisi altına gireceğini açıkladı.

Uzmanlar, insanlara doğrudan bir zararı olmamakla birlikte, manyetik fırtınanın elektrik şebekelerini, uçuş rotalarını ve bazı uydu izleme sistemlerini etkileyebileceği uyarısında bulunuyorlar.

Amerikan Uzay Hava Tahminleri Merkezi, 'son beş yılın en kuvvetlisi' olarak niteledikleri manyetik fırtınanın TSİ 08.00–12.00 arasında en güçlü seviyesinde olacağını belirtiyorlar.
Manyetik fırtınanın etkisinin en fazla kutup bölgelerinde hissedileceği bildirilirken, fırtınanın yol açtığı radyasyon nedeniyle Kuzey ve Güney Kutbu üzerindeki uçuş rotalarında değişiklikler yapılmasının gerekebileceğini belirtiyorlar.

Uzmanlar saatteki hızı 6,5 milyon kilometreyi geçen manyetik fırtına nedeniyle son 24 saatte uzayda ilginç değişimler gözlendiğini belirtiyorlar.

Manyetik fırtına nedeniyle kuzey ve güney ışıkları olarak bilinen doğa olayları kutup bölgelerinin çok ötesinde görülebilecek.

Güneş'te patlamanın meydana geldiği bölgenin fotoğrafları, yoğun bir manyetik hareketliliğe işaret ediyor.
1972 yılında yaşanan bir manyetik fırtına, Amerika Birleşik Devletleri'nin bazı eyaletlerinde şehirlerarası telefon hatlarının işlemez hale gelmesine neden olmuştu.
BBC

Tsunami 30 Bin İnsanı İntihar Ettirdi
09 Mart 2012

Japonya'da tsunami felaketinin ardından 30 bin kişi intihar etti.

Japonya'da bir yıl önce yaşanan büyük deprem ve tsunami felaketi ruhsal çöküntüyü de beraberinde getirdi.

Japon hükümeti, deprem ve tsunami felaketi sonrası, ülkede ruh sağlığı bozulan insanlarının sayısının arttını ve son hesaplamalara göre bir yılda en az 30 bin kişi intihar ettini açıkladı.

İhtihar oranlarında yüzde 20'ye yakın artış yaşandığını belirten yetkililer bu durumun, deprem sonrası toplumda ortaya çıkan genel kaygı ortamına bağlanabileceğini belirtti.

Geçen yıl mart ayında meydana gelen deprem ve tsunami felaketinde 19 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Depremin etkisiyle yaşanan Fukuşima nükleer felaketi ise Japon ekonomisine büyük darbe vurmuş ve çok sayıda şirket iflas etmişti.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü verilerine göre, Japonya, intihar vakalarının en çok yaşandığı ülkelerden biri.
TRT

Slovenya, tarihinin en büyük grevlerinden birine tanıklık etti
18 Nisan 2012


Slovenya'da kamu çalışanları, hükümetin tasarruf önlemlerine karşı iş bıraktı.
Devlet daireleri çalışanları, itfaiyeciler ve öğretmenler greve gitti, yaklaşık 600 okul kapandı.
Başkent Lublijana'da protesto gösterileri düzenlendi.
23 sendikanın ortak girişimiyle başlatılan grev, hükümetin genel tasarruf önlemlerine verilen ortak bir tepki.
Hükümet geçtiğimiz haftalarda hazırladığı tasarruf tedbirleri paketiyle bin 500 öğretmenin işine son vereceğini, memurların maaşlarında indirime gidileceğini, sosyal primlerin de azaltılacağını açıklamıştı.
Merkez sağ hükümet, memurların protestolarına rağmen tasarruf paketini uygulamakta kararlı görünüyor.
Grevin başlamasının ardından açıklama yapan Slovenya Başbakanı Janez Jansa, memurları ülkenin içinde bulunduğu kötü ekonomik koşulları dikkate almamakla suçladı ve "grev bir ay da devam etse geri adım atmayacağız" dedi.
TRT

LODOS İSTANBUL'DA HAYATI FELÇ ETTİ
18 Nisan 2012

İstanbul'da hızı saatte 120 kilometreye ulaşan fırtına nedeniyle hayat aksadı, çok sayıda olay yaşandı.

İstanbul'da bugün kuvvetli Lodos hayatı adeta felç etti.

Hızı saatte 125 kilometreye varan şiddetli rüzgâr ve fırtına sebebiyle hayat durma noktasına geldi.

Nişantaşı'nda inşaat halindeki bir binanın iskelesi çöktü, Kapalıçarşı’nın ise çatısı zarar gördü.

Boğaziçi Köprüsü şiddetli rüzgar nedeniyle kısa bir süre trafiğe kapatıldı. .

Şehrin büyük bölümünde toz bulutu oldu. Adeta göz gözü görmeyecek şekilde bir hava oluştu.

Deniz ulaşımında aksamalar yaşandı. Feribot seferleri durduruldu.


Ahırkapı açıklarında içinde 10 kişi bulunan bir teknede yagın çıktı.

Bostancı-Kadıköy-Yenikapı-Bakırköy Hattı seferleri şu anda yapılamıyor. Bandırma-Yenikapı-Bostancı ile Bostancı-Yenikapı-Bandırma seferleri de iptal edildi.

Fırtına, Yenibosna'da ağaçları devirdi. Devrilen ağaç sebebiyle Yenibosna E-5 bağlantı yolu bir süre trafiğe kapandı.

Pek çok semtte çatılar uçtu, elektrik direkleri devrildi. Çok sayıda vatandaş yaralandı.

İstanbul'da yaşanan şiddetli rüzgar ve fırtına nedeniyle Kapalıçarşı'nın çatısı zarar gördü, Bayrampaşa'da bir caminin minaresi çöktü.

Nişantaşı'nda inşaat halindeki bir binanın dış kaplaması büyük bir gürültüyle çöktü.
Aktifhaber

TÜRKİYE'Yİ SALLAYAN FIRTINANIN NEDENİ?
18 Nisan 2012

Bugün öyle kuvvetli bir lodos ve fırtına yaşandı ki neredeyse Türkiye'yi yerinden oynattı. Peki ama bu kadar kuvvetli fırtınanın nedeni nedeni?
Türkiye bugün lodos ve fırtınaya teslim oldu. Adeta Türkiye'nin temelleri sarsıldı. Boğaz Köprüsü 39 yıl sonra ilk kez rüzgardan dolayı ulaşıma kapandı.

Bugün başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye'nin önemli bir bölümünde şiddetli fırtına ve hortum görüldü.

LODOS TÜM TÜRKİYE'DE ETKİLİ OLUYOR



Güncel - 18 Nisan 2012 22:28
Lodos fırtınası Türkiye'de birçok şehri etkiledi. Fırtına nedeniyle farklı illerde toplam 6 kişi hayatını kaybetti.
Lodos sadece İstanbul'da değil tüm Türkiye'de etkili oluyor. Fırtına Bolu, Kırıkkale, Ankara, Konya, Denizli, Eskişehir gibi birçok şehirde hayatı felç etti.

Denizli'nin Çal ilçesinde şiddetli fırtınada dağlık alandan motosikletiyle geçen bir kişi şarampole savruldu. Motosiklet sürücüsü olay yerinde öldü.

Bolu'nun Göynük ilçesi İbrahimözü Köyü'nde şiddetli rüzgar nedeniyle hasar gören evinin çatısını onarmaya çalışan Ali Lafçı ve komşusu Mehmet Dilmen, çatıyla birlikte düştü.

Lafçı olay yerinde hayatını kaybederken, komşusu Dilmen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından Göynük Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilen Dilmen'in sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi.

KONYA'DA KUM FIRTINASI: 3 ÖLÜ

Öğle saatlerinde Konya ve ilçelerinde şiddetli rüzgar ve kum fırtınası etkisini göstermeye başladı. Rüzgarın şiddetiyle kent merkezindeki ve ilçelerdeki ağaçlar, tabelalar devrildi, binaların çatıları uçtu.

Fırtına nedeniyle Konya Ankara karayolunun 60. kilometresinde çok sayıda aracın karıştığı zincirleme trafik kazası meydana geldi. Olayda 3 kişinin hayatını kaybetti, çok sayıda kişi de yaralandı.

Olayla ilgili açıklama yapan Konya Valisi Aydın Nezih Doğan, şunları kaydetti:

''Ekiplerimiz en yoğun çalışmasını Konya-Ankara karayolunda Cihanbeyli-Altınekin ilçeleri arasında yaptılar. Artık hava şartları normale döndü. Bütün yaralılar geçtiğimiz saatler içerisinde Konya'daki hastanelere nakledildi. Bizim elimizde Karapınar'da 1 ölüm vakası görülüyor. Cihanbeyli-Altınekin bölgesinde ise 2 vatandaşımızın öldüğü, bir vatandaşımızın da ağır yaralı olarak Konya'ya intikal ettiği bilgisi var."

Yolda mahsur kalan sürücülerden biri, NTV yayınına telefonla katılarak, “Büyük bir kum fırtınası var. Aracın içinde nefes alamayacak hale geldik. İki kilometrelik yol boyunca yüzlerce araç kaza yaptı. Filmlerde olabilecek bir olay” dedi.

Ulaştırma Bakanlığı, kum fırtınası sebebiyle Cihanbeyli- Konya karayolunun trafiğe kapatıldığını açıkladı.

KIRIKKALE'DE DÜŞEN KİREMİT CAN ALDI

Kırıkkale merkeze bağlı Ahıllı Beldesinin Arpalık Çukuru köyünde, evinin bahçesinde ot temizliği yapan 51 yaşındaki Nazife Gümüş'ün kafasına şiddetli rüzgar nedeniyle çatıdan düşen kiremit isabet etti.

Yakınları tarafından ağır yaralı olarak Yüksek İhtisas Hastanesine kaldırılan Gümüş, burada yapılan müdahaleye rağmen beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdi.

AĞAÇ DALI ÜSTÜNE DÜŞTü

Ankara'nın Şereflikoçhisar ilçesinde fırtına nedeniyle kırılan ağaç dalının altında kalan kadın ağır yaralandı.

Alınan bilgiye göre, Mustafacık Mahallesi'nde, şiddetli fırtına nedeniyle ağaçtan kopan bir parça, yoldan geçen Döndü Koçak'ın (49) üzerine düştü. Yaralanan Koçak, Şereflikoçhisar Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

FIRTINA AK PARTİLİ VEKİLİ DE VURDU

AK Parti İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan, Başken'te de etkili olan fırtına nedeniyle Meclis bahçesinde dengesini kaybederek düştü.

Ambulansla hastaneye kaldırılan Dalyan'ın sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi.

ESKİŞEHİR'DE BİR KİŞİ YARALANDI

Eskişehir'de de saatteki hızı zaman zaman 100 kilometreye ulaşan fırtına yaşamı olumsuz etkiliyor.

Deliklitaş Mahallesi Hamamyolu'nda fırtına nedeniyle devrilen ağacın altında kalan üniversite öğrencisi Kerim Yıldırım yaralandı. 112 Acil Servis ekiplerince Yunusemre Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Yıldırım'ın hayati tehlikesi olmadığı öğrenildi.

Fırtına nedeniyle bazı iş yerlerinin tabelaları zarar gördü, Eskişehirspor Tesisleri'ndeki antrenman sahasının koruma telleri devrildi, bazı binaların çatılarında hasar meydana geldi. Sürücüler, şiddetli rüzgar nedeniyle zor anlar yaşadı. Cep telefonlarıyla iletişim sağlanamadı.

Fırtınanın gün içinde hızını azaltacağı, yarına kadar etkisini sürdüreceği bildirildi.

RÜZGARIN HIZI 120 KM

Rüzgarın hızının saatte 120 kilometreye ulaştığı Isparta ve ilçelerinde çatıdan uçan kiremitler yüzünden 6 kişi yaralandı

Isparta Meteoroloji Bölge Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, rüzgarın saatteki hızı Isparta'nın Şarkikaraağaç ilçesinde 120, Atabey, Senirkent ve Uluborlu ilçelerinde 100, kent merkezi ve Yalvaç ilçesinde ise 90 kilometre ölçüldü.

Yalvaç ilçesinde fırtına nedeniyle bir caminin minaresi tamamen yıkıldı, bir caminin minaresi zarar gördü

Eğirdir Gölü'nde demirli 5 balıkçı teknesi battı. Kent merkezi dahil pek çok yerleşim biriminde elektrik kesintisi oldu. Fırtına çok sayıda ağacın devrilmesine ve çatıların zarar görmesine neden oldu.

BALIKÇI KAYIKLARI BATTI

Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde dün akşam başlayan ve bu sabah saatlerinde etkisini arttıran şiddetli lodos nedeniyle balıkçı kayıkları battı, feribot seferlerini iptal edildi. Lodosun etkisini sürdüreceği belirtilirken, belediye zabıta ve itfaiye ekipleri alarma geçti.

Bodrum'da etkili olan ve saatteki hızı 70 kilometreyi aşan şiddetli lodos, ilçede hayatı felç etti. Turizm sezonunun başında tatil için gelen Hollanda ve Danimarkalı turistler otellerinden çıkamazken; Bitez, Ortakent-Yahşi ve Turgutreis beldesi sahilindeki küçük balıkçı kayıkları battı, hasar gördü. Amatör balıkçılar teknelerini kurtarmak için saatlerce uğraşmak zorunda kalırken, Ortakent-Yahşi Belediyesi Limanı'ndaki mendirek, dev dalgalar nedeniyle parçalandı ve kayalar denize sürüklendi.

Sahildeki bazı ahşap iskeleler de parçalanarak hasar gördü. Bugün yapılması gereken Bodrum-İstanköy (Kos)-Bodrum ve Bodrum-Datça feribot seferleri dalga yüksekliğinin açık denizde 5 metreyi aşması nedeniyle iptal edildi.

FERİBOT SEFERLERİ İPTAL EDİLDİ

Kocaeli'deki şiddetli lodos nedeniyle İzmit Körfezi'ndeki deniz otobüsü ve Eskihisar-Topçular feribot seferleri iptal edildi.

İl genelindeki şiddetli rüzgar, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanlığı Deniz Ulaşım Müdürlüğü'ne bağlı olarak faaliyet gösteren deniz otobüslerinin İzmit, Körfez, Karamürsel ve Körfez seferlerinin karşılıklı olarak iptaline yol açtı.

Öte yandan, Gebze-Yalova arasında çalışan Eskihisar-Topçular feribot seferleri de kuvvetli lodos dolayısıyla iptal edildi.

ELEKTRİK HATTI AHIRIN ÜZERİNE DÜŞTÜ

Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde ise, zaman zaman etkili olan kuvvetli rüzgar ve fırtına nedeniyle kopan elektrik hattının üzerine düştüğü ahırda bulunan 6 adet besilik dana, elektrik çarpması sonucu telef oldu.

Bilimadamları yaşananları olağanüstü olarak nitelendiriyor.

İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Ahmet Ercan'a göre, yaşananlar sıra dışı ancak her şeyin mantıklı bir açıklaması var:

"Dünyanın manyetik alanının değişimini 15'inci yüzyıldan bu yana ölçebiliyoruz. 1980'e kadar manyetik alanın kuzey ucu yılda 4-5 km yer değiştiriyordu. 1998'den sonra harekette bir hızlanma oldu. Manyetik ucun 10 ile 20 kilometre kadar hareket ettiğini gördük. Bugünlerde hareketin hızı 50 kilometreye erişti, yani 600 yıl öncekinin 10 katına çıktı. Bu hız 2013'te doruk noktasına varacak sonra düşecek. Öngörülerimize göre, döngü 30 yıl sürecek sonra olağana dönecek.

"Manyetik alan hızının değişmesiyle yerin çekirdeğinin yalpalanma hızı da arttı. Bu hızının değişmiş olması doğal olayların artışıyla sonuçlanacak. Deprem, tsunami, volkan, hortum, sel, buz erimeleri, taşkınlar, yer kaymaları sayısında olağanüstü artışlar olacak. Örneğin Türkiye'de hiç hortum olmazdı, geçen hafta beş kişi öldü. Selleri sürekli izliyoruz, doğal orman yangınları, kutuplardaki buzul erimelerindeki hızlanma, Kuzey Işıklarının konumundaki değişim hepsi bunun sonucu.

"Biz bu alanda çalışanlar yaşananların farkındayız ancak nedenini henüz tespit edebilmiş değiliz. Bu yalpalanmanın nedeni ne? Dünyanın yaşı 4 milyar 607 milyon yıl. 500 yıl boyunca böyle bir durum gözlenmedi bugün neden oluyor? Bu konuda bazı kuramlar var. En yaygın olanı da dünyanın hidrojen yakıtındaki bir değişiklik olabilir."
Aktifhaber

FIRTINA BİRAND'A ÖLÜM KORKUSU YAŞATTI
18 Nisan 2012



Fırtınaya köprüde yakalanan Birand, önce Twitter'da sonra Kanal D ana haber bülteninde yaşadığı dehşet anlarını anlattı.
Tüm yurtta güne damgasını vuran şiddetli fırtına M. Ali Birand'ı da gafil avladı. Fırtınaya köprüde yakalanan Birand, önce Twitter'da sonra Kanal D ana haber bülteninde anlattı.

NASIL KORKTUM TAHMİN EDEMEZSİNİZ TAMAM DEDİM GİTTİK!

'Fırtınanın tam ortasına düştum. Ödüm patladı. Bunca yıldır hiç böylesine bir şiddette kasırgayla karsılaşmamıştım Allahtan kısa sürdü” twitter'da ilk tepkisini veren Birand'ın fırtına heyecanı haber bülteninde de devam etti. Birand, 'nasıl korktum tahmin edemezsiniz, tamam dedim gittik ' diyerek yaşadığı dehşet anlarını anlattı.

'Ben ikinci köprüde, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nde arabamdaydın fırtına başladığında. Nasıl korktum tahmin edemezsiniz... O köprü zangır zangır sallanmaya başladı. Tamam dedik gittik... Başka yapacak bir şey yok... Allahtan herkes benim gibi düşünmüş olacak ki kaçmaya başladı. Ve köprüden çıktıktan sonra derin bir nefes aldım... '
Aktifhaber

İslamabad'da uçak kazası
20 NİSAN 2012



127 yolcu ve mürettebat taşıyan bir uçak İslamabad uluslararası havaalanı yakınlarında bir köye düştü.
Bhoja Air hava yollarına ait uçağın
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr Eyl 16, 2012 8:30 pm tarihinde değiştirildi, toplam 27 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
Sayfaya git 1, 2  Sonraki
1. sayfa (Toplam 2 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com